MEDİKAL ASTROLOJİDE PLÜTON & KANSER

Mayıs 14, 2022

 

Kanser. Çoğumuzun adını bile ağzına almak istemediği ve çok korktuğu bir hastalık. Çağımızın belki de en büyük belası ve daha da kötüsü her geçen gün daha da artan bir lanet. Lanet mi yoksa lütuf olabilir mi? Gelin birlikte bu konuyu ele alalım. Hem neden arttığına bakalım, hem de kendimizi nasıl koruyacağımızı öğrenelim. 

Endüstri devrimiyle birlikte başımıza büyük bir bela aldık. Çünkü bu devrim bizi gerçek doğamızdan kopardı. İşlenmiş gıdaların hayatımıza girmesiyle birlikte organlarımızın zikrini bozduk. Bu yüzden kansere neden olan ilk şey maalesef yanlış beslenme şeklimiz. 

Geçen sene teyzem kanser mücadelesi verip yendi. Yalnız doktorunun verdiği tavsiyeler bizi bir hayli şaşırttı. Katıldığım kanser kongresinde doktorların ana şikayeti hastalar değil, doktorların kendileriydi. Kanser hastasına ne istediğini yiyebilirsin diyen doktorlar var. Oysa bu hastalığı yenmek isteyen herkes ilk önce beslenmesini değiştirmekle başlamalı. Doktorlar beslenme konusunda kendilerini bilgilendirmediği için ameliyat ve kemoterapi sonrasında 'Hadi eyvallah yine olursa yine gelirsin' şeklinde hastalarını desteklemeden tedavi sürecini tamamladıklarını zannediyorlar. Oysa kanserli hücreler yok olana dek 6 ay boyunca meyve bile tavsiye edilmiyor çünkü kanserli hücrelerin en sevdiği gıda şekerdir. 

Bir insanın temel gıdası su, protein ve faydalı yağlardır. Bu üçü olmadan sağlıklı kalmamız çok zordur. Dolayısıyla suyun kalitesine ve plastik damacanadan içmemeye özen göstermelisiniz. Gerçek, saf yayla tereyağı inanılmaz bir şifadır. Aynı şekilde doğada yaşayan hayvanların kuyruk yağı veya balık yağı gibi faydalı omega 3 oranı bol olan yağları tüketmelisiniz çünkü omega 3 bedenimizdeki inflamasyonu kontrol altına almada çok önemlidir. Artık denizlerimiz kirli, hayvanlarımız antibiyotikli ama yine de sağlıklı kalmak istiyorsak hayvansal ürünlere ihtiyacımız var. Yalnız burada kan grubunuza da dikkat etmenizi tavsiye ederim. Özellikle A kan grubu olanların et tüketiminde daha dikkatli ve seçici olmaları gerekiyor. Bu kan grubuna sahip olanlar için vegan veya vejetaryen bir beslenme tarzı mantıklı olabilir ama 0 kan grubuna sahip olan biri vegan olursa sağlık sorunları hızlıca kendini belli etmeye başlayacaktır. Yani kanser tedavisinde beslenme önemli olduğu kadar beslenme şekli kişiye has tasarlanmalıdır. Birimize şifa olan şey, diğerimize zarar verebilir. İster kanser teşhisi konmuş olsun, isterse amacınız sadece kendinizi korumak olsun, yapmanız gereken ilk şey alkali beslenme tarzına geçmektir. Asidik bir beden tüm kanser hücreleri için muazzam bir yaşam alanıdır. Alkali bir bedende kanser hücreleri hayatta kalamaz, kendiliğinden yok olmak zorunda kalırlar. Eczaneden aldığınız ph çubuklarıyla her gün ölçüm yaparak hangi gıdanın sizi asitleştirdiğini fark edebilir ve asidik bedeninizi alkali hale getirerek, tedavi sürecinizi destekleyebilirsiniz. 

Not: Şekere dönüşen her şey bedeni asidik hale getirir. Dolayısıyla tatlılar ve hamurlu gıdalar beslenmeden çıkarılması gerekilen ilk şeylerdir. Bedeni asidik hale getiren ikinci şey ise hayvansal ürünlerdir. Kanser tedavisini bu kadar zor kılan şey tam da budur. Bir yandan beden proteine ve inflamasyonu gidermesi için omega 3 yağ asitlerine ihtiyaç duyar ama bunları günümüzde beslenmemizden almamız iyice zorlaştı. Şehirde artık bunlara ulaşmak çok zor. Ulaşsanız da iş bununla da kalmıyor. 

Kanser hücrelerini besleyen ikinci önemli etken strestir. Bu stres hem yanlış beslenmenin organ ve hücrelerde yol açtığı strestir. Hem iş ve ailevi sorunlardan gelen strestir. Ama bedenimizi strese sokan ve günümüzde hepimizin maruz kaldığı çok büyük bir tehlike daha var ki, o da 7/24 elektromanyetik alana maruz kalıyor oluşumuz. Stres bağışıklık sistemimizi çökerterek içimizdeki savaşçıları güçsüz bırakır. Böylelikle kanser hücrelerine saldıracak ve onları yok edecek Allah'ın mucizevi yaratımından faydalanamaz oluruz. 

Bütün tedavileri reddetmelerine rağmen kanseri yenen insanlar yukarıda bahsettiğim şeyleri doğru yaptıkları için bunu başarırlar. Bu yüzden kanserden korkmayalım. Zaten Kübalı doktorlar kanseri çok başarılı bir şekilde tedavi ediyorlar. Yani bu hastalığın çaresi çoktan bulundu sadece herkesin iyileşmesi istenmiyor. Sonuçta arkasında büyük paralar dönen bir sektör bu. Özellikle kemoterapiden hastaneler çok büyük paralar kazanıyorlar. Bu bizi ne kadar öfkelendirse de kanseri yenmek ve iyileşmek mümkün. Sadece değişime iç dünyamızda başlamamız ve bunu dış dünyamıza yansıtmamız gerek. 

Kongrede konuşan profesörler artık kemoterapi ve ışın tedavisi yerine immün terapiyi kullandıklarından bahsettiler. Burada amaç kişiyi içten kuvvetlendirmek ve bahsetmiş olduğum savaşçı hücrelerimizi harekete geçirerek, kanserli hücreyi yok etmeleri için onlara saldırma emrini vermek. Tabiki bu tedavi kişiye özel olarak uygulanıyor ve birçok etkili faktör göz önünde bulunduruluyor. Bedende istenmeyen strese yol açan etkenler ortadan kaldırılıp, hastaya psikolojik olarak da destek olunuyor ve bütün yaşam tarzını değiştirmesi sağlanıyor. 

Gelelim genetik konusuna..

Hepimizin bedeninde parazitler, virüsler ve kanserli hücreler bulunur. Hatta bedenimizde her an kanserli hücreler oluşur. Bunlardan asla kaçamayız ki zaten kaçmamalıyız. Şu an bir genetik test yaptırsak bir çoğumuzun farklı kanser türlerine sahip olduğunu veya yatkın olduğunu görürüz. Yani aslında olay genetik mirasta değil, bizim yaşam tarzımızla alakalı. Bu yüzden ister kansere yakalanmış olalım isterse sadece önlem almak istiyor olalım, yapmamız gereken temel şeyler vardır ve bunlardan biri de uyku düzenimize dikkat etmektir. 

Araştırmalarda, en sık rastlanan göğüs kanseri hastalarında uyku hormonu olarak bildiğimiz melatoninin normalden çok daha az olduğu saptandı. Oysa melatonin hormonu bedenimizin ürettiği en kuvvetli antioksidandır. Yani melatonin ve düzenli uyku her kanser hastası için hayati öneme sahiptir. Dolayısıyla beslenmeye verilen değer kadar kaliteli uykuya da büyük bir önem verilmelidir. Kaliteli bir uyku için de elektromanyetik alanlar azaltılmalıdır. Daha az televizyon, daha az bilgisayar veya daha az telefonla baş başa vakit geçirilmeli, modemler özellikle gece uyurken kapalı tutulmalıdır. Aslında bir kanser hastası bu gibi şeylerden iyileşene kadar tamamen uzak dursa daha iyi olacaktır. Bu arada melatonin hormonu dıştan alınabildiği gibi derin uykuya yatmayı sağlayan tıbbi bitkilerden de faydalanılabilir. Araştırmalarda melatonin kullananlarda tümörlerin azaldığı da görülmüştür. 

Kongrede bir doktor kemoterapi görmüş olan hastaların cesetlerinin bir türlü çürümek bilmediğini anlattı ve bunu kemoterapiyle etkisiz hale getirilen bakterilere bağladı. Bağırsaklarımızdaki faydalı bakteriler ihtiyaç duyduğumuz vitaminleri yaratırlar. Mutluluk hormonu olan seratonini bile bakterilerimiz oluşturur. Yanlış beslenme tarzımız ve sürekli kullandığımız antibiyotik gibi ilaçlar, ki doğum kontrol hapları bile antibiyotiklerden daha da korkunç hasarlara yol açmaktadır, bu faydalı bakterilerin yok olmasına neden olur. Dolayısıyla cesetlerin bile çürümüyor olmasına şaşırmamalıyız. Kanser tedavisinin en önemli parçası bu bakterilere tekrardan yaşam alanı sağlamak ve bağışıklığımızı kuvvetlendirmektir. D vitamini değerlerimizi hızlıca yükseltmeli ve bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirmeliyiz. Bir yandan da koenzim 10 takviyesi veya klor dioksit ile enerjimizi geri kazanabilir ve CBD yani kenevir yağı ve Omega 3 takviyeleriyle bedenimizdeki inflamasyonu dengeleyebiliriz. Tüm bunlar yapılması gerekilen çok önemli şeylerdir. Kansere neden olan ana sebeplerden biri kronik inflamasyon olduğu için aslında bedeni ve bağışıklığı desteklemek kanserli hücreyi zayıf düşürebilmemize yardım eder. Eğer doktorunuz tüm bu konularda sizi bilgilendirmeden tedavinizi sonlandırıyorsa, o zaman siz ipleri kendi elinize almalısınız. 

Kemoterapi başlangıçta kanseri yok etmede başarılı olsa da, bu tedavi şekli büyük yan etkileri beraberinde getirir. Birçok metali bedenden atmanın bir yolu vardır ama bu platin için geçerli değildir ve maalesef platin kemoterapi tedavisinden kullanılır ve ilerleyen dönemlerde kanserli hücrelerin tekrardan bedende oluşmasını sağlar. Kanser hastaları çoğunlukla kanserden ölmemektedir. Bu hastaların ölüm sebeplerine bakarsanız karaciğer ve böbrek iflasını görürsünüz. Bu iki organ toksinleri bedenimizden atabilmemiz için hayati öneme sahiptir ve kanser hastalarını ölüme götüren asıl sebep kanserin kendisi değil, bedenin toksinleri atma mekanizmasının artık çalışmıyor oluşudur. 

Özellikle kemoterapi almaya karar verdiyseniz bedeniniz yaşayan bir cenazeye döndü demektir. Kemoterapiyi kötülemek istemiyorum ama immün terapide tüm beden canlandırılıp kuvvetlendirilirken, kemoterapide bütün canlı olan şeyler ölür. Bu yüzden bağırsaklarınızdan başlayarak faydalı tüm bakterileri tekrardan diriltmek zorundasınız. Bu bakterileri canlandırmak için de vitamin ve mineral depolarınız tam olmalı. Bununla birlikte bedenin büyük bir arınmaya ihtiyacı olur. Tıbbi bitkiler bu arınmayı sağlayan en güzel şeydir. Doğal killer veya yosunlar da bu amaçla kullanılabilir. 

Uzun lafın kısası.. 

O kadar zehirle dolu bir dünyada yaşıyoruz ki, ıssız bir adaya kaçsak bile toksinlerden uzaklaşamayacağız. Yine de sağlık bu hayattaki en değerli şey olduğu için belirli bir takım şeylerden uzak durmak ve bazı şeylere de dikkat etmek çok önemli. 

Allah herkesi bu hastalıktan korusun. Yakalananlara da acil şifalar versin. Unutmayın ki, şifa da sağlık da hepimizin hakkı. Sadece bu hakka sahip çıkmalı ve doktorun yönlendirmelerinin yanında yaşam tarzımızı da değiştirmeye büyük özen göstermeliyiz. O zaman bedenimizi tekrardan arındırabilir ve kanserli hücrelerimize eski sağlıklarını hatırlatarak, şifaya erişebiliriz. 

You Might Also Like

0 yorum

MEDİKAL ASTROLOJİDE PLÜTON & KANSER

 

Kanser. Çoğumuzun adını bile ağzına almak istemediği ve çok korktuğu bir hastalık. Çağımızın belki de en büyük belası ve daha da kötüsü her geçen gün daha da artan bir lanet. Lanet mi yoksa lütuf olabilir mi? Gelin birlikte bu konuyu ele alalım. Hem neden arttığına bakalım, hem de kendimizi nasıl koruyacağımızı öğrenelim. 

Endüstri devrimiyle birlikte başımıza büyük bir bela aldık. Çünkü bu devrim bizi gerçek doğamızdan kopardı. İşlenmiş gıdaların hayatımıza girmesiyle birlikte organlarımızın zikrini bozduk. Bu yüzden kansere neden olan ilk şey maalesef yanlış beslenme şeklimiz. 

Geçen sene teyzem kanser mücadelesi verip yendi. Yalnız doktorunun verdiği tavsiyeler bizi bir hayli şaşırttı. Katıldığım kanser kongresinde doktorların ana şikayeti hastalar değil, doktorların kendileriydi. Kanser hastasına ne istediğini yiyebilirsin diyen doktorlar var. Oysa bu hastalığı yenmek isteyen herkes ilk önce beslenmesini değiştirmekle başlamalı. Doktorlar beslenme konusunda kendilerini bilgilendirmediği için ameliyat ve kemoterapi sonrasında 'Hadi eyvallah yine olursa yine gelirsin' şeklinde hastalarını desteklemeden tedavi sürecini tamamladıklarını zannediyorlar. Oysa kanserli hücreler yok olana dek 6 ay boyunca meyve bile tavsiye edilmiyor çünkü kanserli hücrelerin en sevdiği gıda şekerdir. 

Bir insanın temel gıdası su, protein ve faydalı yağlardır. Bu üçü olmadan sağlıklı kalmamız çok zordur. Dolayısıyla suyun kalitesine ve plastik damacanadan içmemeye özen göstermelisiniz. Gerçek, saf yayla tereyağı inanılmaz bir şifadır. Aynı şekilde doğada yaşayan hayvanların kuyruk yağı veya balık yağı gibi faydalı omega 3 oranı bol olan yağları tüketmelisiniz çünkü omega 3 bedenimizdeki inflamasyonu kontrol altına almada çok önemlidir. Artık denizlerimiz kirli, hayvanlarımız antibiyotikli ama yine de sağlıklı kalmak istiyorsak hayvansal ürünlere ihtiyacımız var. Yalnız burada kan grubunuza da dikkat etmenizi tavsiye ederim. Özellikle A kan grubu olanların et tüketiminde daha dikkatli ve seçici olmaları gerekiyor. Bu kan grubuna sahip olanlar için vegan veya vejetaryen bir beslenme tarzı mantıklı olabilir ama 0 kan grubuna sahip olan biri vegan olursa sağlık sorunları hızlıca kendini belli etmeye başlayacaktır. Yani kanser tedavisinde beslenme önemli olduğu kadar beslenme şekli kişiye has tasarlanmalıdır. Birimize şifa olan şey, diğerimize zarar verebilir. İster kanser teşhisi konmuş olsun, isterse amacınız sadece kendinizi korumak olsun, yapmanız gereken ilk şey alkali beslenme tarzına geçmektir. Asidik bir beden tüm kanser hücreleri için muazzam bir yaşam alanıdır. Alkali bir bedende kanser hücreleri hayatta kalamaz, kendiliğinden yok olmak zorunda kalırlar. Eczaneden aldığınız ph çubuklarıyla her gün ölçüm yaparak hangi gıdanın sizi asitleştirdiğini fark edebilir ve asidik bedeninizi alkali hale getirerek, tedavi sürecinizi destekleyebilirsiniz. 

Not: Şekere dönüşen her şey bedeni asidik hale getirir. Dolayısıyla tatlılar ve hamurlu gıdalar beslenmeden çıkarılması gerekilen ilk şeylerdir. Bedeni asidik hale getiren ikinci şey ise hayvansal ürünlerdir. Kanser tedavisini bu kadar zor kılan şey tam da budur. Bir yandan beden proteine ve inflamasyonu gidermesi için omega 3 yağ asitlerine ihtiyaç duyar ama bunları günümüzde beslenmemizden almamız iyice zorlaştı. Şehirde artık bunlara ulaşmak çok zor. Ulaşsanız da iş bununla da kalmıyor. 

Kanser hücrelerini besleyen ikinci önemli etken strestir. Bu stres hem yanlış beslenmenin organ ve hücrelerde yol açtığı strestir. Hem iş ve ailevi sorunlardan gelen strestir. Ama bedenimizi strese sokan ve günümüzde hepimizin maruz kaldığı çok büyük bir tehlike daha var ki, o da 7/24 elektromanyetik alana maruz kalıyor oluşumuz. Stres bağışıklık sistemimizi çökerterek içimizdeki savaşçıları güçsüz bırakır. Böylelikle kanser hücrelerine saldıracak ve onları yok edecek Allah'ın mucizevi yaratımından faydalanamaz oluruz. 

Bütün tedavileri reddetmelerine rağmen kanseri yenen insanlar yukarıda bahsettiğim şeyleri doğru yaptıkları için bunu başarırlar. Bu yüzden kanserden korkmayalım. Zaten Kübalı doktorlar kanseri çok başarılı bir şekilde tedavi ediyorlar. Yani bu hastalığın çaresi çoktan bulundu sadece herkesin iyileşmesi istenmiyor. Sonuçta arkasında büyük paralar dönen bir sektör bu. Özellikle kemoterapiden hastaneler çok büyük paralar kazanıyorlar. Bu bizi ne kadar öfkelendirse de kanseri yenmek ve iyileşmek mümkün. Sadece değişime iç dünyamızda başlamamız ve bunu dış dünyamıza yansıtmamız gerek. 

Kongrede konuşan profesörler artık kemoterapi ve ışın tedavisi yerine immün terapiyi kullandıklarından bahsettiler. Burada amaç kişiyi içten kuvvetlendirmek ve bahsetmiş olduğum savaşçı hücrelerimizi harekete geçirerek, kanserli hücreyi yok etmeleri için onlara saldırma emrini vermek. Tabiki bu tedavi kişiye özel olarak uygulanıyor ve birçok etkili faktör göz önünde bulunduruluyor. Bedende istenmeyen strese yol açan etkenler ortadan kaldırılıp, hastaya psikolojik olarak da destek olunuyor ve bütün yaşam tarzını değiştirmesi sağlanıyor. 

Gelelim genetik konusuna..

Hepimizin bedeninde parazitler, virüsler ve kanserli hücreler bulunur. Hatta bedenimizde her an kanserli hücreler oluşur. Bunlardan asla kaçamayız ki zaten kaçmamalıyız. Şu an bir genetik test yaptırsak bir çoğumuzun farklı kanser türlerine sahip olduğunu veya yatkın olduğunu görürüz. Yani aslında olay genetik mirasta değil, bizim yaşam tarzımızla alakalı. Bu yüzden ister kansere yakalanmış olalım isterse sadece önlem almak istiyor olalım, yapmamız gereken temel şeyler vardır ve bunlardan biri de uyku düzenimize dikkat etmektir. 

Araştırmalarda, en sık rastlanan göğüs kanseri hastalarında uyku hormonu olarak bildiğimiz melatoninin normalden çok daha az olduğu saptandı. Oysa melatonin hormonu bedenimizin ürettiği en kuvvetli antioksidandır. Yani melatonin ve düzenli uyku her kanser hastası için hayati öneme sahiptir. Dolayısıyla beslenmeye verilen değer kadar kaliteli uykuya da büyük bir önem verilmelidir. Kaliteli bir uyku için de elektromanyetik alanlar azaltılmalıdır. Daha az televizyon, daha az bilgisayar veya daha az telefonla baş başa vakit geçirilmeli, modemler özellikle gece uyurken kapalı tutulmalıdır. Aslında bir kanser hastası bu gibi şeylerden iyileşene kadar tamamen uzak dursa daha iyi olacaktır. Bu arada melatonin hormonu dıştan alınabildiği gibi derin uykuya yatmayı sağlayan tıbbi bitkilerden de faydalanılabilir. Araştırmalarda melatonin kullananlarda tümörlerin azaldığı da görülmüştür. 

Kongrede bir doktor kemoterapi görmüş olan hastaların cesetlerinin bir türlü çürümek bilmediğini anlattı ve bunu kemoterapiyle etkisiz hale getirilen bakterilere bağladı. Bağırsaklarımızdaki faydalı bakteriler ihtiyaç duyduğumuz vitaminleri yaratırlar. Mutluluk hormonu olan seratonini bile bakterilerimiz oluşturur. Yanlış beslenme tarzımız ve sürekli kullandığımız antibiyotik gibi ilaçlar, ki doğum kontrol hapları bile antibiyotiklerden daha da korkunç hasarlara yol açmaktadır, bu faydalı bakterilerin yok olmasına neden olur. Dolayısıyla cesetlerin bile çürümüyor olmasına şaşırmamalıyız. Kanser tedavisinin en önemli parçası bu bakterilere tekrardan yaşam alanı sağlamak ve bağışıklığımızı kuvvetlendirmektir. D vitamini değerlerimizi hızlıca yükseltmeli ve bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirmeliyiz. Bir yandan da koenzim 10 takviyesi veya klor dioksit ile enerjimizi geri kazanabilir ve CBD yani kenevir yağı ve Omega 3 takviyeleriyle bedenimizdeki inflamasyonu dengeleyebiliriz. Tüm bunlar yapılması gerekilen çok önemli şeylerdir. Kansere neden olan ana sebeplerden biri kronik inflamasyon olduğu için aslında bedeni ve bağışıklığı desteklemek kanserli hücreyi zayıf düşürebilmemize yardım eder. Eğer doktorunuz tüm bu konularda sizi bilgilendirmeden tedavinizi sonlandırıyorsa, o zaman siz ipleri kendi elinize almalısınız. 

Kemoterapi başlangıçta kanseri yok etmede başarılı olsa da, bu tedavi şekli büyük yan etkileri beraberinde getirir. Birçok metali bedenden atmanın bir yolu vardır ama bu platin için geçerli değildir ve maalesef platin kemoterapi tedavisinden kullanılır ve ilerleyen dönemlerde kanserli hücrelerin tekrardan bedende oluşmasını sağlar. Kanser hastaları çoğunlukla kanserden ölmemektedir. Bu hastaların ölüm sebeplerine bakarsanız karaciğer ve böbrek iflasını görürsünüz. Bu iki organ toksinleri bedenimizden atabilmemiz için hayati öneme sahiptir ve kanser hastalarını ölüme götüren asıl sebep kanserin kendisi değil, bedenin toksinleri atma mekanizmasının artık çalışmıyor oluşudur. 

Özellikle kemoterapi almaya karar verdiyseniz bedeniniz yaşayan bir cenazeye döndü demektir. Kemoterapiyi kötülemek istemiyorum ama immün terapide tüm beden canlandırılıp kuvvetlendirilirken, kemoterapide bütün canlı olan şeyler ölür. Bu yüzden bağırsaklarınızdan başlayarak faydalı tüm bakterileri tekrardan diriltmek zorundasınız. Bu bakterileri canlandırmak için de vitamin ve mineral depolarınız tam olmalı. Bununla birlikte bedenin büyük bir arınmaya ihtiyacı olur. Tıbbi bitkiler bu arınmayı sağlayan en güzel şeydir. Doğal killer veya yosunlar da bu amaçla kullanılabilir. 

Uzun lafın kısası.. 

O kadar zehirle dolu bir dünyada yaşıyoruz ki, ıssız bir adaya kaçsak bile toksinlerden uzaklaşamayacağız. Yine de sağlık bu hayattaki en değerli şey olduğu için belirli bir takım şeylerden uzak durmak ve bazı şeylere de dikkat etmek çok önemli. 

Allah herkesi bu hastalıktan korusun. Yakalananlara da acil şifalar versin. Unutmayın ki, şifa da sağlık da hepimizin hakkı. Sadece bu hakka sahip çıkmalı ve doktorun yönlendirmelerinin yanında yaşam tarzımızı da değiştirmeye büyük özen göstermeliyiz. O zaman bedenimizi tekrardan arındırabilir ve kanserli hücrelerimize eski sağlıklarını hatırlatarak, şifaya erişebiliriz.