Karanlığın ışığı & New Age tehlikeleri

Kasım 24, 2018


Bu yazıma Harut ve Marut'un hikayesini anlatarak başlamak istiyorum. 

Çok uzun seneler önce çölde gezen ihtiyar bir adam bir damla su uğruna bir kuyu arar dururmuş. Tam susuzluktan ölmek üzereyken bir kuyu bulmuş. Olanca gücüyle kuyunun kapağını açmak için uğraşmış ve sonunda başarmış. Tam susuzluğunu giderecek diye sevinirken dehşete kapılmasına sebep olan bir olaya şahit olmuş. Kuyudan baş aşağa halatla sarkan iki adam varmış. Gördüğü bu dehşet verici görüntüye yaşlı kalbi dayanamayarak kelimey-i şehadet getirerek hakkın rahmetine kavuşmuş. 
"Muhammedun Rasullulah" kelamını duyan Harut, duydun mu? diye seslenmiş Marut'a, "son peygamberin ismini söyledi." Evet diye cevap vermiş diğeri. Mutluluktan gözlerinin içi gülüyormuş. "Demek ki kıyamet yakın ve cezamızın bitmesine az kaldı."

Evvelen
Rivayet odur ki Harut ve Marut adlı iki melek bir gece kayan yıldızlar gibi Babil şehrine indiler ve Babil halkına olağanüstü bilgileri öğrettiler. Bu bilgileri insanlarla paylaşmadan önce onlara tembih ettiler: "Ey insanlar, size öğreteceklerimizi karı kocanın arasını bozmak için, cana kıymak, fesat çıkarmak ve bozgunculuk yapmak için kullanırsanız gizli ve saklı her şeyi bilen Rabbiniz sizi şiddetli bir azapla cezalandırır. Ey insanoğlu! Sakın ha bunu fenalık için kullanmayın." 

O gün insanlar görmediklerini gördüler, duymadıklarını duydular. Gece olduğunda toprak damlı evlerden saraya uzanan hayallerle uykuya daldılar. 
Artık öğrenmişlerdi, sebebi gizli olan ince şeyi, yani sihri. 
Melekler endişe içindeydi. İnsanlara sık sık bunun bir imtihan olduğunu ve kötüye kullanılmaması gerektiğini hatırlatıyorlardı ama nerden bilebilirlerdi, onlar da imtihan ediliyorlardı. 

Günler bu şekilde geçerken bir gün Harut ve Marut'un yanına güzelliği dillere destan bir kadın geldi. İki melek de kadının güzelliğine oracıkta hayran kaldılar. Sanki adeta büyülenmişlerdi ve gönülleri meyletti, belki de ilk defa dünyaya ait olan şehveti hissettiler. 
Adını çöl çiçeği Zühre'den alan bu kadın, "beni istiyorsanız şu çocuğu öldürün," dedi. Harut ve Marut "Biz Allah'tan korkarız, yapamayız," dediler. 
Zühre bir zaman sonra yine geldi. Her akşam meleklerin göğe yükselmesini sağlayan İsm-i Azam duasını ona öğretmelerini istedi. Zühre'nin bu isteğini de reddettiler ama bu kadına karşı olan tutkuları her geçen gün daha da şiddetleniyordu. 
Zühre 3. kez geldiğinde adeta güzelliğinin zirvesine ulaşmıştı. Onun bu büyüsüne daha fazla dayanamayan Harut ve Marut 3. isteğini kabul ettiler. Zühre onlardan şarap içmelerini istemişti ve bu da günah bakımından küçük ve zararsızdır, Allah tarafından affedilir zannettiler. Ve şarabı içip sarhoş olan iki melek Zühre'nin bundan önce istediği şeyleri de bilinçsizce yerine getirdiler. Tüm günahlar işlenmişti, tek kadeh şarap ile. Meleklerin pişmanlıkları kalmıştı geriye. 

Zühre öğrendiği dua ile göğe yükseldi ve gözlerini açan herkesi hala büyülüyor güzelliğiyle gökyüzünde. 
Belki bilmeyenlerimiz vardır. Zühre Venüs gezegeninin bir diğer adıdır..

Melekler saf ve masum varlıklardır. Bizi izlerken yaptığımız hatalara anlam veremezler. Oysa Allah bu iki meleği görevlendirmeden, size de nefs ve şehvet verseydim, siz de onlardan farksız olurdunuz diye uyarmıştır. 
Yaptıkları için cezayı dünyada mı yoksa ahirette mi çekmek istedikleri sorulduğunda, melekler ahiretin gazabına dayanamayız, sen bizi dünyadayken cezalandır dedikleri için Allah onları kıyamete kadar baş aşağa bu kuyuya hapsetmiştir. 

Hikayeyi Ali Selman Demirbağ'ın "Büyü ve nazardan korunma" kitabından kısaltarak anlattım. Okumak isteyene kitabını tavsiye ederim. 
_____________________________

Kuran'dan bize aktarılan bu olay masal gibi gelse de gerçekten yaşandı. Günümüzün belki de tüm gizli ilimlerinin kökeni bu meleklerden kalma. Kimine göre bu kabala, kimine göre karabüyü, kimine göre de fal. Hatta kimine göre de bu astroloji.

Düalizimin hüküm sürdüğü bu evrende iyilik de karanlık da iç içedir daima. Ve kullarına seçim hakkı vermiştir Allah. İstediğini iyiye, istediğini de kötüye kullanabil diye.
Tıpkı o günlerde meleklerin insanları imtihan ettiği gibi, Allah'ın da onları imtihan ettiği gibi, biz de imtihan ediliyoruz her an her şekilde. Ha Babil'de yaşayalım, ha günümüzün İstanbul'unda.
Bu yüzden sorumluluğumuz büyük, imtihanımız yoğun, yolumuz ise çok ince.
Dikkat etmez isek şeytan ve ateş halkı çok kolay dostumuz olabiliyor. Bizi çok kolay yoldan çıkarabiliyor. Ve bunu çok güzel masum yollardan yapıyorlar, farkına dahi varmıyoruz.

Günümüzün maddi dünyasında maneviyattan uzak yaşadığımız için delicesine arayış içerisinde ruhumuz. Karanlığımızı aydınlatacak küçük bir mum ışığı arıyoruz. En çok da gençlerimiz.
Dinin kapısına varıyor ve katılıkla karşılaşınca yüz çeviriyoruz. Bu sefer yol New Age dinlerine kayıyor. Orda herkes kendine göre birşey bulabiliyor.
Şeytan ayrıntıda saklıdır. New Age inancını ayrıntısına kadar araştırdığınızda olay başlangıçtakinden çok değişiyor. Altından yeni dünya düzeni çıkıyor. Yani şeytan imparatorluğu. Birden şok oluyorsunuz. Sevgiden ve birlikten yola çıkılmıştı, nasıl oldu da karanlığa varıldı.

Tıpkı masonlukta da olduğu gibi. Başlangıçta size çok güzel vaatlerde bulunuluyor, güzel bilgiler aktarılıyor. İnisiye ediliyor, seviye atlıyorsunuz ama aslında her dereceyle beyniniz yıkanıyor. İlk önce kendinizi tanrı zannediyorsunuz. Çok sonrasında ise bu dünyanın tek bir yöneticisi olduğuna kendiniz inanıyorsunuz. O da şeytan. Işık taşıyıcı. Asıl kurtarıcı.
Bu senaryo her yerden sürekli zihnimize işleniyor.
Walt Disney'in 33 dereceden mason olduğu söylenir. Onun bütün masallarında bu konu çok güzel işlenir. Bir örneğini Güzel ve Çirkin'de ben yazdım ve yazının sonunda masaldaki cadıyı başka bir blog yazımda anlatacağımı yazmıştım. İşte bu o yazı.

New Age'in kökeninde Helena P. Blavatsky, Alice Bailey, Rudolf Steiner gibi isimler vardır.
Bu isimler arkasına sürüleri takmış ve birçok insanın inancını etkilemiş kuvvetli isimlerdir.
Ezoterizm konularına ilk başladığımda bu tuzağın içine o kadar güzel çekildiğimi hissettim ki bu yazıyı benim gibi olanlara uyarı için kaleme almak istedim. Çünkü kabalist akıl maalesef tasavvufun içine de sızmayı başarmış ve bu yüzden İslamı da etkisi altına alabilmek için çabalıyor.

Siz zannediyorsunuz ki tekamülünüzde ilerliyorsunuz. Binlerce esma çekiliyor, saatlerce meditasyon yapılıyor, astral seyahatler, lüsid rüyalar başlıyor, tam erdim diyecek iken bir bakıyorsunuz ki erdiğiniz tek yer cinler alemi.
New Age dinlerin en karanlık yüzü bu işte.

Geçenlerde Ata Nirun katıldığı Kayıt Dışı programında Amerika'nın kuruluşunda büyük babaların yaptığı kara büyülerden bahsetti ve hala yapılıyor mu sorusuna, artık teknoloji var bu yüzden gerek kalmadı büyüye, diye cevap verdi. Korkunç ve maalesef gerçek bence bu tespiti.

Eskiden alimler belirli ruhsal mertebelere ulaşabilmek için ne çilelerden geçerlermiş. Oysa şimdi belirli frekanstaki bir müzikle astral seyahat de yapabiliyorsunuz, belirli tekniklerle rüyalarınızı da kontrol edebiliyorsunuz. Meditasyonlarda farklı bilinç boyutlarında melek zannettiğiniz varlıklardan vahiy de alabiliyorsunuz. Bunlar bize masum gelse de bir çeşit büyüdür. Zihni etkileyen herşey bu kategoriye giriyor aslında. Yani çevrenizdeki tüm teknoloji.
Peki ya ne yapacağız, kendimizi nasıl koruyacağız?

Birçoğumuzun dağa çıkıp mağarada yaşama ihtimali olmadığı için, teknolojinin içinde bulunarak onu iyiye kullanmak hepimizin görevi. Aynı şekilde bu meleklerin öğrettikleri ilimleri de iyiye kullanmak zorundayız.
Astrolojiyi istediğiniz gibi kötü amaçlar için kullanabilirsiniz ama astrolojiyi kendini tanıma rehberi olarak da kullanabilirsiniz. Dinlediğiniz farklı frekanstaki müzikler ile kendinizi daha sevgidolu huzurlu bir hayata yönlendirebilirsiniz. Meditasyon aracılığıyla sezgilerinizle tanışabilir, esmaların sırrlı kapılarını açarak hayatınıza güzellikleri davet edebilirsiniz.

Allah, ruhumdan üfledim diyorsa, tabiki de onun ilahi parçasını içinizde taşıyorsunuzdur, onun nurusunuzdur ama bu asla tanrı olduğunuz anlamına gelmez.
Ve evet güzel ve çirkin'deki canavarı prense çeviren cadı da olsa, bu şeytanın bizim kurtarıcımız olduğu anlamına gelmez.

Simyacıların bir sözü vardır. Bu hayatta herşey zehir ve herşey şifadır, sır daima dozundadır.
Arayıştayken ve teknolojiyi veya dini tüm ritüelleri kullanırken bu sözü hatırlatın kendinize.
Hazır olmadan belirli mertebelere gelmek diğer alemin varlıklarının kuklası haline gelmek demektir.
Bu yüzden sakın belirli frekansta müzikler dinleyerek hayatınızı değiştirebileceğinizi sanmayın.
Esmalar ki Allah'ın bize birer armağanıdır, sayıca çok fazla çekildiklerinde hazır değilsek eğer, açılmasını asla istemeyeceğimiz kapıları açarlar. Ya Allah zikrini çok çeken bir arkadaşın 3. gözü açılınca insanların gerçek suretlerini görmeye başlamıştı. Kimilerin yüzleri akrebi andırıyordu, kimilerinki domuzu veya daha korkunç şekilleri. Haram yemeğin içindeki kaynayan kurtları görüyordu. Bir süre sonra çok feci psikolojisi bozuldu.
Bunları kendinize yapmayın. Esmalar ağızda sakız gibi çiğnenmez. Bunların günleri vardır, saatleri vardır, dozları vardır.

Halam, dünyalık işlerle uğraşıldığında, melekler dua ederler bizler için, derdi hep.
Bunu islam alimlerinin hayatlarında çok net görebiliyorsunuz. Bilime verdikleri önemde, aile hayatlarındaki dengede. Hiçbiri evlilikten çocuk sahibi olmaktan ve dünyalık işlerden uzaklaşmamış. Hinduların yaptığı gibi manastırlara sığınarak, çakraları kurcalayarak kolaya kaçmış olunuyor. Zor olan insan kılığındayken insanlık görevini yerine getirmek, insan-ı kamil mertebesine erebilmek. Kendi içine çekilip nefsini tetikleyecek kimse olmadıktan sonra çevrende, kolay eriyor insan zaten. Ama önemli olan o değil. Önemli olan günahkarlıklar çevreni sarmışken masum ve saf kalabilmek ve bir yandan da Allah'a, insanların içinde var olarak hizmet edebilmek. Kaçmadan, hor görmeden, tıpkı Mevlana'nın dediği gibi kusurları karanlık gibi örterek.

Son söz olarak, neyi kimden ne şekilde öğrendiğinize dikkat edin uyarısında bulunmak istedim bu yazıyla. Herkesi dinleyin ama herkese ve herşeye inanmayın. Doğrularınızı kendiniz belirleyin ve nefsinizi törpüleyin. Bilmiyorsanız eğer kendinizi korumayı, bu gizli ilimlere merak sarmayın. O bilinmeyen kapıları açmayın. İnsan hazır olduğunda Allah yardıma yetişir. Hazır olmadan bu tür şeylerden kesinlikle uzak durulmalıdır. Karanlık uçurum gibidir, insana ruhunu dahi sattırır. Okült yolu yürümek isteyenler bunun tehlikesinin bilincinde olarak yol almalıdır.

You Might Also Like

6 yorum

  1. Kitap önerileri de bekliyoruz :')) 🍃

    YanıtlaSil
  2. Ben size çok teşekkür ederim,hayatıma yazılarınızla bambaşka kapılar açtığınız için.Ne muradınız varsa olur dilerim ki,sevgiler ❤

    YanıtlaSil
  3. Diğer makaleleriniz gibi fazlasıyla istifade ettiğim bir yazı olmuş. Kişinin bir ilmi öğrenmeden önce o ilmin neticesinde nelerle karşılaşabileceğini bilmesi o ilmi öğrenmekten daha değerli diye düşünüyorum. Neticede alacağınız riski artılarının yanına koyup o şekilde karar vermek daha akıllıca olsa gerek.
    Karanlık kuytulara bir mum ışığı tutmuş olmanızın ecrini, Rahman ve Rahîm olandan diliyorum...

    YanıtlaSil
  4. Çok guzeldı oguy niteliğinde Allah uzun omutler versın size bol kazançlar

    YanıtlaSil
  5. Bugün beni çileden çıkma derecesinde sinirimi bozan bir şeye cevap aldım yazınızda, Allah yar ve yardımcınız olsun 💕🌸

    YanıtlaSil

Karanlığın ışığı & New Age tehlikeleri


Bu yazıma Harut ve Marut'un hikayesini anlatarak başlamak istiyorum. 

Çok uzun seneler önce çölde gezen ihtiyar bir adam bir damla su uğruna bir kuyu arar dururmuş. Tam susuzluktan ölmek üzereyken bir kuyu bulmuş. Olanca gücüyle kuyunun kapağını açmak için uğraşmış ve sonunda başarmış. Tam susuzluğunu giderecek diye sevinirken dehşete kapılmasına sebep olan bir olaya şahit olmuş. Kuyudan baş aşağa halatla sarkan iki adam varmış. Gördüğü bu dehşet verici görüntüye yaşlı kalbi dayanamayarak kelimey-i şehadet getirerek hakkın rahmetine kavuşmuş. 
"Muhammedun Rasullulah" kelamını duyan Harut, duydun mu? diye seslenmiş Marut'a, "son peygamberin ismini söyledi." Evet diye cevap vermiş diğeri. Mutluluktan gözlerinin içi gülüyormuş. "Demek ki kıyamet yakın ve cezamızın bitmesine az kaldı."

Evvelen
Rivayet odur ki Harut ve Marut adlı iki melek bir gece kayan yıldızlar gibi Babil şehrine indiler ve Babil halkına olağanüstü bilgileri öğrettiler. Bu bilgileri insanlarla paylaşmadan önce onlara tembih ettiler: "Ey insanlar, size öğreteceklerimizi karı kocanın arasını bozmak için, cana kıymak, fesat çıkarmak ve bozgunculuk yapmak için kullanırsanız gizli ve saklı her şeyi bilen Rabbiniz sizi şiddetli bir azapla cezalandırır. Ey insanoğlu! Sakın ha bunu fenalık için kullanmayın." 

O gün insanlar görmediklerini gördüler, duymadıklarını duydular. Gece olduğunda toprak damlı evlerden saraya uzanan hayallerle uykuya daldılar. 
Artık öğrenmişlerdi, sebebi gizli olan ince şeyi, yani sihri. 
Melekler endişe içindeydi. İnsanlara sık sık bunun bir imtihan olduğunu ve kötüye kullanılmaması gerektiğini hatırlatıyorlardı ama nerden bilebilirlerdi, onlar da imtihan ediliyorlardı. 

Günler bu şekilde geçerken bir gün Harut ve Marut'un yanına güzelliği dillere destan bir kadın geldi. İki melek de kadının güzelliğine oracıkta hayran kaldılar. Sanki adeta büyülenmişlerdi ve gönülleri meyletti, belki de ilk defa dünyaya ait olan şehveti hissettiler. 
Adını çöl çiçeği Zühre'den alan bu kadın, "beni istiyorsanız şu çocuğu öldürün," dedi. Harut ve Marut "Biz Allah'tan korkarız, yapamayız," dediler. 
Zühre bir zaman sonra yine geldi. Her akşam meleklerin göğe yükselmesini sağlayan İsm-i Azam duasını ona öğretmelerini istedi. Zühre'nin bu isteğini de reddettiler ama bu kadına karşı olan tutkuları her geçen gün daha da şiddetleniyordu. 
Zühre 3. kez geldiğinde adeta güzelliğinin zirvesine ulaşmıştı. Onun bu büyüsüne daha fazla dayanamayan Harut ve Marut 3. isteğini kabul ettiler. Zühre onlardan şarap içmelerini istemişti ve bu da günah bakımından küçük ve zararsızdır, Allah tarafından affedilir zannettiler. Ve şarabı içip sarhoş olan iki melek Zühre'nin bundan önce istediği şeyleri de bilinçsizce yerine getirdiler. Tüm günahlar işlenmişti, tek kadeh şarap ile. Meleklerin pişmanlıkları kalmıştı geriye. 

Zühre öğrendiği dua ile göğe yükseldi ve gözlerini açan herkesi hala büyülüyor güzelliğiyle gökyüzünde. 
Belki bilmeyenlerimiz vardır. Zühre Venüs gezegeninin bir diğer adıdır..

Melekler saf ve masum varlıklardır. Bizi izlerken yaptığımız hatalara anlam veremezler. Oysa Allah bu iki meleği görevlendirmeden, size de nefs ve şehvet verseydim, siz de onlardan farksız olurdunuz diye uyarmıştır. 
Yaptıkları için cezayı dünyada mı yoksa ahirette mi çekmek istedikleri sorulduğunda, melekler ahiretin gazabına dayanamayız, sen bizi dünyadayken cezalandır dedikleri için Allah onları kıyamete kadar baş aşağa bu kuyuya hapsetmiştir. 

Hikayeyi Ali Selman Demirbağ'ın "Büyü ve nazardan korunma" kitabından kısaltarak anlattım. Okumak isteyene kitabını tavsiye ederim. 
_____________________________

Kuran'dan bize aktarılan bu olay masal gibi gelse de gerçekten yaşandı. Günümüzün belki de tüm gizli ilimlerinin kökeni bu meleklerden kalma. Kimine göre bu kabala, kimine göre karabüyü, kimine göre de fal. Hatta kimine göre de bu astroloji.

Düalizimin hüküm sürdüğü bu evrende iyilik de karanlık da iç içedir daima. Ve kullarına seçim hakkı vermiştir Allah. İstediğini iyiye, istediğini de kötüye kullanabil diye.
Tıpkı o günlerde meleklerin insanları imtihan ettiği gibi, Allah'ın da onları imtihan ettiği gibi, biz de imtihan ediliyoruz her an her şekilde. Ha Babil'de yaşayalım, ha günümüzün İstanbul'unda.
Bu yüzden sorumluluğumuz büyük, imtihanımız yoğun, yolumuz ise çok ince.
Dikkat etmez isek şeytan ve ateş halkı çok kolay dostumuz olabiliyor. Bizi çok kolay yoldan çıkarabiliyor. Ve bunu çok güzel masum yollardan yapıyorlar, farkına dahi varmıyoruz.

Günümüzün maddi dünyasında maneviyattan uzak yaşadığımız için delicesine arayış içerisinde ruhumuz. Karanlığımızı aydınlatacak küçük bir mum ışığı arıyoruz. En çok da gençlerimiz.
Dinin kapısına varıyor ve katılıkla karşılaşınca yüz çeviriyoruz. Bu sefer yol New Age dinlerine kayıyor. Orda herkes kendine göre birşey bulabiliyor.
Şeytan ayrıntıda saklıdır. New Age inancını ayrıntısına kadar araştırdığınızda olay başlangıçtakinden çok değişiyor. Altından yeni dünya düzeni çıkıyor. Yani şeytan imparatorluğu. Birden şok oluyorsunuz. Sevgiden ve birlikten yola çıkılmıştı, nasıl oldu da karanlığa varıldı.

Tıpkı masonlukta da olduğu gibi. Başlangıçta size çok güzel vaatlerde bulunuluyor, güzel bilgiler aktarılıyor. İnisiye ediliyor, seviye atlıyorsunuz ama aslında her dereceyle beyniniz yıkanıyor. İlk önce kendinizi tanrı zannediyorsunuz. Çok sonrasında ise bu dünyanın tek bir yöneticisi olduğuna kendiniz inanıyorsunuz. O da şeytan. Işık taşıyıcı. Asıl kurtarıcı.
Bu senaryo her yerden sürekli zihnimize işleniyor.
Walt Disney'in 33 dereceden mason olduğu söylenir. Onun bütün masallarında bu konu çok güzel işlenir. Bir örneğini Güzel ve Çirkin'de ben yazdım ve yazının sonunda masaldaki cadıyı başka bir blog yazımda anlatacağımı yazmıştım. İşte bu o yazı.

New Age'in kökeninde Helena P. Blavatsky, Alice Bailey, Rudolf Steiner gibi isimler vardır.
Bu isimler arkasına sürüleri takmış ve birçok insanın inancını etkilemiş kuvvetli isimlerdir.
Ezoterizm konularına ilk başladığımda bu tuzağın içine o kadar güzel çekildiğimi hissettim ki bu yazıyı benim gibi olanlara uyarı için kaleme almak istedim. Çünkü kabalist akıl maalesef tasavvufun içine de sızmayı başarmış ve bu yüzden İslamı da etkisi altına alabilmek için çabalıyor.

Siz zannediyorsunuz ki tekamülünüzde ilerliyorsunuz. Binlerce esma çekiliyor, saatlerce meditasyon yapılıyor, astral seyahatler, lüsid rüyalar başlıyor, tam erdim diyecek iken bir bakıyorsunuz ki erdiğiniz tek yer cinler alemi.
New Age dinlerin en karanlık yüzü bu işte.

Geçenlerde Ata Nirun katıldığı Kayıt Dışı programında Amerika'nın kuruluşunda büyük babaların yaptığı kara büyülerden bahsetti ve hala yapılıyor mu sorusuna, artık teknoloji var bu yüzden gerek kalmadı büyüye, diye cevap verdi. Korkunç ve maalesef gerçek bence bu tespiti.

Eskiden alimler belirli ruhsal mertebelere ulaşabilmek için ne çilelerden geçerlermiş. Oysa şimdi belirli frekanstaki bir müzikle astral seyahat de yapabiliyorsunuz, belirli tekniklerle rüyalarınızı da kontrol edebiliyorsunuz. Meditasyonlarda farklı bilinç boyutlarında melek zannettiğiniz varlıklardan vahiy de alabiliyorsunuz. Bunlar bize masum gelse de bir çeşit büyüdür. Zihni etkileyen herşey bu kategoriye giriyor aslında. Yani çevrenizdeki tüm teknoloji.
Peki ya ne yapacağız, kendimizi nasıl koruyacağız?

Birçoğumuzun dağa çıkıp mağarada yaşama ihtimali olmadığı için, teknolojinin içinde bulunarak onu iyiye kullanmak hepimizin görevi. Aynı şekilde bu meleklerin öğrettikleri ilimleri de iyiye kullanmak zorundayız.
Astrolojiyi istediğiniz gibi kötü amaçlar için kullanabilirsiniz ama astrolojiyi kendini tanıma rehberi olarak da kullanabilirsiniz. Dinlediğiniz farklı frekanstaki müzikler ile kendinizi daha sevgidolu huzurlu bir hayata yönlendirebilirsiniz. Meditasyon aracılığıyla sezgilerinizle tanışabilir, esmaların sırrlı kapılarını açarak hayatınıza güzellikleri davet edebilirsiniz.

Allah, ruhumdan üfledim diyorsa, tabiki de onun ilahi parçasını içinizde taşıyorsunuzdur, onun nurusunuzdur ama bu asla tanrı olduğunuz anlamına gelmez.
Ve evet güzel ve çirkin'deki canavarı prense çeviren cadı da olsa, bu şeytanın bizim kurtarıcımız olduğu anlamına gelmez.

Simyacıların bir sözü vardır. Bu hayatta herşey zehir ve herşey şifadır, sır daima dozundadır.
Arayıştayken ve teknolojiyi veya dini tüm ritüelleri kullanırken bu sözü hatırlatın kendinize.
Hazır olmadan belirli mertebelere gelmek diğer alemin varlıklarının kuklası haline gelmek demektir.
Bu yüzden sakın belirli frekansta müzikler dinleyerek hayatınızı değiştirebileceğinizi sanmayın.
Esmalar ki Allah'ın bize birer armağanıdır, sayıca çok fazla çekildiklerinde hazır değilsek eğer, açılmasını asla istemeyeceğimiz kapıları açarlar. Ya Allah zikrini çok çeken bir arkadaşın 3. gözü açılınca insanların gerçek suretlerini görmeye başlamıştı. Kimilerin yüzleri akrebi andırıyordu, kimilerinki domuzu veya daha korkunç şekilleri. Haram yemeğin içindeki kaynayan kurtları görüyordu. Bir süre sonra çok feci psikolojisi bozuldu.
Bunları kendinize yapmayın. Esmalar ağızda sakız gibi çiğnenmez. Bunların günleri vardır, saatleri vardır, dozları vardır.

Halam, dünyalık işlerle uğraşıldığında, melekler dua ederler bizler için, derdi hep.
Bunu islam alimlerinin hayatlarında çok net görebiliyorsunuz. Bilime verdikleri önemde, aile hayatlarındaki dengede. Hiçbiri evlilikten çocuk sahibi olmaktan ve dünyalık işlerden uzaklaşmamış. Hinduların yaptığı gibi manastırlara sığınarak, çakraları kurcalayarak kolaya kaçmış olunuyor. Zor olan insan kılığındayken insanlık görevini yerine getirmek, insan-ı kamil mertebesine erebilmek. Kendi içine çekilip nefsini tetikleyecek kimse olmadıktan sonra çevrende, kolay eriyor insan zaten. Ama önemli olan o değil. Önemli olan günahkarlıklar çevreni sarmışken masum ve saf kalabilmek ve bir yandan da Allah'a, insanların içinde var olarak hizmet edebilmek. Kaçmadan, hor görmeden, tıpkı Mevlana'nın dediği gibi kusurları karanlık gibi örterek.

Son söz olarak, neyi kimden ne şekilde öğrendiğinize dikkat edin uyarısında bulunmak istedim bu yazıyla. Herkesi dinleyin ama herkese ve herşeye inanmayın. Doğrularınızı kendiniz belirleyin ve nefsinizi törpüleyin. Bilmiyorsanız eğer kendinizi korumayı, bu gizli ilimlere merak sarmayın. O bilinmeyen kapıları açmayın. İnsan hazır olduğunda Allah yardıma yetişir. Hazır olmadan bu tür şeylerden kesinlikle uzak durulmalıdır. Karanlık uçurum gibidir, insana ruhunu dahi sattırır. Okült yolu yürümek isteyenler bunun tehlikesinin bilincinde olarak yol almalıdır.