30 MAYIS 2022 | İKİZLER BURCUNDA YENİAY

  • Share

ÖLÜM ÖTESİ | REENKARNASYON DÖNGÜSÜNDEN KURTULMAK

  • Share

16 Mayıs 2022 | AKREP BURCUNDA KANLI AY TUTULMASI

  • Share

MEDİKAL ASTROLOJİDE PLÜTON & KANSER

  • Share

11 Mayıs 2022 - 16 Mayıs 2023 | TRANSİT JÜPÎTER KOÇ BURCUNDA

  • Share

30 MAYIS 2022 | İKİZLER BURCUNDA YENİAY

 

9 derece İkizler burcunda gerçekleşecek olan yeniay bize yeni bilgiler getiren bir etkiye sahip olacak. Belki de uzun zamandır gözümüzün önünde olan şeyi ilk defa tam anlamıyla idrak edebildiğimizi göreceğiz ve işte bu farklı bakış açımız bize yeni bir sayfa açma ve yeni bir adım atma imkanını tanıyor olacak. 

Yeniay, Aldebaran yıldızıyla kavuşumda olacağı için 2 hafta içerisinde atacağımız adımlarda zaferler elde etme imkanımız yüksek olacak. Yalnız Aldebaran gibi kraliyet yıldızları bu etkilerini sadece ahlaklı ve erdemli davranmasını bilen insanlara vaat eder. Yani girişeceğimiz işlerde dürüst ve akıllı olursak güzel bir sürece girmemize vesile olabiliriz. Merkür gerilemesinin de bitmesiyle kapalı olan kapılarımız açılacaktır. 

Yalnız Merkür bu süreç içerisinde Algol yıldızından etki alacağı için tutkularımızın çok iyi farkında olmamız gerek yoksa gireceğimiz yolda büyük bedeller ödemek zorunda kalabiliriz. Çünkü bu yeniay İkizler burcunda yani tutkularımızla hareket etmek yerine tamamıyla mantıklı olana yönelmeliyiz. Bu yüzden kalbinizi duyun ama mantığınızın uygulayıcısı olun. 

Buna bu kadar vurgu yapıyorum çünkü Merkür retrosu bitse de Satürn gerilemesi başlamak üzere. Aklını kaybedip, boş işler peşinde koşanlar için bu süreç zorlayıcı olabilir. 

Bu ikilinin arasındaki zorlayıcı açıyı mantıklı kullanamayacak gibi olursanız en azından sevdiklerinize karşı dikkatli olun ve kimsenin kalbini kırmayın çünkü yaşayacağımız bazı şeyler damarımıza basabilir ve agresyona neden olabilir. Kendimizi tutmakta zorlanabiliriz. 

Bunun haricinde Mars Jüpiter ile kavuşumda. Bir yandan yeni girişimler için ihtiyaç duyduğumuz enerjiye kavuşacağız ama bir yandan da özgüven patlaması yaşayarak haddimizi aşma riskine de sahip olduğumuzu bilmeliyiz. Dolayısıyla alçakgönüllü davranmalı ve boyumuzdan büyük işlere kalkışmak yerine sağlam adımlar atarak yol almalıyız. 

Geçen ay hakim olan onca Balık enerjisinin aksine bu yeniay Koç burcu baskın. Jüpiter, Mars ve Kiron'un burada bulunması aslında pasif davranmaktan vazgeçip, içimizdeki savaşçı ve yaratıcı gücümüzü ortaya çıkartmamız gerektiğini gösteriyor. Ama bunun için de ilk önce içimizdeki şeytanları dizginlememiz gerek. Sonuçta yeniay yöneticisi olan Merkür şeytani enerjiyi temsil eden Algol'den etki alıyor. Aldebaran yıldızı ise Mikail meleğiyle bağdaştırılır. 

İnsanın içindeki gerçek potansiyeli ortaya çıkarabilmesi için ilk önce kendi içindeki karanlıkların farkına varıp değişime niyet etmesi gerek. İşte bu yeniay bu değişime niyet edeceğimiz zaman olsun. İçimizde gizli saklı tuttuğumuz tüm iblislerle yüzleşip onları serbest bırakalım yoksa Satürn retrosu boyunca başımıza bela olacaklar. 

Dilerim bu yeniay hepimiz içimizdeki cesareti keşfeder ve yeniliğe doğru ilk adımımızı atarız. Bu yeniay öyle bir kapı açıyor ki yeryüzündekilere, uzun zamandır veremediğimiz bir savaşı zaferle kazanma şansını elde edeceğiz. Bu yüzden bu belki de yılın en iyi yeniayı olabilir. Yeterki içimizdeki iyiliğe hizmet edip karanlığa aydınlık armağan edecek gücü bulalım. 

Özgürlüğümüz daim, aklımız zinde olsun, kalbimiz de huzurla dolsun.. 

ÖLÜM ÖTESİ | REENKARNASYON DÖNGÜSÜNDEN KURTULMAK

 

Bu yazıyı yazarken Akrep burcunda Ay tutuluyor. Onun etkisi midir nedir sabah sabah bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Aslında geceden çok karanlık bir enerjiyle yatağa girip çok içten bir dua etmiştim ve gecenin bir vakti şimdiye kadar gördüğüm en güzel rüyalardan birini gördüm. Öldüğümü..

Sanki deniz kenarındayım. Kayalıklarda bekliyor ve çıldıran denizi izliyorum. Kötü bir şeyin olacağını hissedercesine bir iç titreme var içimde. Sonra sanki bir fırtına çıkıyor ve şaman tipli, bilge bir yaşlının (kendisini rüyada Wolf Storl olarak görüyorum) etrafımı sararak beni diğer boyuta götürdüğünü hissediyorum. Yani ölüyorum. Diğer boyutta bütün üstatların olduğu yerde buluyorum kendimi. İlk karşılaştığım kendisini Hz. İsa olarak tanıtıyor. O kadar büyük bir mutluluk ve huzur var ki içimde sevinçten ağlamaya başlıyorum. Sonra beni gezdiriyorlar boyutlarda. Sonra sanırım geri gönderiliyorum çünkü en son hatırladığım Hz. İnsan diye arkasından bağırdığım birinin benden uzaklaşması. Sanırım tekrardan dünya boyutuna inip öteki tarafta kalan kendi üst benliğimden uzaklaştığım için üzüntü duyuyorum. 

Daha önce hiç gerçek anlamda ölüm ötesi deneyimim olmamıştı. Bu deneyime yakın olan tek şey bu gördüğüm rüyaydı. Ya rüyanın etkisinde kaldım ya da tutulmanın etkisiyle bir mesaj mı almam ve iletmem gerekti bilmiyorum ama uzun zamandır tıklamak için beklettiğim ölüm ötesiyle ilgili bir videoyu izlemeye başladım. Bu yazımda da bu konu hakkında bahsetmek ve Karleen'den öğrendiklerimi aktarmak istiyorum çünkü bilgilerin bazıları benim için de çok yeni ve ilginçti.

Aslında bu Karleen'den bahsettiğim ilk yazı değil. Daha önce haritada medyumluk göstergeleri adlı yazımda onun haritasından bahsetmiştim. Ne zaman karşıma medyum veya psişik yetenekleri olan biri çıksa bir şans veririm ama genelde hep hayal kırıklığına uğrarım. Karleen ise bu konuda güvenimi kazanmış olan tek kişi diyebilirim. Bu yüzden bilgilerine değer verdiğim için bu yazıda onun anlattıklarını paylaşmak istedim. 

Karleen benim rüyamda gördüğüm ölüm ötesi deneyimimi gerçek hayatta bir meditasyon sırasında yaşamış. Boyut atlarken bir parçasını geride bıraktıktan sonra üstatların onu güzel bir bahçede ağırladığını anlatıyor. Orada gördüğü herkes onun bu misafirliğine çok sevinmiş. Karleen "benim sadece kısa süreliğine geldiğimi biliyor ve beni tanıyorlardı, ben de onları tanıyordum ama nereden tanıdığımı bilmiyordum" diye anlatıyor. Oradaki her şey çok güzelmiş ve o anda her şeyin ortak bir bilinci olduğunu idrak edebilmiş. Bahçe, duvarlar, kısacası o anda farkına vardığı her şeyde yaratıcının bütünlüğünü hissetmiş. "Bu o kadar güzel bir histi ki, geri dönmek istemedim ama üstatlardan biri kulağıma misyonumu fısıldayarak geri dönmem için beni ikna etti" diye anlatıyor. Sonra boyutlardan aşağa inerken bıraktığı benliği tekrar üstüne giyerek dünya boyutunda kendine gelmiş. 

Hem benim hem de onun anlatımında karanlık bir tünelin ardındaki ışık sembolizması yok. Oysa ölüm deneyimi yaşayan birçok insan bu tünelden bahseder. Bizim bu tüneli görmemiş olmamızın sebebi bunun gerçek bir ölüm deneyimi olmamasıyla alakalı olabilir. Herkes ölünce bu tünele benzer bir geçitten geçitiğini anlatır. Hatta bu islami literatürde sırat köprüsü olarak geçer. 

Karleen bir medyum olsa da, araştırmalarını çok iyi yapan biridir ve ölüm ötesiyle ilgili birçok kadim kabilenin anlatımlarını ve özellikle de bu konu üzerine çok fazla araştırma yapmış olan isveçli bilim adamı Emanuel Swedenborg'un bilgilerini araştırmış (google'a ismini girerek life after death yazarsanız araştırmalarını pdf olarak indirip okuyabilirsiniz) ve bu tünelle ilgili çok ilginç bir tehlikenin söz konusu olduğunu öğrenmiş. 

Hazır Jüpiter 8. evime girmişken ölümle ilgili konulara iyice dalmam gerektiğini hissediyorum ve bu konuda birçok bilgi kirliliği olduğunu biliyorum. Maalesef bu bilgi kirliliği ve özellikle de ölüm korkusunun ardında 3 semavi dinin aktardığı bilgiler var. Dinimiz bu kavramları vermiş olsa da bunları topluma aktaran hocaların anlatımları kafa karıştırıcı olabiliyor. Bu yüzden bu yazımda bazı tanımları doğru anlamamız için açıklamalar yapıyor olacağım ama gelin ilk önce ölümün biz dünyalıların algıladığı gibi acı verici olup olmadığı sorusuyla başlayalım. 

Ölümün kendisi acı verici değildir. Özellikle ani ve acı verdiğini düşündüğümüz ölümlerde ruh, olüm anı gerçekleşmeden bedeni terk eder. Bazen derin rüya görürken pat diye yüksek bir ses duyarak kendinize gelirsiniz ya işte ölüm anı da tam böyle bir andır. 

Bu anı yaşayanlar ya karanlıkta bir müddet var olduklarını anlatır, ya melekler tarafından karşılandıklarını ya da cehennem vari bir süreçten geçtiklerinden bahsederler. Sonunda ışık olduğu görülen tüneli de görenler çok olur ama bu bir tuzaktır. Genelde ışığa doğru yürümemiz gerektiği söylenir. Aslında o görülen ışık Ay'ın ışığıdır ve beklemeyip hızlıca ışığa doğru yürüyen ruhlar Ay'ın boyutuna varırlar. Bu boyuttaki varlıklar biçim değiştirerek sahte bir cennet deneyimi sunabilirler. Yani siz üstatların boyutuna eriştiğinizi zannedersiniz oysa burası araf gibi bir yerdir. Size görmek istedikleriniz gösterilir ve tekamül sürecinizi idrak edemeden tekrardan dünya boyutuna enkarne olmak zorunda bırakılırsınız. Bu büyük karmik yüklerle doğmak anlamına gelir ve ruh öyle bir döngünün içine hapsolur ki, sürekli gelir karma yaratır ölür ve yine gelir ve her gelişinde karmik yükleri daha da kabarık olur. Aslında reenkarnasyon diye bir döngü yoktur. Ruh dünya boyutundaki yaşamı tekamül süreci için tek seferlik seçer. Yani aslında bu dünyadaki yaşamımızdan sonra farklı boyutlara yükselmemiz beklenir. Tekrardan gelmek zorunda değilizdir. 

Psişik yetenekleri olan araştırmacı yazar İngo Swann ölüm sonrası ışığın olduğu tünele yönelmek yerine karanlığın içinde beklememiz gerektiğini söyler. Tuhaf bir şekilde Kızılderili şamanlar ve Meksikalı Toltek bilgelerinin söyledikleri şey de aynıdır. Tüm bu kadim bilgeler karanlığı aydınlatanın kendi ışığımız olduğunu ve bu ışık yanana kadar karanlıkta bekleyip bitmiş yaşamın muhasebesini yapmamız gerektiğini söyler. Kendi ölüm deneyimini anlatan İngo Swann ısığa yönelmek yerine karanlıkta oturduğunu anlatır ve bunu yaptığında tıpkı onun gibi karanlıkta bekleyen diğer ruhların farkına vardığını söyler.

Ölüm sonrası yaptığımız bu bekleyişi aslında dünyada başarmak üzerine eğitiliriz. Başımıza sürekli zorluklar gelir ve Allah sabreden kullarını bu karanlıktan er ya da geç kurtarır. Yani dünyada sabretmeyi öğrenen kullar aslında karanlık dönemlerde adeta bir mum ışığına dönüşebilecek iç gücü geliştirirler. 

Ölüm sonrası bekleyip bu iç muhasebeyi yapan ruhları melekler almaya gelir. Aslında bu bekleyiş ve iç muhasebe yüksek mertebelere erişmeye ne kadar layık olup olmadığımızı gösteren bir imtihandır. İslami literatürde buna kabir azabı denmiştir ve bu kimilerimiz için karanlık hatta cehennem gibi bir deneyimdir. Kimilerimiz ise yaşadığı hayata minnetle geri dönüp bakar ve cennet tarzı bir deneyime benzetebilir. Bu imtihanı geçenler koruyucu melekleri tarafindan karşılanıp diğer boyutlara götürülürler. 

Beklemeyip ışığa yürüyen ruhlar ise ikiye ayrılır. Ay'dan ya tekrar dünyaya enkarne olanlar vardır. Ya da öldüklerini bir türlü kabul edemedikleri için arafta kalanlar vardır. Bu arafta kalan ruhlar genelde ani ve travmatik ölümler deneyimledikleri için öldüklerinin farkına varmakta zorluk çekerler.  Ölümleri onlara duygusal bir şok yaşattığı için dünyada buna benzer duygusal boşluk yaşayan insanlara musallat olarak onların hayatlarına ortak olurlar. Bu ruhları melekler neden kurtarmıyor diye sorabilirsiniz. Aslında kurtarmak için çok çabalarlar. Ama arafta kalan ruhlar artık fiziksel bir bedene sahip değildir yani sadece titreşim olarak vardırlar ve görebildikleri tek şey alt boyutlardır. Yani alt boyutta olan dünyadaki bizleri görebilir ama üst boyutta olan meleklerin yardımlarını duyamazlar. Onların tek istekleri bizim yani dünyadakilerin ilgisini çekmektir. Melekler bu yüzden dünyadaki medyum ve psişik yetenekleri olan insanlarla iletişime geçerek bu ruhlara yardım etmeye çalışırlar. Melekler medyumlar aracılığıyla bu ruhları tekrardan üst boyutlara çekebilirler ama bazı ruhlar vardır ki kendi iradeleriyle ölü olduklarını bilmelerine rağmen arafta kalıp dünyadaki insanların enerjilerini emmek isterler. Bu ruhlar genelde barlarda ve gece hayatı olan, uyuşturucu ve alkol kullanımının yoğun olduğu yerlerde bekler ve iradesi zayıf olan insanlara mussalat olurlar. (Toplumun %90'ının bu tarz mussallatları olduğu söylenir) Bu ruhların kurtuluşu çok zordur çünkü karanlıkla beslendikleri için Allah'ın birliğinden her geçen anla daha da uzaklaşır ve tamamıyla karanlık enerjilere hizmet ederler. 

Meleklerle birlikte diğer boyutlara yükselen ruhlar için dünyada geçirdikleri zaman bir sanat eseri gibi bir şeydir. Nasıl bir ressam eserine bakıp yaptığı güzelliklerin veya kusurların farkına varıyorsa bu ruhlar da aynı şekilde yaşamlarını gözden geçirirler. Üstlendikleri misyona ne kadar yaklaşabildiklerini sorgularlar. Karmik görevleri iyi çözüp çözemediklerine bakarlar ve bundan sonra nasıl devam etmek istediklerine karar verirler. Kimileri dünyaya geri dönmeyi seçer kimileri ise farklı boyutları deneyimlemeye geçer. 

Dinimizde 7. veya 40. gününde yapılan tüm dualar hatta ölüm sonrası Anadolu insanının göğüs üzerine koyduğu bıçak, bedeni terk eden ruhu bu süreç boyunca destekler. Bu yüzden ölüm aslında bir son değildir. Hem hayatta kalanlar hem de ölenin bağları var olmaya devam eder ve dualar bu süreçte en güzel iletişim aracıdır. 

Şu son bir yıl ve özellikle de metaverse bu kadar yoğun konuşulmaya başlandığından beri reenkarnasyon döngüsü nasıl kırılır konusuna çok fazla kafa patlatmaya başlamıştım. Ruhum bir daha bu dünyaya tekrardan geri gelmek istemiyor.  Bilincimi bir yapay zekaya bağlayıp hapsetmek istemiyorum. Bir yandan bunu zaten başaramayacaklar diyorum çünkü Kova çağı böyle bir kölelikten ibaret değil. Ama bir yandan da ne kadar başarılı olduklarını gördükçe insan ister istemez endişeleniyor. Sonuçta adamlar ufak bir sıvıyla bütün dünyayı kaosa sürükledi. 2 yıl içerisinde orta sınıfı tamamen yok edebildi. Bütün dünya ekonomilerini ise altüst edebildi. Dünyanın haline baktığımda muazzam bir başarı sergilediklerini görebiliyorum. Bu başarıyı gördükçe de insan ister istemez kendisini güçsüz hissediyor. Oysa biliyorum bu çark sadece 2030'a kadar devam edip sonra içten çökecek. İşte tüm bu düşüncelerim bu konuları araştırıp bu yazıyı yazmama vesile oldu. Umarım ölüm korkusu olanlar bu yazımdan etkilenip, korkulacak bir şeyin olmadığını hisseder. 

Kadimlerin de dediği gibi tüm bu karanlık süreç boyunca gerçekleri unutmamak için her geçen anımızı sanki son anımız gibi düşünmeli ve sanki yarın ölecekmiş gibi yaşamalıyız. Bu bakış açısı hepimize kaybettiğimiz gücümüzü geri verecektir. 

16 Mayıs 2022 | AKREP BURCUNDA KANLI AY TUTULMASI

 

25 derece Akrep burcunda gerçekleşecek olan zehir tutulmasına yaklaştık. Ektiklerimizi sert bir şekilde biçip, kendi zehrimizden etki alacağımız bir dönem başlamak üzere. 

Bu dönem içerisinde attığımız tüm adımlarda veya almak zorunda kaldığımız tüm kararlarda ancak sonradan fark edeceğimiz karanlık bir yön olacak. Bir şekilde karanlık bir bedel ödemek zorunda kalacağız ama bunun farkına ancak çok sonradan varacağız. Bu bedeli ödemek istemeyenler bu aralar hissettikleri yoğun karanlık enerjiden kaçmak için tüm zorlukları olduğu gibi halının altına süpürerek yok etmeye çalışabilir. Oysa tam da bunu yapanlar ilerleyen zamanda bunun bedelini çok ağır ödemek zorunda kalacaklar. 

Tutulma anı Güneş semadaki en tehlikeli yıldız olan Algol ile, Ay ise Agena yıldızıyla kavuşumda olacak. Bu iki yıldız iyi ve kötünün arasında bir seçim yapma zamanı geldiğini hatırlatıyor. Halının altına mı süpüreceğiz yoksa cesur davranıp yüzleşecek miyiz? sorusuyla karşı karşıyayız. 

Satürn ile sert açıda gerçekleşen Ay tutulması bir devrenin kapanmak üzere olduğunu ve bu yüzden bırakmak istemesek de, büyümek ve olgunlaşmak adına bazı şeylerden vazgeçmemiz gerektiğini gösteriyor. Eğer bunu kendi irademizle yapmaz isek bu tutulma bizi öyle bir sarsacak ki, tutunduğumuz, kendimizi güvende zannettiğimiz ve çok arzuladığımız şeyleri kaybedeceğiz.  Artık bize hizmet etmeyen hedefleri, kişileri ve olayları geride bırakıp, hayatın gerçekleriyle yüzleşmek zorundayız. Zorlukları göğüslemek için sorumluluk üstlenmek zorundayız. Tüm bu süreç boyunca biraz üzülebilir, hayat neşemizi kaybedebiliriz. Sonuçta tutulmanın ucunda bizi zorluklarla imtihan eden Satürn var. Ama sabreden muradına erecek yeterki zehirli duygularına tutunmasın, hırsın sahte aleviyle hareket etmesin. 

Akrep tutulması bilinçaltımızın en derinlerinde saklı olan korkularımızla bizi yüzleştirmeye hazırlanıyor. Bu yüzden tutulma haftası sakın korkularınızdan kaçmayın. Tam tersine her biriyle yüzleşin. Çünkü korkularıyla yüzleşme cesareti gösterenlere bu tutulma muazzam bir güç bahşedecek. 

Korkularımız en büyük zehirlerdir. Biz farkında olmadan bu zehirlerle kendimizi yıllar içerisinde hasta ederiz. Bu tutulma bu yükten arınma ve şifalanma için bize çok önemli bir geçit oluşturacak. Hem Akrep enerjisi hem de Neptün'den gelen olumlu açı mistik yönlerimizin artacağını ve sezgilerimiz aracılığıyla bazı kısır döngüleri kırabileceğimizi anlatıyor. Hazır Merkür de gerilerken geçmişe yönelik akıl yürütüp, geleceğimizi aklamak için yüklerimizi bırakırsak tutulma enerjisini en güzel şekilde tezahür etmiş oluruz. 

Mars ve Neptün gezegenlerinden destek alan tutulma enerjisi hayal kırgınlıklarını geride bırakma zamanının geldiğini gösteriyor. Mars ise karanlıkları aşmak için ihtiyaç duyduğumuz gücü bize vermek için hazır vaziyette. Yalnız bu gücü abartıp boyumuzdan büyük işlere kalkışmak için hiç uygun bir zamandan geçmiyoruz. Tam tersine alçakgönüllü ve mütavazi olma, hatta bazı hırslarımızdan vazgeçme ve pes etme, teslim olma  zamanı. 

Yolunu değiştirmeyene kader yardım etmez sözünü bu tutulmayla birlikte yüreğimize kazıyalım. Çünkü tüm dünya insanları bir dönemeçteler ve seçim yapmak üzereler. İyiye mi yoksa kötüye mi teslim olacağız sorusu hepimizi meşgul edecek. 

Kendi yalanlarımıza sadık kalmaktan vazgeçmek zorundayız. Aynı şekilde kendimiz olmayan hayatları yaşamaktan da vazgeçmek zorundayız. Yarattığımız ilüzyonların farkına varmak ve değişime niyet etmek bizi bu süreç içerisinde kurtaran tek şey olacak. Çünkü unutmayalım ki işin içinde bizi en ufak hatamızda cezalandırmak için bekleyen Algol yıldızı var. Kendini kandırmaya, yalanlara inanmaya devam edenler için bu tutulma tarot kartlarındaki yıkılan kuleyi hatırlatacak. 

Dilerim kulenin yıkılmak üzere olduğunu haber veren çanları herkes duyar ve maneviyatına sığınarak inancını kuvvetlendirir. Darbe üzerine darbe aldığımız bu kadar karanlık bir süreçte güzel olan şeylere sıkıca tutunun. Ailenize, sevdiklerinize, sahip olduklarınıza.. ve minnet duyun. Ve sakın unutmayın bizim yaşadığımız zorluklar atalarımızın yaşadıklarının yanında bir hiç kalır. Onlar tüm bu zorlukları aştığı için biz bugün hayattayız. Yani aşamayacağımız hiçbir zorluk yok! Bunu hatırladığımız bir tutulma olsun inşallah ve bize tüm zorlukları aşacak gücü versin. 

MEDİKAL ASTROLOJİDE PLÜTON & KANSER

 

Kanser. Çoğumuzun adını bile ağzına almak istemediği ve çok korktuğu bir hastalık. Çağımızın belki de en büyük belası ve daha da kötüsü her geçen gün daha da artan bir lanet. Lanet mi yoksa lütuf olabilir mi? Gelin birlikte bu konuyu ele alalım. Hem neden arttığına bakalım, hem de kendimizi nasıl koruyacağımızı öğrenelim. 

Endüstri devrimiyle birlikte başımıza büyük bir bela aldık. Çünkü bu devrim bizi gerçek doğamızdan kopardı. İşlenmiş gıdaların hayatımıza girmesiyle birlikte organlarımızın zikrini bozduk. Bu yüzden kansere neden olan ilk şey maalesef yanlış beslenme şeklimiz. 

Geçen sene teyzem kanser mücadelesi verip yendi. Yalnız doktorunun verdiği tavsiyeler bizi bir hayli şaşırttı. Katıldığım kanser kongresinde doktorların ana şikayeti hastalar değil, doktorların kendileriydi. Kanser hastasına ne istediğini yiyebilirsin diyen doktorlar var. Oysa bu hastalığı yenmek isteyen herkes ilk önce beslenmesini değiştirmekle başlamalı. Doktorlar beslenme konusunda kendilerini bilgilendirmediği için ameliyat ve kemoterapi sonrasında 'Hadi eyvallah yine olursa yine gelirsin' şeklinde hastalarını desteklemeden tedavi sürecini tamamladıklarını zannediyorlar. Oysa kanserli hücreler yok olana dek 6 ay boyunca meyve bile tavsiye edilmiyor çünkü kanserli hücrelerin en sevdiği gıda şekerdir. 

Bir insanın temel gıdası su, protein ve faydalı yağlardır. Bu üçü olmadan sağlıklı kalmamız çok zordur. Dolayısıyla suyun kalitesine ve plastik damacanadan içmemeye özen göstermelisiniz. Gerçek, saf yayla tereyağı inanılmaz bir şifadır. Aynı şekilde doğada yaşayan hayvanların kuyruk yağı veya balık yağı gibi faydalı omega 3 oranı bol olan yağları tüketmelisiniz çünkü omega 3 bedenimizdeki inflamasyonu kontrol altına almada çok önemlidir. Artık denizlerimiz kirli, hayvanlarımız antibiyotikli ama yine de sağlıklı kalmak istiyorsak hayvansal ürünlere ihtiyacımız var. Yalnız burada kan grubunuza da dikkat etmenizi tavsiye ederim. Özellikle A kan grubu olanların et tüketiminde daha dikkatli ve seçici olmaları gerekiyor. Bu kan grubuna sahip olanlar için vegan veya vejetaryen bir beslenme tarzı mantıklı olabilir ama 0 kan grubuna sahip olan biri vegan olursa sağlık sorunları hızlıca kendini belli etmeye başlayacaktır. Yani kanser tedavisinde beslenme önemli olduğu kadar beslenme şekli kişiye has tasarlanmalıdır. Birimize şifa olan şey, diğerimize zarar verebilir. İster kanser teşhisi konmuş olsun, isterse amacınız sadece kendinizi korumak olsun, yapmanız gereken ilk şey alkali beslenme tarzına geçmektir. Asidik bir beden tüm kanser hücreleri için muazzam bir yaşam alanıdır. Alkali bir bedende kanser hücreleri hayatta kalamaz, kendiliğinden yok olmak zorunda kalırlar. Eczaneden aldığınız ph çubuklarıyla her gün ölçüm yaparak hangi gıdanın sizi asitleştirdiğini fark edebilir ve asidik bedeninizi alkali hale getirerek, tedavi sürecinizi destekleyebilirsiniz. 

Not: Şekere dönüşen her şey bedeni asidik hale getirir. Dolayısıyla tatlılar ve hamurlu gıdalar beslenmeden çıkarılması gerekilen ilk şeylerdir. Bedeni asidik hale getiren ikinci şey ise hayvansal ürünlerdir. Kanser tedavisini bu kadar zor kılan şey tam da budur. Bir yandan beden proteine ve inflamasyonu gidermesi için omega 3 yağ asitlerine ihtiyaç duyar ama bunları günümüzde beslenmemizden almamız iyice zorlaştı. Şehirde artık bunlara ulaşmak çok zor. Ulaşsanız da iş bununla da kalmıyor. 

Kanser hücrelerini besleyen ikinci önemli etken strestir. Bu stres hem yanlış beslenmenin organ ve hücrelerde yol açtığı strestir. Hem iş ve ailevi sorunlardan gelen strestir. Ama bedenimizi strese sokan ve günümüzde hepimizin maruz kaldığı çok büyük bir tehlike daha var ki, o da 7/24 elektromanyetik alana maruz kalıyor oluşumuz. Stres bağışıklık sistemimizi çökerterek içimizdeki savaşçıları güçsüz bırakır. Böylelikle kanser hücrelerine saldıracak ve onları yok edecek Allah'ın mucizevi yaratımından faydalanamaz oluruz. 

Bütün tedavileri reddetmelerine rağmen kanseri yenen insanlar yukarıda bahsettiğim şeyleri doğru yaptıkları için bunu başarırlar. Bu yüzden kanserden korkmayalım. Zaten Kübalı doktorlar kanseri çok başarılı bir şekilde tedavi ediyorlar. Yani bu hastalığın çaresi çoktan bulundu sadece herkesin iyileşmesi istenmiyor. Sonuçta arkasında büyük paralar dönen bir sektör bu. Özellikle kemoterapiden hastaneler çok büyük paralar kazanıyorlar. Bu bizi ne kadar öfkelendirse de kanseri yenmek ve iyileşmek mümkün. Sadece değişime iç dünyamızda başlamamız ve bunu dış dünyamıza yansıtmamız gerek. 

Kongrede konuşan profesörler artık kemoterapi ve ışın tedavisi yerine immün terapiyi kullandıklarından bahsettiler. Burada amaç kişiyi içten kuvvetlendirmek ve bahsetmiş olduğum savaşçı hücrelerimizi harekete geçirerek, kanserli hücreyi yok etmeleri için onlara saldırma emrini vermek. Tabiki bu tedavi kişiye özel olarak uygulanıyor ve birçok etkili faktör göz önünde bulunduruluyor. Bedende istenmeyen strese yol açan etkenler ortadan kaldırılıp, hastaya psikolojik olarak da destek olunuyor ve bütün yaşam tarzını değiştirmesi sağlanıyor. 

Gelelim genetik konusuna..

Hepimizin bedeninde parazitler, virüsler ve kanserli hücreler bulunur. Hatta bedenimizde her an kanserli hücreler oluşur. Bunlardan asla kaçamayız ki zaten kaçmamalıyız. Şu an bir genetik test yaptırsak bir çoğumuzun farklı kanser türlerine sahip olduğunu veya yatkın olduğunu görürüz. Yani aslında olay genetik mirasta değil, bizim yaşam tarzımızla alakalı. Bu yüzden ister kansere yakalanmış olalım isterse sadece önlem almak istiyor olalım, yapmamız gereken temel şeyler vardır ve bunlardan biri de uyku düzenimize dikkat etmektir. 

Araştırmalarda, en sık rastlanan göğüs kanseri hastalarında uyku hormonu olarak bildiğimiz melatoninin normalden çok daha az olduğu saptandı. Oysa melatonin hormonu bedenimizin ürettiği en kuvvetli antioksidandır. Yani melatonin ve düzenli uyku her kanser hastası için hayati öneme sahiptir. Dolayısıyla beslenmeye verilen değer kadar kaliteli uykuya da büyük bir önem verilmelidir. Kaliteli bir uyku için de elektromanyetik alanlar azaltılmalıdır. Daha az televizyon, daha az bilgisayar veya daha az telefonla baş başa vakit geçirilmeli, modemler özellikle gece uyurken kapalı tutulmalıdır. Aslında bir kanser hastası bu gibi şeylerden iyileşene kadar tamamen uzak dursa daha iyi olacaktır. Bu arada melatonin hormonu dıştan alınabildiği gibi derin uykuya yatmayı sağlayan tıbbi bitkilerden de faydalanılabilir. Araştırmalarda melatonin kullananlarda tümörlerin azaldığı da görülmüştür. 

Kongrede bir doktor kemoterapi görmüş olan hastaların cesetlerinin bir türlü çürümek bilmediğini anlattı ve bunu kemoterapiyle etkisiz hale getirilen bakterilere bağladı. Bağırsaklarımızdaki faydalı bakteriler ihtiyaç duyduğumuz vitaminleri yaratırlar. Mutluluk hormonu olan seratonini bile bakterilerimiz oluşturur. Yanlış beslenme tarzımız ve sürekli kullandığımız antibiyotik gibi ilaçlar, ki doğum kontrol hapları bile antibiyotiklerden daha da korkunç hasarlara yol açmaktadır, bu faydalı bakterilerin yok olmasına neden olur. Dolayısıyla cesetlerin bile çürümüyor olmasına şaşırmamalıyız. Kanser tedavisinin en önemli parçası bu bakterilere tekrardan yaşam alanı sağlamak ve bağışıklığımızı kuvvetlendirmektir. D vitamini değerlerimizi hızlıca yükseltmeli ve bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirmeliyiz. Bir yandan da koenzim 10 takviyesi veya klor dioksit ile enerjimizi geri kazanabilir ve CBD yani kenevir yağı ve Omega 3 takviyeleriyle bedenimizdeki inflamasyonu dengeleyebiliriz. Tüm bunlar yapılması gerekilen çok önemli şeylerdir. Kansere neden olan ana sebeplerden biri kronik inflamasyon olduğu için aslında bedeni ve bağışıklığı desteklemek kanserli hücreyi zayıf düşürebilmemize yardım eder. Eğer doktorunuz tüm bu konularda sizi bilgilendirmeden tedavinizi sonlandırıyorsa, o zaman siz ipleri kendi elinize almalısınız. 

Kemoterapi başlangıçta kanseri yok etmede başarılı olsa da, bu tedavi şekli büyük yan etkileri beraberinde getirir. Birçok metali bedenden atmanın bir yolu vardır ama bu platin için geçerli değildir ve maalesef platin kemoterapi tedavisinden kullanılır ve ilerleyen dönemlerde kanserli hücrelerin tekrardan bedende oluşmasını sağlar. Kanser hastaları çoğunlukla kanserden ölmemektedir. Bu hastaların ölüm sebeplerine bakarsanız karaciğer ve böbrek iflasını görürsünüz. Bu iki organ toksinleri bedenimizden atabilmemiz için hayati öneme sahiptir ve kanser hastalarını ölüme götüren asıl sebep kanserin kendisi değil, bedenin toksinleri atma mekanizmasının artık çalışmıyor oluşudur. 

Özellikle kemoterapi almaya karar verdiyseniz bedeniniz yaşayan bir cenazeye döndü demektir. Kemoterapiyi kötülemek istemiyorum ama immün terapide tüm beden canlandırılıp kuvvetlendirilirken, kemoterapide bütün canlı olan şeyler ölür. Bu yüzden bağırsaklarınızdan başlayarak faydalı tüm bakterileri tekrardan diriltmek zorundasınız. Bu bakterileri canlandırmak için de vitamin ve mineral depolarınız tam olmalı. Bununla birlikte bedenin büyük bir arınmaya ihtiyacı olur. Tıbbi bitkiler bu arınmayı sağlayan en güzel şeydir. Doğal killer veya yosunlar da bu amaçla kullanılabilir. 

Uzun lafın kısası.. 

O kadar zehirle dolu bir dünyada yaşıyoruz ki, ıssız bir adaya kaçsak bile toksinlerden uzaklaşamayacağız. Yine de sağlık bu hayattaki en değerli şey olduğu için belirli bir takım şeylerden uzak durmak ve bazı şeylere de dikkat etmek çok önemli. 

Allah herkesi bu hastalıktan korusun. Yakalananlara da acil şifalar versin. Unutmayın ki, şifa da sağlık da hepimizin hakkı. Sadece bu hakka sahip çıkmalı ve doktorun yönlendirmelerinin yanında yaşam tarzımızı da değiştirmeye büyük özen göstermeliyiz. O zaman bedenimizi tekrardan arındırabilir ve kanserli hücrelerimize eski sağlıklarını hatırlatarak, şifaya erişebiliriz. 

11 Mayıs 2022 - 16 Mayıs 2023 | TRANSİT JÜPÎTER KOÇ BURCUNDA

Gök kubbede bir değişim yaşanmakta. Büyük iyicil Jüpiter hane değişikliğine giderek kısa süreliğine yan komşu olan Koça geçip tekrardan Balığa geri dönecek. 

Jüpiter tam olarak 8 derece Koç burcuna kadar ilerledikten sonra 28 Temmuz'da tekrardan Balık burcuna geri dönecek. 20 Aralık 2022 yılına kadar burada kaldıktan sonra da tekrardan kışa doğru Koç burcuna geçecek ve 16 Mayıs'ta bu misafirliğini 12 yıl boyunca geri dönmemek üzere tamamlayacak. 

Jüpiter bir yıl boyunca neredeyse eşit miktarda iki burçta kalıyor olacak. Koçtan enerji alarak yeni başlangıçlar yaparken bir yandan da Balığın enerjisinden faydalanarak yarım bıraktıklarını tamamlayacak. Kısacası ateş ve suyun, eril ve dişilin arasında bir dans bizleri beklemekte. 

Bu yıl öyle bir yıl ki, yeni adımlar atabilmemiz için ilk önce yarım bıraktıklarımızı tamamlamak zorunda kalacağız. Bir adım ileriye gidiyorsak 2 adım geriye gitmek zorunda kalacağız. Sağlam adımlar atabilmek için ise hem Balığın inancına hem de Koçun cesaretine sarılmamız gerekecek. Kısacası bu yıl kendine inanan ve cesaretle, korkmadan adımlar atanların yılı olacak. 

Jüpiter değdiği her şeyi büyüttüğü için bu yıl içimizdeki lider gücü büyütecek. Korkularımızı yenmemiz için cesaretimizi büyütecek. Bir çoğumuz yepyeni başlangıçlar yapacak, adeta kendini tekrardan keşfedecek, hiç ummadığı alanlara girişecek ve başarılı olacak. 

Son iki yıldır hayat durmuştu. Olduğumuz yerde kaldık ve sudan çıkmış balıklara dönerek pusulamızı kaybettik. Bu yıl ise Koç enerjisi ve yüce Jüpiter 'harekete geç, bir şeyler yap, erken davranan kazanacak' diye haykırıyor olacak. Yerinde sayana bu yıl şans yok ama cesaret edip erken davranana bolluk ve bereket vaad ediyor gökyüzü. Yalnız Koç burcu öncü ve hızlı bir burç olduğu için karşımıza fırsatlar hızlıza ve sadece tek bir defa çıkacaktır. 

Jüpiter'in transiti boyunca Koç burcunda bulunan ve astrolojide yaralı şifacı olarak anılan Kiron ile buluşacak. Bu buluşma kendisini iki farklı yönde tezahür edecek. Bazılarımız için bu buluşma yaralarını sarma ve şifalanma anlamına gelecek ama bazılarımız için de bu tam ters etki ederek büyük yaraların oluşumuna neden olacak. 

Koç burcunun gölge yanı aptallık cesaretidir, abartılı bencil hareketleri ve düşüncesiz hareketleridir. Jüpiter Koç burcunun tüm bu gölge özelliklerini de büyütebilir ve boyumuzdan büyük işlere kalkışmamıza neden olabilir. Burada önemli olan karşıt burç olan Terazinin dengesine değer vermemiz olacak. 

Özgüvenimizi geliştirmeye özen verirken egomuzu şişirmekten geri durmalıyız. Yine de bu 1 yıl kendimizi keşfetmemiz ve kim olduğumuz sorusunun peşinden gitmemiz için çok güzel bir yıl olacak. Bu yüzden bu yıl girişimci sayısında bur patlama bekleyebiliriz. İnsanların çoğu çalıştıkları işi bırakacak ve daha bağımsız olabileceği alanlara kayacak. Zaten bu yıl sıradan şeyleri yapanlar değil, farklı olanı yaratmaya cesaret edenlerin kazanacağı bir yıl olacak. 

Dilerim bu transit son iki yıldır yaşadığımız dünya hapsinden bizi kurtarır, ufkumuzu genişletir ve bize gerçek gücümüzü hatırlatır.