KARA BÜYÜ AYİNİNE MARUZ KALMAK

  • Share

KARA BÜYÜ AYİNİNE MARUZ KALMAK

 


Psişik yeteneklere sahip olan insanlardan sadece biri 2020 yılında yaşadıklarımızı öngörmüştü. Rudolf Steiner. Ama onun öngördüğü şey bir salgın değil, aşılanma süreci ile insanların transhümanizm projesine entegre edilmesiydi. Birçok medyumdan 2020 öncesi aynı şeyleri duymuştum. Her birinin öngördüğü asıl şey 2020'nin transhümanizme geçiş aşamasının başlangıç etabı olmasıydı.

Şimdi ise bazı doktor ve bilim adamlarının çok ilginç iddialarını duyuyoruz. Viral hastalıkların bir kişiden diğerine geçme ihtimalinin birçok bilimsel araştırmaya rağmen asla kanıtlanamadığını duymaktayız. Yani sevdiklerimizi öldüren ve hepimizi korkutan o meşhur minik canavarın gerçekten var olduğunu hiçbir laboratuvar kanıtlayamamış. Ben bunu ilk defa duyduğumda 'nasıl yani?' demiştim. Eminim aranızda bunu ilk defa duyanlar benim gibi tepki veriyor olmalı. Hastalıkların nasıl oluştuğu konusunda derinlemesine araştırma yapıp, bağımsız doktor ve bilim adamlarına kulak verdiğinizde gerçekten ortaya başka bir resim çıkıyor. 

Bedenimizde oluşan her semptom bedenimizin sevgi dilinden başka bir şey değildir. Her hastalık aslında bir destektir ve hastalanmak şifalanmak demektir. Bize şimdiye kadar hastalığın kötü bir şey olduğu, bakterilerin bize zarar verdiği, kanserin öldürdüğü, kandida mantarının kötü olduğu söylendi. Oysa tüm bu bilgiler gerçekliği yansıtmamaktaydı. Nasıl şimdi faydalı bağırsak mikrobiyomu için probiyotikleri yutuyorsak, gelecekte bu söylediklerimi doğru olarak kabul etmeye başlayacağız. Yani bedeninizdeki bakteri de, kandida mantarı da, hatta kanserli hücre bile sizin kötülüğünüz için değil, iyiliğiniz için var. Bütün hastalıklarımız bastırdığımız hikayelerimizi bize hatırlatmak için vardırlar. Bunun ne demek olduğunu idrak edebilirsek bütün tıbbı baştan sona kadar değiştirebilir ve her hastayı şifalandırabiliriz. Çünkü beden mükemmel bir şekilde programlanmıştır ve bu program kendini iyileştirme komutuna da sahiptir. Yani kanserli hücre duygusal travma çözüldüğünde birden yok olabilir, size zarar veren bakteri faydalı hale gelebilir. 

Burada çok önemli bir soruyu kendimize sormamız gerekiyor. Madem her hastalık bize bir hikaye anlatmak ve bize bir çözüm yolu sunmak istiyor o halde neden alzheimer, otizm, MS, parkinson gibi nörolojik rahatsızlıklar bu kadar çok artmakta?

Nanorobotlar

Bildiğiniz üzere nanoteknoloji gıdadan giyim sektörüne kadar hayatımızın her alanına girmiş bulunmakta. Nefes yoluyla bile havadaki nanopartiküleri soluyoruz. Nanoteknolojiyi en basit tanımıyla minik robotlar olarak düşünmeye çalışın. Bu nanorobotlar birkaç kuşaktır bedenimizde gezinmeye ve DNA'mızı formatlamaya başladılar. Alanında uzman olan bir kişiden sağlıklı bir yaşam tarzına sahip olan insanların bile %2-3 civarında bu nanorobotlara sahip olduğunu duydum. Bu nanorobotlar sizin kanınızda, hücrelerinizde ve beyninizde geziniyorlar. Beden bunlardan rahatsız olmadığı sürece siz bunların varlıklarını sadece hissizleşme hissiyatı ile algılıyorsunuz. Yani yorgunluk, yaşam enerjisi yoksunluğu ve depresyon gibi belirtileri hissediyorsunuz çünkü bu nanorobotlar DNA'yı formatlarken ruhu bedenden yavaş yavaş uzaklaştırıyorlar. İlerleyen safhalarda ruh ve beden arasında bir kopma ve insanda bir ruhsuzlaşma yani robotlaşma gözlemleniyor. Aşılanma sürecinden beri hissiz, duygusuz ve boş boş bakan insanları çevrenizde gözlemlemeye başlamış olmalısınız. Maalesef hızlıca önlem almaz isek bu durumu yakın gelecekte daha da fazla deneyimlemeye başlayacağız.  

Beden, bu nanorobotların DNA formatını kaldıramadığında sadece ruhsal ve duygusal belirtileri değil aynı zamanda bedensel belirtilerini de görmeye başlıyoruz. Kanser, parkinson, alzheimer, ALS, MS ve otizm gibi hastalıklarla. Şimdi neden çocuklarda hatta bebeklerde bu hastalıkların çoğaldığını daha iyi anlamış olmalısınız çünkü her yeni kuşakta bu nanorobotların oranı, ki burada ağır ve hafif metallerden bahsedebiliriz artmakta. Şimdi aşılarda neden cıva veya alüminyum gibi çeşitli toksinlerin var olduğunu da daha iyi anlayabilirsiniz. 

Transhümanizm

Transhümanizm yıllardan beri kurgulanan şeytani bir projedir ve amacı tıpkı Atlantis dönemi kara büyücülerin insan DNA'sını değiştirdiği gibi aynı değişime yol açarak insanları köle robotlar haline çevirmektir. Bu yüzden bir önceki Atlantis'in kara büyücüleri ve tufan yazımda anlattığım gibi uyanmaz isek geçmişi tekrarlamanın eşiğine geleceğiz.

Kısacası Elon Musk'un yapay zeka uyarıları ve çip transplantları 'cambaza bak' oyunundan başka bir şey değil. Çoktan transhümanizmin büyük bir parçasıyız ve her geçen gün insanlığımızı daha da fazla kaybediyoruz. Bunu görmek için haberleri açıp izlemeniz yeterli. Şu an 3. Dünya Savaşı herkes tarafından konuşulmaya başlandı. Yazılarımda bunu senelerdir belirtiyordum. 3. Dünya Savaşı çoktan başladı, bedenlerimiz ve zihinlerimiz bunun ilk cephesiydi. Şimdi ise yavaş yavaş fiziksel savaşın etkilerini de görmeye başladık. Yani bu savaş iç dünyamızda başladı, şimdi dış dünyamıza da tezahür edecek. Ama unutmayın ki, bu savaş aslında çoktan yaşandı ve kazanıldı. Biz şu an sadece karanlıkla, aydınlığı seçebilmek için yüzleşiyoruz. Yani aslında kendi içimizdeki karanlıkların farkına vararak, kendimizi ve gezegenimizi şifalandırıyoruz. Şu anki yaşadığımız tüm kötü olaylara bu pencereden bakmak zorundayız yoksa kaybederiz. Bunu idrak edebilmek için yüksek bir ruhsal mertebe gerekli biliyorum, şu an masum çocuklar katledilirken bu bakış açısıyla olaylara yaklaşmak hiç kolay değil ama televizyonda izlediğiniz dehşet verici görüntüleri kendi iç dünyanızda 'bu benim hangi yanımı geri yansıtıyor?' şeklinde sorgulayabilirseniz bu savaşı sonlandırabilirsiniz. 

3. Dünya Savaşını ve büyük bir nükleer faciayı yaşamak istemiyorsak şu an her birimiz kendi içsel savaşlarımızı sonlandırmak zorundayız. Birimiz uyanırsa 10 kişiyi daha uyandırır. O 10 kişi 100 kişiyi uyandırır. 100 kişi 1000 kişinin uyanışına neden olur. Kendinizi bir domino taşı gibi düşünün. Bu sistem çökmek zorunda ama yeni doğacak olan sistemde sizin domino taşınızın ne tarafa doğru devrileceğinin önemi her şeyi değiştirebilir. 

George Orwell'in '1984' klasiğinde devletin toplumu 2 dakikalık nefret uygulamasıyla nasıl kontrol altında tuttuğu anlatılır. Bu uygulamada insanlar ekranların karşısına oturtularak devletin düşman olarak seçmiş olduğu şahış veya olaya karşı 2 dakika boyunca bağırıp, öfkelerini kusarlar. Bilmem farkında mısınız şu an ekranların karşısında hepimiz aynı şeyi yapıyoruz. Çevremden topluca el kahhar esmasının zikrinin yapıldığını duyduğumda tüylerim diken diken oldu. İnsanlar bunu iyi niyetle yapıyor olabilir ama açığa çıkan enerji kahretmenin üzerine olursa dünyada daha büyük katliamların yaşanmasına zemin oluşturacaktır. Bunu yapanlar bir kara büyü ayininin parçası haline getirildiklerinin farkında bile değiller. Negatif enerjimizle İsrail'in silahlarını, bombalarını kuvvetlendiriyor, cesetlerinde parmak izlerimiz olmasa da, masum çocukların öldürülmesine katkı sağlıyoruz. Umarım ne demek istediğimi anlıyorsunuzdur. Domino taşınız sevgi yerine nefret yönüne kayıyorsa, sadece siz değil bütün dünya kaybediyor ve bir masum çocuk ölüyor demektir. Dünya savaşları kollektif savaşlardır. Bizim iç savaşlarımızdır. Bu yüzden nolur uyanalım ve karanlık duygularımız olan silahlarımızı atıp, kendi içimizdeki ateş kesimizi başlatalım.