25 Eylül 2018 | Koç burcunda Dolunay

  • Share

Mars & bilinmeyen etkileri

  • Share

Uranüs - Özgürlüğe açılan kapı

  • Share

9 Eylül 2018 | Başak burcunda neptünyen Yeniay

  • Share

25 Eylül 2018 | Koç burcunda Dolunay


Kapımızda 1 derece Koç burcunda gerçekleşecek olan bir dolunay bulunmakta. 
Yeryüzüne etkilerini biraz acı yaşatarak yansıtabilecek bir dolunay enerjisi bu çünkü Ay Kiron ile kavuşumda olacak. 
Dolunay ayrıca Satürn'e T-Kare açıda gerçekleşecek. 

Bu dolunay bize Ben Kimim? sorusunu sorgulatmak üzere geliyor. 
Sağlıklı bir benlik bilinci geliştirmek, gerçekten ne istediğimizi bilmek bu dolunay ve akabindeki haftalarda çözmemiz gereken sınav sorumuz olacak. 

Koç burcu bizden kendi yolumuzu çizmemizi bekleyecek. 
Bu bir dolunay olduğu için kendi bireysel geleceğimiz ve hedeflerimizle ilgili bir farkındalık yaşayacağız. Ve bize bu farkındalığı yaşatan ailevi kökenimiz ve geçmişimiz olacak. 

Bir çatışma var gökyüzünden içimize yansıyan. 
Başkalarının beklentileri ile kendi isteklerimiz arasında bir çatışma bu. 
Kimin kazanacağı ise henüz belirsiz. 
Tek bir şey belli aslında. 
O da Mars ile Güney Ay Düğümü kavuşumunun en son durağına geldiğimiz. 
Şimdiye kadar bir engel vardı önümüzde.
Geçmişten, belki aileden, belki de koşullardan dolayı. 
Ama artık yok. 
Mars retrosunun sonlanmasıyla birlikte Mars bir yana, Güney Ay Düğümü bir yana bundan sonra. 
Yani geçmişten gelen bağlarımızı koparmanın ve irade gücümüzle ilerlememiz gereken bir yol var artık hepimizin önünde. 
Bağlı kalamayız bundan sonra yaralara veya geçmişten gelen pişmanlıklara. 
__________________________

Koç burcunda gerçekleşen Ay ile Kiron kavuşumu kimlik inancımızla ilgili yeniden yapılandırmamız gereken şeylerin var olduğunu gösteriyor. 
İnancımızı yitirmişiz biraz. 
Neye güvenmemiz gerektiğini bilmiyoruz. 
Satürn'den gelen karelerle özgüvenimizin yerle bir olduğu belli. 
Yolumuzu kaybetmiş, pusulamızı yitirmişiz.
Bazı şeyleri tek başımıza başaracağımıza inanmıyoruz. 
Aslında yalnız kalmaktan ve tek başına başarmak zorunda olmaktan korkuyoruz. 
Oysa bu dolunay tam da bu inancı yıkmak için yansıtıyor enerjilerini diyarımıza. 

Kendine gel, toparlan biraz, ne bu olumsuzluk ne bu inançsızlık diyor. 
En büyük güç insanın içerisindedir. 
Bu inançtır insana en büyük engelleri aştıran, hatırla diye sesleniyor. 
Kim olduğunun, ne istediğinin farkına var ve arkana bakmadan yolunu çiz diye öğüt veriyor. 

☆☆☆

Bu dolunay yaz boyunca belki bastrdığımız veya tam tersine bastıramadığımız öfkemizi teslim etme ve tamamıyla arınma zamanı. 
Bu dolunay yeni bir adım atmasak da, kendimizi hedeflerimize ulaşmak için motive etme zamanı. 
İrade gücümüzle yaşadığımız zorlukları aşabileceğimizin farkındalığını ve inancını kazanma zamanı. 

Bunun için bu dolunay gönlümüze El Fettah esmasını zikrettirelim ve kolaylık ver Allah'ım diye dua edelim. 
Bilelim ki her kapının var bir anahtarı. 
Ve bu anahtar inancın sırrı!

Dolunay Ritüeli

Madem bir tıkanıklık yaşıyoruz bu dolunay. 
Gitmek istediğimiz bir yol, önümüzde açılmasını beklediğimiz kapılar var o halde bundan sonra hayatımızda açtığımız her kapıyla, henüz kilitli olan manevi kapıların da aynı anda açıldığını zihnimizde canlandıralım. 
Bu ister evimizin kapısı olsun, ister bir başkasının. 
Anahtarın kapıya her girişi bize kendi hayatımızda görünmeyen kapıların açılışının sembolü olsun bundan sonra. 
İnanın ve gerçekleşsin. 

Mars & bilinmeyen etkileri


Taş devrinde erkek de kadında anadan doğma haliyle çıplak yaşarmış.
Erkek kadının cinsel organını görür, kadın erkeğinkini görür ve bir koku salgılarmış. İşte kadının salgıladığı bu fark edilemeyen koku iki kişiyi birbirine bağlarmış ve cinsel birleşme yaşanırmış. Bu kokunun özel bir anlamı varmış.

Aradan yüzyıllar geçmiş ve biz mahrem bölgelerimizi kapatmayı öğrenmişiz ama cinsel organlarımızı korumayı ve cinsel enerjimizi doğru kullanmayı öğrenememişiz.

Günümüzün aksine taş devrinde yaşayan adam biliyordu, eğer o mamutu devirmek istiyorsa güçlü olmak zorundaydı. Ormanda çıplak gezinen onca hatun bu yüzden pekte umrunda olmuyordu. Soyunu devam ettirecek tek bir kadın yeterliydi. Cinsel enerjisini sürekli seks yaparak harcamaya kalkışırsa hem kendisinin hem kadınının hem de çocuğunun açlıktan ölmesine sebep olabilirdi. Bu ağır sorumluluk akıllı davranmasına sebep oluyordu. İhtiyaç duyduğu cinsel enerjisinin küçük bir kısmını soyunu devam ettirmek için kadınıyla paylaşıyor, geri kalanı ise hayatta kalabilmek için yaşam enerjisine çeviriyordu.

Günümüzde herşey şaştı. Sorumluluk üstlenmenin ne demek olduğunu bilmeyen erkekler cinsel enerjilerini çok yanlış bir şekilde kullanmaya başladılar.
Evli erkeklerden, "sabah bir kadınla öğlen başka bir kadınla birlikte oluyorum, eve gidince de karımla birlikte oluyorum ve sosyal ortamlarda çok sıkıntılı durumlar yaşamaya başladım" gibi mide bulandırıcı şeyler duyuyoruz.
Artık 20 yaşındaki gençlerin dahi viagra kullanmak zorunda kaldığını da biliyoruz. Çünkü herhangi bir kadınla gelişigüzel, hayvani bir şekilde yapılan seks olmuyor. Kalkmıyor. O salgılanan koku, o simya ve o saflık yok çünkü. Bu yüzden ruh isyanda ve bu tabi ki de bedene yansıyor.
Bunun nedenini bilmeyen birçok erkek porno eşliğinde mastürbasyon yapmak zorunda kalıyor. Bunun ise beyne verdiği zararlardan habersiz.
Bu arada bu tuazağa artık kadınların da düştüğünü ekstradan belirtmekte fayda var. Çağımızın bu sorunları sadece erkekleri ilgilendirmiyor.
_____________________________

İslam alimleri, "Harama bakmak unutkanlık verir," demişlerdir.
_____________________________

Cinselliğin uç noktalarda yaşanılması aşırı hormon salgısına yol açar ve bu da kişiyi sürekli pornografik görüntülere yönlendirir yani bir raddeden sonra bağımlılık gelişir. Gözün bu hayali cinsel görüntülerden sakındırılamaması zaman içerisinde beyin hücrelerinde ölümle birlikte gelen hafıza kaybına yol açar. Yani aşırı hormon üretimi vücudun aşırı enerji kaybetmesine sebep olur ki, bu da zaman içerisinde hastalıklara davetiye çıkartır.

İslam alimlerinin tek cümleyle özetlediği gerçeği, California Üniversitesinde fareler üzerinde yapılan deneyler de kanıtladı.
Farelere aşılanan aşırı cinsel isteğin beyinlerini küçülttüğünün gerçeği açıklandı.

Bilimsel araştırmalara göre cinsel objelere fazla odaklanan ve pornografik görüntüleri zihninde sürekli tekrarlayan insanın zihnindeki mesaj akışı üst loblardan çekilerek cinselliğin yönetildiği alt kısım olan hipotalamusta gerçekleşmeye başlarmış. Beyin çalışmakta ama beynin düşünme mekanızması durmaktaymış.

Bunun gerçekliğini bilen bazı başarılı erkeklerin cinsel yaşamlarında çok seçici ve bilge davrandıklarını görebiliyoruz. Mesela Muhammed Ali veya David Haye gibi boksörlerin ringe çıkmadan 6 hafta öncesinden cinsel perhize girdikleri biliniyor. Sevişmek yok. Mastürbasyon yok. Cinsellikle ilgili hiçbir şey yok.
David Haye "cinsel enerjim yaşam enerjim, eğer onu kaybedersem chi (yaşam enerjisi) yok olur ve onunla birlikte ruhumun gücünü kaybederim" diyor.
Yani eğer cinsel enerjilerini kendilerine saklamazlarsa, ringde kazanma şanslarının sıfır olacağını ve bedene asıl güç verenin ruhları olduğunu çoktan idrak etmişler ve bunu kendi isteklerini elde etmek için kullanıyorlar.

Bu ünlülerin arasında sadece boksörler yok, Sting, Tom Hanks, Steve Jobs gibi isimler de var.
Bu hayatta bu sırrı keşfetmiş olan erkekler yaşlandıkça gençleşirler. Hayat enerjileri bambaşkadır, herşeyi hayatlarında çok daha kolay tezahür ettirirler. Yaratıcı enerjiyi öyle bir kanalize ederler ki, bu para ve bolluk bereket enerjisine dönüşür.

Bu arada bu adamların seksten uzak durduğunu zannetmeyin. Tam tersine, Sting'in bir arkadaşı verdiği bir röportajda karısıyla günde 7-8 saat seviştiğini söylemişti.

Peki bu adamların bildiği ve toplumun büyük çoğunluğundan uzak tutulan bilginin kökeni ne?

Sır, cinsel enerjinin aslında yaşam enerjisinin kendisi olduğudur. Bu yüzden Mars için, irade gücü denir. Mars hem cinsel enerjidir hem de bizi hedeflerimize götüren, sağlıklı olmamızı sağlayan, hayat kalitemizi yükselten enerjidir.
Bu yüzden cinsel enerjimizi nasıl kullandığımız yaşam kalitemizi, para ve bereketle olan konuları yakından ilgilendirir.

Sığ yaşanılan cinsellik hayvanların dürtüsel yaşadıkları çiftleşmeye benzer. Erkekler bebek oluşturma isteğinin dışında akıttıkları her spermle yaşam enerjilerini çöpe atarlar. Spermi akıtmak tehlikeliyken orgazmı yaşamak şifanın kendisidir. O zaman erkeğin yapması gereken şey ikisini birbirinden ayırt etmektir.

Sting'e şu 7 saat sevişme olayı sorulduğunda, adam sırrını benim daha önce yazmış olduğum Mars'ın konustuğu dili öğrenmek adlı yazımdaki gibi yanıtlamış. Mars'ın Oğlak burcunda yücelişinin cinsellik açısından ne anlama geldiğini o yazımda bulabilirsiniz.

Son olarak hormonel dengenizi sağlayabilmek için küçük bir nefes egzersizi paylaşmak istiyorum. Nefesin hayatımızın her alanında çok büyük bir önemi var. En çok da orgazm sırasında. Ama bu da başka bir yazımın konusu olsun.

Hormonel dengeyi sağlamak için nefes egzersizi:

Kadınlar sol burun deliklerinden nefes alırken, erkekler sağ burun deliklerinden nefes alırlar çünkü sağ beyin sol burundan, sol beyin ise sağ burundan daha aktif nefes almayı sağlar. Nefesi doğru delikten almayan insanlarda zamanla hormonal problemler oluşabilir.
Bir kadın zamanla sağ burun deliğinden nefes almaya başlarsa, kadınlık hormonları azalır ve ilişkilerinde problemler yaşamaya başlar. Aynı şey sol burun deliklerinden nefes alan erkekler için de geçerlidir.
Bu nedenle belirli nefes teknikleri ile dengeyi yeniden sağlayabilirsiniz. Gün içerisinde kadınlar sağ burun deliklerini, erkekler ise sol burun deliklerini elleriyle kapatıp derin nefesler alıp verebilirler.

☆☆☆

Başta taş devrinden örnek verdim ama maymundan türemediğimiz için büyük ihtimalle öyle bir devir zaten yok. Bu küçük örneğe takılmamanızı tavsiye ederim.

Uranüs - Özgürlüğe açılan kapı


Bu yazımda özgürlüğün gezegeni olan Uranüs'den bahsedeceğim. İsyanından, bireyselliğinden, ve belki de yanlış anlaşılmasından..

Hayatımda parmakla sayılacak kadar az ama ruhuma dokunabilmiş kadar değerli olan birkaç öğretmenim oldu. 
Biri çok yaşlı bir tarih öğretmenimdi, Herr Ulmer. Dedesi 1. Dünya Savaşını, babası ise 2. Dünya Savaşını yaşamıştı. Bize tarihi öğretirken bu zenginliğini kullanır, hikayelerle geçmişi adeta yaşatarak öğretirdi. Bizi mezun edemeden emekliye ayrılmak zorunda kaldı.
Onun yerine 25 yaşında genç tuhaf biri geldi. Adı Herr Klein'di. O kadar tuhaf bir varlıktı ki adamı hiçbir zaman için çözemedik. Zaten kendi de kendisini çözememiş olsa gerek ki, birkaç sene sonra öğretmenlik mesleğini bırakıp bir sırt çantasıyla dünya turuna çıktı. Şimdi kimbilir nerelerdedir.

Bu adam benim için Uranüs'ün kendisiydi.
Daha ilk derste size ödev vermeyeceğim, hiçbir şekilde ders kitabından ilerlemeyeceğiz, sınav da olmayacaksınız, sadece kendinize bir günlük alıp her ders sonunda o günlüğe düşüncelerinizi yazmanızı istiyorum demişti.
Çok ciddi bir tipti. Biz şaşırmış olsak da ciddiye almak zorunda kaldık sözlerini. Herkes kitapları bir kenarıya attı, sadece günlük aldı.
Adamın her dersi o kadar tuhaf geçerdi ki, ders süresi biter bitmez sınıfa derin bir sessizlik çökerdi. Kendimize gelmekte zorlanırdık sanki.

Bir gün bizden bir kağıt ve kalem alıp tahtaya yazdığı cümleyi yazmamızı istedi.

"Be part of your own movement"

Ağzında bir düdük vardı. Bu düdüğü çaldığım anda saat yönünde yerinizi değiştirip, partnerinizin kağıdına aynı cümleyi yazacaksınız dedi.
Başta herşey eğlenceliydi. Düdük sesini duyar duymaz yerimizi değiştiriyor, cümleyi kağıda yazıyorduk.

"Be part of your own movement"

Bir süre sonra düdük sesini o kadar çok çabuklaştırmıştı ki, hiçbirimiz cümleyi kağıda yazamadan yarıda kesip koşarak devam etmek zorunda kalıyorduk. İteklemeler ve kavgalar başlamıştı. Bir süre boyunca bu stres altında aynı cümleyi robot gibi kağıda yazmak için çabaladık durduk. Ta ki Moritz adında bir çocuğun sinirlenip kalem ve kağıdı yere fırlatıp "yeter artık" diye bağırana dek. Hepimiz o anda şok olduk ve durduk. Hoca çok sinirlendi. Okuldan atmakla tehdit etti. 
Çocuk korkmadı ve geri çekilmedi. Hocaya meydan okur bir şekilde "atarsanız, atın" dedi. Ondan cesaret bulan akadaşları da ona destek olmak için kağıtlarını yere attılar. Sınıf birden ikiye bölündü. Uyananlar ve uyuyanlar. Hoca sinirinden köpürdü, hepimizi okuldan atmakla tehdit etti. Bir münakaşa oldu, sonrada dersi yarıda bırakıp,  arkasından kapıyı çarparak çekip gitti.
O gün yaşadıklarımı ancak tutun dediği günlüğe düşüncelerimi yazarken idrak edebildim.
___________________________

Almanların bir atasözü vardır.
Sürü olmak, sürü içinde gitmek ve öylece yol almak istersen yaşamın boyunca sadece kıç görürsün.
___________________________

Tahtada yazan ve sürekli kağıda geçirdiğimiz cümlenin farkında bile değildik.

"Be part of your own movement"

O çocuğun o isyanı ve isyan edişinin omurgalı bir şekilde arkasında duruşu hepimize muazzam bir hayat dersi öğretti.
Sürünün bir parçası olmamayı. Kendi hareketinin sorumlusu olmayı. Yani bilinçli olmayı. Tıpkı tahtadaki cümlenin anlamı gibi.

Bu dersten sonra hoca gayet normal davrandı. Bu konuyu bir daha hiç açmadı. Çünkü hoca da gayet iyi biliyordu. Dersini alması gerekenler zaten almıştı.

Adamın her dersi bu şekilde geçiyordu. Her ders uranyendi. Öngörülemez ve şok edici. Bir gün diktatör olmamızı istiyordu, bir gün bombalama sesinin eşliğinde meditasyon yapmamızı.
Bir gün bizi aceleyle çatı katına çıkarttı. Telaşlıydı. 20 dakika içerisinde uzaylılar saldıracak, kendimizi kurtarmamız gerek dedi. Bizi gruplara böldü. Polonya, Rusya, Fransa vs 
Uzaylılar ilk önce Polonya'ya saldıracak dedi. Yapmanız gereken masanızın üzerindeki yumurtayı o kadar iyi korumak ki aşağa attığımızda yumurta kırılmasın yoksa hepiniz ölürsünüz.
Yumurta gerçekti. Onu koruyacak da pek birşey yoktu bizim için hazırladığı masada. Bir kağıt, biraz yapışkan, birkaç tane de pipet.
Hepimiz aceleye kapıldık ve kendi yumurtamızı korumanın derdine düştük. Sanırım Rusya grubuydu, arta kalan malzemelerini Polonya grubuna verdi. Aralarında çok zeki olmasa da çok adaletli olan bir çocuk vardı. Fikir ondan çıkmıştı. Yumurtası kırılmayan grup da onlar oldu çünkü tek kağıdı paraşüt olarak kullanmayı tercih etmişlerdi. Yumurta 5. kattan aşağa atılınca diğerlerine nazaran yere çakılmak yerine uçarak indi.
Bu saçmalığın ardından Hoca bize Hitler'in Polonya'ya saldırmasıyla ilgili küçük bir belgesel izletti ve neden güçlerimizi birleştirmek için ilk önce Polonya grubuna yardım etmediğimizi sordu. Hepimiz bencilce davranmıştık.
2. Dünya Savaşında birçok ülke Hitler'in ilk önce Polonya'ya saldıracağını biliyordu ve göz yumuldu. Oysa bütün güçler birleştirilmiş olsaydı Hitler ilk darbesini orda alacak ve 2. Dünya savaşı belki de hiç bu kadar dehşet verici bir sonla bitmeyecekti.

Bu adamın her dersi ruha ağır bir darbeydi ve bize kendimizi sorgulattırıyordu. Ne kadar iyi bir insansın, ne kadar adaletlisin, ne kadar karakterlisin?

Bir gün de, sevdiğin bir ailen var, eşin ve çocuğun. Çok güzel bir okulda okudun. Eğitimlisin. Ama işsiz ve ailen açlıktan ölmek üzere demişti. Ve tam o sırada sana bir teklif geliyor. Uçakların bomba atma mekanızmasını tasarlayacaksın. Bunun için sana çok güzel bir para teklif ediliyor. Yapar mısın, yapmaz mısın? diye sordu.
Bu soruya siz ne yanıt verirdiniz? Sadece iki kişinin hayatını mı kurtarırdınız, yani ailenizin. Yoksa reddederek milyonlarca kişinin mi? Ama bir yandan siz kabul etmezseniz, başkası edecek. Ama siz kabul ettiğinizde de onca insanın ölümüne sebep olacaksınız. Hangisini seçersiniz?
Ben senelerdir düşünüyorum ve bu sorunun cevabını hala bulamadım. 

Tüm bunları neden anlattım diye düşünüyorsanız, Uranüs'ü daha iyi anlayabilmeniz için.
Çünkü hayatımızda yaşadığımız ikilem ve irademizle yaptığımız seçimleri temsil eder Uranüs.
Ne kadar özgür olduğumuzu anlayabilmemiz için bizi sınar. Ne kadar özgür ve bağımsız olma isteğinde oluşumuzu sorgulattırır.

Özgür olmanın başına buyruk olmakla hiçbir alakasının olmadığını gösterir.
Gözlerini kapattığında huzurla uykuya dalabiliyorsan, yani vicdanın rahatsa, işte anca o zaman özgürsündür. Bunu öğretir.

Eğer diğer koyunlar yapıyor diye sen de yapıyorsan, bir köleden farksız olduğunu öğretir. Bağımsızlık için iradeni kullanman gerektiğini ve etrafindaki duvarları idrak etmen gerektiğini gösterir.

Bilmem farkında mısınız ama Uranüs'ün derslerini öğrenebilmek diğer gezegenlerin enerjilerini üst düzeyde yaşamamıza bağlıdır.
Güneş'i, yani özümüzü keşfetmeden, Ay'ın temsil ettiği duygu ve zaaflarımıza hakim olmadan,  Venüs'ün sevgisini öğrenemeden merhameti keşfetmeden, Mars'ın irade gücünü kullanmadan, Merkür'ün mantıklı düşünme kabiliyetini geliştirmeden, Jüpiter'in ahlak sınavını vermeden ve Satürn'ün duvarlarını aşmadan özgür olamayız.
Bu yüzden bu sınavları veremeyenler Uranüs'ün transitlerinden olumsuz anlamda etkilenirler.
Oysa her transiti Satürn'ün karmasını yakmak ve cennetin ilk kapısını aralamak için bir anahtar armağan eder ruhumuza.
Bilmeyiz bu gerçeği. İdrak edemeyiz ve bu yüzden de Uranüs'ün ani değşimlere sebep olan transitlerinden veya haritamızda bulunduğu alanda darbeler alarak pişeriz.

Eğer gerçekten özgürlüğü ve bağımsızlığı yaşamak istiyorsa ruhumuz, sisteme ve düzene isyan etmeden uyanmalı ve idrak etmeliyiz gerçekleri. 
Uranüs'ün kapısına ulaşmak istiyorsak diğer gezegenlerin imtihanlarını geçmeliyiz önce. 
Uranüs ne direnmeyi temsil eder, ne de isyan ederek yıkmayı. Uranüs aslında daha üst düzey düzeni temsil eder. Bu yüzden ezoterik astrolojide Terazi burcunun yöneticisidir. Yani Uranüs aslında dengeyi ve adaleti getirir hayatımıza. Eğer buna hazır isek tabii. 

9 Eylül 2018 | Başak burcunda neptünyen Yeniay


Kapımızda 17 derece Başak burcunda yeniay bulunmakta. 
Bu yeniay retro Neptün'e karşıt açıda gerçekleşecek. Yani hayaller ile gerçekler iç içe geçecek. 
Hayal mi gerçek yoksa gerçek mi hayal? tam olarak bilemeyeceğiz.
Biraz kafamız karışacak, neyin hayal neyin gerçek olduğunu anlamakta zorlanarak yapacağımız yeni bir başlangıç olacak bu. 

Bir yandan görünen bir yol var önümüzde, diğer yandan ise hayaller, arzular ve istekler var. 
Bu yüzden de içimizde bir çatışma var. 
Hangisini seçeceğiz? 
Mantığın yolunu mu kalbin fısıltısını mı?
_______________________________

Bu yeniay görevimiz, duygularımızın dinleyicisi mantığımızın ise uygulayıcısı olmak. 
_______________________________

Hem hayata kendi isteğimizi dayatma hem de teslim olma zamanı. 
Yani ruhunuza ekilecek ne tohum varsa ekin bu yeniay ve sonra geri çekilin ve teslimiyet içerisinde izleyici konumuna geçin. 
Bırakın hem Başak'taki yeniay görevini yerine getirsin, hem de Balık'taki Neptün tezahür ettirsin. 

Yapmamamız gereken şey ise kendimizi Neptün'ün hayal dünyasına kaptırmak. Balık'taki dolunay bize yeteri kadar hayal kurdurdu. 
Başak'taki yeniay ise, gerçekleşmesi zor olan hayalleri ayıklama ve gerçeklik üzerine oturtma isteğinde. 
Başak'taki gezegenler hayallere gömülmeyi değil, ciddiyetle hayal ile gerçeği birbirinden ayırt etmemizi bekliyorlar. 
Bu yüzden dikkatli olun, karşınıza çıkıp da umut veren insan veya olaylara karşı.
Çünkü yeniay haritasında yükselen derecesinde Uranüs bulunmakta.
Sürprizlere, ani ve beklenmedik gelişmelere gebe önümüzdeki iki hafta ve aslında Başak burcundaki dolunaya kadar olan süreç. 

Teslimiyet içerisinde olmak ama güvenmemek, daha doğrusu farklı yolların da var olabileceğinin bilincinde olmak, hayal kırıklığına uğramamamız için çok önemli olacak. 
Yani dünyevi şeylere güvenmemek ama Allah'a tamamıyla teslim olup, onun herşeyi en doğru zamanda, en doğru şekilde nasip edeceğine inanmak ve güvenmek bu yeniay hepimizin görevi. 
_______________________________

Başak burcu düzen getirmekle bağdaştırılır. 
Bizim görevimiz bu yeniay öyle bir başlangıç yapmak ki, ruhumuza, zihnimize ve çevremize düzen getirebilelim. 
Bu yüzden ayıklayın ihtiyaç duymadığınız herşeyi. 
Ferahlayın.
Bırakın gitsin, zihniniz boşalsın, ruhunuz özgürleşsin. 
İnsanın ne çok fazla mala mülke, paraya veya güce, yada ulaşılması imkansız olan hayal ve isteklere ihtiyacı var. 

Bu hayatta huzurlu olabilmek için ihtiyaç duyduğunuz tek şey bir hedef, biraz gayret, tam inanç ve tam teslimiyet. 
Bunlar bu Başaklar diyarındaki yeniayın kapısını açacak olan sihirli sözcükler. 

Bu sihirli sözcüklerin büyüsünü yaşayabilmek için gönlümüze el kuddüs esmasını zikrettirebilir, ruhumuzu manevi kirlerinden arındırmaya niyet ederek bu yeniayı şifaya vesile kılabiliriz.