ALFA KUŞAĞI | PLÜTON'U OĞLAK BURCUNDA OLAN NESİL

  • Share

TOKAT ÜSTÜNE TOKAT | SATÜRN DÖNÜŞÜNÜ DENEYİMLEMEK

  • Share

Astrolojide korku göstergeleri

  • Share

Karşı tarafın astroloji haritası hakkında küçük sırlar

  • Share

Eril & dişil enerjileri doğru kullanmak hakkında yol gösterici olarak harita

  • Share

ASTROKARTOGRAFİYİ farklı okumak

  • Share

Vedic astrolojiden neden vazgeçtim?

  • Share

Atalarımızdan kalan miraslarımız

  • Share

Türkiye'nin astroloji haritası

  • Share

Başarının hayalini kuranlar | Neptün'ü Oğlak burcunda olan jenerasyon

  • Share

Astroloji'de Lilith - Kadının korkulan yüzü

  • Share
Astroloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Astroloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ALFA KUŞAĞI | PLÜTON'U OĞLAK BURCUNDA OLAN NESİL

 

Her geçen gün büyük reset projesine biraz daha yakınlaşırken aslında 2012'de ilk alfa bebeklerinin doğuşuyla gerçekleşen büyük reset hakkında bahsetmek istiyorum. Sonuçta bu bebeklere boşuna alfa denmedi. Plüton'u Yay burcunda olan Z kuşağı, alfabenin son harfiyle aslında bir sonun geldiğinin haberini vermekteydi. Peki bu son neydi ve 2012'den beri doğan alfa bebekleri neden yeni bir başlangıcı sembolize ediyordu? Gelin birlikte bu yeni jenerasyonu keşfedelim..

2012 yılını hatırlayanlar vardır. Maya takviminin son bulmasıyla Mayaların hiçbir zaman söylememiş olduğu kıyamet haberleriyle gündem çalkalanmıştı. Aslında Mayalar sadece yeni bir zamanın başladığının haberini vermişlerdi ve bu zamanı başlatacak olan ilk alfa bebekleri o yıl içerisinde doğmaya başladılar ve 2025 yılına kadar da doğmaya devam edecekler. 

Alfa bebeklerini doğuranlar çoğunlukla Plüton'u Akrep burcunda olan Y kuşağı. Plüton'u Akrep burcunda olan neslin en büyük özelliği yıkımı gerçekleştiren ve buna tanıklık eden nesil olmaları. Ekonomi, siyasi ve sosyal tüm yaşanılanların en karanlık tarafını gördükleri için bu nesil yalanı ve manipülasyonu sıfır toleransla karşılıyor. Yani Y kuşağı bebeklerini aydın ve köle sisteminden uzak bir şekilde yetiştiriyor. Çünkü olup bitenin arkasındaki şeytani sistemin ve verdiği zararların çok iyi farkındalar. Kendileri kuşkucu oldukları için bebeklerini bu şeytani sistemden mümkün mertebe uzak tutarak büyütüyorlar. 

Plüton'u Akrep burcunda olan nesli, anne ve babaları olarak tercih eden alfa kuşağının ise Plüton'u bilge Satürn'ün yönettiği Oğlak burcunda. Oğlak burcu toprak elementine mensup olarak doğal bir düzeni yani doğaya yakın olanı yaratmayı sembolize eder. Kurallara çok değer verir ama bunlar insanın değil, evrenin var oluş kurallarıdır. Yani Oğlak aslında ilahi düzeni yeryüzünde sabitleştiren bir enerjidir. İstenilen ve arzulananı değil, olması gerekeni tezahür eder. 

Daha önceki bir yazımda Katharların topluluğundan ve ölüm döşeğindeki üstatlarının ettiği yeminden bahsetmiştim. Bu yeminde 700 yıl sonra gerçekleşecek olan bir kehanetten bahsediliyordu. Bu kehanet üstat bilgelerin 2000'li yıllarda tekrardan dünyaya doğacağıyla ilgiliydi. Bunun gerçek olup olmadığını bilemen ama sanki alfa kuşağı bu kehaneti gerçekleştirmiş gibi gözüküyor. Çünkü Plüton'u Oğlak burcunda olan nesil üstat ve peygamberlerin frekans ve enerjilerine sahip olarak doğuyorlar. Yani bu bu çocuklar ilk defa bu dünyaya gelmiyorlar. Binbir zorluk yaşadıkları ve her şeyin gerçek yüzünü gördüklerı geçmiş yaşam tecrübelerine sahipler ve tüm bu kadim bilgiyi tekrardan su yüzeyine çıkartmak için bu zamanda enkarne olmayı tercih ediyorlar. Bir önceki kuşakların sahip oldukları bağımlılık enerjisine de sahip değiller. Yani büyüdüklerinde hiçbir şeye karşı bir bağımlılık geliştirmeyecek tam tersine muazzam bir sevginin yeryüzünde yayılmasına neden olacaklar. Unutmayalım ki, alfa kuşağı aynı zamanda Neptün'ü Balık burcunda olan kuşak. Bu çocuklar özel ruhsal yeteneklere sahipler. 6. hisleri, empati yetenekleri ve daha bilmediğimiz birçok ruhsal, psişik yeteneklerle donatılarak dünyamıza geliyorlar. Kısacası  ruhları bilge, zihinleri akıllı, kalpleri ise merhamet ve koşulsuz sevgiyle dolu. Bu nesil 20'li yaşlara geldiğinde Gaia dev bir bilinç sıçraması yaşayacak. Daha doğrusu doğa ana zaten bu frekansta bizi bekliyor sadece insanlık olarak hala korku frekansında yaşamaya devam ediyoruz ve alfa kuşağı bizim asıl kurtarıcımız olacak. 2045 yılı bunun miladı. 

Bir yandan büyük reset projesi, bir yandan küçücükün çocuklara bile enjekte ettirilen ne olduğu bilinmeyen sıvı paniği derken alfa kuşağından pek umitli değildim ta ki bu bilgileri öğrenene dek. 

Yeni doğan çocukların teknolojiyle aralarının bu kadar iyi olması hatta neredeyse bağımlılık derecesinde teknolojiye meraklı olmaları beni çok ürkütüyordu. Ama diğer kuşaklardan  farklı olarak sevgi frekansıyla doğuyor olmaları bu konuda o kadar da çok endişelenmememiz gerektiğini bana kanıtladı. Sonuçta bu kuşağın bir kısmı Uranüs Koç ve Uranüs Boğada doğuyor. Yani girişimci ve doğacı çocuklar yetişmekte ve büyüdüklerinde doğaya teknolojiyle hizmet eden yetişkinler olacaklar. Zaten belki fark etmişsinizdir bu neslin oynamayı en çok sevdiği oyun minecreaft. Bu oyunun onlara öğrettiği çok ilginç şeyler var mesela hayatta kalmak için kaynaklar toplamak, yeni yapılar inşa etmek, yaratıklarla savaşmak gibi. Tüm bunlar Oğlak burcunun sembolizmasıdır ve onları şu anki toplumsal değişime hazırlıyor. Bu çocuklar minecraft oyununda resmen zor koşullarda hayatta kalabilmek için gerekli becerileri kazanıyorlar bu yüzden bu oyuna bu kadar bağımlılık derecesinde aşıklar. 

Mars'ı ısıtıp, yaşanılır hale getirmek için kutuplarımıza nükleer bomba atmanın hayaliyle yaşayan sahte dahi, ahriman Elon Musk gibilerine nazaran bu çocuklar mahvolmanın eşiğinde olan doğa ve tabiatin da kurtarıcıları olacaklar. Kısacası kıyamete her an hazır olan ve korkunç felaketlerde, toplumsal karmaşalarda bile hayatta kalmayı başaracak kocaman bir bilgeler topluluğu yetişiyor aramızda. 

Aslında geçmişe dönüp baktığımızda ve 240 yıl kadar geriye gittiğimizde Plüton'u Oğlak burcunda olan ve o yıllarda 20'li 30'lu 40'lı  yaşlarında olan benzer bir jenerasyonla karşılaşıyoruz. O zamanki tarih sahnesinde yine toplumsal dönüşüm, kan ve savaş var. Bilmeyenler için o zamanki kraliyetlerin yıkılış temelini atan Fransız İhtilalinden bahsediyorum. O zamanki nesil bugünkü demokrasinin mihenk taşlarını oluşturdu. Günümüzde demokrasi yozlaştığı için şimdi tekrar Plüton Oğlak hanesinde sahnede ve bu nesil aracılığıyla yeni bir dünya düzeni kuracak. 

Biliyorum şu an alfa bebeklere sahip olan anne ve babalar kendilerini çok kötü hissediyor ve çocuklarının geleceği için endişeleniyorlar. Bu yazımı onlara umut olsun diye kaleme almak istedim. Bir Plüton Akrep kuşağa olarak bu korku ve endişeleri kemiklerime kadar hissediyorum ama bu kadar korkunç ve değişimlere gebe olan değişim çağına rağmen bu üstatların aramıza doğmalarına sağlayan tüm ebeveynleri cesaretlerinden ötürü kutluyorum. İyi ki varsınız ve iyi ki bu yeni çağ bebeklerini doğurup büyütüyorsunuz. Sakın onların gelecekleri hakkında endişelenmeyin çünkü bu özel bebekler hiçbir şey yapmasalar da sadece enerjisel olarak bu dünyada var olarak mucizeler yaratacak ve bize nasıl olmamız gerektiğini hatırlatacaklar. Alfa kuşağı yepyeni bir düzen kuracak ve toplumları, sosyal yaşantıyı adeta sıfırdan oluşturacak. Bu çocuklar yeni dünya düzenini kuracak ama bu düzen kürelselcilerin bize dayattığı düzenden çok daha farklı olacak.

Pandemi, ekonomik kriz, resesyon derken bu çocuklar korkunç sıkıntıların var olduğu bir dünyaya gelmeyi tabiki de bilerek seçiyorlar. 3. dünya savaşının çıkması ve insanlığın yok olması için bu kadar büyük bir çaba sarfedilirken kim böyle bir dünyaya doğmak ister ki? diye düşünebiliriz. Sonuçta bu kadar korkunç bir dünyaya en son Plüton'u Yengeç burcunda olan nesil gözünü açmıştı. Onlar iki dünya savaşını ve büyük buhranı birden yaşadılar ve çok büyük darbeler aldılar. Ama unutmayalım Yengeç burcu duygusaldır. Tam karşısında yer alan Oğlak burcu ise tam tersine mantık odaklı, pratik ve akıllı bir burçtur. Ayrıca Oğlak öncü burçların ve toprak elementinin son burcu olduğu için yüksek mertebedeki bir olgunluğu taşır. İşte bu çocuklar bu olgunlukla dünyaya geliyorlar. Çağın tüm karanlık taraflarından haberdarlar ama bunu nasıl değiştireceklerini de çok iyi biliyorlar ve bunu Satürn'ün yardımıyla çok yavaş, sessizce ve bilgece başaracaklar. Büyük büyük büyük babalarının vatan ve aileyi korumak için savaş meydanlarında çektikleri acılarn bilinciyle doğdukları için bu enerjilerin kendilerini tekrarlamasına asla izin vermeyecekler. Eğer olur da Doğa Ana ahrimanik güçleri yok etmek için dünyayı felaketlerle sarsmaya karar verirse bu nesil bize hayatta kalmayı, sıfırdan başlamayı ve yeni toplumsal düzenler kurmayı öğretecek. 

Bu neslin başlangıçta en çok zorlandığı şey içine doğdukları sistemde kendilerine ait olan yeri bulmak olacak. Sonuçta bu çocuklar LGTB vs gibi birçok topluluğun yarattığı sosyal düzen içindeki kırılmaların içine doğuyorlar. Dünyaya onların gözünden bakarsak her şeyin ne kadar karmaşık göründüğünü görebiliriz. Sonuçta bu çocukların bazıları sıradan anne ve babalara bile sahip değiller. Çoğu ya sadece anne tarafından büyütülüyor ve baba rolünün yoksunluğunu yaşıyor. Bazıları ise iki anneye veya iki babaya sahip. İşin içerisine kiralık rahimleri, taşıyıcı anneleri ve sperm bankalarını da eklersek iş iyice karmaşık hale geliyor. Kısacası abuk subuk bir toplumsal düzende ve birbiryle savaşan sosyal grupların içinde yaşıyoruz. İşte alfa çocukları bütün bu karmaşıklığa ilahi bir düzen getirmek yani bize sağlam bir ayar çekmek için geliyorlar. 

Bu arada yazımda alfa kuşağından bahsettim ve 2012'den beri aramızdalar dedim ama aslında Plüton Oğlak burcuna 2008'de geçti. Alfa kuşağıyla Plüton'u Oğlak burcunda olan nesil benim gözümde yine de aynı özelleliklere sahipler bu yüzden yazımda ikisini bir tuttum. 

Dilerim bu kuşak bizim kurtarıcımız olur aksi taktirde gidişat hiç parlak değil. Ama her zaman dediğim gibi umut en son ölen şeydir ve bu yazımı kaleme alırken bu umut resmen bana inanılmaz güçlü bir hissiyat verdi. Bedenlenen ahrimana yani deccale karşı yaratıcı kocaman bir Alfa ordusu hazırlıyor. Aslında hangi tarafın kazanacağı sizce de çok bariz belli değil mi? 

TOKAT ÜSTÜNE TOKAT | SATÜRN DÖNÜŞÜNÜ DENEYİMLEMEK

 

Bu yıl ilk Satürn dönüşünü yaşayan biri olarak bu yazımda kendi deneyimlerimi paylaşıp bu süreç hakkında merak edenleri bilgilendirmek istedim. 

Satürn 28.5 yılda bir döngüsünü tamamlar. Yani ilk Satürn dönüşümüzü 28-29 yaşlarımız arasında deneyimleriz. Bir insanın yaşam süresi göz önünde bulundurulduğunda yaşamı boyunca 3 kere Satürn dönüşünü yaşar. 

Benim Satürn'üm 29. derecede bulunduğu için ben dönüşümü 30. yaşıma doğru yaşadım. Şanslıydım çünkü bu tetiklemeyi sadece bir kere deneyimledim. Satürn retrosuna başladı mı Satürn derecesini 3 kere tetikleyebilir. Bu da evrenin tokatlarını arka arkaya yemenize neden olabilir. Benim haritamda Satürn kendi burcu olan Kova'da bulunduğu için de bir tık daha şanslıydım. Satürn özellikle su burçlarındaysa Satürn dönüşü duygusal anlamda çok daha ağır hissedilebilir. 

Peki neler bekler bizi ilk Satürn dönüşümüzde?

Aslında Satürn haritamızda bulunduğu alanda bizi 29 yıl boyunca zaten sınar. Yani 29 yıl boyunca zaten zaaf ve zayıflıklarımızın neler olduğunu öğreniriz. İşte ilk Satürn dönüşü bu zayıflıklarımızla gerçek anlamda yüzleştiğimiz ilk andır. Kimse zayıf yönüyle yüzleşmekten hoşlanmadığı için ilk Satürn dönüşü büyük bir darbe gibi algılanır. Oysa Satürn'ün tek bir amacı vardır o da bizi güçlü kılmak!

30'lu yaşlara kadar gençliğin verdiği coşku ve heyecanla dünyayı değiştirecek kadar güçlü hissederiz kendimizi. Hayallerimiz ve hedeflerimiz boyumuzu aşacak kadar büyüktür ama bunu umursamayız. Çünkü inanılmaz bir güç vardır içimizde, daha doğrusu kötü ve zor şeylerin hep başkalarının başına geleceğini ama belaların asla bizim kapımızı çalmayacağına inanırız. 

Çocukluk yıllarınızı hatırlasanıza.. Çocukken anın tadını çıkarıp, sürekli hayat neşesiyle evcilik oynardık. Düşüp de dizimizi yaraladığımızda hissedeceğimiz en büyük acının bu acı olacağına inanırdık. Oysa hayat bize büyüdükçe bu düşüncelerimizi elimizden aldı. Kalbimiz dizimizdeki ufacık yaralardan daha büyük olan acılara katlandı. Her anın tadını çıkarmasını bilen o teslimiyet içerisindeki mutlu çocuk eninde sonunda coşkusunu yitirdi ve büyümek zorunda kaldı..

Aslında Satürn dönüşü bu içimizdeki çocuğun gerçek anlamda ilk defa büyüdüğü andır. İlk defa gerçek gücümüzü Satürn dönüşüyle fark ederiz. Çünkü Satürn bize bu yaşlarımızda dayanamayacağımızı sandığımız bütün acılara karşı aslında ne kadar dayanıklı olduğumuzu öğretir. Kimimiz babasını kaybeder bu dönemde, kimimiz yeni bebek doğurmuş olsa da kanser olduğunu öğrenir, kimimiz anne olur ve sorumluluk almayı öğrenir, kimimiz ise ailedeki uyuşturucu bağımlısı biriyle ilgilenmek zorunda kalır vs.

Tüm bu verdiğim örnekler kendi Satürn dönüşümde yaşadığım gerçek hayat hikayelerinden alıntı. Korkutmasın sizi bu örneklerin hiçbiri. Çünkü başına tüm bu olayların geldiği insanlar hala hayattalar. Çok büyük darbeler aldılar, bazen ölenle birlikte öldüler, bazen ölmekten çok korktular, bazen de ölmek istediler ama yine de dimdik ayaktalar. 

Ruhunun en karanlık gecesini zaten deneyimlediğini, zaten yaşlı, olgun bir ruh olduğuna inanan ben dahi ilk Satürn dönüşümde bütün yaşam enerjimi bir kere daha yitirip karanlık bir depresyona düştüm. Ölmeyi arzuladım, yaşamaktan bıktım ve dertlerle baş edemeyeceğime dair kendimi inandırdım. Bugün Prof. Dr. Derya Uludöz'ü dinlerken teşhisimi bile koyabildim: Maskeli depresyon! Depresyonda olduğunu bilmeden depresyonda olan insanlara verilen ad. Her Satürn dönüşünde herkesin deneyimlediği ruh hali de, bir diğer tanımı. 

Depresyonun iyi bir tarafının olduğunu söylesem saçmalık dersiniz. Ama var.. Maskeli depresyonun en iyi tarafı bizi asıl rayımıza oturtması, gerçek temelimizi oluşturması ve bize bu yolda yürüyecek içsel gücü vermesidir. Satürn dönüşü ne kadar sancılı da geçse tam da bunu armağan eder bize. 

Satürn dönüşüyle gerçek anlamda kim olduğumuzu keşfeder ve bu hayatta ne kadarını başarabileceğimizi idrak ederiz. Hayalperest özümüzle vedalaşır ve artık gençliğin vermiş olduğu aptal cesareti kıyafetimizi çıkarırız. 

Satürn dönüşünden önce kim olduğumuzu başkalarının değer yargıları üzerine kurarız. Herkesin yaptıkları bize de cazip gelir. Gerçek varlığımızı yaşamaz, başkalarının isteklerine göre var oluruz. İşte tam da bu yüzden Satürn dönüşümüz sırasında yok oluruz. Sahte bir temel üzerine inşa ettiğimiz varlığımızın gerçek ölümünü deneyimliyor olmak aslında hissettiğimiz acının ana sebebidir. 

Bu yazımı birkaç hafta sonra yayınlayacak olsam da aslında 29. yaş günümde kaleme almış oldum. Ettiğim onca bilge lafı Satürn'ün doğum günü hatırası olarak kabul ediyorum. 

O kadar tuhaf bir yaş ki bu benim için gerçekten Satürn'ün ağır enerjisini üzerimde hissediyorum. Aslında her doğum günümü gerçekleşmesine dilediğim dilekleri kaleme alarak geçirirdim. Oysa bu yaşımda tam tersine senelerdir bir gün gerçek olur diye umut ettiğim hayallerimi silerek ve tarihe gömerek geçirdim. Bana ait olmayanları ayıkladım. Bir gün olur ümidiyle kaybettiğim zamanımı geri kazandım. 

Meğer Satürn dönüşü öyle bir şeymiş ki, çok alçakgönüllü bir şekilde size 'bundan sonra başıma ne gelirse gelsin, korkmayacağım. Bundan sonra yalnız da kalsam var olacağım. Bundan sonra başarısız da olsam yine de BEN olacağım' dedirten bir güçmüş. 

Yani her şeyi silmenize ve belki de her şeyi yitirmenize rağmen kim olduğunuzu ilk defa gerçek anlamda keşfettiğiniz çok önemli bir şeydir Satürn dönüşü. Kaderinize teslim olduğunuz ve artık hiçbir acıyı umursamadığınız ama yine de varlığınızın tüm sorumluluğunu üstlendiğiniz andır. Bunu ne kadar hızlı fark ederseniz o kadar hızlı güç kazanırsınız ve o kadar az canınız yanar evrenin ilk tokadını yediğinizde. 

Korku ve yenilgi en büyük üstadınız olur bu dönemde. Canınızı en çok yakanlar, size en büyük hayat derslerini öğretenlerden olurlar. Çünkü korku size neyi istemediğinizi öğretir, yenilgi ise size gerçek yeteneklerinizi ve başarı için gerekli olan disiplin ve özveriyi öğretir. Kısacası ilk Satürn dönüşü sağlam bir temel inşa edebilmemiz için gerekli olan tüm hayat derslerini bize armağan eder. Artık gerçek hayatımızı inşa edecek deneyime ve bunun için gerekli olan aletlere kavuşuruz ve 30 yıllık yeni bir döngü başlar önümüzde ve ilk yaptığımız şey de Satürn'ün halkalarını mecazi anlamda etrafımızda oluşturmaktır. Çevremizi küçültür, hayal ve beklentilerimizi azaltırız. Onun yerine sağlam duvarlar öreriz benliğimize ve sadık kalacağımız bir yol seçeriz kendimize. 

Uzun lafın kısası.. Çok zorlayıcı ama bir o kadar da güçlendirici bir süreç benim için başlamak üzere. Benimle birlikte bu sürece giren tüm Satürn Kovalara iç güç diliyorum. Bu sürece yaklaşanlara da sakın korkmayın diyorum. Bu süreci zaten atlatmış olanlara da helal olsun diyorum..

Başka bir yazımda görüşmek üzere..

Bu arada kendi Satürn dönüşünü nasıl deneyimleyeceğini merak edenler danışmanlık hizmetlerimden faydalanabilirler. 

Astrolojide korku göstergeleri


Hepimizin baş belası olan bir duygu var. Korku! Kendisi en zehirli olan duyguların başında geliyor ve birçoğumuzun hayatını cehenneme çevirebiliyor.
Hayatımızın bir aşamasında illaki hepimizin, ister erkek olalım ister kadın başetmek zorunda olduğumuz bir duygu bu. Karanlık, ürkütücü ve çoğu zaman başedilmez derecede güçlü ve tehlikeli.
Peki astrolojide bunun göstergeleri neler? Haritamızdan korku göstergelerini nasıl okuyabiliriz veya korku, anksiyete ya da panik ataklara sebep olabilecek transitleri nasıl öngörebiliriz?
İşte bu yazımda bu konu başlıkları hakkında bilgi vermek istiyorum.

Daha önce ruhsal uyanışla ilgili bir yazı paylaşmış ve kendi yolculuğumdan bahsetmiştim.
Yaşadığım bazı sıkıntılardan dolayı lise hayatımın son iki yılı ve üniversite yıllarımda anksiyeteyle ilgili büyük ve ufak denilebilecek sıkıntılarla uğraştım.
Korku nedir, onu nasıl tarif edersin diye sorsalar, midede yanmayla başlayan, boğazda düğüm ve yutkunamama hissiyle birlikte gelen baştaki sıcaklık ve bayılma hissi derim. Bu duygunun fiziksel hissi herkeste farklılık gösterebilir. Ben Merküryen bir insanım. Bu yüzden herşeyi genelde aklımda yaşıyorum. Vücut, yani Ruh bende korku hissine karşı kontrolü bırakma sinyalini veriyor ve bayılma hissini tetikliyor. Çünkü bayıldığın anda bütün kontrolü kaybediyorsun. Yani zihin korku duygusunu bayıltarak yenebiliyor. Bu şekilde düşünüldüğünde aslında ne kadar muazzam bir mekanizma olduğunu görüyorsunuz. Zihninizin yani egonuzun oyununu ruhunuz kendiliğinden bozabilmek için yardım ediyor ama zihin direnmeye devam ettiği için bayılacakmış hissi daha da büyük bir paniğe yol açabiliyor. Oysa korkunun en temel sebebi teslimiyete olan dirençtir.

Benim anksiyete ve panik ataklarım daha çok üst bölgemi etkiliyordu. Bayılmadan önce beynimde bedenimdeki kanın akışını, nabzımın yükselişini duyabiliyordum. Sanki beynimin içine hapsolmuş gibi olurdum.
Eğer Merküryen bir kişi değilseniz bu etkiyi vücudunuzun farklı bir bölgesinde hissedebilirsiniz. Mesela Güneş insanları bunu daha çok kalp merkezli deneyimlerler. Panik atak geçirirken kalp krizi geçirdiklerini zannederler. Kalp etkilenir, sıkışır, duracakmış, ölüm yakınmış hissi oluşur.
Kimilerimiz de nefes alamaz gibi olurlar. Hepimizde bu duygu farklı şekillerde hissedilebilinir. Bu yüzden korkunun tam bir tanımını yapmak herkese göre farklılık gösterecektir.
Peki bu duygu durup dururken mi hissedilir?

Ben yukarıda anlattıklarımı deneyimlediğimde Satürn Akrep burcundan geçmekteydi. Güneş ve yükselen yöneticime karşıt, Plüton ile kavuşum ve Satürn ile karedeydi. Bunun yanında bir de Uranüs 8. evimden geçiyordu. Zor bir dönemdi.
Yaşınız ne kadar gençse bu sert transitlerde kendinizi o kadar çaresiz ve yalnız hissedersiniz. Ama Satürn ve Plüton'un görevi güçlendirmektir ve güç sadece kendini aşarak elde edilir. Uranüs'ün ise görevi uyandırmak ve aydınlatmaktır. Bu yüzden transitler sizi korkutmasın. Korkunun sadece kendisi korkutur. Bu duyguyu sevmeyiz, deneyimlemek istemeyiz. Korkumuz korkunun kendisidir. Bunun üzerine yürüdüğünüz anda aslında korkunuzun ne kadar saçma olduğunu idrak edersiniz çünkü başınıza gelen herşeyi aşabilecek potansiyele sahip olduğunuz için bunlarla yüzleşirsiniz. Yani gezegenler ister iyicil ister kötücül açılar yapsınlar, hepsi tekamülümüz içindir.
Bu yüzden aşağıda bahsedeceğim göstergeleri bir lanet olarak değil, kendimizi aşabilmemiz için birer fırsat olarak görün.

Korku dendi mi akla ilk Satürn gelir. Satürnyen insanlar daha fazla anksiyete ve panik atak yaşamaya meyillidirler. Haritasında Oğlak burcunda stelyumu olanlar mesela bu kategoriye girer. Temel sebep herşeyi mükemmel yapma istekleridir.
Biz kusurlu varlıklarız. Boşuna cennetten kavulmamışız. Bu yüzden kusursuzmuşuz gibi davranmak bizi tehlikeli bir tuzağa iter. Kendi yarattığımız korkularımızla yüzleşmek zorunda kalırız. Çünkü insanoğlu kusursuz olanı asla inşa edemez. Bu Allah'ın görevidir, insanoğlu sadece bu yaratımı taklit edebilir.
Tıpkı Oğlak burcu gibi Başak burcu da bu tehlikeden nasibini alır. Zaten genel olarak toprak elementi ağırlığındaki insanlar korku hallerine daha yatkındır. Boğa burcunun sabitlik isteği ve değişime olan direnci de korku yaşamasına sebep olur.

Toprak sabittir ve bu insanlar yere daha sağlam basar zannederiz ki bu böyledir ama bu gruptakiler bazen köklerini o kadar derine salarlar ki, fazla derindir ve rüzgar çarptığı anda direnç gösterilir.
Toprak elementi gibi olmasa da korkuyu deneyimleyen diğer grup su elementi yoğunluğunda olanlardır. Çünkü burda duyguların içinde kaybolma tehlikesi vardır.
Mesela burda olayın tersi görülür. Sorun güçsüz bir Satürn olabilir. Mesela Satürn'ün yengeç burcundaki yerleşimi sevdikleriyle ilgili korkular yaşamalarına sebep olur. Eyvah, ya çocuğuma birşey olursa, ya eşim kansere yakalanırsa gibi gelecekle ilgili korkulardır ve genelde saçmadırlar. Su elementi var olmayandan korkabilir. Bu tür bilinmeyen korkusuna sebep olan bir diğer gezegen Neptün'dür. Mesela karanlık korkusu tipik  bir neptünyen korkudur. Karanlık korkusu olan bir insana neden karanlıktan korkuyorsun diye sorulduğunda sana net cevap veremeyecektir. Çünkü nedenini bilmez. Bu gibi neptünyen korkular 12. ev kaynaklı da olabilirler. Yani bu korku bilinçaltının derinliklerinde gizlidir ve hipnoz gibi çalışmalarla gerçek sebebi ortaya çıkarılabilinir.
Söz konusu evler olduğunda astroloji haritamızın 8. hanesi de çok büyük öneme sahiptir. 8. evde stelyumu bulunanların derin korkuları olabilir. 8. ve 12. ev korkularını yenmek gerçekten çok zordur çünkü bu korkularla ilgili bilinçli değilizdir. Herhangi bir transit bunları tetikleyebilir. Mesela Venüs'ü 8. evde olan birinin çok derin bir güven korkusu olabilir. Yakın ilişki korkusu olabilir vs.

Yani su ve toprak elementleri ağırlığında olan insanların anksiyete ve panik ataklar yaşamaları daha büyük bir olasılıktır.
8. ve 12. evde daha fazla gezegenleri bulunanlar da buna daha yatkındır.
Güçsüz veya güçlü ama sert açılar alan bir Satürn de bu tehlikeyi gösterebilir, tıpkı zor bir yerleşimde olan Plüton gibi. Çünkü Plüton kontrol etme isteğidir ve bu hayatta biz hiçbir şeyi kontrol edemeyiz. Bizler sadece kader planımızın birer oyuncusu yani kuklasıyız. Bunu unuttuğumuz anda çok sert bir şekilde hatırlamamıza sebep olan olaylarla karşılaşmak zorunda bırakılırız.
Uranüs değişime direnildiği taktirde korku yaratabilir. Neptün ise sebebi bilinmeyen tuhaf korkulara sebebiyet verebilir.

Bu gezegenlere, kombinasyonlarına ve transitlerine dikkat edin. Çünkü önlem alabilirsiniz, profesyonel yardım alabilirsiniz.
Belirli çiçek özleri ve tıbbi bitkiler anksiyete sorununa doğal çözümler sunabiliyorlar. Şifa her zaman için doğada. Kendinizi sizi uyuşturan depresyon haplarına mecbur hissetmeyin. Ben bu süreci tek başıma farkındalıkla atlattım. Korkunun en büyük sebebi ruhumuzdan uzaklaşmamızdır. Tekrar ait olduğunuz yere geri dönün. Özünüze ve yaratılış gayenize!

EFT gibi yöntemler, hipnoz veya regresyonlar da yardımcı olabilir. Veya yazın. Tıkanmaya sebep olan şeylerdir korkular. Kendinizi ifade edin. Bir kağıt alın elinize ve zihninizi boşaltın. En etkili, en kolay ve en ucuz yöntemlerin başında gelir yazmak. Yazmayı sevmeyenler de aynanın karşısına geçip kendilerine anlatabilirler. Bu dahi çok etkilidir. Çünkü boşalmak gerekir. İçinize ne kadar çok şey atıyorsanız o kadar büyük ve karanlık olacaktır çöplüğünüz. Oysa bedeniniz, zihniniz ve kalbiniz bir çöplük değil, ruhunuzun mabedidir. Bu mabedi korkuyla değil sevgiyle besleyin.
Kökleriniz sağlam olsun ama ruhunuz direnmeyen, akışla birlikte dans eden bir Özgür.
Ve karanlığı her zaman için aydınlığa götüren bir köprü olarak düşünün..

Karşı tarafın astroloji haritası hakkında küçük sırlar


Bu yaşamda herşey enerjidir ve bize Allah iradeyi armağan etmiştir. Seçim yap ve kendin belirle demiştir. 
Bu hediyeyi bir çoğumuz yanlış amaçlar uğruna kullanırız. Bu yüzden aşağıdaki bilgiyi paylaşıyor olacağım ama önceden bu bilgiyi yanlış amaç ve niyetle kullanmak isteyenleri uyarmak istiyorum. 
İradeyi doğru yolda kullandığımızda ödüllerin olduğu gibi, yanlış kullandığımızda çok büyük bedelleri olur. 
Enerji bir çeşit büyüdür ve bunun olumsuz kullanışı karabüyüye girer. Bu yüzden aşağıdaki tekniği kullanırken ne amaçla kullandığınıza çok dikkat edin çünkü her daim ektiğinizi biçeceksiniz. 

Astroloji haritamız kaderimiz ve yazgımızdır. Bunu değiştiremeyiz!
Ama bir başkasının haritasının enerjilerinden faydalanarak kendimize iyi gelebiliriz. 
Mesela 10. ev konularıyla ilgili sorun yaşayan, MC noktasıyla kavuşum yapan Jüpiter'e sahip olan birinden kariyer konusunda büyük destek alabilir. Bu jüpiteryen kişiyle yaşamak veya zaman geçirmek dahi aklınızda birçok kariyer planın oluşmasına sebep olacaktır. Hele bir de bu kişi patronunuz veya eşiniz gibi biriyse, 10. ev konularındaki şansınız bir anda açılabilir. 
İş bulmakta zorlanıyorsanız Jüpiter'i 6. veya 10. evinize denk gelen birini bulmalısınız. 

Aynı şekilde ilişkilerinde sıkıntı yaşayan birisiyseniz, 7. evinize denk gelen Venüs'e sahip olan birinden ilişkiler üzerine çok şey öğrenebilirsiniz. 
Veya para konusunda sıkıntı yaşıyorsanız 2. evinize denk gelen jüpiteryen veya venüsyen enerjiden faydalanabilirsiniz. 
Bu her türlü konu için geçerli. İster aşk, kariyer veya sağlık olsun. 

Yalnız bu teknik göründüğü kadar kolay uygulanmıyor. 
Sadece karşı tarafın Jüpiter'inin 2. evinize denk düşmesi yeterli değil. Eğer bu kişinin Jüpiteri zorlayıcı açılara sahipse siz de bu zorlayıcı açılardan etkileneceksinizdir. Bu yüzden iyicil açılara sahip olan bir Jüpiter bulmalısınız. 

Nikola Stojanovic, çevrenizde bu kişiyi bulamıyorsanız onun haritasını üzerinizde taşıyarak da başarılı olabileceğinizi söylüyor. Kader bu kadar çok kandırılabilinir mi bilmiyorum ama bu teknik kendisi üzerinde işe yaramış anlattıklarına göre. 
Kimseyi bulamayanlar uygun gezegenlere sahip olan birilerini bu şekilde bulabilirler. Bunun için astrotheme.com'un filtresini kullanabilirsiniz. Yapmanız gereken astrodata kısmından aradığınız gezegen konumunu girmek. Eğer açılar uygunsa bu kişiyi kullanabilirsiniz. 

Bu ünlü bulma ve haritasını üzerinde taşıma tekniği ne kadar tekin bilemiyorum. Sonuçta o kişinin haritasını üzerinizde taşıyarak bütün yaşamının enerjisini üzerinize çekiyorsunuz. Bu yüzden en azından sevdiğiniz biri olsa iyi olur. 
Ben şans eseri Emma Watson'un haritasının benimkine çok uyumlu olduğunu buldum. Kendisi de sevdiğim bir oyuncu ve çok küçük yaşta üne kavuşmasına rağmen sapasağlam ayakta durmayı başaracak kadar akıllı biri. Bu yüzden onu tercih ettim. Ama henüz çok büyük bir etki görmedim. Tam tersine haritasının farklı bir alanından etkileniyorum sanki, çünkü Koç ve Mars enerjisini üzerimde daha fazla hissetmeye başladım. Mars'ı 6. evime denk geldiği için sağlık sorunları gözüme batmaya başladı. Ama bir yandan da sağlık sorunlarını aşabilmek için daha fazla çabalamaya başladım. Hem olumlu hem olumsuz bir etkiye maruz kalıyorum. 
Yani anlayacağınız bunun yan etkileri var ve iş biraz büyüye doğru kayıyor. 
Çünkü bir kişinin Jüpiter'i tam MC noktanızla kavuşarak size çok güzel kariyer fırsatları sunabilir ama belki de Satürn'ü 7. evinize denk geliyordur ve bir yandan kariyerinizde ilerlerken ilişkileriniz mahvolabilir. 

Her şeyin bir bedeli var.  Bunun bilinciyle bu bilgiyi kullanın ve hata yapmayın. 
Aramızdaki sivri zekalılar bu tekniği olumsuz anlamda başkaları üzerinde nasıl kullanacaklarını anlamışlardır ama umarım yinede bunu yapmazlar. Bu yüzden olumsuz olan hiçbir örneği vermedim. Ama unutmayın ki tüm gezegenler Jüpiter ve Venüs kadar masum değil. Plüton, Satürn ve Mars gezegenlerin enerjilerini kullanayım derken çok çabuk karanlıkları üzerinize çekebilirsiniz. 

Bu yazıyı paylaşmak istedim çünkü hepimizin ailesi veya arkadaş grubundaki kişiler bize iyi gelebilecek konumlara sahipler. 
Bu kişilerin farkına varın ve hayatınızda sorun yaşadığınız alanları onlarla paylaşın. Size yardımlarının dokunacağını göreceksiniz. 

Eril & dişil enerjileri doğru kullanmak hakkında yol gösterici olarak harita


"The secret" adlı bir kitap çıkmıştı, ardından belgeseli dahi çekildi. Eminim bir çoğunuz okumuştur, okumayanlar da duymuştur.
Bu kitaptaki sırla sonrasından çok dalga geçildi. Çünkü herkes gaza gelip, istediği evin veya arabanın posterini yapmış, dileklerini dilemişti ama zaman gelip geçti ve bu isteklerin hiçbiri gerçekleşmedi.
Aslında bu kitap gerçekten kadim bir sırrı paylaşıyordu ama bunu yanlış yöntemlerle yaptı veya bu yöntemler yanlış anlaşıldı.

Çekim yasası evrenin gizli yasalarındandır ama Allah'ın yaratmış olduğu tüm yasalar maddi güç elde etmek için kullanıldığında kişiye zarar verir. Bu yasaları sadece manevi güç için kullanmalıyız. Bu da ruhsal seviye ve olgunlukla çok yakından alakalı. Çünkü belirli bir olgunluğa ulaştıktan sonra o villa veya araba hiçbir şekilde umrunuzda olmuyor. Bu dünyanın maddiyattan ibaret olmadığının idrakı çok önemli çekim yasasını kullanabilmek için.
Yani çekim yasasını harekete geçirebilmek için yaşamak istediğiniz evin değil, o evde yaşarkenki hissedeceğiniz duygunuzu hayatınıza çekmelisiniz. Maddi şeyleri de ancak bu şekilde elde edebiliriz. Dolaylı yoldan. Çünkü aslında hepimizin istediği maddi güç değil, manevi zenginlik. İşte bu yüzden villasında oturmasına rağmen çok mutsuz insanlar ile gecekondusunda oturmasına rağmen çok mutlu ve huzurlu insanlar var bu hayatta.

Peki neden bazı insanlar istedikleri şeylere daha kolay kavuşurken diğerleri çok zorlanıyor? Kimileri maddi güce sahip değilken mutlu olabiliyor da, zengin olanlar neden huzursuz yaşamlar yaşıyor? Kimilerimiz neden şanslıyken, bazılarımız bir türlü istedikleri yerlere gelemiyor?
İşte bunun cevabı da yine kendi astroloji haritamızda.

Astroloji haritalarımızda doğu yarım küre ile batı yarım küre vardır. Doğu yarım küre kişinin kendi inisiyatifiyle yaptığı şeyleri temsil eder. Bu haritanın sol tarafıdır. Doğu yarım kürede daha fazla gezegenleri olanlar kaderlerini kendileri yazarlar. Çünkü iradelerini daha fazla kullanırlar.
Batı yarım kürede gezegenleri olanlar ise, çevrelerine bağlıdırlar. Onların kaderleri diğer insanlarla olan ilişkileri aracılığıyla oluşur.
Yani doğu yarım küre insanları bu hayatta sahnede olmak için vardırlar, batı yarım küre insanları da bu sahneyi izleyenlerdir diyebiliriz.

Haritanıza bakarak ve gezegenlerinizi sayarak hangi kategoriye girdiğinizi görebilirsiniz. Ay düğümlerini ve dış gezegenleri saymadan, sadece 7 gezegeni göz önünde bulundurun.
Eğer haritanın sol tarafında daha fazla gezegeniniz varsa, hayat sizden ilk adımları atmanızı bekliyor demektir. Eğer sağ tarafta daha fazla gezegeniniz varsa siz istediğiniz kadar ilk adımları atın, daima diğer insanlar yüzünden engel veya gecikmelerle karşılaşabileceğinizi gösterir. Yani sağ tarafta gezegenleri olanlar ilk adımlarını daima başkaları aracılığıyla atarlar. Sanki onların kaderleri başkalarına bağlıymış gibi.

İşte çekim yasasını daha kolay hayata geçirebilenler sol yarım kürede daha fazla gezegenleri olanlardır. Diğerleri ise bu konuda daha fazla zorlanır. Çünkü hayat onlara tam olarak tek başına hareket etmelerine izin vermez. Kocaman bir "DUR" işaretiyle karşılaşırlar bunu yapmak istediklerinde.

Aynı şekilde haritalarında daha fazla eril burçta gezegenleri olanlar doğu yarım küre insanlarına benzerler. Eril enerji ortaya atılan, yapan, aktif olan enerjiyi temsil ettiği için, bu kişilerin hayatları da daha aktif olur.
Eğer haritanızda daha fazla gezegen dişil burçlara yerleştiyse ve siz aktif olup, ilk adımları atan bir şeyleri başaran kişi olmak istiyorsanız, hayatınızda birçok şeyin yolunda gitmediğini veya gitse de sizin istediğiniz gibi olmadığını göreceksiniz.

Kişinin haritasını tanıması kendini tanımasına vesiledir. Hangi gruba girdiğinizi bilirseniz, hayatınızdaki seçimleri ona göre yapabilirsiniz.
Eril burçlarda veya doğu yarım kürede daha fazla gezegeni olanlar bu hayatta hiçbir şeyin ayaklarına kadar geleceğini beklemesinler. Çünkü kaderlerinde böyle bir rahatlık yok. Bir şeylere sahip olmak ve bir yerlere gelmek istiyorlarsa, ilk adımı daima kendileri atacak ve hedeflerinin peşinde koşmaları gerekecek. Yani bu hayatta iradelerini kullanmayı öğrenebilmeleri için aktif olmaları gerekecek.

Tam tersine haritanın batı yarım küresinde veya dişil burçlarda gezegenleri olanların, hırstan arınmış teslimiyet içerisinde bir hayat yaşamaları gerekiyor.
Yukarıdakilerin fırsatları kendileri yaratmaları gerekirken, dişil enerjiye sahip olanlar bu fırsatların karşılarına çıkmalarını beklemeleri gerekir. Bu insanlar hayatı daha ağırdan, yani pasif kalarak yaşarlar. Çünkü kader yazgıları buna göredir. Bu insanlar istedikleri kadar hırslı olup fırsatların peşinde koşsunlar sadece bir yere kadar ilerleyebilirler. Oysa vermek yerine almayı öğrendiklerinde bir mucize gerçekleşir ve herşey istedikleri gibi olmaya başlar. Bu yüzden bu insanlar iradelerini kuvvetlendirmek yerine, teslimiyetlerini kuvvetlendirmekle görevlilerdir.

Tüm bu söylediklerimi çok basit olarak algılamayın. Eril enerjiye sahip olanlar kendilerini bir yerlere gelmek için paralasınlar, dişil enerjiye sahip olanlar da ayaklarını uzatıp, hiçbir şey yapmasınlar anlamına gelmiyor bu söylediklerim.
Allah hiçbir kulunu bu kadar düz bir mantıkla yaratmamış. Hepimiz karmaşık varlıklarız. Bu yüzden çoğumuzun mesela eril burçlarda daha fazla gezegeni varken, bu gezegenler daha çok haritanın batı tarafına yerleşmiş olabilirler. Bu durumda anlarız ki, bu kişi her iki enerjiye de sahip. Yani gün gelecek iradesiyle kendi seçimlerini kendi yapacak ve gün gelecek bu iradesiyle yaptığı seçimleri başkalarına uyarlaması gerekecek.
Hayatı okuyabilmek fırsatları değerlendirebilmek için çok önemli işte. Bu gibi fırsat döngülerini transitler arada bir nasip ediyorlar, kimilerimiz kullanıyor kimilerimiz ise uyuyorlar.
Mesela en son balık burcundaki yeniay çekim yasasını harekete geçirebilmek için muazzam bir enerjiydi ve bunu o yazımda dile getirmiştim. Çekim yasasını harekete geçiren dişil enerjidir tıpkı balık burcu gibi. Çekim yasası demek evrenin sana istediklerini sunması için ona izin vermen demektir. Aslında teslimiyetle gelir bazı şeyler ama bunun için eril enerjinizi akabinde kullanmanız gerekir ki bu kapıyıda ekinoks dolunayı açmıştı bizlere. Bu enerji hala aktif. Bu yüzden bu yazıyı yazarak yol gösternek istedim.
Bu evren düalite üzerine kurulu. Siyah ve beyaz, eril ve dişil, ying ve yang daima bir arada. Bizler de birer dansçıyız bu diyarlarda. Bu dansı ne kadar güzel öğrenirseniz o kadar güzel ve huzur dolu bir yaşamınız olur şu dünyada.

ASTROKARTOGRAFİYİ farklı okumak


Astrolojiyi öğrenme yolculuğuna başladığımdan beri her gün yeni bir kapının açıldığını fark ediyorum.
Sanki yıldızlar yeminliler ve bazı şeyleri sadece zamanla açıyorlar yeryüzündekilere. Bu yüzden heryerini ezberlediğini zannettiğin haritan, seni sürekli büyülemeye devam ediyor bir şekilde. Her seferinde yeni bir bilgiyle, yeni bir idrak oluşuyor zihninde.

☆☆☆

Bu yazımda biraz Astrokartografiden bahsetmek istiyorum ve bizi nasıl etkilediğinden. Çünkü ilk zamanlarda dünyanın birçok yerinden geçen çeşitli gezegen çizgilerime bir anlam veremiyordum. Kimi yerleri ömrü boyunca gidip görmeyecekti ruhum. O halde nasıl etkileyebilirdi ki beni Astrokartografi haritam?

Hepimiz kocaman bir alemde kendi küçük alemimizi deneyimliyoruz.
Kimimiz tek bir ömürde bütün dünyayı geziyor kimimiz ise doğduğu köyden bir adım öteye gidemiyor.
Oysa çok gezenin de hiçbir yeri göremeyenin de bir Astrokartografi haritası var ve bu harita kendi küçük alemimizdeki yolculuğumuzu bir şekilde etkiliyor.

İnternet çağında yaşadığımız için kocaman dünya küçücükün bir köy oldu bir anda. Artık tek bir tıkla Japonya'daki bir kişiye ulaşabiliyor, Sibirya'da yaşayan birinin hayat hikayesinden etkilenebiliyorsun.
İşte Astrokartografi haritan da tam bunu gösteriyor. Dünyanın neresinden hangi gezegen çizgin geçiyorsa, orda seni bekleyen bir dersin oluyor.
Öğrenci hazır olduğunda üstat yetişir denir, işte bazen bu üstatlar hiç zannetmesen de bu gezegen çizgilerinden ruhuna dokunabiliyor.

Daha net anlatabilmen için kendi Astrokartografi haritamdan örnek verebilirim.
Benim Venüs DC çizgim Azerbaycan'ın Bakü şehrinden geçiyor. Hayatım boyunca gitmedim, büyük ihtimalle de yolumun düşmeyeceği bir şehir diye düşünüyorum. Ama Bakü'de doğmuş olan bir kişi var ki, Venüsyen tüm konuları onun üzerinden deneyimliyorum. Bahsettiğim kişi Mimi İkonn. Aslında sadece sosyal medya aracılığıyla yıllardır takip ettiğim biri. Hem instagram'da çok aktif hem de hayatını paylaştığı bir youtube kanalı var.
Hayatının her aşamasını; aşık oluşunu, evlenişini, eşiyle birlikte kurdukları işlerini, hamile kalışını, tatillerini, sevdiklerini yani her şeyi paylaşan biri zamanla sizi ve düşüncelerinizi derinden etkilemeye başlıyor. Yıllar geçti ve ben parasız, orta düzeyin de altında olan ailelerden gelen bu iki gencin sevgi ve birbirlerine duydukları aşk ile hayatlarını ve yaşam tarzlarını nasıl kurduklarını izleyebildim. Başarı basamaklarını birlikte nasıl çıktıklarını ve lüks denebilecek bir yaşam tarzına kavuşmalarına rağmen nasıl da mütevazi kalmayı başardıklarını görmek bana Venüs'ün birçok hayat dersini öğretti. Aşk gerçekten cesaret ve emek istiyor ve sadece bunu başarabilenler ilişkilerinde huzuru keşfediyor, sevginin Allah'ın kuluna bahşettiği en değerli hediye olduğunu anlıyor.
Ben hayatımda belki hiçbir zaman için yüzyüze gelmeyeceğim birinin ve hiçbir zaman için ziyaret etmeyeceğim bir yerin etkisini hissediyorum Venüs çizgim sayesinde.

İkinci bir örneği ise Kuzey Ay Dügümü'müm geçtiği İsveç'ten verebilirim. Yine ziyaret etmediğim bir ülke, bilmem bir gün yolum düşer mi..
İsveç'in doğusundan Kuzey Ay Düğümü IC çizgim geçiyor. Bu çizgim hayatımın amacıyla yakından ilgili. Nasıl Venüs ilişkiler, aşk, para konuları üzerinden beni etkiliyorsa, Kuzey Ay Düğümüm de misyonum hakkında bilgi veriyor. Ve bu misyonumu bana İşveç'in Grundtjärn adlı küçük bir köyünde yaşayan Jonna Jinton hatırlatıyor.
Bazen birisini gördüğünüzde kalbiniz hızla atmaya başlar, ruhunuz ilhamla dolar. Bu gibi anlık duyguların kaynağının ruhun doğmadan önce seçmiş olduklarını hatırlaması sonucu oluştuğunu söyleyenler var. Psikolojide buna 'golden shadow' deniyor. Birisini görüp etkilendiğinizde aslında kendi içinizdeki yaratıcı kıvılcımı gördüğünüz için etkileniyorsunuz. Ruhunuz bir bakıma Yaratıcıya vermiş olduğu sözü hatırlıyor. İnsanın ruhu ilhamları bu şekilde alır. Anlık hissiyatlarla. Yoktan var olan çoşkuyla.
Daha önce doğduğum ülkeyi geride bırakarak yeni bir başlangıç yapmıştı zaten ruhum ama biliyorum ki yükselen yöneticim ve Güneş'imin üzerinden geçmeye hazırlanan Uranüs benden yeni bir başlangıç daha yapmamı isteyecek. Hayat rotamı doğaya kıracak. Ve Jonna şimdilik bu konuda en büyük ilham kaynağım ve sessizce destek aldığım biri. Sonuçta radikal kararları alanlar genelde yalnız kalırlar. Yapabileceklerine inanmayan insanlar kendi inançlarını size yansıtır ve sizin de yapamayacağınızı zannederek hayat enerjinizi çalarlar. Eğer başkalarının inançlarına kuvvet verirseniz, asla hayalini kurduğunuz hayatı yaşayamazsınız. Bu da Jonna Jinton aracılığıyla Kuzey Ay Düğümü çizgimin bana öğrettiği hayat dersi.


Peki ya sizce sizi nasıl etkiliyor bu güzeller güzeli mavi gezegen?
Astrokartografiyle ilgili danışmanlık almak isterseniz yardımcı olabilirim, tıklayın..

Vedic astrolojiden neden vazgeçtim?


Benden danışmanlık almak isteyenler bazen vedic astrolojiye göre yorum yaptığımı zannediyorlar. Sanırım bu algı vedic astroloji üzerine birkaç blog yazısı paylaşmış olduğum için oluşmuş. Oysa bu doğru değil. Vedic astrolojinin bazı tekniklerini kullanıyorum ama daha fazlasını değil. Nedenini ise bu yazımda paylaşmak istedim.

Sanırım kaderimde var, hep alışıldığın dışında olan yolları seçerim.
Genelde herkes batı astrolojisiyle başlar, sonra sığ bulur çünkü öngörü teknikleri tam olarak istediklerini vermez ve vedic astrolojiye geçerler. Beni rahatsız eden tam da bu oldu ve bu yüzden başlangıçta vedic astrolojiyle başlamış olsam da yolumdan saptım ve modern astrolojiye yöneldim. Çünkü hint astrolojisinin sundukları bana faydadan çok zarar veriyordu. Hatta bu yüzden birkaç blog yazısını dahi sildim.

Bu benim inanışımla alakalı, bu nedenle vedic astrolog arkadaşların hiçbirini incitmek istemem. Sadece ben astrolojinin bir bilim olmasa da bir ilim olduğunu düşünüyorum ve bunun sadece kehanet odaklı kullanılmasına karşıyım. Ne zaman evleneceğim, ne zaman işe gireceğim, kocam beni aldatıyor mu? gibi soruları astroloji cevaplayabilir. Peki tüm bu sorularım kime ne faydası var? Diyelim haritanızda öyle bir yoga var ki bu hayatta çok zengin olacaksınız ve bunu küçük yaşta öğrendiniz. Kendinizi bu kişinin yerine koyun ve düşünün. Bu kişi büyük ihtimalle hiçbir şey yapmayacak, kendisini zorlamayacak ve belki de bu yüzden kaderinde var olan zenginlik potansiyelini yaşayamayacak.
Bazı şeyleri önceden bilmemiz bize çoğu zaman faydadan çok zarar verir. Bunu Nostradamus gibi ünlü kahinlerin hayatlarından çok iyi biliyoruz. Ailesinin ve sevdiklerinin başına gelecekleri önceden öngörebilmesine rağmen hiçbirini engelleyememiş. Bu yükle yaşamak ne kadar zor, bir düşünsenize!
Bilmeden yaşamak ve hayatın sürprizleriyle karşılaşmak o kadar güzel ki..

Yaş aldıkça hayata olan bakış açım tamamıyla değişiyor. Onunla birlikte astrolojiye olan bakış açım ve ilgim, alakam da. Belki bunu yazılarımdan hissediyorsunuzdur. Daha çok hayatın içinden örnekler vermeye başladım ve astrolojiden daha az bahsediyorum. Bu astrolojiyi bırakacağım anlamına gelmiyor çünkü bunun kaderimin bir parçası olduğunu düşünüyorum ve belki bir gün bunun eğitimini dahi verebilirim ama henüz bunun için çok fazla erken. Bu yüzden bu yazı benden ders almak isteyenlere de gelsin. Daha henüz kendim bir bilgelik öğrencisiyken, öğretmem doğru olmaz. Çünkü bunun bu şekilde işlemediğini biliyorum.

Astroloji konusunda bilgisine çok değer verdiğim Frank Felber, ezoterik astroloji kitabında kişinin ruhsal mertebesine göre gezegensel enerjilere inisiye edildiğinden bahsediyor. Yani bir kişi ruhsal olarak ne kadar bilgeyse, ancak o kadar astrolojiyi kullanabiliyor ve öğretebiliyor. Bunun ne kadar doğru olduğunu hem çevremden hem de kendimden çok iyi gözlemleyebiliyorum.

Bir kesim var ki, onlar için astroloji fal.
Şu zaman aldatılacaksın, bu sene kötü seyler yaşayacaksın, satürn burcuna girdi eyvah vs. gibi şeylerle insanların tıpkı enerji vampirleri gibi yaşam enerjilerini emiyorlar. Bu kesime inanan kesim de genelde kurban olma rolünü benimseyenler. Vardır ya böyleleri, acıyla beslenirler. Hayatlarında olumsuzluk yaşamak isterler sürekli, çünkü bunun sayesinde kendilerini çevrelerine acındırırlar, ilgi ve sevgi beklerler. Diyarıma uğramasından en çok korktuğum insan tipidir. Bebek ruhlardır bunlar, yani tekamül aşamalarına yeni başlayanlar. Bunlara maalesef yardımcı olamazsın çünkü yardımlarını asla kabul etmezler.

Bir üst kesim var ki, hayatı daha farkında olarak yaşarlar. Astrolojiyi bir fal olarak değil, kendini tanıma ve keşfetme yolu olarak görürler. Onların asıl amaçları tekamüllerini hızlandırmaktır.
Ben şahsen kendimi bu kategoride görüyorum çünkü astroloji benim hayatıma bu şekilde girdi.
Üniversitede mesleğini yapmayacağımı bildiğim bir bölümde okuyor ve bunalımlı buhranlı bir dönemden geçiyordum. Aklımda sürekli tek bir soru vardı: Ben kimim ve buraya ne yapmaya geldim? O zamanlarda sadece güneş burcunu bilen ben, astroloji sayesinde kim olmam gerektiğinin gerçeğinle karşılaştım. Ve zannetmeyin ki bu mutlak gerçek, olgunlaşma ve tekamül devam ettikçe hiçbirimiz hayat amacımızdan net ve kesin olarak emin olamayız. Çünkü bu yolculuk gökyüzüne ulaştıran bir merdiven gibi. Yükseldikçe ancak, herşeyi daha farklı gözlerle görebiliyoruz.

3. kesim insan-ı kamil, aydınlanmış, ermişler grubudur. Onlar için astroloji çoktan hikaye olmuştur. Tam teslimiyet içerisinde yaşarlar. Ben bu kesimi majör arcana'daki büyücü arketipine benzetirim. Çünkü onlar enerjileriyle ve var oluşlarıyla herşeyi kendiliğinden tezahür ettirirler. Astroloji haritalarını aşanlar bunlardır. Gezegenlerin en yüksek enerji mertebelerine inisiye oldukları için sadece olumlu enerjilerini yeryüzüne çekerler. Bu gibi insanların enerji alanları o kadar etkileyici olur ki, düşük mertebedeki insanları dahi etkiler ve yükseltirler. Tıpkı gelmiş geçmiş olan tüm peygamberlerin yapmış oldukları gibi.

•••

Vedic kültür çok kadimdir ve vedic astroloji de öyle. Çünkü geçmişimizin bütün sırları himalayalarda saklı tutulmuş. Veda'lar onları anlayabilenlere içlerindeki cevherleri sunarlar.

Sanskritçeyi çok iyi bilen ve Veda'ları araştıran Victor Di Cara, şu anki haliyle uygulanan vedic astrolojinin aslında hint astrolojisi olduğunu ve vedic astrolojiyle hiçbir alakasının olmadığını söylüyor. Bu çok ironik çünkü kendisi de bir vedic astrologtur ama mesela tropical zodyağı kullanır çünkü eski metinlerde bahsedilen zodyak budur. Belki de gerçek vedic astrolojiyi uygulayan nadir vedic astrologlardan kendisi. Çünkü yaklaşım tarzı çok farklı. Mitolojileri fazlasıyla kullanıyor, çevirdiği Vedic yazıları kitaplar haline getiriyor vs.

Eğer Vedic astrolojiyi gerçekten sanskritçe bilgisi olan birinden öğrenmeye kalktığınızda öğrendiğiniz şeyin astrolojiden çok daha farklı olduğunu anlıyorsunuz. Öğrendiğiniz şey aslında bir din ve bu din veya inanış o toprakların insanlarına indirilmiş, yani sizin DNA yapınıza uyumlu değil.
Bir Vedic astroloğa gittiğinizde size yantralar, mantralar verir. Bunlar ise sizde faydadan çok zarara sebep olurlar. Çünkü bizim ruhsal yapımız esmalara uygundur. Bizim kavmimize verilmiş olanı bırakıp, başkasınınkine yönelirsek kendi varoluşumuza aykırı davranırız. Bunu söyleyen ben de değilim ayrıca, Budist rahiplerin düşüncesi.

Hint astrolojisini öğrenmeye çalışırken bu mitolojik hikayelerinden örnekler veren vedic astrologlardan birçok tasavvuf hikayeleri duydum. Aslında İslam kültürü Hint kültürünü de etkilemiş.
Hint astrolojisiyle Helenistik astrolojiyi kıyasladığınızda benzerlikleri de keşfedebiliyorsunuz. Hatta kimi astrologlar en kadim halini Pers'lerin kullandığını ve bu şekilde kaynaşarak Hint kültürünü de etkilediğini savunuyorlar. Persler kimden öğrendi peki acaba diye düşününce Babil astrolojisi akla geliyor. Perslerden kalma bilgilerden aynı zamanda İslam alimleri etkileniyor ve ortaçağ astrolojisi oluşuyor. Ortaçağ astrolojisi ise modern, batı astrolojisine zemin hazırladığı için, günümüz astrolojisi de bu şekilde oluşmuş oluyor. Yani anlayacağınız büyük ihtimalle bu ilim Hz. İdris'e vahyedilmiş, Babil'de düşmüş meleklerin öğrettikleriyle saptırılmış da olsa bir şekilde diğer kültürleri etkilemeyi başarmış ve günümüze kadar gelmiş.

Bu çok büyük bir yolculuk ve eğer bu kadim ilim işe yaramıyor olsaydı bu yolculuk sırasında unutulup kaybolur giderdi. Eğer günümüze ulaştıysa çağlar boyunca onu kullanmış, belki saptırmış belki de geliştirmiş olanlar sayesinde.

Astrolojiyi öğrenenlerin ise görevi, sapmış olan kısımlarını ayıklamak ve saflaştırmaya çalışmak olmalı.
Hint astrolojisi ataerkil prensiplere dayanır, kadınlara yönelik değildir. Bu yüzden daha çok ezicidir. Bazı yogalar ise artık işe yaramaz çünkü biz bambaşka bir çağda yaşıyoruz. Bu yüzden birçok kullanılan teknik aslında yanlış ve bu nedenle insanların hayatlarını olumsuz etkiliyor.

Ben astrolojinin bu şekilde kullanılmasına karşıyım. Ve ben, bizim İslam kültürü Vedic kadar kadim bilgilerle doluyken, gidip de vedic astrolojiyi öğrenerek önümdeki hazineyi çiğneyemem. Bu yüzden yoldan saptım ve astrolojinin daha çok manevi, ezoterik yönüyle ilgileniyorum. Amacım ise astrolojiyi hayatın içinden keşfettirerek öğretebilmek.

Ne mutlu bana eğer bunu biraz da olsa başarabiliyorsam.

Atalarımızdan kalan miraslarımız


Daha önce bu konuyu daha farklı ele alarak, "reenkarnasyon teorisi" adlı bir yazı yazmıştım. Bu yazımda İslam inancına göre reenkarnasyonun olmadığından bahsetmiş ve dedenin işlediği günahı torunu neden ödesin konusunda hala anlayamadığım, bana mantıklı gelmeyen şeylerin olduğunu söylemiştim.

Bu yazımda ise farklı olarak İslam inancına uygun olan, 7 kuşak atalardan kalma miras hakkındaki konuya değineceğim. Böylelikle reenkarnasyona inanmayan kesim, başta mantıksız gelen bazı olay veya döngüleri neden yaşadıkları konusunda bilgi edinebilsinler.
Çünkü biz tıpkı yukarıdaki resim gibi atalarımızdan kalan hikayelerin içerisinde öyle bir sıkışıp kalıyoruz ki, sürekli yaşadıklarımıza bir anlam veremiyor ve daha da kötüsü önümüzdeki bizi aydınlığa götürecek olan yola çıkmaya cesaret edemiyoruz.

Bu konuda henüz yeteri kadar bilgiye sahip olmadığım için örnekleri, hafızamı tazeleyip, daha iyi anlayabilmek uğruna ikinciye okuduğum İngrid Zinnel'in kitabindan vereceğim.

Bilindiği üzere Satürn karmanın gezegenidir. Bu yüzden söz konusu atalar olduğunda, bakmamız gereken bir numaralı yer Satürn ve yerleşimidir.
Daha sonra bakmamız gereken yer, yüksek enerjilerini tezahür ettiremediğimiz için genellikle başımıza bela olan Uranüs, Neptün ve Plüton'dur.

Ay, hayatımızdaki anne figürlerini, Güneş baba figürlerini, Venüs sevgilileri, Mars ve Merkür kardeşleri ve kuzen gibi akrabaları temsil edebilir. Jüpiter genellikle kişileri değil, daha çok din ve inançlar konusu hakkında bizlere bilgi verir.
Bunlar genel göstergelerdir ve her kişi için geçerli değildir. Mesela ailede anne babadan güçlü konumdaysa, baba Ay tarafından, Anne Güneş tarafından temsil edilebilir.

Haritamızdaki bu gezegenlerin konum ve açılarını, büyüklerimizin yaşadıkları ile bağdaştırdığımızda, hayatımızda yaşadığımız döngü veya problemler konusunda inanılmaz ilginç bilgiler edinebiliriz.
Sevgi bu dünyadaki en kuvvetli bağdır. Çok derin bir sadakat ile sevdiklerimize bağlanırız. Ve maalesef bu sevgi bağı bazen o kadar kuvvetli olur ki, kendi sadakatimiz başımıza bela olmaya başlar.

Örnekler

Plüton - Mars (kavuşum, kare veya karşıt açıları) haritamızda atalardan kalma bir şiddet ve acı göstergesi olarak kabul edilir. Bu fiziksel şiddet de olabilir, ruhsal veya duygusal da.
Mesela Plüton Mars karesine bir örnek, savaş döneminde birçok kez tecavüze uğrayan ninenin, torunu büyük annesinin aynı kaderini, üvey babası tarafından senelerce taciz edilerek paylaşır. Küçücükün masum bir çocuk neden böyle korkunç bir şey yaşasın diye sorar dururuz kendimizce, aklımız almaz hiçbir şekilde. Oysa büyükannenin yaşadığı acıyı kendi kızı bastırılmış öfke olarak yaşayabilir, daha hassas olan torun ise, bu yükü üslenerek ninenin yaşadıklarını ailesine hatırlatır. Ve bu 3 kuşak haritada da kendini Mars - Plüton gerginliği olarak gösterir.
Affetmek ve hakkını helal etmek çok önemlidir ve bu başarılmadığı sürece bu miras torunlar tarafından devralınır, ta ki ailenin bir üyesi çıkıp, affederek, düzeltene dek.
Böyle korkunç bir şey nasıl affedilir diyebilirsiniz. Ama affetmek en güzel intikamdır ve yüce bir makamdır. Her ruh bu mertebeye ulaşabilse, dünyada acı kalmaz.

Plüton - Venüs açıları (kavuşum, kare veya karşıt açıları)  büyüklerimizden devraldığımız değerler ve aşk hikayeleridir.
Diyelim baba zamanında evliyken başka bir kadına aşık olmuş ve onunla dost hayatı yaşamış. Bu babaya sahip olan kız çocuğunun hem anne hem babaya olan sevgi ve sadakati eşit. Ama ortada aldatılıp, terk edilen bir anne ve aşk uğruna buna sebep olan bir baba var. Bu kız büyünce hangi tarafa çekilecektir sizce? Cevap basit: Anneye olan sadakati yüzünden kendi mutluluğunu ve aile kurma isteğini feda ederek, evlenmemeyi tercih edecek ve bütün ömrünü annesini (babasının aksine) terk etmeyerek, onun yanı başında geçirecektir. Ama aynı zamanda babasına olan sevgi ve sadakati yüzünden gidip evli bir adama aşık olacak ve tıpkı babası gibi gizli ve imkansız, mutsuz bir aşkı yaşayacaktır. Bilinçaltından onu bu şeytani, kısır döngüye hapseden şey, "annecim ben seni o kadar çok seviyorum ki seni asla terk etmeyerek, kendi yuvamı kurmaktan vazgeçeceğim. Babacım sana o kadar çok sadığım ki tıpkı senin gibi bir dost hayatı yaşamayı tercih edeceğim", inancıdır. Bilinçaltımızın kuklasıyızdır her daim. Bu yüzden mantıklı seçimlerde bulunamayız, ruhumuzdan bu tür zincirleri kırmadığımız sürece.
Bu kadın büyük ihtimalle bu yaptığını kendisine yakıştıramayacak ve nedenini anlayamayacaktır. Ta ki bu davranışına sebep olanların bilinçaltından çıkıp, bilinçli bir şekilde fark edene dek.

Ay - Neptün (kavuşum, kare veya karşıt açıları) annenin ölen bir yakınına olan özlemini temsil edebilir.
Her çocuk anneye (ay'a) çok kuvvetli bir şekilde bağlı olduğu için, haritasında Ay ile Neptün arasında açısı olan çocuk, annenin bu özlemini ve acısını o kadar çok derinden hisseder ki, kendisinin sanır ve bir ömür boyu bunu fark etmeyerek ona ait olmayan bu enerjiyle yaşayabilir.
Buna benzer örnekleri madde bağımlıların haritalarında görürüz genellikle. Neptün kişinin ruhuna o kadar derin bir boşluk açar ki, bu konuma sahip olanlar kendilerini bu hayata hiçbir zaman için ait hissetmezler. Bu sefer gerçeklikten kaçma isteği uyanır ve bunun sonu alkol veya uyuşturuculardır.
Bunun gibi bir açıya bir diğer örnek, ailede genç yaşta ölmüş olan birinin enerjisi sebep olabilir. Erkek çocuk onun doğumundan önce erken yaşta ölen dayısının acısını, kendi hayatını alkol ve uyuşturucularla mahvederek, kendini feda ederek eşitleme isteğinde olabilir. Yani dayısı erken öldüğü için ve ailede bu acı bastırıldığı için erkenden ölme isteğini bilinçaltında taşıyor olabilir. Burda da söz konusu olan sadakat ve sevgidir. "Dayım hayatını yaşayamadı, bu yüzden annem çok üzgün. Annemin ve dayımın acısını o kadar çok derinden hissediyorum ki, benim de çok fazla yaşamaya hakkım yok," inancı vardır kişinin bilinçaltında. Bu dürtüsünü farketmediği sürece hayatını zindana çevirecektir. Bilinçaltı bilince ulaştığı anda genellikle bu maddelere olan bağımlılığından kendiliğinden kurtulur.

Yazarak dahi zorlandığım bir yazı oldu umarım yeteri kadar açıklayıcı olabilmişimdir çünkü aslında çok karmaşık bir konu.
İnsan bu tür şeyleri öğrendikçe yolların ne kadar ince olduğunu ve buranın neden imtihan dünyası olduğunu daha iyi idrak ediyor.
Farkına varmak ve içteki şeytanları yenmek, gölge benlikleri ortaya çıkartmak ve haritadaki olumsuz açıları aşmak gerçekten çok zor ve bir astrolog bir yere kadar yardım edebilir. Ruhunun zincirlerini kırmak herkesin sadece yalnız üstlenebileceği bir görevdir.

Türkiye'nin astroloji haritası


Bu yazıyı 10 Kasım'a yetiştirmek isterdim ama maalesef vakti bulamadım. Kısmet bir gün ertesineymiş.

Nasıl her birimizin kendine has bir haritası ve kaderi varsa, milletlerin ve ülkelerin de kendilerine has haritaları ve kaderleri vardır.
Atatürk 29 Ekim 1923'te saat 20.30'da Cumhuriyeti ilan ettiğinde, Gökyüzü Cihan İmparatorunun torunlarının yeni kaderini yazmakla meşguldü. Ve ortaya işte böyle bir harita çıktı..


Haritadan da görülebileceği üzere yükseleni yengeç burcu olan bir milletiz.
Cennet vatan kavramımız, kuvvetli aile bağlarımız, sıcakkanlılığımız, duygusal yapımız ve güçlü köklerimiz, yengeç burcunun anaçlığından kaynaklanıyor. İşte bu yüzden diğer dillerdeki Baba vatan (Fatherland) kavramı bizde Anavatan oluyor. Anadolumuz Analarla dolu olan kutsal topraklarımız oluyor.

Yükselen burç ve 1. ev, halkı temsil eder. Diğer ülke insanlarının bizi nasıl gördüğünü 1. eve yerleşen burç anlatır.
Türkiye'yi ziyaret eden turistlerin ilk söyledikleri şey, yemeklerin müthiş olması ve çok misafirperver oluşumuzdur. İkisi de yengeç burcunun özelliklerindendir. Hatta geçenlerde Bucketlist Family'nin İstanbul ve Kapadokya ziyaretlerini izliyordum. Karı koca ikisi de televizyon ve medya'nın Türkleri ve Türkiyeyi ne kadar yanlış yansıttığını ve bu ülkeyi ziyaret etmekten asla korkulmaması gerektiğinden bahsediyorlardı.
Gelip de kendi gözleriyle bu ülkeyi tanıyanların, tadı damağında kalıyor. Tuhaf bir yer burası, havası bile mistik. Belki de bu haritamızdaki büyük su üçgeninden kaynaklanıyordur. Duygu ve sezgiyle, atalardan kalan kutsal bir mirasla dolu çünkü bu topraklar.

Bu mistik havadan her ne kadar hepimiz etkilensek de, karanlık efendi Plüton'un etkisi altındayız. Çünkü kendisi 1. evimizde bulunuyor.
Plüton sembolik olarak yeniden doğma ve hayatta kalma mücadelesiyle ilişkilidir. Türkiye Cumhuriyetimiz canını çekinmeden vermiş olan, yaptığı fedakarlıklar ile insanın tüylerini ürperten kahramanlık hikayeleriyle dolu olan bir nesilin, büyük mücadeleler vererek küllerinden yeniden doğmuş bir millettin hikayesini anlatır.

Plüton ve yükselen yöneticisinin 12. evde bulunuyor olması, fetö gibi örgütlerin, pkk ve terörün, gizli saklı yürütülen düşmanlıkların olacağını gösterse de, yükselen derecesine yakın olan Plüton ile Sirius, kavuşumdalar.
Bu yıldız sıradan olanı kutsala dönüştürmekle alakalıdır. Ve işte tam da bu kavuşum, eşi benzeri olmayan bir milli mücadelenin zaferini tüm dünyaya kanıtlamamızda yardımcı olmuştur.
Türkiyenin haksızlıklara karşı olan sert tavrı ve fedakarca yardımları, bu ikilinin kavuşumu sayesinde bize sanki geçmişimizi hatırlatmak ister gibi, Osmanlı'nın sağladığı barışı çevreye yine getirmekle görevlendiriyorlar.
Tek dişi kalmış olan canavar Amerika dahi iyi biliyor, Türkiye o kadar kritik bir ülke ki, ne kendilerini yönetmelerine, ne de bir başkasının himayesi altına girmelerine asla izin verilmemelidir. Oyunlar, entrikalar, terörler ve örgütler bu korkunun yaratımıdır. Ne var ki Türklerin kanında olan bir özelliktir bu, tam bağımsızlık ve hürriyet.
Plüton'da sağolsun bizi karanlıklara maruz bıraktığı gibi onlarla nasıl başedilmesi gerektiğini de gayet güzel öğretiyor her birimize. Düştüğümüz gibi kalkmasını da biliyoruz bu yüzden.

Bir Akrep burcu ülkesi olmak ve Plüton'un enerjisini günlük yaşamda dahi bu kadar kuvvetli hissetmek, bu ülkeyi yaşanılması zor olan bir yer haline getiriyor. Ve çevremden burası yaşanılacak yer değil, ben yurtdışına yerleşicem söylemleri, hayatının 17 yılını yurtdışında geçirmiş biri olarak, beni üzüyor. Herkes kaçmanın peşinde, savaşıp başarmanın, kalkınmanın değil. Oysa bir milleti millet yapan halktır. Bu cennet vatanın kıymetini biz bileceğiz başkası değil. Biz kendimizi ilerleteceğiz, büyüyeceğiz, güçleneceğiz. Çünkü hiç kimse asla elimizden tutup bize yardımcı olmayacak. Bu verdiğimiz savaşta her zaman için yalnızdık ve yalnız olacağız.
Biz ise birlik içerisinde ilerlemektense, sen Atatürkçüsün, sen Osmanlıcacısın kavgasını sürdürüyoruz.
(Selman Kayabaşı'nın tarihi romanlarından birinde bu konu ne güzel ele alınmış. Sanırım adı Operasyondu. Herkesin okumasını tavsiye ederim. Tarihi bir roman da olsa, içi bize okullarda öğretilmeyen gerçek bilgilerle dolu çünkü.) Amerikan tarihiydi, fetöcülerin tayfasıydı derken, çocuklarımızın hiçbirine gerçek tarih öğretilmiyor. Kendi köklerini dahi tam olarak bilmeyen, yarış atı konumuna sokulmuş çocuklar mezun ediyoruz okullarımızdan. Eğitim sistemimiz düzene girene dek, bu açığı kendi ellerimizle kapatmak zorundayız. Birini sevdirirken, diğerini kötülemekten vazgeçmeliyiz. Çünkü Osmanlı da Biziz, Atatürk de Biziz ve biz bunlardan da çok öteyiz.

Kaan Sarıaydın verdiği konferanslarından birinde kendi anılarından birini paylaşmıştı. Bir gün Almanya'da ailesiyle dışarda yemek yerken yanlarına çok yaşlı bir Alman adam yaklaşmış. Size noldu böyle, siz kimlerin torunlarıydınız, savaştan sonra bir aşağılık kompleksine kapıldınız ve buraya köleler gibi çalışmaya geldiniz demiş. (Kendisi 1. Dünya savaşında Osmanlı cephesinde savaşmış biriymiş).
Tarih tekerrürden ibarettir ve aptallıkların bedelini kader daima çok ağır ödetir. Ayrımcılıktan ve kaçmaktan ziyade uyanmanın vakti geldi. Biz kendimizi cumhuriyetle, osmanlıyla oyalarken, araştırmacı yazarlar Çin'de Türk piramitleri keşfetti. Ortaya dev bir medeniyetin kökleri çıkacak diye ödleri patladı. Bölgeyi kapattılar, piramitleri toprakla gömdüler, uydudan bakıldığında tepecik görüntüsü versin diye, ve hiçbir araştırmacıyı bölgeye sokmuyorlar.
Kendi gerçek tarihimizi dahi yine başkalarından ögrenmek zorunda kalıyoruz. Elin amerikalısı 'Ey dünya halkı hepiniz Türksünüz' diye kitap yazarken, biz televizyonumuzu açıp saçma sapan şeyler izlemeyi tercih ediyoruz. Sonra da burası yaşanılacak bir yer değil diyoruz. İnsan yaşadığı yeri yaşanılacak hale daima kendi getirir bunu unutuyoruz.
Bir akrep ülkesi olmak kolay değil. Ama biz zaten hiçbir zaman için kolay yolu seçen bir ırk olmadık. Olamayız.

Yükselenimizi yöneten Ay, ikizler burcunun kritik olan son derecesinde, 12.evimizde bulunuyor ve sadece kendi çıkarlarını düşünen sahtekârlar ve ihmalkârlıklar yüzünden büyük kayıplar verdiğimizi gösteriyor. Halkı temsil eden Ay'ın, bu yüzden çok büyük acılar çekmiş olmasının sebebini anlamamızda yardımcı oluyor.
Köklerini kurutamadığımız ve mantarlar gibi yerden fışkıran gizli örgütlerin açtığı yaralardan ve sebep olduğu maddi manevi kayıplardan tutun, Ay tarafından temsil edilen kadınların çektiği işkencelere kadar hepsini 12. ev konularına bağlayabiliriz.
İkizler burcu ayrıca iletişimi temsil ettiği için, sesimizi istediğimiz gibi duyuramıyoruz. Yazıp çizdiklerimizden ötürü hapse girebiliyoruz. Fikirlerimizi özgürce ifade etmekte zorlanıyoruz. Bunun sonucunda da yanlış anlaşılabiliyoruz. Çünkü ikizler burcunun yönetici gezegeni olan Merkür, Satürn ile kavuşuyor.
Ne var ki terazi burcunda gerçekleşen bu kavuşumun olumlu bir yönü de mevcut. Çünkü terazi burcundaki bu ikili, dış ülkelerin baskıcı politikalarına karşı akıllıca karşı koyabileceğimizi de gösteriyor.

Güneş her haritada önemli olduğu gibi, Türkiyenin astrolojik haritasında da büyük öneme sahip. Zira akrep burcunda ve 5. evde bulunuyor.
Genç bir nüfusa sahip olabilmeye ne kadar önem ve özen gösterdiğimizi temsil ediyor. Her ne kadar Erdoğan'ın 3 çocuk politikası bazı çevreler tarafindan yanlış yollara saptırılmaya çalışılmış olsa da, aslında geleceğimiz uğruna ne kadar önemli bir konu olduğunu gösteriyor. Çünkü gençlerimiz yaşlı nüfusa sahip olan ve gelişimlerinde tıkanmak üzere olan diğer güçlere karşı, sahip olduğumuz en büyük güçlerimiz.

Geldiğimiz kökü temsil eden ev, 4. evdir ve burada pek sevmediği, terazi burcunda olan Mars'ımız bulunuyor.
Astrolojide Mars askerleri temsil eder. Bu da kökenimizde savaşçı bir toplum olduğumuza işaret eder.
Terazi diplomasi ve siyaset demektir ve Mars'ın burada konumlanıyor olması, geçmişimizde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin siyasetin işleyişiyle iç içe girmiş olduğunu ve yapılan acı darbeleri gösterir.
Mars ve Plüton arasındaki kare açı, ülke huzurunun sağlanmasında yaşanılan sıkıntıları ve senelerce bitmek bilmeyen terörle olan zorlu mücadelemizi anlatır.

3. evimize yerleşen Neptün, komşu ülkelerimize karşı fedakarca davranma eğiliminde olduğumuza işaret ederken aynı zamanda da kandırılmamıza ve hayal kırıklığına uğramamıza sebep oluyor.
Etrafı düşmanlarla çevrili olan ve neredeyse tek bir dosta dahi sahip olmayan bir ülkeyiz. Oysa yardım ellerimizi kötü bir olay olduğunda hemen uzatmak için elimizden geleni yapıyoruz.
Yunanlılarla bile o kadar ortak özelliklerimizin olmasına rağmen onlarda, bir Türkü kazıkladığında cennete girileceğine dair bir inancın var olması aslında insanı incitiyor.

Yükselenden baktığımızda 2. eve denk gelen Neptün ülke olarak maddi anlamda da bir belirsizlik havası içerisinde olduğumuzu gösteriyor. 5. evdeki Jüpiter'den gelen kare açıyla halkın spekülasyon içeren yatırımlarda veya girişimlerde yaşadığı yanılgı ve kayıplar belli oluyor.

Komşularımızla olan ilişkimiz şimdilik zorlayıcı ve güvenilmez gözükse de, 3. evinde ayrıca kuzey ay düğümü bulunan bir milletiz ve bu da kadersel anlamda komşularımızla ilgili bir misyon taşıdığımızı gösteriyor. Belki de bu çevremizde sağlamamız gereken huzuru anlatan bir konumdur.
Kuzey ay düğümünün bulunduğu burç başak burcu olduğu için, komşularımızla olan ilişkilerimize duygusal yaklaşmaktansa, mantıklı, planlı, analitik ve organize olmuş bir şekilde hareket etmemiz gerektiğini gösteriyor. Kaosa düşmeden akıllıca hareket etmenin öğrenilmesi gerekilen bir görev olduğuna işaret ediyor. Mağdur rolü oynamaktan vazgeçip, sorumluluk almamız gerekiyor.
Oysa balık burcunda bulunan güney ay düğümü mağdur ve kurban rolünü oynamayı pek bir sevdiğimizi gösteriyor.
Kendimizi yetersiz hissediyoruz, hatta tıpkı o yaşlı Alman askerinin de dediği gibi aşağılık kompleksine girmeyi tercih ediyoruz.
9. evde bulunan güney ay düğümümüz bizim bazı inanış ve görüşlere kendimizi fazla kaptırmamıza sebep oluyor. İnançlarla ilgili konularda fanatikleşme ve gereksiz yere yukarıda da anlatmış olduğum gibi bölünmelere meydan hazırlıyoruz. Osmanlı'yı da dışarıdan yıkamadılar, içten başardılar. Türkiye'yi de dıştan yıkamayacaklar ama bizim bu özelliğimizden dolayı, içi karıştırarak amellerine ulaşıyorlar.
İnançlarımızın suistimal edilmesine izin vermemeliyiz. Kendimizi batılılardan daha üstün veya daha aşağılık görmekten de vazgeçmeliyiz.
İslam o kadar yüce bir din ki, bilim değil ama ilimdi bize altınçağ dönemini yaşatan, Avrupa ortaçağında cehennemini yaşarken. Endülüs kütüphanesinden sadece iki kitap kaldı ve onlar atomu parçaladı. Bütün ilim bugünümüze ulaşsaydı şu an kim bilir nerede olurduk.
Oysa İslam o kadar korkunç ameller için kullanılıyor ki, insanın tüyleri ürperiyor.
Haritamızdaki bu konumumuz en çok dikkat etmemiz gereken yer. Kendimizi buraya kaptırır, yobazlaşırsak herşeyi kaybedebiliriz.

Astrolojik haritamızdaki 10. evimizde balık burcunda Uranüs bulunuyor. Ülkenin idari konularını ve idarecileri temsil eden bu ev balık burcu ve Uranüs'ün temsil ettiği bilinememezlik sayesinde bizi ne yapacakları asla belli olmayan toplum konumuna sokuyor, ki bunun çok büyük avantajlarını görüyoruz. CIA'in her ülke için yapılmış olan planları Uranüs sayesinde bizde pek işe yarayamıyor. Bu özelliğimizden dolayı bize sinir oluyor olsalar gerek. İşgal edilen topraklar halkın birleşmesiyle geri alınıyor, nerden çıktığı belli olmayan liderler bütün oyunları bozuyor, planlanmış darbeler son anda başarısız oluyor vs.
Balık burcunun sembolü dahi bir sağa bir sola doğru yüzen iki balığı gösterir. Uranüs ise şimsek hızındaki olayları temsil eder. Hangi yöne doğru yüzmemiz gerektiğini bilemeyişimiz ve aniden verdiğimiz kararlar, planlı programlı hareket etmeyi seven batılı kardeşlerimizi bir hayli çileden çıkarıyor.
Onları çileden çıkarırken bizi de sürekli erken seçimlere ve sıkça el değiştiren hükümetleri deneyimlemeye davet ediyor. Tam herşey güzel giderken bir ani siyasi gerginlik her birimizin hayatında fırtınalar estiriyor.

Atatürk'ün cumhuriyeti ilan ederken ki haritasında Uranüs'ün tepe noktasında bulunuyor oluşu kaderimizi belirlemiş. Sanki ilahi bir güç bu gökyüzünü seçtiği için Cumhuriyetimiz 29 Ekim'de kurulmuş.
Kazandıklarından emin olan batılı zihniyetin, halkın gücünü arkasına alarak şok etmeyi başarmış bir adamın ve halkının devriminin haritası bu.
Aslında istersek herşeyi başarabileceğimizin en güzel kanıtı. Çünkü sadece öngörülemez olanın karşısında insan çaresizliğe düşer.

Yazımı son olarak küçük bir fıkrayla kapatmak istiyorum. Ben bunu ilk defa Ramazan Kurtoğlu'ndan duymuştum.

Bir gün bir cihan savaşı çıkmış ve ülkeler birbirine girmişler. Cebrail koştur koştur Allah'ın katına çıkmış ve Almanya, Rusya, İngiltere hepsi savaşıyorlar demiş. Allah, bırak savaşsınlar, diye cevap vermiş. Sonra savaşa Yunanistan da girmiş. Cebrail yine Allah'ın katına çıkıp haber vermiş. Bırak savaşsınlar, demiş. Sonra savaşa Türkiye de katılmış. Cebrail hemen haber verip, ama Türkler de savaşa girdiler, demiş. Bu sefer yüce Yaratıcı, onlar işini bilirler ama bensiz yapamazlar, demiş.

Bizi güçlü kılan her daim imanımız olmuştur ve her daim de imanımız olacaktır inşAllah. Bu cennet vatanın kıymetini bilmemiz ve onu hak ettiği yere çıkartmamız dileğimle..

Başarının hayalini kuranlar | Neptün'ü Oğlak burcunda olan jenerasyon


Neptün'ün Oğlak burcundaki transiti yaklaşık olarak 1984-1998 yılları arasına denk geldi.
Bu jenerasyon 90'lı yıllarda büyüdü ve bu yılların enerjisinden etkilendi.

Zamanda ufak bir yolculuk yaptığımızda 90'lı yıllardaki ağır satürnyen havayı görürüz. Çünkü bu yıllar içerisinde Oğlak burcundan ayrıca Uranüs, Satürn ve Kuzey Ay Düğümü geçmekteydi. Oğlak burcu ve enerjisi adeta üzerimize çökmüş gibydi. Çevremizdeki insanlar, hatta kendi anne babalarımız dahi Oğlak burcunun temsil ettiği olaylarla meşguldü.
Hırslı, başarı ve hedef odaklı, azimle savaşan ve kendini gerçekleştirmek isteyenleri gördük etrafımızda ve onları örnek aldık bu yüzden.
Ama aynı zamanda Neptün'ün hayalleriyle, sisli puslu dünyasıyla büyüdük, ondan etkilendik ve bu yüzden gerçek ile hayal arasında dengeyi kurabilmekte zorlandık ve zorlanmaya da devam ediyoruz.
Çünkü bir yandan Oğlak burcunun ayakları yere sağlam basan ve başarma hırsıyla dolu olan bir nesiliz ama bir yandan da şimdiye kadar atalarımızın (Oğlak) sahip olmadığı hayallere (Neptün) sahibiz. Ve bu hayallerin arasında maddi güç, başarı, otorite, hatta ün ve şöhret var. Biz yeni bir düzenin, bambaşka bir ekonominin ve farklı hayat koşullarının hayalini kuruyoruz.

Büyüklerimiz 'eğer azimle çalışırsan herseyi elde edebilirsin' söylemleriyle büyüttüler bizi. Biz de buna inandık. Eğer gerçekten istersek istediğimiz herşeyi başarabileceğimiz inancıyla büyütüldük.
Bu yüzden hayallerini gerçekleştirmek için savaşan bir nesil bu.
Bizden sonraki gelen Neptün'ü Kova burcunda olan nesil kadar özel olduğumuzu zannetmesek de azimle güzel yerlere gelip özel olabileceğimize inanıyoruz.


Maddiyat ile spiritüalizm el ele

Neptün'ü Oğlak burcunda olanların en derin benliklerinde topluma faydalı olma isteği vardır.
Oğlak burcunu otorite, devlet, kurumlar ve var olan düzen olarak görürsek, bu jenerasyonun neptünyen enerjiyi tüm bu alanlarda etkili kılmak için geldiğini görürüz. Çünkü Neptün ilahi olana bağı olan bir gezegendir. Ruhsal ve mistik konuları yönetir. Ve bu jenerasyon ilahi olana bağı kopuk bir toplumda büyüdü. İçinde öteki aleme olan bağı derinden hissetti ama onu etrafındaki düzende keşfedemedi. Bu yüzden var olan düzene mistik ve ruhsal, ilahi enerjiyi getireceğine dair yemin etti.

Şimdilerde 20'li-30'lu yaşlarda olan bu jenerasyon ile birlikte spiritüel konuların (Neptün) patlak verdiğini ve insanların bu konularla ilgili yepyeni işler kurduğunu (Oğlak) ve inanılmaz güzel paralar kazandığını görüyoruz.
Yoga, şifa çalışmaları, binbir çeşit ruhsal konularla ilgili yeni meslek alanları ortaya çıktı. Atalarımızın hayal dahi edemeyeceği yollar üzerinden ilerleyerek başarılar elde etti bu jenerasyon ve başarılı olmanın sırrını diğerlerini ezerek değil, asıl onlara yardım ederek olacağını ispatladı. Bu jenerasyonda rekabet hırsı yok. Tam tersine 'benimle rekabet edemezsin çünkü senin kazanmanı ben de istiyorum' anlayışı var. 


Bu jenerasyonun en büyük imtihanı: 
Ekonomik kriz

Karanlıklar prensi Plüton ağır olan hareketinden dolayı her seferinde Neptün'ün peşinden sinsice gelir ve her jenerasyonu karanlıklarla imtihan eder.
Plüton'un transiti aslında o nesli güçlendirmek ve Neptün'ün hayal dünyasını gerçekliğe uyumlamak içindir.
Neptün'ü Oğlak burcunda olanlar 20'li yaşlarına geldiğinde transit Plüton Neptün'lerinin üzerinden geçer ve kişi neptünyen hayallerini gerçeklik süzgecinden geçirmek zorunda kalır.

Bu jenerasyonun büyüklerinin Neptün'ü Akrep burcundaydı.
Akrep burcu cinselliği temsil ettiği için bu jenerasyon serbest ve özgür (Neptün) bir şekilde cinselliklerini deneyimledi. 60'lı ve 70'li yıllardaki hippi dönemi, cinselliğe Neptün'ün sınırsızlığını ve hayal dünyasını getirdi. 68 kuşağı ve çiçek çocuklar seks aracılığıyla neptünyen dünyaları keşfettiler. Özgürlük, barış, sevgi ve eşitlik anlayışı hakimdi. Mahremiyetin sınırsızlığı (Neptün) yaşandı. Ben bedenimi istediğim herkesle istediğim şekilde paylaşabilirim zihniyeti, Plüton Neptün'ün üzerinden geçerken karanlık yüzünü gösterdi ve AIDS patlak verdi. Serbest cinsellik ile ölüm (Plüton) artık el eleydi.
Plüton bu kuşağa cinsellik konusunda herkese güvenemeyeceğini, seçici ve dikkatli davranmak zorunda olduğunu öğretti. Korku, panik, ihanet ve güvenilmezlik gibi plütonik konular Neptün'ün hayal dünyasını ele geçirdi. Böylelikle uyuşturucularla diğer alemlere dalanlar karanlık gerçek dünyaya geri dönmek zorunda kaldılar. Herkesin eşit ve özgür olduğu ve sevginin mutlak olduğuna dair inançlar Plüton tarafından yerle bir edildi.

Aynı durum Neptün'ü Yay burcunda olan kuşak için de geçerliydi.
Yay burcunun temsil ettiği diğer kültürler ve din ile Neptün'ün temsil ettiği sınırsızlık, birlik ve barış inancı, Plüton transitiyle birlikte yaşanan 11 Eylül olayları ve Irak savaşı yüzünden yıkıldı. Kültürler ve ülkeler arası barış gerçek yüzünü göstermişti ve bir kere daha neptünyen hayaller acı gerçeklerle karşı karşıya kaldı.

Neptün'ü Oğlak burcunda olan jenerasyon Plüton transitinden daha yeni etkileniyor gibi gözükse de etkilerini Plüton'un 2008'de Oğlak burcuna girmesiyle birlikte yaşanan ekonomik krizle yaşamaya başladı.
Oğlak burcu ekonomiyi temsil ettiği için bu jenerasyon Plüton'un yıkımını ekonomik sorunlar üzerinden deneyimleyeceğe benziyor.
Azimle istediğim güce ulaşabilirim inancımız çok yakında yıkılacağa benziyor çünkü tüm dünya ekonomileri şiddetli depremlerle sarsılmaya hazırlanıyor.
Plüton bize hayallerin çok güzel ama gerçeklikten kopma, gücünü istediğim anda elinden alırım, seni hayal kırıklığına uğratırım sinyallerini veriyor.

Plüton hep bir şekilde şeytanı andırır ve bu jenerasyonunun belki de en büyük imtihanlarından biri para ve güç uğruna ruhunu şeytana satmak olacaktır.
Çünkü biz bizden önceki gelenlerin göstermediği eforu sarfetmek zorunda kaldık ve kalıyoruz. Başarılı olabilmek için elimizden gelen herşeyi yapıyoruz. İyi bir eğitim, ün yapmış okullar, üniversiteler, dereceler, başarı belgeleri, yüksek lisanlar ve doktoralar.. Şimdiye kadar hiçbir nesil iyi bir işe sahip olabilmek için bizim kadar yarışmadı, bizim kadar yorulmadı ve bizim kadar genç yaşta yaşlanmadı. Hiç kimse bir yere gelebilmek için bu kadar çok beklemek zorunda, bu kadar çok eğitim almak zorunda kalmadı. Ve bu jenerasyon vermiş olduğu onca çabanın hiçbir işe yaramadığını ve yaramayacağını Plüton transitinin yol açtığı ekonomik çöküşle birlikte deneyimlediğinde kendisini yol ayrımında bulacak. Ya güç uğruna ruhunu şeytana satacak yada küllerinden yeniden dirilmeyi keşfedecek ve yepyeni bir ekonomiyi yaratacak.
Hep beraber izleyeceğiz, göreceğiz ve yaşayacağız..

Tavsiye edilen yazı
Plüton'u Akrep burcunda olan jenerasyon

Astroloji'de Lilith - Kadının korkulan yüzü


Bir varmış bir yokmuş
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde 
Adem ile Lilith mutlu mesut bir arada yaşar iken, Adem'in içinden gelmiş ve Lilith'e 'yat aşağa' demiş ve Lilith 'ben yatmam, asıl sen yat aşağa' diye cevap vermiş. 
Bu anlaşmazlık sonucunda vay sen kimsin diye bir kavga çıkıvermiş ve Lilith Adem'i terk etmiş. 
Adem yalvarmış yakarmış, karısını geri istemiş ama Lilith yeminliymiş, asla geri dönmemiş. Bunun üzerine de Tanrı Adem'e ihanet etmeyecek olan Havva'yı, Adem'in kaburga kemiğinden yaratmış ve ona sunu vermiş. 
•••

Musevi inancına göre olay bu şekilde şekillenmiş. Hatta hikayeyi ilerletmek gerekirse, inanca göre Lilith gitmiş şeytanla birlikte olmuş, ondan bir sürü çocukları olmuş. Tanrı ise meleklere tüm bu çocukların öldürülmesine dair emir vermiş ve Lilith tüm çocuklarını kaybedince, 'bende ademoğullarını yaşatmayacağım, her birine musallat olacağım diye' yemin etmiş. Ve böylelikle bu inanç çağlar boyunca Anadolu halkını da etkilemiş. Çünkü hala yeni doğmuş bebekler yalnız bırakılmaz, odaya soğanlar, sarımsaklar vs. asılır, binbir dualar okunur ki 'Ümmu Sübyan' veya 'Alkarısı' uzak dursun. 

☆☆☆

Eski insanların bizden çok daha bilge olduğuna inananlardanım. Çünkü onlar çok daha basit ve çok daha doğayla iç içe yaşıyorlardı. Kadim bilgelik ağızdan ağıza aktarılıyor ve sahip çıkılıp, kıymet biliniyordu. 
Oysa günümüzde bir çok şey kocakarı saçmalığı diye adlandırılarak önemsenmiyor. Kadim bilgelik gittikçe kayboluyor. O kayboldukça da biz kendimizi yitiriyor köklerimizi yok ediyoruz ama farkına bile varmıyoruz. 

Gerçek şu ki, ağızdan ağıza aktarılan bilgiler sembolik bir anlatım kullanılarak yapılıyordu. Bu yüzden tüm mitolojik hikayeler, masallar ve efsaneler belirli anlamlar taşıyan semboller içeriyordu. 
Günümüzde mitolojik hikayeleri, masalları veya efsaneleri daha iyi anlayabilmek için, perdenin ardında gizleneni keşfetme arzusunda olmalıyız. Bu tür hikayeleri anca bu şekilde anlayabiliriz.
Bu yüzden siz de başta saçma gelen bir hikayeyle karşılaştığınızda, bunun ardındaki mesaj nedir acaba? diye düşünmeye çalışın. 
_____________________________________

- Tarih daima kazananlar tarafından yazılmıştır. 
Ah, keşke bir de kaybedenlerin gözüyle bilebilseydik geçmişi -
_____________________________________

Yüzyıllardır ataerkil bir düzenin hükmü altındayız. Kadının ve güçsüz olanın ezildiği, hor görüldüğü, kıymet bilinmediği, değer gösterilmediği bir dünyada yaşıyoruz. 
Oysa bu hep böyle değildi. 
Anaerkil toplumda düzen bambaşkaydı.
Kadın, yaratıcılık gücünden ötürü yüce olarak görülür, el üstünde tutulur, değer verilir, derinden sevilirdi. 
Kadın ile erkek fiziksel olarak birbirinden ne kadar çok farklı da olsa, insan olarak eşit değerlere sahipti. Biri ötekini ezmez, birbirlerini tamamladıkları bilinirdi. 

Ataerkil topluma geçişle birlikte bu bilgi tarihin karanlıklarına gömüldü. 
Tarihin karanlıklarına gömülen tek şey bilgelik değildi. Yaratıcıya olan bağından ötürü kadının varlığı da karanlığa gömüldü. Hatta lanetlendi. 
Çünkü korkuldu. 
Güzelliğinden. Cazibesinden. Cinselliğinden. Yaratıcı gücünden. Bilgeliğinden. 

Bir zamanlar Tanrının kutsal bir armağanı olarak görülen kadın, artık bir orospuydu insanların gözünde. 
Kadının şeytana yatkınlığı vardı. Bu yüzden her türlü kötülüğü yapabilirdi. Masum çocukları şeytana kurban edebilir, çeşitli bitkiler aracılığıyla korkunç kara büyüler yapabilirdi. Kadın cinselliğini kullanarak erkeği baştan çıkarır ve karanlık fantazilerine alet ederdi. Hatta kadın ruhunu satabilir, şeytanla dahi sevişebilir, onun çocuklarını dünyaya getirebilirdi. 

Ortaçağ ve ne yazık ki en çok yeniçağ döneminde yaşanılan cadı avı tam da saymış olduğum bu gerekçelerden dolayı yüzbinlerce masum kadının ateşler içinde yakılmasına sebep oldu. 
Sebep olarak gerçekten yukarıda bahsettiğim suçlamalar örnek verilirdi. 
Maleus Maleficarum gibi dini kitaplarda kadınların ne kadar korkunç, saçma, hatta gülünç şeylerle suçlandığını bir bilseniz, tüyleriniz ürperir. 

Bir kadının cadı olup olmadığını öğrenebilmek için çeşitli işkenceler icat edilmişti. Cadı olarak suçlananlar bu işkencelere o kadar sık ve günlerce maruz bırakılıyorlardı ki, bir çoğu deliriyor ve daha fazla acı çekmemek için duymak istenilen hikayeleri uyduruyor, yani 'itiraf' etmiş oluyorlardı. Bu hikayelerin arasında süpürgenin üzerine binip, gece ormanda şeytanla yaşanılan seksten tutun bir çok akıl almaz saçma ve gülünç, hayal ürünü hikayeler o zamanki alimler tarafından gerçek olarak kabul ediliyordu. 
____________________________________

Sapık ve hasta ruhlu bir zihniyetle yukarıdaki Lilith ile Adem'in hikayesini yorumlamaya çalışırsak, ortaya ortaçağ zihniyetinde bir yorum çıkar: 
• Kadın dediğin erkeğin sözünden asla çıkmamalıdır. 
• Kadın dediğin erkeğin ona hükmetmesine ve emir vermesine izin vermelidir. 
• Kadın dediğin itaatkâr ve aciz olmalıdır.
• Kadın dediğin cinsellikte gücünü asla kullanmamalı, erkeğin istediği gibi davranmalı, daima onun altında olmalıdır. 
• Kadın dediğinin cinsel istekleri olamaz, arzuları ve hayalleri olamaz. 
• Kadın dediğin değersizdir ve hakkını aramak için asla erkeğe meydan okuyamaz. 
• Kadın dediğin başını alıp, istediği gibi çekip gidemez. 
• Kadın dediğin eğer tüm bunları yaparsa, şeytani bir varlık olduğunu ispat eder. 

İşte bu Lilith'in özeti. 
Listeyi daha istediğiniz gibi uzatabilirsiniz. Bitmek bilmez. 
Çünkü sapık bir zihniyetle yorumlanmış kadının değeri ancak bir böceğinki kadardır. Kadın dediğin nefes almayı, yaşamayı, var olmayı dahi hak etmez. 

İşte bu zihniyet kadını gerçek özünden kopartmış ve istediği gibi kullanılabilen çok amaçlı, cinsel bir objeye dönüştürmüştür. 
Bu yüzden astrolojide dahi Lilith'in bulunduğu ev, şeytana yatkınlığımızı gösteren ev olarak yorumlanır. 

Erkeğin haritasında Lilith en çok arzuladığı ama aynı zamanda en çok korktuğu kadını anlatır.
 
Kadının haritasında Lilith, içinde gizlediği vahşi cinsel tutkularını ve ruhunun karanlıkta kalmış, derin yaralarını, bastırılmış cinselliğini, terk edilmiş, önemsenmemiş, sevilmemiş, değer verilmemiş olmanın getirdiği karanlık intikam gücünü temsil eder. 

İlişki haritalarında Lilith geçmişten gelen karanlık, karmik bir borcun varlığını (karabüyü gibi) gösterir. Ayrıca aşırı bağımlı, tahrip edici, karanlık ama tutku dolu, cinselliğin uç noktalarda yaşanacağı bir ilişkiyi gösterir. 

Genellikle harita yorumlarıma katmadığım bir bakış açısıdır Lilith'in astrolojik yorumu. 
Ama onun sayesinde bilinçaltımızda, ruhumuzun en derinlerinde barındırdığımız gerçek karanlık tarafımızı, masum maskemizin ardında gizlediğimiz, vahşi, savaşçı gücümüzü ve gerçek cinsel potansiyelimizi keşfederiz. 
Bu karanlık aydınlığa kavuşmak için yalvarıp yakaran yönümüzdür. Onu bilinç düzeyine çıkarıp, yarasına şifa ve sevgi merhemini sürmemizi bekler. 

Unutmayın hikayede hak ettiği sevgiyi ve değeri göremediği için yalnızlığı göze alan, yaralı ama güçlü bir kadınla karşılaşıyoruz. 
Bu yüzden astrolojik haritanızdaki Lilith'i bu gözle yorumlayın. 
Onun karanlık, intikam odaklı enerjisindense, içinde barındırdığı korkusuz gücü ortaya çıkarın. 
Kendi karanlığınızla tanışın ve barışın. 
Ve asla ama asla hak etmediğiniz, sevgi görmediğiniz, değer verilmediğiniz, küçük görüldüğünüz, ezildiğiniz, aşağılandığınız yerde durmayın ve hemcinslerinizin durmasına da izin vermeyin. 
Artık enerjilerin eşitlenmesi ve dengelenmesi gereken bir çağa adım atıyoruz. Anaerkil bir topluma doğru yol alıyoruz. Bu yüzden karanlıkları ardımızda bırakmalı ve aydınlığı çağırmalıyız. 
Kali Yuga bitmek üzere.