25 MART 2024 | TERAZİ BURCUNDA AY TUTULMASI

  • Share

20 ŞUBAT 2024 | KOÇ BURCUNDA KUZEY AY DÜĞÜMÜ & KİRON KAVUŞUMU

  • Share

MU'NUN ÇOCUKLARI - LEMURIALILAR

  • Share

GÜNEŞ PATLAMALARI, BÜYÜK RESET & İSA MEHDİ

  • Share

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 4 SOY | 4 IRK & GÜNÜMÜZ

  • Share

KARA BÜYÜ AYİNİNE MARUZ KALMAK

  • Share

28 EKİM 2023 | BOĞA BURCUNDA AY TUTULMASI

  • Share

25 MART 2024 | TERAZİ BURCUNDA AY TUTULMASI

 


5 derece Terazi burcunda gerçekleşecek olan tutulmanın etkisine girmiş bulunmaktayız. Bu tutulma Güney Ay Düğümü kanadında gerçekleşeceği için geçmişle ilgili bir konuda bize yeni bir denge kazandıracak. Özellikle ikili ilişkilerimizdeki karmik borçlarımız bizlere hatırlatılacak. Eskinin kadim ruhları, gönlünüzün çoktan rahmetli olarak andıkları tekrardan kapımıza gelebilir. Yarım kalmış hesapları kapatmamamız gerekebilir. Eğer geçmiş yaşamlara inanıyorsanız bu tutulma geçmişinizin ruhlarını tekrardan hayatınıza sokabilir. 

Bilin ki, kutsal bir denge kurma fırsatını elde ediyor olacaksınız. Yarım kalan işi sonlandırma ve kendinize yeni bir sayfa açma imkanına kavuşacaksınız. 

Farkında olmalısınız. Zaman hızlandı. Her şey çok çabuk gerçekleşmeye başladı. Sanki hayata yetişemiyormuşuz gibi hissediyoruz. Bahar aylarında bu etki daha da şiddetlenecek çünkü Boğa burcunda Uranüs'ün etkisini yoğun bir şekilde hissettireceği bir stelyum yani gezegen toplaşmasına tanık olacağız. Sağlam zannettiğiniz, ebedi olarak bildiğiniz, gözü kara bir şekilde güvendiğiniz her şey sarsılabilir. Çünkü Uranüs her birimize yeni kapılar açıyor olacak. Bilinmedik ve gidilmedik yolları tercih etmemiz için bize adeta meydan okuyacak. 

Kendiniz olmaya ne kadar cesursunuz? Bu yılın ana teması bu soru. Koç burcundaki Kuzey Ay Düğümü benliğimizi kuvvetlendirirken, Terazi'deki Güney Ay Düğümü "sevdiklerini unutma, bencilliğe kapılma, arkana sevdiklerinin gücünü alarak yol al" diye haykırmakta. 

Önünüzdeki aylarda başınıza ne gelirse gelsin bilin ki, bu yüksek benliğinizin isteği. Değişim ve dönüşüm zamanlarından geçerken yapabileceğimiz en doğru şey, dümeni yaratıcının ilahi adaletine teslim etmektir. Güvenin kendinize. Güvenin çevrenizde olup biten her şeye. Her şey hayrınıza gerçekleşiyor olacak. Bu yüzden kontrol etmeye çalışmayın, kurcalamayın, kafanızı takmayın. Sadece sessiz bir şekide teslim olun. Sadece gözlemci olun. 

Zaniah yıldızıyla kavuşumda gerçekleşecek olan bu Ay tutulması bizlere içsel huzuru armağan etmek isteyecek. Bu yüzden tutulma günü dünya barışı için bolca dua edelim. Semaya yükselttiğimiz enerji, ektiğimiz tohumlar biçeceklerimiz olacak. Huzuru eken, huzuru biçecek. Plüton tutulmaya olumlu bir açı göndereceği için hayatımıza damga vuracak, güçlü olaylarlar yaşayacağız. 

Zaniah Başak burcu takım yıldızının sol kanadında parlayan bir yıldızdır. Meleğin kanadında oturuyormuşcasına parlar. Bu yüzden saflığı ve masumiyeti de temsil eder. Bu tutulma her birimize saflaşmayı, durulaşmayı ve gerçek özümüze geri dönmeyi nasip edecek. Tövbe kapıları tutulma günü ardına kadar açılacaktır ve hatalarından dönmek isteyen herkes aradığı aydınlığa yakınlaşacak. Fahişe iken Azize'ye dönüşenlerin hikayesini anlatan bu yıldız, kendimize ihanet ettiğimiz anları idrak edip, bu yoldan geri dönmemizi bekleyecek. Gittiğiniz yolun doğru olup olmadığını çok iyi sorgulayın. Mecazi anlamda fahişeliği nerede yaptığınızı idrak edin. Ruhunuzu neden, ne uğruna satıyorsunuz? Bu tutulma bunun bir geri dönüşünü simgeliyor olacak. 

Dilerim kim olduğunuzu hatırladığınız ve kendinizi sevginin güvenli kucağına bıraktığınız bir tutulma enerjisi deneyimlersiniz..

20 ŞUBAT 2024 | KOÇ BURCUNDA KUZEY AY DÜĞÜMÜ & KİRON KAVUŞUMU

 


Uzun yıllar boyunca deneyimleyemeyeceğimiz bir gökyüzü olayının etkisi altındayız. Kaderimizin ağlarını ören Kuzey Ay Düğümü, derin yaralarımızı ortaya çıkaran yaralı şifacı Kiron ile Koç burcunun 16. derecesinde kavuşmakta. Yani içimizdeki şifacıyı çıkartmak için kadersel bir yol çıkışında bulunmaktayız. Ne kadar cesur olduğumuza dair sınanacağız. 

İçiniz paramparçaysa ve resimdeki gibi kafa sesleriniz sizi çıldırtmak üzereyse merak etmeyin, şu an hepimiz aynı şeyleri deneyimliyoruz. Şu an hepimiz içimizdeki karanlıklarla yüzleşiyor ve barıştırılıyoruz. Bu kavuşuma direnirseniz, kafa sesleriniz sizi çıldırtabilir. Ama eğer direnmez ve teslim olursanız sizi büyük bir arınma ve şifa bekliyor olacak.

____________________________

Kiron Koç burcunda son birkaç yıldır etkiliydi ve birkaç yıl daha etkili olmaya devam edecek. Bu yıllar içerisinde hepimiz kolektif olarak içimizdeki gücü uyandırmak için önemli bir göreve sahibiz. Çünkü hepimizin pişmanlıkları var. "Ah şu yola keşke girmeseydim, şunu keşke yapmasaydım, söylemeseydim, yaşamasaydım, istemeseydim..' dediğimiz şeyler var. Bu keşkelerimiz aslında derin hüzünlerimiz ve hüzünlerimizi genellikle halı altına süpürme ve görmezden gelme eğilimimiz var. İşte tam da bu davranışımız ruhumuzun bölünüp paramparça olmasına neden oluyor. Hayat akıyor ve ilerliyor bir şekilde. Biz de onunla birlikte rüzgarda savrulan yaprak gibi savruluyor yada bir sürüngen gibi sürünerek yaşamaya kendimizi alıştırıyoruz. Oysa tam da bu davranışımız ruhumuzun travmayı/acıyı deneyimlediği anlarda hapis kalmasına neden oluyor. Her birimiz hüzünlü anlarımızda ruhumuzun adeta donup kalmasına izin veriyoruz. Geride bıraktığımız özlerimiz yaşam yolculuğumuzda ilerlememizi engelliyor. Bu yüzden istediğimiz sevgi dolu ilişkileri yaşayamıyor, bereketi deneyimleyemiyor, bir türlü huzuru hissedemiyoruz. İşte şu anki gökyüzü buna bir son vermek istercesine bir çizgi çizmek istiyor. Gökyüzü bize "şu şeytani kısır döngüne bir son ver" emrini veriyor. Duyun bu sesi ve aynanın karşısına geçip, gözlerinizdeki hüznü görmezden gelmeye son verin. Acılarıyla yüzleşen ruhları güzel bir arınma bekliyor. Yeterki buna cesaret edelim. 

İçinizdeki çocuğun öldüğünü/öldürüldüğünü hissettiğiniz anlara yolculuk yapın. Her birini hatırlamaya çalışın. O anlara şu anki olgun halinizle zaman yolculuğu yapın ve o küçük hallerinize sarılın. Sımsıkı sarılın ve onlara güvende olduklarını hatırlatın. Biliyorum o anılarınızdaki haliniz korkuyor. En çok da yalnız kalmaktan korkuyor ama Kiron tam da yalnız kalma korkumuzu dönüştürmemizi bekliyor. Sevgi ve güven yerleştirin bu korkunuzun yerine. Kendinize sarılarak yapabilirsiniz bunu. 

Gökkubbedeki bu kavuşum çok önemli çünkü kaderimizde yazılı olan kişi olabilmek için olmadığımız tüm sahte kimliklerimizden kendimizi arındırmamız şart. Ama bunu yaparken nolur kendinizi robot gibi tamir etmek yerine, yaralarınızı kabullenmeye özen gösterin. Acıları sevgiye dönüştürebilmenin tek yolu acıyı kabul etmek, onu görmek, ona saygı duymakla başlar. 

Özetle tüm ilişki yaralarımızı iyileştirme zamanındayız. İster aşk ilişkilerimiz olsun, ister ailevi ilişkilerimiz. Bu ay kopuşlar yaşayacağız .. ve önemli olan prangalarımızdan koparken, sevgiye varmamız. Çünkü hayat bizi kendi yüreğimizdeki sevgi potansiyelini yaşamaya ne kadar cesur olduğumuza dair sınayacak. Cesur olanların ödülü huzur ve sevgi olacak ama buna cesaret edemeyenleri maalesef karanlık duygular bekliyor olacak. 

İçimizdeki sönen hevesleri, ölen yaşam enerjisini tekrardan diriltmek için bu özel gökyüzü olayını dilerim hepimiz güzel bir şekide değerlendirebilir ve kaybetmiş olduğumuz rotamızı tekrardan bulabiliriz. 


MU'NUN ÇOCUKLARI - LEMURIALILAR

 

Atlantis'in kara büyücüleri hakkında daha önce bir yazı paylaşmış ve Nuh tufanına neden olan kara büyücülerden bahsetmiştim. Bu yazımda çok daha uzak bir zamana dair size bir yolculuk yaptırıp, Atlantis uygarlığının başlangıcına neden olan Mu uygarlığının çöküşünden bahsetmek istiyorum. 

Mu yada bir diğer adıyla Lemuria dönemini aklınızda daha iyi canlandırabilmek için Avatar filmini hatırlayın. Mu döneminde hepimiz doğayla birdik. Bilinçlerimiz bile birdi. Anaerkil bir toplumduk yani dişil enerjinin etkisi altındaydık. Tanrıça rahibeler olarak adlandırabileceğimiz üst düzey yeteneklere sahip olan kadın bilgelerin yönlendirmeleriyle yaşıyorduk. Madde yerine manevi bir boyutta var olduğumuz için meleklerle ve çevremizdeki her şeyle telepatik iletişim halindeydik. Hepimiz birbirimize bağlıydık.


Ağaçlar bizim için çok önemli ve kutsaldı. Çapları dev olan ağaçlar ebeveynlerimiz gibiydi. Onların içinde yaşar, onların verdikleriyle bütün ihtiyaçlarımızı karşılardık. Kendi klanımıza ait olan ağaçla telepatik bir bağa sahiptik. Ağaç uykumuz geldiğini hissettiğinde bize yatak görevi olacak çiçeğini açar ve içine yattığımızde bizi sarmalayıp, diğer boyutlara yolculuğa çıkarırdı. Bu ağaçların boyları ve kökleri kilometrelerce uzun olduğu için hem göğün hem de yeraltının katmanlarında mistik yolculuklar yapabilmemizi sağlardı. Bu ağaçlar bizim için kutsaldı ve Analar olarak anılırlardı. Ana ağaçlar yılda bir kere özel kokulu beyaz bir çiçek açardı. Bu çiçeğin kokusu halüsinojen etkenlere sahip olduğu için bütün Lemuria'lıları transa sokar ve ilahi bilgileri edinmelerine yol açardı. Bu yüzden çiçek açma zamanı aynı zamanda büyük bir kutlama günüydü. (Bu gelenek bahar kutlamaları ve Paskalya bayramıyla günümüze kadar gelmiştir) Maalesef Mu'nun son dönemlerinde bu ağaçlar kesildi ve Lemuria'lılar üzerinde büyük bir acıya yol açtı. Bu kesilen ağaçların bazılarını günümüzde dağ veya dev kayalar olarak biliyoruz. 

Binlerce yıl bu güzel cennet ortamında yaşadı Mu halkı ama tekamül süreci için sonsuz cennet devam edemezdi. Güneşte ve gökte değişimler yaşanmaya başlanmıştı. Dünya'ya (Umay/Gaia) yeni kozmik enerji dalgaları çarpmaktaydı. Mu'nun insanları astral bedenlerine daha maddesel bir beden eklemek ve cinsel organlara kavuşmak zorundaydı ama bunu başaramayanlar oldu ve yarı insan yarı hayvan, yani canavara benzeyen varlıklar yaratıldı. 

Bizden önceki Ademoğulları bizim şu anki insan şeklimizden daha farklıydı. Mu halkının insanlarının sadece astral yani ruhsal bedenleri vardı ve bu beden ruhsal hissiyatlarına göre sürekli şekil değiştirebilen nitelikteydi. Anlatıma göre kafaları kartal, göğüsleri aslan, kalçaları boğa, alt tarafları ise yılan yani reptil şeklindeydi. (Burada 4 elemente ve Tarot kartlarındaki sembolizmaya atıfta bulunulmaktadır) Mesela günümüzde gönül gözü açık olan insanlar sinsi karakterdeki birini akrep formunda görebildikleri gibi, Lemuria'lılar da sürekli şekil değiştirebilmekteydi. Yani kim olduğun daima ruhunun görünümünden belliydi ama son döneme yaklaşıldığında Lemuria'lılara hayvani/vahşi özelliklerini geride bırakmaları emredildi. Bırakılan bu özler hayvanlar alemini oluşturacaktı. 

Mu'nun son zamanlarına doğru Ana tanrıçalar insanlara daha maddesel bir beden kazanabilmeleri için yardımcı olmaktaydı ama bu zannedildiği kadar kolay değildi. İnsanı maddesel boyuta indirebilmek için cinsel enerji büyük bir öneme sahipti ve Ana tanrıçalar çeşitli cinsel ritüeller aracılığıyla alt çakraların oluşumuna yol açıyor, mükemmel iki fatklı cinsiyetin oluşabilmesi ve yaşam enerjisininin cinsel organlarda köklenebilmesi için her iki cinse de yardımcı oluyordu. Rahmin ürettiği saf kutsal sular vardı ve Ana tanrıçalar ritüeller ile Atlantis döneminde insanlığa rehberlik edecek özel soy erkekleri doğurmakla görevliydi. Bu özel rahip kralların her biri tıpkı Meryem'in İsa'yı doğurduğu gibi, cinsel birliktelik yaşanmadan kutsal bir yolla doğmaktaydı. Yani Ana tanrıçaların ritüelleri kozmik enerjilerle alakalıydı ve günümüzdeki kadın ve erkeğin cinsel birleşmesinden çok daha farklıydı.  

Mu'nun son dönemlerine doğru bazı Ana tanrıçalar sahip oldukları cinsel gücü çok korkunç amaçlar için kullanmaya başladılar. Rahim enerjisi gök kapılarını açan bir portal yani boyut kapısıydı. Tekamül yolculuklarında ilerleyen Lemuria'lılar bu boyut kapılarından geçerek Atlantis döneminde yaşamaya hak kazanmaktaydılar ama bu boyut kapılarından geçemeyenler de vardı. Bu yüzden herkesin sahip olduğu büyü yapma, yani tezahür ettirme yeteneği bazı Mu tanrıçalarının sapkın cinsel büyülerine dönüşmüştü ve karanlık boyut kapılarının açılmasına neden oldu. Mu kıtasının batmasına az bir süre kala bu karanlık boyut kapısını Marsiyenler olarak bildiğimiz beyaz tenli bir ırk kullandı. Bu ırk, insan formunu almayı başaramayan dişil maymun formundaki varlıklarla nesillerini devam ettirmenin ve bir şekilde Atlantis'lilerin arasına karışmanın yıllar sonra bir yolunu bulacak ve günümüze kadar nesillerini devam ettirecekti. 

Aslında bize anlatılan insanın maymundan türediği olayı tam tersine gerçekleşmişti. Mu dönemi ruhsal bedenlerine eterik beden kazandıramayan ve vahşi yönlerinden kopamayan insanlar tekamül süreçlerinde geriledikleri için hayvana ya da canavara benzer bir form kazanmaya başlamışlardı ve tekamül yolculuklarına hayvansal bir boyutta devam etmek zorunda kalmışlardı. Mu kavmi en sonunda helak edildi ve bu varlıklar kıtayla birlikte yok oldular. Yani günümüz maymunlarıyla bir alakaları yok çünkü burada binlerce yıl öncesinden bahsediyoruz. 

Mu döneminde ayrı bir yazıyı hak eden çok önemli bir olay daha yaşadık. Dünya içinden bir Ay doğurdu ve tekamül sürecinde gerileyen enerjileri kendi içine hapsetti. Bu olay yecüc ve mecüc'e, cinlere ve Zülkarneyn'in çektiği set'e bağlanmakta ama yazıyı uzatmamak için burada noktayı koymak istiyorum. 

Kuran gibi kutsal metinler helak edilen kavimlerden bahsetmekte ve bu kavimlerin bizden çok daha üstün olduğunu da aktarmakta. Ayrıca cennetten düşüş hikayesi de Mu ve Atlantis döneminde yaşananların sembolik birer anlatımıdır. İlerleyen dönemlerde bu konuların yazılarını da yazmaya gayret edeceğim. 

Geçmişi ve cenetten düşüşümüzü hatırlarken bazı şeyleri anlamakta zorluk çekebiliriz. Bu yüzden yazılarımı birçok farklı konuya bölüp, kademe kademe yazmaya çalışıyorum. Bunu bir şekil inisiyasyon gibi düşünebilirsiniz. Bazı bilgiler size çok saçma gelebilir.. onları kabul etmek zorunda değilsiniz. Eskiden bu bilgiler belirli bir ruhsal mertebeye ulaşan insanlara gizem okullarında gizli, saklı şekilde verilirdi. Artık Kali Yuga çağından çıktığımız için gizem okullarının sırları her ruha verilmekte ki, geçmişini hatırlasın ve tekamülünde bir sonraki aşamanın ne olacağını bilsin. Bu konuda elimden geleni yapmaya çalışıyorum ve umarım bir şekilde yardımcı olabiliyorumdur. Benim sözlerime kör bir şekilde inanmak yerine izin verin kendi anılarınız canlansın. Yeni doğan birçok çocuk anne ve babalarına bu yazımda bahsetmiş olduğum ağaçların nerede olduğunu soruyor. Yeni gelen nesil hatırlayarak doğuyor. Onlarla birlikte biz de hatırlamalıyız ki, çocuklarımızla birlikte yeni bir boyuta, yani cennete geri dönüş yolculuğumuza hazırlanabilelim. 


GÜNEŞ PATLAMALARI, BÜYÜK RESET & İSA MEHDİ

 

Geçen haftalarda Karadeniz bölgemiz üzerinde Aurora Borealis yani kutup ışıkları gözlemlendi. Bu güzel doğa olayına birçok Avrupa ülkesi de şahitlik etti ve bazılarımıza bu kıyamet alametlerini hatırlattı. Çünkü bazı kehanetler kıyamet yani uyanış zamanında ateşler içerisinde yanan bir gökten bahseder. Birçok ülkeden gözlemlenen bu güzel görüntüye Güneş'teki patlama neden olmuştu ve bu patlamalar giderek çoğalacaktı. 

Gökteki olaylar & karanlık savaş

Bir önceki yazımda yeni dünya düzenini Slav ırkının kuracağından bahsetmiştim. Bu yüzden Rus medyasına daha fazla kulak vermeye başladım. Ruslar kadim bilgileri saklayarak ellerinde tutmayı başardılar. Şimdi ise yavaş yavaş batı dünyasıyla da bu bilgileri paylaşıyorlar. Bu bölümde bahsedeceklerim Gor Rassadin adlı Rus bir üstattan edindiğim bilgiler. 

Rassadin, Güneş sistemimize yaklaşmakta olan Nibiru gezegeninden dünya boyutuna çarpan karanlık bir enerjiden bahsetmekte. Bu enerjiyi içimizdeki öfke ve isyanı uyandıran, daha fazla çocuğun katledilmesine yol açan ve bize karşımızdaki insanı düşman olarak algılamamıza yol açan, adeta bizleri çıldırtıp delirten karanlık bir dalga, frekans gibi düşünün. Belki Nibiru ismi size yaratılış hikayemiz serisinden tanıdık gelmiştir. Nibiru gezegenin günümüzde marsiyenler olarak tanımladığımız Ari ırkın ana vatanlarından biri olduğu söylenir. Aramızda Atlantis döneminden kalma yüksek teknolojileri bilen bir grubun olduğunu biliyoruz. Bu grubun amacının Atlantis dönemi uzayda var olan bir uyduya şimdiki uyduları entegre etmek olduğu söyleniyor. Bu başarılırsa insanlık uzaydan kontrol edilmeye başlanacak hem de yapay bir tanrı tarafından ve Atlantis dönemi başarılamamış olan bu şeytani proje nihai hedefine ulaşacak. Özetle savaş sadece yeryüzünde Ukrayna-Rusya veya Filistin-İsrail arasında yaşanmıyor. Gökte de bu savaş devam etmekte hem de gezegenler arasında. Kozmik bir savaş bu. İyinin ve kötünün çarpıştığı, ilahi bir savaş. 

İsa - Mehdi

Dünya'ya vuran bu karanlık enerji akımına zıt, Güneş'ten de bir kozmik enerji dalgası gelmekte. Ezoterizimde Güneş İsa'nın sembollerinden biridir ve arınmışlığı temsil eder. İsa ve Mehdi bilinci Güneş tarafından simgelenmektedir. Güneş olmasaydı yeryüzünde yaşam olmayacaktı. Bu nedenle Güneş'in tüm canlılar üzerinde oynadığı büyük bir ilahi rolü vardır. Bu ilahi görevini ise Güneş patlamalarıyla meydana getirir. Güneş'teki patlamalar hepimizin az veya çok hissettiği kozmik bilinç sıçramalarına neden olur. Nurlanma, aydınlanma ve birlik hissiyatı, coşku, huzur, mutluluk bu enerjiden kaynaklanır. Bu patlamalar dünyayı belirli periyotlarla vurur. Yani önümüzdeki Güneş patlamaları ilk defa deneyimleyeceğimiz bir şey değil. Özellikle 2012-13 yıllarında da buna benzer kozmik enerji dalgasına maruz kalmıştık. Kıyametin kelime anlamı çok yanlış anlaşıldığı için dünya o yıllarda yok olmayınca Maya takvimiyle dalga geçmiş olsak da, Maya'lar doğruyu söylemişlerdi. Eski bir çağ bitmek, yenisi ise başlamak üzereydi ve 2012 sonrası birçoğumuz ruhsal bir uyanış yaşadı. Şimdi ise 2024 yılında yeni bir kıyamet yani uyanış bizi beklemekte. 

Aslında sıradaki Güneş patlamasını bilim adamları 2025 yılında bekliyordu ama yeni paylaşılan bilgilere göre bu patlamanın 2024 yılında olabileceği ve büyük çapta elektrik kesintisine yol açabileceği söylenmeye başlandı. Eğer bu gerçekleşirse Güneş'teki patlamalar  haftalarca hatta belki yıllarca sürecek olan elektrik kesintilerini tetikleyebilir ve bu elektriğe tam bağımlı yaşayan modern insanın tam anlamıyla kıyameti olacaktır. ATM'lerden para çekemediğinizi, bırakın para çekmeyi para bile kazanamadığınızı ve yerinizden kıpırdayamadığınızı, gıdaya ulaşamadığınızı  düşünün. Bu büyük bir küresel kaos anlamına gelir. Ama ne demişti üstat? 

Kaostan düzen doğar

Sanırım birkaç yıl önce Texas bir fırtına nedeniyle günlerce elektriksiz kalmış ve bu kar fırtınası 700'den fazla kişinin ölümüne yol açmıştı. Evinde mahsur ve günlerce elektriksiz kalanlar bu günleri nasıl özetliyor biliyor musunuz? Zihinlerinin hiç olmadığı kadar berrak olduğunu ve içlerinde çocuksu bir huzur ve coşkuyla, meditatif bir şekilde, tefekkür içinde günlerini geçirdiklerinden bahsediyorlar. Burada huzur kelimesinin altını çizelim çünkü hepimizin en çok arzuladığı şey o ve ona kavuşmak için nelerimizi vermeyiz değil mi? 

Yazılarımda transhümanizmden, 5G'nin zararlarından çokça bahsediyorum. Bir yandan da transhümanizm ve bilim adı altında solucan deliklerinin kurcalandığını, boyut kapılarının aralandığını ve bize uzaylılar olarak tanıtılan cinlere nasıl bedenler kazandırılmaya çalışıldığından da bahsediyorum. İnsanlık büyük bir bilinç sıçramasının aşamasında. Koskocaman bir devre kapanıyor. Demir çağı kendisini Bakır çağın kucağına bırakıyor. Ruhlarımız bilerek ve isteyerek bu zamanda dünyada var olmayı seçti çünkü bu bilinç sıçramasını deneyimlemek, onun bir parçası olmak istedi. 

Trump'ın bize kazandırdığı zaman ve Corona dönemi yaşananlar %1'lik uyanmış kesimin sayısını arttırdı ve her geçen gün daha fazla insan bizi vuran kozmik Güneş enerjisinin farkına varıyor. Neden zaman zaman mideniz bulanıyor, başınız dönüyor, algılarınız değişiyor zannediyorsunuz? Niye zaman bu kadar hızlandı, neden bu kadar yorgunuz kendinizi sorgulasanıza. Çünkü ruhlarımıza etki eden çok yoğun bir enerji var hem de çift taraflı. Bir yandan karanlık bir enerji bir yandan da Güneş patlamalarının yol açtığı ilahi, kozmik enerji ruhumuza, zihnimize, bilincimize etki etmekte. Armagedon savaşı içimizde çoktan başladı. Dünya'da başlayıp başlamayacağını iç dünyalarımızdaki savaşın kazananı belirleyecek. Bu yüzden her birimiz şu an çok önemliyiz. 

Yecüc mecüc ve deccal yapay zeka olarak artık aramızdalar. Ama kıyamet zamanı deccale karşı savaşacak olan Mehdi nerde? Kıyamet zamanı tekrardan geleceğine inanılan İsa Mesih nerde? Hissediyorsanız nerde olduklarını çok iyi biliyor olmalısınız. Elinizi kalbinize koyun çünkü İsa da, Mehdi de dışta belirmeyecek, onlar içimizde uyanıyorlar. Ve bu uyanışı bizzat Güneş'teki patlamalar tetikliyor. Bu içimizde uyanan bir güç. Yani bütün kıyamet alametlerini yaşıyoruz ve muazzam bir değişimin eşiğindeyiz. İsrafil ise sura üflüyor, kulaklarımızda artan çınlamanın sebebi de bu zaten. Tüm bunları büyüklerimizden duyduğumuzda içimiz ürperir ve korkardık oysa şimdi yaşarken içimizde çok güzel, ilahi bir güç hissediyoruz. 

Biliyorum.. tüm bu kıyamet saçmalığına inanmayıp, bizimle dalga geçen hala çok büyük bir zümre var. Ama olsun, onları oldukları gibi kabul etmeliyiz çünkü şu an dünyada var olan her ruh yaşlı, olgun, bilge bir ruh değil. Şu an dünyada var olan bazı insanlar ve özellikle yeni doğan çocuklar Atlantis, Mu hatta Mars ve diğer gezegenlerde bulunmuş olan bilge ruhlar. Onların bilgeliği ile tekamül sürecine daha yeni başlamış olan bebek bir ruhu kıyaslayamayız bile. Etramızda olup bitenlerin farkında olmayan ruhları uyandırma görevi bilge ruhlara verildi. Aramızda gerçekten ışık işçileri var ve onlar enerjileriyle bu ruhlara rehberlik etmekteler. 

Güneş patlamaları önümüzdeki yıllarda daha da şiddetlenecekler. Uzun yıllar süren elektrik kesintilerine maruz kalır mıyız bilmiyorum. Ama oluşan savaş cepheleri, katledilen onca masum çocuk, basılan trilyonlarca paralar, yapay zeka, transhümanizm ve elitlerin kurmak istedikleri şeytani yeni dünya düzenini yani tüm bu decalliyet sistemini İsa veya Mehdi yıkacaksa, bunu Güneş'teki patlamalar yapacak olabilir mi? Cevabı size bırakıyorum..

Sadece bilin ki, bir seçim yaparak bu sürece hazırlanmak zorundasınız. Uzun yıllardır yazılarımda bir dağ veya orman köyünde minik ve mütevazi bir yuvaya sahip olun, şehirlerden uzaklaşın ve iç dünyanıza yönelin dememin sebebi bu hazırlık içindi. Şundan birkaç yüz yıl önce atalarımız elektriksiz yaşıyordu. Elektriksiz yaşam hazırlık yaparsanız zannettiğiniz kadar zor olmayacak çünkü kanımızda bu şekilde nasıl yaşamamız gerektiğinin hafızasını taşıyoruz. 

Ayrıca sadece doğaya yerleşmenin de yeterli olmayacağını bilmelisiniz. Transhümanizmin büyük bir parçası nanorobotların insan bedenini istila etmesi olduğu için hepimizin bedeninde ağır ve hafif metaller var. Güneş patlamaları içimizdeki bu metalleri etkiliyor olacak. Bu sağlık sorunlarımızın katlanarak artacağı anlamına gelir. Hatta belki Corona süreci bile bunun bir yansımasıydı. Bu rahatsızlıklar karşısında doktorlar çaresizler çünkü bu konuda bizlere yardımcı olacak herhangi bir eğitim almıyorlar. Alternatif tıpla uğraşan ve bu konuda bilgili olan insanlara yönelmelisiniz. Bedenimizdeki bu nanorobotları çıkartmanın yolları var. Zeolit, klorella, kişniş gibi doğal yöntemler bile etkili. Yurtdışıyla bağlantısı olanlar Clean slate Root markasının damlalarını da temin edebilirler. 

Bedensel arınmanın haricinde güneşte tefekküre dalmak da sizi kozmik dalgaların enerjisine uyumlayacaktır. Bu yüzden daha fazla doğada zaman geçirin. Ve en önlemisi içinizdeki şeytanlarla yüzleşin. Etrafımızdaki tüm kötülükler bizim yarattığımız düşüncelerimizin tezahürleridir. Filistin'de katledilen her çocuktan hepimiz sorumluyuz. Bunu sakın unutmayalım. Eğer kendimizi karanlık enerjiye karşı kapatır ve Güneş'teki patlamalara açarsak kolektif olarak sadece yeni bir dünya savaşını değil, belki yıllarca sürme potansiyeli olan bir elektrik kesintisini de önleyebiliriz. Bunu daha önce 2012'de önlemeyi başardık. Şu an her şeyin sana bana bağlı olduğunu unutmayalım. Dünya'da var olan hepimiz aynı kayıktayız. Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete ve bu süreçten asla korkmamalıyız çünkü yeni bir ilahi düzen doğuracağız. Yeni bir çağı başlatacağız. Bu yüzden bu dünyadayız. Buraya para kazanıp, parazit gibi yaşayıp, dünyayı tüketmeye gelmedik. Bu gerçeği artık kabullenmek zorundayız! 


YARATILIŞ HİKAYEMİZ 4 SOY | 4 IRK & GÜNÜMÜZ

Hz. Adem'in yasaklı elmayı yemesi, yasaklı soy ve uzaylılar hakkında birkaç yazı yazdıktan sonra, soylara ve yeryüzündeki farklı ırklara bir açıklık getirmek istedim. Bu konu biraz karmaşık bir konu ama yine de anlaşılır olması açısından açıklayıcı olmaya çalışacağım. 

Bildiğiniz üzere tuhaf bir savaş içerisindeyiz. Birçok farklı cepheden insanlık savaşı veriyoruz. Özellikle müslümanlar olarak verdiğimiz savaş çok daha ağır gibi hissediyorum ve bunun nedenlerini geçmişimizden okuyabiliyorum. 

Dünya üzerinde yaratılan ilk ırk Türk ırkıdır. Bu yüzden Türk'lerin Mu'nun çocukları olduğu söylenir. Bunu Atatürk de bildiği için Tahsin Mayatepek'i görevlendirmiş ve unutulan gerçeklerin tekrardan su yüzeyine çıkması için çabalamıştır. Burada Türk ırkı dediğimizde bu ırk sadece günümüz Türk'lerinden ibaret değildir. Orta Asya, Ortadoğu, Anadolu toprakları, Kuzey Afrika, Amerikan yerlileri olan Kızılderililer ve bütün Latin Amerika ülkelerinin insanları gibi 10 binlerce yıldır yaşayan ırklar Mu'nun çocuklarıdır ve soyları yeryüzünde yaratılan ilk insan olan Adem'e dayanır. Bu ırk dünyalı bir ırktır yani doğayla birdir. Pagandır ve şamandır. Ne varki bu soy yeryüzündeki en kadim ırk olmasına rağmen unutulmuş bir soydur. Tarih bize Türk'lerin ilk insanlar olduğunu söylemez. Bunun birçok farklı sebebi vardır. Gerçeklerin ortaya çıkmaması ilk neden iken, Türkler'in göçebe olarak, dünyanın dört bir yanına dağılmış olması da bir farklı bir nedendir. Bir diğer neden ise doğaya olan saygı ve sevgidir. Türkler büyük yapıtlar inşa etmek yerine doğananın onlara sunduğu kadarını kabul etmiş ve azla yetinmiş, doğayı asla tahrip etmemiştir. Tıpkı Kızılderili'lerden bildiğimiz gibi. Bu yüzden de günümüze Türk piramitleri haricinde (ki bunlar gizli tutulmaktadır) herhangi bir yapı, kanıt kalmamıştır.

Bu soy yeryüzünde mutlu mesut yaşarken ortaya kökeni Mars gezegeni olan beyaz ırk ortaya çıkar. Bu ırk Ari ırktır ve yüksek teknolojiye sahiptir. Dünyaya gelişleri de bu yüksek teknoloji sayesinde gerçekleşir. Bu soy günümüz Arktik bölgelere yerleşir ve iklim değişiklikleri nedeniyle buzlanma arttığından dört bir yana göç etmek zorunda kalır. Çoğunlukla da Atlantis kıtasına yerleşirler. Ama Atlantis'liler koloni kurmayı sevdiklerinden Atlantis döneminde Mısır'da koloni oluşturdukları gibi, Tibet'de Brahman sınıfını oluşturur ve Veda metinlerini yazarlar. Bu bize neden Tibet'de insanlığın kökenine ve dünyanın tarihine dair bütün kadim bilgilerin gizli tutulduğunu açıklar. 

Beyaz tenli olan Ari ırkı oluşturan Atlantis'lileri günümüzde ikiye ayırmamız gerekiyor. Çünkü günümüz koşullarını göz önünde bulundurduğunuzda Ari ırkın ikiye ayrıldığını görürsünüz. Bu ayrılışı taşçılar ve kağıtçılar olarak okuyabiliriz. Yani Black Rock şirketiyle dünyayı yöneten, Töton şövalyelerine bağlı olan Amerika ve kağıtçılar olarak bilinen yani bankaları elinde tutup, istedikleri gibi bastıklatı paralarla dünyayı yönetmeye çalışan Anglo Saxon-Rothschild ailesi kökenli İngiltere. Tabiki kurgu bundan çok daha derin ama kısaca oyun kurucularını bu şekilde gruplandırabiliriz. Bu farkı Amerika'nın kendisini New Atlantis olarak görmesiyle ve gücünü hiçbir zaman yitirmemiş olan Rus Ari ırkı arasında da gözlemliyoruz. Bunun cephesini de Rus-Ukrayna savaşı üzerinden yaşıyoruz.

Nedir bu Ari ırkın alıp veremediği? diye soruyor olabilirsiniz. Aslında cevabını bir önceki yazılarımda vermiştim. Ari ırk dünya dışı kökeniyle kendisini yeryüzündekilerden daha üstün görüyor. Kendi ırkının çoğalmasını ve ebediyete kadar var olmasını isterken, diğer ırkların varlığını bir tehdit olarak algılıyor. Ari ırk atasının Marsiyen olduğunu bildiği için yeryüzünde doğayla huzur içerisinde yaşayan ilk yaratılmış ırka karşı düşmanlık beslediği gibi bu ırkı yok etmek için elinden geleni yapıyor. Çünkü ona göre medeniyeti, sanatı, bilimi ve kültürü getiren ve öğreten kendisi. Evet dünyaya tüm bunları beyaz ırk getirdi. Neden Arap alimler Avrupa karanlık Ortaçağını yaşarken tüm icatları ve bilimi Ortaçağ Avrupa'sıyla paylaşırken "bilim ve teknoloji şeytan işidir" diyerek ellerini ayaklarını bu alandan geri çektiler sizce? Avrupa'nın Altın çağında, Rönensans'ında Arap alimlerinin icatları yatarken neden İslam alimleri teknolojiden uzak kalıp gerilemeyi tercih ettiler? 

Çünkü teknolojinin getireceği korkunç karanlıkların farkına varmışlardı. Bunun ucunda solucan deliklerinin kurcalanacağını, farklı boyut kapılarının açılıp, cinlere beden kazandırılacağını, yecüc ve mecüc'ün yeryüzünü istila edeceklerini yani yapay zekanın insanlığın sonunu getirebileceğini hissetmişlerdi. Çünkü kökenlerinde, DNA'larında topraktan yaratılan Adem'in kanı vardı. Yani onların sahip çıkmaları gereken bir miras, bir kök ırk, bir dünya vardı. Gaia/Umay diyoruz ona ve o şu an istila altında. Bazılarımız bunun farkında, bazılarımız ise hala uyumakta. Uyanabilmemiz için soyların bu karmaşasını iyi bilmemiz gerekiyor. Türk soyu ve Ari ırktan sonra iki soy daha geldi aramıza. Siyah tenliler ve Çinli, Japon olarak bildiğimiz sarı ırk. 

Her ırk Rab tarafından yeteneklerle donatıldı. Sarı ırka verilen yetenek geleneklere sahip çıkmak ve birlik olmaktı. Sarı ırk en son yaratılan ırk olmasına rağmen kadim bir ırk olarak bilinir. Geleneksel Çin tıbbı mesela kadim bir tıp sistemidir. Çin ve Japon gelenekleri saptırılmamıştır. Bu topluluklar miraslarına sahip çıkarak, gelenek ve göreneklerini günümüze kadar getirmiş ve saygılı bir şekilde, eşit olarak nasıl yaşanması gerektiğini insanlığa öğretmış ve öğretmeye de devam etmektedir. 

Siyah ırk ise bereketin yani gerçek sürdürülebilirliğin ırkıdır. Onların misyonu yok etmeden var edebilmekle ilgilidir. Bu yüzden Afrika'lılar dirençlidir, zor koşullarda bile başarı gösterirler. Ama maalesef hakkı en fazla yenen ve kendi gerçekliklerini yaşayamayan bir ırk olduklarını da söyleyebiliriz. Onca yeraltı ve yerüstü zenginliğine sahip olan, koskoca bir kıtada yaşarken, beyaz ırk tarafından yüzlerce yıldır sömürülen bir ırktan bahsediyoruz. Sizce de adalet zamanı gelmedi mi? Sizce de beyaz adam çaldıklarını artık geri vermesi gerektiği zamana gelmedi mi? 

Bu ırklar meselesi hiç güzel olmayan bir konu. Çünkü hiçbirimiz birimizden daha üstün değiliz. Ayrıca bu 4 kök ırkın soyları birbiriyle çoktan karıştı. Mesela Türk ırkı ilk ırk desek de, özellikle Ege'liler aslında Ari ırka mensup olan Türk'lerdir. Yani sen o'sun bu'sun tartışmaları bize sadece zaman kaybettirir ve zaman şu an en çok değer vermemiz gereken şey. 

Hillary Clinton seçilmiş olsaydı şu an bambaşka bir senaryo yaşıyor ve Transhümanizme doğru hızlıca yol alıyor olacaktık. Trump'un Amerika seçimlerinde kazanması bize koskoca 2 yıl kazandırdı ve bu 2 yıl salgın planının istenilen gibi gitmemesine yol açtı. Salgının istenilen başarıyı getirmemesi şimdi savaş kartının ortaya çıkarılmasına neden olsa da, değişimden de ölümden de korkmamalıyız çünkü Terazide dengeler şaşmak üzere. 2020'de insanlık olarak yaptığımız seçim apayrı bir gerçeklik oluşturmamıza neden oldu ve bu elitlerin ellerindeki kartları bir hayli karıştırdı. Büyük bir panik içerisindeler ve zamanın daraldığını bildikleri için acele ediyorlar. Oysa acele işe daima şeytan karışır bunu biraz unutuyor gibiler. 

Bu yazımda 4 ırkın Rab tarafından verilen kutsal görevlerini yazdım. Artık kıyamet zamanında yaşıyoruz. Büyük kitlesel ölümlere, doğal afetlere ve daha birçok değişime maruz kalacağız. Çünkü kıyam-et kelimesinin açıkladığı gibi artık uyanıyor ve ayaklanıyoruz. DNA'larımızdaki kodların bilincinde olup her birimiz ırkımızın misyonunu üstlenmeliyiz. Türk'ler uyanıp, kim olduklarını, kimi koruduklarını hatırlamalı. Biz barışı getiren ırkız, biz Gaia'yı korumalıyız. Siyahiler ayaklanıp, özgürlüklerini geri kazanmalı, onlar bereketi getiren ırk. Sarı tenliler uyanmalı ve saygıyı hatırlatmalı ve bunu kesinlikle yapmaya çalıştıkları transhümanist, robotumsu, yeni komünist şehirler kurarak değil, bunun tam tersine yönelerek insanı el üstünde tutarak yapmalı. Ve Ari ırk.. 

Asıl büyük değişimi onlar yapacak. Yeni güç Slav ırklarının birliğinden ortaya çıkacak. Tüm kehanetlerin söylediği gibi Rusya eşliğinde, kendi Ari görevlerini unutmamış olan Slav ırkı yeni bir dünya düzeni kuracak ve Altın çağı başlatacak. 

2023 yılının sonuna yaklaşırken değişime hazırlıklı olun. Eskiyi tamamen bırakın. Salgından sonra hiçbir şey eskisi gibi olamazdı zaten ve olmadı da. Hala eskide yaşıyorsanız hazır olan çünkü büyük bir manevi depremle sarsılacaksınız. Hepimizin ruhu büyük bir seçim yaptı. Aramızdan ayrılanlar çoğalacak ve yeryüzüne doğmayı seçen ruhlar da azalacak. Yani gelecekte çok daha az olacağız çünkü tekrardan şifalandırmamız gereken bir Gaia var ve hepimiz bu şifanın bir parçası olmayı maalesef hak edemedik. Hak edemeyenleri sevgiyle uğurlayın. Gelenlere karşı kendinizi korumak için dualarla, kuvvetli bir iman gücüyle zırhlanın. Çünkü çetin zamanlar kapının önünde. Ama sakın korkmayın. Bu çetin kışların sonunda cennet gibi bir çağ torunlarımızı bekliyor olacak. 


KARA BÜYÜ AYİNİNE MARUZ KALMAK

 


Psişik yeteneklere sahip olan insanlardan sadece biri 2020 yılında yaşadıklarımızı öngörmüştü. Rudolf Steiner. Ama onun öngördüğü şey bir salgın değil, aşılanma süreci ile insanların transhümanizm projesine entegre edilmesiydi. Birçok medyumdan 2020 öncesi aynı şeyleri duymuştum. Her birinin öngördüğü asıl şey 2020'nin transhümanizme geçiş aşamasının başlangıç etabı olmasıydı.

Şimdi ise bazı doktor ve bilim adamlarının çok ilginç iddialarını duyuyoruz. Viral hastalıkların bir kişiden diğerine geçme ihtimalinin birçok bilimsel araştırmaya rağmen asla kanıtlanamadığını duymaktayız. Yani sevdiklerimizi öldüren ve hepimizi korkutan o meşhur minik canavarın gerçekten var olduğunu hiçbir laboratuvar kanıtlayamamış. Ben bunu ilk defa duyduğumda 'nasıl yani?' demiştim. Eminim aranızda bunu ilk defa duyanlar benim gibi tepki veriyor olmalı. Hastalıkların nasıl oluştuğu konusunda derinlemesine araştırma yapıp, bağımsız doktor ve bilim adamlarına kulak verdiğinizde gerçekten ortaya başka bir resim çıkıyor. 

Bedenimizde oluşan her semptom bedenimizin sevgi dilinden başka bir şey değildir. Her hastalık aslında bir destektir ve hastalanmak şifalanmak demektir. Bize şimdiye kadar hastalığın kötü bir şey olduğu, bakterilerin bize zarar verdiği, kanserin öldürdüğü, kandida mantarının kötü olduğu söylendi. Oysa tüm bu bilgiler gerçekliği yansıtmamaktaydı. Nasıl şimdi faydalı bağırsak mikrobiyomu için probiyotikleri yutuyorsak, gelecekte bu söylediklerimi doğru olarak kabul etmeye başlayacağız. Yani bedeninizdeki bakteri de, kandida mantarı da, hatta kanserli hücre bile sizin kötülüğünüz için değil, iyiliğiniz için var. Bütün hastalıklarımız bastırdığımız hikayelerimizi bize hatırlatmak için vardırlar. Bunun ne demek olduğunu idrak edebilirsek bütün tıbbı baştan sona kadar değiştirebilir ve her hastayı şifalandırabiliriz. Çünkü beden mükemmel bir şekilde programlanmıştır ve bu program kendini iyileştirme komutuna da sahiptir. Yani kanserli hücre duygusal travma çözüldüğünde birden yok olabilir, size zarar veren bakteri faydalı hale gelebilir. 

Burada çok önemli bir soruyu kendimize sormamız gerekiyor. Madem her hastalık bize bir hikaye anlatmak ve bize bir çözüm yolu sunmak istiyor o halde neden alzheimer, otizm, MS, parkinson gibi nörolojik rahatsızlıklar bu kadar çok artmakta?

Nanorobotlar

Bildiğiniz üzere nanoteknoloji gıdadan giyim sektörüne kadar hayatımızın her alanına girmiş bulunmakta. Nefes yoluyla bile havadaki nanopartiküleri soluyoruz. Nanoteknolojiyi en basit tanımıyla minik robotlar olarak düşünmeye çalışın. Bu nanorobotlar birkaç kuşaktır bedenimizde gezinmeye ve DNA'mızı formatlamaya başladılar. Alanında uzman olan bir kişiden sağlıklı bir yaşam tarzına sahip olan insanların bile %2-3 civarında bu nanorobotlara sahip olduğunu duydum. Bu nanorobotlar sizin kanınızda, hücrelerinizde ve beyninizde geziniyorlar. Beden bunlardan rahatsız olmadığı sürece siz bunların varlıklarını sadece hissizleşme hissiyatı ile algılıyorsunuz. Yani yorgunluk, yaşam enerjisi yoksunluğu ve depresyon gibi belirtileri hissediyorsunuz çünkü bu nanorobotlar DNA'yı formatlarken ruhu bedenden yavaş yavaş uzaklaştırıyorlar. İlerleyen safhalarda ruh ve beden arasında bir kopma ve insanda bir ruhsuzlaşma yani robotlaşma gözlemleniyor. Aşılanma sürecinden beri hissiz, duygusuz ve boş boş bakan insanları çevrenizde gözlemlemeye başlamış olmalısınız. Maalesef hızlıca önlem almaz isek bu durumu yakın gelecekte daha da fazla deneyimlemeye başlayacağız.  

Beden, bu nanorobotların DNA formatını kaldıramadığında sadece ruhsal ve duygusal belirtileri değil aynı zamanda bedensel belirtilerini de görmeye başlıyoruz. Kanser, parkinson, alzheimer, ALS, MS ve otizm gibi hastalıklarla. Şimdi neden çocuklarda hatta bebeklerde bu hastalıkların çoğaldığını daha iyi anlamış olmalısınız çünkü her yeni kuşakta bu nanorobotların oranı, ki burada ağır ve hafif metallerden bahsedebiliriz artmakta. Şimdi aşılarda neden cıva veya alüminyum gibi çeşitli toksinlerin var olduğunu da daha iyi anlayabilirsiniz. 

Transhümanizm

Transhümanizm yıllardan beri kurgulanan şeytani bir projedir ve amacı tıpkı Atlantis dönemi kara büyücülerin insan DNA'sını değiştirdiği gibi aynı değişime yol açarak insanları köle robotlar haline çevirmektir. Bu yüzden bir önceki Atlantis'in kara büyücüleri ve tufan yazımda anlattığım gibi uyanmaz isek geçmişi tekrarlamanın eşiğine geleceğiz.

Kısacası Elon Musk'un yapay zeka uyarıları ve çip transplantları 'cambaza bak' oyunundan başka bir şey değil. Çoktan transhümanizmin büyük bir parçasıyız ve her geçen gün insanlığımızı daha da fazla kaybediyoruz. Bunu görmek için haberleri açıp izlemeniz yeterli. Şu an 3. Dünya Savaşı herkes tarafından konuşulmaya başlandı. Yazılarımda bunu senelerdir belirtiyordum. 3. Dünya Savaşı çoktan başladı, bedenlerimiz ve zihinlerimiz bunun ilk cephesiydi. Şimdi ise yavaş yavaş fiziksel savaşın etkilerini de görmeye başladık. Yani bu savaş iç dünyamızda başladı, şimdi dış dünyamıza da tezahür edecek. Ama unutmayın ki, bu savaş aslında çoktan yaşandı ve kazanıldı. Biz şu an sadece karanlıkla, aydınlığı seçebilmek için yüzleşiyoruz. Yani aslında kendi içimizdeki karanlıkların farkına vararak, kendimizi ve gezegenimizi şifalandırıyoruz. Şu anki yaşadığımız tüm kötü olaylara bu pencereden bakmak zorundayız yoksa kaybederiz. Bunu idrak edebilmek için yüksek bir ruhsal mertebe gerekli biliyorum, şu an masum çocuklar katledilirken bu bakış açısıyla olaylara yaklaşmak hiç kolay değil ama televizyonda izlediğiniz dehşet verici görüntüleri kendi iç dünyanızda 'bu benim hangi yanımı geri yansıtıyor?' şeklinde sorgulayabilirseniz bu savaşı sonlandırabilirsiniz. 

3. Dünya Savaşını ve büyük bir nükleer faciayı yaşamak istemiyorsak şu an her birimiz kendi içsel savaşlarımızı sonlandırmak zorundayız. Birimiz uyanırsa 10 kişiyi daha uyandırır. O 10 kişi 100 kişiyi uyandırır. 100 kişi 1000 kişinin uyanışına neden olur. Kendinizi bir domino taşı gibi düşünün. Bu sistem çökmek zorunda ama yeni doğacak olan sistemde sizin domino taşınızın ne tarafa doğru devrileceğinin önemi her şeyi değiştirebilir. 

George Orwell'in '1984' klasiğinde devletin toplumu 2 dakikalık nefret uygulamasıyla nasıl kontrol altında tuttuğu anlatılır. Bu uygulamada insanlar ekranların karşısına oturtularak devletin düşman olarak seçmiş olduğu şahış veya olaya karşı 2 dakika boyunca bağırıp, öfkelerini kusarlar. Bilmem farkında mısınız şu an ekranların karşısında hepimiz aynı şeyi yapıyoruz. Çevremden topluca el kahhar esmasının zikrinin yapıldığını duyduğumda tüylerim diken diken oldu. İnsanlar bunu iyi niyetle yapıyor olabilir ama açığa çıkan enerji kahretmenin üzerine olursa dünyada daha büyük katliamların yaşanmasına zemin oluşturacaktır. Bunu yapanlar bir kara büyü ayininin parçası haline getirildiklerinin farkında bile değiller. Negatif enerjimizle İsrail'in silahlarını, bombalarını kuvvetlendiriyor, cesetlerinde parmak izlerimiz olmasa da, masum çocukların öldürülmesine katkı sağlıyoruz. Umarım ne demek istediğimi anlıyorsunuzdur. Domino taşınız sevgi yerine nefret yönüne kayıyorsa, sadece siz değil bütün dünya kaybediyor ve bir masum çocuk ölüyor demektir. Dünya savaşları kollektif savaşlardır. Bizim iç savaşlarımızdır. Bu yüzden nolur uyanalım ve karanlık duygularımız olan silahlarımızı atıp, kendi içimizdeki ateş kesimizi başlatalım. 

28 EKİM 2023 | BOĞA BURCUNDA AY TUTULMASI


5 derece Boğa burcunda gerçekleşecek olan bu son Ay tutulması Kuzey Ay Düğümü eşliğinde olan bir Ay tutulması olacak.
Bu tutulmanın en olumsuz yanı bereket ve bolluğu kısıtlaması olacak. Bu yüzden akabindeki 6 aylık süreçte gıda fiyatlarında bir artış veya gıdaya ulaşmada zorluklar yaşayabiliriz. Ama bu tutulmanın güzel bir yanı da var. Bizi korkularımızla yüzleştirerek, özgürleştirecek.

Uranüs ve tutulmaların Akrep-Boğa ekseninde olmaları bizi dünyaca bir ekonomik krizin içerisine sürüklemiş olsa da, aslında bu krizin ilahi amacı bizi kendi özümüze geri döndürmekti. 
Mütevaziliği, azla yetinmeyi, sahip olduğuna şükretmeyi unutmuştuk ve bu değerleri ancak büyük bir tokat ile hatırlayabilirdik.
Bu süreç henüz bitmedi çünkü daha öğrenmemiz gerekenleri öğrenemedik. Ama öğrendikten sonra bolluk hanelerimize inancımız üzerinden geri dönüş yapıyor olacak ve toprağa, tohuma sahip olanlar içsel huzurlarına erişecekler.
2. Dünya savaşı çok acıydı ama hayatta kalmayı başaranlar sağlıklarına kavuşabildiler. Fakirlikten aç kalan insanlar orucun getirdiği şifa sayesinde kronik rahatsızlıklarından bile kurtulabildiler. Ayrıca savaş sonrası dayanışma ve empati de artmıştı. Bu hızlı bir kalkınmayı beraberinde getirdi.
Savaştan korkmayın demek her ne kadar saçma da olsa, yine de korkmayın çünkü bu karanlık dönem güzel aydınlıklara gebe.
Ama bu doğumu gerçekleştirebilmek için korkularımızla yüzleşmemiz şart. Yüzleşmemizin tek şansı da onları yaşamak. 

Korkularınızı hissedin.
Savaşın ortasında kaldığınızı, aç ve kimsesiz olduğunuzu tarafsızca hissedin. Korkunuzla bir bağ kurmayın ve sizi ele geçirmesine izin vermeyin. 
Sadece aklınızdan geçmesine izin verin. Sanki saçlarınızdan esen rüzgar gibi, bu korkunun da esip gitmesine izin verin. 

Biz bütün duygularımızı ve düşüncelerimizi sahiplenerek yaşıyoruz oysa biz düşüncelerimizden de, duygularımızdan da daha fazlasıyız. 
Hiç kimseye aşamayacağından daha fazla yük verilmez. 
Evet şu an dünyaca çok zor zamanlardan geçiyoruz ama bunun tek bir sebebi var. Bu acıları kaldırıp, dönüştürebilecek kadar güçlü olduğumuz için bu zamanda bu dünyada var olmayı seçtik. Bu tutulma bizi korkularımızla yüzleştirerek, bize unuttuğumuz bu gerçeği hatırlatacak.

Akrep burcundaki Mars ve Merkür kavuşumu enerjimizi içe yöneltmemiz gerektiğine vurgu yapıyor. Aklımızın odalarındaki öfkeyle korkularımızı bastırdığımızın farkına varmamız gerek. 
Bu ikilinin kavuşumu içimizdeki huzursuzluğu artıracağı için bunu bir fırsata dönüştürmeli ve aklımızın odalarını olumsuz enerjilerden güzelce bir arındırmalıyız. Çünkü arınma olmadan ihtiyaç duyduğumuz güvenliğimizi sağlamamız çok zor olacak. 
Oysa bu tutulma Boğa burcundaki tutulmaları kapatırken bize tam da ihtiyaç duyduğumuz güven hissini geri vermek istiyor. 
Her şeyin bu kadar karanlık oluşu sizi aldıtmasın. Bilinmezlikte teslimiyet varsa güven de vardır. 

Umarım hepimiz bu tutulmayla beraber karanlığımızı dönüştürecek iç güce kavuşur ve Boğa burcundaki bu son tutulmayı bereket ve güven enerjimizle kapatırız.