Satürn - haritamızdaki kilit nokta

  • Share

Venüs & Jüpiter | para hakkında düşünceler

  • Share

Neptün & yarattığı korkunç illüzyonlar

  • Share

Neptün - Aşka giden yolculuk

  • Share

Uranüs - Özgürlüğe açılan kapı

  • Share

GEZEGENLERİN OLGUNLAŞMA YAŞLARI

  • Share

Plütonik ilişkiler - derinlerde yalnız yüzenler

  • Share

Ay'ın evreleri & etkileri

  • Share

Plüton'u Akrep burcunda olan nesil

  • Share

Dış gezegenler - Üranüs, Neptün ve Plüton

  • Share

Merkür retrosu için 7 altın kural

  • Share
Gezegenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gezegenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Satürn - haritamızdaki kilit nokta


Bugünkü yazımda Satürn gezegeninden ve astroloji haritalarımızdaki karmik anlamından bahsetmek istiyorum.

Satürn ve Ay düğümleri diğer göstergelerle birlikte karmamızı gösteren bir numaralı işaretlerdir. Onları okumasını bilen, alimlerin de dediği gibi kendini bilme aşamasında büyük adımlar katederler. Okumasını bilmeyenler ise kendilerini bir kısır döngünün içerisine hapsederler.

Nikola Stajanovic gibi bazı astrologlar, kişinin bu hayatta mutlu olabilmesi için haritasındaki en iyi gezegene ve en iyi açıya yönelmesi gerektiğini savunurlar. Bu doğru da olsa, kişi bunu yaptığında tekamül aşamasında çok büyük bir yol katedemeyecektir. Kolay yolu seçmiş olur. Oysa asıl zenginlik ve tatmin bizi zorlukları aştığımızda bulur.

Başarılı olan insanların hayat hikayelerini araştırdığınızda, başarılı olana dek ne büyük zorluklardan geçtiklerini idrak edersiniz.
Satürn almadan vermez!
Eğer başarılı ve huzurlu bir hayat yaşamak istiyorsanız ilk önce Satürn'ün imtihanlarından geçmek zorunda bırakılırsınız. Bu zorluk ve gözyaşı anlamına gelir ama bu kapıyı açmasını bilenin ödülü büyük olur çünkü Satürn gökkubbedeki 7. kapıdır ve bundan sonrası cennet deneyimidir.
Satürn'e kadar 7 gezegenin derslerini edinir ruhlar ve sonra gözle görülemeyen gezegenler olan Uranüs, Neptün ve Plüton'un imtihanları başlar ki, onlar bu dünyalık değildir çünkü ruhu dünya ötesi mertebelere taşırlar.

☆☆☆

Söz konusu hayatımızdaki zorluklar olduğunda, haritamızda bakmamız gereken ilk yer Satürn'dür. Onun bulunduğu ev, imtihan edildiğimiz mekan, bulunduğu burç ise imtihan edileceğimiz senaryoyu anlatır. Birlikte bulunduğu veya açıda olduğu gezegenler ise kimler tarafından veya kimler aracılığıyla imtihan edileceğimizi gösterir.
Eğer haritanızdaki Satürn'ünüzü anlayabilirseniz bu kilit noktayı bulabilir ve karmik döngülerinizi sonlandırabilirsiniz.

Kendi haritanızı daha iyi anlayabilmeniz için size genel bir tanım yapıyor olacağım ama unutmayın ki harita bir bütündür ve kişiye hastır. Yani incelikler yorumlarda farklılık gösterir.

Reenkarnasyona inanıyorsanız Satürn, geçmiş yaşamlarda görmezden geldiğimiz için sürekli hata yaptığımız alanı temsil eder. Bu alanda aptalca davranmışızdır bu yüzden bu yaşamımızda sürekli bu alandan hayat bize çelme takar. Sürekli düşer, yerlerde sürünürüz ta ki akıllanıp, bazı şeyleri değiştirecek kadar irademizi kullanacak güce erişene dek.

Eğer reenkarnasyona inanmıyorsanız 7 kuşak atanızın işlediklerini deneyimlersiniz Satürn konumunuz aracılığıyla.
Dedenin yaptığını torun aklamak zorunda kalır. Ninenin tecavüzünün üstü örtüldüyse torunu herkesin gözü önünde tecavüze uğrayarak haykırır ninenin yarasını. Kısır döngüyü kıran bir yavru doğmazsa eğer o aileye, tecavüz vakaları son bulmaz kaç kuşak geçse de. Yara kanar da durur, ak gün yaşanmaz o ailede..

☆☆☆

Satürn hangi evdeyse, yöneticisi neredeyse, hangi gezegenlerle bağlantı içerisindeyse ve karşıt ile kare konumları hangi evlere denk geliyorsa, o evin konularını inkar eder insanoğlu. İstemez yükle uğraşmayı. Duvar örer çevresine, at gözlüklerini takar gözüne. İşte bu yüzden tokatını ağır darbeler olarak yer yüzüne.

Satürn'ü 1.evinde olan insanın karması kendiyle ilgilidir. Görmez kendini, tanımaz ruhunu, bilmez özünü. Umursamaz da pek kim olduğunu. Oysa kendine değer vermeyi ve aşağılık kompleksinden kurtarmayı öğrenmesi gerekir.

Satürn'ü 2.evinde olan insanın aptal davrandığı konu paradır. Kıtlık inancına sahip olur böyleleri ve bilmezler ki para akışına ket vuran, kıtlık inancının kendisidir. Bu inançtan kurtarmaları gerekir kendilerini.

Satürn'ü 3.evinde olanın derdi kardeşleri, akrabaları yani yakın çevresi ve o çevresiyle olan iletişimidir. Kendini ait hissetmez bulunduğu yere. Kabullenmez insanların kusurlarını, derdini de bir türlü anlatamaz çevresine. Konuşmayı öğrenmelidir bu insan. Hem de özünden konuşmayı.

Satürn'ü 4.evinde olanın başı ailesiyle ve yaşadığı alanla dertte olur genelde. Ailesine borcu vardır bu kişinin, çoğu zaman da anneye. Yinede sevmez, kabullenmez ailesini. Uzak durmak ister ve umursamaz hallerini. Oysa tam tersine sevmeyi ve köklerini kabullenmeyi öğrenmelidir bu hanede.

Satürn'ü 5.evinde olan çocuklarıyla imtihan edilir. Ya çok ister ama verilmez ona bir yavru ya da verilir ama o kıymetini bilmez. Yaratıcı gücünü yok sayar, bu yüzden hayatında ister aşk ister çocuk yaratsın, yaratırken daima sorun yaşar ve mutlu olmaz ona verilene. Hayat neşesini keşfetmelidir bu insan ve bunu en iyi içindeki çocuğu ruhsal anlamda besleyerek ve onu severek başarabilir.

Satürn'ü 6.evinde olanın derdi sağlığıdır. Dengeyi yaratmakta zorlanır hayatında. Hizmet etmek için gönderilmiştir bu dünyaya ama bunu bir yük olarak algılar daima. Görevi ruhunu beslediği kadar bedenini beslemek ve diğer insanlara da bu konuda yardım etmektir.

Satürn'ü 7.evinde olanın imtihan edildiği yer ilişkisi ve evliliğidir, kurduğu ortaklıklardır. Hayatına çektiği herkes onun için mükemmel bir aynadır ama bu kişi kendini aynada her gördüğünde reddeder kendini ve suçlar karşısındakini. Öğrenmesi gereken diğer insanlar aracılığıyla deneyimlediği kendi karanlık benliklerini yenmektir.

Satürn'ü 8.evinde olanın zorluğu yaşadığı alan, ortak değerlerdir. Paylaşımla ilgili bir karması vardır ki, sürükleyebilir onu maddi manevi borç bataklığına. Bilmez çünkü nasıl alması ve karşılığında ne vermesi gerektiğini. Paylaşamaz özünü korkusundan dolayı en mahrem anlarda.
Aşması gereken de budur. Mahremiyetini saklamadan, yüzüne maskeler takmadan paylaşması gerekir ona verilen tüm herşeyi dozunda ve aşırıya kaçmadan.

Satürn'ü 9.evinde olanın imtihanı inançları üzerinden gelir. Gerçekleri saklamıştır geçmişlerinde bu kişiler ve şimdi bunun bedelini ağır öderler. Adalet konularında sıkıntılar yaşayabilirler. Yüksek öğrenimlerinde zorluk çekebilirler. Aşmaları gereken şey yobaz düşünce tarzlarıdır. Dogmatik olmaktan kendilerini kurtarmaları gerekir, yoksa yolları açılmaz bir türlü. Yapmaları gereken şey, gerçekleri bulmak ve onları öğretmektir.

Satürn'ü 10.evinde olanın zorluklarla boğuşacağı alan otorite figürleri ve devlettir. Babadır ve kariyerleridir. Ezilir bu konuma sahip olanlar, ya babaları ya da otorite figürleri tarafından ve öğrenmeleri gereken şey, kendi otoriteleri olmaktır. Bu kişilere yönlerini kendilerinin belirlemesi için zorluklar verilir. Bunu aşabilen haritasının birçok alandaki kilit noktasını çözer ve liderlik pozisyonuna geçer.

Satürn'ü 11.evinde olanın karması sosyal çevresiyle ilgilidir. Arkadaşlarından çok çeker. Gruplarla sorunlar yaşayarak pişer.
10.evinde attığı aptalca adımların bedelini bu hanede öder.
Öğrenmesi gereken şey, kendisini sosyal hayattan uzak tutmadan sağlıklı sınırlar çizmektir.

Satürn'ü 12.evinde olanın karması kimsesizler veya zayıf olanlara hizmet etmekle ilgilidir. Kişinin yardım elini uzatması gerektiğini bilmesi gerekir. Ayrıca ruhsal yönü zayıftır ve bu yanını güçlendirmesi gerekir. Namaz, zikir, meditasyon ve dua aracılığıyla Yaratıcıyla bağ kurup, kendine bu evrende bir misyon yüklemesi gerekir.

Haritanızdaki kendi Satürn konumunuzu ve karmanızı merak ediyorsanız, benden danışmanlık alabilirsiniz. Tıklayın..

Venüs & Jüpiter | para hakkında düşünceler


Ekonomi almış başını gidiyor, dolar her gün artıyor, altın fiyatları fırlıyor, Türk Lirası her gün değer kaybediyor.
Bu tablo hepimizin içini sıkıyor. Kimilerimiz çözüm arıyor, kimilerimiz ise bana ne diyerek omuz silkiyor.

Kimilerimiz de onca zor koşullara rağmen büyümeye devam ediyor. Para akışlarında bırakın azalmayı, çoğalma bile oluyor.
Bereket'dir bunun adı ve bereket ne ekonomik kriz dinler, ne de doların yükselişini umursar.
Çünkü bereket paranın çokluğu değil, eldekinin minnettiyle ölçülür.
İşte bunu bize astrolojide Venüs ve Jüpiter gezegenleri öğretir çünkü bunlar başlıca para gezegenleri olarak bilinir.
Bu yazımda biraz bu iki gezegenden ve kendi çocukluk anılarımdan bahsetmek istiyorum.

Babam bana bir keresinde, parasız kalmaktan korkmazsan asla parasız kalmazsın, bu bir sırdır ve çoğu insan bunu bilmez ama sen bil, demişti.
Babam haklıydı çünkü bu çekim yasasının bir kuralıydı.

Yıllar geçti. Büyüdüm. Okudum. Mezun oldum. Para kazanmak zorunda olduğum yaşa geldim ve iş bulamadım. 21 yaş krizini en derinden deneyimledim ve sen kimsin diye kendime sordum. Cevaplayabilmek için kendimi karanlık yolculuklarda buldum. Astroloji girdi dünyama. Mum ışığı gibiydi adeta. Kendime ufak bir kazanç kapısı açabildim. Ama yinede kazandığım para o kadar azdı ki, kendimi arkadaşlarımın kazandıklarıyla kıyasladığımda şaşırdım. Benim elime geçen miktar çok daha az iken, onların eline geçen onca miktarla geçinemiyorlardı. İşte o gün anladım ki, ne kadar kazandığının hiçbir önemi yok. Olay bereket de bitiyor. Onunla başlıyor ve onunla bitiyor.

Sonra para konularında sıkıntı yaşayan insanların bilinçaltlarındaki inançlarını kavramaya başladım. Her seferinde kendimle kıyasladım ve çocukluk anılarım geldi aklıma.
Babamın bir kumbarası vardı. (Almanya'da herkesin bir kumbarası vardır. En çok da çocukların. Yılın belirli bir zamanı onunla bankaya gittiğinizde banka size karşılığında bir oyuncak verir. Yani en azından benim çocukluğumda bu böyleydi.)
Babam her akşam gelir oraya 1 euroluk bozuk paralarını atardı. Ben o sesi her akşam duyardım.
Üzerinden aylar geçerdi ve babam o kumbarayı hepimizin yanında açardı. Ailecek sayma işine koyulurduk. O birer euro olurdu sayım sonunda 800-1000 euro. Şaşırırdım bu paranın o küçük kumbaradan nasıl çıktığına.
Bu aile anısı daha o yıllarda küçük beynime azın çok olduğu inancını yerleştirmişti ve bu inanç ben büyüdükçe asla değişmedi.
Babamın bunu bilerek yapmadığını biliyorum. Yani amacı bana böyle bir inanç kazandırmak degildi, kendiliğinden oluşmuştu.

Babamın yaptığı diğer birşey daha vardı, o da hiçbir zaman için isteklerimi geri çevirmemesiydi. Bu bana herşeyi aldığı anlamına gelmiyordu. İstediğimi alamayacak gibi olduğunda, alabilecek durumdakini alırdı bana. Yani parası yettiği kadarını. Oyuncaklarım genelde bit pazarından ikinci eldi. Her birine o kadar iyi baktım ki şimdi çocuklar sevinsin diye sattığımda, siz deli misiniz bunlar antika, koleksiyon, Barbie bu fiyata verilir mi hiç diyorlar.
Miktarının gerçek değerini belirtmediğini hala kavramamış olan insanlar var. Plastik bir oyuncağa bu kadar büyük değerler biçilmemeli. Çünkü bazı şeylerin maddi değerinden çok manevi değeri önemlidir ve manevi değerin karşılığını çoğu zaman maddiyat belirleyemez. O manevi değerin karşılığını ancak sevinen bir çocuğun yüz ifadesi verebilir.

Parayla ilgili kendimi sorguladığında bu anılarım geldi aklıma.
Peki ya sizin anılarınız neler?
İsteyenler yorumlarda benimle paylaşabilir.
Herkes benim kadar şanslı değil, biliyorum. Çoğumuza parayla ilgili çok yanlış inançlar kazandırıldı. Ama bunları yıkabilir, yerlerine kendi inançlarımızı yerleştirebiliriz.
İşte Jüpiter ve Venüs gezegenleri para inancımızı tam da bunun için sorgularlar.
Neye değer verdiğimizi ölçer ve buna göre bereketimizi ve maddi gücümüzü belirlerler.

Parayla ilgili herhangi bir sıkıntınız varsa, işsiz iseniz veya işiniz olmasına rağmen, hatta iyi sayılabilecek bir gelirinizin olmasına rağmen yinede geçinemiyorsanız, aynada gözlerinizin içine bakarak ben bu hayatta neye değer veriyorum? sorusunu sormalısınız.
Verdiğiniz cevabı hayatınıza yansıtın.
Paranızı ne şekilde kazanıp, nerelere harcadığınıza dikkat edin.
Para ve değerlerle ilgili inanç kalıplarınızın farkına varın.
Bunlardan vazgeçmek için niyet edin ve cüzdanınızı elinize alıp tekrardan düzenleyin.
Enerji akışınızı değiştirdiğiniz anda, para akışınızın da değiştiğini göreceksiniz.
İşte o zaman bilin ki, artık Jüpiter ve Venüs gezegenlerinizin enerjileri kendilerini çok daha yüksek bir şekilde tezahür ediyor olacaklar.
Yapmanız gereken tek şey bakış açınızı değiştirmek ve azla yetinmeyi bilerek bereket inancını bilinçaltınıza yerleştirmek. Çünkü bereketi belirleyen şey miktar değildir asla, daima minnet duygusu ve şükür inancıdır.

Sonsuzluk sembolü aynı zamanda en güzel bolluk bereket sembolüdür.
Yatay 8'in içindeki yolculuk daima başlangıç noktasına geri döner. Para enerjisi de böyle işler. Eğer para elinize geçtiği gibi yok olup gidiyorsa siz bu yolculuğun bir yerlerini tıkadınız demektir. Bu blokajı çözdüğünüz anda bu bereket enerjisi yaşamınıza geri döner.
Bunu başarabilmeniz için, yaptığı işlerle bana ilham olan Meltem Güner'in bir videosunu paylaşmak istiyorum. Nerden başlamalıyım bu blokajı kırmaya diyenler için bu ilk adımları olsun.


Neptün & yarattığı korkunç illüzyonlar


Bu resmi instagram üzerinden bir arkadaşım paylaştı geçenlerde. İlk önce gözlerim görmek istemedi ama sonra yinede geri dönüp baktım, resmin benimle konuşmasına izin verdim ve sadece üzüntü ve korku hissettim, dehşete kapıldım. Çünkü bu resmi hepimiz yaşıyoruz, hem de her an. İster televizyon izleyelim, ister sosyal medya hesaplarında gezinelim. Sürekli bize gerçek dışı bir hayat gösteriliyor. Ful makyajlı, tapılacak derecede güzel kadınlar. İnanılmaz derecede yakışıklı, paralı, kaslı erkekleri görüyor gözlerimiz. Ve her defasında dönüp kendimize bakıyor ve iğreniyoruz kişiliğimizden, sevmediğimizi farkediyoruz bedenimizi, memnun olmadığımızı hissediyoruz yaptığımız işten, kazandığımız paradan. Niye yaşıyoruz ki biz zaten? Adam bir film artisti oluyor paraya para demiyor, kız sosyal medyada fenomen oluyor dünyayı geziyor. Biz sadece yerimizde sayıyoruz. Ne doğru düzgün bir özelliğimiz var, ne bir çekiciliğimiz, ne de bir yeteneğimiz.

Siz kendinizi hiç böyle hissettiniz mi?
Hissettiğinizi biliyorum çünkü bir şeye sürekli maruz kalıp da ondan etkilenmemek maalesef imkansızı başarmak gibidir.
Peki ya bu toz pembe görünen, içine düştüğünüzde kendinizi çok zor kurtarabileceğiniz bu illüzyon hangi gezegene ait biliyor musunuz?

Burası Neptün'ün diyarı.
Kendisi 12. haneyi, yani Balık burcunun temsil ettiği, kapıların ardında yaşanılan, görünmeyen alemi temsil eder. Rüyalar diyarıdır burası. Gerçek dışıdır. Var olmayandır.
Neptün sinema ve fotoğrafçılık mesleklerini temsil eder. Yani sahte olanı.
Sinema'daki filmler bazen gerçek hayattan uyarlanma dahi olsa yinede herşey yalandır, kurgudur. Sadece bir oyundur.
Fotoğrafçılığın neresi yalan diye sorabilirsiniz. Aslında çok basit. Bir fotoğraf karesi zamanı durdurur. O kareyi yakalar ve o anı ölümsüzleştirir. Oysa bu hayatta ölümsüz olan hiçbir şey yoktur. Hapsedilebilen bir an'da yoktur. Herşey akış içerisindedir. Herşey değişir ve asla aynı kalmaz. Bu yüzden gözlerimizin gördüğü o muazzam güzellikteki resimler Neptün'ün yarattığı gerçekdışı illüzyon dünyasına aittir.

Yaşınız kaç olursa olsun günümüzün teknolojisi bizi bu uçurumdan aşağa sürüklüyor. Belki yaşça daha olgun olanlarımız özlerine uygun davranıp bu tehlikelerden kendilerini koruyor olabilirler ama ya küçüklerimiz? Çocuklarımız? Gençlerimiz?
Onlar maalesef çok büyük bir tehlikenin altındalar.
Genç bir kızın 'ben makyaj yapmadığımda kendimi hasta gibi hissediyor, toplumda onaylanmayacakmışım gibi korkuyorum' demesi içimi parçalıyor.
Biz bu çocuklara gerçek hayatı göstermek  ve onları tekraradan gerçekliğe döndürmek zorundayız. Yoksa bu resimdeki karelerin benzerleri bizleri de mahvedecek.

Çocuklarımızı özlerine uygun yetiştirelim.
En büyük idolü de rakibi de kendi olsun. En büyük düşmanının kendi zihninde ona eksik olduğunu fısıldayan nefsi olduğunu bilsin.
En büyük idolü de kendi hayalleri olsun. Gözleri Jeniffer Lopez'in poposunda değil, gelecekteki huzurlu günlerinde, başarılarında olsun.
Justin Bieber'ın şöhretini bir şey zannedip ona tapacağına, çevresindeki herkese nasıl güzel bir örnek olabilirim diye düşünerek, çabalayarak, didinerek geçirsin vaktini.

Bunlar çok güzel şeyler. Ben de çocuğumu böyle yetiştirmek istiyorum ama nerde.. diyenleriniz var, biliyorum. Böyle bir zamanda insanın özüne ruhuna aykırı davranmadan, kendine sadık kalabilmesi çok zor. Ama bunu başarmak için geliyoruz yeryüzüne. Kukla olmak, şirke girmek, kirlenmek için değil. Arınmak ve saflaşabilmek için.
Hiç kimsenin bizden bir üstünlüğü yok. Biz de hiç kimseden üstün veya daha özel değiliz. Hepimiz Bir'iz. Bunu yetiştirdiğimiz nesle aktarma sorumluluğumuz var.
Bu yüzden çocuklarınız ergenlik çağına girdiğinde onlara arkadaşça yaklaşmayı deneyin. Mesela eğer kızınız makyaj yapmaya aşırı düştüyse, gel bak sana ne göstereceğim diyip victoria secret meleklerinin veya taptığı ünlünün makyajsız hallerini gösterebilirsiniz. O pek birşey zannettiğimiz ünlülerin ne hallerini yakalatmış Neptün. :)


Kendisini hayal dünyasına kaptıran eninde sonunda Uranüs'ün uyanışıyla kendisine gelir. 
Hepimiz özel yaratılmış varlıklarız. Her birimizin kendine has özellikleri var. Bu yeteneklerimizi bir keşfedebilsek, diğerlerinin ne güzellikleri, ne başarıları, ne de maddi imkanları umrumuzda olacak. 
Merkezinize daima kendinizi alın ve çevrenizde size aşılanan şeylerin etkisinde kalmadan kendi yolunuzu çizin. Çevrenizdeki gençlere ve çocuklara ve en önemlisi mirasınızı devrettiğiniz yeni gelen nesle ancak bu şekilde güzel bir örnek olabilirsiniz. 

Neptün - Aşka giden yolculuk


Uranüs, Neptün ve Plüton gibi dış gezegenler gözle görülemeyeni temsil ederler. Onların enerjisini her ruh kendi tekamülüne göre deneyimler. Olgunluk mertebemize göre ya gazaplarını çekeriz, ya da cennetin anahtarlarını elde ederiz.

Satürn dünyanın son kapısıdır. Onun halkalarını, yani nefsinizin sınırlarını aştığınız anda, bu dünyaya ait olmayan mertebelere yol açılır.
Uranüs bunların ilkidir ve kişiye Allah'ın ruhundan üflediği parçayı idrak ettirir.
Sonra Neptün gelir, o öyle bir kapıdır ki, gönül Hz İbrahim'in atıldığı ateşin yangınını deneyimler. Yanar, kül olur sonra da gül olur. Ebedi gül bahçesinde cennetine kavuşur.

Neptün'ü en güzel anlatan aşk hikayesi, Kuran'da geçen tek aşk hikayesidir. Züleyha'nın Yusuf'a vuruluşudur.
Hayvani aşk mertebesinde bu yolculuk başlar, insani aşk mertebesine varır ve son yolculuk ilahi aşktır. O öyle bir kapıdır ki, Yusuf Züleyha'nın karşısına çıktığında Züleyha onu artık görmez olur.

Ne Mecnun aşıktı aslında Leyla'sına, ne de Züleyha Yusuf'una..
Hepsinin ve hepimizin ararken acı çektiği tek aşk vardı, o da Allah aşkı.
Neptün'ün diyarı.
Bu diyara bu dünyada sadece nefsinin zincirlerini kıran, şehvetini aşan ruhlar varır.

Bu garip dünya yolculuğunda hepimizin arayıp bulamadığı parça Neptün'ün kalbinde saklı. Danışmanlık verdikçe idrak ettim bunu.
Yalnız olanımız, benim karşıma ne zaman sevebileceğim biri çıkacak diye soruyor. Sevdiğini çoktan bulmuş, evlenmiş, çoluk çocuğa kavuşmuş ve tüm bu sevgileri deneyimlemiş olan, eksik bir şey var aradığım, ne olabilir bu diye soruyor. Yani kul hayvani ve insani aşk mertebesinde takılı kaldığında kendisini her daim eksik hissediyor. Mecnun bu eksik parçayı Leyla aracılığıyla çölde buldu. Züleyha ise Yusuf'u zindana attırdığında, vicdanındaki pişmanlığında buldu.
Şanslı olanlarımız bu neptünyen kapıyı daha bu hayattayken buluyor, uyuyanlarımız ise ancak cehennemin ateşinde yanarken bulacak.
____________________________

Bu dünyaya Allah öyle bir cennet kapısı açmış ki, Neptün'ü en güzel o diyarda hissedebiliyor insan. Bu yüzden o diyarda almak istedim kaleme bu yazımı.
Hz. Adem'in yeryüzüne gönderildiği ilk yerde, Hz. İbrahim'in oğlu İsmail ile inşa ettiği ilk mabette. Dünya'daki en büyük ley hatlarının merkezi olan Kabe'de.

Dünyada büyük iki enerji merkezi var. Bunlardan biri rahmani diğeri ise şeytani. Bermuda şeytan üçgeninin bulunduğu alan cehennem gibi içine çeken ve yok eden enerjiye ev sahipliği yapar. Dünyanın diğer ucunda, onun karşısında duran ise Kabe'nin dışarıya yansıtan, arındıran ve şifalandıran rahmani enerjisidir.
Bu iki enerji merkezi insanın en mistik deneyimleri elde edebileceği yeryüzü yerleşkeleri. Diğer diyarlara açılan iki kapı. Birini açan yok olup gidiyor. Diğerini açan da yok olup gidiyor ama bu yok oluş yeniden doğuşa vesile oluyor.

Gece gündüz, 7/24, her gün Kabe'nin etrafında dünyanın dönüşüyle birlikte bu rahmani enerji tavaf ediyor. İnsanlar yeryüzünde, melekler gökyüzünde.
Bu enerji merkezine bir girdiniz mi bir vorteksin içine girmiş gibi oluyorsunuz. Burası bu dünyaya ait değil. Gözlerinzden yaşlar akmaya başlıyor. Sebebini kelimelerin açıklayamayacağı bir şekilde insan kendisini kaybediyor. Kalbiniz sanki bu enerjiyi kaldıramayacak gibi oluyor. Dünyaya ait olan tüm her şeyi unutuyor. Allah'ı en derininde, gönlünün merkezinde, ruhunun mabedi olan bedeninin her bir zerresinde hissediyor. Gerçek aşk bu olsa gerek. Şimdiye kadar deneyimlediğim en yüksek neptünyen enerji bu. Ve bu kesinlikle bu dünyaya ait değil. Kabe bir cennet kapısı ve ona yakınlaştığınız anda dünyalık her şey bitiyor. Yok oluyor..

☆☆☆

Bazı danışanlarım o kadar güzel hülyalara sahipler ki, ben çok büyük bir aşk yaşamak istiyorum diyorlar. O zaman çok büyük bir bedel ödemeye de hazırlan diyorum, ne demek istediğinizi anlamadım diyorlar.

Neptünyen aşkın en güzel anlaşılır mirasını Mevlana bıraktı bizlere. Onu bile yanlış anladı zamanında çevresindekiler.
Neptün öyle bir mertebe ki burda şehvete yer yok. Oysa insani aşkta şehvetin kırıntıları daima bulunur.
Ben büyük bir aşk yaşamak istiyorum diyen kendisini büyük bir ateşte yanarken bulur. Bu yola bir girdiniz mi sizi sevgililer tatmin edemez olur.
Gerçek aşk, özlemi beraberinde getirir daima. İnsanın canını acıtan da budur. Mecnun Leyla'ya kavuşsaydı veya Züleyha Hz. Yusuf'a, hiçbiri varamayacaktı neptünyen diyara.

İşte bu yüzden haritamızda Neptün'ün bulunduğu alan ve gökkubbedeki transiti, arzulayıp da kavuşamadıklarımızı, kavuştuğumuzu zannetsek de yarım kalışımızı hatırlatır durur bize. Hayal kırıklığı üzerine hayal kırıklığı hapseder bizi kendi cehennemimize.

Siz siz olun ya yanmaya gönüllü olun ya da sadece Venüs ile yetinin yeryüzünde. Yoksa en büyük arzunuz ölüm olacak. Tıpkı Mevlana'nın da dediği gibi ölüm gününüz düğün gününüz gibi olacak.
Çünkü bu dünya cennetin sadece bir kopyası. Neptün bu perdeyi aralayan Allah'ın emrindeki tek gezegen.
Kim ister ki kopyayı, gerçeğine kavuşabilme hakkını Allah hepimize vermişken?

Bu dünya sadece ışıkları size yönlendirilmiş, başrolü size verilmiş bir sahne. Kaptırmayın kendinizi bu kimliğinize.
Bu vücudu şehrimizde hepimiz misafiriz. Bu perde bir gün kapanacak ve Neptün'ü asıl o zaman idrak edebileceğiz.
Bu oyunu öyle bir farkındalıkla oynayın ki, hak edin bu mertebeyi. İşte o zaman ölümünüz en büyük huzurunuz olur.


Mekke'deyken kaleme almak istedim Neptün'ü çünkü bu gezegenden ben de bir haberim. En yakın deneyimini burda elde ettim ve yeşil halıya ayak basar basmaz, Medine'de.
Umarım kelimelerimle biraz olsun hissettirebilmişimdir burdaki ilahi enerjiyi ve umarım bunu hissetmek hepinize bir gün nasip olur çünkü tıpkı Kabe gibi biz de ait değiliz aslında buraya. Kökenimiz aşk ve biz de onun peşinde perişan olan arayanlarız. Bir gün tekrardan bulmak dileğiyle.

Bir gün hepimizin kavuşması dileğimle..

Uranüs - Özgürlüğe açılan kapı


Bu yazımda özgürlüğün gezegeni olan Uranüs'den bahsedeceğim. İsyanından, bireyselliğinden, ve belki de yanlış anlaşılmasından..

Hayatımda parmakla sayılacak kadar az ama ruhuma dokunabilmiş kadar değerli olan birkaç öğretmenim oldu. 
Biri çok yaşlı bir tarih öğretmenimdi, Herr Ulmer. Dedesi 1. Dünya Savaşını, babası ise 2. Dünya Savaşını yaşamıştı. Bize tarihi öğretirken bu zenginliğini kullanır, hikayelerle geçmişi adeta yaşatarak öğretirdi. Bizi mezun edemeden emekliye ayrılmak zorunda kaldı.
Onun yerine 25 yaşında genç tuhaf biri geldi. Adı Herr Klein'di. O kadar tuhaf bir varlıktı ki adamı hiçbir zaman için çözemedik. Zaten kendi de kendisini çözememiş olsa gerek ki, birkaç sene sonra öğretmenlik mesleğini bırakıp bir sırt çantasıyla dünya turuna çıktı. Şimdi kimbilir nerelerdedir.

Bu adam benim için Uranüs'ün kendisiydi.
Daha ilk derste size ödev vermeyeceğim, hiçbir şekilde ders kitabından ilerlemeyeceğiz, sınav da olmayacaksınız, sadece kendinize bir günlük alıp her ders sonunda o günlüğe düşüncelerinizi yazmanızı istiyorum demişti.
Çok ciddi bir tipti. Biz şaşırmış olsak da ciddiye almak zorunda kaldık sözlerini. Herkes kitapları bir kenarıya attı, sadece günlük aldı.
Adamın her dersi o kadar tuhaf geçerdi ki, ders süresi biter bitmez sınıfa derin bir sessizlik çökerdi. Kendimize gelmekte zorlanırdık sanki.

Bir gün bizden bir kağıt ve kalem alıp tahtaya yazdığı cümleyi yazmamızı istedi.

"Be part of your own movement"

Ağzında bir düdük vardı. Bu düdüğü çaldığım anda saat yönünde yerinizi değiştirip, partnerinizin kağıdına aynı cümleyi yazacaksınız dedi.
Başta herşey eğlenceliydi. Düdük sesini duyar duymaz yerimizi değiştiriyor, cümleyi kağıda yazıyorduk.

"Be part of your own movement"

Bir süre sonra düdük sesini o kadar çok çabuklaştırmıştı ki, hiçbirimiz cümleyi kağıda yazamadan yarıda kesip koşarak devam etmek zorunda kalıyorduk. İteklemeler ve kavgalar başlamıştı. Bir süre boyunca bu stres altında aynı cümleyi robot gibi kağıda yazmak için çabaladık durduk. Ta ki Moritz adında bir çocuğun sinirlenip kalem ve kağıdı yere fırlatıp "yeter artık" diye bağırana dek. Hepimiz o anda şok olduk ve durduk. Hoca çok sinirlendi. Okuldan atmakla tehdit etti. 
Çocuk korkmadı ve geri çekilmedi. Hocaya meydan okur bir şekilde "atarsanız, atın" dedi. Ondan cesaret bulan akadaşları da ona destek olmak için kağıtlarını yere attılar. Sınıf birden ikiye bölündü. Uyananlar ve uyuyanlar. Hoca sinirinden köpürdü, hepimizi okuldan atmakla tehdit etti. Bir münakaşa oldu, sonrada dersi yarıda bırakıp,  arkasından kapıyı çarparak çekip gitti.
O gün yaşadıklarımı ancak tutun dediği günlüğe düşüncelerimi yazarken idrak edebildim.
___________________________

Almanların bir atasözü vardır.
Sürü olmak, sürü içinde gitmek ve öylece yol almak istersen yaşamın boyunca sadece kıç görürsün.
___________________________

Tahtada yazan ve sürekli kağıda geçirdiğimiz cümlenin farkında bile değildik.

"Be part of your own movement"

O çocuğun o isyanı ve isyan edişinin omurgalı bir şekilde arkasında duruşu hepimize muazzam bir hayat dersi öğretti.
Sürünün bir parçası olmamayı. Kendi hareketinin sorumlusu olmayı. Yani bilinçli olmayı. Tıpkı tahtadaki cümlenin anlamı gibi.

Bu dersten sonra hoca gayet normal davrandı. Bu konuyu bir daha hiç açmadı. Çünkü hoca da gayet iyi biliyordu. Dersini alması gerekenler zaten almıştı.

Adamın her dersi bu şekilde geçiyordu. Her ders uranyendi. Öngörülemez ve şok edici. Bir gün diktatör olmamızı istiyordu, bir gün bombalama sesinin eşliğinde meditasyon yapmamızı.
Bir gün bizi aceleyle çatı katına çıkarttı. Telaşlıydı. 20 dakika içerisinde uzaylılar saldıracak, kendimizi kurtarmamız gerek dedi. Bizi gruplara böldü. Polonya, Rusya, Fransa vs 
Uzaylılar ilk önce Polonya'ya saldıracak dedi. Yapmanız gereken masanızın üzerindeki yumurtayı o kadar iyi korumak ki aşağa attığımızda yumurta kırılmasın yoksa hepiniz ölürsünüz.
Yumurta gerçekti. Onu koruyacak da pek birşey yoktu bizim için hazırladığı masada. Bir kağıt, biraz yapışkan, birkaç tane de pipet.
Hepimiz aceleye kapıldık ve kendi yumurtamızı korumanın derdine düştük. Sanırım Rusya grubuydu, arta kalan malzemelerini Polonya grubuna verdi. Aralarında çok zeki olmasa da çok adaletli olan bir çocuk vardı. Fikir ondan çıkmıştı. Yumurtası kırılmayan grup da onlar oldu çünkü tek kağıdı paraşüt olarak kullanmayı tercih etmişlerdi. Yumurta 5. kattan aşağa atılınca diğerlerine nazaran yere çakılmak yerine uçarak indi.
Bu saçmalığın ardından Hoca bize Hitler'in Polonya'ya saldırmasıyla ilgili küçük bir belgesel izletti ve neden güçlerimizi birleştirmek için ilk önce Polonya grubuna yardım etmediğimizi sordu. Hepimiz bencilce davranmıştık.
2. Dünya Savaşında birçok ülke Hitler'in ilk önce Polonya'ya saldıracağını biliyordu ve göz yumuldu. Oysa bütün güçler birleştirilmiş olsaydı Hitler ilk darbesini orda alacak ve 2. Dünya savaşı belki de hiç bu kadar dehşet verici bir sonla bitmeyecekti.

Bu adamın her dersi ruha ağır bir darbeydi ve bize kendimizi sorgulattırıyordu. Ne kadar iyi bir insansın, ne kadar adaletlisin, ne kadar karakterlisin?

Bir gün de, sevdiğin bir ailen var, eşin ve çocuğun. Çok güzel bir okulda okudun. Eğitimlisin. Ama işsiz ve ailen açlıktan ölmek üzere demişti. Ve tam o sırada sana bir teklif geliyor. Uçakların bomba atma mekanızmasını tasarlayacaksın. Bunun için sana çok güzel bir para teklif ediliyor. Yapar mısın, yapmaz mısın? diye sordu.
Bu soruya siz ne yanıt verirdiniz? Sadece iki kişinin hayatını mı kurtarırdınız, yani ailenizin. Yoksa reddederek milyonlarca kişinin mi? Ama bir yandan siz kabul etmezseniz, başkası edecek. Ama siz kabul ettiğinizde de onca insanın ölümüne sebep olacaksınız. Hangisini seçersiniz?
Ben senelerdir düşünüyorum ve bu sorunun cevabını hala bulamadım. 

Tüm bunları neden anlattım diye düşünüyorsanız, Uranüs'ü daha iyi anlayabilmeniz için.
Çünkü hayatımızda yaşadığımız ikilem ve irademizle yaptığımız seçimleri temsil eder Uranüs.
Ne kadar özgür olduğumuzu anlayabilmemiz için bizi sınar. Ne kadar özgür ve bağımsız olma isteğinde oluşumuzu sorgulattırır.

Özgür olmanın başına buyruk olmakla hiçbir alakasının olmadığını gösterir.
Gözlerini kapattığında huzurla uykuya dalabiliyorsan, yani vicdanın rahatsa, işte anca o zaman özgürsündür. Bunu öğretir.

Eğer diğer koyunlar yapıyor diye sen de yapıyorsan, bir köleden farksız olduğunu öğretir. Bağımsızlık için iradeni kullanman gerektiğini ve etrafindaki duvarları idrak etmen gerektiğini gösterir.

Bilmem farkında mısınız ama Uranüs'ün derslerini öğrenebilmek diğer gezegenlerin enerjilerini üst düzeyde yaşamamıza bağlıdır.
Güneş'i, yani özümüzü keşfetmeden, Ay'ın temsil ettiği duygu ve zaaflarımıza hakim olmadan,  Venüs'ün sevgisini öğrenemeden merhameti keşfetmeden, Mars'ın irade gücünü kullanmadan, Merkür'ün mantıklı düşünme kabiliyetini geliştirmeden, Jüpiter'in ahlak sınavını vermeden ve Satürn'ün duvarlarını aşmadan özgür olamayız.
Bu yüzden bu sınavları veremeyenler Uranüs'ün transitlerinden olumsuz anlamda etkilenirler.
Oysa her transiti Satürn'ün karmasını yakmak ve cennetin ilk kapısını aralamak için bir anahtar armağan eder ruhumuza.
Bilmeyiz bu gerçeği. İdrak edemeyiz ve bu yüzden de Uranüs'ün ani değşimlere sebep olan transitlerinden veya haritamızda bulunduğu alanda darbeler alarak pişeriz.

Eğer gerçekten özgürlüğü ve bağımsızlığı yaşamak istiyorsa ruhumuz, sisteme ve düzene isyan etmeden uyanmalı ve idrak etmeliyiz gerçekleri. 
Uranüs'ün kapısına ulaşmak istiyorsak diğer gezegenlerin imtihanlarını geçmeliyiz önce. 
Uranüs ne direnmeyi temsil eder, ne de isyan ederek yıkmayı. Uranüs aslında daha üst düzey düzeni temsil eder. Bu yüzden ezoterik astrolojide Terazi burcunun yöneticisidir. Yani Uranüs aslında dengeyi ve adaleti getirir hayatımıza. Eğer buna hazır isek tabii. 

GEZEGENLERİN OLGUNLAŞMA YAŞLARI


Hepimiz olgunlaşmak zorunda olduğumuz şeyler yaşarız hayatımız boyunca. Bu olgunlaşma süreçleri aslında gezegenlerin olgunlaşma yaşlarına denk gelir.
Mesela genelde korkuyla beklenen ve zor geçeceğine inanılan 28-30 yaş civarı Satürn dönüşüdür. Oysa gezegen dönüşleri o kadar da büyük krizlere sebep olmaz hayatımızda. Sonuçta onları hayatımızda bir kereden daha sık yaşarız. Mesela Ay dönüşümüz her ay gerçekleşir, Venüs ve Güneş her yıl gerçekleşir vs.
İlk Satürn dönüşümüzü bu kadar yoğun yaşıyor olmamızın sebebi aslında aynı zamanda Mars gezegenimizin olgunlaşma yaşını yaşıyor oluşumuzdur.
Her gezegen olgunlaşırken bize o gezegenin enerjilerini çok yoğun bir şekilde hissettirir. İçsel bir kriz deneyimleriz. Ve bunu sadece hayatımızda bir kereliğine deneyimleriz. Bu yüzden gezegen dönüşlerinden çok daha etkilidir, gezegenlerin olgunlaşma yaşları.

Jüpiter 16. yaşımızda,
Güneş 21. yaşımızda,
Ay 24. yaşımızda,
Venüs 25. yaşımızda,
Mars 28. yaşımızda,
Merkür 32. yaşımızda,
Satürn 36. yaşımızda,
Kuzey Ay Düğümü 42. yaşımızda,
Güney Ay Düğümü 48. yaşımızda olgunlaşır.

Bu yaşlarda bu gezegenlerin haritamızda temsil ettikleri şeylerle ilgili büyük olaylar yaşarız. Bu olaylar dışsal da olabilir, sadece içsel de. Bu da yine kişinin kadersel planıyla alakalıdır.

Bir gezegen olgunlaşmadıysa, kişi o gezegenin tam potansiyelini hayatında yaşayamaz.
Bu yüzden 25. yaştan önce evlilik pek tavsiye edilmez mesela. Çünkü aşk ve ilişkilerden sorumlu olan gezegen Venüs'tür.
25. yaşımızdan önce ilişkiler konusunda bir sürü hata yaparız. Kaygan buzda yürümeyi yeni öğrenen yavru ceylan gibiyizdir. Düşer düşer dururuz.
Venüs, 25. yaşımızı yaşarken kulagımıza eğilip aşk hikayeleri fısıldamaya başlar. Yaptığımız hataların farkına varmamızı sağlar. Sanki Afrodit bizi kenarıya çekip nasihat veriyormuş gibidir. Aşk ve ilişkiler konusunda ilk inisiyasyonumuzu oluruz.

Her gezegenin olgunlaşma yaşındaki içsel krizi bir önceki gezegen belirler. Yani Venüs'ün olgunlaşmasını nasıl deneyimleyeceğimiz aslında Ay'ın olgunlaşmasını nasıl deneyimlediğimize bağlıdır.
Gezegenler birbiriyle uyum içerisinde çalışır. Belirli yaşlarda belirli gezegenlerin kadim rahipler veya ermişler kılığında gelip kapınızı çalıp sizi imtihan ettiklerini düşünün. Olay ruhsal boyutta bu şekilde gerçekleşir çünkü. Eğer bir imtihanı tam olarak veremezseniz, tam olarak inisiye olamadınız demektir ve bu da sizin bir sonraki imtihanınızda biraz daha zorlanacağınız anlamına gelir.

Burası imtihan dünyası deriz ya. Aslında görünmeyen alemde gerçekten de öyledir. Okuldaki gibi de değildir. İlk önce imtihan ardından ders öğretilir.
Bu yüzden hayatı hem hafife almak gerekir hem de hiçbir şekilde hafife almamak gerekir.
Attığımız her adımdan sorumluyuz ve farkında olmasak da kendi çukurumuzu kendimiz kazıyoruz.

Yukarıda belirtmiş olduğum yaşlarınıza geri dönün. Neler yaşadınız, neler hissettiniz, neler öğrendiniz bir düşünün.
Mesela ben 16-17 yaş civarımı hatırladığımda ilk defa inanç ve felsefe konularına ilgimin arttığını ve oraya doğru yönelmeye başladığımı görüyorum. Sanki o yaş civarında nasıl bir hayat yaşamak istediğimi, ne yapıp, kim olmak istediğimin kaba tasarısını yapmışım aklımda ve o zamandan bu yana pek de birşey değişmemiş. O zamanki kız neyi istediyse şimdiki ben de bu istekleri gerçekleştirmek üzere çabalıyor.

Geriye dönüp baktığımda Jüpiter'in beni aynı zamanda 21. yaşımdaki Güneş olgunlaşmasına hazırlamış olduğunu da görüyorum. Çünkü 21 yaş civarı küçük bir ben kimim krizine girmiştim ve akabinde de astroloji hayatıma girmişti.
Astroloji hayatıma girdikten sonra teslimiyet konusuna önem vermeye başladım ve hayata olan güvenim arttıkça, kendimi, çevremi ve hayatı sevmeye başladım. İnsanın kendisini olduğu gibi kabul etmesi, hata ve kusurlarıyla, Ay'ın olgunlaşma yaşının bana olan armağanı olmuştu.

Eğer bu yaşlarda öğrenmeniz gerekenleri öğrenirseniz, bir sonraki imtihanları daha kolay verirsiniz. Bu yüzden gezegenlerin olgunlaşma yaşlarına önem verin. Hatta kendinizi onlara hazırlayın. O konularla ilgili kitaplar okuyun, belgeseller izleyin, bilgi edinin, çevrenizdeki insanları gözlemleyin.
Farkındalık bilgeliktir.
Bilgelik de doğru adımı atabilmeyi, doğru olanı seçmeyi bilmektir.
Ve daha az hata, daha düzgün bir hayat getirir.

Plütonik ilişkiler - derinlerde yalnız yüzenler

Eğer bir haritada Plüton'un kişisel gezegenlere (en çok Güneş, Ay & Venüs) açı yaptığını görüyorsak, bu kişinin yakın ilişkilerinde zorlanmalar yaşayacağını öngörebiliriz. 
Zamanla karanlık insanlarla yolu kesişecek veya ruhsal olarak dönüşmesine sebep olacak olaylar deneyimleyecektir. 
Aslında içinde muazzam şifalandırma yeteneği vardır. Ve bu yeteneğini ortaya çıkarabilmek için karanlıklara ihtiyaç duyar. Gerçek aydınlığa karanlıkları dönüştürerek kavuşacaktır. 
____________________________________

Güneş özümüzü, Ay duygusal yönümüzü, Venüs ise sevgimizi gösterir. 
Plüton ise değişim ve dönüşüm, ölüm ve diriliş temalarını temsil eder. 
Eğer kişisel gezegenler Plüton ile iletişim içerisindeyse, tüm karanlıklar ruhumuzun içine işler. Biz bilmeyiz ama bilinçaltımız bu enerjiyle her daim başeder.

Sıradanlıktan bir türlü tatmin olamayız. 
Daima bilinmeyene doğru bir kuvvet tarafından çekildiğimizi hissederiz. Eğer Plütonik enerjileri doğru kullanmayı bilmiyor isek, bilinmeyene olan merakımız bizi kötü yerlere yönlendirebilir. 

Mesela Plüton'un kişisel gezegenlere karşıt açıda bulunması, hayatımıza genellikle Plütonik kişileri davet etmemize sebep olur. Bu kişiler tüm karanlıklarıyla gelirler. Kıskançlık, manipülasyon, şiddet, aşırı bağımlılık, derin bir tutku, vazgeçememe, kurban rolünü üstlenme gibi temalar hayatımızın kaçınılmaz gerçekleri olabillir.  
Çünkü bilinçaltımızda gizli olan derin korkularımız vardır. Bu yüzden doğum haritalarında Plüton açılarına sahip olanlarda genellikle kontrol manyaklığı vardır. Delicesine herşeyi ve herkesi kontrol etmeye çalışırlar. Bunu başarabilmek için manipülatif davranışlarda bulunabilirler. İnsanın yüzüne gülebilir ama arkasından işler çevirebilirler. Bilinçaltlarında onları yöneten korkuyu bastırabilmek için, çevrelerindeki insanları bastırmaya çalışırlar. Ve ne yazık ki bunun farkına bile varmazlar. 

Evrenin muazzam bir işleyiş tarzı vardır. 
Bilinçaltımız her şeyin arkasındaki asıl yaratıcı güç olduğundan, hayatımızda yaşadığımız tüm olaylar ve ilişkiler, bilinçaltımızı bize geri yansıtan birer ayna görevini üstlenirler. 
Bu yüzden haritalarımızda Plüton'un kişisel gezegenlere karşıt açıda bulunması, plütonik temaları dıştan deneyimleyeceğimiz anlamına gelir. Kişi içinde barındırdığı kendi karanlık tarafını yakın ilişkileri aracılığıyla deneyimleyecek ve böylelikle farkına varabilme imkanına kavuşacaktır. Ama ne var ki, bilinçaltının bilince ulaşması, acı yaşanmadan olmayacaktır. 

Plütonik ilişkileri, eğer Güneş ile bağlantılıysa babamız ve otorite figürleri aracılığıyla deneyimleriz. Patronlarımız, iş verenlerimiz, bizden daha üst mertebede bulunanlar vs. 
Eğer Ay ile bağlantılıysa, anne ve anne figürleri aracılığıyla deneyimleriz. 
Eğer Venüs ile bağlantılıysa, aşık olduğumuz kişiler aracılığıyla deneyimleriz. 

Bu tür ilişkileri deneyimlerken hep karşımızdaki insanı suçlama eğiliminde oluruz. Eğer küçüksek bir an önce anne veya babanın yanından uzaklaşmaya çalışırız. Eğer Plütonik bir kişiye aşık olmuşsak, sorunun ondan kaynaklandığını ve bir sonraki ilişkimizin çok daha iyi olacağı yanılgısına kapılırız. 
Oysa sorun bu kişilerde değil, bizim bilinçaltımızdadır. Bunun farkına varıp, kendimizi düzeltmeden ilişkilerimiz ve deneyimleyeceklerimiz değişmez. 
Şiddet uygulayan babadan kaçıp, yakışıklı prensin kollarında huzur ararken, o yüreğinde huzur bulduğumuzu zannettiğimiz prensimiz, tıpkı babamız gibi şiddet uygulayan, zalim bir krala dönüşecektir. Bunu fark etmemiz ise bazen çok geç olabilir. Çoktan evlenmiş, çoluk çocuğa kavuşmuş oluruz. Ve tıpkı bizim çocukluğumuzda kendi babamızdan deneyimlediklerimizi, kendi kızımız kendi babasından deneyimleyecek ve tüm döngü kendisini sil baştan bir kere daha tekrarlayacaktır. Ta ki, aile üyelerinden biri bunun farkındalığına ulaşıp, döngüyü bilinçli bir şekilde değiştirmeyi göze alana dek. 
İşte bu yüzden aile haritalarında benzer temalar gözümüze hemen çarpar. Biliriz ki annenin yaşadıklarını kızı da deneyimleyecektir. 
__________________________________

Peki ya çare nedir?

Ben akıllıyım. Ben bilirim. Ben hata yapmam. Ben mantıklı karar veririm.. gibi cümleleri hepimiz kurar ve bunların gerçekliğine tüm kalbimizle inanırız. Oysa bilimsel araştırmalar kişinin mantığını kullanmadan seçimlerde bulunduğunu kanıtlıyor. 
Biz her ne kadar akıllı seçimlerde bulunduğumuzu düşünsek de aslında bizi yöneten bilinçaltımızdır. Biz her ne kadar tekbaşımıza karar verdiğimizi zannetsek de, sadece kendimizi kandırıyoruz. 
Bu yüzden yapabileceğimiz en iyi şey, ilk önce bu gerçeğin farkına varmak ve daha sonra dönüp kendi hayatımıza bakmak. 

Babam, annem, eşim, sevgilim veya çevremle ilgili yaşadığım sorunlar var mı?
Eğer başıma gelen herşey bana bir ayna tutuyorsa, o halde tüm bunlar benim hangi özelliğimden kaynaklanıyor?
Beni bilinçaltımdan yöneten ne gibi korkulara sahibim?

Eğer bu soruların cevaplarını bulabiliyorsanız, yolu yarıladınız demektir. Çünkü farkındalığın ardından acı ve onun ardından da şifa gelir. 

☆☆☆

Plüton karanlıklar diyarının gezegenidir. Bu karanlık ve korkutucu maskesinin ardında aslında çok önemli bir sır vardır. 
Onun asıl manevi amacı ego'nun transformasyonudur.
 İçimizdeki şeytanları hiçbir zaman için yenemeyeceğimizi ama onlardan daha güçlü olabileceğimizi göstermektir. Bu hissi deneyimlettirmektir. Ve işin ilginç yanı, gerçekten de başımıza gelen tüm plütonik olaylar bize şu sözü yaşatır: 'Beni öldürmeyen şey, güçlendirir.' 

Plüton bizi zorlar, yıkar, ölümün kıyılarında gezdirir ve kötülük ile biraraya getirir. Tam gücümüzün son sınırlarını deneyimlemek üzereyken, ruhumuzda tuhaf bir simya gerçekleştirir. Etrafımızdaki karanlığın içimizdeki karanlıktan başka bir şey olmadığının idrakı ile tüm dünyaya bakış açımız değişir. 

İşte bu yüzden kendi kişisel haritalarınızdaki Plüton'un zorlayıcı açılarına bu gözle bakmayı tercih edin. 
Kare açıları yenmek biraz daha zordur. Çünkü içsel krizi gösterirler. Karşıt açıları yenmek biraz daha kolay olabilir çünkü etkileri genellikle hayatımızdaki kişiler aracılığıyla deneyimleriz. Olumlu açılar ise destek verici oldukları için, genellikle sıkıntı yaratmazlar. 

Söz konusu Plüton olduğunda, farkında olmanız gereken en önemli şey, bilinçaltınızda var olan korkularınızdır. 
Bu korkuların başında güvensizlik gelir. 
Güvensizlik sorunu aşılamazsa, yakın ilişkilerde problemler ortaya çıkar ve kişi ister istemez manipülatif davranışlarda bulunarak, kendisini koruma altına alır. 
Mesela kocası gayet normal ve sadık bir insanken, karısının içinde onu aldattığına dair bir korku olabilir. Ve bunu ispatlayacağım diyerek tüm ailenin huzurunu mahvedebilir. 
Veya bir kız çocuğu babasını daima güvenilmez olarak bildiyse, kendisini aşka kapatabilir. Çok güzeldir, çok hoştur ve gayet de başarılıdır. Hatta aşık olmak için can atar, bir sevgilisi olsun diye hayal kurar ama Eros onu her daim görmezlikten gelebilir. O ise kendinden çok daha çirkin ama mutlu ilişkilere sahip olan arkadaşlarını bir türlü anlayamaz hale gelir. 
Asıl sorun, bu kızın kendisini kapatmasındadır. Bilinçaltı onu kendi duvarlarının içine hapseder. Hepimiz görmüşüzdür böyle örnekleri. Genellikle herkesden kaçar ve çevrelerine sadece güvenebileceklerinden yüzde yüz emin oldukları insanları toplarlar. Sevdikleri insanlar az ve özdür. Ve çoğu zaman yalnızlığı tercih ederler. Kendilerini kapatma huylarından dolayı onları gerçekten tanıyan çok az insan bulunur. İşte bu yüzden derinlerde yapayalnız yüzen balıkları andırırlar. Kendileri kadar derine inebilen kimse yoktur, oysa olması için herşeylerini vermeye hazırdırlar. 

Bu insanları aşık olmaktan alıkoyan bir diğer şey, bağlarının çok kuvvetli olacağını hissetmeleridir. Bir insanla 'Bir' oldukları anda artık geri dönüşün olmayacağını bilirler. 
Plüton akrep burcunu yönetir ve bir akrep ile aşkı yan yana koyduğunuzda ortaya çıkan tablo kırmızı ve siyah renklerin karışımı olacaktır. Tutku dolu bir aşkın yanında ya benimsin ya da kara toprağın hissini deneyimlettirir insana. Orta yolu olmaz genellikle bu insanların. Aşk ya vardır ya yoktur. Bu yüzden hayatları boyunca ya karanlık ama tutku dolu ilişkiler yaşayacaklar, ya da derinlerde yalnız yüzmeyi tercih edeceklerdir. 

Dış gezegenlerin enerjileriyle başedebilmek zordur. Onları aşabilmek bir süreç ve zaman gerektirir. Çünkü plütonik açıların gerçek potansiyelini kullanabilmemiz teslimiyetimize bağlıdır. 
Bu kişilerin öğrenmeleri gereken en önemli şey, Yaratıcıya olan güvendir. Anca kendilerinden daha üstün bir varlığa olan inançları kuvvetlendiğinde, kontrol etme ihtiyaçlarından vazgeçecekler ve herşeyi olduğu gibi kabul etmeyi deneyeceklerdir. İşte ancak o zaman dış dünyadaki yolculuğun aslında kendi iç dünyalarındaki yolculuk olduğunu idrak edebilecekler ve Plüton'un simyasını hissedeceklerdir. 

☆☆☆

Plüton'un enerjileriyle ilgili kişisel sorunlar yaşıyorsan ve ne yapman gerektiğini bilmiyorsan, bana sağ taraftaki (veya sayfanın altındaki) iletişim formundan ulaşıp, danışmanlık alabilirsin. 

Ay'ın evreleri & etkileri

Ay belki de gökyüzündeki en gizemli gökcismidir. 
Üzerine şimdiye kadar sadece bir kere ayak basılmıştır ve bunun hakkında bile bir sürü komplo teorileri vardır.
Doğru ya! O bize bu kadar çok yakınken, neden bir kere daha buna cüret edilmemiştir? 

Ay'ın derin gizemleri vardır, keşfedilmeyi bekleyen..
•••

O çocuklar için sadece Ay dede'dir.
Ona baktığımızda bize daima gülümser ama tam olarak kimin gülümsediğini bir türlü bilemeyiz. 
Bazen incelir ve bazen şişer. Bazen ise ortadan kaybolur, denir ki pudrasını tazeliyordur. Çünkü ardından yine gülümseyen yüzüyle gözükür.
Ay benim için tam bir 'La Mystic Luna'dır.


Peki Ay'ı bu kadar özel kılan şey nedir?

Ay'ın dünyayı ve insanın bedenini etkilediğini zaman zaman hepimiz deneyimleriz. 
Mesela Dolunay zamanları kimi insanlar nedense uyuyamaz. 
Kimi insanlar ise tuhaf davranışlar sergiler. Dolunay geceleri suç ve intihar olaylarinın arttığını gösteren araştırmalar yapılmıştır. 
Hatta ingilizce'de "lunatic" kavramı vardır ve 'çılgın', 'delirmiş' anlamına gelir. Aslında latince kökenlidir ve "luna", yani Ay kelimesinden türetilir. 

Kadının doğurganlığında Ay'ın söz sahibi olduğunu biliriz. Hatta Dolunay zamanları doğumlar bile yüzde 20 oranında artar. 

Ay'ın cinsellik üzerinde de büyük bir etkisi vardır. Genelde Dolunay zamanları bu tür isteklerimiz artar. 
Hatta Ortacağ zamanlarında kadınların, hele ki adet görüyorlarsa, Dolunay geceleri erkeklerle birlikte olmamaları gerektiği öğütlenirdi. Kadın bir Dolunay gecesi o haliyle hamile kalırsa, çocuğun üstün yetenekli, hatta şeytani biri olacağına inanılırdı. (Bu inancın temelinde kadının doğasından ve gücünden korkan, zavallı bir zihniyet vardır. Çünkü bunun kuvvetli bir büyü için altyapı oluşturduğu biliniyordu).

Ay sadece insanoğlunu değil, dünyamızı da etkiler. Hayvanlar tıpkı insanlar gibi Ay'ın döngülerinden etkilenirler. Ay, denizlerimizi ve okyanuslarımızı etkiler ve med cezire sebep olur. 

Peki ya Ay'ın evrelerinin anlamları var mıdır & eğer varsa, biz onlardan faydalanabilir miyiz?


Yeniay/ Hilal

Yeniay zamanları yeni başlangıçlar yapmak için kullanılmalıdır. Aklınızda var olan bir projeyi hayata geçirebilir veya gelecek planları yapabilirsiniz. 
Genellikle Karanlık Ay zamanı ortaya çıkan duygular bizi Yeniay zamanında yeni adımlar atmaya zorlar. Yalnız yeni bir adım atmadan önce Hilali gökyüzünde görebilmelisiniz. 
Tam Yeniay zamanında Ay gökyüzünde gözükmez. Oysa ondan güç alabilmemiz için, onu gökyüzünde görebilmeliyiz. Bu yüzden hayatınızda yapmak istediğiniz başlangıcı Yeniay'dan bir iki gün sonra yapın, yani gökyüzünde Hilal çıplak gözle görülebildiğinde. 

İlk Dördün

Yeniay'la yapılan planlar, ilk dördün'le birlikte hayata geçmeye hazır olur. Yaptığımız planlar ve attığımız adımlar sonucu aşmamız istenilen ufak sorunlarla karşılaşabiliriz. Hayal ve hedeflerimizin gerçekleşmesi için çabalamaya devam etmeliyiz. 
Ay'ın bu halini ayrıca istediklerimizi hayatımıza çekmek için kullanabiliriz. Çünkü bu dönemde çekim yasasını çok daha etkili bir biçimde kullanabiliriz. 

Kambur Ay

Dolunay'a doğru yol alırken, Kambur Ay bize geriye adım atmak için artık çok geç olduğunu söyler. 
Hedefimize bu kadar yakınken ve son basamakları tırmanırken, kendimizi biraz yorulmuş gibi hissedebiliriz ama ne olursa olsun kendimizi akışa bırakmalıyız ve tamamlanışın çok yakın olduğunu bilmeliyiz. 

Dolunay

Dolunay gecelerinde bir tamamlanmışlık hissini yaşarız. Yeniay'la atılan adımların üstünden 2 hafta geçmiştir ve şimdi ektiğimizi biçme zamanıdır. 
Dolunay tıpkı karanlık geceyi aydınlattığı gibi, içimizdeki karanlıkları da aydınlatır. Bu yüzden bilinçaltımızın karanlık ve bilinmeyen dünyasına Dolunay'da erişim sağlarız. Böylelikle bilinçaltında birikmiş olanlar, kendilerini adeta dışarıya kusarlar ve kişinin içinde ufak bir şifa meydana gelir. Çünkü Dolunay'la birlikte zihnimizde bir farkındalık oluşur. İki hafta boyunca aradığımız soruların cevaplarını buluruz ve ufak çapta bir aydınlanma yaşarız. Ortaya çıkan bu yüksek enerji nedeniyle uykusuzlukta artış veya ruh halimizde bir farklılık deneyimleyebiliriz. 
Dolunay zamanında eksik olan parçalar bütünleşir. Bu yüzden kayıp olan eşyaları bulabilir, üzerinde uğraştığınız projeyi nihayet su yüzeyine çıkarabilir ve tanıtabilirsiniz. 
Ayrıca eski İslam alimleri Dolunay gününde oruç tutmanın bedeni şifalandırdığını ve tüm toksik maddelerden arındırdığını söylerler. 

Sönen Kambur Ay

Dolunay'dan, yani doruk noktasından sonra hem başarının tadını çıkarma, hem de ileriye doğru bakıp, kendimizi sorgulama dönemine geliriz. Başarmak istediklerim bu kadar mıydı? Hala değişmesini istediğim neler var? Kendimle olduğum gibi memnun muyum? gibi sorular sorarız. Dolunay'ın kapımıza getirdikleri ve bize öğrettikleri hakkında tefekkür yapma zamanındayızdır.
Bu günleri ayrıca manevi temizlik olarak görebiliriz. Hem evinizi hem bedeninizi arındırıp, ruhunuzun isteklerine kulak vermelisiniz. İçinizin almadığı veya ruhunuzun artık kurtulmak istediklerinden kurtulmak için, güzel bir zaman dilimi Sönen Kambur Ay. Kendinizi kötü alışkanlıklardan kurtarmak için çabalayabilirsiniz. 

Son Dördün

Döngü yavaş yavaş kendisini tamamlamaya doğru gidiyordur. Kişi kendisini Ay'ın son dördünde çokta fazla enerjik hissetmez. Hatta bir kapana kısılmışlık hali söz konusu olabilir. Sanki Arafta gibidir. Çünkü bu evre aslında sonun başlangıcıdır. 
Geriye dönüp hesap çıkartma ve geleceğe, hiç içimizden gelmese de, odaklanma zamanıdır. 
Çünkü önümüzde yeni bir döngü ve yeni başlangıçlar, atılması gereken yeni adımlar, yapılması gereken yeni planlar vardır. 

Karanlık Ay/ Balzamik Ay

Ay'ın yeryüzünden görülemediği zamandır. Çocuklara, Ay pudrasını tazelemek için yok oldu, dediğimiz gecelere denk gelir. 
Karanlık Ay geceleri eskiden kuvvetli büyüler yapılmak için kullanılırdı. 
Günümüzde ise, içimize çekilmemizi ve ruhumuzun derinliklerini keşfedebilmemizi sağlar. Karanlık yönlerimizi keşfedebilir ve onları aydınlığa dönüştürmeye niyet edebiliriz. Bize zarar veren tüm bağımlılıklardan kurtulmak için kullanabiliriz bu karanlık geceyi. 
Önemli olan, kendi içimizde yeteri kadar enerji toplayabilmemizdir. Çünkü kapıda bir Yeniay ve yapılması gereken yeni şeyler vardır ve tüm herşey kendisini sil baştan tekrarlamaya, yeni bir döngü başlatmaya devam eder. 

Ve koskoca bir ömür bu evrelerle akıp gider..
Gün gelir küçük, parlak bir Hilal oluruz, gün gelir şişer, kocaman bir Dolunay misali herkesin gözüne girer, hayran bırakırız. 
Gün gelir krizler yaşar, karanlıklara dalarız. 
Hayat her haliyle mükemmeldir. Yeter ki biz mükemmel bakmayı bilelim. 

Not: Ay'ın hallerine dikkat ederken, Ay'ın transit ettiği burca ve bu burcun haritamızda hangi eve denk düştüğünü bilirsek, tüm bu enerjileri çok daha etkili bir şekilde kullanabiliriz. 
Mesela Ay 7.evimizden geçiyorsa ve bir Yeniay'sa, ilişki alanında yeni bir başlangıcın bizi beklediğini öngörebiliriz. 

Plüton'u Akrep burcunda olan nesil


Akrep jenerasyonu diye adlandırdığımız jenerasyon, Plüton'u Akrepte olan nesil için geçerli.
Bu nesil yıkımın, çöküşün, yolsuzluğun ve yozlaşmanın eşiğinde büyüdü.
Gökyüzünde chemtrials, yeryüzünde genetiğiyle oynanmış yiyeceklerin mamalarıyla büyüdü.
Sapkın, güç hastası ailelerin şeytani bir düzen kurmak için çabaladıkları bir düzende büyüdü.
Cinselliğin çirkin serbestliği sayesinde AIDS türü, yapay ve nüfus artışının düşürülmesi için virüslerin geliştirildiği, korkunç bir modern kölelik sisteminin hüküm sürdüğü bir dünya düzeninde büyüdü. Okula gitti, mezun oldu ve iş bulamadı. Ve bir seçim yapmak zorunda bırakıldı. Ya kabullenecek ya da bu düzeni yıkacaktı ve o bu seçimi daha doğmadan önce yapmıştı. Yıkacaktı!

Tüm bu karanlık dünyada yaşamayı öğrenmek zorunda oldukları için, bu nesli karanlık ama derin bir nesil olarak adlandırabiliriz. Küllerinden yeniden doğmayı bekleyen Akrep nesli toplumsal değişimi de beraberinde getirecek.

Plüton gezegeni, Akrepte kendi yönettiği burçta olduğu için, bu nesil en yıkıcı ve en kuvvetli olan nesil diyebiliriz. Bu yüzden içlerinde barındırdıkları enerjiler çok yoğun. Bu onları hayatın daha karanlık yönlerine çekeceği gibi, karanlıktan yola çıkarak, aydınlığı bulmalarına da sebep olacak. Aslında içlerinde muazzam bir şifalandırma yeteneği barındıran bir nesil bu aynı zamanda.

Ölmeden ölmeyi deneyimlemek

Gayet korkusuz büyüyen bu çocuklar, dünyanın acı ve kötü yönlerinin bilincindeler. Hayalperest değil, tam tersine gayet sertler. Çünkü bir çoğu, hatta nerdeyse hepsi diğerlerinin sadece "komplo teorileri" olarak adlandırdıkları karanlık gerçeklerle yüzleşmek zorunda bırakıldılar. Akrepten önceki nesiller için karanlığın tanımı farklı şekilde yapılırdı. Karanlık fakirlikti, yokluktu veya savaştı. Oysa Akrep nesli için asıl karanlık bizi süründüren ve yavaşça en sinsi şekilde zehirleyerek öldüren sistem.
Bu çocuklar etraflarında dönen tüm oyunlardan haberdarlar. Politikanın saçmalıklarından, eğitim sisteminin yalanından, tıbbın sahtekarlığından.. hepsinden haberdarlar. Beyinlerinin nasıl yıkandığını ve ruhlarının nasıl acıya maruz bırakıldığını en derinlerinde hissediyorlar.
Ölümle dahi barışık bir nesil diyebiliriz neredeyse. Ölmekten değil ama yaşamaktan korkuyorlar. Ölüm ve yeniden diriliş döngüsünün bilinciyle bu dünyaya geliyorlar. Ve bu özellikleri, bu jenerasyonun spiritüel ölümü deneyimleyeceklerini gösteriyor. Ruhun en karanlık gecesinden geçip, bir Anka gibi yeniden yükselen ve içindeki gerçek, şifalandırıcı ve yaratıcı gücü keşfedip, onların arkasından gelen Yay nesline yol gösterebilmek için, karanlık deneyimlere maruz kaldıklarını söyleyebiliriz.

Simya

Plüton'u Akrepte olan nesil simyacıları anımsatıyor ve bu yüzden içlerinde her birinin uyuyan bir simyacı uyandırılacağı günü bekliyor.

Simya'da 'Nigredo' süreci, kişinin olgunlaşması için belirli zorluklardan geçmesi gerektiğini anlatır. Hatta felsefe taşına ulaşabilmek için ilk aşamada, simyacı bütün maddeleri, siyah olanı elde edene dek karıştırır. Bu anlatım metaforik olarak ruhun karanlık gecesini (dark night of the soul) tanımlar. -Kaynak vikipedi.-

Eğer bu nesil içlerindeki simyacıyı uyandırmayı başarabilirse bütün dünya değişecek.
Çünkü bu neslin içinde düzenin sebep olduğu korkunç bir iç savaş ve çatışma var.
Akrepler için hep söylenir; onlar için ya beyazdır her şey, ya da siyah. İşte bu yüzden bu jenerasyonun gri tonları yok. Hayat ya ölüm onlar için, ya da diriliş. Bu yüzden bu iki tema hayatları boyunca yaşamlarında hakim. Sürekli bir yıkım ve yeniden inşa. Ölüm ve doğum. Karanlık ve aydınlık. Aşk ve nefret... ortası yok deneyimlerinin, hep uçurumun kenarlarında yaşanan deneyimler var.

Büyü ve Güç

Bu nesil Harry Potter nesli.
Bu bize çocukça da gelse, belirli kitaplar veya filmler kitleleri etkiler. Ve hiçbir şey tesadüf değildir. Her şey birbirini etkiler ve doğru zaman olduğunda ortaya çıkar.
Kendim de arkadaşlarımla birlikte bir Akrep nesli olarak, Hogwards'ın hayaliyle yaşadık. Arkadaşlarla toplanıp Harry Potter akşamları yapıp, filmden sonra 'keşke büyü yapabilseydik biz de', diye şakalaşırdık.
Dönüp, çocukluk ve lise yıllarımdan en aklımda kalan ve sevdiğim dizi veya filmleri hatırladığımda, aklıma hep büyü veya sihir ile alakalı olan şeyler geliyor. "Merlin" dizisi ve "gizli çember" en sevdiklerimdi. Twilight serisi, vampir günlükleri, Sabrina ve sihirli annem diğer örnekler.
Bu nesil bilerek bir şeylere alıştırılmaya çalışıldı sanki. Ya da üzerlerinde taşıdıkları enerjiler çevrelerini etkiledi. Her birinin bilinçaltına büyücü arketipi yerleşti. 

Bilinmeyene, olağandışı olana, gizli tutulana, hatta yasak olana bir merakı var bu jenerasyonun, yani Okültizm'e. Ve bu yüzden kadim, gizli bilgilerin ortaya çıkmaya başladığı bir döneme denk geldi bu nesil.
Çünkü Plüton'u en iyi tanımlayan kavramlardan biri; güç hırsıdır. İnsanlar üzerinde etki bırakmak, onları manipule etmek veya çeşitli dış güçleri kullanarak, arzularını yerine getirme içgüdüleri yoğun Plüton'u Akrepte olanların.
Bu güce ulaşabilmek için toplum eğitimi öne sürüyor. Ama şaka gibi aldıkları onca eğitimlere rağmen, mezun olduklarında bu çocuklar iş bulamıyor. Neye inanıyorlarsa ordan darbe alıyorlar. Sanki çabaladıkça daha derin batıyormuş hissine kapılıyorlar. Ve gerçek gücü toplumun öne sürdüğü düzende değil, kendi yarattıklarında bulacaklarını biliyorlar. Önem verdikleri şey kendi güçleri ve hakimiyetleri olduğu için, otoriteye veya toplum kurallarına hiç uymaya niyetleri yok. Bize olduklarından daha karanlık ve ürkütücü gözükmelerine sebep olan şey de bu zaten.
Bu çocuklar Plüton'u Başakta olan nesil tarafından yetiştirildiler. Doğruluğa ve düzene (Başak) önem veren anne babalar tarafından. Çocuklarının her şeye aykırı davranıp, yasak olana yöneldiklerini deneyimledikçe, ne yapmaları gerektiğini veya çocuklarına nasıl davranmaları gerektiğini tam olarak bilmeyen veliler tarafından yetiştirildiler. Ve bu yüzden bu nesil yalnızlığın acısını da en derinden hissediyor. Ama bu da onları istediklerini başarmaktan alıkoyamıyor. Çünkü yürüdükleri yolda zaten yalnız olduklarını baştan beri biliyorlar ve ailelerini sevseler de, gerekirse onları bile yok saymaya hazırlar. Kendi yollarını kendileri çiziyorlar.

Akrep jenerasyonunu kabaca ikiye bölebiliriz.
Birinci grupta yer alanlar daha hassas ve erken uyananlar. Plüton'un enerjilerini dışa değil, içlerine yansıtıyorlar. Ölümü iç dünyalarında egoları aracılığıyla deneyimliyorlar. Spiritüel bir yaşam tarzını seçtikleri için, aileleri tarafından endişeyle karşılanıyorlar.
Diğer ikinci grup ise, karanlıklarda kendilerini kaybedip uçurumun kenarında yaşamayı seçen grup. Bu grup Plüton'un enerjisini içe değil, dışa yönlendirdiği için, tahribata yol açıyor.

İlk grup şifa yolunu seçerken, ikinci grup kendilerini ve etraflarını zehirlemenin yolunu seçer. Cinselliğin en iğrencini, bağımlılıkların en korkuncunu ve suçların en zarar verici olanlarını işlerler. Topluma en çok zarar veren ve ürküten grup bu ikinci gruptur. Plüton'un en karanlık yönünü temsil eder. Ama aynı zamanda düzenin yanlışlığını ve artık yıkılması gerektiği gerçeğini, insanın yüzüne tokat gibi şiddetli bir şekilde vurmayı başaran gruptur.
İlk grup ise, alternatif şifa yöntemlerine yönelen, vejeteryenlik gibi bedenlerini temiz tutacak yöntemlere başvuran, yoga, meditasyon, namaz, zikir, dua gibi yöntemlerle yaratıcıya bağlanmayı çalışanlardır. Gerçek sevginin ilahi sevgi olduğunu idrak etmiş ve onu yine yeryüzüne hakim kılmaya çalışanlardır. İlk önce kendilerini sonra da etraflarındakileri şifalandırıp, yeniden ilahi olana kavuşmak için, arkadan gelen Yay nesline, tüm zorlukları üstlenerek, yol açarlar.

Küllerinden doğan toplumu yaratmak

Akrep nesli maddiyata olan düşkünlükleriyle (ki, güçlü olma istekleri de bundan kaynaklanır) göze çarpıyor. Ayrıca 'olgun ruhlar' olarak adlandırabileceğimiz bilge kişilikleri, daha ilk bakışta fark ediliyor. Kolektif acıların farkındalar ve bu derinden hissettikleri acı bir çoğunun gözlerine ve duygusal yaşamlarına yansımış durumda.

Şöyle ki,

• Plüton Akrep burcuna 1983'de girdi.
• Neptün Oğlak burcunda 1988-1995 arası kaldı.
• Uranüs Oğlak burcunda 1988-1995 arası kaldı.
• Satürn Oğlak burcunda 1989-1990 arası kaldı.
• 1993 yılında Uranüs ve Neptün 18°, 19° Oğlak       burcunda kavusumdaydı.

1989 ve 1990 yılında doğanların Satürn, Uranüs ve Neptün'ü aynı burçta. Bu, onların stratejik düşünme kabiliyetleri olduğunu gösteriyor. Kendilerini bir şey üzerine odaklayabiliyor ve başarana kadar vazgeçmiyorlar. Sabırlılar ve doğru zaman, doğru koşullar gerçekleşene dek, ortaya çıkmak için hazırlanıyorlar.

Oğlak burcu Satürn tarafından yönetilir ve en temel anlamıyla var olan düzeni anlatır. Oysa Plüton düzenin karşısında yer alır ve var olan düzenin yıkılışını simgeler.
Burda buna sebep olacak en tehlikeli ve şok edici grup şüphesiz 1993 yılı doğumlu olanlar. Çünkü Uranüs astrolojide ani ve beklenmedik, sarsıcı olanı temsil eder. Neptün ise ilahiliği ve ütopik gözükse de, gerçek olanı, yani yaratıcının planına uygun olanı temsil eder.
Bu yüzden bu neslin başımıza açacakları bizi sarsacak, etkileyecek, belki mahvedecek ama eninde sonunda ilahi olanın isteğini yerine getirecek.
Yeni bir dünya düzeni kapımızın önünde!
Ama bu dünya düzeni, elit ailelerin zannettiģi gibi kendi düzenleri değil, onları da yönetenin ilahi düzeni olacak.

"O asla bir şaka değildir.
Şüphesiz onlar bir düzen kuruyorlar, 
ben de bir düzen kuruyorum. 
Bu sebepten o kâfirlere mühlet ver, 
onlara az bir zaman tanı."
Târık Sûresi

Peki ya neler değişecek? 

Öyle gözüyor ki, bu nesil tarihi baştan yazacak.
Ve tarihi baştan yazarken, sadece çürümüş olan sistemi yenilemeyecek, aynı zamanda unutulmuş olan kadim bilgeliği ve ezoterik, okült olanı, yeni inşa edilen düzenin içine katacak.
Bir çoğu cinsel enerjinin şifalandırıcı gücünü kullanarak, yeni boyutlar açacak. Kadının senelerce sadece bir seks objesi olarak algılanmasının saçmalığı artık tarihe gömülecek. Erkek ve dişinin seks sırasında, saf sevgi aracılığıyla ortaya çıkan enerjisi, tantra sayesinde yeniden keşfedilecek. Bedenlerin hayvani birleşmesinden ziyade, ruhların birlikte ilahi aşkı keşfedebilecekleri deneyimler yeniden yaşanacak. Ataerkil bir toplumdan uzaklaşıp, eskiden de olduğu gibi, kadına yaratıcılığından ötürü saygı duyulduğu ve el üstünde tutulduğu, anaerkil bir topluma doğru yönelimler göreceğiz.
Eski kadim bilgeliği yeniden ortaya çıkartarak ve yeni olanla bağdaştırarak var olan kolektif yaralar şifalandırılacak. (En çokta yanlış deneyimlenen cinselliğin açtığı yaralar). Ve tüm bu deneyimleri insanlar, ruhlarında gerçekleşen simya aracılığıyla farkedecekler. Çünkü insanlar fiziksel bedenleri, zihinleri ve gönülleri arasında engel oluşturan tüm olumsuzlukları sevgiyle şifalandırıp, ruh beden zihin arasındaki uyumu yeniden keşfedecekler.

Ama tüm bu güzel şeylere çok büyük bedeller ödeyerek kavuşacağız.
• ekonominin çöküşü ve bir sürü insanın işini kaybettiģi için açlıkta ve yoksullukta artış.
• değişimi kaldırmakta zorlananlar için şiddetli geçecek depresyon ve bunalımlar, en çokta sisteme dayanamayan gençlerde intihar artışı
• fiziksel savaşlar ve nüfusun aşağa indirilme isteği için oluşturulan yapay hastalıklar.
• cinselliğin, suçların ve her türlü yanlış bağımlılıkların arttığı bir süreç vs.
Farkında mısınız? Biz tüm bunları şu an zaten deneyimliyoruz. Bu süreç çoktan başladı, şiddetlenecek ve sonra azalarak, kendini yeni oluşturulacak olan sisteme bırakacak.

Dünya ne kadar karanlık gözükse de ve haberleri izlemek, hiç birimizin içinden gelmese de bu bir süreç ve sancılı da olsa geçecek.
Her doğumun can yaktığını ama bebeğini eline aldığında tüm acılarını unutan bir anne gibi, geleceğin güzel şeylere gebe olduğuna inanmak, elimizdeki tek umudumuz.
O yüzden dua edin ve birbirinize yardım edin.

Dış gezegenler - Üranüs, Neptün ve Plüton


Astrolojide dış gezegen olarak bilinen, Üranüs, Neptün ve Plüton, çıplak gözle yeryüzünden görünmeyen gezegenlerdir.
Batı astrolojisi, onları kişisel olaylarda da kullanmasına rağmen, hint astrolojisi onları kişisel olarak saymaz.
Bu nedenle her iki yaklaşımda da ufak eksiklikler vardır. Bunun farkına varan batı ve hint astrologlar, ikisinin arasını bulmaya çalışırlar.

Şöyle ki, aynı dönem içinde doğan tüm çocukların gezegenleri aynı burca denk düşer. Bu nedenle dış gezegenlerin bizi daha az bireysel, daha çok kitlesel olarak etkilediği söylenir.
Mesela 2012'den itibaren dünyaya gelmeyi seçen çocukların hepsinin Neptün'ü balık burcunda bulunuyor. Neptün ise balık burcunun Jüpiter ile birlikte ikinci yöneticisidir. Bu nedenle neptünyen özellikleri ağır basan bir nesil yetişmekte. Bu çocuklar 30'lu yaşlarına gelip, kadrolara yerleştikten sonra, toplum ve tüm dünyada neptünyen özellikler kendini göstermeye başlayacak ve bunu hepimiz deneyimleyeceğiz.
Aynı şu anda 30'lu yaşlarda bulunan Plüton'u akrepte olan neslin hakimiyetini hissettiğimiz gibi. Bir yıkımın eşiğindeyiz. Toplum kurallarının artık hiçbir işe yaramadığını deneyimliyoruz. Yasak olan herşey su yüzeyine çıktı ve tüm pislikleri gözümüzün önünde görüyor, deneyimliyoruz. Eğitim sisteminden, ekonomiye kadar, yaşamın her alanının değişmeye mecbur olduğunun farkındayız ve bu yıkımı Plüton'u akrepte olan nesil gerçekleştirecek.

Kısacası, dış gezegenlerin kitlesel olarak etkilerini göz ardı edemeyiz.
Herkesin dış gezegenleri belirli bir nesil içinde aynı burçlarda bulunsa da, doğum saatine göre, bu gezegenler herkesin farklı evlerine yerleşebilir ve böylelikle kişisel gezegenlerle kavuşabilir veya açıları olabilir. İşte böyle bir durumda etkiler sadece kitlesel olmaktan çıkıp, kişiyi bireysel olarakta etkilemeye başlar.

Bildiğimiz geleneksel 7 gezegen, hayatımızdaki belirli kişileri simgeler. Güneş baba ve otorite figürleridir, ay anne figürü, mars kardeş, satürn yaşlılar, jüpiter öğretmenler vs.
Oysa dış gezegenler hayatımızda kişisel olarak kimseyi temsil etmezler. Üranüs orjinalliği, Neptün ilahi olanı, Plüton ise egoyu temsil eder. Bunların hepsi içimizi ilgilendiren ve somut olmayan şeylerdir.
Haritamızda Üranüs'ün yerleştiği ev, orjinalliğimizi nasıl ve nerede göstereceğimizi gösterir. Neptün ise, kendimizi yaratıcıya en yakın nasıl hissedeceğimizi, onu ne şekilde deneyimleyeceğimizi gösterir. Ve son olarak Plüton, nefsimizin bizi nerelerde tuzaklar kurduğunu, nerelerde içsel olarak değişeceğimizi gösterir.
Kısacası bu üç gezegen, etrafımızda bulunan ve enerjilerimizi düşük boyutlarda deneyimlemeye sebep olan tüm alanlardaki duvarları yıkar. Eğer buna direnirsek, canımız çok yanar. Bu yüzden bu üç gezegenin kötücül olduğu söylenir. Oysa ben buna katılmıyorum. Neredeyse en çok ihtiyaç duyduğumuz gezegenlerdir. Çünkü bizi içten değiştirir ve bizi biz yaparlar.

Peki ya dış gezegenleri nasıl kullanmalıyız?

- Dış gezegenlerin, kişisel gezegenlerimizle olan bağlarına bakmalıyız.
Mesela Üranüs 5.evimizdeyse ve Ay'ımızla kavuşmaktaysa, anne ve çocuk temalarında alışılmışın dışında şeyler deneyimleyeceğimizi gösterir. Kişi anne olmayı reddedebilir, kendi çocuk sahibi olma imkanı varken, evlatlık edinebilir. Veya aralarındaki anne çocuk ilişkisi özgür ve alışılmışın dışında, eşit ve arkadaşça olabilir.
Bir başka örnekte Neptün kişinin 9.evinde Jüpiter ile kavuşuyor veya açı yapıyor olabilir. Bu durumda kişi spiritüel şeyler aracılığıyla, yaratıcının ilahiliğini bambaşka yollarla deneyimleyebilir. Mesela farklı kültürde deneyimlediği bir olay, onun katı ve yanlış olan dine bakış açısını değiştirebilir.
Veya aşkın gezegeni olan Venüs, yıkımı işaret eden Plüton ile aynı evde bulunabilir. Eğer kişi ruhsal olarak olgunluğa erişmemiş biriyse, ilişkiye girdiği insanlarla sarsıcı ego çatışmalarına girebilir ve bundan dolayı çok fazla yara alabilir. Oysa ruhsal olarak gelişmiş bir kişi bu açıyla, ilişkilerinde teslim olmayı öğrenip, nefsini tamamıyla yok edebilir.

- Dış gezegenlere dikkat etmemiz gereken bir diğer yer ise, transitleridir.
Üranüs'ün bir burçtan diğerine geçmesi yaklaşık 7 yıl sürer. Neptün 14 yıl, Plüton ise yaklaşık 14-24 yıl arasında burç değiştirir. Bunlar aslında hiç kısa süreler değildir ve bu nedenle transitleri göz ardı edilmemelidir.
Mesela Üranüs yükselen derecesinden geçip, 1.ci eve yerleştiğinde, kişi 7 yıl boyunca içsel olarak öyle bir değişim geçirecektir ki, çevresi onu gördüğünde hayrete düşebilir. Bu dıştan belli olan kılık kıyafet değişimi veya tüm yaşam tarzı dahi olabilir. Kişi sadece içten dahi değişse, bu bir şekilde hayatı yaşayış şekline yansıyacaktır. Bu 7 yıldan sonra kişi artık bir zamanlar olduğu kişi olmayacaktır.
Neptün 7.evden geçerken yolumuzu öyle birisiyle karşılaştırabilir ki, ya tamamen hayal dünyasında yaşar, sonunda feci hayal kırıklığına uğrarız ve bunun sonucunda gerçek sevginin sadece ilahi sevgi olduğunu anlar ve kendimizi bundan sonra Allah'a adarız veya eğer ruhsal olarak biraz daha olgun bir boyuttaysak, ruh eşi/ikizi dediğimiz kişiyle karşılaşır ve ilahi aşkın ne olduğunu tek değil birlikte keşfederiz.
Eğer Plüton 8.evden transit etmekteyse, cehennemin en dibini yaşıyormuş gibi hissedebiliriz. Çünkü bu ev ruhsal değişimin evidir ve bu ruhsal değişim ölüm, kaza ve belayla gelebilir. Eğer kişi hayata direnir, isyana kayarsa, acının en derinliklerini hissedebilir. Eğer teslim olursa, ruhu öyle bir değişim geçirir ki, büyük alimlerin de bahsettiği, ölmeden önce ölmeyi deneyimleyebilir. Bu aşamada nefs ruhu terk eder ve kişi var olmanın bambaşka boyut kapılarını aralamanın kudretini elde eder.

Özetlemek gerekirse, dış gezegenler bizi içten değiştirir.
Eğer transit halindeyken kişisel gezegenlerimizin üstünden geçiyorlarsa, içsel değişim ve dönüşümümüze sebep olan olayları, dıştan da deneyimleyebiliriz.
Ama dış gezegenlerin asıl amacı bizi özümüze döndürmektir. Direnirsek canımız yanar, teslim olursak büyür, olgunlaşır ve kendimizi aşarız.


Merkür retrosu için 7 altın kural


Merkür gerilemesi sıkça olan bir şeydir bu yüzden çokta fazla önemsenip, eyvah merkür geriliyor, napıcam, diye ortalığı ayağa kaldırmamak gerekir. 

Lakin temizlik iyi bir şeydir. 
Merkür gerilerken, bizden 3 kat daha fazla enerji sarf etmemizi bekler. Ama gerilemesi bittikten sonra, kat ettiğimiz yolun 3 katını verir. Yani şu Merkür gerilemesi bizi zorlasa da, iyi ve gerekli bir şeydir. 
Bu yüzden korkmayalım, hatta Merkür gerilemesini kucaklayalım. 

Peki bu sevgili, aklımızı ve yeteneklerimizi temsil eden arkadaş gerilerken nelere dikkat edelim? 
İşte size 7 altın tavsiye.

1. Kendinizi sağlama alın: 

Elektronik eşyalarınıza bu dönemde biraz daha özen gösterin, biraz daha sevgi verin. Yani mesela yaz tatilinde çektirdiğiniz ama tembellikten dolayı bilgisayarınızda yedeklemediğiniz fotoğraf benzeri şeyler, bu dönemde ortalıktan kaybolabilir. Bu yüzden yedekleme veya bakım işlerine özen gösterin. 

2. Bir kulağınızdan girsin, diğer kulağınızdan çıksın:

Malum Merkür iletişimin gezegeni. Bu yüzden Merkür gerilerken iletişim de geriliyor tabii. Sevgilinin veya eşin, hatta anne baba veya arkadaşın, yetmedi komşu yada akrabanın ağzından çıkanları, en çokta kendi ağzınızdan çıkanlara dikkat edin. Bu dönemde saçmalıklar ve geyik muhabbetleri çoğalabilir. Bunların hiç birine aldırmayın, kimsenin arkasından konuşmayın, dedikodu yapmayın, kalp kırmayın. Çünkü tüm bunlar gereksiz şeylerdir ve gereksiz yere yanlış anlaşılmalara sebebiyet verebilir. 

3. Paranız cebinizde dursun:

Eyvah telefonum bozuldu, yok televizyonum oynamıyor gibi bahanelerle Merkür gerilerken kendinize yeni şeyler almayın, pişman olursunuz. Çünkü bozuk, işe yaramaz çıkabilir, bu da sizi üzebilir. 
Bu dönem araştırma yapmak için süper bir dönemdir. Telefonunuz mu bozuldu? Geçin internetin karşısına, şöyle güzelce bir piyasada ne var ne yok araştırın, güzelce bir fikir edinin ve sonra kararınızı verin. Merkür gerilemesini sonlandırdığı anda, gidip haftalarca beklediğiniz ürününüzü alın.

4. Herşeyi iki defa kontrol edin:

Bu imzalamanız gereken bir iş sözleşmesi olabilir veya internetten aldığınız bir uçak bileti. Yanlış anlaşılmalara sebep olmamak için, iki defa okuyun herşeyi ki, ufak bir görmezlikten gelinen detay, sonradan başınızı ağrıtmasın. 

5. Geç kalmamak için önlemler alın:

Gideceğiniz yollar, varacağınız yerler varsa eğer, bir yarım saat, 15 dakika önceden orda olmak için özen gösterin. 
Bir 5 dakika daha fazla uyuyabilmek için, yada biraz daha fazla süslenip abartmak için, trafiğe takılıp, sonra boşuna strese girmeyin. Stres insanı zayıf kılar, sabah 5 dakika daha fazla uyuyayim diye, kendinize 5 saat daha fazla yorgun hissedersiniz. 
Stres insanı ayrıca çirkinleştirir. Bu yüzden bir yere giderken yüzünüze sürdüğünüz ve bu yüzden geç kaldığınız boyalar, sizi güzelleştireceğine daha da çok çirkinleştirebilir. 

6. Sakın ha önemli işlere kalkışmayın:

Evcil hayvan edinmek istediniz, yahut evlenmeye karar verdiniz, veya ülke değiştireceksiniz, yada kendi işinizi kurmaya karar verdiniz. Lütfen bu gibi, hayatınızın tüm alanlarını etkileyecek iş ve olayları bu Merkür gerilemesinden uzak tutun. Tutun ki, sonra başınızı 'ah salak kafam' diye duvarlara vurmayın. 
Eğer bu tür hedefleriniz varsa, bu dönemi araştırma yapmak için değerlendirin. Mesela hangi evcil hayvanın yaşam tarzınıza daha uygun olabileceğini araştırın. Veya gitmek istediğiniz ülke hakkında ayrıntılı bilgiler edinin vs.

7. Arabanıza sevgi gösterin:

Bu dönemde içmeyin, hızlı sürmeyin, sakın ha arabanız var diye sokaklarda hava atmaya çalışmayın ve arabanızın içinde sevgilinizle oynaşmayın. Çünkü kazalar bu dönemi biraz sever. 
Arabanızın özel bir bakıma ihtiyacı olup olmadığını kontrol edin, onu biraz şımartın, ilgi gösterin. Mesela güzelce temizleyip, mis kokutabilirsiniz, o çaktırmasa da bu ona iyi gelecektir. 

☆☆☆

İşte tüm bunlar Merkür gerilemesini atlatmak için altın tavsiyelerdir. 
Fark ettiyseniz eğer, tüm tavsiyeler sadece Merkür gerilerken değil, normal zamanlarda da faydalı olacak olan şeylerdir. 
Yani sevgili Merkür, biz insanların normal zamanlarda dahi, adam gibi davranmadığını görünce, tek çareyi gerilemekte buluyor, ki böyle bizi adam edebiliyor. 
Sonuçta geç kalmamak için, önceden yola çıkma veya önemli bir adım atmadan, iyice araştırmak, yada ağzından sözcüklerı çıkartmadan önce biraz düşünmek, hepimizin her gün için dikkat etmesi gereken şeyler. 
Kısacası isteyen gerilesin, sız bakın kendinize, hayatınızı yaşayın. Yukarıdaki tavsiyeleri de yaşam tarzınız yapın.