1 NİSAN 2022 | Koç burcunda YENİAY

  • Share

Kırsala taşınmak | ARAZİ ALIRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?

  • Share

MEDİKAL ASTROLOJİDE AY VE TİROİD

  • Share

18 MART 2022 | BAŞAK BURCUNDA DOLUNAY

  • Share

MEDİKAL ASTROLOJİDE NEPTÜN VE PARAZİTLER

  • Share

NATURA MEDİCA | E-KİTAP

  • Share

1 NİSAN 2022 | Koç burcunda YENİAY

1 Nisan'a 12 derece Koç burcundaki yeniayla giriş yapıyoruz. Bu yeniayı özel yapan şey astrolojide yaralı şifacı olarak bilinen Kiron ile kavuşumda gerçekleşiyor olması. Dolayısıyla 1 Nisan'da yaralı tüm kalpler şifa uğruna yeni bir sayfa açmak ve yeni bir adım atma fırsatına erişmiş olacaklar. 

Bazen acılar bizim en önemli hayat deneyimlerimiz ve en büyük öğretmenlerimiz olurlar. Belki bu ay hiç yaşamamış olduğunuz kadar acılar deneyimlemiş olabilirsiniz. Belki de bundan önceki yıllarda zorlu deneyimleriniz olmuş olabilir. Bu yeniay tüm bu acı ve zorlukları su yüzeyine çıkaracak güce sahip. Çünkü yeniay Koç burcunda olsa da, Kova burcunda bir stelyum var. Yani gökyüzünden yeryüzüne bir özgürlük çağrısı iniyor. Onca yıldır taşıdığımız korkularımızı bırakıp, kendimizi karanlık iç dünyamızdan soyutlayarak bağımsız hale gelebilmemiz için göksel bir imkan tanınıyor. 

İçimize atıp biriktirdiğimiz her şey hastalık olarak bize geri döner. İçindeki şeytanları bastıran dış dünyadaki şeytanlara insan kılığında denk gelir. Evren bizimle her daim konuşur ve her daim şifa uğruna fırsat tanır ve bu yeniay bu fırsatların en şifalısı olabilir. 

Yeniay enerjisini kırgınlıklarınızdan kurtulmak, kalbinizi kırmış olanları affetmek ve tüm acılarınızı özgür bırakmak için kullanın. Bu yeniay yüklerini salanlara muazzam bir şifa nasip edecek. 

Neptün ile Ay düğümleri arasındaki uyumlu açı evren ve kader tarafından desteklendiğimizi gösteriyor. Yeterki Neptün ve Venüs arasındaki sert açıyı olumlu anlamda kullanarak ilişkilerimizde tahribat ve hayal kırıklığı oluşturmak yerine sevgi bağımızı kuvvetlendirecek adımlar atalım. Ayrı düşmek için doğru zaman değil. Tam tersine birbirimize daha da sıkı sarılmamız gerek. Birimizin canı yanıyorsa ona daha fazla destek olmamız gerek. 

Neptün ve Venüs arasındaki bu kare açıyı en güzel üzüntülerimizi çizime dökerek kullanabiliriz. 

Yeniay gecesi elinize bir kağıt ve kalem alın ve tüm acılarınızı resmedin. Mandala çizin. Hatta bırakın eliniz sizi yönetsin, siz onu kontrol etmeyin. Çocukluğunuzdaki gibi olun ve saf bir şekilde resim yapın. Sonra da çizdiklerinizi Ay'ın en karanlık olduğu yeniay gecesinde yakın veya yırtın. Ardından da gönlünüzden semaya bir dua yükseltin ve arınmak, dertlerden kurtulmak, geçmişin yaralarını şifalandırmak için niyet edin. 

Dilerim bu yeniay hepimizi güzel bir şekilde arındırır ve Kiron kalplerimizin merkezinde şifa simyasını başlatır.  

Kırsala taşınmak | ARAZİ ALIRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?

 

Yazılarımı okuyanlar içine kapanık ve inzivayi bir hayat yaşamayı sevdiğimi büyük ihtimalle keşfetmiştir. Almanya'nın küçük bir köyünde büyüdüğüm için İstanbul'un kalabalığına hiçbir zaman için alışamadım. Hayalimde hep kırsala geri dönmek vardı ama bunun için maddi güç ve bir arazi bulmam gerekliydi. 

Sizinle bu serinin ilk konusu olan arazi alımı hakkında kendi hikayemi paylaşmak istiyorum. Bunun astrolojiyle ne alakası var ki? diyenler için de gelecek serilerde Ay'ın konumunun ev inşaatında ve istenmeyen aksaklıkları önlemede ne kadar önemli olduğunu anlatacağım. Ama gelelim ilk konumuza.. 

• Kırsala yerleşmek için arazi alımı •

İnternetteki arsalara bakmaya üniversite yıllarımda cebimde henüz 5 kuruş para yokken başlamıştım. Yani saftirik bir hayal ile başladı bu süreç benim için. Lakin o yıllarda Erkan Öz'ün bir kitabı geçmişti elime. Kitapta altın ve gümüşün bilmem kaç kat artacağından bahsediyordu. Fırsat bu fırsat deyip giyim kuşama para harcamak yerine elime geçen bütün paraları altına yatırmaya başlamıştım. Doğum günlerimde hediye yerine herkesten çeyrek altın dileniyordum. O zamanlar çeyrek 100 lira bir şeydi. Sonradan altın hesabı da açıp 10tl, 20tl diyerek elime geçen küçücükün paraları büyüttüm. 

2019'un ilk yeni yıl gecesiydi. Arsalar çok pahalıydı ve sürekli inancım kırılıyor, moralim bozuluyordu. Arsalara bakmaktan o kadar çok yorulmuştum ki, "Allah'ım elimde sadece 40 bin lira var ve ben bir yer almak istiyorum, nasip et" diye çok içten dua ettiğimi hatırlıyorum. Aradan birkaç ay geçmişti ve Mart'ın sonunda sahibinden.com'da Sakarya'nın bir dağ köyündeki bu resmi gördüm. 

Nedense bu yol bana çok tanıdık geldi. Fiyatı da 37 bindi. Kalbin çarpmaya başladı. Sahibiyle iletişime geçtim. Polisti ve tayini çıktığı için satıyordu. "Aha böyle bir yere benden başka kimse para vermez ve adam 2 ay içerisinde acil satmak zorunda olduğu için bana 30 bine bırakır" diye iyice sevindim. Aileme anlattım beni ciddiye almadılar. O zamanlar altımda ne araba var ne de bana akıl verip, doğru yönlendirecek biri. Bir de ailede "arsa yerine git forex oyna" gibi saçma şeyler duyunca, kafama koymuştum, alacaktım. Bu cümlelerimden çok cesur olduğumu düşünmeyin çünkü çok korkuyordum. Polis bana "bey" diye hitap ediyordu. Nazik bir şekilde erkek olmadığımı söyleyince adam çok şaşırıp, "bu işlerle hep erkekler uğraşır, helal olsun sana genç bir kız olabileceğini hiç düşünememiştim" demişti. 

Tapu dairesindeki imza gününe kadarki süreç hiç kolay olmadı. Aileden destek göremeyince ağlayarak geçirdiğim gecelerim çok oldu. Bir de benim durumum biraz karmaşıktı. Yaşım çok gençti, ilk defa böyle bir adım atıyordum ve hiç tecrübem yoktu. Bir yandan da dolandırıcılık hikayelerini sürekli duyuyordum. Polis araziyi araba takası olarak almış ve üzerine geçirmemişti. Yani ben parayı başkasının eline verecektim, arsayı bana başka biri gösterecek ama tapuya başkasıyla gidecektim. Bir vukuat çıkacak diye ödüm patlamıştı. :)

Korkuma rağmen polisle anlaştım. Araziyi görmeden pazarlığımı yaptım. Hatta sadece bir kereliğini gitme imkanım olacağı için polisten yardım istedim. Bir gün öncesinden tapu dairesinden benim arsayı görmeye geleceğim güne randevu aldı. Eğer beğenmezsem randevuyu iptal edecektik, eğer beğenirsem hemen aynı gün içerisinde imzalar atılacaktı. Arsayı gördüğümde karar vermek için sadece 10 dakikam vardı ve ben sezgilerimi dinledim. Bu kadar cesur davranabilmemi sağlayan şey ise Aralık ayında Haziran için çektiğim bir melek kartı olmuştu. Kartta ışığa git yazıyordu ve polisin adı Işıklar'dı. Evren beni buraya kadar getirmişken geri adım atamazdım, tapu dairesinde imzamı atacaktım. 

Bu kadar özelime girerek anlatıyorum çünkü bu yazının heves kırıcı değil, motive edici olmasını istiyorum. Çünkü ben bu yolda yapayalnız yürüdüm. Sezgilerimin beni yönlendirmesine izin verdim ve tehlikeleri de göze alarak belki cesur belki de aptalca davrandım. 

Şimdi geriye dönüp baktığımda arsayı kazıklanarak aldığımı biliyorum çünkü takas yapılan arabanın değeri 10 bin bile değildi. Ama şans işte. Birkaç ay sonra salgınla birlikte fiyatlar uçtu gitti. 2118m2'lik bir alanı 30 bine alacak cesareti gösterebildiğim için kendimi taktir ediyorum. 

Şimdi gelelim esas konuya..

Kendi hikayemi paylaşmış olsam da, herkesin arsa alma hikayesi farklı oluyor. Ben bunları yapamadım ama arsa almak isteyene ideal durumda almak istediği araziyi 4 mevsim deneyimlemesini tavsiye ederim. Kışın su nerelerde birikiyor, iklimi nasıl, güneş nereden doğuyor, ay hangi pencerelere denk geliyor? gibi çeşitli faydalı soruların yanıtlarını alabilmeniz için bu bilgiler çok önemli. Aslında gidip köylülerle konuşmanız da çok faydalı olacaktır. 

Benim gibi vakti olmayıp hemen karar vermesi gerekenlere birkaç önemli şey tavsiye etmek istiyorum. Bunlardan ilki Melih Aşanlı'nın geleneksel yapı teknikleri adlı kitabı. Bu kitabı arsayı almadan birkaç ay önce okuyabilmiştim ve çok büyük faydasını gördüm. 

Sağlık sorunlarımdan dolayı Akdeniz iklimi direkt olarak kafamda elediğim bir bölgeydi. Çünkü sıcak ve neme karşı çok hassasım ve bende hem anksiyeteyi hem de bilinç kaybını tetikliyor. Hep hayalimde bol temiz havası yüzünden kaz dağları vardı. Sonra bir gün meyvelitepenin bir paylaşımıyla tema vakfının sitesine denk geldim ve kaz dağlarının eteklerinde hava kirliliğinin santraller yüzünden ne kadar fazla olduğunu okudum. Bu yüzden bir yer almadan tema vakfının sitesindeki raporları indirmenizi ve incelemenizi tavsiye ederim. Özellikle su kaynaklarının hangi bölgelerde temiz veya bollukta olduğuna dair çok güzel bir rapora denk gelmiştim. Tüm bunlar arsayı ararken arama motoruna doğru bilgileri girmeme yardımcı oldu. 

Bu arada bir yeri internetten araştırırken beğendiğiniz bir yer olursa o köyde bulunan evleri ve diğer satılık arazileri de sahibinden.com'dan araştırın. Bu bölgeye gitmeden birçok farklı açıdan ortam hakkında bilgi edinmenize ve yapılaşmanın nasıl olduğunu öğrenmenize yardımcı olacaktır. 

Bir yerin uygun olup olmadığını ararken kendim için belirlediğim kriterler şunlardı: 

- Kaz dağları hayalim gerçekleşmiş olmasa da, bir dağ köyü istiyordum ve Sakarya'nın rakımı 800 m olan bir dağ köyünden arsamı almış oldum. Neden dağ diye soracak olursanız, Bolu Yedigöller ziyaretimde başım çok ağrımıştı. Bu bana kendimi ne kadar kötü bir havaya alıştırdığımı gösterdi. Bu yüzden kriterlerimin ilki temiz havaydı. Dağda oksijen oranı azdır. Beden az oksijene alışana dek adaptasyon sorunu yaşar ve bunun için kandaki alyuvarların sayısını arttırır. Özellikle Ruslar astım hastalarını 7 günde dağa çıkarır orada çeşitli şifalı bitkilerle karışımlar hazırlarmış. Bu hastaların vadiye indiklerinde ne astım ne de başka bir sağlık sorunları kalırmış. Aslında yazları yaylaya çıkmak bizim de kültürümüzün çok önemli bir parçasıydı ve sağlığımızı korumamızda yardımcı oluyordu. Ayrıca dağda, şehirde bulunan toz partikülleri daha az bulunur. Bu yüzden dağ havası vadi havasına göre daha temizdir. Aldığım arazide bir yandan Toscana etkisini buldum bir yandan Alp dağları hissiyatını. Yalnız dağlarda çok çeşitli mikro iklimler olur ve suyu arazide tutmak zordur. Gece sis çöker, kışın çok kar yağar gibi bir sürü bilgiyi aklınızda bulundurmalısınız. Benim arazim köy sınırlarının dışında kalıyor. 3 taraftan eğimle hafif çukurda kalan bir yer. Yan bahçem ise asma bağı. Bu bana iki bilgiyi vermişti. Dağlardan akan yer altı suları büyük ihtimalle benim arazimde birikiyor olmalıydı. Bu da ilerleyen zamanlarda bir kuyu açtırmak istediğimde bana su bağımsızlığımı kazandırabilirdi. Dağ iklimi serttir ama üzüm ılıman iklimde yetişir. Yan komşumun asma bağı dağ iklimi yerine daha ılıman ve korunaklı bir mikro iklime sahip olan bir yerde bulunduğumun bilgisini vermişti. 3 taraftan eğimin olması ve benim çukurda kalmam sert rüzgarlardan beni koruyacaktı bu da kendi gıdamı yetiştirebilmem açısından iyidi. 

- Önemsediğim ikinci kriter tabiki suydu. Arazime henüz bir kuyu açtırmadım ama araziyi alırken yaz kış sürekli akan orman kenarında ve bana yürüme mesafesinde çok yakın olan bir çeşmenin bulunduğunu görmüştüm. Eğer arazimden su çıkmazsa bu çeşmeden faydalanabilirdim. Belli ki orada dağlardan inen bir kaynak vardı. İstanbul'dan kaçanlar genelde Bodrum civarını tercih ediyorlar. Oysa Bodrum ilerleyen zamanlarda su yetersizliği yüzünden büyük sıkıntı çekecek. Şahsen suyu olmayan bir yerde 5-10 milyon değere sahip olan bir villada oturmak istemezdim. Bu yüzden su kriteri benim için çok önemli bir konuydu. Evi faturasız bir şekilde inşa etmek istediğim için eve şebeke suyu bağlatmayı düşünmüyorum ama bu başka bir yazının konusu olsun. 

- Gelelim üçüncü kritere: Ailemin beni hala anlayamayıp kızım sen manyak mısın dediği yalnızlık ihtiyacına. Arsayı öyle bir yerden almak istiyordum ki, civarımda hiçbir komşum olmasın. Elektrik hatları çekilmiş olmasın. 5G baz istasyonları bulunmasın. Hızlıca gelişecek ve kalabalıklaşacak bir yer de olmasın. Bakir, saf doğa olsun. Tam da öyle bir yer nasip oldu. Köye aslında yürüme mesafesindeyim ve şehirle aramda 20 km var. Kaldı ki, İstanbul hızlı trenle 1 buçuk saat, arabayla 2 buçuk saatte ulaşabileceğim bir yerde. Benim mi ailem böyle yoksa Türkiye'de zihniyet mi böyle bilmiyorum ama bakir doğa insanları korkutuyor. Araziyi almayayım diye beni vazgeçirmek için "ayılarla kurtlar saldırır ölür gidersin" cümlelerini bile o kadar çok sık duydum ki. :) Tüm bunlar cehaletten kaynaklı korkular ve bu korkularınızı aşmanız için kendinizi geliştirip eğitmeniz gerek. Evet ayılar ve kurtlara yakın olabilirim çünkü ormana yakınım. Başıma kötü bir şey gelmesini istemiyorsam bu hayvanları tanımayı öğrenmeliyim. Mesela eski Kızılderililerin ayılarla birlikte aynı çalıdan meyve topladıkları anlatılır. Kurtlar ise köpeklerin atalarıdır. Köpekler bugün bize ne kadar yakınsa eskiden kurtlar da o kadar yakındı. Sadece biz doğamızdan koptuğumuz için bu bilgilerden de kopmuş olduk. Eğer amacınız saf bir şekilde doğaya yerleşmek ve şehir yaşantınızı oraya taşımaksa dikkatli olun derim. Çünkü kırsala yerleşmek eskiye geri dönmeyi de beraberinde getiriyor. Yani doğada kendi ayaklarınızın üzerinde duracak kadar beceriye ve bilgiye sahip olmalı ve ne istediğinizi iyi bilmelisiniz. Kimi gecenin karanlığından korkar, kimi ise gecenin karanlığında yere sarkan yıldızlardan büyülenir. Ben kendimi hep doğada güvende, şehirde ise tehlikede hisseden biri oldum ama bu süreç bana herkesin böyle düşünmediğini öğretti. Yani seçimler daima sorumluluklarla gelir. Burada önemli olan çevrenizin korkularıyla beslenmek yerine kendi iç sesinize sadık kalmanız. 

Bu yazı daha fazla uzamadan burada bitirmek istiyorum. Dediğim gibi kriterlerinizi belirlerken hem Melih Aşanlı'nın kitabından faydalanın. Hem tema vakfının sitesindeki raporları iyice inceleyin. Telefonunuza sun locator life adlı uygulamayı indirin. Bu uygulama sayesinde arazinizin neresine ne kadar güneş vurduğunu, Ay'ın nerelere denk geldiğini canlı gibi görebilirsiniz. Özellikle benim gibi dağlarda bir yer almak istiyorsanız bu uygulama çok işinize yarayacaktır çünkü yazın arazinize vuran güneş kışın tamamen dağın arkasında kalabilir ve ısıtma masraflarınızı çoğaltabilir. Bunun haricinde gezme imkanınız varsa gezin ve köylülerle iletişim kurun. Özellikle pandemiyle birlikte fiyatlar o kadar uçuk hale geldi ki, artık sahibinden.com gibi sitelerde sadece büyük paralar peşinde koşan emlakçıların ilanlarını görüyorum. Benim aldığım arsaya emlakçı 45 bin istiyordu. Aramamı doğru yaptığım için arazinin sahibinden almak bana çok daha kârlıya geldi. Artık bu fiyatlara bir yer bulmak zor da olsa, emlakçıları işe karıştırmadan köylülerin bizzat kendilerini bulmanızı tavsiye ederim. Bu size çok daha uygun fiyatlara bir yer bulma imkanı tanıyacaktır. Size gösterilen arazinin doğru arazi olup olmadığını da parsel.sorgu.tkgm.gov.tr adresinden ada ve parsel no bilgileriyle kolaylıkla bulabilirsiniz. Yani devlet aslında dolandırıcılık olaylarına imkan vermiyor. Yeterki yanlış kişilere güvenmeyin. Arazi tapusunu görmeyi talep edin ve bilgileri devletin sitesinden kontrol edin. 

Devlet sitelerinden deprem fay hatlarını da kontrol edebilirsiniz. Sakarya fay hattı üzerinde bulunduğu için araziyi almak istediğim yerin altından fay hattının geçip geçmediğini kontrol etmiştim. Türkiye deprem ülkesi olduğu için depremle birlikte tüm doğal afet risklerini göz önünde bulundurmalısınız. Herkes deniz kenarından ev ister ama eriyen buzullarla birlikte deniz seviyeleri yükselmekte. Ayrıca değişen iklim koşullarıyla birlikte kıyı kesimlerde hortumlara daha sık rastlar olduk. Depremlerin tsunamileri de tetikleyebileceğini göz önünde bulundurduğumuzda herkesin istediği deniz kıyıları çok mantıklı gelmiyor. Tüm bunlar düşünülmesi gerekilen konular. 

Son bir bilgiyi daha vermek istiyorum. Genelde imarlı arazilerin boyutları hem küçük hem de fiyatları yüksek olur. Eğer benim gibi bağımsız olmak istiyorsanız, hem daha büyük hem de daha uygun fiyatlı bir yer almak için tarla vasıflı arazilere bakmalısınız. Yalnız burada belediyeden belediye fark olabiliyor. Bu yüzden imar ve şehircilik müdürlüklerinden bilgi edinmenizi tavsiye ederim. Çünkü tarlalar tarım arazileridir ve tarım faaliyetleri için kullanılır. Bunu yapanların var olduğunu bilsem de tarlalara havuzlu villalar için izin alamazsınız. Tarım arazisine ev izni alabilmek için belirli kriterlere sahip olmanız gerekir. Mesela tarlanın kadastral yola cephesi olmalıdır. Ev ise arazinin büyüklüğüne göre belirlenir. 10 dönüm bir yeriniz olsa bile maksimum 300 m2'lik bir ev inşa edebilirsiniz. Benim gibi sadece 2 dönümse hatırladığım kadarıyla sadece 70-100m2'lik bir eve izin veriliyordu. Ve siz ev yapma iznini tarım faaliyetleri için bakıcı evi adı altında izin alabiliyorsunuz. Mesela ben Sakarya büyükşehir belediyesine tıbbi ve aromatik bitki yetiştiriciliği için başvurmuştum ve olumlu yanıt aldım. Maalesef araya pandemi girince pek ilerleyemedim. 

Araştırmalarıma devam ediyorum ve kim bilir belki bir gün bu araziye ufak bir köy evi konu verir ve çevresi arılarımız ve kendimiz için tıbbi bitkilerle şifalı bir diyara dönüşür. Her şeyi zaman gösterecek. Eğer başarılı olabilirsem kendi tecrübelerimden de faydalanarak güneş panelleri, yağmur hasadı, ay takvimine göre ev inşaatı, bahçe düzenlemeleri gibi çeşitli konular hakkında yazılar yazmak istiyorum. O zamana dek görüşmek dileğiyle..

MEDİKAL ASTROLOJİDE AY VE TİROİD

 

Medikal astrolojide Ay ve yönettiği bölgeler hakkında konuşuyorsak gözümüzün önünde her yere varabilen bir nehri düşünmeliyiz. Tiroid boğaz bölgesinde bulunan minik bir organ da olsa, aslında bütün hücrelerimize etki edecek güce sahiptir. Bu yüzden tiroid sorunlarının semptomları çok fazladır ve birçok organı etkileyebilir. Kiminin ayağa ağırır, kimi depresyona girer, kiminin libidosu düşer, kiminin ise bağırsak problemleri olur. Maalesef bu kadar fazla semptom olunca doktorların da teşhis koymaları zorlaşmaktadır. Teşhis geç konduğu için de olay iyice büyümektedir. Oysa beden seneler öncesinden tiroidin alarm verdiğini belli eder. Sürekli var olan demir ve iyot eksikliği, kan şekeri dengesizlikleri ve anksiyete gibi psikolojik sorunlar tiroidin 'bana yardım et kendimi iyi hissetmiyorum' çığlıklarıdır. 

Tiroid Ay'ın yönetimi altında olan endokrin sistemine bağlıdır ve hormonlarımızdan sorumludur. Aynı zamanda gelişim merkezidir. Eğer kişi gerçek kimliğini yaşayamıyor, kendini tıkanmış gibi hissediyor yani artık gelişemiyorsa, tiroid sorunları ortaya çıkmaya başlar. Bu sorunların tıbbi terimi inflamasyondur. Bağışıklık sisteminin savaşçıları gelişim merkezi olan tiroidin bu çöküşünü gözlemleyince ona saldırmaya başlar. Bu saldırının adı ise hipotiroid yani haşimato'dur. Tiroid, sahibinin çöken yaşam enerjisi karşısında çaresiz kalır ve kendini adeta yok etmeye başlar. 

Bir de hipertiroid vardır ve Graves hastalığı olarak da bilinir.  Hipertiroid hastalığında her şey gereğinden hızlı çalışır. Hipotiroid sorununda ise her şey gereğinden yavaş çalışmaktadır. İlkinde tiroid büyürken, haşimato'da ise iyice küçülür. 

Hipotiroid hastalığında beden ısısı düşer, üşüme meydana gelir, kalp daha yavaş atmaya başlar. Geçmek bilmeyen kronik bir yorgunluk oluşur. Kişi hayatından bezdiği için tiroid gelişimi ve yaşam enerjisi için gerekli olan tiroid hormonunu salgılamamaya başlar. Hipotiroidin arkasında yatan ana neden ruhun huzursuzluğudur. Tiroid, hormonunu salgılamayı azaltarak sahibine 'biz çok yorgunuz biraz dinlenmeye ihtiyacımız var' der. Hipotiroidi olan kişilerin ruhlarıyla o kadar kopuk bir bağı vardır ki, ilk önce ruhlarını bulmaları ve kendi özlerine geri dönmeleri gerekir. 

Hipertiroid'te ise bunun tersi söz konusudur. Her şey gereğinden hızlı çalışır. Kişi kilo almakta zorluk çeker, yemesine rağmen gıdalardan yeteri kadar besin değerlerini alamaz, kalbi hızlı atar vs. Hipertiroidin arkasında yatan ana sebep kişinin enerjisini doğru yerlere akıtamamasıdır. Tiroid aşırı çalışarak aslında sahibine 'harekete geç, bir şeyler yapalım hayatımızın tadını çıkaralım' der ama sahibi bunu çeşitli nedenlerden dolayı yapamıyordur. 

Tiroid sorunlarının ardında yatan manevi sebeplere baktığımızda çoğunlukla bir ezilme durumunu görürüz. Zaten tiroid nadiren erkeklerde rastlanan bir sorundur. Çoğunlukla kadınları etkiler. Başkaları tarafından hor görülen, hor görüldüğü için susmayı öğrenen kişilerde tiroid kaynaklı sorunlar oluşur. Aslında tiroid 6.çakrayla ilgilidir. 6.çakranın iyi çalışabilmesi ise kalp çakrasının ne kadar dengeli olduğuna bağlıdır. Çünkü boğaz çakrasını şifalandırabilmenin en güzel yolu kalpten konuşacak cesareti keşfetmektir. Ama çocukluğundan itibaren hep susturulan bireyler bu yeteneği geliştiremezler. Genelde bu kişiler hep koşullu sevginin varlığıyla büyütülürler. 'Seni sadece bunu yaparsan veya sadece böyle biri olursan severim' cümlesini çok sık duydukları için kendileri gibi olmaktan vazgeçip başka insanların istediği gibi biri olmayı öğrenirler. 

Medikal astrolojide Ay med ceziri yaratır. Bu yüzden hormonların yönetimi ona verilmiştir. Yani hormonlar sürekli bir değişim içerisindedir ve duygularımızdan etkilenirler. Bunun nasıl bir güç olduğunu hepimiz aşık olduğumuzda hissederiz. Bu yüzden tiroid sorunlarında yapay hormonlarla tedavi etmek yardımcı olsa da çare değildir. Çünkü tiroid eksik olan hormonu değil eksik olan duyguyu arar. Eğer o duyguya kavuşursa üretmeyi azalttığı veya bıraktığı tiroid hormonunu kendiliğinden üretmeye başlar. Ama eğer bunu zaten yapan bir ilaç varsa tembelleşir. 'Zaten sahibin benim gereksiz olduğumu düşündüğü için haplar aracılığıyla işi yürütüyor ben niye çabalayim ki' diye düşünür. Yani maalesef tiroid ilaçları bizi bir kısır döngüye sokar. 

Tedavi için iyot, selenyum ve demir gibi mineraller çok önemlidir. Bununla birlikte çinko, B vitaminler grubu D ve A vitaminin büyük bir önemi vardır. Her hastalıkta da olduğu gibi ilk önce vitamin ve mineral dengeleri kontrol edilmeli, gerekliyse takviyeler alınmalı ve beden toksinlerden temizlenmelidir.

Bedeni arındırmak her hastalıkta olduğu gibi tiroid şikayetlerinde de çok önemlidir çünkü haşimato hastaların çoğunda epsteinbarr virüsü tespit edilmiştir. Bir önceki yazımda bahsettiğim parazitler konusu da tiroid sorunlarının ardında yatan ana etkendir. Bu yüzden ilaçlarla sadece tiroidinizi dengeye sokmanız yeterli olmayacaktır. Bütün bedeninizi arındırıp bağışıklığınızı kuvvetlendirmelisiniz. Virüs ve parazitler sadece asidik bir bedende tahribata yol açabildiği için alkali beslenmeye geçmeli, glutenle birlikte süt ürünlerini ve özellikle de viral bir sorun varsa yumurtayı bir müddet hayatınızdan çıkarmalısınız. Aslında otoimmün hastalıklarda hangi gıdalara karşı bedenin hassas olduğunu öğrenmek büyük fayda olacaktır ama tüm bunlar maddi güce bağlı olduğu için yardım alamayanlar Mehmet Ali Bulut'un 'can boğazdan çıkar' kitabını alabilirler. Çoğunlukla bize yaramayan gıdaların hangileri olabileceğini kan grubumuz belli eder. Beslenmenizi kan grubunuza göre düzenlerseniz büyük bir adım atmış olursunuz. 

Aminoasitler yani proteinler hücre ve dokularımızın kendini yenileyebilmesi için çok önemlidir. Bu yüzden kan grubuna göre aminoasitleri sağlıklı yollardan nereden bulunabileceğine bakılmalıdır. Zaten tiroid sorunları olanların aminoasitleri çok azdır. Aminoasitler için de iyot gereklidir. Ama tiroid şikayetleri varsa iyot alımı bir doktorun rehberliğinde gerçekleşmelidir. 

Tiroid tedavimizi desteklemek için kullanabileceğimiz tıbbi bitkiler de vardır. Mesela limon otu, aslan kuyruğu, kurtayağa (Lycopus europaeus) veya yara otu (Prunella vulgaris) hipertiroid şikayetlerini azaltmada etkilidir. Bu bitkiler tiroid hormonlarının aşırı salgılanmasını engellerler. 

Hipotiroid şikayetlerini azaltmak için ise sarı kantaron, şizandra üzümü, zerdeçal veya dul avrat otu kökü gibi bitkilerden fayda görülebilir. 

Tiroid şikayetlerinden kurtulmak için böbrek üstü bezlerimize de dikkat etmeliyiz çünkü bedenimize asıl ihtiyaç duyduğu enerjiyi veren merkez orasıdır. Böbrek üstü bezleri kuvvetlendirilirse tiroid kendiliğinden güç kazanır. Böbrek üstü bezlerine en iyi gelen şey tıbbi mantarlardır. Reishi, shitake veya kordisep mantarlarına ulaşma imkanınız varsa kullanabilirsiniz. Mantarlara ulaşma imkanı olmayanlar adaptojen grubundaki tıbbi bitkilerden de faydalanabilir. 

Tiroid sorunlarınızdan kurtulmak için duygularınızı bastırmayın. Öfkenizi de sevginizi de olduğu gibi gösterin. Tiroidini aldırmış olan ama geçmiş travmalarını özgürleştirmek için terapilere katılan insanlarda çok tuhaf bir şekilde tiroidin tekrardan oluştuğu gözlemlendi. Bedenimiz bu kadar mucizevi bir şey işte. Bu yüzden hastalık da, sağlık da bizim elimizde. 

18 MART 2022 | BAŞAK BURCUNDA DOLUNAY

 


Cuma sabahı Başak burcunda güzel bir arınma dolunayı deneyimliyor olacağız. 
Bu arınma enerjisine hepimizin çok ihtiyacı var çünkü Mart'ın başından beri karanlık, derin, ürkütücü bir okyanusta yüzüyor ve bir türlü yön bulamıyor gibiyiz.

Mars ve Venüs geçtiğimiz günlerde karanlık prens Plüton'un üzerinden geçtiler ve birçoğumuza sevgimizi sarsacak karanlık bir idrak getirdiler. 
Kimimiz üzüldü, kimimiz şok oldu, kimimiz ise öfkelendi, nedenini sorguladı.

Plüton cehennemin enerjisidir ve kişiye çıkması zor dönemeçlerde olduğunu idrak ettirir.
İdrak ettirir ki, aydınlığa tekrardan erişebilmenin bir yolunu bulsun. 
Çünkü kadimlerin de dediği gibi yere girmeden göğe çıkmak imkansızdır. 
Bu yüzden ne olursa olsun, yaşadığınız karanlık üzüntüler ne kadar ürkütücü de olsa, içinizdeki güce tutunmaktan vazgeçmeyin. 
Bu bir süreç ve elbet bir gün geçecek. 

Dolunay haftası gök kubbede Mekür ve Jüpiter kavuşumda olacaklar.
Uzun zamandır önemli bir haberi bekleyenlere bu dolunay güzel bir müjde getirebilir. 
Genel olarak işleri, seyahatleri veya yazışmaları kapsayan konularda güzel fırsatlarla karşılaşma imkanına sahip olacağız. Bu yüzden dolunay haftasını tamama erdirmek istediğimiz işlerimizi halletmek için kullanabiliriz. 

Merkür aynı zamanda Neptün gezegeniyle de kavuşumda olacak. 
Bu kavuşumun bir olumsuz bir de olumlu iki etkisi olacak. 
Kimilerimiz için yanılgılarla yüzleşmeyi ve hayal kırıklığını beraberinde getirecek. 
Kimilerimizin ise yaratıcılığını ve hayal gücünü tetikleyecek. 

Dolunay haftası Mars ve Kiron arasında da uyumlu bir açı olacak. 
Her dolunay arınmayı beraberinde getirir ama bu dolunay Mars ve Kiron'dan da etki alarak özellikle kanı arındırmak için çok güzel bir zaman diliminde olduğumuza işaret ediyor.
Fırsattan istifade diyerek dolunay sabahı ilk su orucumu ve akabindeki günlerde ilk kupa tedavime başlamayı düşünüyorum. 
Bahar detoksu yapmak ve kanlarını güzelce bir şekilde arındırmak isteyenler bu haftayı bu amaç için kullanabilirler. 
Çünkü gökyüzü mücadelenin ardından gelen şifa kapılarını ardına kadar açıyor olacak. 
Özellikle son zamanlarda maddi manevi mücadele verdiği için güçsüz düşenlere bu dolunay güzel bir şifa enerjisi armağan edecek. 
Yaralarımızı saracak.
Huzuru hanemize davet edecek. 
Ve ihtiyaç duyduğumuz şifayla bizi içten arındıracak. 

Lakin akabinde gerçekleşcek olan Mars Uranüs karesi bu huzurlu ortamın uzun sürmeyeceğine işaret ediyor. 
Dolunayın ikinci haftasında sinirlerimiz iyice gerilebilir. 
Kontrolümüzü kaybedebilir ve başlangıçta hissettiğimiz bu güzel enerjiyi yitirebiliriz. 
Bu tuzağa dikkat edin ve sımsıkı huzur duygusuna tutunun. Sizi kolay kolay hiçbir şeyin dengeden çıkartmasına izin vermeyin. 

Dolunay öncesindeki Berat kandili gecesinin mübarek enerjisinden de faydalanarak bolca dua edin. 
Arınma için.
Hem kendi fiziksel bedenlerimiz, hem duygularımız, hem ruhumuz hem de doğa anamızın arınabilmesi için. 
Her etki bir tepkiyi doğurur. 
Dolunaylar ektiklerimizi biçme zamanıdır. 
Bu yüzden bu dolunay güzel, saf ve temiz tohumlar ekelim ki, şifa ve huzur olarak bize geri dönüşü olsun.

Berat kandiliniz mübarek, dolunayınız huzurlu olsun..

MEDİKAL ASTROLOJİDE NEPTÜN VE PARAZİTLER

 

Bir önceki yazımda her hastalığın ardında inflamasyon bulunur demiştim. Birçok inflamasyonun ardında da parazit olarak adlandırdığımız görünmeyen canavarlar vardır. Kısacası parazitler alzheimer, epilepsi gibi nörolojik rahatsızlıklara sebebiyet verebilirken aynı zamanda kansere yakalanmamızın ardındaki ana sebeplerden olabilir. Hatta Amerikalı bir doktor kanser hastalarını yüksek doz parazit ilaçlarıyla iyileştirmeyi bile başarmıştır. 

Bilim dünyası şimdilik insanın bedeninde yaşayabilen 200 bin parazitin var olabildiğini keşfetti ve henüz bu konu hakkında pek fazla bir şey bilmiyorlar. Bu yüzden teşhisi de tedavisi de muallakta kalıyor. Oysa toplumumuzda birçok kişide bu problem var. Özellikle bağışıklığı düzgün çalışmayan insanların parazitlere yakalanması büyük bir olasılıktır. Bu yüzden otoimmün hastalıkları olanların parazitler konusuna büyük önem vermeleri şarttır. Özellikle otizimli çocuklarda parazitlerin olmaması çok nadir görülmektedir ve parazitler için önlem alındığında otizm belirtileri ortadan kalkmaktadır. 

Depresyon, ankisyete, panik atak, şizofreni, bipolar bozukluk veya yeme bozuklukların ardında da parazitler bulunabilir. Eğer hastalığa teşhis konamıyorsa psikolojik bir sorun damgasını vurmadan parazitlerin olup olmayacağı kontrol edilmelidir. 

Toxoplasma gondii çok sevdiğimiz kedilerimizden bize bulaşabilen bir bakteridir. Aslında doğada bol miktarda bulunur ve fareleri kedilerin bulunduğu ortama yönelmeleri için iradelerini adeta ele geçiren çok akıllı bir bakteridir. Kedi fareyi bir kere yedi mi toxoplasma gondii kendini 3 hafta içerisinde kedinin içinde 3-4 kat çoğaltabilir ve kedinin okşanmasıyla eller yıkanmadan ağıza götürülüyorsa, artık toxoplasma gondii insan bedenindedir. Belirtileri ise yorgunluk ve bir var olan bir kaybolan kas ağrıları, migren gibi şiddetli baş ağrıları, gece ter basmaları, unutkanlık, baş dönmesi, konsantrasyon güçlüğü çekilmesi, depresyon belirtileri ve korku halleridir. Ayrıca bir gün iyi görme bir gün daha kötü görme gibi şikayetlere de yol açabilir. 

Bu arada bu bakteri sadece kedilerde veya farelerde yoktur. Yediğimiz balıktan ete hatta marul gibi sebzelere kadar birçok şeyde var olabildiği söylenmektedir ama kediler çoğunlukla hane halkına yakın olan hayvanlar olduğu için en çok onlardan bu bakteri kapılmaktadır. Maalesef bu durum hamileler için büyük bir tehlikedir ve çocuğun gelişimine korkunç etkiler olabileceği için hamileliği sonlandırmak bile gerekebilir. 

Toxoplasma gondii örneğiyle kimseyi kedilere veya doğaya karşı düşman etme niyetinde değilim. Dedelerimiz ve ninelerimiz doğayla birlik içerisinde yaşarken kimse toxoplasma gondii'nin ne olduğunu bile bilmiyordu çünkü atalarımızın bağışıklığı kuvvetliydi. Hayvanlarla bir arada yaşar ama onları evlerin içlerine almazlardı. Günümüzde artan aşırı hayvan sevgisinin ardında maalesef psikolojik sorunlar yatmaktadır. İnsanların çocuk sahibi olmak yerine hayvan sahibi olmayı seçmelerinin ardında bencil bir öz sevgi ihtiyacı yatar. Özellikle kedilerin mistik yetenekleri olduğu ve insanın negatif enerjisini çekebildikleri için, insanlar tarafından adeta kullanılıyorlar. Lütfen bu sözlerimi yanlış anlamayın. Ben de kedi baktım ve kedileri çok severim. Sadece kendi sevgimi irdelediğimde ve çevremdeki insanların davranışlarını gözlemlediğimde böyle bir acı gerçeklikle karşılaştım. Kedi köpeklerini yatak odalarına kadar alan insanlar kendilerini çok yalnız hisseden ve çocukluğunda sevgisizlikle ilgili travmaları olan insanlardır. Evcil hayvanlar bu negatif enerjiyi üzerine çektiği için hayvan sahipleri onlara bağımlı hale gelir. Aslında bir vampir misali hayvanın enerjisini emer ama bunu hayvan sevgisi zannederler. 

Bir virüs, parazit veya bakteri zayıf bir bedene ihtiyaç duyar. Biz modern yaşam tarzımızla bedenimizi zayıf düşürerek doğadaki en ufak bir bakteriye karşı bile savaşamayacak duruma geldik.

En son ne zaman ateşlendiğinizi hatırlayın? Eskiden insanlar sık sık ateşlenirdi. Ateş bedenimizdeki tüm bakterileri yakar yok ederdi. 38 derece vücut ısısı atalarımızın hareketli yaşam tarzları sayesinde gerçek vücut ısılarıydı. Oysa şimdi ateş 38 dereceye çıktı mı hemen ateş düşürücü kullanıyoruz. Bedenimizin arınma mekanizmasını devre dışı bıraktığımız için bedenimiz parazitlerle kaynıyor. 

Yaklaşık olarak toplumun %20'sinin parazit kaynaklı hastalıklara sahip olduğu düşünülmektedir. Bu Türkiye baz alındığında yaklaşık olarak İstanbul nüfusunun tümü gibi düşünülebilir. 

Maalesef parazitlerin teşhisini koymak çok zordur ve dışkı örnekleri parazitlerin varlığını gösterebilmesi için laboratuvarda 15 dakika içerisinde analiz edilmelidir ve bu maalesef imkansız gibi bir şeydir. 

Bedenimizde parazitlerin olup olmadığını anlamanın en kolay yollarından biri çinko ve selenyumu ölçtürmektir. Eğer bir eksiklik varsa takviye alınmalı ve ölçüm tekrardan yapılmalıdır. Eğer takviyeye rağmen ölçüm hala eski değerleri gösteriyorsa, bedenimizdeki bir canavarın bizimle birlikte bir şeyleri yiyip tükettiğine emin olabiliriz. 

Parazitler konusu çok tuhaf bir konudur çünkü bedenimizdeki parazitler bize zarar veren ağır metallerden, glifosat gibi tarım ilaçlarından ve şekerden beslenirler. Bize zarar veren şeylerle beslendikleri için bizi bir bakıma korurlar ve hayatta kalmamızı sağlarlar. İçinizde bir canavarın yaşadığını ve onun sürekli zararlı şeyler yediğini ve ağır metallerle etrafında bir zırh oluşturduğunu düşünün. Zavallı bağışıklığımız her geçen gün güç kazanan bu canavarın karşısında güçsüz düşer. Kanserli hücrelerin büyümesinin ardında bu canavardan başka bir şey yoktur. Bu yüzden bilim dünyası henüz hala inatçı da davransa artık yavaş yavaş bu canavarı habis ruhlara benzetmeye başladı. 

Dr. Dietrich Klighardt kongre konuşmasında Hz. İsa'nın onca insanı tedavi ederken yaptığı tek şeyin bu habis ruhları uzaklaştırmak olduğunu ve bilim dünyasının bunu tamamen görmezden geldiğini anlattı. Ve egzorsizmle ilgilenen rahiplere giden insanların ertesi gün 3-4 metre kadar büyüklüğünde parazitleri çıkarttıklarına şahit olduğundan bahsetti. 

İslam literatüründe parazitler musallat enerjileri olarak tanımlanır ve korunmak için temizliğin, abdestin ne kadar önemli olduğuna dair birçok ayette vurgu yapılır. Parazit kongresinde Alman bilim insanları Kuran'dan örnek vererek, kutsal metinlerin hijyen kurallarını önemsenmesinin ardında parazitlerin olması gerektiğini anlattılar. TRT belgeseli izleyenler dünyayı gezen Amerikalı Reshad'ın "onca ülkeyi gezdim ama hiçbir yer Türk kadınların evi kadar temiz değildi" sözüne belki denk gelmiştir. Lütfen buradaki hijyen kurallarından deterjanla temizliği anlamayalım. Abdestle kastedilen şeyin fiziksel ve ruhsal bir arınma ve temizliktir. Deterjanlarla evlerini temizlediklerini zannedenler daha çok parazitlerin yaşayabileceği ortamları yaratmaktadır. 

Fareler üzerinde yapılan deneylerde bahsetmiş olduğum toxoplasma gondii bakterisi farelere enjekte edildiğinde, bile bile kedilere gidip kendilerini yedirdikleri gözlemlendi. Parazitler o kadar zekidir ki, zihnimizi adeta ele geçirir ve yönetmeye başlarlar. Bu yüzden şizofreni veya bipolar bozukluk gibi ruhsal hastalıkların oluşumuna neden olurlar. 

Parazitlerin en çok sevdiği şey asidik bir bedendir bu yüzden şekerli gıdaları yeme isteğimizin ardında daima bedenimizdeki parazitler bulunur. Bu habis ruhların sevdiği bir diğer şey elektrosmog, yani radyasyon ve elektromanyetik alanlardır. Bu yüzden 5G teknolojisiyle birlikte parazitlere karşı çok daha açık hale geleceğiz. 

Stres ve elektrosmog birleştiğinde beynin kapıları açılır ve kandaki tüm zehirler ve parazitler beyine ulaşır. Zamanla bu ya alzheimer, ya demans, ya MS ya da beyin tümörü olarak kendini tezahür eder. Beyindeki tüm zehirler üçüncü göz olarak bilinen epifiz bezimizin çalışmasını engeller. Kişi ya aptallaşır ya da zombileşir. Kısacası şifa gücü olan ruh, habis enerjiler tarafından köşeye kıstırılır, ele geçirilir ve yönetilmeye başlanır. Epifiz bezi şifa merkezidir. Üçüncü gözünü, yani sezgilerini hissedebilen insan kendini nasıl iyileştirmesi gerektiğini de iyi bilir. Maalesef parazitler beyne ulaştı mı bu merkez etkisiz hale getirilir. 

Parazit ilaçlarıyla tedavi edilmeye başlandığında bu habis ruh ölür ve bütün zırh parçalanarak tüm toksinler açığa çıkar. İşte bu beden için büyük bir felakettir ve kişinin ciddi sağlık sorunları hissetmesine neden olur. Bu yüzden aktif kömür, klorella veya çeşitli killer kullanılmalıdır ki, serbest kalan zehirler yakalanıp bedenden atılsın. 

Çeşitli nedenlerden dolayı ilaç kullanmak istemeyen veya kullanmasına rağmen bir fayda görmemiş olanlar doğa tıbbının hazinelerinden faydalanabilirler. Özellikle Artemisia ailesinin tıbbi bitkileri olan pelin otu, peygamber süpürgesi veya misk otu parazitlere karşı nasıl savaşması gerektiğini gayet iyi bilen ve binlerce yıldır bu amaç için kullanılan bitkilerdir. 10 diş sarımsak kaynatılıp ezilip yenebilir. Bedene yayılan bu yoğun kokuyla bütün parazitler panikle popo deliğinin çıkışını arayacaktır.

Bu arada İran bilim adamları bilimsel araştırmalarında üzerlik otunun toxoplasma gondii'yle çok güzel bahşedebildiğini ve etkisiz hale getirdiğini kanıtladı. Hintlilerin kutsal içeceği Soma tanrıların içtiği iksir olarak bilinir ve ölümsüzlük bahşettiğine inanılır. Bu iksirin ana kaynağı Anadolu insanın binlerce yıldır kullandığı üzerlik otudur. 

Eskiden çocuklarda gelişim sorunu olduğunda, göz altlarında morluklar gözlemlendiğinde nineler bir parazitin olduğunu bilir ve hemen önlem alırdı. O zamanlar ilaç da doktor da olmadığı için sarımsak, kişniş tentürü, zeolit, boraks veya karbonat gibi basit ve ucuz şeyler kullanılırdı ve bu kürler yılda en az bir kez yapılırdı. 

Bir önceki yazımda bütün hastalıkların ardında inflamasyon vardır demiştim. Bu yazımı da inflamasyonun ardında parazitler vardır sözlerimle bitirmek istiyorum. Unutmayın bedenimiz bir mucizedir ve her şey birbiriyle bağlantılıdır. Modern bilim MS, alzheimer, romatizma gibi çeşitli süslü püslü isimler takmış olsa da, atalarımız hastalıkların ardındaki ana sebeplerin bilincindeydi ve doğal yöntemlerle kendilerini ve ailelerini koruyorlardı. Modern hastalıklar birer hastalık değil sadece birer semptomdur. 

Eğer kronik rahatsızlıklarınız varsa ve eğer doktorun yönlendirmeleri hiçbir işinize yaramadıysa parazitler konusuna dalmanın zamanı geldi demektir. 

Parazitler kendi hayatlarını yaşamayı bırakıp başka insanların kuklaları haline gelen insanların bedenlerinde hayatta kalabilirler. Hiçbir parazitin ana amacı insana zarar vermek değildir. Çünkü doğada bulunan hiçbir şey salt kötü olamaz. Doğada her şey ahenk ve denge üzerine kuruludur. Biz kendi doğamızı bozduğumuz için bakteri ve parazitler bize zarar vermeye başladı. Onlardan korkmak yerine kendimize ihanet etmeyi bırakmalı ve başka insanların emirlerine göre hayatlar yaşamaktan vazgeçmeliyiz.

Sakın bu canlılardan korkmayın ve onlarsız bir hayat yaşayabileceğinizi sanmayın. Bakteriler bizden milyonlarca yıl önce bu dünyaya ayak uydurdular. Biz sonradan geldik ve onlara ayak uydurmayı öğrendik. Eğer bedeninizde parazit sorunu varsa, sorun parazit değil, sizsiniz demektir çünkü bir parazit sadece güçsüz bir bedende var olabilir. Doğanıza geri dönerseniz, parazitler de kendi doğalarına geri dönecektir. 

NATURA MEDİCA | E-KİTAP


Yazılarımı takip edenler son birkaç yıldır tıbbi bitkilerin medikal astrolojideki kullanımıyla ilgili eğitimler aldığımı biliyordur.
Eğitimlere katıldıkça öğrendiklerimi küçük notlar halinde düzenliyordum. 
Aslında amacım bilgilerimi iyice derinleştirmek ve öyle bir kitap haline getirmekti. Bu kitabı da anca 40-50 yaşıma gelince yazarım diye düşünüyordum ama tutulmalar 3. ve 9. evlerimde gerçekleşmeye başlayınca bir baktım kalemim kendiliğinden satırlarını yazmaya başlamış bile. 
Bu kitap şimdiye kadar edinmiş olduğum tüm eğitim ve araştırmalarımın bir özeti gibi oldu.

Kitapta ilk önce okuru bir zaman yolculuğuna çıkarıp koca karı ilaçlarının kökeni olan Koca Karia medeniyetinin mirasını keşfetmeye çağırıyor olacağım ve Osmanlı halkına bu kadim bilgilerin nasıl bir Fransız oyunuyla unutturulduğunu anlatacağım. 

Daha sonra sizi mistik bir yolculuğa çıkararak sihirli mantarlar ve mistik deneyimlere yol açan bitkilerle tanıştırıp, gizem okullarının sırlarını açıklayacağım ve hippi akımının bununla ne alakası olduğunu öğreneceğiz.

Bu kitapta doğa ruhlarıyla tanışacak, medikal astrolojinin temellerini öğrenecek ve kendi tabiat eczanenizi oluşturacak kadim, gizemli bilgilere erişeceksiniz.
Ve belki de en önemlisi simya aracılığıyla çok kuvvetli şifa iksirleri yapmayı öğreneceksiniz.
Bu bilgi gerçekten büyük bir sırdır ve bunu öğrencilere aktaran üstatlar artık maalesef kalmadı. Simya sanatının yok olmaması için simya bölümünü de kitabıma ekledim çünkü astroloji bilgisi olmadan simya gerçekleşemez.
Bu bilgileri bize unutturmak için büyük bir çaba harcandı ve hala da harcanmaya devam ediliyor.
Bu yüzden ne pahasına olursa olsun atalarımızın bu mirasına sahip çıkmalı ve bu kadim bilgileri gelecek kuşaklara aktarmalıyız.

Kitap 313 sayfa.
Her zamanki gibi kolay ve anlaşılır olması için basit bir üslupla kaleme almaya çalıştım. 
Okurken çok değerli bilgiler edineceğinizi düşünüyorum. 
Özellikle 7 gezegen için seçmiş olduğum bitkilerin bazılarını bahçenizde, balkonunuzda yetiştirerek hem kendi hem de sevdiklerinizin sağlığını koruyabilecek bilgeliğe erişeceksiniz.
Son birkaç aydır yoğun olarak bu kitabımla uğraştım ve bir hayli emek verdim. 
Bu yüzden içindeki bilgiler ve emeğimden dolayı diğer e-kitaplarımdan ücretini daha yüksek tutuyorum.
Ücreti 50tl.
Eğer kitabımı okumak isterseniz carpediemcii@gmail.com'a mail atabilirsiniz ve ben de pdf formatında size gönderebilirim.