Hastalık da bir şifadır

  • Share

19 Şubat 2019 | Başak burcunda dolunay

  • Share

Neptün - Aşka giden yolculuk

  • Share

5 Şubat 2019 | Kova burcunda Yeniay

  • Share

Hastalık da bir şifadır


Umre yolculuğumu tamamladım, kutsal topraklardan geri döndüm ve çok feci bir şekilde hastalandım. İlk önce boğazda bir kaşıntıyla başladı her şey, sonra bir ateş, ardından korkunç bir tıkanma ki, gözlerimden bile iltihap geldi ve sonrasında da gözlerimde kayma gerçekleşti. 

Denir ki, ordan dönen tüm günahlarından arınır ve bebeklikteki masumluğuna geri döner. İşte bu arınma bende hastalık kanalıyla gerçekleşti. 
Bu yüzden bu yazımda hem hastalıklardan hem de manevi sepeblerinden bahsetmek istiyorum. Çünkü çoğumuzun sandığı gibi hastalıklarımız bazen birer lanet değil, lütuftur.

Bazen merak edip soranlarınız oluyor neden danışmanlığımı yüzyüze değil de mail aracılığıyla yaptığıma dair. Manevi sebebini başka bir blog yazısında paylaşmıştım. Bir diğer sebebi ise önemli bir rahatsızlığımın olması. Çok nadir görülen bir kas rahatsızlığım var. O kadar nadir ki, doktorlar için çok ilgi çekici olabiliyorum. İlginç bir uzaylıymışım gibi birçok şeyi denemek, heycanla öğrencilerini yanlarına çağırıp onlara da göstermek istiyorlar. Zamanında bu tavırları beni çok derinden etkileyip sarsıyor ve kırıyordu. Sonuçta zaten hasta psikolojisine sahipsiniz yani gereğinden fazla hassas ve kırılgınsınız, sağlıklı bir insan gibi düşünemiyorsunuz. Bazen sadece öğrenciler de öğrenebilsin ve şahit olabilsinler diye işkencelere iki doz maruz bırakıldım. Ve tüm bu yaşadıklarım bana yetersizlik korkusunu armağan etti. Tipik bir Satürn-Güneş karesi. Hayatım boyunca beni en çok zorlayan açım. 

Doktorum bana en son, kalbin atmaması gerekir, yürüyememen gerekir, nefes alamaman gerekir ama sen hepsini yinede yapabiliyorsun demişti. O zaman anladım ki, bu hastalığım sadece bir perde. Sadece bir korunma. Saf kalabilmem için belki de insan suresinin 18. ayetinde geçen ismime layık olabilmem için. 

____________________________________

Küçükken manevi enerjisi temiz olmayan bir evde yaşadık. 3 yaşındaydım ve ateşliydim ve birden çığlık atmışım. Babam yanıma geldiğinde ellerimle yerleri gösterdiğimi ve görmemek için yorganın altına saklandığımı söylüyor. Bu anıya dair bende her şey silinik, hatırlayamayacağım kadar küçük bir yaş zaten.. Ama babama göre (ateşli olmamdan kaynaklı), diğer alemin varlıklarını gördüm ve korkuyla kaslarımda bir boşalma oldu. Sadece anlık bir his ve korkunun tetiklemesiyle.
Tıp bu tür şeyleri tabiki kabul etmiyor bu yüzden Almanya'da büyük sıkıntılar yaşadık.
Burdaki doktorlar daha anlayışlı olduklarından, kendi doktorum hastalığımın ilerlememesinin sebebinin bunun olabileceğini söyledi. Anlık korku kaslarda bir güçsüzlüğe sebep olmuştu. Bu etki ömür boyu kalacaktı ama en azından bir ilerleme olmayacaktı. 

Hastalıkların manevi sebeplerini araştırdığınızda kas hastalıkların temel sebebinin korku ve kontrol kaynaklığı olduğunu buluruz. 
Haritasında 29. derece Kova'da Satürn'ü bulunan birisi için ne kadar manidar korku ve kontrolün en büyük imtihan alanları olacağı. Kova burcu da hastalığın hangi alanda etkili olacağını gösteriyor. Sonuçta bu nörolojik bir rahatsızlık aynı zamanda. 

İşte bu benim geçmişim. Çocukken hala tam olarak ne yaşadığımı bilmediğim bir travma geçirmişim. Sonrasında da hayatın yüklediği ufak tefek yükler var. 
Umre'ye davet çıkınca, benim henüz yaşım genç,  büyük günahlarımda yok, pişmanlıklarım da.. nasıl bir arınma yaşarım acaba diye çok merak etmiştim. 

Gittim, gördüm, sevdim. 
Aşk meğer buymuş diyebildim. 
Hayatınızda bu dünyaya ait olmayan günler geçirmek istiyorsanız siz de niyet edin ve mistik bir davetiye bekleyin. O davetiye gelecek, benimki ilkinde geri çevrilmişti, ikincisinde çıktı. Çünkü gerçekten kelimelerin sığ kalıp asla anlatamayacağı derinlikte güzel şeyler yaşıyor insan orda. 
Kocaman adamların hüngür hüngür ağlayışını gördüm mesela ve onların gözyaşları bana sevginin en masum en duru en saf halini öğretti. Kim diyor erkekler ağlamaz diye. Erkekler o kadar güzel ağlar ki, ve bu asla bir güçsüzlük göstergesi değildir. 
Onları ağlarken gördüğümde, duygularını bu kadar derinden paylaşabildikleri için ve beni de bu kadar derinden etkileyebildikleri için ne kadar güçlü olduklarını hissettim. Bu çok güzel bir hismiş. Ruhların bu kadar derin bir sevgi boyutunda el ele tutuşabilmesi. Gönüllerin birleşmesi. Allah yolunda. Birlik ve teklik.. Bunlar çok özel hatıralar insanın şu garip dünya yolculuğuna. 

Geriye döndüğünüzde bir hüzün kaplıyor içinizi. Ordaki deneyimlediğiniz manevi zengin deryadan kopuyorsunuz diye. Ve bu yüzden yitirmemek için bir çaba oluyor ister istemez ama çabaya rağmen başarılı da olamıyorunuz bir türlü. Çünkü döndükten sonra şeytanın imtihanları da şiddetlenmiş ve artmış oluyor. Yani ordaki günler döner dönmez içinizi ısıtan hatıralara dönüşüyor ve arınmanın devamı için ruh daha büyük imtihanlardan geçiriliyor. 

Döndükten sonra bir müddet geçirdiğim hatalığın etkisiyle her gece Mekke ve Medine'yle uğraştım. Oranın insanlarıyla, oranın şahinleriyle, oranın enerjisiyle. Vizyon şeklinde görüntüler iniyordu gözümün önüne. İhramına sarınan bir adam beni kefenliyordu. Yeşil halıda namaz kılan annem bir anda izdihama yakalanıyordu vs. Her bir kare sıkıntı içeriyordu ve sanki onca sene bastırmış olduğum korkularımı su yüzeyine çıkarıyordu. 
Kefenleyen adamla ölüm korkum, ölüm korkumun arkasında yatan yaşama korkum. 
Özgürce uçan şahinlerle teslimiyet konusundaki korkularım. Herşeyi kontrol etmek isteyişimin altında yatan sebepler. 
Peygamberimizin yanında yeşil halıda namaz kılan annemin görüntüsüyle birlikte birden küçüklüğümü hatırladım. 
Küçükken yemek yemezdim annem de yemezsen bırakır giderim derdi. Bir keresinde gerçekten bahçeye çıkıp saklanmıştı. Onun babamla birlikte aradığımı hatırlıyorum. 
Yemek yememen nazımdam değildi. Almanya'da doğduğumda iki aşının aynı anda yapılması alerjik bir reaksiyona sebep olmuştu. Yutamıyordum. Yutamadığım için de yemek yiyemiyordum. Ama annemde anne yüreği işte, yiyemiyorum diye türlü türlü çareler arıyordu. Nerde bilebilirdi ki kızının bilinçaltına terk edilme korkusunu nakış gibi işlediğini..

İşte yeşil halıda yaşadığımız izdiham ve hepimizin birden birbirinden kopuşu bende anksiyeteyi tetikledi. O korku daha derininde gizli olanı açığa çıkarttı ve ben hiçbir şekilde bilincinde olmadığım bir terk edilme korkumun varlığından haberdar oldum. Bu korkuyu o kadar güzel bastırmışım ve kamufle etmişim ki senelerce, yalnızlığı deli gibi arayışımda ve kimseyi yanıma yaklaştırmak istemeyişimin ardındaki en büyük sebebin bu korkum olduğunu idrak edebildim. Çünkü yalnız ve tekbaşına kendime yetebilirdim ve herkesten uzak durursam, yani sevginin en derinime yerleşmesine izin vermezsem, kimse beni terk edemezdi. Zihnim sorununa mantıklı bir çözüm bulduğunu zannetmişti senelerce. Beni sevmekten ve güvenmekten uzak tutarak. 

İdrak şifa yolunun yarısıdır denir. Bilinçaltı sadece yaşattığı acıyla kapılarını bilince açar. Bir kere bilinçlendikten sonra artık irade devreye girer. Bundan sonrası kişinin kendi elindedir. Şifalanmanın anahtarını artık Allah kişinin eline teslim etmiştir. Kulunun zaman, azim, akıl ve sabır kavramlarını birleştirmesi gerektiğini izleyebilmek için geri çekilir. 

Hastalık kötü. Çünkü hastalık zorluk ve eziyet çekmek demek. 
Gözlerimin kaymasıyla birlikte büyük bir panik yaşadım ve tüm korkularımın belki de en büyüğünle yüzleştim. Yaşam korkusu! 
Çoğumuz ölümden korktuğumuzu zannederiz oysa asıl korktuğumuz yaşamaktır. Ve hayat bizi hastalık aracılığıyla bu korkumuzla çok güzel bir şekilde yüzleştirir. Kıymet bilmeyi öğretir. Hem de her anın kıymetini. 
Biz insanoğlu fazlasıyla nankör davranıyoruz çoğu zaman. Şükürsüzüz ve minnet duymuyoruz. Oysa Allah o kadar cömert ki her konuda. O kadar fazla seviyor ki kullarını, her açıdan destek oluyor, yardımlarımıza koşuyor, sevgisiyle bizi ruhen doyuruyor. Aslında her birimiz ne kadar şanslıyız ama bunu unutuyoruz çoğu zaman. Hastalık hatırlatıyor. İşte bu yüzden hastalıklarımız aslında birer lütuf. Bizi özümüze döndüren bir vesile. Kötülük olarak görmemeliyiz çünkü her şerde bir hayır var. 
Ben umre ziyareti sonrası zorlayıcı şeyler yaşadım ve bu zorluklar derin idraklara ve arınmalara vesile oldu. Bu yüzden iyiki yaşamışım diyebiliyorum. 

Bu yazıyı yazarak hem işlediğimiz küçük şükürsüzlük günahlarımızı hatırlatmak istedim hem de Umre'nin ne kadar etkili olduğunu anlatmak istedim. 
Hocamız bize yolculuktayken 'bu sıradan bir gezi değil, biz geziye falan gitmiyoruz, ibadete gidiyoruz' demişti. Bu yüzden zannetmeyinki boş ellerle gidip boş ellerle dönebileceğinizi. Orda gerçekten Kabe'nin yakınında dururken ve tir tir titrerken DNA'nız da bir değişiklik olduğunu hissediyorsunuz. Bu ilk görüş bana o kadar ağır geldi ki, kalbimde kopan gümbürtüyü ve saniyeler boyunca süren teklemesini hayatım boyunca unutmayacağım. 
Döndüğünüzde de sıradan hayatınıza istediğiniz kadar devam ettiğinizi zannedin. Şeytan imtihanlarıyla her köşede bekliyor ve hayat sizi bu imtihanlar aracılığıyla arınmaya davet ediyor.
Bunun her daim farkında olmanız ve hayırlara kullanabilmeniz dileğimle.

Ve unutmayın ki, her derdin var bir dermanı. Hastalıklarımızı da büyütmemeliyiz. Çünkü her hastalık şifasıyla birlikte gelir. 
Hasta olup da içi daralanlar bu güzel kardeşimin sesini içlerine işletsinler.

19 Şubat 2019 | Başak burcunda dolunay


Arınmayı ve şifalanmayı temsil eden, 0 derece Başak burcunda dolunay var kapımızda. 
Bu yine özel bir dolunay çünkü kraliyet yıldızı Regulus ile kavuşumda. 
Ayrıca Mars ve Uranüs'e üçgen açıda. 
Bu ikili kavuşmuştu geçen hafta.
Kimilerimize ani olaylar yaşattı. 
Kimilerimiz ise yepyeni bir enerjiyle depolandı.
Şimdi ise Mars Boğa burcundaki transitiyle birlikte yavaş ve emin adımlarla ve sağlam kararlarla yol almamızı bekliyor bizden. 
Başak dolunayı ise arınmamızı arzuluyor.

Başak burcunun haritamızda bulunduğu alanda arınma uğruna çok güzel bir fırsat duruyor karşımızda.
Çünkü bu dolunay kalıpları yıkma, kanayan yaraların kabuklarını kaldırma ve şifalandırma imkanımız var. 
Bu her zaman için karşımıza çıkan bir fırsat değil. 
Kirleniyoruz biz bu dünyada.
Unutuyoruz asıl var olma sebebimizi ve kaptırıyoruz kendimizi etrafımızı saran karanlıklara. 
İşte şimdi geri çekilip farkındalık yaratma ve arınma zamanı.

Bu dolunay haritamızdaki Başağın bulunduğu alanda etkili olacak.
İlk önce Başak burcunun haritanızın hangi alanına denk düştüğünü bulun ve bu evin anlamlarını öğrenin. 
Sonra da sorun kendinize..

Arınmak, artık vazgeçmek ve bırakmak istediğim neler var? 

Tüm kötü alışkanlıklarınızın farkına varın. 
Kendinize en çok hangi alanlarda zarar verdiğinizi bulun. 
Sigara mı, Alkol mü, uyuşturucu maddeler mi?
Bunlar hepimizin bildikleri.
Peki ya ruhunuzu uyuşturan neler var?
Kalbinizi mahveden kimler var?

Balık Başak aksı bu. 
Kurban ile kurtarıcının yolu. 
Hayatınızın hangi alanında kendinizi çaresiz hissediyorsunuz, kurban olduğunuzu düşünüyorsunuz?
Bunu bulun ve sonra teslim olun.
Bu dolunay kurban olmamızı değil kurtarıcı olmamızı bekliyor bizden. 
Fedakarlığı dozunda yaşamamızı istiyor. 
Cömertliği de.
Sevgiyi de.
Nerde veriyorsun da karşılığını alamadığın için hırpalanmış hissediyorsun kendini?
İşte bu kısır döngüyü çözmeni ve çevrendeki sevdiklerinden önce kendi ruhunu kurtarmanı istiyor. 

Tüm bu yukarıda sorduklarımın cevapları bu dolunayın enerjisinde saklı. 
Bu cevapları bulabilmeniz için bu haftayı iyi değerlendirin. 
Kendinize bir gün ayırın.
Tefekküre dalın.
Kalkın sabah abdestinizi alın, oruç tutmaya niyetlenin, namazınızı kılın ve sonra gününüzü sessizlik içerisinde geçirin. 
Çünkü hepimizin ruhunun ihtiyacı var buna. 
Unutmayın gökyüzü olaylarının her birini Allah ayarlar. 
Gezegenler her hareketleriyle sadece yüce olanı zikreder.
Yukarıda olan herşey yeryüzüne de yansır.
Şifa enerjisi yansıyorsa, arınmaya ihtiyacımız var demektir.
 Bu yüzden bu enerjiyi iyi kullanmamız gerekir.

Ben yapamam bunların hepsini demeyin. 
Herkes kendi içinden geçtiği kadarıyla bu arınmayı gerçekleştirebilir. 
Sadece su orucu da tutabilirsiniz veya sadece hafif gıdalar da tüketebilirsiniz. 
Orucu sadece dilinize ve kalbinize de tutturabilirsiniz. 
Seçim sizin. 
Sadece bilin ki bu dolunay özel ve güzel. 
Arınmak için niyet ederseniz eğer, karanlıkları çok daha kolay aştığınızı göreceksiniz. 
Bence denemeye değer. 

Bu dolunay enerjisini kendileriyle başbaşa geçirmek isteyenler Ya Şafi'yi bolca zikredebilirler.
Hepimizin arındığı, saflaştığı, duruluğu arzuladığı ve cennete bir adım daha yakınlaştığı bir hasat zamanı olması dileğimle..

Neptün - Aşka giden yolculuk


Uranüs, Neptün ve Plüton gibi dış gezegenler gözle görülemeyeni temsil ederler. Onların enerjisini her ruh kendi tekamülüne göre deneyimler. Olgunluk mertebemize göre ya gazaplarını çekeriz, ya da cennetin anahtarlarını elde ederiz.

Satürn dünyanın son kapısıdır. Onun halkalarını, yani nefsinizin sınırlarını aştığınız anda, bu dünyaya ait olmayan mertebelere yol açılır.
Uranüs bunların ilkidir ve kişiye Allah'ın ruhundan üflediği parçayı idrak ettirir.
Sonra Neptün gelir, o öyle bir kapıdır ki, gönül Hz İbrahim'in atıldığı ateşin yangınını deneyimler. Yanar, kül olur sonra da gül olur. Ebedi gül bahçesinde cennetine kavuşur.

Neptün'ü en güzel anlatan aşk hikayesi, Kuran'da geçen tek aşk hikayesidir. Züleyha'nın Yusuf'a vuruluşudur.
Hayvani aşk mertebesinde bu yolculuk başlar, insani aşk mertebesine varır ve son yolculuk ilahi aşktır. O öyle bir kapıdır ki, Yusuf Züleyha'nın karşısına çıktığında Züleyha onu artık görmez olur.

Ne Mecnun aşıktı aslında Leyla'sına, ne de Züleyha Yusuf'una..
Hepsinin ve hepimizin ararken acı çektiği tek aşk vardı, o da Allah aşkı.
Neptün'ün diyarı.
Bu diyara bu dünyada sadece nefsinin zincirlerini kıran, şehvetini aşan ruhlar varır.

Bu garip dünya yolculuğunda hepimizin arayıp bulamadığı parça Neptün'ün kalbinde saklı. Danışmanlık verdikçe idrak ettim bunu.
Yalnız olanımız, benim karşıma ne zaman sevebileceğim biri çıkacak diye soruyor. Sevdiğini çoktan bulmuş, evlenmiş, çoluk çocuğa kavuşmuş ve tüm bu sevgileri deneyimlemiş olan, eksik bir şey var aradığım, ne olabilir bu diye soruyor. Yani kul hayvani ve insani aşk mertebesinde takılı kaldığında kendisini her daim eksik hissediyor. Mecnun bu eksik parçayı Leyla aracılığıyla çölde buldu. Züleyha ise Yusuf'u zindana attırdığında, vicdanındaki pişmanlığında buldu.
Şanslı olanlarımız bu neptünyen kapıyı daha bu hayattayken buluyor, uyuyanlarımız ise ancak cehennemin ateşinde yanarken bulacak.
____________________________

Bu dünyaya Allah öyle bir cennet kapısı açmış ki, Neptün'ü en güzel o diyarda hissedebiliyor insan. Bu yüzden o diyarda almak istedim kaleme bu yazımı.
Hz. Adem'in yeryüzüne gönderildiği ilk yerde, Hz. İbrahim'in oğlu İsmail ile inşa ettiği ilk mabette. Dünya'daki en büyük ley hatlarının merkezi olan Kabe'de.

Dünyada büyük iki enerji merkezi var. Bunlardan biri rahmani diğeri ise şeytani. Bermuda şeytan üçgeninin bulunduğu alan cehennem gibi içine çeken ve yok eden enerjiye ev sahipliği yapar. Dünyanın diğer ucunda, onun karşısında duran ise Kabe'nin dışarıya yansıtan, arındıran ve şifalandıran rahmani enerjisidir.
Bu iki enerji merkezi insanın en mistik deneyimleri elde edebileceği yeryüzü yerleşkeleri. Diğer diyarlara açılan iki kapı. Birini açan yok olup gidiyor. Diğerini açan da yok olup gidiyor ama bu yok oluş yeniden doğuşa vesile oluyor.

Gece gündüz, 7/24, her gün Kabe'nin etrafında dünyanın dönüşüyle birlikte bu rahmani enerji tavaf ediyor. İnsanlar yeryüzünde, melekler gökyüzünde.
Bu enerji merkezine bir girdiniz mi bir vorteksin içine girmiş gibi oluyorsunuz. Burası bu dünyaya ait değil. Gözlerinzden yaşlar akmaya başlıyor. Sebebini kelimelerin açıklayamayacağı bir şekilde insan kendisini kaybediyor. Kalbiniz sanki bu enerjiyi kaldıramayacak gibi oluyor. Dünyaya ait olan tüm her şeyi unutuyor. Allah'ı en derininde, gönlünün merkezinde, ruhunun mabedi olan bedeninin her bir zerresinde hissediyor. Gerçek aşk bu olsa gerek. Şimdiye kadar deneyimlediğim en yüksek neptünyen enerji bu. Ve bu kesinlikle bu dünyaya ait değil. Kabe bir cennet kapısı ve ona yakınlaştığınız anda dünyalık her şey bitiyor. Yok oluyor..

☆☆☆

Bazı danışanlarım o kadar güzel hülyalara sahipler ki, ben çok büyük bir aşk yaşamak istiyorum diyorlar. O zaman çok büyük bir bedel ödemeye de hazırlan diyorum, ne demek istediğinizi anlamadım diyorlar.

Neptünyen aşkın en güzel anlaşılır mirasını Mevlana bıraktı bizlere. Onu bile yanlış anladı zamanında çevresindekiler.
Neptün öyle bir mertebe ki burda şehvete yer yok. Oysa insani aşkta şehvetin kırıntıları daima bulunur.
Ben büyük bir aşk yaşamak istiyorum diyen kendisini büyük bir ateşte yanarken bulur. Bu yola bir girdiniz mi sizi sevgililer tatmin edemez olur.
Gerçek aşk, özlemi beraberinde getirir daima. İnsanın canını acıtan da budur. Mecnun Leyla'ya kavuşsaydı veya Züleyha Hz. Yusuf'a, hiçbiri varamayacaktı neptünyen diyara.

İşte bu yüzden haritamızda Neptün'ün bulunduğu alan ve gökkubbedeki transiti, arzulayıp da kavuşamadıklarımızı, kavuştuğumuzu zannetsek de yarım kalışımızı hatırlatır durur bize. Hayal kırıklığı üzerine hayal kırıklığı hapseder bizi kendi cehennemimize.

Siz siz olun ya yanmaya gönüllü olun ya da sadece Venüs ile yetinin yeryüzünde. Yoksa en büyük arzunuz ölüm olacak. Tıpkı Mevlana'nın da dediği gibi ölüm gününüz düğün gününüz gibi olacak.
Çünkü bu dünya cennetin sadece bir kopyası. Neptün bu perdeyi aralayan Allah'ın emrindeki tek gezegen.
Kim ister ki kopyayı, gerçeğine kavuşabilme hakkını Allah hepimize vermişken?

Bu dünya sadece ışıkları size yönlendirilmiş, başrolü size verilmiş bir sahne. Kaptırmayın kendinizi bu kimliğinize.
Bu vücudu şehrimizde hepimiz misafiriz. Bu perde bir gün kapanacak ve Neptün'ü asıl o zaman idrak edebileceğiz.
Bu oyunu öyle bir farkındalıkla oynayın ki, hak edin bu mertebeyi. İşte o zaman ölümünüz en büyük huzurunuz olur.


Mekke'deyken kaleme almak istedim Neptün'ü çünkü bu gezegenden ben de bir haberim. En yakın deneyimini burda elde ettim ve yeşil halıya ayak basar basmaz, Medine'de.
Umarım kelimelerimle biraz olsun hissettirebilmişimdir burdaki ilahi enerjiyi ve umarım bunu hissetmek hepinize bir gün nasip olur çünkü tıpkı Kabe gibi biz de ait değiliz aslında buraya. Kökenimiz aşk ve biz de onun peşinde perişan olan arayanlarız. Bir gün tekrardan bulmak dileğiyle.

Bir gün hepimizin kavuşması dileğimle..

5 Şubat 2019 | Kova burcunda Yeniay


Tutulmalarla geçen yoğun bir Ocak ayından sonra özgürleştirici bir yeniay var kapımızda.
Bu yeniay Kova burcunun 15. derecesinde gerçekleşecek ve hepimize yeni bir sayfa açma imkanını tanıyor olacak. 

Hepimiz yoğun bir Ocak atlattık. 
Kafamız karışıktı.
Tutulmaların etkisi üzerimize bir ağırlığın ve belirsizliğin çökmesine sebep olmuştu. 
İşte şimdi bu yeniayla birlikte silkelenme ve kendine gelme zamanı.
Uranüs ile Mars kavuşumu bize bu konuda yardımcı olacak. 
Ama bu yardımdan önce huzursuzluk ve patlamalar yaşayabiliriz. 
Bu konuda dengeli davranmaya özen göstermeliyiz.

Yeniay yöneticisi Uranüs bize bir Şahin'in bakış açısını kazandırma niyetinde. 
2019'u net göremedik geçen ay, bu yüzden yolumuzu da belirleyemedik bir türlü oysa şimdi Uranüs geleceğin önündeki bilinmemezliği kaldırıyor. 
Mars bize değişim için güç veriyor.
Bu yeniayla birlikte önümüze bir mum ışığı yakıyor.
Bizi karanlıklardan çıkartmak için yardım elini uzatıyor. 
Bu ikili enerjiyi tahrip edici olarak değil inşa edici olarak kullanmalıyız. 

Şubat ayı 2019 yılının belki de en güzel ve en şanslı ayı. 
Çünkü hiçbir gezegen retroda değil. 
Satürn ise gökyüzünde görünür hale geliyor.
 Güneş ile kavuşarak bir yıllık ilahi toplantısını yaptı ve Allah'ın tüm görevlerini yerine getirmek üzere kendi yeniayını yaşayacak bu hafta. 
Onun bu yeni doğuşunu hepimizin ruhu hissedecek bu dünyada. 
Satürn'ün haritanızda yönettiği evlere dikkat edin. 
Aylardır sönüktü bu evlerin enerjisi. 
Şimdi ise bu hanelere ışık vuracak.
Enerji akışı geri dönüyor yani tezahürler tekrardan başlıyor.  

Bu yeniay Güneş, Ay ve Merkür kafa kafaya vermişler Jüpiter'e sekstil açıda konumlanarak selamlarını iletiyorlar. 
Jüpiter dokunduğu her şeye olumlu, şanslı ve bereketli enerjisini iletir. 
Bu yüzden hem zihnimize, hem kalbimize hem ruhumuza çok iyi gelecek bu yeniay. 
Çoktandır mutluluk ve huzur çalmadıysa kapınızı, işte şimdi açık bırakın ki kapıyı misafir edebilin hanenizde huzuru ve aydınlığı.
Her gökyüzü olayı bir fırsat ve bu fırsatı değerlendirmek her kulun görevi. 
Bu enerjiyi davet etmezseniz işkence çekmeye devam edersiniz. 

Nadir gerçekleşen bir gökyüzü etkisi daha var ki bu ay, o da Satürn ile Neptün'ün arasındaki 60 derecelik açı.
Sınırları, korkuları ve engelleri temsil eden Satürn; sınırsızlığı, ilahiliği ve hayalleri temsil eden Neptün ile sıkça el ele vermez. Anlaşamazlar çünkü genelde. 
Birleştirmezler güçlerini. 
Sadece özel anları beklerler gökkubbede. 
İşte bu özel anların her biri Şubat ayının içinde gizli. 
2019 için hayal ve hedeflerini belirlemiş olanlar, sakın bu enerjiyi kaçırarak dilek ve niyetlerinizi bu senenin sonuna atmayın. 
Çünkü niyet ve kısmet kapıları Şubat'da açılacak ve tüm 2019'a yayılacak.

Bu yıl korkuları aşma ve hayalleri gerçekleştirme yılı. 
Şubat'da karşınıza çıkan fırsatlara dikkat edin çünkü bunlar Allah'ın hikmet ve nimetleri olacaklar. 
Her zamanki gibi farkına varan bu güzel kapıdan içeriye girebilecek.
Farkına varamayan ise cehennem yolculuğuna devam edecek. 

☆☆☆

Mitolojide Şahin ve Atmaca'nın önemli bir yeri vardır.
İki alemi aynı anda görebildiğine ve bu yüzden gaybî bilgilere sahip olduğuna inanılır.
Vicdanı ve ruhu ve hayallerin gerçekleşmesini sembolize eder.

İşte bu yıl bize birer Şahin olma görevini veriyor Satürn ve Neptün. 
Diğer alemden bilgi getiren sezgilerimizi dinleyerek, dünya hayatımızda bir şeyler inşa etme, yani hayallerimizi gerçekleştirme imkanını sunuyor. 
Bu yeniayı değerlendirin çünkü o bir kapı.
Ve o kapıyı açmanın anahtarı da "El Hadi" esmasında saklı.
Bu yüzden Ya Hadi, önümü aydınlat, istikametimi sana eyle diye dua edin.
Umudu hanenize davet edin.
İhtiyacımız var bu güzel özgürleştirici enerjiye.

Hepimize hayırlı bir yeniay olması dileğimle..