Mars'ın konuştuğu dili öğrenmek

  • Share

18 Kasım 2017 | Akrep burcunda Yeniay

  • Share

Türkiye'nin astroloji haritası

  • Share

4 Kasım 2017 | Boğa burcunda Dolunay

  • Share

Mars'ın konuştuğu dili öğrenmek


Astrolojiyle ilgilenmenin en güzel yanı, enerjileri doğru yönde kullanabilmeyi öğrenmektir. Hayatta olup biten şeylerin daha hızlı farkına varır ve daha çabuk cevaplar buluruz. Herkes "neden bunları yaşıyoruz?" diye sorarken, biz nedenini gayet iyi biliriz. Gökyüzü yeryüzüne yansıyordur.

Jüpiter'in Akrep burcundaki 13 aylık yolculuğu boyunca cinsellikle ilgili konuların gündemde olabileceğini ve maalesef bunların Akrebin daha çok temsil ettiği karanlık yönüyle alakalı olabileceğini yazmıştım. Ve gerçekten de Jüpiter Akrebe girer girmez Hollywood'da senelerce gizlenmiş taciz, hatta tecavüz vakaları su yüzeyine çıktı. Bir sürü ünlü arka arkaya cinsel istismara uğradıklarını itiraf etmeye başladı.

Bu dünyadaki herşey iki kutupludur. İyilik ve kötülük, aydınlık ve karanlık, melek ve şeytan..
Düalizmin var olduğu bir düzende yaşayan ve ona armağan olarak irade gücü verilen insanoğlunun en büyük gücü ve aynı zamanda da en büyük zaafı, seçim yapma şansına sahip olmasıdır.
Sorumluyuz attığımız her adımdan, yaptığımız her seçimden, aklımızdan geçirdiğimiz herşeyden.
Ve aynı zamanda sorumluyuz, cinsel tercihlerimizden.

Cinsellik hakkında daha önce bir yazı yazmıştım. Okumayanlar burdan ulaşabilirler. Yazım Mars ve cinsellik hayatımızdaki etkileri hakkındaydı.
Yazımda pornografik görüntülerin olumsuzluklarından bahsetmiştim ve mastürbasyonun bilinmeyen tehlikelerine de değindim.

Bu yazımda ise Mars'ın haritamızdaki element yerleşimine değineceğim ve ayrıca onu doğru şekilde kullanabilmemiz için bilmemiz gerekenlere.

Astrolojide 4 element vardır. Bunlar ateş, su, hava ve topraktır.
Mars'ı ateş burçlarında veya ateş evlerinde olanlar (koç, aslan, yay / 1., 5., 9. ev) tutkulu ve sabırsızdırlar. Diğerlerine nazaran cinselliğe daha çok açtırlar. Kendilerini karşı tarafa daha kolay açarlar ve daha hızlı orgazıma ulaşırlar. Cinselliğe daha çok haz odaklı yaklaşırlar. Ponografik görüntüler en çok bu gruptakilere hitap eder. Çünkü en ufak bir çıplaklık bile hemen iştahlarını kabartır. Bu yüzden de tutkulu başlar ve işlerini genellikle çabuk bitirirler.

Mars'ı su elementinde olanlar (yengeç, akrep, balık / 4., 8., 12. ev), ateşin tam tersine daha çekingen ve utangaç yaklaşırlar. Haz odaklı olmaktansa, asıl aradıkları şey derinliktir. Cinsellikte "Bir" olabilmeyi arzularlar. Bedensel sevişmeden ziyade, ruhsal birleşmedir aradıkları ve arzuladıkları.
Ateş elementinin tam tersine bu gruptakiler cinsel ilişkiye girmek için zamana ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden sevişmeden önce ısınma turlarına ihtiyaç duyarlar. Ve bu ısınma turu genellikle güzel bir sohbetle başlar, tatlı okşamalarla devam eder ve en sonunda romantik bir sevişmeyle son bulur.

Mars'ı hava elementinde olanlar, (ikizler, terazi, kova / 3., 7., 11. ev) cinselliği daha çok zihinlerinde kugulamayı severler. Onları asıl baştan çıkaran şey, baştan çıkarılma düşüncesinin kendisidir. Bu yüzden zihinsel olarak tahrik olabilmek asıl önemsedikleri şeydir. Zihinlerinde canlandırdıkları görüntü onları heycanlandırsa da, iş gerçekten sevişmeye geldi mi, sahip oldukları fantazileri hayata geçirmek istemeyebilirler. Mesela çok değişik bir pozisyonu zihinlerinde kurgulayabilir ve bundan haz alabilir ama iş gerçekten uygulamaya döndüğünde zorluğundan veya tuhaflığından dolayı yapmak istemeyebilirler. Basite kaçarlar. Onları en çok heycanlandıran seks hakkında konuşmaktır.

Mars'ı toprak elementinde olanlar, (boğa, başak, oğlak / 2., 6., 10. ev) cinselliği beş duyularıyla yaşamak isterler. Onlar için sevişme arka planda çalan güzel bir müzikle, odada yanan mum ışıklarıyla ve masada duran leziz yemekle başlar ve sevişmeyle devam eder.
Cinsellikte aceleden çok herşeyi zamana bırakırlar ve yavaş hareket etmek isterler. Tıpkı bir yemeği yiyormuş gibi, sevişirken ilk önce koku duyularını tatmin eder, sonra karşı tarafın tadına bakmaya koyulurlar. İyice ısındıktan sonra daha da derinlere inmek ve tıpkı su grubundakiler gibi birliği deneyimlemek isterler.
Toprak elementi içinde mükemmelliyetçiliği barındırır. Diğer gruplara göre daha gelişmiştir, bu yüzden cinsellikte daha çok sorun yaşayabilir. Çünkü herşeye aynı anda ihtiyaç duyar. Yani her grubun enerjisini taşır. Hem sevişilecek ortam önemlidir, hem pozisyonlar önemlidir, hem duygular önemlidir, hem de tutkunun tam dozunda olması gerekir.
Kısacası diğer grupların tahrik olduğu herşeyi aynı anda yaşamak ister.

Özet geçmem gerekirse, ateş grubundakileri tahrik etmek için, cinsel organlara temas etmek, su grubundakileri tahrik etmek için kalplerine hitap etmek, hava grubundakileri tahrik etmek için, zihinlerine girmek ve toprak grubundakileri tahrik etmek için ise 5 duyularına hitap edebilmeyi öğrenmek gerekir.

Astrolojide kadın erkek ayrımı yoktur. Oysa toplumda biz her iki cinsi kategorilere sokmayı pek bir seviyoruz. Mesela her erkek ateş elementi enerjisine sahipmiş gibi onların cinselliğe daha çok düşkün olduğu kanısı vardır. Kadınlar da genellikle su gibidir. Onlar seks yapmak istemezler zannedilir. Oysa astrolojinin penceresinden baktığımızda bunun ne kadar yanlış ve saçma olduğunu görürüz.
Kimi kadınlar tam tersine sekse baya düşkündür. Cesurca ve korkmadan ilk adımı atmaktan ve istediklerini dobra dobra dile getirmekten çekinmezler. Kimi erkekler ise tam tersine seksten ziyade duygysal derinliğe önem verirler. Seksi iç çamaşırları ve baştan çıkarıcı hareketlerden daha çok rahatsız bile olabilirler.

Nasıl dünyada bir sürü farklı yabancı dil varsa, cinselliğin de bir dili vardır. Ve partnerlerin en büyük görevi karşı tarafın bu dilini öğrenmektir. Nasıl ve nelerden tahrik olduğunu öğrenmek, onun en çok yapmak istediği şeyleri bilmek ve ona göre tatmin edebilmek için bu çok önemlidir.
Cinsellik bir ilişkinin temelidir ve bu temel karşılıklı olarak birbirinizi anlayabilmekten ibarettir.
Ama birbirinizi anlayabilmek için ilk önce kendi cinselliğinizi anlayabilmeniz gerekir. Ve en büyük sorun da buradadır. Çünkü cinsellik hakkında doğru dürüst eğitim verilmez. Bu maalesef sadece ülkemiz için geçerli olan birşey de değil, dünyanın her yerinde aynı sorun var. Erkekler kadın bedeninin anatomisinden habersiz, kadınlar erkek bedeninin anatomisinden habersiz, hatta her iki cins kendi anatomilerinden dahi habersiz.

Cinsellik yaratıcılığın temelidir. Cinsel enerji aynı zamanda yaşam enerjimizdir.
Cinsel hayatında sorun yaşayan erkek bu hayatında asla başarılı olamaz. Cinsel hayatında sorun yaşayan kadın da mutlu ve huzurlu olamaz. Başarılı olamayan erkek ve mutsuz olan kadın = mutsuz çocuklar. Mutsuz çocuklar da = bir sürü sorunlar..
Bu bir kısır döngüdür ve bunun sonuçlarını yaşadığımız toplum içerisinde görmemek artık imkansız. Bu yüzden aşırı seks odaklı bir nesil yetişiyor. Cinsellikte korkunç sapkınlıklar ortaya çıkıyor.
Günümüzde oynatılan televizyon dizilerini veya filmlerini bilinçli olarak takip ettiğimde gerçekten tüylerim ürperiyor. Herşeyi geçtim ama eşcinselliğe yapılan pompalama o kadar bariz ve o kadar ürkütücü ki. Ve daha da korkunç olanı bunun çok güzel bir şekilde süslenerek sunulması.
İnsanın gözü neyi görürse ona alışır. Bu yüzden önümüzdeki 10 sene içerisinde kutsal kitapların uyardığı kavimlere benzediğimizi göreceğiz. Ama asıl sorun insanların eşcinsel olmasından değil, kendilerini eşcinsel zannetmelerinden kaynaklanacak. Çünkü dünyayı yöneten elit şeytaniler buraya her cepheden çok güzel yatırım yapıyorlar ve bunun farkında olmayan koyunlar da kendilerini uçurumdan aşağa atıyorlar.

Yanlış anlaşılıp, kimseyi de incitmek istemem. Sadece bazı şeylerin farkına varıp bazı şeyleri düzeltmek zorunda olan da bizleriz. Bu yüzden kendimi sorumlu hissediyorum.

Günümüzdeki ilahiyatçıların televizyona çıkıp oruçluyken denize girilir mi muhabbetinin dışında, eskilerin İslamı nasıl yaşadıklarını araştırdığımda insan hayran kalıyor.
Hırıstiyan dininde papazların evlenilmesi yasaklanırken ve Hz. İsa'nın en yakınlarından olan Mecdelli Meryem bütün din tarafından aforoz edilmişken, bir dinin cinselliğe olan yanlış bakışının ne kadar vahim sonuçları olacağının en güzel örneğini görüyoruz. Allah vergisi olan birşey bastırılırsa, sapıklığa döner. Bu yüzden vatikanın karanlık koridorlarında küçücükün masum çocuklara tecavüz ediliyor ve bu yüzden birçok papaz eşcinselliğin yolunu tercih ediyor.

Günümüzde belirli hacı hoca takımlarının neler yaptığını da gayet iyi biliyoruz. Bu sadece hırıstiyanlık için geçerli değil. İslamın çatısı altına gizlenip, şeytanın dahi aklına gelmeyecek şeyleri yapan da bizleriz.

Oysa kökenimizi araştırdığımızda peygamberimizin kadına ne kadar değer verdiğini görüyoruz.
Büyük İslam alimlerinin aile ve meslek arasındaki dengeyi ne kadar da güzel yaşadığını görüyoruz. Hatta doğru yaşanan cinselliğin ibadet olarak adlandırıldığını görüyoruz.
Dinimizde cinsellik günah, sapıklık, çirkin gibi kavramlardan uzak tutulmuş. Haramlar herkesin anlayacağı bir çerçeve içerisinde sınırlandırılmış. Sadist davranışlar, analseks, eşcinsellik ve kadın Ay halindeyken birliktelik yaşamak haram kılınmıştır. Hepsi uygulanması basit ve mantıklı şeylerdir.

Yukarıda da bahsetmiş olduğum gibi temel algı kadının cinsellikten kaçma isteğinde olduğudur. Oysa bu çok büyük bir saçmalıktır. Birçok Hadis bunu doğrular ve kadının da en ez erkek kadar cinsellikte haklarının olduğundan ve onun da zevk alması gerektiğinden bahseder.
Kadın ve erkek değer anlamında birbirine eşittir. Ama yaratılış anlamında birbirinden çok farklıdır. Bu fark da cinsellikte belirginleşir. Kadının haz alma potansiyeli erkeğinkinden çok daha fazladır ama bir kadın kendisini erkeğine açabilmesi için zamana ihtiyaç duyar.
Rahmin içinde öyle mucizeler saklanmıştır ki, onları keşfedebilmenin sırrı, kadının kalbinin anahtarında saklıdır. Kalbe ulaşamayan erkek, rahme ulaşamaz ve bu yüzden kadın cinsel anlamda soğur ve uzaklaşır, erkeğiyle birlikte olmak istemez. Kadının kabine hitap etmesini bilen erkek, kadının ondan daha istekli olduğunu görecektir. Çünkü cinsel güç kadına bahşedilmiştir. Rahim esmasını o üzerinde taşır. Yaratma kabiliyetine o sahiptir ve eğer isterse erkeğini kendi cinsel gücüyle uçurur.
Maalesef bu tür bir cinsel birlikteliği çok az çift deneyimleyebiliyor. Ama en azından bu evreye ulaşabilmek her çiftin temel gayesi olmalı ve bunun için birbirlerini eğitmeliler, birlikte öğrenmeliler.
Peygamberimiz, kadınını düşünmeden işini bitiren erkekleri horoza benzetirmiş. Ne kadar güzel bir benzetme. Bu konuda erkekler biraz geri vitese takıp, yavaştan almayı öğrenmeli ki peygamberimize göre sevişme, okşama olmadan cinsel ilişkiye girmek asla tavsiye edilmezmiş. Ve kadınlar da kalplerini açmayı ve tam teslimiyet içerisinde içeriye almayı öğrenmelidir.
İyi bir erkek eşini sekse hazırlamayı bilen ve kendisini doyurduğu gibi, kadınını da doyurmasını iyi bilen erkektir. İşte bu yüzden yukarıda bahsetmiş olduğum gibi, çiftler birbirlerinin cinsel dillerini konuşabilmeyi iyi öğrenmelidir.

Mars Oğlak burcunda yücelir ve Oğlak burcu toprak elementine aittir. O halde gerçek doyurucu bir cinsel yaşam için toprak elementinin temsil ettiği 5 duyuya birden hitap edilmelidir.
Eşinizle "Bir" olmayı deneyimlerken horoza benzemeyin. Tatlı bir sohbet, huzurlu bir ortam ve sıcak, kalbe hitap eden dokunuşlarla başlayın. Sonra da teslim olun, gerisi kendiliğinden akacak.

Daha fazla bilgi için ..

Not: Yukarıda sadece Mars'ın burç ve yerleşimleri verilmiştir. Cinsellik konusunda Venüs ve Ay gibi gezegenler ve onların burç ve ev yerleşimleri de göz önünde bulundurulmalıdır.

18 Kasım 2017 | Akrep burcunda Yeniay


Mayıs 2017'de Akrep burcunda bir dolunay deneyimlemiştik. 
Bu dolunay ve sonrasındaki 6 ay bazılarımıza küçük ölümler yaşattı. 
Ve şimdi bu 6 aylık ölü anılarımızdan kurtulmanın zamanı geldi. 
Bu yeniay kabuk değiştirmenin ve kendini yeniden yaratmanın zamanı. 

☆☆☆

26 derece Akrep burcunda bir yeniay ve derinlere doğru yeni bir yolculuk var kapımızda.
Her yeniay yeni bir kapı açar hayatımızda ve önümüzdeki 2 hafta içerisinde açılacak olan bu kapı bizi derin diyarlara sürükleme isteğinde.

Akrep enerjisi yoğun bir enerjidir. 
Sanki karanlık bir sisin insanın üzerine çökmesi gibi hissedilir. 
Arzular, istekler, tutkular derinleşir ve biraz da karanlıklaşır. 
Bana neler oluyor böyle diye hayret ederiz kendi kendimize. 

Aslında bu enerjiyi bir kaç haftadır hissediyoruz hepimiz. Çünkü sadece Güneş ve Ay buluşmuyorlar bu burçta. Jüpiter ve Venüs de akrebin derin sularında yüzdürmekteler bizi. 
Yani hem özümüz, hem ruhumuz, hem umudumuz hem de kalbimiz bir akrep gibi nefes alıp veriyor bu aralar. 
Bu yüzden olduğumuzdan daha kıskancız, daha hırslıyız, daha sertiz ve daha duygusalız. 
Grinin tonları yok olmuş gibi daha bir siyah ve beyaz görüyoruz etrafımızdaki herşeyi. 
Daha bir yatkınız uçurumdan atlamaya. 

Akrep burcunun yüzeysel enerjisi bizi karanlık ve soğuk bir sonbahar ormanında yolculuğa çıkarmak istese de, yolculuğun en derininde her akrebin içinde taşıdığı derin bir şifalanmayı keşfedebiliriz eğer yeteri kadar uyanık olursak. 

Madem kış yakın ve havalar da soğmaya başladı o halde tıpkı doğayla barışık yaşayan kadim insanlar gibi biz de karanlık içimize sığınalım ve keşfettiğimiz her bir karanlığın şifası için semaya ellerimizi kaldırarak dua edelim. 
Bu yeniayın eski Ben'i götürüp, yeni Ben'i getirmesi için fırsat verelim. Ve bu olay gerçekleşirken acı hissetmekten korkmayalım.
 Aydınlık ve karanlık birdir daima. 
Tıpkı acı ve şifa gibi. 

Yeniay yeni bir sayfa açmak demektir. 
O halde bu sayfamız karanlık değil aydınlık olsun. 
Acıyla değil sevgiyle dolsun. 
________________________________

Yeniay Ritüeli


Takın kulağınıza kulaklık ve açın yukarıdaki video'yu. 
Bir 10-15 dakika boyunca kendinizi küçük bir kulübede otururken hayal edin. Ormanda tek başınasınız ve dışarıda korkunç bir fırtına esiyor. 
Hissettiklerinize dikkat edin. Ortaya çıkan korkularınıza veya öfkelerinize. 
Neyden korkuyorsunuz, kime öfkelisiniz?
Neye affetmeye veya bırakmaya direniyorsunuz?
Farkına varın!

15 dakikadan sonra kulaklıkarınızı çıkarın ama gözleriniz hala kapalı dursun. 
Yolculuğunuz henüz bitmedi. 
Korkularınızla yüzleştiğiniz, barıştığınız ve kendinizi ve diğerlerini olduğunuz ve oldukları gibi kabul ettiğiniz fırtınalı, yapa yalnız bir gece geçirdiniz. 
Şimdi ise güneş çıkmış, ormandaki kuşlar cıvıl cıvıl öterken, yepyeni bir Siz küçük orman kulübesinden ayrılmak üzere bulunduğu ortamı terk ediyor. 
Tüm karanlıklar geride kaldı. 
Tüm korkular ve öfkeler. 
Tüm isyanlar ve kötülükler. 
...

Ve gözlerinizi açmadan önce yüksek sesle veya içinizden şunları söyleyin ..

Az önce bilinçli veya bilinçsiz hissettiğim tüm duygu ve hisleri teslim ediyor ve bırakıyorum. 
Ruhumun kabuk değiştirmesine ve tüm karanlıklardan uzaklaşmasına izin veriyorum. 

Ben güçlüyüm çünkü hayat karşıma ne çıkarırsa çıkarsın, ayaklarımın üstünde durmayı başarıyorum. 

Ben güvendeyim çünkü bu hayata teslimim. 
Beni bir güç koruyor ve yönlendiriyor. 
Bu gücü hissediyorum ve çevremdekilerle paylaşıyorum.

Ben huzur ve sevgiyle doluyum. 
Çünkü hayatımdaki karanlıklara dahi şükür ve minnet ile yaklaşıyorum. 
Biliyorum ki her yolun sonu Allah'a varıyor.
Ve ben irademi onun ellerine bırakıyor, Ruhumu ona teslim ediyorum. 
Üzerimden akmasına izin veriyorum. 

Bu yeniayın beni eski ve artık bana ait olmayan tüm enerjilerden arındırdığını biliyorum ve kapımı tüm güzelliklere açıyorum. 
Bu yeni sayfayı sevgi, şifa ve huzurla dolduracağıma dair kendime söz veriyorum. 

Türkiye'nin astroloji haritası


Bu yazıyı 10 Kasım'a yetiştirmek isterdim ama maalesef vakti bulamadım. Kısmet bir gün ertesineymiş.

Nasıl her birimizin kendine has bir haritası ve kaderi varsa, milletlerin ve ülkelerin de kendilerine has haritaları ve kaderleri vardır.
Atatürk 29 Ekim 1923'te saat 20.30'da Cumhuriyeti ilan ettiğinde, Gökyüzü Cihan İmparatorunun torunlarının yeni kaderini yazmakla meşguldü. Ve ortaya işte böyle bir harita çıktı..


Haritadan da görülebileceği üzere yükseleni yengeç burcu olan bir milletiz.
Cennet vatan kavramımız, kuvvetli aile bağlarımız, sıcakkanlılığımız, duygusal yapımız ve güçlü köklerimiz, yengeç burcunun anaçlığından kaynaklanıyor. İşte bu yüzden diğer dillerdeki Baba vatan (Fatherland) kavramı bizde Anavatan oluyor. Anadolumuz Analarla dolu olan kutsal topraklarımız oluyor.

Yükselen burç ve 1. ev, halkı temsil eder. Diğer ülke insanlarının bizi nasıl gördüğünü 1. eve yerleşen burç anlatır.
Türkiye'yi ziyaret eden turistlerin ilk söyledikleri şey, yemeklerin müthiş olması ve çok misafirperver oluşumuzdur. İkisi de yengeç burcunun özelliklerindendir. Hatta geçenlerde Bucketlist Family'nin İstanbul ve Kapadokya ziyaretlerini izliyordum. Karı koca ikisi de televizyon ve medya'nın Türkleri ve Türkiyeyi ne kadar yanlış yansıttığını ve bu ülkeyi ziyaret etmekten asla korkulmaması gerektiğinden bahsediyorlardı.
Gelip de kendi gözleriyle bu ülkeyi tanıyanların, tadı damağında kalıyor. Tuhaf bir yer burası, havası bile mistik. Belki de bu haritamızdaki büyük su üçgeninden kaynaklanıyordur. Duygu ve sezgiyle, atalardan kalan kutsal bir mirasla dolu çünkü bu topraklar.

Bu mistik havadan her ne kadar hepimiz etkilensek de, karanlık efendi Plüton'un etkisi altındayız. Çünkü kendisi 1. evimizde bulunuyor.
Plüton sembolik olarak yeniden doğma ve hayatta kalma mücadelesiyle ilişkilidir. Türkiye Cumhuriyetimiz canını çekinmeden vermiş olan, yaptığı fedakarlıklar ile insanın tüylerini ürperten kahramanlık hikayeleriyle dolu olan bir nesilin, büyük mücadeleler vererek küllerinden yeniden doğmuş bir millettin hikayesini anlatır.

Plüton ve yükselen yöneticisinin 12. evde bulunuyor olması, fetö gibi örgütlerin, pkk ve terörün, gizli saklı yürütülen düşmanlıkların olacağını gösterse de, yükselen derecesine yakın olan Plüton ile Sirius, kavuşumdalar.
Bu yıldız sıradan olanı kutsala dönüştürmekle alakalıdır. Ve işte tam da bu kavuşum, eşi benzeri olmayan bir milli mücadelenin zaferini tüm dünyaya kanıtlamamızda yardımcı olmuştur.
Türkiyenin haksızlıklara karşı olan sert tavrı ve fedakarca yardımları, bu ikilinin kavuşumu sayesinde bize sanki geçmişimizi hatırlatmak ister gibi, Osmanlı'nın sağladığı barışı çevreye yine getirmekle görevlendiriyorlar.
Tek dişi kalmış olan canavar Amerika dahi iyi biliyor, Türkiye o kadar kritik bir ülke ki, ne kendilerini yönetmelerine, ne de bir başkasının himayesi altına girmelerine asla izin verilmemelidir. Oyunlar, entrikalar, terörler ve örgütler bu korkunun yaratımıdır. Ne var ki Türklerin kanında olan bir özelliktir bu, tam bağımsızlık ve hürriyet.
Plüton'da sağolsun bizi karanlıklara maruz bıraktığı gibi onlarla nasıl başedilmesi gerektiğini de gayet güzel öğretiyor her birimize. Düştüğümüz gibi kalkmasını da biliyoruz bu yüzden.

Bir Akrep burcu ülkesi olmak ve Plüton'un enerjisini günlük yaşamda dahi bu kadar kuvvetli hissetmek, bu ülkeyi yaşanılması zor olan bir yer haline getiriyor. Ve çevremden burası yaşanılacak yer değil, ben yurtdışına yerleşicem söylemleri, hayatının 17 yılını yurtdışında geçirmiş biri olarak, beni üzüyor. Herkes kaçmanın peşinde, savaşıp başarmanın, kalkınmanın değil. Oysa bir milleti millet yapan halktır. Bu cennet vatanın kıymetini biz bileceğiz başkası değil. Biz kendimizi ilerleteceğiz, büyüyeceğiz, güçleneceğiz. Çünkü hiç kimse asla elimizden tutup bize yardımcı olmayacak. Bu verdiğimiz savaşta her zaman için yalnızdık ve yalnız olacağız.
Biz ise birlik içerisinde ilerlemektense, sen Atatürkçüsün, sen Osmanlıcacısın kavgasını sürdürüyoruz.
(Selman Kayabaşı'nın tarihi romanlarından birinde bu konu ne güzel ele alınmış. Sanırım adı Operasyondu. Herkesin okumasını tavsiye ederim. Tarihi bir roman da olsa, içi bize okullarda öğretilmeyen gerçek bilgilerle dolu çünkü.) Amerikan tarihiydi, fetöcülerin tayfasıydı derken, çocuklarımızın hiçbirine gerçek tarih öğretilmiyor. Kendi köklerini dahi tam olarak bilmeyen, yarış atı konumuna sokulmuş çocuklar mezun ediyoruz okullarımızdan. Eğitim sistemimiz düzene girene dek, bu açığı kendi ellerimizle kapatmak zorundayız. Birini sevdirirken, diğerini kötülemekten vazgeçmeliyiz. Çünkü Osmanlı da Biziz, Atatürk de Biziz ve biz bunlardan da çok öteyiz.

Kaan Sarıaydın verdiği konferanslarından birinde kendi anılarından birini paylaşmıştı. Bir gün Almanya'da ailesiyle dışarda yemek yerken yanlarına çok yaşlı bir Alman adam yaklaşmış. Size noldu böyle, siz kimlerin torunlarıydınız, savaştan sonra bir aşağılık kompleksine kapıldınız ve buraya köleler gibi çalışmaya geldiniz demiş. (Kendisi 1. Dünya savaşında Osmanlı cephesinde savaşmış biriymiş).
Tarih tekerrürden ibarettir ve aptallıkların bedelini kader daima çok ağır ödetir. Ayrımcılıktan ve kaçmaktan ziyade uyanmanın vakti geldi. Biz kendimizi cumhuriyetle, osmanlıyla oyalarken, araştırmacı yazarlar Çin'de Türk piramitleri keşfetti. Ortaya dev bir medeniyetin kökleri çıkacak diye ödleri patladı. Bölgeyi kapattılar, piramitleri toprakla gömdüler, uydudan bakıldığında tepecik görüntüsü versin diye, ve hiçbir araştırmacıyı bölgeye sokmuyorlar.
Kendi gerçek tarihimizi dahi yine başkalarından ögrenmek zorunda kalıyoruz. Elin amerikalısı 'Ey dünya halkı hepiniz Türksünüz' diye kitap yazarken, biz televizyonumuzu açıp saçma sapan şeyler izlemeyi tercih ediyoruz. Sonra da burası yaşanılacak bir yer değil diyoruz. İnsan yaşadığı yeri yaşanılacak hale daima kendi getirir bunu unutuyoruz.
Bir akrep ülkesi olmak kolay değil. Ama biz zaten hiçbir zaman için kolay yolu seçen bir ırk olmadık. Olamayız.

Yükselenimizi yöneten Ay, ikizler burcunun kritik olan son derecesinde, 12.evimizde bulunuyor ve sadece kendi çıkarlarını düşünen sahtekârlar ve ihmalkârlıklar yüzünden büyük kayıplar verdiğimizi gösteriyor. Halkı temsil eden Ay'ın, bu yüzden çok büyük acılar çekmiş olmasının sebebini anlamamızda yardımcı oluyor.
Köklerini kurutamadığımız ve mantarlar gibi yerden fışkıran gizli örgütlerin açtığı yaralardan ve sebep olduğu maddi manevi kayıplardan tutun, Ay tarafından temsil edilen kadınların çektiği işkencelere kadar hepsini 12. ev konularına bağlayabiliriz.
İkizler burcu ayrıca iletişimi temsil ettiği için, sesimizi istediğimiz gibi duyuramıyoruz. Yazıp çizdiklerimizden ötürü hapse girebiliyoruz. Fikirlerimizi özgürce ifade etmekte zorlanıyoruz. Bunun sonucunda da yanlış anlaşılabiliyoruz. Çünkü ikizler burcunun yönetici gezegeni olan Merkür, Satürn ile kavuşuyor.
Ne var ki terazi burcunda gerçekleşen bu kavuşumun olumlu bir yönü de mevcut. Çünkü terazi burcundaki bu ikili, dış ülkelerin baskıcı politikalarına karşı akıllıca karşı koyabileceğimizi de gösteriyor.

Güneş her haritada önemli olduğu gibi, Türkiyenin astrolojik haritasında da büyük öneme sahip. Zira akrep burcunda ve 5. evde bulunuyor.
Genç bir nüfusa sahip olabilmeye ne kadar önem ve özen gösterdiğimizi temsil ediyor. Her ne kadar Erdoğan'ın 3 çocuk politikası bazı çevreler tarafindan yanlış yollara saptırılmaya çalışılmış olsa da, aslında geleceğimiz uğruna ne kadar önemli bir konu olduğunu gösteriyor. Çünkü gençlerimiz yaşlı nüfusa sahip olan ve gelişimlerinde tıkanmak üzere olan diğer güçlere karşı, sahip olduğumuz en büyük güçlerimiz.

Geldiğimiz kökü temsil eden ev, 4. evdir ve burada pek sevmediği, terazi burcunda olan Mars'ımız bulunuyor.
Astrolojide Mars askerleri temsil eder. Bu da kökenimizde savaşçı bir toplum olduğumuza işaret eder.
Terazi diplomasi ve siyaset demektir ve Mars'ın burada konumlanıyor olması, geçmişimizde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin siyasetin işleyişiyle iç içe girmiş olduğunu ve yapılan acı darbeleri gösterir.
Mars ve Plüton arasındaki kare açı, ülke huzurunun sağlanmasında yaşanılan sıkıntıları ve senelerce bitmek bilmeyen terörle olan zorlu mücadelemizi anlatır.

3. evimize yerleşen Neptün, komşu ülkelerimize karşı fedakarca davranma eğiliminde olduğumuza işaret ederken aynı zamanda da kandırılmamıza ve hayal kırıklığına uğramamıza sebep oluyor.
Etrafı düşmanlarla çevrili olan ve neredeyse tek bir dosta dahi sahip olmayan bir ülkeyiz. Oysa yardım ellerimizi kötü bir olay olduğunda hemen uzatmak için elimizden geleni yapıyoruz.
Yunanlılarla bile o kadar ortak özelliklerimizin olmasına rağmen onlarda, bir Türkü kazıkladığında cennete girileceğine dair bir inancın var olması aslında insanı incitiyor.

Yükselenden baktığımızda 2. eve denk gelen Neptün ülke olarak maddi anlamda da bir belirsizlik havası içerisinde olduğumuzu gösteriyor. 5. evdeki Jüpiter'den gelen kare açıyla halkın spekülasyon içeren yatırımlarda veya girişimlerde yaşadığı yanılgı ve kayıplar belli oluyor.

Komşularımızla olan ilişkimiz şimdilik zorlayıcı ve güvenilmez gözükse de, 3. evinde ayrıca kuzey ay düğümü bulunan bir milletiz ve bu da kadersel anlamda komşularımızla ilgili bir misyon taşıdığımızı gösteriyor. Belki de bu çevremizde sağlamamız gereken huzuru anlatan bir konumdur.
Kuzey ay düğümünün bulunduğu burç başak burcu olduğu için, komşularımızla olan ilişkilerimize duygusal yaklaşmaktansa, mantıklı, planlı, analitik ve organize olmuş bir şekilde hareket etmemiz gerektiğini gösteriyor. Kaosa düşmeden akıllıca hareket etmenin öğrenilmesi gerekilen bir görev olduğuna işaret ediyor. Mağdur rolü oynamaktan vazgeçip, sorumluluk almamız gerekiyor.
Oysa balık burcunda bulunan güney ay düğümü mağdur ve kurban rolünü oynamayı pek bir sevdiğimizi gösteriyor.
Kendimizi yetersiz hissediyoruz, hatta tıpkı o yaşlı Alman askerinin de dediği gibi aşağılık kompleksine girmeyi tercih ediyoruz.
9. evde bulunan güney ay düğümümüz bizim bazı inanış ve görüşlere kendimizi fazla kaptırmamıza sebep oluyor. İnançlarla ilgili konularda fanatikleşme ve gereksiz yere yukarıda da anlatmış olduğum gibi bölünmelere meydan hazırlıyoruz. Osmanlı'yı da dışarıdan yıkamadılar, içten başardılar. Türkiye'yi de dıştan yıkamayacaklar ama bizim bu özelliğimizden dolayı, içi karıştırarak amellerine ulaşıyorlar.
İnançlarımızın suistimal edilmesine izin vermemeliyiz. Kendimizi batılılardan daha üstün veya daha aşağılık görmekten de vazgeçmeliyiz.
İslam o kadar yüce bir din ki, bilim değil ama ilimdi bize altınçağ dönemini yaşatan, Avrupa ortaçağında cehennemini yaşarken. Endülüs kütüphanesinden sadece iki kitap kaldı ve onlar atomu parçaladı. Bütün ilim bugünümüze ulaşsaydı şu an kim bilir nerede olurduk.
Oysa İslam o kadar korkunç ameller için kullanılıyor ki, insanın tüyleri ürperiyor.
Haritamızdaki bu konumumuz en çok dikkat etmemiz gereken yer. Kendimizi buraya kaptırır, yobazlaşırsak herşeyi kaybedebiliriz.

Astrolojik haritamızdaki 10. evimizde balık burcunda Uranüs bulunuyor. Ülkenin idari konularını ve idarecileri temsil eden bu ev balık burcu ve Uranüs'ün temsil ettiği bilinememezlik sayesinde bizi ne yapacakları asla belli olmayan toplum konumuna sokuyor, ki bunun çok büyük avantajlarını görüyoruz. CIA'in her ülke için yapılmış olan planları Uranüs sayesinde bizde pek işe yarayamıyor. Bu özelliğimizden dolayı bize sinir oluyor olsalar gerek. İşgal edilen topraklar halkın birleşmesiyle geri alınıyor, nerden çıktığı belli olmayan liderler bütün oyunları bozuyor, planlanmış darbeler son anda başarısız oluyor vs.
Balık burcunun sembolü dahi bir sağa bir sola doğru yüzen iki balığı gösterir. Uranüs ise şimsek hızındaki olayları temsil eder. Hangi yöne doğru yüzmemiz gerektiğini bilemeyişimiz ve aniden verdiğimiz kararlar, planlı programlı hareket etmeyi seven batılı kardeşlerimizi bir hayli çileden çıkarıyor.
Onları çileden çıkarırken bizi de sürekli erken seçimlere ve sıkça el değiştiren hükümetleri deneyimlemeye davet ediyor. Tam herşey güzel giderken bir ani siyasi gerginlik her birimizin hayatında fırtınalar estiriyor.

Atatürk'ün cumhuriyeti ilan ederken ki haritasında Uranüs'ün tepe noktasında bulunuyor oluşu kaderimizi belirlemiş. Sanki ilahi bir güç bu gökyüzünü seçtiği için Cumhuriyetimiz 29 Ekim'de kurulmuş.
Kazandıklarından emin olan batılı zihniyetin, halkın gücünü arkasına alarak şok etmeyi başarmış bir adamın ve halkının devriminin haritası bu.
Aslında istersek herşeyi başarabileceğimizin en güzel kanıtı. Çünkü sadece öngörülemez olanın karşısında insan çaresizliğe düşer.

Yazımı son olarak küçük bir fıkrayla kapatmak istiyorum. Ben bunu ilk defa Ramazan Kurtoğlu'ndan duymuştum.

Bir gün bir cihan savaşı çıkmış ve ülkeler birbirine girmişler. Cebrail koştur koştur Allah'ın katına çıkmış ve Almanya, Rusya, İngiltere hepsi savaşıyorlar demiş. Allah, bırak savaşsınlar, diye cevap vermiş. Sonra savaşa Yunanistan da girmiş. Cebrail yine Allah'ın katına çıkıp haber vermiş. Bırak savaşsınlar, demiş. Sonra savaşa Türkiye de katılmış. Cebrail hemen haber verip, ama Türkler de savaşa girdiler, demiş. Bu sefer yüce Yaratıcı, onlar işini bilirler ama bensiz yapamazlar, demiş.

Bizi güçlü kılan her daim imanımız olmuştur ve her daim de imanımız olacaktır inşAllah. Bu cennet vatanın kıymetini bilmemiz ve onu hak ettiği yere çıkartmamız dileğimle..

4 Kasım 2017 | Boğa burcunda Dolunay


Kapımızda nur topu gibi Boğa burcunun 12. derecesinde jüpiteryen bir dolunay var. 

Dolunaylar tamama erişlerdir.
 Yeniay dönemi atılan tohumların verdiği çiçekler gibidir. 
Eğer ektiğimiz tohumlar değersiz ise, dolunay ile biçeceklerimiz de kişisel krizler yaşamamıza sebep olur çünkü evrenin kutsal yasalarındandır bu, güzel tohumlar güzel anıları doğurur.

Boğa burcu toprak burcudur. 
Tıpkı toprak gibi sağlam ve besleyicidir. 
Bu yüzden bize de önümüzdeki iki haftalık süreç içinde hem kendimizi, hem çevremizi hem de cüzdanımızı beslemeyi öğütleyecektir. 
Bu hayatta değer verdiklerimizi hatırlatacak, sahip olduklarımızın uğruna şükretmemizi bekleyecektir. 

Maddi manevi sahip olduğumuz veya olmadığımız herşey uğruna, bu dolunay enerjisini şükretmek için kullanalım. 
Daha fazla paraya, daha güzel kıyafetlere, daha büyük bir eve aslında hiçbirimizin ihtiyacı yok!
Kendimizi kandırıyoruz, var olduğunu zannederek. 
Maddiyat içinde yaşayıp, bir gram maneviyata dahi sahip olmayan insanlar var hepimizin çevresinde.
 Para hırsına kapılmış, bencilce herkesi ezerek kendi egolarını şişiren ve aslında sadece kendi cehennemlerindeki yanacak olan ateşe odun taşıyan insanlarla çevrili dört bir yanımız. 
Boğa burcundaki dolunay, dön bak hele bir çevrene ve idrak et, diye fısıldayacak herbirimizin kulağına. 
Ne mutlu o fısıltıyı duyan ve maddiyat uğruna şükrederken asıl maneviyata değer verene..

Çünkü bu dolunayın armağanı ve sırrı, 
değerler olacak!
Gerçek bolluk ve bereketin sırrı maddiyat değildir, maneviyattır her daim. 
Sadece manevi anlamda zengin olan gerçek anlamda maddi zenginliği deneyimleyebilir.
Sadece gönülden şükretmesini bilen küçücükün evinde kendini sarayda yaşıyormuş gibi hissedebilir. 
Sadece yemeğini şükürle yiyen, yemeğin en lezzetlisini yiyebilir. 
Ve sadece paranın helalini kazanan, gerçek bolluk ve berekete erişebilir.  

Dolunay haritasında akrep burcunda ve 12. evde bulunan Güneş, maneviyatın derinliğine dalmamızı istiyor. 
Parasızlık ve yoksulluk korkundan kurtul diye yalvarıyor. 
Sen emeğini verdikten sonra, sen doğru yolda doğru kazançların peşinde koştuktan sonra, seni yaratan seni hiç rızksız bırakır mı diye haykırıyor. 

İlk başta kendimize daha sonra da sevdiklerimize değer vermeyi hatırlamak ve yaşamak için güzel bir dolunay bu. 

Sevgiyle donatalım çevremizi. 
Attığımız her adımımız sevgiyle olsun ki, bize doğru atılan her adımın da sonucu sevginin kendisi olsun. 
Sahip olduklarımıza şükredelim ki, daha fazlası gözümüzü boyayamasın. 
Üç kuruş para uğruna ruhumuzu satmayalım şeytana.
Herşey gelip geçici. 
Biz ise sadece bir misafir bu cihanda. 
O halde misafirliğimizi en güzel şekilde geçirmeye niyet edelim ve dolunay gecesi ihtiyacımız kadar olanı için, dua edelim Allah'a. 
Çünkü Neptün ve Plüton dolunaya destekleyici açılar göndererek, kalpten iste, sana istediklerini vereceğim diye söz veriyor bizlere. 

Dolunay Ritüeli

Evinizde var olan gümüş bir nesneyi, bu ister kolye ister bozuk para olsun, dolunay ışığına bütün gece maruz kalacak şekilde cam kenarınıza koyun ve o gece sahip olduğunuz herşey için dualarinızda şükredin ve ertesi gün ihtiyacı olan birisine küçük miktarda para hediye edin.  

Benzer benzeri çeker. 
Gümüş Ay ışığını pek bir sever. 
Sizin de hayatınız o gümüşü tüm gece parlatan Ay ışığı kadar, berrak ve aydınlık olsun.
Bolluk ve bereket hanenize aşık olsun!