Kova çağına zaman yolculuğu

  • Share

Öze varış'ın 3 yolu & 3 kollektif gezegen

  • Share

Karanlığın ışığı & New Age tehlikeleri

  • Share

YENİYIL RİTÜELİ

  • Share

- ERKEK ARKETİPLERİ - BİR KADIN SEVGİLİSİNİ NASIL SEÇMELİ?

  • Share

Kadının Ay Hali - En Kutsal Dönemi

  • Share

Masallar & İnisiyasyonlar | Güzel & Çirkin'in sırları

  • Share
Kadim bilgelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kadim bilgelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kova çağına zaman yolculuğu

 

2020 yılının en büyük gök olayı olan Jüpiter ve Satürn kavuşumundan bir önceki yazılarımda bahsettikten sonra Kova çağının nasıl bir çağ olacağına dair bir zaman yolculuğu yapmak istedim. 

Bu yazımda paylaşacaklarım içinizi biraz umutla doldurabilir. Bazılarınıza da fazla ütopik gelebilir. Fikirlerinizi benimle yorumlar kısmında paylaşırsanız memnun olurum.

Kova çağının ne gibi etkileri beraberinde getirebileceğini anlayabilmek için tıpkı doğum haritasını yorumlar gibi başlayabilir, Kova burcunu yükselene yerleştirdikten sonra tek tek evlere düşen diğer burçların bize neler anlattığını okuyabiliriz. 

Bu sisteme göre para ve değerler hanesine Balık burcu düşer. Balık maneviyatıyla bilinen bir burçtur. Bu bize Kova çağında maddi şeylere değil, daha çok manevi şeylere değer vereceğimizi gösteriyor. İnsanlar bankalarında ne kadar para olduğuna değil, ruhlarında ne kadar huzur hissettiklerine değer verecekler. Sevgi, sanat ve yaratıcılık en çok önemsenen değerler olacak. İnsanlar paralarını şu an bilimin yok saydığı ruhsal konularda kendilerini geliştirmek için harcayacaklar. En büyük parayı bu alanlara yönelen insanlar kazanacak. Ama sanmayın ki zengin fakir gibi bir fark olacak. Bu alanlarda bu büyük paraları kazanan şirketler bütün paralarını diğerleriyle paylaşacaklar çünkü Balık sembolizması paylaşımı beraberinde getirir.

Balık burcu okyanusları ve genel anlamda elementinden dolayı suları temsil ettiğinden en büyük yatırımlar sularımızın tekrardan saflandırılması projelerine aktarılacak. Okyanuslar plastiklerden arındırılacak. Büyük ihtimalle nesli tükenmek üzere olan canlılara av yasağı çıkacak ve sulardaki canlı hayat tekrardan geri kazanılacak. Buzullar, nehirler, göller, tatlı-tuzlu farketmemeksizin tüm su kaynaklarımıza büyük değer verilecek ve bunlar geri kazandırılacak. Tüm o büyük paraları kazanan insanlar varlıklarını bu alanlara yatırarak doğada tekrardan bir dengenin oluşmasına hizmet edecekler. Ne Amerika'da fazla fast food yemekten şişen bir obez olacak, ne de Afrika'da açlıktan ölen bir çocuk. 

Balık burcu zayıf olana el uzatan bir burçtur ve bilinçaltını, hastane, hapishane gibi kapalı yerleri temsil eder. Şizofreni gibi şu an bilimin anlam veremediği psikosomatik kaynaklı hastalıklar için kökten etkili olan ve insana bütünsel yaklaşan tedavi yöntemlerine paralar aktarılacak. 

İçinde bulunduğumuz Balık çağında 2.eve denk gelen burç Koç'tu. Bu yüzden bizi sahip olma hırsımız yönetti. Hep daha fazlasını istedik. Para kazanmak bizim için hayatta kalma becerisiydi. Bu etki bencilce ve rekabet odaklı davranmamıza sebep oldu. Oysa bu önümüzdeki 100 yıl içerisinde tamamıyla değişecek. Şu an bize ne kadar ütopik gelse de, insanlar artık para kazanmaya veya herhangi bir şeye sahip olmaya değer vermeyecekler. Onları azla yetinmek mutlu edecek. Zamanlarının çoğunu iş yerinde geçirmek yerine insanlar sanata ve ruhsal konuları araştırmaya zaman ayıracaklar. Balık burcu yardımlaşma sembolizmasını içinde barındırdığı için, bu kişileri asıl finanse eden şey yardımlaşma kampanyaları olacak. Aslında bu şu an bile var. Patreon platformu bunun en güzel örneği. Ben bir sanatçıyım, sanatıma zaman ayırabilmek için bana maddi olarak destek olmak ister misiniz diyorsunuz ve sizi seven birçok insan bu platforma üye olarak her ay bir karşılık beklemeden size para yatırıyor. İşte Kova çağında bu iyice yaygınlaşmış olacak. 

Balık kafası karman çorman olan insanı temsil eder. Bu yüzden parasını çok kolay kaybeder. Ekonomiden anlamaz çünkü anlamak istemez. Bir anlam veremez. Yani tıpkı şu an bizim de var olan ekonomik sisteme anlam veremediğimiz gibi. Balık çağına doğru giden bu zaman dilimi içerisinde bu etki birçoğumuza büyük paralar kaybettirecek. Bu değerlere şimdiden yatırım yapmayan o şirketleri gözlemleyin. Birkaç yıl içerisinde "puf" diye yok olacaklarını göreceğiz. Öyle güvenip de borsaya hala para yatıranlar, daha fazla kazanma hırsıyla hareket eden herkes sudan çıkmış balığa dönecek. 

Balık burcu ayrıca görünmeyen kapılar ardında dönen işlerin gizemli kalmasını sağlayan bir burçtur. Bu yüzden parasal anlamda blockchain teknolojisi tarzında bir sistemin olacağını öngörebiliriz. Ama bu şu an planlandığı gibi belirli bir zümrenin kontrolü altında olan bir dijital para sistemi olmayacaktır. Tam tersine herkesi birbirine bağlayan ama tek merkezden yönetilmeyen dijital bir para sistemi olacak. Böylelikle iki kişi arasında gerçekleşen bir para işlemini bir 3. kişi takip edemeyecek. Her şey gizemli bir perde arkasından gerçekleşecek ve bunu sağlayan bir teknoloji olacak. 

Kova çağında 3.evin konularını Koç burcu temsil edecek. Seyahatlerde yüksek bir hızın yaygınlaşmasını bekleyin. Dünya'nın bir ucundan diğer ucuna ulaşmak dakikalarınızı alacak, saat veya günlerinizi değil. Aynı şey yeni bilgiler öğrenmek için de geçerli olacak. Kısa süre içerisinde beynimize istediğimiz bilgiyi yükleyebilecek, istediğimiz dili veya beceriyi öğrenebileceğiz. 

Kısacası uçan arabalar, yeraltından geçen mega hızlı trenler, bizi diğer gezegenlere götüren uzay araçları uçuk kaçık fikirler değil, insanların günlük yaşamlarında kullandığı sıradan şeyler haline gelecekler. Dünyamız küçücükün bir köye dönüşecek. Komşu ülkeye gitmek yerine komşu gezegene gideceğiz. Öylesine kısa bir misafirlik amaçlı. 

Koç burcu ateş elementinin ilk kıvılcımını temsil eder. Kova çağında yaşayan insanların zihni tıpkı bu kıvılcım gibi olacaklar. Sürekli yeni fikirler üreten ve yeni inovasyonları geliştiren insanlar olacak. Düşünme şeklimizde genç bir çocuğun beynine sahip olacağız. Bu Alzheimer gibi hastalıkların da sonunu getirecek. Kısacası beyin hücreletinde ölüm değil, bitmek bilmeyen bir diriliş ve yenilenme yaşayacağız. Beyin yaşlanmadığı için beden de daha geç yaşlanacak ve insan ömrü doğal olarak uzayacak. 

4.eve toprak elementiyle Boğa burcu yerleşeceği için muazzam güzellikte mimari yapılar gelecekteki insanların huzurdolu yuvaları olacaklar. Doğa içerisinde ve tamamıyla doğal malzemelerden yapılmış öyle bir yapılar düşünün ki, kutsal geometri yani altın orana göre inşa edilmiş, yeşillikler içerisinde insanın ruhuna huzur veren tarzda. Bunu kafanızda daha iyi canlandırabilmek için şehir hayatının tam zıttını düşünün. Rengarenk bir doğa canlansın gözlerinizin önünde. Bu doğanın binbir tonunu olduğu gibi içeriye yansıtan cam duvarlar. Evin içinde yüksek bir teknoloji ama tamamıyla yenilenebilir enerjilere dayanandan. Güneşiniz sizi ısıtıyor, suyunuz sizi her içtiğinizde yeniliyor ve şifalandırıyor. 

Köylere, kırsal alanlara dönün, toprak alın ve yerleşin dememi çok komik ve anlamsız bulanlar var ama bu Kova çağının bir parçası. Boğa'yı yöneten Venüs 9.evi de yönettiği için, farklı ülkelerin insanları gelip toprak alacaklar. Yani şimdi toprağına yatırm yapmayan, gelecekte satın alabilecek bir toprak parçasını zor bulacak. Köye dönüş başladı. Belki buna siz cesaret edemiyor olabilirsiniz ama çocuklarınız ve onların çocukları her biri birer yeni köylü olacak. Eko köyler dünyanın dört bir yanına yayılacak. 

5.eve İkizler burcu yerleştiği için eğlence sektörünün, ünlülerin, hatta insanların aşk hayatlarının tamamıyla mantık ve bilgi üzerine kurulu olduğunu göreceğiz. Türk dizilerinin, netflix'in beyin uyuşturan içeriklerin yok olduğunu ve onların yerine belgesel tarzı bilgi yüklü içeriklerin ön plana çıktığını ve insanların boş zamanlarını bilgi edinmek için harcadıklarına tanık olacağız. Kardashian tarzı ünlülerin, haftasonu oynayan saçma sapan magazinlerin sonuna geliyoruz. İnsanlar artık böyle boş şeylerle ilgilenmek yerine zeki insanları ve dünyaya nasıl bir katkı sağladıklarını öğrenmek isteyecek. 5.ev politikacıları da temsil ettiği için seçilen liderler de bu kriterlere göre görevlendirilecekler. 

İkizler burcu kısır burçlar kategorisinde yer aldığı için Kova çağında doğan çocuklar az olacaktır. Birçok insan ya kendi seçimlerine bağlı olarak çocuk sahibi olmak istemeyecek ya da bugünkü yapılan hatalar yüzünden kısır olacağı için çocuk sahibi olamayacak. Sonuçta bugün yapılması tavsiye edilen aşının senin torununun DNA'sını nasıl etkileyeceğini gösteren hiçbir bilimsel araştırma yok. Aynı şey yediğimiz GDO'lu gıdalar ve yaşadığımız saçma yaşam tarzımız için de geçerli. Bunların hepsi bizi kısırlaştırıyor bu yüzden Kova çağında artan nüfus gibi bir korku söz konusu dahi olmayacak. Bize bugün anlatılan bu yalana değer vermemize hiç gerek yok. 

Doğan birkaç çocuk ise İkizler burcunun temsil ettiği gibi süper zekalı olacak ve onları hayata tam donanımlı hazırlayan bir eğitim sisteminde okuyacaklar. Yani artık bir çocuk birçok meslek alanında usta olacak. Bir sürü alanda yetenekleri olan varlıklar haline gelecekler. Bu yüzden çocuklarınızı şimdiden buna hazırlayın. Eğitim sistemi bu konuda beceriksiz olduğu için bu sistem gelene kadar bunu anne babalar yapmak zorunda. 

5.ev aynı zamanda aşk hayatını da temsil eder ve İkizler burcu pek sadakatle ilgilenen bir burç değildir. Bu yüzden yeni çağın aşklarında insanlar daldan dala atlayan maymun iştahlı varlıklar haline gelecekler. Bunu günümüzde de görmeye başladık zaten. Birçok farklı insanı tanıma, hep genç kalma isteği ve evlilik sorumluluğunu üstlenmemek moda olacak. 

Kova çağında 6.eve düşen burç Yengeç oluyor. Bu burcun ingilizce karşılığı kanser hastalığını çağrıştırdığı için bu hastalık bir hayli yaygınlaşabilir. Yukarıda bahsetmiş olduğum kendi hatalarımız yüzünden yeni doğan bebeklerde lösemi sıkça görülebilir. Genel olarak kanla veve bedenimizin sıvılarını ilgilendiren çeşitli yeni hastalıklar ortaya çıkabilir. Bedende toksik birikimler başımıza büyük belalar açabilir. Ama olumlu taraftan baktığımızda tüm bu konularla ilgili bir bilinçlenme de yaşayacağız. Kanserin tedavisi şu an zaten var ve Küba bunu çok güzel uyguluyor. Kova çağında bu tedavi tüm dünya ülkelerine yayılacak ve bu öyle kemoterapi gibi kimyasallarla bir tedavi şekli olmayacak. Titreşimsel yeni bir teknolojiyle olacak ve insana bütünsel yaklaşıldığı için şu an tedavisi olmayan birçok hastalık alternatif tıp aracılığıyla şifa bulacak. Şu anki gibi ilaç sektörü belirli bir zümrenin elinde olmayacak. Tam tersine hastalara karşı çok anaç, içten ve samimi davranan bir tıp dünyası doğacak. İnsan gönül rahatlığıyla doktora gidebilecek ve ilaç sektörü veya özel hastaneler insanı sömüremeyecek. İnsanların zaten eşit sağlık haklarına sahip olacağını tahmin edebiliyoruz. Sağlık en doğal hak olduğu için buna para bile ödemek zorunda kalmayacağız. 

6.ev çalışma rutinini de temsil ettiği için ev ofisi tarzında çalışma şekli kalıcı olacak. Büyük fabrikalar yetine herkesin kendi evinde kurmuş olduğu bir küçük işletmesi olacak. 3D yazıcılar ile istediğiniz şeyi kendi evinizde üretebileceksiniz. 

7.eve düşen Aslan burcu, 5.ev ve çocuk sahibi olma isteyişinin reddedilmesini güzel bir şekilde açıklıyor. Aslan burcunun karanlık tarafı egosudur. Kova çağının insanı söz konusu ilişkiler ve evlilik olduğunda bencil olacak. Bir başkası için neden fedakârlık edeyim ki, diye düşünecek ve evlenmek istemeyecek. Kova çağında bu yüzden birliktelikler de evlilikler de nadir gerçekleşecek. İnsanların en çok değer verdiği şey bir araya gelip eğlenmek olacak. Birlikte sorumluluk üstlenme konusuna gelindiğinde ise birçok insan bunu yapmak yerine yalnız kalmayı tercih edecek. Evlenmek isteyen ufak kesim bunu gerçekten yapmak istedikleri için evlenecek. Gerçekten birbirlerini kalpten çok sevdiklerine ve ruh eşi olduklarına inandıkları için bunu yapacaklar. Bu yüzden alışkın olduğumuz mutlu aile tablolarından biraz uzaklaşmış olacağız. Bu maalesef karanlık bir etkiyi beraberinde getirebilir sonuçta bir birlik oluşturmak ve sevmek yaratılışımızda var. Kendine uygun olan partneri bir türlü bulamayanları büyük depresyonlar bekliyor olacak. Çünkü Aslan burcu sevgiyle var olan sıcacıkın bir burçtur. Hep sevilmek, hep takdir edilmek hep bir yere ait olmak ister. Halkı olmadığı için onu kollayamayan bir kralı düşünün. İşte onun hissettiği yalnızlık hissi bize ruhsal olarak pek de iyi gelmeyecek.

İlişkilerinde bencilce davranmak ve karşı tarafa sadece kendi isteklerini dayatmak yerine, sevdiğini koşulsuzca kabul edebilenler, Kova çağında yine de  çok mutlu olabilecekler ama bunu başarabilmeleri için Aslan burcunun gölge taraflarını yenmiş olmaları gerekecek.

Kısacası burda iki yol var. Kişi ya bir sürü insanla birlikte olup eğlenmeyi ama gerçek olan ilişkiye sahip olmamayı kabul edecek ya da sevdiği kişiyle ortak bir yola çıkacak ama ona hep kraliçe veya kral gibi davranacak. Belki de birçok insan bu kadar saf sevgiyi içinde barındıramadığı için evli de olsa, bir ilişkisi de olsa ayrı evlerde yaşamayı ve sadece arada sırada buluşmayı tercih edecek. Ya da günümüzde de başladığı gibi bir kişi hayatında belki 10 kere evlenip, 10 kere boşanacak. 

Balık çağında 7.evde bulunan burç Başak'tı ve o kendini feda etmekle, zorluklara göğüs germekle ilişkiliydi. Bu yüzden evlilik bu kadar sağlam temellere sahip olabildi. Yokluk da olsa, zorluk da olsa birbirine söz veren iki insan ayrılamazdı. Evlilik kutsal bir anlaşmaydı. Her iki taraf da bu sorumluluk ne kadar ağır da olsa bunu üstlenmeye vardı. İşte Kova çağında bu olmayacak. 

Başak bakirelik sembolü olduğu için insanlar kendilerini tek bir kişiyi adayabiliyordu. Hatta bu evlilik için ön koşul gibiydi. Bir kadın bakire ve hayatı boyunca tek bir erkeğe ait olmalıydı. Oysa Kova çağında böyle bir ön koşul da olmayacak. İnsanlar bu saflığın ne anlama geldiğinin bilgisini unutacak veya umursamayacaklar. Yani evlilik ve ilişkiler kavramı Kova çağında çok daha serbest bir hal alacak. 

Zengin koca arayanlara bol şans çünkü bu tür sahte değerler üzerine kurulu evlilikler artık bu çağda imkansız. Evliliklerde eşitlik olacak. Bu kadın şiddetine de bir son getirecek. Bir erkek kendisini kadından üstün görerek ona el kaldıramayacak. İlişkilerde en çok önemsenen şey birlikte gülmek ve eğlenmek olacak ve ilişkiler bu temel üzerine inşa edilecekler. Bir çift birbirine ilham olduğu sürece, birlikte gülüp eğlenip, hayatın tadını çıkarabildiği sürece bir arada kalacak. Bunu uzun müddet devam ettirebilenlerin mutlu evlilkleri olacak bunu yapamayanlar ise tek başlarına mutlu olmanın yollarını arayacak. 

8.eve Başak burcu yerleştiği için sağlık konularında büyük bir dönüşüm yaşanacaktır. Sağlık sektörünün amacı saf bir şekilde insanlığa hizmet etmek olacak. Enerjisel şifa tekniklerinde büyük bilimsel araştırmalar yepyeni bir tıp sistemini yaratacaklar. Okült çalışmalar bu tıp sisteminin alt yapısını oluşturacaklar. Ölüm ötesi araştırmalara büyük paralar yatırılacak ve boyutlar arası iletişim konularında büyük ilerleme kaydedilecek. 

8.ev seks ve cinselliği de temsil ettiği için buraya yerleşen Başak burcu cinselliğin çok daha saf bir boyutta deneyimleneceğini gösteriyor. Yöneticisi Merkür mantıksal bir gezegen olduğu için Kova çağında insanlar cinsel dürtülerini çok iyi kontrol edebilen varlıklar olacaklar. Cinsellik bir ihtiyaçtan çok saf bir sevgi paylaşımı olarak görülecek. Bu yüzden kadına şiddet, taciz veye tecavüz olayları ortadan kalkacaktır. Pornolar, kadın ticareti vs tüm bu alanlar yok olan meslekler olmaya mahkûmlar. 

8.ev borçlar, vergiler ve diğer insanların paralarını da temsil eder. Başak burcu minimalize eden, her soruna pratik çözüm bulan bir enerjidir. Bu sebeple vergi ve borç konularında bir azalma deneyimleyeceğiz. Bankalar faiz veya borçlarla artık istedikleri gibi insanları soyamayacaklar çünkü bütün parasal sistemin ardında dev kuantum bilgisayarları olacak. Yapay zeka parasal konularda bir yanlışın ortaya çıkmasına izin vermeyecek. Başak saflığı temsil ettiği için kara para aklama olayları veya uyuşturucu ticaretinden kazanılan yüklü paraların artık bir geleceği olamayacak. İnsanlar kazandıkları paraları helal yollardan kazanmak ve yine helal yollarda harcamak zorunda kalacaklar. 

9.eve Terazi burcu denk düştüğü için insanlar tek bir din çatısı altında barış ve karşılıklı anlayış içerisinde buluşacak ve bu dinin adı Sevgi olacak. Ülke sınırları ortadan kalkacaktır veya kalkmasa bile bir ülkeden diğerine seyahat etmek hatta orda yaşamak çok kolay olacak. Terazi burcu öncü bir burç olduğu için büyük ihtimalle tek bir yerde sabit kalmak yerine sürekli seyahat içerisinde olmak mümkün olacak. Pasaport vs gibi şeylere ise gerek  duyulmayacak. Kuşlar gibi özgür olacak, canınız nereye istiyorsa oraya konacaksınız. 

Terazi denge ve uyumun burcu olduğu için ülkeler arası çıkar ilişkileri diye bir şey de olmayacak. Böylelikle savaşların sonuna gelinmiş olunacak. Her şey ve herkes tek bir dünya mirası olarak kabul edilecek. Bu yüzden ırkçılık diye bir şey söz konusu dahi olamayacak. Hatta tam tersine farklı uzay ötesi deneyimler bize bir birlik olduğumuzu hatırlatacak. Burda kastettiğim şey uzaylılar olmak zorunda değil. Sonuçta uzaylıların ne olduğunu henüz bilmiyoruz. Bizimle aynı gezegende ama farklı boyutlarda var olan varlıklarla bile iletişimimiz yok denecek kadar az. Yani uzaylılar tahmin ettiğimiz gibi olmak zorunda değiller. Kova çağı cinlerden, doğa ruhlarına kadar hatta binbir çeşit farklı varlıklarla bizi tanıştıracak ve işbirliği kurmayı öğretecek. Büyük ihtimalle bir arada,  birbirimizle iletişime girme yöntemleri bularak yaşamayı öğreneceğiz. 

Terazi adalet ve eşitlik anlamına geldiği için insanların inançları adalet üzerine kurulu olacak. Bu bana reenkarnasyon inancının Kova çağında büyuk bir rol oynayacağını çağrıştırıyor. Bu sadece inançlarımızla ilgili de olmayacak hukuk sistemi gerçek adaletin üzerine tekrardan inşa edilecek. Bu nedenle birinin diğerine haksızlık yapma gibi bir durumu söz konusu olmayacak. Balık çağında bu hanede Akrep burcu bulunuyordu. Bu yüzden adalet güç üzerine kuruluydu. Mahkemelerde adalet değil, para ve güç son sözü söylüyordu. Akrep aynı zamanda intikamcı bir burç olduğu için ırkçılık adaletsizliğin en çok yaşandığı konu oldu. Tüm bunlar Kova çağında tarihe karışacak çünkü Terazi'nin tek derdi sevgi ve karşılıklı anlayıştır. 

Balık çağında yönetimi temsil eden 10.evde Yay burcu bulunuyordu. Bu yüzden dünya tarihine şekil veren 3 büyük din siyaseti de etkiledi. Din adamları siyaseti şekillendiren başlıca kişiler oldular. Kova çağında ise bu haneyi yöneten Akrep burcu olacak. Asıl tehlike burda ortaya çıkıyor çünkü Akrep burcu okültistleri ve kontrol manyaklarını temsil eden bir burçtur. Eğer küreselciler günümüzde başarılı olursa Kova çağı boyunca insanları yöneten karanlık bir güç olacak. Halkın sürekli manipüle edildiği ve kukla gibi kullanıldığı bir çağ olabilir bu. Çünkü Akrep reptilleri temsil eder ve onların kimler olduğunu artık hepimiz biliyoruz. 

Tüm bu senaryoyu tersine çevirir ve Akrep burcunun olumlu tarafından bakarsak yeni gelen liderlerin güçlü ve inisiye edilmiş, okült yetenekleri olan ama bunları iyiye kullanan kişiler olacağını söyleyebiliriz. Bana kalırsa her iki senaryo da yaşanılacak. Şu an ilk senaryonun zaten içerisinde bulunmaktayız. Papa bile deccalin aramızda yaşadığını ve bir insan olduğunu itiraf edebilecek kadar ileriye gitti. Tüm dinlerin uyardığı deccaliyet sistemi kapımızın önünde ve büyük bir başarıyla ilerliyor. Ama eğer insanlar bilinç sıçramalarını gerçekleştirebilirse yani gerçek manevi değerlerine geri dönmeyi başarabilirlerse bu deccaliyet sistemi gelse bile uzun ömürlü olmayacaktır. Hangi senaryonun 2000 yıl boyunca etkili olacağını dünya halkı olarak günümüzde yaptığımız seçim belirleyecek. 

10.ev bireyin kariyer hedeflerini temsil ettiği için ve Akrep burcu da azmi inanılmaz kuvvetli olan bir burç olduğu için, Kova çağında insanlar kariyer ve misyonlarına büyük manevi değer verecekler ve azimle onlara verilmiş olan misyonu yerine getirmek için çok çalışacaklar. İnsanlar için işleri bir tutku haline gelecek. Bunun etkilerini günümüzde görmeye başladık bile. Yapay zeka sıradan işlerin hepsini üstlendiği için amele tarzındaki işlerden para kazanan herkes işsiz kalmaya ve daha da kötüsü iş bulamamamaya mahkûm. Sadece tutkularını bulan ve azimle bu alanda bir şeyler yaratabilecek kadar güçlü olanların çağı başlamak üzere. Kova çağında beynini çalıştıramayan, yeteneklerini tam kapasite kullanamayana yer yok çünkü Akrep zayıfları sevmez.  

Kova çağında en gözde meslekler ise tabiki Kova ve Akrep tarafından temsil edilen astroloji, okültizm, spiritüalizm ve şifacılık alanı olacak. Sıvılar ve yeraltı kaynaklarıyla ilgili meslekler ön planda olacak. Araştırmacılık ve bilimsellik birinci derece öneme sahip olacak. 

Sosyalleşme ve arkadaş hanesi olarak bilinen 11. evde Yay burcu bulunacağı için bahsetmiş olduğum gibi koskoca mavi küre küçücükün bir köye dönüşecek. Herkes dünyanın dört bir yanından arkadaş edinebilecek. Bir sürü farklı ortamda sosyalleşebilecek. İnsanları birbirine en çok bağlayan şey ortak inançlar olacak. Bu ortak inançlara sahip olan bireyler bir araya gelerek kendi topluluklarını kuracaklar. Airbnb, uber, etsy, amazon tarzı birçok kişiyi tek çatı altında birleştiren şirketlere benzer iş olanakları muazzam bir derecede artacak. Ortak fikir ve inançlara sahip olan insanlar bir araya gelerek kendi gruplarını oluşturacak ve bütün dünyaya yayılabilecekler. Kısacası Kova çağında başarıyı büyük bir çevreye sahip olmak getirecek. Şu anki sosyal medya araçlarını unutun çünkü hayal dahi edemeyeceğiniz bir sürü yeni sosyal medya araçları yaratılacak ve özgür ifadeye önem verilecek. Eğer şimdiden başarılı olmak istiyorsanız işinizi bu temellerin üzerine inşa edin. Birçok insanı buluşturabileceğiniz alanlar size en büyük kazancı getiren alanlar olacak. 

Ve geldik son haneye. Kova çağında 12.eve işkolik Oğlak burcu düşüyor olacak. İnsanlık kollektif bilinçaltını temizleyebilmek için büyük emekler harcayacak. Ortak genetik mirası ve karma'yı arındırmak hiç de kolay olmayacak ama yine de bunu başarmaya hem bireysel hem toplumsal olarak büyük değer vereceğiz. Böylelikle insanlık bilinçaltından kolaylıkla yönetilebilen, istenildiği gibi beyni yıkanabilen varlıklar olmaktan kurtulacak. Kendimizi, zihnimizi ve duygularımızı kontrol edebilen insanlara dönüşeceğiz. Ama bunun için çok fazla karanlık içsel çalışma gerekecek ve bunu başarana kadar çok karanlık bir süreç bizi bekliyor olacak. 

Kısacası Kova çağında insanların tek bir otoritesi olacak ve o da kendileri, yani özleri, sezgileri, rüyları olacak. İnsanlar medyayı, onu bunu dinlemek yerine gerçekleri söyleyen mutlak otorite olarak iç seslerine kulak verecekler. Bu Kova çağın özgürlük ve bağımsızlığını beraberinde getirecek. Ve bu iki kavram 2000 yıl boyunca dünyaya hakim olacak. 

☆☆☆

Her burcun olumlu ve olumsuz tezahürleri vardır. Hangi yanının daha ön planda yaşanacağını özgür irademizle daima biz kendimiz seçeriz. 

Ben bu yazıyı kaleme alırken burçların daha çok olumlu tezahürlerinden bahsettim çünkü bunun bu yönde gerçekleşmesini ve torunlarımıza güzel bir miras bırakabilmeyi isterim. 

Kollektif bilinç olarak biz bir bütünüz ve hepimizin birleşimi, yani her birimizin ayrı ayrı yaptığı seçimler geleceğimize yön veriyor. Bu çağın nasıl bir şekilde şekilleneceğini biz bir bütün olarak el ele vererek oluşturacağız. Bu yüzden içimizdeki sevgiye büyük önem verelim ve birbirimizin elini sıkıca tutalım çünkü hep birlikte aynı kayıktayız. Birimiz batarsa, diğerimiz de ölür. Birimiz severse diğerimiz de sever. 

Satürn ve Jüpiter Hava elementinde yepyeni bir döngüyü başlatarak bize Kova çağının ufak bir fragmanını yaşatacaklar. Bu çağa tam anlamıyla girmemize daha birkaç yüzyıl var ama etkilerini bence şimdiden yaşamaya başladık bile. 

Bugün ektiklerimiz torunlarımızın torunlarına miras kalacak. Bu nedenle çok özel zamanlarda olduğumuzu idrak etmeli ve tohumlarımızı ona göre seçmeliyiz. 

Öze varış'ın 3 yolu & 3 kollektif gezegen


Şu kahpe kapitalist sistemin içerisinde köle gibi yaşarken, kimilerimiz köle olmaktan hiç rahatsız değil, kimilerimiz ise kurtuluşun yolunu aramakta. Çünkü kimilerimiz farkında.. Bu düzen bizi Özü'müzden uzaklaştırıyor ve ondan uzaklaştıkça herşeyi yitiriyor, kendimizi dev bir uçurumdan aşağa, karanlığa atıyoruz.

Bu yazımda bu dünyada geçtiğimiz ve bizi özümüze götüren 3 yoldan bahsedeceğim.
Şaman öğretilerinde bu 3 aşamayı tanımlamak için "Orta dünya" "Alt dünya" & "Üst dünya" kavramları kullanılmış.

Orta dünya kavramıyla günlük, rutin hayatımızı anlatmışlar aslında. Bu hayatta kalabilmek için hepimizin bir barınağa, yiyeceğe ve paraya ihtiyacı var. Bunlara sahip olabilmek için de yapmamız gereken belirli işler var.

Alt dünya kavramıyla bütün sırları ve karanlıklarıyla bilinçaltımız kastedilmiş. Duygusal alemimiz. Bilincinde dahi olmadığımız yara ve üzüntülerimiz.. ama aynı zamanda en büyük tutku ve arzularımız.

Ve son olarak Üst dünya kavramı ile fiziksel bedenimizin ötesinde olan ruhumuzu ve sırlarını anlatmak istemişler. Gerçek kökenimizi. Yani dünya ötesi olan Üst Benliğimizi.

Bu dünyadayken her 3 aşamadan aynı anlarda geçeriz ama çoğu zaman öğrendiklerimizin bilincinde olmayız.
Orta dünyada ego, yani nefsimizin imtihanlarını veririz. Yaşamımızı sürdürebilmek için temel ihtiyaçlarımızı elde ederken hırs, açgözlülük ve vicdansızlık gibi karanlık yönlerimizle imtihan ediliriz.
Alt dünyada duygularımız ve hislerimiz üzerinden imtihan ediliriz. Yani kırılır, üzülür, yıpranır ve bunları aşabilmek için kalbimizi ne pahasına olursa olsun açmayı öğreniriz.
Üst dünyada ise ruhsal imtihanlarımızı veririz. Erme mertebesine ulaşabilmek için bu imtihanlardan geçeriz. 

Kimi öğretiler bu aşamaların her birini önemserken kimileri de sadece belirli bir yolu tercih eder. Mesela Budizm gibi doğu inançları egoyu bir düşman gibi görerek onu aşmanın peşindedirler. Batı ise tam tersine bu yolu seçerek ilerler.
Birini yanlış diğerinin doğru olduğunu söyleyemeyiz. Asıl önemli olan bir yolu seçmek değil, 3 yol üzerinde de ustalaşabilmektir.

Aslında ne ego düşmandır, ne de duygularımız köstektir başarılarımıza. Ruhsal sıkıntılarımız da sıkıntı değildir aslında.
Her birinin bir görevi vardır ve bu görev karanlıkları aştırmaktır.

Egomuz bireyselliğimizi oluşturur. Astrolojide Güneş ve Uranüs'ün bir parçasıdır.
Güneş burcumuz gerçek özümüzü gösterirken, Uranüs kollektif özümüzü ve asıl görevimizi tanımlar. Güneş sadece kişisel misyonumuzu gösterirken, haritamizdaki Uranüs toplum içerisindeki bireysel misyonumuzu, bu gezegende var oluşumuzun gerçek özünü ve sebebini temsil eder.
Bu yüzden güneş burcumuzu gerçekleştirebilmek bizi Uranüs'ün gerçek özgürlüğüne vardırır. Bunu başaramayanlar hayatları boyunca özlerinden uzak kalarak, köle gibi sistemin içerisinde yaşarlar. Güneş'lerini tam manasıyla tezahür edenler ise Uranüs'lerinin onlara bahşettiği ve sadece onlarda bulunan yeteneklerle ön plana çıkarak çevrelerine hizmet etmeye başlarlar. Burdaki hizmet artık bir kölelik değildir. Çünkü kişi ne şekilde hizmet etmek istediğini kendi belirler. Düzenin içerisinde var olsa da aslında kendi kurmuş olduğu düzenin bir parçasıdır ve diğerlerini yönetir, yani onlara yol gösterir.

Duygularımız ve bilinçaltımız Ay tarafından temsil edilir. Ama tüm bunlar gizemlidir çünkü içimizde gerçekleşir. Bu yüzden Neptün'ün etkilerini hissederiz en derinlere indiğimizde. Neptün gezegeni ruhlar alemine giden 12. evin kapısını aralar bizlere. Sırlara vakıf oluruz burada. Ama oraya varana dek duygu ve hislerimizle boğuşuruz dünyada. Sevgiyi tadarız ilk defa. Ne kadar kuvvetli bir duygu olduğunu ve bizi en derinimizden etkileme gücüne sahip olduğunu idrak ederiz. Veya hayal kırıklıklarımız, belirli korkularımız.. tüm bunlar çok kuvvetli ve mantığımızla çözemediğimiz, bizi yönlendiren içsel güçlerdir. Hissettiğimiz bu coşkuların bazıları bize bu hayattaki en güzel anları yaşatırken, bazıları da en korkunçlarını yaşatır. Çünkü duygularımızı, yani Ay burcumuzu aşmadan Neptün'ün aşkınlığına ve koşulsuz aşk boyutuna varamayız.

Ve son olarak ruhumuz atalarımızın bir meyvesi gibidir. Satürn ve Plüton gezegenleri ruhumuzun son varış mertebelerini temsil ederler. Satürn ataların karmasını aklar. Plüton ise, ruhumuzun gerçek kökenini.. Satürn bu dünyanın son kapısıdır. Ona varan ermiş sayılır. Plüton ise ruhsal alemin ilk kapısıdır. Ona varanın ne olduğunu sadece varan bilir.
Bu iki mistik gezegen, etkilerinden en çok korktuğumuz gezegenlerin başında gelir. Oysa yazının başında bahsettiğim 3 yolda ilerlemiş olanın son raddesidirler.

Hayatınızdaki hiçbir şeyi öylesine deneyimlediğinize dair kendinizi kandırmayın. Çünkü herbirimizin belirli rolleri var. Her birimiz aynı aşamalardan geçiyoruz ama tekamül mertebelerimiz, yani katettiğimiz yollar farklı.

Gökkubbedeki gezegenler yörüngelerinde masum bir şekilde dans ederken, yeryüzündekileri kendi etkileri altına alıverirler. Onların etkilerinde kalan bizler, iradelerini kullanarak bilinçlenmek için belirli yolları seçerler. Bu seçimlerdir hayatımızın özünü belirleyenler..

Unutmayın herzaman için tek sorumlusu var başınıza gelenlerin..
O da her daim siz kendinizsiniz!
Bu 3 yoldan istediğinizi seçebilirsiniz. Ama bilin ki bu dünyaya üçünde de ustalaşmak üzere gelmektesiniz. Bu yüzden kaptırmayın kendinizi bu kapitalist düzene. Tüketmek için değil, ermek için geldik bu yeryüzüne.

Karanlığın ışığı & New Age tehlikeleri


Bu yazıma Harut ve Marut'un hikayesini anlatarak başlamak istiyorum. 

Çok uzun seneler önce çölde gezen ihtiyar bir adam bir damla su uğruna bir kuyu arar dururmuş. Tam susuzluktan ölmek üzereyken bir kuyu bulmuş. Olanca gücüyle kuyunun kapağını açmak için uğraşmış ve sonunda başarmış. Tam susuzluğunu giderecek diye sevinirken dehşete kapılmasına sebep olan bir olaya şahit olmuş. Kuyudan baş aşağa halatla sarkan iki adam varmış. Gördüğü bu dehşet verici görüntüye yaşlı kalbi dayanamayarak kelimey-i şehadet getirerek hakkın rahmetine kavuşmuş. 
"Muhammedun Rasullulah" kelamını duyan Harut, duydun mu? diye seslenmiş Marut'a, "son peygamberin ismini söyledi." Evet diye cevap vermiş diğeri. Mutluluktan gözlerinin içi gülüyormuş. "Demek ki kıyamet yakın ve cezamızın bitmesine az kaldı."

Evvelen
Rivayet odur ki Harut ve Marut adlı iki melek bir gece kayan yıldızlar gibi Babil şehrine indiler ve Babil halkına olağanüstü bilgileri öğrettiler. Bu bilgileri insanlarla paylaşmadan önce onlara tembih ettiler: "Ey insanlar, size öğreteceklerimizi karı kocanın arasını bozmak için, cana kıymak, fesat çıkarmak ve bozgunculuk yapmak için kullanırsanız gizli ve saklı her şeyi bilen Rabbiniz sizi şiddetli bir azapla cezalandırır. Ey insanoğlu! Sakın ha bunu fenalık için kullanmayın." 

O gün insanlar görmediklerini gördüler, duymadıklarını duydular. Gece olduğunda toprak damlı evlerden saraya uzanan hayallerle uykuya daldılar. 
Artık öğrenmişlerdi, sebebi gizli olan ince şeyi, yani sihri. 
Melekler endişe içindeydi. İnsanlara sık sık bunun bir imtihan olduğunu ve kötüye kullanılmaması gerektiğini hatırlatıyorlardı ama nerden bilebilirlerdi, onlar da imtihan ediliyorlardı. 

Günler bu şekilde geçerken bir gün Harut ve Marut'un yanına güzelliği dillere destan bir kadın geldi. İki melek de kadının güzelliğine oracıkta hayran kaldılar. Sanki adeta büyülenmişlerdi ve gönülleri meyletti, belki de ilk defa dünyaya ait olan şehveti hissettiler. 
Adını çöl çiçeği Zühre'den alan bu kadın, "beni istiyorsanız şu çocuğu öldürün," dedi. Harut ve Marut "Biz Allah'tan korkarız, yapamayız," dediler. 
Zühre bir zaman sonra yine geldi. Her akşam meleklerin göğe yükselmesini sağlayan İsm-i Azam duasını ona öğretmelerini istedi. Zühre'nin bu isteğini de reddettiler ama bu kadına karşı olan tutkuları her geçen gün daha da şiddetleniyordu. 
Zühre 3. kez geldiğinde adeta güzelliğinin zirvesine ulaşmıştı. Onun bu büyüsüne daha fazla dayanamayan Harut ve Marut 3. isteğini kabul ettiler. Zühre onlardan şarap içmelerini istemişti ve bu da günah bakımından küçük ve zararsızdır, Allah tarafından affedilir zannettiler. Ve şarabı içip sarhoş olan iki melek Zühre'nin bundan önce istediği şeyleri de bilinçsizce yerine getirdiler. Tüm günahlar işlenmişti, tek kadeh şarap ile. Meleklerin pişmanlıkları kalmıştı geriye. 

Zühre öğrendiği dua ile göğe yükseldi ve gözlerini açan herkesi hala büyülüyor güzelliğiyle gökyüzünde. 
Belki bilmeyenlerimiz vardır. Zühre Venüs gezegeninin bir diğer adıdır..

Melekler saf ve masum varlıklardır. Bizi izlerken yaptığımız hatalara anlam veremezler. Oysa Allah bu iki meleği görevlendirmeden, size de nefs ve şehvet verseydim, siz de onlardan farksız olurdunuz diye uyarmıştır. 
Yaptıkları için cezayı dünyada mı yoksa ahirette mi çekmek istedikleri sorulduğunda, melekler ahiretin gazabına dayanamayız, sen bizi dünyadayken cezalandır dedikleri için Allah onları kıyamete kadar baş aşağa bu kuyuya hapsetmiştir. 

Hikayeyi Ali Selman Demirbağ'ın "Büyü ve nazardan korunma" kitabından kısaltarak anlattım. Okumak isteyene kitabını tavsiye ederim. 
_____________________________

Kuran'dan bize aktarılan bu olay masal gibi gelse de gerçekten yaşandı. Günümüzün belki de tüm gizli ilimlerinin kökeni bu meleklerden kalma. Kimine göre bu kabala, kimine göre karabüyü, kimine göre de fal. Hatta kimine göre de bu astroloji.

Düalizimin hüküm sürdüğü bu evrende iyilik de karanlık da iç içedir daima. Ve kullarına seçim hakkı vermiştir Allah. İstediğini iyiye, istediğini de kötüye kullanabil diye.
Tıpkı o günlerde meleklerin insanları imtihan ettiği gibi, Allah'ın da onları imtihan ettiği gibi, biz de imtihan ediliyoruz her an her şekilde. Ha Babil'de yaşayalım, ha günümüzün İstanbul'unda.
Bu yüzden sorumluluğumuz büyük, imtihanımız yoğun, yolumuz ise çok ince.
Dikkat etmez isek şeytan ve ateş halkı çok kolay dostumuz olabiliyor. Bizi çok kolay yoldan çıkarabiliyor. Ve bunu çok güzel masum yollardan yapıyorlar, farkına dahi varmıyoruz.

Günümüzün maddi dünyasında maneviyattan uzak yaşadığımız için delicesine arayış içerisinde ruhumuz. Karanlığımızı aydınlatacak küçük bir mum ışığı arıyoruz. En çok da gençlerimiz.
Dinin kapısına varıyor ve katılıkla karşılaşınca yüz çeviriyoruz. Bu sefer yol New Age dinlerine kayıyor. Orda herkes kendine göre birşey bulabiliyor.
Şeytan ayrıntıda saklıdır. New Age inancını ayrıntısına kadar araştırdığınızda olay başlangıçtakinden çok değişiyor. Altından yeni dünya düzeni çıkıyor. Yani şeytan imparatorluğu. Birden şok oluyorsunuz. Sevgiden ve birlikten yola çıkılmıştı, nasıl oldu da karanlığa varıldı.

Tıpkı masonlukta da olduğu gibi. Başlangıçta size çok güzel vaatlerde bulunuluyor, güzel bilgiler aktarılıyor. İnisiye ediliyor, seviye atlıyorsunuz ama aslında her dereceyle beyniniz yıkanıyor. İlk önce kendinizi tanrı zannediyorsunuz. Çok sonrasında ise bu dünyanın tek bir yöneticisi olduğuna kendiniz inanıyorsunuz. O da şeytan. Işık taşıyıcı. Asıl kurtarıcı.
Bu senaryo her yerden sürekli zihnimize işleniyor.
Walt Disney'in 33 dereceden mason olduğu söylenir. Onun bütün masallarında bu konu çok güzel işlenir. Bir örneğini Güzel ve Çirkin'de ben yazdım ve yazının sonunda masaldaki cadıyı başka bir blog yazımda anlatacağımı yazmıştım. İşte bu o yazı.

New Age'in kökeninde Helena P. Blavatsky, Alice Bailey, Rudolf Steiner gibi isimler vardır.
Bu isimler arkasına sürüleri takmış ve birçok insanın inancını etkilemiş kuvvetli isimlerdir.
Ezoterizm konularına ilk başladığımda bu tuzağın içine o kadar güzel çekildiğimi hissettim ki bu yazıyı benim gibi olanlara uyarı için kaleme almak istedim. Çünkü kabalist akıl maalesef tasavvufun içine de sızmayı başarmış ve bu yüzden İslamı da etkisi altına alabilmek için çabalıyor.

Siz zannediyorsunuz ki tekamülünüzde ilerliyorsunuz. Binlerce esma çekiliyor, saatlerce meditasyon yapılıyor, astral seyahatler, lüsid rüyalar başlıyor, tam erdim diyecek iken bir bakıyorsunuz ki erdiğiniz tek yer cinler alemi.
New Age dinlerin en karanlık yüzü bu işte.

Geçenlerde Ata Nirun katıldığı Kayıt Dışı programında Amerika'nın kuruluşunda büyük babaların yaptığı kara büyülerden bahsetti ve hala yapılıyor mu sorusuna, artık teknoloji var bu yüzden gerek kalmadı büyüye, diye cevap verdi. Korkunç ve maalesef gerçek bence bu tespiti.

Eskiden alimler belirli ruhsal mertebelere ulaşabilmek için ne çilelerden geçerlermiş. Oysa şimdi belirli frekanstaki bir müzikle astral seyahat de yapabiliyorsunuz, belirli tekniklerle rüyalarınızı da kontrol edebiliyorsunuz. Meditasyonlarda farklı bilinç boyutlarında melek zannettiğiniz varlıklardan vahiy de alabiliyorsunuz. Bunlar bize masum gelse de bir çeşit büyüdür. Zihni etkileyen herşey bu kategoriye giriyor aslında. Yani çevrenizdeki tüm teknoloji.
Peki ya ne yapacağız, kendimizi nasıl koruyacağız?

Birçoğumuzun dağa çıkıp mağarada yaşama ihtimali olmadığı için, teknolojinin içinde bulunarak onu iyiye kullanmak hepimizin görevi. Aynı şekilde bu meleklerin öğrettikleri ilimleri de iyiye kullanmak zorundayız.
Astrolojiyi istediğiniz gibi kötü amaçlar için kullanabilirsiniz ama astrolojiyi kendini tanıma rehberi olarak da kullanabilirsiniz. Dinlediğiniz farklı frekanstaki müzikler ile kendinizi daha sevgidolu huzurlu bir hayata yönlendirebilirsiniz. Meditasyon aracılığıyla sezgilerinizle tanışabilir, esmaların sırrlı kapılarını açarak hayatınıza güzellikleri davet edebilirsiniz.

Allah, ruhumdan üfledim diyorsa, tabiki de onun ilahi parçasını içinizde taşıyorsunuzdur, onun nurusunuzdur ama bu asla tanrı olduğunuz anlamına gelmez.
Ve evet güzel ve çirkin'deki canavarı prense çeviren cadı da olsa, bu şeytanın bizim kurtarıcımız olduğu anlamına gelmez.

Simyacıların bir sözü vardır. Bu hayatta herşey zehir ve herşey şifadır, sır daima dozundadır.
Arayıştayken ve teknolojiyi veya dini tüm ritüelleri kullanırken bu sözü hatırlatın kendinize.
Hazır olmadan belirli mertebelere gelmek diğer alemin varlıklarının kuklası haline gelmek demektir.
Bu yüzden sakın belirli frekansta müzikler dinleyerek hayatınızı değiştirebileceğinizi sanmayın.
Esmalar ki Allah'ın bize birer armağanıdır, sayıca çok fazla çekildiklerinde hazır değilsek eğer, açılmasını asla istemeyeceğimiz kapıları açarlar. Ya Allah zikrini çok çeken bir arkadaşın 3. gözü açılınca insanların gerçek suretlerini görmeye başlamıştı. Kimilerin yüzleri akrebi andırıyordu, kimilerinki domuzu veya daha korkunç şekilleri. Haram yemeğin içindeki kaynayan kurtları görüyordu. Bir süre sonra çok feci psikolojisi bozuldu.
Bunları kendinize yapmayın. Esmalar ağızda sakız gibi çiğnenmez. Bunların günleri vardır, saatleri vardır, dozları vardır.

Halam, dünyalık işlerle uğraşıldığında, melekler dua ederler bizler için, derdi hep.
Bunu islam alimlerinin hayatlarında çok net görebiliyorsunuz. Bilime verdikleri önemde, aile hayatlarındaki dengede. Hiçbiri evlilikten çocuk sahibi olmaktan ve dünyalık işlerden uzaklaşmamış. Hinduların yaptığı gibi manastırlara sığınarak, çakraları kurcalayarak kolaya kaçmış olunuyor. Zor olan insan kılığındayken insanlık görevini yerine getirmek, insan-ı kamil mertebesine erebilmek. Kendi içine çekilip nefsini tetikleyecek kimse olmadıktan sonra çevrende, kolay eriyor insan zaten. Ama önemli olan o değil. Önemli olan günahkarlıklar çevreni sarmışken masum ve saf kalabilmek ve bir yandan da Allah'a, insanların içinde var olarak hizmet edebilmek. Kaçmadan, hor görmeden, tıpkı Mevlana'nın dediği gibi kusurları karanlık gibi örterek.

Son söz olarak, neyi kimden ne şekilde öğrendiğinize dikkat edin uyarısında bulunmak istedim bu yazıyla. Herkesi dinleyin ama herkese ve herşeye inanmayın. Doğrularınızı kendiniz belirleyin ve nefsinizi törpüleyin. Bilmiyorsanız eğer kendinizi korumayı, bu gizli ilimlere merak sarmayın. O bilinmeyen kapıları açmayın. İnsan hazır olduğunda Allah yardıma yetişir. Hazır olmadan bu tür şeylerden kesinlikle uzak durulmalıdır. Karanlık uçurum gibidir, insana ruhunu dahi sattırır. Okült yolu yürümek isteyenler bunun tehlikesinin bilincinde olarak yol almalıdır.

YENİYIL RİTÜELİ


Dinler tarihiyle ilgilenenler hıristiyanlığın paganizmle iç içe geçmiş olduğunu bilirler. Bugün kutlanan neredeyse tüm hıristiyan bayramları aslında Hz. İsa'dan kalma değil, tam tersine paganlardan kalma bayramlardır. Noel bunların başında gelir. Hz. İsa'nın 24 Aralık'da doğmadığını hırıstiyan alemi de kabul eder zaten. Kutlanan onun doğumu değil, kış gündönümünü atlatmış olmaktır. Aslında kutlanan aydınlığın karanlığı yenişidir. 

Almanya'da doğup büyüdüğüm için oranın kültürüne daha çok aşinayım. 25. Aralık'tan 6 Ocak'a kadar devam eden geceler Almanya'da "Rauhnächte" olarak adlandırılır. Keltlerin anlayışına göre bu 12 gece çok özeldir çünkü diğer alemlerle aramızda olan perdeler aranılır. Druidler bu geceleri evlerini olumsuz enerjilerden arındırmak ve aydınlığı hanelerine davet etmek için kullanırlarmış. Atalar anılır, kurşunlar dökülür, tütsülerle ortam arındırılır, dua ve ritüellerle yeni döngüye hazırlanılırmış. Ayrıca bu 12 gece boyunca kehanetlerde bulunulurmuş. 

Tabii bunları yapan Almanlar günümüzde kalmadı. Tüm bu gelenekler yok olmak üzere. Noel ise kapitalizmin kutsal bayramı haline gelmiş vaziyette. Her sene binlerce çam ağacı bir kaç gecelik zevk uğruna katlediliyor. Zaten herşeye sahip olan ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan insanlar kapitalist çılgınlığa kapılıp, birbirlerine saçma sapan gereksiz hediyeler alıyorlar. Hediyelerin süslü püslü paket ve ambalajlara sarılmasıyla, her sene noel için onlarca ağacın katledilişiyle doğaya dünya halkı olarak nasıl zarar verdiğimizi görmezlikten geliyoruz. 
__________________________________

Keltlerle Türklerin arasında çözülmemiş, tuhaf bir bağ vardır. Bu yüzden geleneklerde benzerlikler hemen göze çarpar. Mesela kurşun dökme olayı gibi.
Benim amacım kadimlerin hayatı yaşayış şeklinden ders çıkarmak ve doğaya geri dönmektir, ona yine saygı göstermeyi öğrenmek, onunla birlik ve bütünlük içerisinde yaşamayı seçmektir. 
Şehirlerde hapis hayatı yaşayan bizler doğadan ve kendi doğamızdan çok kopuk bir hayat sürüyoruz. Bu yüzden mutsuz, umutsuz ve huzursuzuz. 
Kadimleri hatırlatarak bu karanlıktan küçük bir çıkış kapısı gösterebilmeyi umuyorum. 
Bu yüzden sizinle 2018 yılı için bir yeniyıl ritüeli paylaşmak istedim. 
_________________________________

Yukarıda bahsetmiş olduğum 12 gece boyunca yaşanılanlar önümüzdeki 12 ay boyunca yaşanılacaklara ışık tutarlar. Yani her bir gece yeni yılın bir ayına denk gelir. 

Hepiniz kendinize küçük bir kehanet defteri edinebilir ve gün içerisinde yaşadığınız herşeyi, hislerinizi, düşüncelerinizi, hayal ve hedeflerinizi defterin içine yazabilirsiniz. İsterseniz telefonunuza dahi kaydedebilirsiniz, sonuçta modern bir dünyada yaşıyoruz. 
Her gece havanın nasıl değiştiğine de dikkat edin. 12 ay boyunca hava raporuna dair bilgi ediniyor olacaksınız çünkü. 
Gün içerisinde karşınıza çıkan hayvanlara özel ilgi gösterin. Sembolik anlamlarını çözerseniz, size bir kehanette bulunacaklar. 
Ve en önemlisi 12 gece boyunca gördüğünüz rüyalar olacaktır. Onları not etmenizde gerçekten fayda var. İnanışa göre sabaha karşı görülen rüyalar o gecenin simgelediği ayın ikinci yarısında gerçekleşirler. Gece görülen rüyalar ise ayın ilk yarısında gerçekleşirler. 

Eğer bunu yapacak vaktiniz ve isteğiniz varsa bu geceleri küçük bir ritüel haline de dönüştürebilirsiniz. 
Mesela her gece küçük bir mum yakın. Onun ışığında tefekküre dalın. Aklınıza gelenleri not edin ve sonra bir dua eşliğinde bu sene yaşamış olduklarınız için şükredin ve gelecek sene için dilekte bulunun. 12 gece, 12 ay yani toplamda 12 şükretmeniz gereken şey ve 12 dilek hakkınız var.
Lütfen bu dilekleriniz maddi şeyler olmasın. Tüm ritüellerin amacı maneviyatı kuvvetlendirmektir. Sevgi, sağlık, huzur ve bereket isteyebilirsiniz.
Aralık ayının 25. gecesi Ocak ayına tekabül eder, 26. gece Şubat, 27. Mart, 28. Nisan, 29. Mayıs, 30. Haziran, 31. Temmuz, 1. Ağustos, 2. Eylül, 3. Ekim, 4. Kasım, 5. gece ise Aralık ayını simgeler.  
Yani bu 12 gün içerisinde yaşanılan herşey 12 ay boyunca yaşanılacaklar hakkında kehanette bulunur. 
Eğer isterseniz her gece o ayı temsilen bir tarot kartı seçebilirsiniz.
Ama lütfen tarot kartlarının gerçek anlamını biliyorsanız bunu yapın. Olurda bir gece ölüm veya kule gibi kartlar çıkarsa, eyvah o ay ölecek miyim gibi saçma bir korkuya kapılırsanız, üzerinize daha çok olumsuz enerjileri çekersiniz. Unutmayın bu 12 gece karanlıkları yenmek, aydınlığa güç kazandırmak için var.

O gecenin mum ışığını söndürmeden önce duanızı bitirirken kalbinizde bu mum ışığının yandığını hayal edin. Ve bu küçük ışık tüm her yeri aydınlatsın, tüm olumsuz enerjileri uzaklaştırsın, karanlık gününüzde size rehberlik etsin.
Duanızı sonlandırırken bu ışığın altın renkte büyüdüğünü ve tüm auranızı sardığını farz edin. Sanki üzerinize altın bir elbise geçirmişsiniz gibi. 
Bu altın kalkan 12 ay boyunca sizi korusun, size huzurun en derinini, sevginin en güzelini ve bereketin en hayırlısını getirsin. 

☆☆☆
_____________________________________

Beni okuyup, tatlı mesajlarınla içimi ısıtan, danışmanlık alıp, yardım etmeme imkan tanıyan tüm herkesin yanaklarından öpüyorum. 
Sizin sayenizde paylaşmanın ne kadar güzel bir his olduğunu deneyimliyorum.
~ Teşekkür ederim ~

Şimdiden hepinizin yeniyılını kutluyorum. 
Hem kendi küçük dünyalarımız hem de içinde yaşadığımız büyük dünyamız için huzurlu bir yıl olması dileğiimle..

- ERKEK ARKETİPLERİ - BİR KADIN SEVGİLİSİNİ NASIL SEÇMELİ?


Her insan özeldir ve belirli kategorilere konulmayı hak etmez ama gel gelelim ki ezelden beridir var olan belirli arketipler vardır. Bunların varlığı inkar edilmez.

Erkek arketiplerini incelerken tarot kartlarının sembolizminden faydalanabiliriz. Zaten aslında tarot kartları fal amaçlı kullanılmak için değil, bir kitap gibi okunulması için oluşturulmuştur. Kökeninde insanın tekamülünü anlatır. Sonradan saptırılmış ve fala dönüşmüştür.

Tarot kartlarında arkana minör küçük sırlar, yani saraylı kartları vardır.
Burda karşımıza 4 elementin uşağı, şövalyesi ve kralı çıkar. Yani 3 erkek arketipi.

Uşak

Uşak şövalyenin bir alt modelidir. Masallarda karşımıza şövalyenin işlerini yapan çömez olarak çıkar. Arketip olarak erkekliğe yeni adım atan delikanlıyı temsil eder. Erkekliğin getirdiği sorumluluğu bilmeden, yeni farkına vardığı cinselliğinin ve gücünün peşinde koşan biridir ayrıca.
Toplumun büyümüş ama küçük kalmış erkek adamlarıdır.
Dıştan baktığında gerçek bir adama benziyordur ama yakından tanımaya kalktığında hala bir anne kuzusu olduğunu anlarsın.
Bu erkeklerin anneleri hayatlarında çok baskındır. Oğullarını hala yeni doğmuş ve ona muhtaç olan bir bebek gibi sahiplenir ve korurlar. Adamın yaşının 40 olması umurlarında değildir.
Bu yüzden bu adamlar genellikle evlenseler de evlenmeseler de anneleriyle yaşar. Hatta anneleri ölmüşse bile hala onunla yaşamaya devam ederler. Kaynanalarından en çok işkence çeken kadınlar genellikle tarot kartlarındaki uşaklarla evlenmiş olduklarını anlayabilirler.

Astrolojide Ay annemizi temsil eder. Çocuklar 7 yaşlarına kadar Ay burçlarını daha fazla yaşarlar. Çünkü 7 yaşına kadar hepimiz anneyle bir olmayı deneyimleriz. Bu yüzden anne ile çocuk arasında geçen cümleler dahi şu şekilde olur: Hadi yemeğimizi yiyelim, giysilerimizi giyelim, vs.. Yapışık ikizler gibi yaşarız hayatı. İki birey yoktur, tek birey vardır sanki. Kendimizin apayrı bir varlık olduğunu transit Satürn abimizin natal Satürn'ümüze olan ilk karesiyle idrak ederiz. 7 yaş civarlarından sonra benanne yoktur artık, Ben ve Anne vardır. İki farklı varlık. Bu yüzdendir ki çocuğunuzla hala yukarıdaki gibi konuşmaya çalışırsanız bu sefer atarlı cevap verecektir. Ben kendim yemeğimi yiyebilirim, kendim giyinirim'e dönüşecektir herşey. Çocuk ilk ufak bağımsızlığını kazanır.
Uşakların temel sorunu bu ayırımı tam olarak yapamamış, yani bağımsızlığı tam olarak kazanamamış olmaktır. Babanın dişisi olan anneye fazla bağımlıdırlar hala. Bu yüzden babalarını dahi kıskanabilirler. Psikolojide Freud buna Oidipus Kompleksi demiş ve maalesef toplumdaki erkeklerin çoğu bu kompleksten etkilenmiş.

Bir uşak bir sevgili arayışında olsa da, asıl aradığı şey annesidir aslında. Bu yüzden gider annesine benzer birini bulur ama bu sefer de annesi ile sevgilisi arasında ikilemde kalır. Annesinden ayrılmaktan korktuğu için seçim yapamaz ve ilişki bir süre sonra biter.

Kadim topluluklar erkeğin annesinden kopabilmesi için, yani çocuk olarak ölüp, erkek olarak doğabilmesi için her erkek çocuğunu inisiyasyonlardan geçirirlermiş. Bu inisiyasyonun sonunda erkek korkularını yener ve ödül olarak tapınak fahişesiyle birlikte olurmuş. Bundan sonra artık bir çocuk olmadığını, sorumluluk sahibi bir erkek ve birey olduğunu bilirmiş.
Günümüzde bu inisiyasyonlar maalesef kalmadı. İnsanlar kendi doğaları hakkında bilinçsizler. Toplumumuzdaki sünnet bu açığı kapatmaya çalışsa da hala erkeklerin olgunluğa kavuşmalarında sorunlar yaşadıklarını görüyoruz.

Bir erkek ancak tam bağımsızlık kazandıktan sonra sevgisini kendi yaşında bir kadına verebilir. Artık babasının dişisini değil, kendi dişisini bulmuştur.
Oysa uşakların temel sorunu bunu başaramamış olmaktır.
Bu yüzden anneden ayrılmamış olan bir erkek, hoşlandığı bir kadını cinsel arzularını karşılayacak bir nesne olarak görür. Çünkü zaten anneye bağlıdır. Dolayısıyla başka bir kadınla bağ kuramaz. Ancak gönül eğlendirebilir. Bu gönül eğlendirme de genellikle kısa sürer. Çünkü gözü iştahını kabartan yeni bir hatuna takılmıştır bile.

Uşakların hep genç yaştaki erkekler olduklarını zannetmeyin sakın. Yaşlı olup genç kızlara aşık olan erkekler de bu arketipi temsil ederler.
Bir genç kız tüm anne özelliklerinden arınıktır bu yüzden erkek onun peşine takılarak anne figürüne olan bağımlılığından kendini kurtardığını zanneder. Aslında sadece bir hayalin içinde yaşıyor ve çaresizce kendinden kaçıyordur.

Uşakların temel sorunları kendilerinde olduğu kadar annelerindedir.
Bedenini keşfedemeyen kadın ilişkisinden haz almaz. Cinsel anlamda haz alamayınca rahmini sadece anne kimliğiyle görmeye başlar. Dolayısıyla anne gereksinimini üzerlerinden bir türlü atamayan erkekler yetiştirir.
Vajinal orgazmı deneyimleyebilmek ve cinsel hayatında doyumu yakalayabilmek çok önemlidir bir kadın için. Aksi taktirde bütün aile bireylerinin hayatları çok kötü etkilenir.

Sevgili kızlar eğer dramatik ve bol baş ağrılı, bir de zorlayıcı bir kaynana hediyesiyle birlikte gelen bir aşk yaşamak istiyorsanız asaların uşağı, kupaların uşağı, kılıçların uşağı ve tılsımların uşağı tam size göre.
Bu uşaklar sizi çileden çıkaracak, gün geldiğinde aldatacak ve en sonunda da tekmeyi popişinize koyacaklardır.

Şövalye

Şövalye arketipi maceracı erkek sembolüdür.
Bu erkek bağımsızlığını kazanmıştır ve tutkusunun peşinde koşar. Bu yüzden astrolojide Mars olarak sembolize edilir. Her kadının rüyasını süsleyen ve arzuladığı erkektir o.
Tutku doludur, güçlüdür, cesaretlidir, maceraya pek bir meraklıdır.  Tıpkı bir şövalye gibi asil takılmayı sever.

Bir şövalye enerjisini nasıl savaşa harcıyorsa, günümüz şövalyeleri enerjilerini savaş yerine boşa harcayabilir.
Bazı erkekler gereksiz macera peşinde koşarlar. Kendilerini ıspatlamak için aptalca atılımlarda bulunurlar. İşlerini büyütecekler diye yanlış yatırımlar yaparlar vs.

Şövalye arketipi eğer içinde hala uşak enerjisini taşıyorsa sorumluluk almaktan çekinecek ve kendini diğer şeylere adayacaktır.
Aşırı futbol sevgisi, işine olan düşkünlük veya arkadaş çevresine olan bağımlılık da şövalye arketipini temsil eder. Yani etraf şövalye kaynıyor ama şövalyeler erdemlerini unutmuş olan futbol meraklıları günümüzde.

Şövalye arketipinin karanlık yönü tıpkı Mars gibi aşırı öfke ve zulümdür. Bu arketip sadist ve mazoşist tavırlar sergileyebilir.
Şövalye arketipi için ev ve aile hayatı sıkıcı gelir. Onun asıl isteği maceradan maceraya koşmaktır ve eğer kadın bunu engellemeye kalkarsa agresifleşebilir. Kadına şiddet uygulayan erkeklerin hepsinin ortak sorunudur zaten bu, sorumluluk almayı bilmezler. Kadının taleplerini karşılayamadıkları için kendilerini ezik hissederler. Arada hep bir macera yaşamak zorundalarmış gibi davranırlar ama sorumluluğu olan kafasına göre hareket edemez.
Eğer karısından korkuyorsa, işine kaçacaktır. Bu sefer tüm enerjisini en yükseğe çıkmak için harcar. En iyi arabaya sahip olmak, en güzel saati takmak, en havalı şeyleri giymektir en büyük tutkusu.

Eğer şövalye karısından veya sevgilisinden korkmuyorsa macerayı tabii ki bir başka kadında arayacaktır. İş yerinde flört etmek, iş yemeği bahanesiyle eve geç gelmeye başlamak, gece eğlenmeleri vs. bunun başlangıcıdır.
Eğer bunu yapamayacak kadar cesaretsizse bu sefer de macerayı porno sitelerinde ve internette arayacaktır.

Şövalye arketipi yakışıklıdır. Nasıl konuşması ve oturması gerektiğini bilir. Cinselliği doğru dozda kullanır. Ona hayran kalmanız çok çabuk gerçekleşir. Naziktir, hoştur, size deliler gibi aşıktır, sürekli güzel sözler söyler, hediyeler alır, gelecekle ilgili hayaller kurar ve sizin topraklarınızı fetheder. Yani rahminizin enerjisine kavuşur, artık onunsunuzdur. Herşey masallsardaki gibidir. Ve erkek bir anda ortadan kaybolur. Günlerce aramaz merak eder durursunuz. Sonra yine çıkar. Sizi kaybetmek istemediğini söyler. Ama bir müddet sonra yine ortadan kaybolur. Eğer kadın bu kedi fare oyunundan sıkılmazsa, bu şövalyenin hayatına yeni bir hatun girene kadar devam eder. Ya da erkek bu ilişkiyi daha fazla sürdüremeyeceğini söyler ve kendi çekip gider.

Eğer kadın şövalyeyi krala dönüştürme konusunda kararlıysa başını çok fazla ağrıtacak sancılı bir dönem başlar.
Kadın falcıdan falcıya koşup, arkadaşlarının yanında salya sümük ağlamaktansa bütün gücünü toplar ve durumu anlamaya başlar. Şövalye yeteri kadar olgun değildir ve kaçma isteğindedir. Ya kadın onu büyütecek ya da çekip gidecektir.
Burda kadın ya anne kılığına bürünecek veya içindeki fahişeyi harekete geçirecektir.
Mesela ilk taktiği seçen kadın kendisini hamile bırakır ve anne rolüne girer. Erkeği kendine mecbur eder. Erkek nasıl küçükken annesinden korkuyorsa artık karısından da korktuğu için söz dinliyordur. Ama ne var ki bu yatak odasında işleri bir hayli bozar. Sonuçta hiçbir erkek annesiyle sevişmek istemeyecektir.

Eğer kadın erkeğin eril enerjisini arttırabilmeyi başarırsa, erkek bir süre sonra büyümeye başlayacaktır. Kadın dişil enerjisini kullanmayı başardığında erkek artık karşısında bir başka kadın görür. Kaçamakları azalır. Sonuç peri masalı olmasa da erkek artık gerçek, olgun bir ilişkiyi kaldırabilecektir ve şövalye krala dönüşür.

Kral

Kral arketipi sorumluluk sahibi, sevdiklerini korumasını bilen ve zorluklardan haberdar olan olgun erkeği gösterir. Astrolojide kendisini haritamızdaki Güneş olarak görürüz. Güçlü ve kuvetlidir. Gücüyle tıpkı güneş gibi etrafımızı aydınlatır, içimizi ısıtır.
Kral bütün arketipleri içinde barındırır, kendisinin farkındadır, bilinçli davranır.

Kral arketipine toplumda daha nadir rastlarız. Bu yüzden kralı yaratan aslında kraliçedir. İlginç olan, Tarot kartlarında 3 farklı erkek arketipi varken, sadece tek kadın arketipi vardır ve o da kraliçedir. Zaten eskiden sadece erkekler inisiye edilirdi kadınların inisiye olmuş olarak doğduklarına inanılırdı.
Bir kraliçe sadece bir krala layıktır ama toplum kraliçe kaynarken, kral azdır. Yani bir şövalyeyi inisiye etmek bir kraliçenin en buyük ve en kutsal görevidir.
Bunu da başarabilmesi için Havva'nın temsil ettiği masumiyetle Lilith'in temsil ettiği cinselliği barıştırmak zorundadır. Kadın dişil enerjisini arttırmalı ve erkeğinden onu doyurmasını talep etmelidir.

Yani anlayacağınız bu aşk ilişkilerini yürütmek pek de kolay değil. Kadının omuzunda çok fazla yük var. Ve maalesef çok hayalperest yaratıklarız. Karşımıza bir uşak çıktığında dahi onu kral zannedebiliyoruz. Uşak olduğunu farkettiğimizde krala nasıl çevirmemiz gerektiğini bilmiyoruz.
Oysa istediğimiz şey o kadar az ki, sadece bizi seven bir eş ve sıcak bir yuva..
Taleplerimiz karşılanmayınca da çok feci hayal kırıklığına uğruyoruz. Çaresizce bir yol arıyor, o aradığımız yolun rahim enerjimiz olduğunu akıl edemiyoruz.
O yolu bulana kadar daha çok sürüneceğiz ve çok başımız ağıracak ama herşeyin olumlu tarafından bakalım.
Sokrates dedemizin de dediği gibi kötü sevgili kadını filozof yapar.

Kadının Ay Hali - En Kutsal Dönemi


Erkekler Güneş gibidir. Kadınlar ise Ay gibidir. 
Güneş sabit iken, doğma ve batma saatleri belirli iken, Ay bunun tam tersidir. Değişkendir. Sürekli yenilenir.
 Bir bakmışsınız yeniaydır, bir bakmışsınız dolunaydır. 
Erkeklerin kadınları anlayamamalarının ve kadınların da erkekleri anlayamamalarının başında bu yaratılış farkı gelir. 

Bir kadın tıpkı gece gibi karanlıktır. 
O bütün hazinelerini içinde saklar ve bu hazinelerinden biri de, kutsal olan rahmidir.
Bu rahim o kadar büyük bir mucizedir ki, bir erkeğin cenneti sevdiği kadının bacakları arasındadır denir. Ve sadece karanlıklardan korkmayacak kadar cesaretli olan bir erkek bu cenneti keşfedebilir. 
Ne var ki bu cennetin varlığından birçok kadın dahi habersizdir. 
Bu yüzden sizi gerçek doğanıza geri döndürüp, bir kadın olarak yaratılmış olmanın ne kadar güzel bir ayrıcalık ve kutsal bir vazife olduğunu hatırlatmak istiyorum. 
_________________________________

Birçok kadının adet dönemi kabusudur. 
Acılar içinde kıvranır ve içindeki karanlıklarla boğuşur ve çoğu zaman akan bu güzel kanın gerçek manasını kavrayamaz. Kavrayamamasının sebebidir aslında acı çekmesi. 
Ama bunu bilmez. Çünkü kendisini kirli hisseder, kötü hisseder, hatta çirkin ve değersiz hisseder. Ve tüm bu hissedişleri onu daha da karanlık derinlere çeker. 

Karanlıklardan korkmak yok, onlarla yüzleşmek var!
Çünkü sadece karanlıklar aracılığıyla içimizde bir mum ışığı yakabilir ve gerçek aydınlığı keşfedebiliriz. 
Bu yüzden bu yazımdan sonra adet döneminize olan bakış açınızı değiştirmenizi ve bu dönemi tıpkı kadim toplulukların yaptığı gibi kutsal bir şekilde geçirmenizi istiyorum. 
Bunu yapabilmek için ise, ilk önce Ay ile olan kadim bağımızı keşfetmeliyiz. 

Ay'ın 4 evresi vardır tıpkı her kadının da içinde taşıdığı 4 gizemli kimliği olduğu gibi. Bunlar bakire, orospu, anne ve cadıdır. 
Bir ay 4 haftaya bölünür ve kadın her hafta farklı bir varlığa bürünür.  
Bu kimliklerin her biri Yaratıcının bize verdiği bir armağandır ve her biri eşit miktarda sevgi ve saygı görmeyi hak eder. 
Bir erkek, kadının bu 4 kimliğini sahiplendiği anda, o kadın sonsuza dek onun olur. 

Kendiyle barışık yaşayan birçok kadının bu evreleri Ay'ınkiler ile birleşir. 
Genelde birçok kadın ya yeniay ile adet görür ya da dolunay ile. 
Eğer bir kadın doğum kontrol hapı kullanıyorsa aşağıda anlatacağım duygu durumlarında aksamalar veya farklılıklar deneyimleyebilir. 

Cadı

Her kadın adet görürken derinlere davet edilir. Bu yüzden normalden daha karanlık duygulara ve tuhaf bir ruh haline bürünürüz. Kendi halimizde olup, yalnızlığı tercih etmemiz bundandır. Eğer bu yalnızlığa kavuşamaz isek, tıpkı bir cadı gibi çirkinleşebiliriz. Bu yüzden adet gördüğümüz günlerde çok daha sinirli olur, damarımıza basıldığı anda kükreriz.  
Bir kadın ister psişik güçlere sahip olsun veya olmasın, her kadının adet döneminde ruhsal güçleri uyanır, sezgileri artar ve normal zamanda aklına dahi gelmeyecek şeyleri hissetmeye başlar. 
Bunu bilen eski kadim topluluklar, kadınlara destek ve yardımcı olabilmek için onların gitmelerine izin verirlermiş. Kadınlar vahşi doğada bu zamanlarını inzivaya çekilerek geçirir ve adet dönemlerinin bitiminde erkekleri tarafından şenlik içinde karşılanırlarmış. Kadının adet dönemindeki sezgi gücünden haberdar olan erkekler, kadınlarına inzivadayken neler hissettiklerini, ekinin bu ay iyi olup olmayacağını, yağmurun ne kadar yağacağını ve başlarına ilerleyen günlerde neler geleceğini sorarlarmış. 
Hatta kimi erkekler kadınları adet görmeye başladığında sırtlarını çizdirip, kanlarını akıttırırlarmış. Çünkü inanışa göre bir kadın adet görürken sadece rahmini değil, tüm ruhunu, hatta sevdiklerini ve yaşam alanını da temizlermiş. Yaratılışları itibariyle böyle bir arınma ve arındırma yeteneğine sahip olmayan erkekler, kanlarını dışarıdan müdahale ile akıtırlarmış. 
Bugünün zihniyetiyle kadim toplulukları araştıranlar, kadınların pislendikleri için köylerinden uzaklaştırıldığına inanıyorlar. Oysa bu uzaklaştırma kadına ihtiyacı olan özgürlüğü tanımak içindi. Kadına duyulan saygıdan ötürüydü bu davranış. 

Bakire

Bir kadın adet görürken bir aylık süreç boyunca rahminde, ruhunda ve etrafında biriktirdiği tüm enerjileri temizler. Bu temizliğin ardından yumurtlama dönemine kadar ki hafta içerisinde kendisini tıpkı bir bakire gibi saf, arınmış ve enerji dolu hisseder. 
Bu haftanızı yeni şeyleri yaratmak, birşeylere başlamak, hatta öğrenmek istediğiniz yeni şeyler için planlayın. Çünkü bu dönem, toplam bir ay boyunca kendinizi en çok enerji dolu hissettiğiniz haftanız olacak. 

Anne

Yumurtlamanın gerçekleştiği hafta, annelik içgüdülerinin kuvvetlendiği ve ortaya çıktığı haftadır. 
Bazı kadınlar ürettikleri yumurtanın bir bebeğe dönüşmemesinin acısını içten içe hissettikleri için, yumurtlama haftasında acı deneyimleyebilirler. 
Yumurtlama dönemindeyken mutfak işlerine ağırlık vermek, hatta evi temizlemek ve çocuklarla vakit geçirmek iyi bir fikirdir. 
İçinizdeki annenin neyi yapmak istediğine kulak verin. Eğer başlamış olduğunuz yeni birşey varsa bu hafta onu büyütmek için çabalayabilirsiniz. Çünkü bu konuda doğal bir yeteneğe sahip olduğunuzu hissedeceksiniz.

Orospu

Adet görmeden önceki son hafta bir kadın için en çok inişli çıkışlı geçen günleridir. 
Bu günlerde hem cinsel arzularımız artar (tıpkı bakirelik döneminde de olduğu gibi) ve cinsel gücün artmasıyla yaratıcılığımız çoğalır, hem de bazılarımız adet günlerinin yaklaşmasıyla bel ağrıları, göğüslerde şişkinlik, hatta acıma hissi gibi şeyler deneyimleyebilir. 
Bu son haftada genellikle her kadın hayatını sorgulamaya başlar. Ben neden böyleyim?, neden bunlar benim başıma geliyor?, niçin hayatımda bunları yaşıyorum? gibi düşüncelerle kafasını meşgul eder. Ve tüm bu cevapsız sorular enerjisini tüketir. Bu yüzden adet görmeden önceki haftamızda bize iyi geleceğinden emin olduğumuz şeyleri yapmaya vermeliyiz kendimizi.

 Doğanıza aykırı davranmadığınız zamanlarda bu 4 evreyi rahat, ağrısız ve güzel atlattığınızı göreceksiniz. 
En az 3 aylık bir süreç içerisinde kendinizi gözlemleyin. Yukarıda bahsetmiş olduğum kimlikleri kendi içinizde keşfedin. Ve her birine ihtiyaçlarını sorun. Anne nasıl davranmak istiyor, cadı hayatında nasıl bir temizlik yapıyor, bir ay boyunca yaşadığı neleri arındırıyor, bakire nasıl davranıyor, orospu nasıl tatmin edilmek istiyor? 
Siz bu soruların cevaplarını keşfettikçe kendi bedeninizle, varlığınızla ve en önemlisi de rahminizle barışacak ve bağınızı kuvvetlendireceksiniz. 

☆☆☆

Ay hali her kadın için kutsaldır ve bunun kıymetini bilmek her birimizin görevi. 
Kendinizi gözlemlemeye başladıktan sonra deneyimlerinizi benimle paylaşabilirsiniz. 
Neler hissediyorsunuz, içinizdeki bu 4 kimliği nasıl deneyimliyorsunuz?
 Ve bu 4 kimlik ile Ay'ın arasında bir bağ keşfettiniz mi? 
Genelde dolunay zamanı mı adet görüyorsunuz, yoksa yeniay'da mı?

Biliyorum bu tür konular 'mahrem'dir ve genellikle kimse paylaşmaz ama eskiden kadınlar adet günlerinde toplanır ve yaşadıklarını birbirleriyle paylaşırmış. Belki bu geleneği yine yaşatabiliriz. Arkadaşlarımızla bu gibi günlerde buluşup, ruhumuzu arındırma ritüelleri düzenleyebiliriz. 

Masallar & İnisiyasyonlar | Güzel & Çirkin'in sırları


Küçüklüğümüzden beri masallarla büyütüldük. Onları sıradan hikayeler zannettik. 
Oysa her birinin içerisinde kadim ezoterik sırlar saklıydı.
Ve işte bu sırlar bu masallar aracılığıyla ruhumuza aşılandı. 
Aşılandı ki, belirli inisiyasyonlarla karşılaştığımızda, doğru adımları atabilelim ve doğru seçimlerde bulunabilelim. Kısacası ne yapmamız ve nasıl davranmamız gerektiğini doğru zaman geldiğinde bilelim. 

Eskiden büyükler masalların kişinin üzerinde büyük etkiye sahip olduğunu biliyorlardı ve bu yüzden masalları anlatmalarının ardında, kişiyi karşılarına çıkacak belirli inisiyasyonlara hazırlayabilmek vardı.  
Masallar, küçük kızlara karşılarına ilk defa eril/yang enerji çıktığında, nasıl davranmaları gerektiğinin bilgisini aşılamak içindi. 
Çünkü biz farkında olmasak da semboller bilinçaltına yerleşiyor ve bilinçaltımız yaşamımız boyunca bizi yöneten gizli kuvvet haline geliyordu. 

☆☆☆

Her kızın küçükken pek bir sevdiği masalı ve bir prenses karakteri vardır. 
Kendimizi belirli bir masala yakın hissetmemiz, aslında o masaldan bir şey öğrendiğimiz içindir ve genellikle o masalın içerisindeki ezoterik sembolleri büyüdükçe kendi yaşamımızda deneyimleyeceğimiz içindir. 

Güzel ve Çirkin masalı bir aşk masalı ama bu aşkın içerisinde kadının ve erkeğin seçmesi gereken yollar ezoterik sembollerin içine işlenmiş bir şekilde karşımıza çıkmakta. 
Bu masal aynı zamanda erkeğin ve kadının ruhsal yolculuklarını da anlatmakta. 
_______________________________

Masalın ilk sahnesinde karşımıza ruhsal yolculuğuna hazır olan, maddi olarak zengin ama içsel olarak boşluğun verdiği acıyla yaşayan bir prens çıkıyor. 
Burda eril/yang enerjinin ilk inisiyasyon aşamasını görüyoruz. Zenginliğe ve maddi doyuma ulaşmış ve bunun ona hiçbir şey kazandırmadığını idrak etmiş bir erkek, artık gerçek ruhunu bulmanın yolunu aramakta ama bunu nasıl yapacağını bilmemekte. 
İşte tam bu sırada kapısına fırtınadan etkilenmiş ve yardım arayan yaşlı bir kadın geliyor. 
Bu kadın tüm mitolojik ve dini hikayelerde de olduğu gibi, şeytani gücü temsil etmekte. 
Aydınlığa giden yol daima karanlıktan geçeceği için ve prensin içindeki gerçek potansiyeli ortaya çıkarabilmesi için, ışık taşıyıcısı olarak bilinen Lucifer kılığında biri ile karşılaşması gerekiyor ve bu karşılaşma ruhsal yolculuğunu başlatan etken oluyor. 
Prens, içinde taşıdığı karanlığından dolayı cadının ona verdiği gülü reddettiği için lanetleniyor ve böylelikle yakışıklı prens korkunç, çirkin bir canavara dönüştürülüyor. Bu lanet ve canavara olan dönüşüm aynı zamanda ruhsal yolculuğuna başlayan erkeğin geri dönüşünün olmadığını gösteriyor. 
Prensi canavar kılığında yeraltına yönelten bu dönüşüm ile birlikte düalizmin sebep olduğu en büyük ezoterik sembollerden biri anlatılmak isteniyor. Cenetten düşüş ve yasaklı elma. Aydınlığa giden yolun karanlıktan geçiyor oluşu.


Burada karşımıza çıkan ve büyük bir öneme sahip olan diğer sembol, kırmızı gül sembolü. 
Venüs tarafından sembolize eden kırmızı gül ayrıca kalp çakrasını temsil etmekte. 
Cadı, canavara gül tüm yapraklarını dökene dek müddet veriyor ve (kalp çakrasını aktifleştirmesi için yani evrensel sevgiyi keşfedebilmesi için) gerçek aşkı bulması gerektiğini söylüyor. Eğer canavar onu bu haliyle kalpten sevebilecek birisini bulamazsa, sonsuza dek lanetli olarak kalmakla tehdit ediliyor. 

Kırmızı gül, yani Venüs erkeğin kendi içinde taşıdığı dişil parçasını temsil etmekte. Bir kadın nasıl kendisini gerçekleştirebilmek için eril parçasıyla birleşmek zorundaysa, bir erkek de dişil parçasıyla birleşmek zorundadır. 
Sadece bu birleşme gerçekleştiğinde her iki tarafın da kalp çakrası aktifleşir ve bu çakra insani aşkı ilahi aşka dönüştürür. Cehennemden çıkış ve cennete geri dönüş bu şekilde gerçekleşir. 

Masalın bir sonraki sahnesinde karşımıza güzel Belle çıkıyor. 
Belle kasabasındaki diğer insanlardan çok farklı ve derinliğin peşinde olan biri. Toplumun yaşadığı günlük hayattan daha derin bir boyutun var olduğunun farkında ve bu yüzden diğer insanların onu mecbur bırakmak istedikleri hapis hayattan kaçma isteğinde, sıradan günlük şeylerle hiçbir şekilde ilgilenmeyen biri. Zaten bu yüzden herkes tarafından 'tuhaf' olarak algılanıyor. 
Kasaba halkı, yaşayış ve düşünce tarzları ile cehaleti ve bilinçsizliği temsil etmekteler. Günlük işlerle uğraşıyor ama hayatın gerçek manasını hiçbir şekilde merak etmiyor ve kendilerini sorgulamıyorlar. 
Belle kasabasının sokaklarında gezerken söylediği şarkı ile bu cehaleti aştığını ve bilinmeyenin ardındaki gerçek sırrı keşfetmek için can attığını belli ediyor. 

Belle, prens gibi zengin olmasa da, maddi gücün onu büyülemesine izin vermeyen biri. Bu da onun belirli bir ruhsal olgunluğa ulaştığını ve ruhsal yolculuğuna başlamak için hazır olduğunu gösteriyor. O manevi zenginliğin ve derinliğin peşinde. Bu yüzden kasabadaki tüm genç kızların hayran olduğu yakışıklı, varlıklı, narsist Gaston'un evlenme teklifini reddederek ilk inisiyasyonunu başarıyla geçiyor. 

Gaston gibi erkeklerin peşinde koşan kadınlar, ruhsal tekamülünde alt boyutlarda olanları temsil etmekteler.
Gaston ve temsil ettiği arketip ise, toplumun gözünde mükemmel evlenme adayını ama aslında maddi hayatın kölesi ve hayvani doğasını tatmin etme peşinde olan basit bir erkeği temsil etmekte. Bu yüzden masaldaki prensin aksine, ruhsal tekamülünde henüz çok aşağalarda olan birini simgeliyor. 
Yani burada hem kadın hem erkek arketipinin 2 farklı örneğini görüyoruz. Ruhsal olgunluğa ulaşmamış Gaston ve kasaba kızları ile ruhsal tekamüllerinde üst boyutları deneyimlemeye hazırlanan Belle ve canavar prens. 

Gaston'un tüm diğer kızların üzerindeki illüzyonun Belle'i etkilememesinin ardında, Belle'in babasıyla olan kuvvetli bağı yatıyor.
Her küçük kızın ilk aşkı daima babasıdır. Çünkü bir kız ilk olarak babası aracılığıyla eril/yang olan enerjiyle etkileşime girer ve bu yüzden eril dünyaya ait tüm herşeyi ilk olarak babasından öğrenir. 
Babayla olan kuvvetli bağ, eril enerjinin doğru bir şekilde deneyimlendiğini gösterir. Bu yüzden Belle'in karşısına çıkacak sevgili, babasından daha kuvvetli bir eril enerjiye sahip olmalıdır. Aksi taktirde Belle'in kalbini asla fethedemeyecektir. 
(Bu yüzden sevgili dişi okurlarım, gerçek aşka giden yol babanızla olan ilişkinizden geçmekte. Eğer aşk hayatınızda sorun yaşıyorsanız, kökeni babanıza dayanmakta. İlk olarak orayı şifalandırmalısınız). 

Sadece bu sahne bile küçük bir kızın bilinçaltına zengin sembolleri yerleştiriyor. 
Herkesin istediğini istememeyi. Sürüyle birlikte yürümektense, sezgilerini takip edip kendi yolunu seçmesi gerektiğini. 
Sadece refah ve maddi zenginlik uğruna ruhunu satmaması gerektiğini ve aşk uğruna gerçek eril parçasını/ruh eşini bulmadan kendisini herhangi bir erkeğe teslim etmemesi gerektiğini vs. 

(Astrolojik olarak bakarsak bu masaldaki aşk hikayesi plütonik bir aşk ve 8. evinde gezegenleri bulunanları temsil etmekte. Bu yüzden aynı zamanda bu insanların tercih etmeleri gerektiği ruhsal ve okült yolculuğu anlatmakta. 
Bu konuda bir çok mail aldığım için ve ben neden böyleyim diye soranlar olduğu için, belirtmek istedim) 
________________________________

Ruh eşlerinin buluşması & Simyasal düğün


Yukarıda da bahsettiğim gibi sevgili olacak olan erkeğin, sevdiği kızın babasını geçecek potansiyele ve manevi güce sahip olması gerekiyor. Ve bu konu masalda canavarın Belle'in babasını kaçırıp, zindana atmasıyla gerçekleşiyor. 
Babasına olan sevgisinden dolayı Belle onu kurtarmaya geliyor ve onun yerine zindana kendi geçerek, babasının özgür kalmasını sağlıyor. 

Bir kız çocuğu babasından daha kuvvetli olan eril enerjiyle ilk defa karşılaştığında, tıpkı Belle'in masalda babasından ayrılmak zorunda olduğu gibi, ilk defa ruhsal olarak ayrılığın verdiği acıyı deneyimler. Bu yüzden aşk ve acı her zaman için aynı anda yaşanılan duygulardır. 

Ruhsal tekamülüne başlamış olan erkek gerçek dengeye ancak kadınınla kavuşacağı için, başlangıçta ürkütücü, karanlık ve dengesiz davranır. Henüz yarımdır ve o da bu yarımlığın verdiği acı yüzünden nasıl davranması ve kadınına nasıl yaklaşması gerektiğini bilmez. Tıpkı masalda Belle'e başlangıçta kötü davranan canavar gibi. 

Masalın bu kısmında karşımıza hala Mars'ın etkisi altında olan, olgunluktan uzak ve hayvani eğilimleri olan erkek arketipi çıkmakta. Ne varki canavar artık hayvani yönünün farkında ve bunu iradesiyle değiştirme isteğinde. Seçtiği yol Mars'ınki değil, onun bir üst düzeyini temsil eden Güneş'in eril enerjisi. 
Canavarın Belle'i yemeğe davet ederkenki davranışı, Mars etkisi altında olan dominant erkeğin kadını fethedebilmek için uyguladığı zulüm ve aynı zamanda geçmek zorunda olduğu inisiyasyonu simgeliyor. Çünkü Belle himaye altına alınıp, korkutulabilecek biri değil. Bu yüzden Marsiyen enerjiler onu hiçbir şekilde sindiremiyor. Ve erkek ilk defa en az onun kadar güçlü olan aynadaki dişil parçasıyla tanışıyor ve bu tanışma onun içindeki ilk transformasyonu başlatıyor. Mars gezegenini kontrol altına almak zorunda olduğunu idrak ediyor. 
Bu aşama bir erkeğin dişil enerjiye maruz kaldığında, içindeki gerçek gücü keşfedebilmesi için yapması gereken ilk şeylerden biri. Yıpratıcı hatta öldürücü, saldırgan ve vahşi yönünü korumacı, verici ve tutku dolu olan enerjiye çevirebilmek. 

Bir sonraki sahnede Belle canavarın ona olan sert davranışı yüzünden lanetli şatodan kaçıyor ve tam vahşi kurtlara yem olacak iken canavar tarafından kurtarılıyor. 
Bu sefer kendi içindeki eril parçayla yüzleşme ve kavuşma sırasının kadında olduğunu görüyoruz. Belle içinde hiçbir güzelliğin bulunmadığına inandığı canavarın ona aslında değer verdiğini ve korumak pahasına kendi canını tehlikeye atabileceğini görüyor ve böylelikle canavar Belle'in kalbine giden yoldaki ilk engeli aşmış oluyor. 

Bir kadının bir erkekte en korktuğu ama aynı zamanda en çok hayran olduğu ve arzuladığı şey, erkeğin fiziksel gücü ve onu koruyabilme yeteneğidir. Korunmasız ve genellikle zayıf yaratılmış olan kadın, gerçek gücü her daim sevdiği adamın korunaklı kollarında bulur. Ve her kadının içten içe hissettiği en büyük arzu da budur: Sahiplenilmek ve güven ihtiyacı. Bu yüzden her erkek ilk önce kadınına sahip çıkmak zorunda olduğu sert bir imtihandan geçirilir. Bu erkeğin 3. inisiyasyonudur. 

Belle, canavarın onun için yaralandığını görünce kaçmaktan vazgeçip, onu şifalandırmanın yolunu seçiyor. 
Bu aşamadan sonra biz masalda görmesek de genellikle kadın erkeğe ait olmayı kabul eder ve olay cinsel boyuta taşınır. Venüs ile Mars birbirlerine kavuşur. 
Erkek cinsellik sırasında kadından aldığı sevgi sayesinde ona kalbini açmayı öğrenir.
Kadınlar için doğal olarak gerçekleşen bu olay bir erkek için çok daha zorlayıcı ve zaman gerektiren bir süreçtir. Çünkü bir erkeğin bir kadına aşık olabilmesi için kendini ona bağlanmış hissetmesi gerekir. Bu sevgi bağını bir kadın çok daha hızlı kurar çünkü sevdiği adamla cinsel ilişkiye girdikten sonra, kendisini sonsuza dek erkeğine bağlanmış hisseder. Oysa bir erkek bunu deneyimleyebilmek için kadınına kalpten bağlanması gerekir ve bu uzun bir süreçtir. 

Bir erkeğin kendini kadınına açmasının ne demek olduğunu, canavarın Belle'e kütüphanesini hediye etmesiyle görüyoruz. Bilgiye ve bilgeliğe aç olan Belle, gerçek ilahi bilgiye kendisini erkeğine açtıktan sonra, ona armağan edilen kütüphaneyle kavuşuyor.
Burda da ezoterik bir sembolle karşılaşıyoruz. Çünkü kütüphane Belle'in sahip olmadığı ama arzuladığı herşeyi temsil ediyor. Bu da ruhsal yolculuğunda kadının en güzel rehberinin sevdiği erkek olduğu ve arzuladığı herşeye onun aracılığıyla kavuşacağı anlamına geliyor. Yani bir kadın kendisine bir sevgili seçerek, aslında aynı zamanda bir üstat, öğretmen ve rehber seçmiş oluyor. 

Kadın Ay'dan dolayı karanlığı, erkek Güneş'den dolayı aydınlığı temsil ettiğinden, bir kadının karanlıktaki en güzel mum ışığı seçmiş olduğu erkeğidir. Bu aşamadan sonra Güneş ile Ay birbirlerine kavuşur ve tıpkı yeniayda da olduğu gibi eril ve dişil birbirinin içine geçer, birleşir ve bütünleşir. 

Bir sonraki sahnede canavarın Belle'e özgürlüğünü geri verdiğini ve Belle'in babasını kurtarmak için şatodan ayrıldığını görüyoruz. 
Masalda canavar eril enerjisiyle babadan daha kuvvetli olsa da, bu kuvvetin babayı ezme veya yok etme ya da yerine geçme isteğindense, yüceltme ve koruma isteğine sahip olduğunu görüyoruz. 
Erkek kadınını sevse de onun mutluluğu için kendi ölümünü gözler önüne alabiliyor çünkü Belle babasının yanına giderken kırmızı gülün yaprakları iyice azalmış oluyor. 

Güneşi'in enerjisine sahip olan erkek, eril enerjinin gerektirdiği gibi sevdiği kadına karşı sonsuz verici davranır. Bu aşamadan sonra koşulsuz ve karşılıksız bir aşk söz konusudur. Canavar artık bu gücü içinde keşfettiği için, Belle'in yine ona geri döneceğini umarak, gitmesine izin vermiştir.

Belle ise, canavarla birleştiği için sevgilisinin sahip olduğu irade gücüne kavuşmuştur ve bu aslında eril olana ait olan enerji, Belle'in yine sevgilisine kavuşmasındaki en büyük gücü haline gelir. 
Kadın artık erkeği yanında olmadığında dahi, onun gücünü hissediyor ve bu gücü kendi hayatında kullanabiliyordur. 

Son sahnelere yaklaştığımızda Gaston'un kasaba halkıyla birlikte canavarı öldürmeye geldiğini görüyoruz. 
Gaston'un gelişi canavarın karmasıyla olan son savaşını ve onun öldürülmesiyle son arınışını gösteriyor. Çünkü Gaston'un ölümüyle birlikte kendi içindeki karanlık tarafını sonsuza dek yenmiş oluyor. 
Şatoda yaşanan bu büyük karmaşa ve çatışma, gökyüzünde gerçekleşen ve okültizmde ilahi/kozmik/simyasal evlilik olarak adlandırılan, her iki tarafın da geçmek zorunda olduğu son ve en zor olan inisiyasyonu gösteriyor. 

Erkeğin kendi içindeki karanlığı yenmesi, masalda gülün son yaprağı kaybetmesiyle, canavarın ölümü olarak sembolize ediliyor. Tam bu sırada şatoya gelen cadı ve Belle'in gözyaşları içerisinde canavara sana aşık oldum sözleri, bütün laneti yok ediyor ve canavar yakışıklı bir prense dönüşüyor. 

Tüm masal ruhsal yolculuğuna çıkan kadının gerçek rehberinin sevgi olduğunu; erkeğin ise irade gücünün olduğunu anlatıyor. 
Çünkü canavar karanlığı iradesiyle aşarken, Belle sonsuz olan sevgisiyle aşıyor. 

Masallarda karşımıza çıkan cadı karakteri en kadim sırrı içinde taşır ama bu apayrı ve uzun bir konu olduğu için başka bir blog yazısına saklıyorum. O yazımda şeytan ve cennetten düşüş gibi sembolik ifadeleri anlatacağım. Böylelikle bu masaldaki cadı karakterini ve canavara dönüştüren laneti de daha net anlamış olacağız.

☆☆☆

Güzel ve çirkin beni her zaman için derinden etkileyen masallardan olmuştur. 
Bazı sembolleri yeteri kadar net açıklayamadıysam affola. Çok fazla okült semboller içeren bir masal olduğu için yazarken yeteri kadar açıklayıcı olmak adına bir hayli çabaladım ve zorlandım ama umarım yinede faydalı olmuşumdur. 
Masalı daha iyi anlayabilmeniz için filimini de izlemenizi tavsiye ederim.