7 MART 2023 - 14 ŞUBAT 2026 | Satürn balık burcunda

  • Share

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 1 | YILANOĞULLARI ANUNNAKİLER

  • Share

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 3 | ATLANTİS'İN MİRASI & GÜNÜMÜZ

  • Share

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 2 | İNSANOĞLU & TRANSHÜMANİZM

  • Share

20 ŞUBAT 2023 | BALIK BURCUNDA YENİAY

  • Share

5 ŞUBAT 2023 | ASLAN BURCUNDA DOLUNAY

  • Share

7 MART 2023 - 14 ŞUBAT 2026 | Satürn balık burcunda

 


Satürn'ün Kova hanesindeki ziyaretinin bu şekilde ilerleyeceğini sanırım hiçbirimiz düşünmemiştik. Kim bütün dünyanın kapatıldıktan sonra insanların garip bir tıbbi soykırıma maruz kalacağını düşünebilirdi ki? 

Neyden mi bahsediyorum?

Neredeyse hepimizin damarlarında gezinen sıvıyı kabul ederek yaptığımız fedakârlıktan bahsediyorum.
Kimimiz bunu para kazanabimek için yaptı. Kimimiz sevdiklerine yakın olabilmek, kimimiz ise seyahat edebilmek için. Yani aslında hakkımız olan şeyleri yapabilmek için bir fedakârlık yapmak zorundaydık ve yaptık. 
Şimdi yüce Satürn Balık burcuna geçerek bize kurban ettiğimiz şeyin bedelini ödetecek ve sağlık konularını hiç olmadığı kadar ön plana çıkartacak. Hem yargılayacak, hem sorgulattıracak ve maalesef bazılarımız için bu süreç çok ağır akacak. 

Sayılar eğer doğruysa dünya nüfusunun %68'i en az bir dozunu aldı. Yani yaklaşık olarak 5 milyar insan. 
Bill Gates'in itiraf ettiği gibi 5 milyar insanın sadece %1'lik kesimin bile bu dozu kaldıramayacağını göz önünde bulundurursak, milyonlarca insanın yan etkilerden dolayı rahatsızlanacağı anlamına gelir. Maalesef Almanya'daki araştırmalar diğer yıllara nazaran şu son bir yıl içerisinde çocuk ölümlerinde artışın olduğunu göstermekte. Yani ciddi bir sağlık krizi ile karşı karşıyayız. 

Bu yaratılan canavar başlangıçta söylendiği gibi akciğerlere saldıran bir şey değildi. Akıllı doktorlar onun asıl saldırdığı ve etkisini yaydığı yerin kanımız olduğunu söylemişlerdi. Kan her yere ulaştığı için akciğerleri de etkiledi ve özellikle de kalpten pompalandığı için kalp kaynaklı sorunlara neden oldu.  
Satürn son iki yıldır Kova ve Aslan aksı üzerinde etkili olduğu için en çok nörolojik rahatsızlıklarla kalp sıkıntılarına yol açtı. Beyin kanamaları arttı, felçler çoğaldı, kalp krizi ve kalp kası iltihaplanmaları yaşandı ve en kötüsü de anksiyeteden alzheimer'a kadar nörolojik sorunların hiç olmadığı kadar çok artmasıydı.  

Satürn'ün Balık burcuna geçmesiyle birlikte Başak ve Balık aksı üzerinden hastalıkları deneyimlemeye başlayacağız. Yani lenflerde, hormonlarda ve kanda, kısacası bedenimizin sıvılarında tıkanıklıklar, pıhtılar, toksinler çoğalacak. Özellikle omur ilik sıvımızın akışı olumsuz etkilenecek ve bu çeşitli hastalıklara sebebiyet verecek. Ama korkmayın çünkü Satürn'ün önümüzdeki yıllarda büyük zorlayıcı açıları olmayacak. Neptün ile olan kavuşumunu görmezden gelirsek sağlığımızı geri kazanmaya başlayacağımız bir döngüye girmek üzere olduğumuzu söyleyebiliriz. Sadece mental olarak huzursuzluğumuz ve korkularımız devam edebilir. Sağlık sorunlarımızdan çok psikolojik sorunlarımız çoğalabilir. Bu yüzden en çok ruhumuza önem vermemiz gerekecek.
 
Yalnız 2025 ve 2026 yıllarında Satürn Neptün'e yaklaşmaya başladığında ölüm sayılarında büyük bir çoğalma bekleyebiliriz çünkü geriye dönüp baktığımızda en büyük salgın hastalıklarda ve toplu ölümlerde bu ikilinin büyük bir rol oynadığını görmekteyiz. Balık burcu bağışıklık sistemini temsil ettiğinden Satürn birçoğumuzun bağışıklık sistemini çökertebilir. 
Belki de en korkunç şey artan sağlık sorunlarında doktorların çaresiz kalması olacak çünkü Neptün görünmez olanı ve bilinmeyeni temsil eder. Satürn ise ölüm ve hastalıktır. Anlaşılmayan sebeplerden dolayı ölümler artacak ve hastalıklara teşhis konmakra büyük zorluklar yaşanacaktır. Bu hastalıkların çoğunun arkasındaki ana sebep ise bedenin asidik hale gelmesi olacak. Kısacası bedenimizdeki toksinlerin artıp, lenflerimizde tıkanıklığa yol açacağı 2.5 yıllık bir süreçten geçiyor olacağız. 

Satürn ayrıca Balık burcundaki seyahati boyunca bu soykırıma evet diyen doktorlara ettikleri hipokrat yeminlerini hatırlatacak. Yargılanmalar ve suçlanmalar başlayacak ve masumların hakları aranacak ama tabi bu maalesef ölüm oranlarını azaltmayacak, hızlıca piyasaya sürülen aşıların yan etkilerini yok etmeyecek..

Hastalıktan bu kadar çok bahsetmişken ilaç sektörüne değinmezsek olmaz. Malum bu sıvılar gerekli deney sürelerini geçmeden piyasaya sürüldüler ve bunun elbet hukuki bir yan etkisi olacak. Yalnız Satürn bu durumu insanların lehine çevirerek bir daha böyle bir hatanın yapılmaması için çok sert önlemler aldırabilir. Bu da piyasadaki birçok ilaca ulaşmamızı zorlaştıracaktır. Zaten eczanelerde ilaç kıtlığı çeşitli nedenlerden dolayı başladı bile. Anlayacağınız şeytani derecede büyük para kazanan ilaç firmalarını çok zor zamanlar bekliyor. En büyük paraları kazanan şirketlerden biri olan sağlık ve tıp sektörü önümüzdeki yıllarda büyük bir imtihan ve sorgu döneminden geçiyor olacaklar ve tıpta yeniden yapılanmanın başladığını göreceğiz. 

Satürn bu süreçte ölümleri Balık burcunun temaları üzerinden tezahür edecek. Başarılı bir şekilde hepimize enjekte ettirilen korku ve panik yüzünden karanlık dini, ruhsal üstatların etkisinde olan insanların tuhaf tarikatlarda topluca intihar ettiklerine dair haberleri televizyondan izleyebiliriz. Özellikle Satürn Neptün ile kavuştuğunda bu dünyaya artık katlanamayanlarda intihar istekleri artabilir. Kısacası korku zehri birçok insanı gerçek anlamda zehirleyecek. Kimimiz kıyametin artık gerçekten geldiğine inanacak, kimimiz değişen iklim koşullarını, doğal afetleri bahane ederek artık yaşamak istemeyecek. 
Satürn "hayatta kal zorluklara göğüs ger, sen bunu yapabilecek kadar güçlüsün" derken Neptün "her şeyi bırak ve kurtul" diyecek. Hangisinin sesine kulak vereceğimize ise biz karar veriyor olacağız. 

Salgın ilk başladığında doğa ana yer yerde ciğer otunu çıkarttı. Tahmin edeceğiniz üzere adının da anlattığı gibi bu ot akciğerlerimizi şifalandıran bir bitkidir. Geçen sene ise kendi iç gücümüzü hatırlamamız için her yerde yabani havuç çıktı. Bu bitki ise tüm gücünü kökünden alır ve bizim de tüm güçümüzü manevi kökenimizde aramamız gerekti. Bu yıl ise doğa ananın deliecesine yer yerden yoğurt otunu çıkarttığına tanıklık edeceğiz çünkü bu yabani ot lenfleri arındıran çok önemli bir şifaya ev sahipliği yapar. Kısacası aşı olduğuysanız korkmayın. Doğada derman bol. Sadece araştırmak ve bilmek, görmek gerek. 
Satürn vahşi doğayı temsil ettiğinden birçok insanın yüzünü tekrardan doğaya döneceğini ve tıbbi bitkiere olan ilginin artacağını öngörebiliriz. 
Özetle kanınızı koruyun, kalbinizi koruyun. Doğa ana savaşçı bitkileriyle, taşlarıyla, mineralleriyle ve hayvansal özleriyle sıvıyı tekrardan kanımızdan çıkaracak güçlere sahip. 
Artemisia ailesinin bitkilerine sarılın. Tohumlarını hem saklayın hem çoğaltın. 

Ayrıca kilerlerinizi doldurun. 
Daha fazla insanın ölmesi için yapay bir gıda krizi tetiklenecek. Çünkü Allah'ın yarattığı insan bedeni muazzam bir bağışıklığa sahiptir. Hücrelerimizin zikri o kadar kuvvetli ki, zayıf düşmediği sürece her canavarı yok edecek kadar güçlü. Bu güçten mahrum kalmamız için bu gıda krizi bilerek tetiklenecek. 
İnekler binlerce yıldır gaz çıkarıyor ama bunun bu zamanda bu kadar kafaya takılmasının ardındaki tek sebep ihtiyaç duyduğumuz sağlıklı proteinleri elimizden almak. Medikal astroloji yazılarımı okuyanlar amino asitler için proteinlerin ne kadar önemli olduğunu ve amino asitler olmadan bedenimizin arınma mekanizmalarının düzgün çalışmadığını hatırlayacaktır. Amaç inekleri azaltarak iklimi kurtarmak değil, bizi zayıf düşürmek. Bu yüzden köylerimiz, tarlalarımız ve atalık tohumlarımız artık altın değerinde. 

Balık burcu sinema, sanat, müzik sektörünü de yönetmektedir. Balık burcu hayal gücüyle ilüzyonları yaratır. Satürn ise gerçekliği temsil eder. Önümüzdeki 2-3 yıl içerisinde özellikle film ve oyun sektöründe büyük gelişmeler bekliyorum. Özellikle grafiklerde o kadar güzel gelişmeler olacak ki, gercek mi yoksa hayal mi ayırt etmekte zorlanacağız. 
Maalesef burada planlanan bir uzaylı saldırısı gerçeğini de unutmamalıyız. Bu gibi şeyleri yapay bir şekilde yaratacak teknolojiye sahipler. Yani bir ufoyla uzaylıların yeryüzüne indiğini görürseniz korkmayın, çünkü teknoloji şeytani bir şekilde ileri derecede. 

Tüm bu söylediklerimden sonra Satürn transitinin kişisel hayatlarımızı nasıl etkileyeceğine de bakalım..

Balık burcu derin duyguları, bilinçaltını temsil eder. Satürn ise geçmişi anlatır. Satürn bilinçaltımızı arındırabilmemiz için bize çok değerli bir kapı açacak.
Geçmişe dair bilinçaltımıza gömdüğümüz tüm duygularımız 2.5 yıl boyunca su yüzeyine çıkacak ve biz travmalarımızla yüzleşmek zorunda kalacağız. 
Yüzleşmeye cesareti olmayanlar mental sorunlarla baş etmek zorunda kalacaklar. Bağımlılıklarına sarılacaklar, depresyon haplarında çare arayacaklar. Kendi geçmişiyle yüzleşenleri ise bir uyanış bekliyor olacak. 

Satürn her birimizin aşağılık kompleksi ve kurban olma hissiyatı üzerinde çalışacak. Kendimize ne kadar değer verdiğimizi sorgulattıracak. Aynı şekilde karşı tarafla ne kadar empati kurabildiğimizi de sorgulattıracak bize. Sahip olduğumuz duvarlarımızı idrak ettirecek ve onları yıkmamız için bizi güçlendirecek.  Bazı durumlarda da ihtiyaç duyduğumuz sağkıklı duvarları inşa ettirecek bize. 
Kısacası eski döngüleri kırmak, acılarla vedalaşmak, her türlü bağımlılıklarımızdan  kurtulmak ve kuvvetli bir korunma kalkanına sahip olmak için muazzam bir fırsat dönemine giriyoruz. 

Zaten Satürn'ün Balık burcunu terk etmeye hazırlandığı dönemde mental sağlık için halisünojenik maddelerin mikro dozlarda artık hastane ve kliniklerde kullanılmaya başlandığını göreceğiz. 
Satürn Balık burcunun kaçış yöntemlerini kısıtlayacak, dozlarını küçültecek ve kenevir gibi aynı zamanda çok önemli tıbbi bitkilerin ve halüsinojen mantarların etkilerini hastane ortamlarında herkesin hizmetine sunacak. Kısacası devlet ve otorite figürlerinin her geçen gün çığ gibi artan uyuşturucu problemini daha fazla görmezden gelemeyeceklerini ve bu konuda önemli önlemlerin alınacağını ön görebiliriz. 

Ama en önemlisi Satürn bizden bir şeyi kurban etmemizi, öldürmemizi bekleyecek. Bu yüzden sahte olan her şeyi öldürmeye hazırlanın. Tüm maskelerinizi, tüm mış hareketlerinizi. Tüm yalan ve hatalarınızı kurban edin. Tüm korku ve endişelerinizi yok edin. Çünkü eğer bunu başarabilirseniz Satürn ruhsal uyanış yolculuğunuzu tetikleyebilir. Gönül gözünüzü  açabilir ve tekamül sürecinizi çok kuvvetli bir şekilde yüceltebilir. 

Özelikle 2026 yılında Neptün ile birlikte 1 derece Koç burcunda buluştuğunda bilincinizde adeta dev bir sıçrama yaşayabilir ve kendinizi sıfirdan inşa edebilirsiniz. 
Satürn'ün Balık burcundaki süreci birçok insanı bu yeni bilinç sıçramasına hazırlıyor olacak.

Geçmişe dönüp baktığımızda Rönesans'ın kıvılcımlarını çakanın da Satürn-Balık enerjisi olduğunu görüyoruz. Yalnız bu aydınlanma enerjisi daima arkasından bi cadı avını da beraberinde getirmiş. 
Yenilik getiren, insanları uyarıp, aydınlatan insanlara karşı ayaklanma ve aşağılama kampanyaları başlatılacak. Tüm bunları tarih sahnelerinden biliyoruz. Bu yüzden tekrarlanacaklarını öngörebiliriz. 

Ne pahasına olursa olsun susturulan bu insanlara sahip çıkın ve sözlerine değer verin. Sürü psikolojisiyle hareket etmek yerine kolektif olarak hepimiz için iyi olanı seçmeliyiz ve bu son iki sene içerisinde yaptığımız seçimlere asla benzememeli. Yoksa Satürn'ün tokadı hepimizi çarpabilir. 

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 1 | YILANOĞULLARI ANUNNAKİLER

 

Son yıllarda kendimi karanlığın ışığından geri çekip sadece güzel ve iyi olan konulara adamıştım. Enerjimin çoğunu otacılık derslerine veriyor ve tıbbi bitkileri araştırıyordum. Ama özellikle son iki sene içerisinde yaşadıklarımız sanki beni tekrardan şeytanla aynı masaya oturttu gibi hissediyorum. Aslında sadece ben değil tüm insanlık belki de varoluşun en önemli ve en karanlık sınavını vermek üzere. Yani hepimiz şeytanla aynı masaya oturmuş vaziyetteyiz ve en büyük tekamül sınavımızı vermekteyiz. Bu sınavı geçenler Rudolf Steiner'ın bahsettiği yeni Jüpiter'e yani 5. boyuta geçecek ve çok güzel şeyler yaşayacaklar. Bu sınavı veremeyenler ise bir yapay zekanın içerisine hapsedilip, dev bir cehennem hapsinde yanarak sönecekler. 

Etrafımızda olup bitenleri daha iyi anlayabilmemiz ve şeytanın bu son sınavını başarılı bir şekilde geçebilmemiz için birkaç yazıdan oluşan yeni bir seriye başlamak istiyorum. Bu yazı serisinde ana konumuz yaratılış hikayemiz olacak. Ama bu ilk yazım insanoğlunun yaratılış hikayesinden ziyade yılanoğullarının yaratılış hikayesiyle başlayacak. Bunun için gelin Elon Musk Mars'a çıkmadan biz yakın geçmişimizle başlayıp, derin geçmişe doğru bir zaman yolculuğuna çıkalım..

Naziler, Thule örgütü & Aldebaran

Tıpkı şimdi de yaşandığı gibi Uranüs 1930'lu yıllarda Boğa burcundan geçerken dünya üzerinde genler üzerinde bir takım tuhaf deneyler yapılıyordu. (Lebensborn çocuklarını araştırın) Bunları yapanlar Nazilerdi. Bu tuhaf grubun aynı zamanda tuhaf inançları da vardı. Saçları topuklarına kadar uzanan Vril kızlarıyla tuhaf ayinler gerçekleştirip, Aldebaran yıldızıyla iletişime geçiyor ve ufoların teknolojik olarak nasıl tasarlanmaları gerektiğine dair bilgiler ediniyorlardı. Yani kısacası bugünkü tüm uzay teknolojileri, yapay zekaya ait tüm bilgiler ve genetik üzerine olan deneyler 2. Dünya Savaşı sıralarında Thule örgütünün üyelerinin elinde biriktiriliyordu. 

Peki bu Thule örgütünün ve üyeleri olan Nazilerin Aldebaran yıldızıyla ne alakaları vardı?

Nazilerin ezoterik karanlık geçmişleri hakkındaki bilgiler gizli tutulmaya çalışılsa da Adolf Hitler'in Ari ırkla ilgili büyük bir sapkın takıntısının olduğunu hepimiz biliyoruz. İşte bu Ari ırk ile Aldebaran yakından ilgililer. Çünkü Aldebaran Ari ırkın ilk anavatanı.

Nazi kaynaklarına göre kendileri (Ari ırk) ilk önce Aldebaranda var olmuşlar. Teknolojik olarak kendilerini o kadar çok geliştirmişler ki, diyalarını mahvetmişler. Yok olacaklarını anlayınca ufolarına atlayıp bu sefer de Marduk/Nibiru/Maldek vs gibi çeşitli isimlerle anılan başka bir gezegeni istila etmişler. Ama orayı da teknolojileriyle mahvedip kendilerine yeni bir gezegen aramaya başlamışlar. Bu sefer bizim komşu gezegen Mars'a yerleşmişler. Zamanla tabiki bu gezegenin de içine etmişler. Mars'ın da işe yaramayacağını anlayınca hayatta kalan son varlıklar ufolarına atlayıp bu sefer güzel Gaia yani dünyamıza gelmişler ve şu an senin benim yanımda yaşıyorlar. 

Anunnakiler, yeni din & Elon Musk'un Mars takıntısı

Sümer tabletleri incelendiğinde Anunnakiler ve yarı tanrılar hakkında birçok tarihi kafa karıştırıcı bilgiye erişiriz. Kutsal kitaplarda düşmüş melekler konusuna da çokça atıf vardır. Mitolojilerde devlerden, titanlardan bahsedilir. Yani okulda öğrenmiş olmasak da, kutsal kitaplar ve tarihi kaynaklar Anunnakilerin yani yılanoğullarının bu geçmişini inkar etmez. Ama gel gelelim bu geçmiş insanoğlunun geçmişi değildir. 

Madem bizim geçmişimiz değil o zaman bizi ne ilgilendiriyor diye düşünebiliriz. Ben de uzun zamandır böyle düşünüyor ve NASA'nın bizi bombardımana tuttuğu ufo açıklamalarını ve uzaylı tartışmalarını görmezden geliyordum. Ta ki olayın ciddiyetinin farkına varana dek. 

Yazımın başında bahsetmiş olduğum Naziler var ya, onların içinden bir grup bilim adamı Nürnberg mahkemelerinde yargılanmadan hemen Amerika'ya kaçırılıp, üst pozisyonlara getirildiler. NASA'yı, çeşitli DNA çalışmaları yapan kuruluşları Naziler kurdu. Zamanla bunların alt dalları oluştu ve Elon Musk sahneye çıkarıldı. Ama Elon Musk sahneye çıkarılmadan önce Rockefeller'ın sponsorluğunu üstlendiği Secharia Sitchin ve Erich von Däniken gibi milyonlarca eser satmış insanların kitaplarıyla ve daha sonra uzaylı belgeselleriyle insanların beyinleri yıkanmaya başlandı. Bir yandan uzaylı hikayeleri hepimizin bilinçaltına yerleştirilirken çok önemli bir mesaj daha yerleştiriliyordu. Yuval Noah Harari'nin "hayvanlardan tanrılara - Sapiens" adlı kitabının reklamının ne kadar iyi yapıldığını hatırlayın. Bu kitabı herkesin elinde, kitapçıların en çok satanlar raflarında görmedik mi? Peki neydi bu kitabın konusu? Şempanze büyük baba ve maymun büyük annelerimizden türeyip, yüksek teknolojileri yaratıp, muazzam bir medeniyet haline dönüşümümüzü anlatıyordu. Vay be diyordu kitabı okuyanlar nerelerden ne kadar üst düzey bir hale geldik. 

Özetle şu an bize "siz insanlar maymundan türediniz ama biz (Ari ırk) uzaylı atalarımız olan Anunnakilerin soyundanız" yalanı yutturuluyor. Yani insanlar aslında bir köle ırk. Anunnakilerin genetik manipülasyonları sayesinde maymun olmaktan kurtarılan bir ırk. Bize anlatılan hikaye bu ve bunu kabul ettirmek için Elon Musk mesih olarak seçilmiş vaziyette. 

Kutsal kitapların bahsettiği insanoğlunun yaratılış hikayesini ellerinin tersleriyle ittirip, kendi marsiyen uzaylı dinlerini bize dayatabilecekleri o mükemmel anı bekliyor Elon Musk'un arkasındaki şahıslar. Bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorum ve bence onlar da tam olarak bilmiyorlar ama yola çıktılar. Bir salgın çıkaralım, insanları küçük bir virüs ile korkutalım ve veri toplayalım dediler. Küçük, görünmez bir virüs bile insanları bu kadar çok korkutup onları histeri içerisinde yaşadıkları bir transa sokuyorsa bir uzaylı saldırısında nasıl tepki verirler şeklinde küresel bir deneye tabi tutulduk. Sonuçta korku çok güçlü bir silahtır ve üzerimizde bu silahı kullanarak, asla kabul etmeyeceğimiz şeyleri daha hızlıca bize kabul ettirebileceklerini biliyorlardı. Bu yüzden UFO haberleri corona haberlerinin arasına sıkıştırılarak insanların bilinçaltlarına yerleştirildi. Tabiki bu deneyin bir de dev bir DNA boyutu vardı. Çünkü belki de Elon Musk Mars'a gittiğinde kendi atasına dair DNA örneklerinin insanlarla birebir olduğunun bilgisiyle geri dönecekti.

Çok açık ve net bir şekilde bir kere daha tekrarlıyorum. Dünyaya uzun zaman önce Anunnakilerin geldiğini ve maymunlar üzerinde bir takım DNA değişiklikleri yaparak hibrit bir ırkın oluşturulduğunun hikayesini bize kabul ettirecekler. Bu hibrit ırkın biz olduğumuzun yalanını yutturacaklar. Sonra da diyecekler ki, Anunnakiler söz verdikleri üzere tekrardan geliyorlar ve insanların DNA'sını değiştirip, süper insan ırkını yaratacaklar. 

Hanginiz inandınız şimdi bu saçma hikayeye? 

Durun bekleyin. Bir sonraki yazımda transhümanizm ve yapay zekayı ele aldığımda bize bu saçmalığı nasıl kabul ettireceklerini daha iyi anlayacaksınız. 

Bu yazı serim uçuk kaçık bir seri olacak çünkü inanılmaz önemli bir bilinç sıçramasının eşiğindeyiz. Bütün galaktik ırkların gözleri bizim üzerimizde ve merakla Gaia'nın neye dönüşeceğini merak ediyorlar. Bu güzel cennet dünya yeni Jüpiter adıyla anılan ruhsal bir gezegene mi dönüşecek yoksa yılanoğulları galip gelerek diğer mahvolan gezegenler gibi yok mu olacak? 

Gözümüzün önünde bu sıçramayı başaramayıp mahvolmuş olan çok değerli bir örnek var. Mars. Eski halinin dünyaya çok benzediği ve çok güzel bir yer olduğu anlatılır. İngo Swan vb psişiklerin aktardıklarından Mars'ın son zamanlarında yaşayan varlıkların ne kadar hüzünlü ve pişman olduklarını öğreniyoruz. 

Elon Musk'ı Adem torunu olarak anlamak çok zor. Yaşamın var olduğu bir gezegeni yani dünyamızı kurtarmak yerine mahvolmuş bir gezegende yeni bir hayat kurma fikri şeytani. Ama damarlarında akan kan yüzünden dünya mahvolursa kaçabilecekleri yeni bir yere sahip olmaları şart. Aramızdaki Anunnaki kanına sahip olan marsiyenler yüzünden çok korkunç şeyler yaşayabiliriz. Sana bana benzeseler de, yılanoğullarının amaçlarını çok iyi okumalı ve Allah'ın ilahi çizgisinden asla ayrılmamalıyız. Yani bu insanların bize dayattıklarına artık bir dur demeliyiz. İçimizdeki Mehdi ışığını uyandırıp bilinç sıçramamızı yapmalıyız. Bize pazarlandığı gibi kıyamet zamanı ne Mehdi ne de Hz. İsa gelecek. Bizi devlet ve otorite de kurtarmayacak. Zaten bu marsiyenleri bizden nasıl ayırt edeceğiz diye soruyorsanız sizin üstünüzde olanlar onlar derdim. Yöneticiler, politikacılar, papa, DSÖ, dünya ekonomik forum.. şu son yıllarda bize köleliği dayatan tüm sistemlerin ardında yılanoğulları var. Armageddon savaşı çoktan başladı. Artık uyanma zamanı. Savaşma değil UYANMA ZAMANI! Çünkü uyandığımız anda barışı zaten biz kazanmış olacağız. Güzel Gaia kazanacak..

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 3 | ATLANTİS'İN MİRASI & GÜNÜMÜZ



Bilindiği üzere Kova çağına yaklaşmak ve Demir çağından uzaklaşmakta olduğumuz için şu ana kadar doğru bildiğimiz birçok bilginin gerçek yüzüyle karşılaşacak ve kim olduğumuzun sorusunu kendimize soracağız. Çünkü bu sorunun cevabına artık hazırız. Kova çağında insanoğlu galaktik ırklarla nasıl bir bağa sahip olduğunu keşfedecek. Kendi gezegeninin dışındaki varlıklarla iletişime geçecek ama bu bize pazarlandığı gibi teknoloji, yapay zeka veya ufolar aracılığıyla olmayacak. Ruhsal tekamül aracılığıyla olacak. Bu yüzden ilk önce şu uzaylı saçmalığını iyice idrak ederek konumuza giriş yapmak istiyorum. 

Ufolar ve uzaylılar var mı?

Ufolar varlar ve onları çok daha sık görmeye kendimizi hazırlamalıyız ama merak etmeyin içinde uzaylılar yok, bu dünyaya ait varlıklar var. İlk yazımda bahsetmiş olduğum gibi ufoları ilk Almanlar yaptılar, daha sonra bu teknolojiyi Amerika'da iyice geliştirdiler. Yani ufolar artık tamamıyla insan yapımı, NASA'nın araçları. Ama daha da önemlisi Almanlardan önce de bu teknoloji dünyada vardı. - Atlantis'de. 
O halde gelin Atlantis dönemi yani Nuh tufanı öncesinde dünyada yaşananları hatırlayalım. 

Atlantis, cinler & DNA deneyleri

Kuran çok açık ve net bir şekilde geçmişte bizden daha üstün olan medeniyetlerin varlığından bahseder. Bahsetmesine rağmen ne gariptir ki, eskilerin bizden daha az teknolojiye sahip olduğunu zanneder ve piramitler gibi yapıların insan eliyle inşa edildiğini söyler dururuz. Oysa dünyanın birçok yerindeki arkeolojik buluntular Atlantis ve Mu medeniyetlerinin kalıntılarıyla doludur. Bu medeniyetler dünyanın altın çağ döneminde var olmuş olan ve yüksek teknolojiye sahip olan medeniyetlerdir. 


Edgar Cayce gibi psişiklerden Atlantis dönemi bir grubun (yılanoğulları) kristal teknolojisini ve solucan deliklerinden elde ettikleri enerjileri korkunç kara büyü ayinlerinde kullandıklarını ve insanoğlu üzerinde genetik deneyler yaparak canavar vari varlıkları (bize uzaylı olarak pazarlanan gri yaratıkları) ürettiklerini biliyoruz. Anlatımlara göre bu işin içerisinde cinlerin de olduğu ve amacın onlara bir beden yaratmak olduğu söylenmekte. Yani kısacası şu an transhümanizm projesiyle yapılmak istenen şey, Nuh tufanı öncesi zaten yapıldı ve korkunç bir tufanla sonuçlandı. Allah'ın elçisi olan Zülkarneyn sonrasında devreye girerek bu yaratık varlıklarla dünya boyutu arasına bir set çekti. 

Olay Atlantis dönemi o kadar çok çığrından çıkıyor ki, Allah Hz. Nuh'u görevlendirip bütün kavmi helak ediyor. Tabiki kaçanlar da oluyor. İyi olan taraf Tibet'e gidip, bütün kadim bilgeliği Veda metinlerinde gizliyor. Yılanoğulları ise Mısır'a geçip, Antik Mısır'daki rahip sınıfını oluşturuyor. Böylelikle her iki soy tufan sonrası yaşamını devam ettirip, günümüz koşullarını oluşturuyor. Yılanoğulları masonluk, illuminati akımı gibi çeşitli teşkilatları kurarak ve evlilikleri aile içerisinde yaparak, soylarını saf kalacak şekilde devam ettiriyorlar. 

Rudolf Steiner, Lusifer, Ahriman & deccal

Tüm dini öğretiler, kahinler ve kutsal metinler bize gelmekte olan bu zamanın kehanetlerini vermekteydi. Şüphesiz bu öğretilerin en anlaşılır ve modern halini bize mistik Rudolf Steiner bırakmıştı. 
Jüpiter'in 8. evimdeki transiti boyunca Steiner'in öğretilerini araştırma imkanım oldu ve öğrendiklerimi yaratılış hikayemiz serisinin içerisinde aktardım. Bu yazımda onun Lusifer ve Ahriman betimlemelerini açıklamak istiyorum ki, bugünkü yaşadıklarımızın ardındaki gerçekleri iyice kavrayalım ve geçmişi nasıl tekrarlamak üzere olduğumuzu idrak edelim. Çünkü tüm kahinlerden sadece Rudolf Steiner özellikle son iki sene içerisinde yaşadığımız salgın ve aşılanma sürecini bu kadar net ve kesin bir şekilde öngörebilmiş ve bizi uyarmıştı. 

Steiner, öğretilerinde şeytanın iki yüzünden bahseder. Lusifer'in manevi anlamdaki gücünden ve New Age akımlarındaki rolünden bahsederken bir de ahriman adıyla tanımladığı ve ahir zamanda dünyada bedenleneceğini aktardığı farklı bir şeytani gücü daha anlatır. 
İslam kaynaklarında ahriman deccal olarak geçmektedir. Aslında en basit anlamıyla bu kelimenin ardında yapay zekayı ve transhümanist varlıkları anlamalıyız. 
Lusifer ise dini kaynaklarda aynı zamanda ışığı, yani bilgeliği getiren düşmüş baş melek olarak bilinir. Lusifer bu özelliğinden dolayı din ve spiritüel konuların içine de sızar. Yani şeytan size maddiyatı kullanarak saldırdığı gibi manevi yönünüzün zayıflıklarını da kullanabilir. Bu yüzden özellikle New Age akımlarının, tarikat ve dini kuruluşların öğretilerinde de gizlidir. Onun asıl görevi bizi bedenimizin dışına yöneltmek, kötüyü görmememizi sağlamak ve alt çakraların ateşini alevlendirmektir. Mesela bizi zorluklardan uzaklaştırır. Acımızı görmezden gelmemize yardımcı olacak alışkanlıklar kazandırır. Yeme alışkanlığı, lüks yaşam arzusu.. Halüsinojenik maddeler, uyuşturucular vs. gibi şeyleri ön plana çıkartır. (Bu yüzden en yakın zamanda uyuşturucu maddelerin yasal hale geldiğini göreceğiz.) Gerçeklerden kaçarken kollarına düştüğümüz kişi daima Lusifer'dir. Mesela bir diğer önemli silahı cinlerdir. Onların aracılığıyla insanlara sahte vahiyler indirir. Hacı, hoca takımına tarikatlar kurdurup, sapkın cinselliğe yönlendiren de kendisidir. Tutku, arzu, haz ve alışkanlıklarımızı yöneterek, kanımızı işgal bile edebilir. Kısacası Lusifer'in görevi inancımızı zayıflatmaktır. Ahriman yani deccalin görevi ise maddi yönümüzü kuvvetlendirmektir. 

Steiner, şeytanın bu iki kanadı kullanarak insanları 8. küre adını verdiği yere hapsedeceğini anlatır. Bu 8. küreyi arafa benzer bir boyut olarak algılayabiliriz. Bu astral boyutta tekamül sürecini tamamlamak yerine gerilemeyi tercih eden parazit varlıklar bulunur. Steiner kehanetine göre bu paraziter varlıklar tam da günümüz zamanında dünya boyutuyla birleşir ve insanın bedenini ele geçirirler. Steiner'ın bu kehaneti Kuran'daki Zülkarneyn ve yecüc mecüc anlatımını hatırlatır. 

Şimdi gelelim bu 8. küre olarak bahsedilen şeyin madde alemde ne olduğuna. Özellikle medikal astroloji yazılarımın hepsinde sağlık sorunlarının elektromanyetik alanlardan ne kadar olumsuz etkilendiğinden ve 5G teknolojisinin bize ve doğaya ne kadar büyük zarar vereceğinden bahsediyorum. Atalarımızın maruz kalmadığı kadar çok bu elektromanyetik alana, çeşitli frekans ve dalgalara maruz kalıyoruz. İnterneti ve çevremizdeki bütün elektronik aletleri kullanırken bizi nasıl bir hale soktuğundan bir haberiz. Oysa tüm bu aletler bizi an'dan koparıp sanal bir şeye hapsetmekte ve nörolojik dengemizi bozmaktalar. Bu etrafımızı adeta kuşatan ateş çemberi biz farkında olmasak da yaratılış zikrimizi bozarak, paraziter varlıkların (cinlerin) musallat olabilmesi için gerekli zemini oluşturuyor. 
Peygamberimizin "ümmetimden cenneti kazanacak olanlar bir avuç kadar insanı geçmeyecek" sözünü hatırlayın. Çünkü biz cenneti cehennem, cehennemi ise cennet gibi görmek zorunda bırakılan ümmetiz. 

Şeytani ayinler & kurban edilen bizler

Biliyorum, yaratılış hikayemiz serisindeki anlattıklarım birçok okur için yeni olabilir bu yüzden yazılanlar çok uçuk ve şizofrenik algılanabilir. Gerçekleri görmezden gelmeye o kadar çok alıştırıldık ki, artık şeytan kendisini gizlemeye bile çalışmıyor. Madonna, Katy Perry, Lady Gaga veya diğerlerinin performanslarını izlediğimizde zevkten dört köşe oluyor ve aslında şeytani bir ayinin parçası olduğumuzun farkına bile varmıyoruz. Farkında olanlar da neden kendilerini bu kadar çok açık ediyorlar? diye kendini sorguluyor. Oysa cevap çok basit. Şeytanın gücü insandır! Şeytan sadece bizim ona verdiğimiz enerjiden faydalanarak güç kazanır. Yani Madonna sahneye çıktığında hipnotize olmuş bir şekilde onu izleyen insanların yaşam enerjilerini çalmaktan başka bir şey yapmaz. Danslarıyla, müziğinin frekanslarıyla, giyimi ve kuşamıyla insanın bilinçaltına şeytani mesajlar ekerken, onu izleyenler farkında olmadan kendi iradelerini şeytana kaptırırlar. Şeytan bu şekilde güçlenir. İnsanın iradesini eline geçirerek. 
Ahir zamanda yaşayan varlıklar olarak irademizin ne kadar büyük bir güç olduğunu ve onu kimlerin eline teslim ettiğimize çok iyi bakmalıyız. 

Şimdi günümüzde yaşadığımız her şeyi bu yazılarda okuduğunuz bilgiler doğrultusunda tekrardan değerlendirin. Neden kadına şiddetin bu kadar fazla olduğunu, çocuk tecavüzlerin arttığını, uyuşturucu ve madde kullanımının çoğaltıldığını, GDO'lu tohumların piyasaya sürüldüğünü, neden salgının çıktığını, niçin aşılandığımızı, ufoları, 5G teknolojisini, yapay zekayı.. tüm bunları bir kere daha düşünün. 

Ben bu iki farklı ırk saçmalığına inanmıyorum diyorsanız da, neden Rh- ve Rh+ şeklinde iki farklı kanın olduğunu ve neden evlenmeden önce kan uyuşmazlığı testini yaptırmak zorunda olduğunuzu hatırlayın. Neden kan uyuşmazlığı yüzünden anne rahminin bebeği öldürdüğünü düşünün. Çünkü Adem o elmayı yemeyecek, yani o soyla birleşmeyecekti. Kanımız Allah'ın bu emrini ve cennetten düşüşümüzü hala hatırlıyor. Sadece biz unuttuk çünkü unutturulduk. 

Gençlerimizin dinden nasıl uzaklaştırıldığını ve bilim dinine nasıl yakınlaştırıldıklarını görüyoruz. Sağlığımızın nasıl elimizden çalındığını ise yeni idrak etmeye başladık ve çaresizce kendimizi kapana kıstırılmış gibi hissediyoruz. Oysa çare var. Biziz! 

Arap alimleri Rönesans'ın doğuşuna icatlarıyla zemin oluştururken çok önemli bir tehlikenin farkına varıp kendilerini bilimden geri çekmişlerdi. İslam medeniyetinin teknolojik olarak gerilemesinin bir sebebi vardı çünkü alimler şeytanın bunu nasıl silah olarak bize karşı kullanabileceğini idrak etmişlerdi. 

Bu yazılarımın amacı dağa yerleşip, teknolojiyi reddetmekle ilgili değil. Ama bazılarımızın sağlıklı kalabilmek için bunu da yapmak zorunda kalacağını biliyorum. Bu yüzden dağ ve orman köylerimize sahip çıkıp, imkanımız oldukça buralardan ev ve arsa almalıyız. İnternetin çekmediği, yoğun bir elektrik akımının olmadığı yerlere gitmeli ve kendimizi topraklamak için yere uzanıp güneşin bizi yıkamasına izin vermeliyiz. Sadece bunu yapabilecek gücü olanlar şehirlerde kurulan bu deccaliyet sistemine karşı güçlü durabilecekler. Burada amaç kaçmaktan ziyade denge kurmak. Teknolojiye sahip olmak ama teknoloji olmadan da hayatta kalabilmek. Amaç teknolojiden, yapay zekadan faydalanmak ama ona bağımlı olmamak. Bunu başaracak olanlarımızı çok güzel günler bekliyor ve inanıyorum ki bu grup bir azınlık olmayacak. Çünkü daha şimdiden metaverse'in istediği ilgiyi elde edemediğini görüyoruz. İnsanoğulları bilinç sıçramasını yapacak kadar aydınlar ve sadece doğru anı bekliyorlar.. 

Atlantis tekrarlanmayacak.

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 2 | İNSANOĞLU & TRANSHÜMANİZM


Gizli bir hazine idim, bilinmek istedim..

Belki de insanoğlunun ilk yaratılışının ardında bu cümlenin gizemi yatmaktadır. Büyük bir patlama meydana gelir. Yoktan, karanlıktan kocaman bir ışık var olur ve dev bir evren yaratılır. Galaksiler, yıldızlar, gezegenler oluşur. Elementler var olur ve varlıkları yaratır. Ateşten yılanoğulları meydana gelir. Topraktan ise Adem'in oğulları ve kızları yani insanoğulları..

Cennette yaşıyordur Adem ve çok mutludur. Güzeller güzeli Havva adında bir eşi vardır. Ama bir kural da vardır. Cenetteki o ağaca asla dokunulmayacak, onun meyvesi yenmeyecektir. Ama günlerden bir gün şeytan bir yılanın kılığına girerek Adem ve Havva'yı kandırır ve Adem o ağacın yasaklı meyvesini yer. 

Yaklaşık olarak bütün semavi dinler insanoğlunun yaratılışını buna benzer anlatımlarla aktarır. Bu tabiki sembolik bir anlatımdır. Eski zamanlarda insanların kalp gözleri akıllarından daha fazla gelişmiş olduğu için etraflarında olup bitenleri sembolik hikayeler şeklinde anlar ve anlamlandırırdı. Kali yuga yani demir çağı döneminde bulunduğumuz için kalp gözlerimiz kapandı. Onun yerine elimizde sadece mantığımız ve zekamız kaldı. Bu yüzden bu sembolik anlatımları anlamıyor ve mantıklı olmadıkları için onlara olan inancımızı yitiriyoruz. 

Oysa yaratılış hikayemizdeki yasaklı ağaç bir önceki yazımda bahsetmiş olduğum Anunnakilerin yasaklı soyunu anlatır. Ağacın meyvesi ise bu soydan doğan çocuktan başkası değildir. İşte hikayenin bu kısmında insanoğullarıyla yılanoğullarının yolları birleşir. Yani Adem şeytanla birlikte cennetten kovulur. Artık altın çağ sona ermiş ve demir çağ başlamıştır. Bu çağ boyunca insanoğulları ile yılanoğullarına birleşip barışacaksınız emri verilir. Ademoğlu bu emre sadık kalır ve kardeşini ayırmaz. Ama şeytanın emrinde devam eden yılanoğulları insanoğlunun hızına zaman içerisinde yetişmekte zorlanır. 

Ademoğulları olan insanoğulları tekamülünde çok daha hızlı ilerliyordur. Oysa yılanoğulları onlardan çok daha zekidir. Ademoğulları ilahi varlıkların, meleklerin rehberliğinde ilerleyip, gelen peygamberlerin öğretilerini takip ederken, yılanoğulları Zülkarneyn'in çektiği seddin arkasındaki şeytani varlıkların rehberliğini seçerler. Bu iblisler onlara yeryüzünü mahvedecek, fitne, fesata yol açacak kara büyüyü yani teknolojik bilgileri ve paranın sırlarını verirler. 

İnsanoğulları tüm bu süreç boyunca yılanoğullarının getirdiği teknolojik gelişmeleri saf bir niyetle kullanmaya başlar. Maddede iyice maddileşir. Ta ki o büyük tehdit gelene dek.

Transhümanizm & 4. Endüstri devrimi

Yılanoğullarının çok önemli bir dini var: Bilim! Bilimle teknolojik gelişmelere yol açıyor ve işlerine gelmeyen her şeyi bilim dışı ilan edip dışlıyorlar. Bilmemiz gereken bir diğer önemli şey de bu insanların bizim gibi düşünmedikleri. Bir önceki yazımda dediğim gibi neden bu dünyayı kullanmak, iyileştirmek varken Mars'ı ısıtmak için dünyanın kutuplarına nükleer bomba atalım? Bu mantıklı mı sizce. Sağlıklı düşünen bir insanın aklına böyle uçuk bir fikir gelemez bile. Anca Mars'ın savaş enerjisinden gelen şeytan soyu bunu diyebilir. Dikkatli olmak zorundayız çünkü bize dahi bir mesih olarak pazarlan Elon Musk gibi adamlar dini öğretilerin bizi uyardığı deccaliyet sistemini yayma amacıyla hareket ediyorlar. Bize cenneti cehennem, cehennemi cennet gibi tanıtıyorlar. 4. endüstri devrimi ve transhümanizm ile insan süper yaratık haline gelecek. Bundan daha güzel ne olabilir dimi. Düşünsenize parkinson, alzheimer, ALS ve kanser hastalarının hayatlarını neuralinklerle kurtarabileceğiz. Artık insanlar ölmek zorunda kalmayacak. 

Rahim enerjisini yok etmek için bu grup elinden gelen her şeyi yapıyor. Nedeni ise çok basit. Allah'ın ruhundan üflediği parçayı yok etmenin tek yolu kadının doğurganlığını yok etmek. Çünkü sadece bir kadın bir ruha 9 ay boyunca yuva olabilmekte. Bu yüzden tamamen laboratuvar ortamında oluşacak yapay rahimler tasarlanmalı. Tabiki bu laboratuvarlarda oluşan robotumsu varlıkların bir ruhu olmayacak. Duyguları, empatileri, erdemleri ve ahlakları olmayacak ama dışarıya tüm bunlara sahiplermiş gibi davranacaklar. Yani yapay zekalar bizim duygusal zekamızı, iyi ve saf niyetimizi istedikleri gibi suiistimal edebilecekler. Ne kadar korkunç bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu siz düşünün. Ama bu bize çocuğunuzun göz rengini, saçını, boyunu ve huyunu siz belirleyin şeklinde tanıtılacak. Tüm bunlar piyasaya tabiki çok saf ve güzel niyetlerle sunulacak. Doğurganlığı azalan kadınlara yapay rahimler çocuk sahibi olmanın yeni bir yolu gibi pazarlanacak. Zaten tüp bebek olayına alıştırıldık, bize yapay rahimler tuhaf bile gelmeyecek. Düşünsenize senelerdir hamile kalmak istiyorsunuz ama bir türlü olmuyor. İşte bu yapay rahimlerle bunu mümkün kılacaklar. Bebeğinizin gri bir yaratık olduğunu siz çok sonradan öğreneceksiniz. 

Bu arada bir parantez açıp dünyamızı istila etmek için son aşamaları tamamlayan bu gri yaratıkların kim olduklarını açıklamalıyım. Bu konuda birçok farklı görüş var ama özetle bu varlıkları yılanoğullarının gelecek versiyonu olarak düşünün. Yani transhümanizm yolunu seçen, DNA'sını değiştirdiği için de artık herhangi bir yaşam enerjisine sahip olmayan, boyutlar arası yaşayan bir ırk bu. (Belki de Atlantis deneylerinden arta kalanlar.) Dünya ile Ay arasında hapis yaşayan bu varlıkların tek istekleri yapmış oldukları bu hatayı geri çevirmek. Ama sanmayın ki, niyetleri iyi. Yılanoğullarına yıllardan beri onları bu hale getiren teknolojiyi öğretmeye çalışıyorlar. Amaçları insanoğullarının bedenlerine kavuşmak. Bunun için ruhsuz doğan bebek yaratıkların bedenlerine ihtiyaçları var. Yani DNA'sı onların varlıklarına ev sahipliği yapabilecek şekilde bozulmuş olan insan ırkına ihtiyaçları var. Şimdi neden RNA teknolojisiyle aşılandığımızı anlıyor musunuz? 

Kuranda bahsi geçen Zülkarneyn işte tam da bu varlıklarla aramıza kıyamet zamanında yıkılacak olan bir set çekmişti. Yecüc ve mecüc olarak anılan bu varlıkların boyut kapıları İsviçre'deki CERN deneylerinde açıldı. Psişik yeteneklere sahip olanlar onları artık aramızda görebiliyorlar. Bu parazit varlıkların var olabilmesi için bizim transhümanist olmamız yani ruhumuzdan tamamen vazgeçmemiz gerekiyor. Bu yüzden imana ev sahipliği yapan geni bulup yok etme ve kendi ırklarını arttırma konusunda bu kadar ısrarcılar. Son yıllarda gündeme gelen Jeffrey Epstein'in sapıklıkları bile bu ari ırk projesinin bir parçası. Bize unutturulmuş olsa da, dünyadaki birçok aile saf kanlarını korudular. Yılanoğulları insanoğullarını asla kardeş olarak görmedi, göremedi çünkü her iki ırkın tekamül süreci birbirinden farklıydı. Günümüzde yaşadığımız tüm acılar işte bunun bir parçası. 

Bu yazımın son bir bölümü daha var. O bölümde Atlantis dönemi yaşanılanlara ve starlinklerin tepemizde 8. küreyi nasıl yarattıklarına değiniyor olacağım. Çünkü Elon Musk'un starlinkleri resmen dünyamızı kuşatmış durumda. Daha geçen hafta İstanbul semalarında gözüktüler. Biz dünyada minik bir virüsçükle uğraşırken asıl büyük olay tepemizde oluyordu ama biz bunun farkına varamadık. 

20 ŞUBAT 2023 | BALIK BURCUNDA YENİAY

 


Yeni bir yeniay döngüsüne girmek üzereyiz. Özellikle yakınlarını ve sahip olduğu her şeyi kaybedenleri yeni bir hayat bekliyor. Aramızdan ayrılanları da diğer boyutlarda yeni bir hayat bekliyor. Yaşananlar ne kadar acı da olsa hayat bir şekilde devam etmekte..

Bir önceki dolunay yazımda halının altına süpürüp, görmezden geldiğimiz şeylerle yüzleşmek zorunda kalacağız demiştim. Bu cümlemi kurarken deprem gerçeği aklıma gelmemişti ama çok önemli değişim dönemlerinden geçmekteyiz. Maalesef beton yığınlarına yatırım yapan bir ülke olarak halının altına süpürdüğümüz çok büyük yanlış kararlarımız vardı ve bunlarla çok acı bir şekilde yüzleştik. Dilerim yaşanan onca acılar akıllanmamıza neden olur ve bir deprem ülkesi olduğumuzu idrak ederek betona değil, güvenli yuvalara yatırım yapmaya başlarız. 

Astrolojiyle ilgilenenler böyle acı bir olayı neyin tetiklemiş olabileceğini merak edebilir. Önemli zamanlardan geçmekteyiz dedim ya, bunu aslında büyük gezegenlerin burç değişimlerine gebe olduğumuz için dedim. Ölümün kralı ve yeraltının tanrısı olarak bilinen Plüton şu an Oğlak burcunun 29. derecesinde bulunmakta. Bu anaretik derece daima kritik olarak benimsenmiş ve dikkatli olunması gerektiği söylenilmiştir. Köprüden önce son çıkıştır bu derece ve bize burcu terk etmeden önce almamız gereken son dersleri bazen çok ağır bir şekilde öğretir. Tıpkı 29. derece gibi 1. derece de çok önemlidir. Plüton ölümleri tetikler. Kova burcu ise insanlığı temsil eder. Plüton'un Kova burcuna geçişini daima bu depremle anıyor ve hatırlıyor olacağız. Çünkü bu deprem tüm insanlığı sarsan ama aynı zamanda birleştiren bir güç oldu. Kova aynı zamanda teknolojiyi de temsil etmekte. Bu depremin haarp teknolojisiyle bir alakası olup olmadığı çok tartışıldı çünkü bir gün öncesindeki Kâğıthane depremini hissedip, uğultuyu duyanlar bir gariplik sezinlemişti. Plüton'un Kova burcuna geçişiyle teknolojinin karanlık yüzüyle hepimiz tanışmak zorunda bırakılacağız. Yani anlayacağınız bu olaylar ve acılar 20 yıllık bir döngünün başlangıç acıları. 

Depremin haricinde düşen göktaşı olaylarında ve UFO haberlerinde bir artış gözlemliyoruz. Bu bize gökyüzünün ne kadar önemli bir konu olacağını göstermekte. Bakalım bu kritik günler bir önemli olayı daha tetikleyecek mi..

Yeniay haritasına gelirsek. İnsan, onca acılar hala yaşanmaya devam ederken olumlu sözleri bulmakta zorlanıyor. Balık burcunun 1. derecesinde gerçekleşecek olan bu yeniay aynı zamanda bir süper ay. Yani Ay dünyaya olduğundan çok daha yakın seyretmekte. Bu da maalesef devam etmekte olan artçı ve harici depremleri tetiklemekte. 

Balık burcu insanın maneviyatına etki eden bir enerjidir. Bu yüzden bu yeniay döngüsü bizi iç dünyamıza yöneltip, bir yandan yasımızı tutmamız için bize izin verirken, bir yandan da gökten yağan kozmik birlik enerjisini hissetmeye davet ediyor olacak. Acıların sarılması için semaya dualar yükselmeli. Ülkenin bu yıkımın altından kalkıp, güçlenebilmesi için fetih suresi okunmalı. Kalbinizden nasıl geliyorsa, sezgileriniz sizi nasıl yönlendiriyorsa.. Bu yazımı mübarek kandil günü kaleme alıyorum. Dilerim hem yeniay hem kandil günü semaya yükselen dualar nur olarak yeryüzüne yağar. Hastanelerde şifa bekleyenlere şifa, her şeyini yitirmiş olanlara yeni kapılar açar. Ve umarım kötü niyetli olan herkesin eli ayağa bağlanır. 

Bu yeniay içimize çekilip, farkındalık kazanmamızı istiyor. Çünkü sadece idrak ve farkındalık bir değişimi tetikleyebilir ve sadece bir değişim bir daha bu kadar büyük bir acı yaşanmamasına neden olabilir. İşte bu değişimin kıvılcımı kalplerimizde yeniay gecesi atılacak. Sahip çıkın bu kıvılcıma çünkü sizi o kurtaracak.

5 ŞUBAT 2023 | ASLAN BURCUNDA DOLUNAY

 

Aslan burcundaki döngümüzü tamamlamak üzereyiz. Bundan 6 ay önce Aslan burcunun haritamızda bulunduğu alanla ilgili hir konuda yeni bir başlangıç yapmıştı ruhumuz. Gönlümüze yeni tohumlar ekmiştik. Şimdi bu tohumların yeşereceği 2 haftalık bir sürecin içerisine girmek üzereyiz. 

Her dolunay bir tamama eriştir. Eğer hayatımızı farkındalıkla yaşarsak, ay döngüleri aracılığıyla nasıl ruhsal ve duygusal değişimlerden geçerek olgunlaştığımızı idrak edebiliriz. 

Aslan burcundaki gök olayları daima içimizdeki çocuğa hitap eden etkilerdir. Bu yüzden böyle zamanlarda bazen çocuksu bir neşe veya meraka kavuşuruz ya da içimizdeki yaralı çocuğu şifalandırmak üzere yola koyuluruz. 

Bu dolunay Uranüs'ün kare enerjisiyle etki edeceği için idrak etmekte zorlandığımız ya da bilerek uzun zamandır görmezden geldiğimiz içsel yaralarımızla bizi yüzleştirebilir. Hayat yolunda giderken içimizdeki ses bir şeylerin yolunda gitmediğini bize hatırlatabilir.

Dolunayın etki edeceği 2 haftalık süreç boyunca bu Uranüs'ün uyandırıcı sesine kulak verelim. Çünkü eğer vermezsek etkisini suratımıza tokat yemiş gibi hissedebiliriz. Pislikleri halının altına süpürmek yerine halıyı silkeleme zamanı geldi. Saklamak yerine açık etmeliyiz. 

Aslan burcu cesurdur. Korkusuzdur. Yüreklidir.

Oysa kolektif olarak kendimizi güçsüz ve aciz hissettiğimiz bir döngüden geçiyoruz. Sanki şeytanla kumar masasına oturmuş ve kaybedeceğimizden eminmişiz gibi davranıyoruz.  

Farkında mısınız? Bize ait olan gücü yitirdik. İşte bu yüzden bu dolunay hepimize bu içsel gücümüzü tekrardan hatırlatacak. Hatırlamak istemeyenlerimizi de bir hayli sarsacak. 

Mış gibi yaşamak yerine tekrardan kalpten, hissederek yaşamayı hatırlatacak bize bu dolunay. Biliyorum kendinizle nasıl bağ kurmanız gerektiğini bile unuttunuz şu son senelerde yaşadıklarınız yüzünden ama bunu tekrardan başarmak zorundasınız. 

Bunu başarabilmek için dolunayın etkisinde vakit bulduğunuz bir anda elinize bir kağıt ve kalem alın ve hiçbir şekilde düşünmeden, içinizden geldiği gibi ruhsal durumunuzu resmedin. Sonra dönün ve ruh halinizi o kağıttan okuyun.

Ben kocaman bir yuvarlağın içine Kova burcunun sembolüne benzer olan dalgaları çizdim. Dönüp baktığımda bunu mükemmelliği bölen parazitli frekanslara benzettim ve beynimi, ruhumu ne kadar kötü etkilediklerini fark ettim. Tuhaf bir saldırı altında olduğumuzu hassas olanlarımız hissediyorlar. Ne olduğunun farkında olmayanlarda zaten depresyon haplarıyla kendilerini sakinleştirmeye çalışıyorlar. Zülkarneyn'in çektiği sed yıkıldığından beri dünya aynı dünya değil. Bizler de aynı kişiler değiliz. Eski halimizi veya eski günlerin mutluluğunu aramak yerine yeni bir benlik yaratıp, yeni yarınların temellerini atmak zorundayız. Hatırlatın bunu kendinize ve toparlanın. 

Bu dolunay değişim uğruna size ihtiyaç duyduğunuz tüm içsel gücü veriyor olacak. Enerjisinden faydalanabilirseniz Uranüs'ün araladığı özgürlük kapısından yeni bir dünyaya geçebilirsiniz.