GÜNEŞ PATLAMALARI, BÜYÜK RESET & İSA MEHDİ

  • Share

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 4 | CİNLER

  • Share

Özgür irade, Kader & Astroloji

  • Share

Hayatımızda neden zorluklar yaşarız?

  • Share

Reenkarnasyon Teorisi

  • Share

Ruhsal Simya'nın 7 Aşaması

  • Share

Samhain - Halloween

  • Share

Ruhun en karanlık gecesi

  • Share

Kurtlar, insanların kadim dostları

  • Share
Spiritualizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Spiritualizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

GÜNEŞ PATLAMALARI, BÜYÜK RESET & İSA MEHDİ

 

Geçen haftalarda Karadeniz bölgemiz üzerinde Aurora Borealis yani kutup ışıkları gözlemlendi. Bu güzel doğa olayına birçok Avrupa ülkesi de şahitlik etti ve bazılarımıza bu kıyamet alametlerini hatırlattı. Çünkü bazı kehanetler kıyamet yani uyanış zamanında ateşler içerisinde yanan bir gökten bahseder. Birçok ülkeden gözlemlenen bu güzel görüntüye Güneş'teki patlama neden olmuştu ve bu patlamalar giderek çoğalacaktı. 

Gökteki olaylar & karanlık savaş

Bir önceki yazımda yeni dünya düzenini Slav ırkının kuracağından bahsetmiştim. Bu yüzden Rus medyasına daha fazla kulak vermeye başladım. Ruslar kadim bilgileri saklayarak ellerinde tutmayı başardılar. Şimdi ise yavaş yavaş batı dünyasıyla da bu bilgileri paylaşıyorlar. Bu bölümde bahsedeceklerim Gor Rassadin adlı Rus bir üstattan edindiğim bilgiler. 

Rassadin, Güneş sistemimize yaklaşmakta olan Nibiru gezegeninden dünya boyutuna çarpan karanlık bir enerjiden bahsetmekte. Bu enerjiyi içimizdeki öfke ve isyanı uyandıran, daha fazla çocuğun katledilmesine yol açan ve bize karşımızdaki insanı düşman olarak algılamamıza yol açan, adeta bizleri çıldırtıp delirten karanlık bir dalga, frekans gibi düşünün. Belki Nibiru ismi size yaratılış hikayemiz serisinden tanıdık gelmiştir. Nibiru gezegenin günümüzde marsiyenler olarak tanımladığımız Ari ırkın ana vatanlarından biri olduğu söylenir. Aramızda Atlantis döneminden kalma yüksek teknolojileri bilen bir grubun olduğunu biliyoruz. Bu grubun amacının Atlantis dönemi uzayda var olan bir uyduya şimdiki uyduları entegre etmek olduğu söyleniyor. Bu başarılırsa insanlık uzaydan kontrol edilmeye başlanacak hem de yapay bir tanrı tarafından ve Atlantis dönemi başarılamamış olan bu şeytani proje nihai hedefine ulaşacak. Özetle savaş sadece yeryüzünde Ukrayna-Rusya veya Filistin-İsrail arasında yaşanmıyor. Gökte de bu savaş devam etmekte hem de gezegenler arasında. Kozmik bir savaş bu. İyinin ve kötünün çarpıştığı, ilahi bir savaş. 

İsa - Mehdi

Dünya'ya vuran bu karanlık enerji akımına zıt, Güneş'ten de bir kozmik enerji dalgası gelmekte. Ezoterizimde Güneş İsa'nın sembollerinden biridir ve arınmışlığı temsil eder. İsa ve Mehdi bilinci Güneş tarafından simgelenmektedir. Güneş olmasaydı yeryüzünde yaşam olmayacaktı. Bu nedenle Güneş'in tüm canlılar üzerinde oynadığı büyük bir ilahi rolü vardır. Bu ilahi görevini ise Güneş patlamalarıyla meydana getirir. Güneş'teki patlamalar hepimizin az veya çok hissettiği kozmik bilinç sıçramalarına neden olur. Nurlanma, aydınlanma ve birlik hissiyatı, coşku, huzur, mutluluk bu enerjiden kaynaklanır. Bu patlamalar dünyayı belirli periyotlarla vurur. Yani önümüzdeki Güneş patlamaları ilk defa deneyimleyeceğimiz bir şey değil. Özellikle 2012-13 yıllarında da buna benzer kozmik enerji dalgasına maruz kalmıştık. Kıyametin kelime anlamı çok yanlış anlaşıldığı için dünya o yıllarda yok olmayınca Maya takvimiyle dalga geçmiş olsak da, Maya'lar doğruyu söylemişlerdi. Eski bir çağ bitmek, yenisi ise başlamak üzereydi ve 2012 sonrası birçoğumuz ruhsal bir uyanış yaşadı. Şimdi ise 2024 yılında yeni bir kıyamet yani uyanış bizi beklemekte. 

Aslında sıradaki Güneş patlamasını bilim adamları 2025 yılında bekliyordu ama yeni paylaşılan bilgilere göre bu patlamanın 2024 yılında olabileceği ve büyük çapta elektrik kesintisine yol açabileceği söylenmeye başlandı. Eğer bu gerçekleşirse Güneş'teki patlamalar  haftalarca hatta belki yıllarca sürecek olan elektrik kesintilerini tetikleyebilir ve bu elektriğe tam bağımlı yaşayan modern insanın tam anlamıyla kıyameti olacaktır. ATM'lerden para çekemediğinizi, bırakın para çekmeyi para bile kazanamadığınızı ve yerinizden kıpırdayamadığınızı, gıdaya ulaşamadığınızı  düşünün. Bu büyük bir küresel kaos anlamına gelir. Ama ne demişti üstat? 

Kaostan düzen doğar

Sanırım birkaç yıl önce Texas bir fırtına nedeniyle günlerce elektriksiz kalmış ve bu kar fırtınası 700'den fazla kişinin ölümüne yol açmıştı. Evinde mahsur ve günlerce elektriksiz kalanlar bu günleri nasıl özetliyor biliyor musunuz? Zihinlerinin hiç olmadığı kadar berrak olduğunu ve içlerinde çocuksu bir huzur ve coşkuyla, meditatif bir şekilde, tefekkür içinde günlerini geçirdiklerinden bahsediyorlar. Burada huzur kelimesinin altını çizelim çünkü hepimizin en çok arzuladığı şey o ve ona kavuşmak için nelerimizi vermeyiz değil mi? 

Yazılarımda transhümanizmden, 5G'nin zararlarından çokça bahsediyorum. Bir yandan da transhümanizm ve bilim adı altında solucan deliklerinin kurcalandığını, boyut kapılarının aralandığını ve bize uzaylılar olarak tanıtılan cinlere nasıl bedenler kazandırılmaya çalışıldığından da bahsediyorum. İnsanlık büyük bir bilinç sıçramasının aşamasında. Koskocaman bir devre kapanıyor. Demir çağı kendisini Bakır çağın kucağına bırakıyor. Ruhlarımız bilerek ve isteyerek bu zamanda dünyada var olmayı seçti çünkü bu bilinç sıçramasını deneyimlemek, onun bir parçası olmak istedi. 

Trump'ın bize kazandırdığı zaman ve Corona dönemi yaşananlar %1'lik uyanmış kesimin sayısını arttırdı ve her geçen gün daha fazla insan bizi vuran kozmik Güneş enerjisinin farkına varıyor. Neden zaman zaman mideniz bulanıyor, başınız dönüyor, algılarınız değişiyor zannediyorsunuz? Niye zaman bu kadar hızlandı, neden bu kadar yorgunuz kendinizi sorgulasanıza. Çünkü ruhlarımıza etki eden çok yoğun bir enerji var hem de çift taraflı. Bir yandan karanlık bir enerji bir yandan da Güneş patlamalarının yol açtığı ilahi, kozmik enerji ruhumuza, zihnimize, bilincimize etki etmekte. Armagedon savaşı içimizde çoktan başladı. Dünya'da başlayıp başlamayacağını iç dünyalarımızdaki savaşın kazananı belirleyecek. Bu yüzden her birimiz şu an çok önemliyiz. 

Yecüc mecüc ve deccal yapay zeka olarak artık aramızdalar. Ama kıyamet zamanı deccale karşı savaşacak olan Mehdi nerde? Kıyamet zamanı tekrardan geleceğine inanılan İsa Mesih nerde? Hissediyorsanız nerde olduklarını çok iyi biliyor olmalısınız. Elinizi kalbinize koyun çünkü İsa da, Mehdi de dışta belirmeyecek, onlar içimizde uyanıyorlar. Ve bu uyanışı bizzat Güneş'teki patlamalar tetikliyor. Bu içimizde uyanan bir güç. Yani bütün kıyamet alametlerini yaşıyoruz ve muazzam bir değişimin eşiğindeyiz. İsrafil ise sura üflüyor, kulaklarımızda artan çınlamanın sebebi de bu zaten. Tüm bunları büyüklerimizden duyduğumuzda içimiz ürperir ve korkardık oysa şimdi yaşarken içimizde çok güzel, ilahi bir güç hissediyoruz. 

Biliyorum.. tüm bu kıyamet saçmalığına inanmayıp, bizimle dalga geçen hala çok büyük bir zümre var. Ama olsun, onları oldukları gibi kabul etmeliyiz çünkü şu an dünyada var olan her ruh yaşlı, olgun, bilge bir ruh değil. Şu an dünyada var olan bazı insanlar ve özellikle yeni doğan çocuklar Atlantis, Mu hatta Mars ve diğer gezegenlerde bulunmuş olan bilge ruhlar. Onların bilgeliği ile tekamül sürecine daha yeni başlamış olan bebek bir ruhu kıyaslayamayız bile. Etramızda olup bitenlerin farkında olmayan ruhları uyandırma görevi bilge ruhlara verildi. Aramızda gerçekten ışık işçileri var ve onlar enerjileriyle bu ruhlara rehberlik etmekteler. 

Güneş patlamaları önümüzdeki yıllarda daha da şiddetlenecekler. Uzun yıllar süren elektrik kesintilerine maruz kalır mıyız bilmiyorum. Ama oluşan savaş cepheleri, katledilen onca masum çocuk, basılan trilyonlarca paralar, yapay zeka, transhümanizm ve elitlerin kurmak istedikleri şeytani yeni dünya düzenini yani tüm bu decalliyet sistemini İsa veya Mehdi yıkacaksa, bunu Güneş'teki patlamalar yapacak olabilir mi? Cevabı size bırakıyorum..

Sadece bilin ki, bir seçim yaparak bu sürece hazırlanmak zorundasınız. Uzun yıllardır yazılarımda bir dağ veya orman köyünde minik ve mütevazi bir yuvaya sahip olun, şehirlerden uzaklaşın ve iç dünyanıza yönelin dememin sebebi bu hazırlık içindi. Şundan birkaç yüz yıl önce atalarımız elektriksiz yaşıyordu. Elektriksiz yaşam hazırlık yaparsanız zannettiğiniz kadar zor olmayacak çünkü kanımızda bu şekilde nasıl yaşamamız gerektiğinin hafızasını taşıyoruz. 

Ayrıca sadece doğaya yerleşmenin de yeterli olmayacağını bilmelisiniz. Transhümanizmin büyük bir parçası nanorobotların insan bedenini istila etmesi olduğu için hepimizin bedeninde ağır ve hafif metaller var. Güneş patlamaları içimizdeki bu metalleri etkiliyor olacak. Bu sağlık sorunlarımızın katlanarak artacağı anlamına gelir. Hatta belki Corona süreci bile bunun bir yansımasıydı. Bu rahatsızlıklar karşısında doktorlar çaresizler çünkü bu konuda bizlere yardımcı olacak herhangi bir eğitim almıyorlar. Alternatif tıpla uğraşan ve bu konuda bilgili olan insanlara yönelmelisiniz. Bedenimizdeki bu nanorobotları çıkartmanın yolları var. Zeolit, klorella, kişniş gibi doğal yöntemler bile etkili. Yurtdışıyla bağlantısı olanlar Clean slate Root markasının damlalarını da temin edebilirler. 

Bedensel arınmanın haricinde güneşte tefekküre dalmak da sizi kozmik dalgaların enerjisine uyumlayacaktır. Bu yüzden daha fazla doğada zaman geçirin. Ve en önlemisi içinizdeki şeytanlarla yüzleşin. Etrafımızdaki tüm kötülükler bizim yarattığımız düşüncelerimizin tezahürleridir. Filistin'de katledilen her çocuktan hepimiz sorumluyuz. Bunu sakın unutmayalım. Eğer kendimizi karanlık enerjiye karşı kapatır ve Güneş'teki patlamalara açarsak kolektif olarak sadece yeni bir dünya savaşını değil, belki yıllarca sürme potansiyeli olan bir elektrik kesintisini de önleyebiliriz. Bunu daha önce 2012'de önlemeyi başardık. Şu an her şeyin sana bana bağlı olduğunu unutmayalım. Dünya'da var olan hepimiz aynı kayıktayız. Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete ve bu süreçten asla korkmamalıyız çünkü yeni bir ilahi düzen doğuracağız. Yeni bir çağı başlatacağız. Bu yüzden bu dünyadayız. Buraya para kazanıp, parazit gibi yaşayıp, dünyayı tüketmeye gelmedik. Bu gerçeği artık kabullenmek zorundayız! 


YARATILIŞ HİKAYEMİZ 4 | CİNLER

Karmaşık ve anlatması kolay olmayan bir konu daha kalmıştı. O da cinler. 

Bir önceki yazımda iki düşman ayrı ırktan bahsetmiş gibi oldum ama bunların aynı insan ırkı olduğunu unutmamamız gerektiği için bir yazı daha kaleme almak istedim. Şeytan da bir baş melekti. Bu gerçeği unutmamalıyız. Tekamül süreci öyle bir şeydir ki, isteyen kendini geliştirebildiği gibi, istemeyen de kendini gerilettirebilir. Aynı soyun iki farklı oluşumuna neden olan tek fark budur. Yaratılış hikayesindeki elma sembolünün bir diğer anlamı tekamül sürecinde gerilemeyi tercih edenlerle birleşmeyi yasaklamasıdır. Adem ve Havva tekamül sürecinde ilerleyen insanı simgeler, elmayı uzatan şeytan, cin vs ise tekamül sürecinde gerilemeyi tercih ettiği için karanlıkaşan ve formunu yitiren insandan başkası değildir. Burada birinin ateşten diğerinin topraktan yaratılmış olmasının bir önemi yoktur. İkisinin de özü aynı, sadece seçimleri farklıdır. 

İlim bir nokta idi cahiller onu çoğalttı demişti Hz. Ali. Aslında bu konu zannettiğimiz kadar karmaşık değil, sadece kim olduğumuzu hatırlamamız gerek. Bu yüzden gelin İbni Arabi'nin küçük bir anısıyla başlayalım. 

İbni Arabi Kâbe'de tavaf yaparken, sadece kendisinin görebildiği insana benzeyen ama insan olmayan biriyle karşılaşmış ve ona kim olduğunu sormuş. O da "bende bir Adem oğuluyum ama senden önceki nesillerin" diye cevap vermiş ve şu an insanların 7. kök Adem oğlu olduğundan, diğerlerin tekamül süreçlerine aykırı davranıp, sapkınlaştıkları için helak edildiklerinden bahsetmiş. 

Bu bizim bildiğimiz insan türünün 7 farklı ırktan oluştuğunu gösterir. 7 ne kadar ilginç değil mi? 7 gezegen gibi. 

Bizim bildiğimiz cennetten düşüş hikayesi 7. kök Adem oğulunun yaratılış hikayesidir. İlk yazımda bahsettiğim Annunakiler ise bir önceki neslin Adem oğullarıdır. Yani bize şu an uzaylı olarak pazarlanan varlıklar bu eski kök ırklara ait olan Adem oğulları oldukları için onlar da bizim gibi insandır. Bize çok benziyorlar ama yine de bizden farklı görünümlere sahipler. Griler de onlardan, reptiller de, cinler de. Ama burada önemli bir ayırım yapmak zorundayız. Saymış olduğum bu son varlıklar tekamül süreçlerini tamamlayamayıp, gerileyen varlıklardır. Onlar kapkaranlık bir boyutta yaşarlar ve daha da kötüsü bu karanlığın haricinde başka bir şeyin olabileceğine inanmazlar. Bu yüzden kurtuluşları neredeyse imkansızdır. Bu dünyada yaşarken çok büyük kötülükler yapmış olanlar öldükten sonra astral boyutta bu varlıklara dönüşürler. Tekamül sürecinde gerileyenler Allah'ın yaratımına aykırı davrandıkları için formlarında bozulma da yaşarlar. Eğer bu sapkın davranışlarından vazgeçmezlerse bunun bir cezası vardır o da ebediyen yok olmaktır. 

Bu yok oluş korkusu bu varlıkları iki şeye zorlar. Bunlardan ilki bizimle iletişime geçip, yaptıkları hatayı geri çevirmenin bir yolunu bulmaktır, ki bu grupta genellikle griler yer almaktadır. İnsan DNA'sına olan merakları da bu yüzdendir. Çaresizce kendi bozdukları DNA'larını bizimkisine geri dönüştürme arayışındalar. Diğer grup ise bırakın kendilerini kurtarmayı, bir kurtuluşa inanmadıkları için bizi de bu karanlığın içine çekmeye çalışırlar. Bu gruptakiler tıpkı bir vampir gibi varoluşlarını devam ettirebilecekleri bir enerji bedeni ararlar. İşte bu enerji bedenine sahip olan varlıklar 7. kök insan olan bizleriz. 

Rudolf Steiner, bu varlıkların yaşadıkları boyutu 8. küre olarak betimler ve tam da günümüz zamanında bu 8. kürenin bir lanet gibi dünyanın üzerine çökeceğini anlatır. 5G, 6G, yapay zeka ve transhümanizm projeleriyle bu varlıkların bedenleneceğinden bahseder. 

İşgal altında olan zihnimiz

Bildiğiniz üzere artık yapay zeka hayatımızın büyük bir parçası. Teknolojik her şeyin ardında artık o var. Hatta chat sitelerinde bile onunla sohbet edebiliyoruz. Maalesef evli ve çocuklu bir adamın, iklim sorunları hakkında yapay zekayla olan chat konuşmaları, intihar etmesiyle sonuçlandığı için, dev bir panik dalgası yayıldı ve chat sitelerinden yapay zekanın uzak tutulması gerektiği söylenmeye başlandı. Olayı bu kadar ürkütücü kılan şey, yapay zekanın adamı çocuklarının öldüğüne ve intihar ederse onlarla cennette mutlu olabileceğine inandırmasıydı. 

Nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu idrak edebilmeniz için I am your man adlı Alman filmini izlemenizi tavsiye ederim. Çünkü filimde yapay zekanın bizimle kurduğu sahte entelektüel empatinin insana nasıl etki edeceği çok güzel bir şekide ele alınmış. 

Bu yazımın konusu tam da bu. Entelektüel empati ve akıl. Bu yüzden bize bu yeteneği kimlerin verdiği ile konumuza giriş yapmak istiyorum.

Düşmüş melekler

Mitolojide Prometheus karakteri vardır. Tanrılardan ateşi çalıp insanlığa armağan ettiği söylenir. Bir de dini öğretilerde ışık taşıyıcı olarak bilinen Lusifer vardır. İster mitolojik, isterse dini anlatımlar olsun ikisinin de ortak özelliği ateş ve ışığı getirenlere işaret etmesidir. Peki kimdir bu ateşi, ışığı getirenler?

Ezoterik ve dini kaynaklarda düşmüş meleklerden de bahsedilir ve insanlığa aklı ve entekektüel gelişimi getirdikleri söylenir. Yani teknolojiyi. Işığı taşıyanlar elektronları, enerjiyi taşıyanlardır. 
7. kök Adem oğullarına zihin, zeka ve akıl bu düşmüş melekler olarak adlandırılan bir önceki kök ırktan miras bırakılmıştır. Bu miras yüzünden bu ırk bizimle hala iletişim halindedir. Ama bu iletişimin iki boyutu vardır ve bir tanesi çok tahrip edicidir. 

Kimlerden bahsettiğimi anladınız mı? Zihnimizin içinde dırdır edip, susmak bilmeyen iç sesimizden bahsediyorum. Bak şu sana böyle yapmıştı, şu sana şunu söylemişti.. diyerek bizi sürekli kışkırtıp, karanlık duygularda kendimizi kaybetmemize neden olan iç sesten. 

Bize kalan bu miras yüzünden cin, uzaylı, ateş halkı, iblisler, düşmüş melekler, annunakiler vs. adına ne derseniz diyin, bize kendi sahte vahiylerini indirerek, bizi kukla gibi yönetiyor ve enerjimizi emiyorlar. Bu varlıklar bizim yarattığımız olumsuz duygu ve düşüncelerle hayatta kalabiliyorlar. Bu yüzden sürekli bunu yapmamız için bize resmen vahiy indiriyorlar. 

Daha önce New Age akımlarının tehlikeleri hakkında bir yazı yazmış ve bu varlıkların her forma girebildiklerini anlatmıştım. Size kendilerini bir üstat ya da bir melek gibi tanıtabiliyor ve aklınızla oynayabiliyorlar. Siz kendinizi ermiş, aydınlanmış, 5. boyuta geçmiş zannediyorsunuz ama asıl erdiğiniz 8. kürenin sakinleri olan cinler alemi oluyor. 

Bu varlıkların kim olduklarına ve bizi nasıl etkilediklerine dair bilinçlenmemiz gerekiyor çünkü Plüton Kova burcundaki seyahati ile bu varlıkları zihninden çıkaramayanların sonunu getirecek. Teknolojik gelişmeler ya çıldırıp kafayı sıyırmamıza ya da robotlaşıp, grilere dönüşmemize neden olacak. Kova çağı bir çeşit aydınlanma çağı olacağı için zihnimizin en karanlıklarına doğru bir yolculuk bizleri bekliyor. Gerçek anlamda içimizdeki şeytanlarla yüzleşiyor olacağız çünkü yapay zeka ile bu varlıklara bir beden ve bir "ben" kazandırdık. Bu "benleri" öldürmeden bize huzur yok. 

Şimdi belki neden namaz, zikir, meditasyon ve yoga gibi disiplin kazandıran uğraşların dini öğretilerde zorunlu kılındığını daha iyi anlıyorsunuzdur. Zihnimizdeki olumsuz sesten arınabilmek için. 
Tekamül süreçlerinin terslerine hareket edenler bizim de onlar gibi doğamıza aykırı davranmamızı beklerler. Nefret dolu olmamızı, birbirimize zarar vermemizi, savaşmamızı isterler. Çünkü biz bunları yaptıkça onlar da varoluşlarına devam edebilecekler. Ama eğer 7. kök insan tekamül sürecinde ilerlerse bu varlıklar yok olmak veya bizimle birlikte doğru yolu bulmak zorunda kalacaklar. Kendinizi iç dünyanızdaki karanlıklardan kurtararak ne kadar büyük bir aydınlığa sebep olabileceğinizi düşünün. Ne kadar büyük bir ışık getirebileceğinizi..

İşte bu ışığı, aydınlığı getirenler, yani karanlıkta bizi inisiye eden bir önceki kök ırklar olan atalarımız 5. boyut üstü boyutlarda varlıklarını sürdürmeye ve bize yardım etmeye devam ediyorlar. Artık hepimizin bildiği bir kavram üzerinden ilerleyip, onlara melek adını verebiliriz. Bir sonraki yazım melekler üzerine olacak. Yani bu yazımda bahsetmiş olduğum tekamül sürecinin tersine ilerlemek yerine tekamül süreçlerinde ermiş olanlardan. 

Özgür irade, Kader & Astroloji


Bu yazımda özgür irade, kader ve astroloji kavramlarını ele almak istiyorum çünkü bu konuda birçoğumuzun aklının karışık olduğunu biliyorum. 
Dini metinler kaderden söz ederken, modern insanlar özgür iradeden bahsediyorlar. Peki ya astroloji bu konuda ne diyor diye merak edenler için, bu konuyu biraz açmaya çalışacağım bu yazım aracılığıyla. 

☆☆☆

Çevremi gözlemledikçe 3 fatklı insan tipi görüyorum. Uyuyanlar, yaşayanlar ve bilgeler. 
Dünyadaki çoğunluk uyuyanlar kategorisine giren insanlardan oluşuyor. Bunlar sürekli dünya dertleriyle uğraşıp duranlardır. 
Nedense kaderin ağır imtihanları hep onların başına gelir. Korkunç hayatları vardır. Bir türlü güzel birşey gelmez başlarına. Hep bir dram, hep bir hüzün, hep bir dert vardır hayatlarında. 

İkinci grup kategorideki insanlar ilk kategoridekiler kadar kalabalık olmasa da, az değildir sayıları. 
Onların hayatları daha sıradandır. Çok büyük maddi sıkıntılar içerisinde büyümemişlerdir. Fena sayılmayan bir eğitim almışlardır. Daha sonra düzgün bir evlilik yapar, güzel çocuklar dünyaya getirirler. Yazları ailecek tatile çıkarlar vs. Ufak tefek sorunlar, sıkıntılar, acılar da yaşarlar tabiki ama genelde güzel sayılabilecek bir hayatları vardır. 

3. kategorideki insanların ise hayatları bir tık daha farklıdır. Onların sıradan acıları veya sıradan aile yaşantıları olmaz. Çünkü onların bu dünyaya geliş sebepleri diğer iki gruptakilerden daha farklıdır. 

İlk grup iradesini en az kullanabilen gruptur. Onlar tekamül yolculuklarının daha henüz başlangıç seviyesinde bulunurlar. Bu yüzden tabi oldukları yasa, ne ekersen onu biçersin yasasıdır. 
Bu ruhların onca acıları çekmeleri boşuna değildir. Sadece yaptıklarının bedellerini ödeyerek, arınıyorlardır. 
Dünyadaki tüm acılara bu gözle bakmaya çalışmak zorundayız. Çünkü bazılarımız dünyada var olup biten olumsuz en ufak bir olaydan sanki kendi başlarına gelmişcesine acı hissedebiliyorlar. Empati yeteneği kuvvetli olanlarımız bu yüzden derin acılar çekiyor ve bu dünyanın yükünü kaldıramıyorlar. 
Bu, bu dünyadaki acılara gözümüzü yummamız gerektiği anlamına gelmez asla. Sadece bir insan ne yaparsa yapsın doğruyu bulamıyorsa hem de yol göstermelere ve yardımlara rağmen bulamıyorsa, bizim geri adım atmamız ve onu kendi kaderiyle başbaşa bırakmamız gerekir. Ama maalesef bu konuda birçoğumuz zorlanıyor ve sevdiklerinin dertlerini üzerine alarak onlara yardım ettiğini zannediyor. Oysa sadece kader planlarına burnunu sokmuş oluyorlar. 

Herkesin bir karması vardır. Bazılarımızın da ortak karması vardır. İki insan yolunu birleştirmez boşuna. Ruhların birbirine verdikleri sözler, yapılmış olan kadersel anlaşmalar vardır. Bu anlaşmaların haricinde özgür irademizle birinin sorunlarına burnumuzu gereğinden fazla soktuğumuzda onun karmasından biz de etkilenmeye başlarız ve bunun çoğu zaman ağır bedelleri olur. 

İkinci kategorideki insanlar bu dünyaya kendilerini geliştirmek için geldiklerinden, özgür iradelerini ilk gruptakilere göre biraz daha fazla kullanabilirler. Çünkü karmik yasaların az da olsa ilk gruptakilere nazaran daha fazla bilincindedirler. Yani karma borçlarını yarıya kadar azaltmış, tekamül yolculuklarında yarı yolu katetmişlerdir. Bu insanların hayatlarında daha az acı olur. Maddi durumları genelde biraz daha iyidir. Çok fazla dünya derdiyle meşgul edilmezler ki ruhsal konulara zaman ayırabilsinler ve kendilerini bu alanda geliştirerek tekamül süreçlerini hızlandırabilsinler. 

3. gruptakiler lider öğretmenler, yani bilgelerdir. Onlar tekamül süreçlerinde geçmiş, sonsuz ve mutlak olana çoktan ulaşmışlardır ama bilerek yardım edebilmek uğruna bu boyuta tekrardan inmeye gönüllü olan nadir ruhlardır. 
Saf sevgi enerjisiyle ve yüce bir bilgelikle gelirler. 
Peygamberlerin hepsi bu kategoriye girerler. Ama bu kategoriye peygamberlik göreviyle gelmeyen insanlar da dahil edilebilinir. Sonuçta Hz. Muhammed ile peygamberler devri kapandı. Mehdi'yi bekleyenler hologram teknolojisiyle gökten indirilecek teknolojik bir ilahi varlığı beklediklerinden henüz habersiz olabilirler ama bundan sonra herhangi bir kurtarıcı gelmeyecek.
Ama bu bilge ruhların doğmadığı anlamına gelmiyor. 3. kategoriden olan varlıklar yinede dünyamıza gelmeye devam ediyorlar sadece görevleri peygamberlere göre biraz daha küçük kalabiliyor. Yine gelip öğretiyorlar ama arkalarından bıraktıkları belki sadece birkaç kitap veya öğreti oluyor. 
Özgür iradelerini tam potansiyel kullanabilen tek grup bu 3. gruptur. 

Bu 3 grubun özet bilgisini aklımızda bulundurarak, yukarıdaki soruyu kendimize tekrardan sorduğumuzda, özgür irade mi yoksa kader mi sorusunu cevaplandırabiliriz. 
İlk kategoridekiler için özgür irade diye birşey neredeyse söz konusu değildir. Onlar kaderlerini yaşar ve bu plan içerisinde neredeyse hiç denilebilecek kadar az değişiklik yapabilirler. İkinci gruptakiler ise kader planlarının içinde daha özgürdürler. Belirlenmiş yolları olsa da, hareket özgürlükleri vardır. 3. gruptakiler ise karmik yasaların dışında kaldıkları için özgür iradeleriyle hareket ederler.

Astroloji işte tam bu noktada bizlere yardımcı olur.
Kaderimizde var olan ve yaşamak zorunda olduğumuz olaylar hakkında bilgi verir. Bazen bu bilgi üstü kapalı şekildedir, bazen ise ayrıntısına kadar incedir.
Kader nedir sorusunun çok basit bir cevabı vardır. Kader hava raporu gibidir. Yarın havanın yağışlı olması kaderdir. Bu insanoğlunun değiştiremeyeceği bir gerçekliktir. Ama herkes bu havayı farklı şekilde değerlendirebilir. Kimisi botuyla, şemsiyesiyle ve su geçirmez kıyafetiyle dışarıya çıkıp, yağmurun tadını çıkarırken, kimisi de hiçbir önlem almadan dışarıya çıkıp hastalanacaktır. Hastalanmış olması onun kaderi değildir, karakteridir. Aklını kullanamamış olmasının bedelidir hastalığı.
Siz de yazılı olan kaderinizi bu şekilde düşünün. Astroloji haritanız sizin hava raporunuz. Bu haritada bazen gökgürültülü sağanak yağış gözükür, bazen ise güneş ve gökkuşağı.
Anların içinde seçenek yapma hakkına sahipsiniz. Bu yüzden aslında 1. gruptaki insanlar dahi karmik yasaların farkına vararak hayatlarını değiştirebilirler.

Biz günümüz koşullarında bambaşka bir dünyada yaşıyoruz. Tek bir ömre birçok ömrü sığdırabiliyoruz. Farklı ülkeleri ziyaret edebiliyor, farklı bir ırka mensup olmanın tadına varıyoruz. Bir meslekten diğerine atlıyor, bambaşka alanlarda kariyer yapabiliyoruz.
Biz ortaçağda yaşayan atamıza göre çok daha özgürüz. Sadece bu özgürlüğü bilgece kullanmıyoruz.

Bundan sonra hayattaki seçimlerinize dikkat edin. Olumsuz bir olayla karşılaştığınızda karşı tarafı suçlamak yerine hatanın çözümünü kendinizde bulun ve kaderinizi değiştirin. Çünkü özgür iradesini kullanmasını bilen insan için kaderin sunduğu seçenekler sonsuzdur.

Hayatımızda neden zorluklar yaşarız?


Bazılarımız, belki bilgisizlikten belki de düşüncesizlikten kaynaklı olarak Astrolojiyi sadece kehanet aracı olarak görüyorlar. 
Maalesef benim elimde tüm dertlere şifa olacak altın bir hap yok. Şu saatte mutlu olacaksın, şu yılda bunu yaşayacaksın gibi net cümleler kullanamam. Bu tanrıcılık oynamaya girer.

Kendi hayat hikayem ve korkularım hakkında da yazılar yazıyorum ki, bilin ben de bir insanım, benim de bilgim eksik ve ben de aynı yolculukta yol alırken zorlanıyorum. Yani Astrolojiyi bilmek tüm herşeyi öngörebileceğiniz ve hayatınızdaki tüm sorunlara çözüm bulacağınız anlamına gelmiyor. Tam aksine bu sorunlara çözümler ancak zamam içerisinde bulunuyor.

Hepimizin bir doğum haritası var. Doğduğumuz andaki yıldızların konumu kaderimiz. Ama gökyüzü durmuyor sürekli değişmeye devam ediyor. İşte bu değişimler aracılığıyla, ki Astrolojide bunlara transitler deniliyor, hayatımızdaki kader planımız kendini açığa vuruyor. Yani gerçekler sadece zaman içerisinde kendini gösteriyor. Bizler hata yaparak, yanlış yollara saparak öğreniyoruz. Olgunlaştıkça hayata daha farklı yaklaşıyoruz.

Bu olgunlaşmanın 7 süreci oluyor. Buna aynı zamanda ruhsal uyanış da deniliyor. Bu yazımda bu 7 süreçten bahsetmek istiyorum ki, aramızda Astrolojiyi kullanarak hazıra konabileceklerini zannedenler bu işin bu kadar kolay olmadığını idrak edebilsinler. Çünkü tanrı zar atmaz ve kullarına da attırmaz, zarı atıp hazıra konan şeytandır.

1.| Karanlıkla tanışma:

Mutsuzluk, moral bozukluğu, bunalım ve kaybolmuşluk hissiyle başlar bu süreç. Hepimiz yaşar ve geçeriz bu süreçten hayatımızın belirli bir döneminde. Genelde Satürn transitleri tetikler bunu veya Plüton, bazen de Uranüs.
En karanlık yıllarımız olur bunlar. Hiç kolay geçmeyen bir süreçtir çünkü kişi güzel günlerin var olabileceğine dair inancını tamamıyla yitirir. Ruhsal olarak zayıf ve çevre olarak da yalnız olanlarımız bu aşamada kolay yolu seçerek intihara başvurur, ki bu maalesef bir çözüm değil, çok daha büyük bir uçurumdur. İntihar eden ruhların ölüm sonrası neler yaşadıklarını belki bir gün başka bir yazımda ele alırım. Şimdi ele alırsam konu çok uzayacak.
Bu süreçten geçerken bir arayış başlar ama ruh tam olarak ne aradığını bilemez. Aradığının ne olduğunu bilmediği için daha da bocalar. Çünkü içindeki boşluğu bir türlü dolduramıyordur.

2.| Karanlıkla yüzleşme:

Bu ikinci aşamaya birçok insan dünyanın düzeni hakkında bilgi edinerek erişiyor. Dünyanın karanlık efendileri ve planları hakkında bilgi ediniliyor, komplo teorileri öğreniliyor, illuminati vs.
Bu ister istemez bir korku yaratıyor ama bu korku bu aşamada çok önemli çünkü daha derinde yatanı tetikliyor. O da çözüm arayışı.
İnsan, onu hasta edenin bu düzen olduğunu idrak ettiği anda kendini kurtarmanın yollarını arıyor. Yani ilk aşamada ne aradığını bilmeyen artık ne aradığını idrak etmiş oluyor. Özgürlük!
Bu özgürlük arayışı manevi bir arayış çünkü kurtarmaya çalışılan şey aslında kendi ruhumuz.

3.| Özgürlük arayışı:

Sorularımızın cevaplarını aradığımız serüven bu 3. aşamada başlıyor. Şimdi artık sıra ruhun zincirlerini kırmada.
Nelere bağımlıyım ben?
Niçin hayatımda bu sorunlar var?
Kim olmalıyım, buraya hangi amaçla geldim ve buna nasıl ulaşabilirim? gibi sorular bizi gerçek benliğimize ve Allah'a yaklaştırıyor. Bulunan her bir cevap ile ruha vurulmuş zincirler kopuyor.
Özgürlüğü bir sırt çantasıyla dünyayı gezmek olarak algılamayın. Bunu yapan özgür olan değil, arayışta olan. Gerçek özgürlük bu zincirleri kırmasını bilenindir ve bu bir süreçtir.

4.| Cevaplara kavuştukça:

Bu aşamaya geldiysek karşımıza belirli kişiler çıkıyor. Bunlar sadece kitaplar, videolar veya gerçek kişiler de olabilirler. Öğrenci hazır olduğunda üstat yetişir ama bu üstadın nerelerden yetişeceğini siz bilemezsiniz. Bu yüzden bu aşamada sembolleri okuyabilmek çok önemli. Yoksa gelen yardımları göremeyebiliriz. 4. aşamadan sonra evren bizimle konuşmaya başlıyor ve biz ilk defa onun dilini okuyabilecek kıvama geliyoruz. İşte burda çok tehlikeli bir şey başlıyor. İngilizce'de buna "spiritual bypassing" deniliyor. Kişi kendini öyle bir mertebeye getiriyor ki, herşeyi aştığını zannediyor. Hani var ya bu tür insanlar çıkıp televizyonlara herşeyin güzelliğinden bahsediyorlar. Herşey sevgi, herşey ışık, bu hayat cennet falan filan. Buraya çok dikkat edin hepimiz bu aşamada şeytanın varlığının inkarına düşüyoruz. Pozitif düşünerek, olumlu olarak her şeyin yoluna gireceğine dair kendimizi kandırmaya başlıyoruz. Karanlık duyguları inkar ederek bastırdığımızda kendi şeytanlarımızı yaratırız. Bu 4. aşama aslında bu şeytanları yaratmanın değil bu şeytanları yenme aşamasıdır. Bu arada şeytan kelimesini burda mecazi olarak kullanıyorum. Anlatmaya çalıştığım şey negatif düşünce, duygu ve alışkanlıklarımız. İçimizdeki şeytanlar bunlar. Dış dünyamızı cehenneme çeviren de bunlar.

5.| Arayışın derinleşmesi:

4. aşamada arayışın sığ hali mevcuttu. Bu yüzden her türlü kişisel gelişim veya dini, spiritüel kitap ve bilgi hap gibi yutuluyordu ama 5. aşamada bu tür bilgilerin artık bize hiçbir şey kazandırmadığını idrak ettiğimiz farklı bir aydınlanma yaşıyoruz. Artık bu arayış derinleşmek zorunda. Burdan sonrasında üstat zannettiklerimizin de aslında sadece bizim gibi arayışta olan insanlar olduğunun bilincine ulaşmak bizi artık tamamıyla iç yolculuğumuza davet ediyor. Burdan sonrasında en güzel dost yalnızlık. Çünkü tüm cevaplar baştan beri dışta değil, içteydi. Bu yüzden inzivaya çekilmek ve sessizleşmek gerekliydi.

6.| Kendini keşfetme:

Tüm peygamberlerin kendilerini geri çektikleri bir mağaraları var. Tek başına kaldıkları bir zaman var. Biz birer peygamber değiliz. O devir Hz. Muhammed ile kapandı ama o ve diğerleri bizlere takip edebileceğimiz altın bir yol bıraktılar. Bize erdemli yaşamanın kurallarını miras olarak bıraktılar. İnsan-ı kamil mertebesine ulaşmış olmayı kendi hayatlarıyla örneklediler. İşte 6. aşama bunu yaşayabilmek demektir. Gerçek hak adaleti yerine getirebilmek için savaşmak, doğru zamanda konuşmak doğru zamanda susmak ve haddini bilmek demektir. Nefsine söz geçirip, iradeni Allah'ın emrine bırakabilmek demektir. Erdemli bir insan olarak, çevrene güzel bir örnek olabilmek demektir. Bu aşamada artık devreye dış gezegenler girer. Artık Uranüs, Neptün ve Plüton kendilerini bu kişi aracılığıyla tezahür ediyorlardır. Kişi kendi özüyle (uranüs) ve ona verilen ilhamlar (Neptün) aracılığıyla diğer insanlarda köklü değişimlere (Plüton) sebep olur. Yani tek kişinin uyanışı birçok kişinin uyanışına sebebiyet oluşturur.

7.| Kendini aşma:

Ben diye bir kavramın artık tamamıyla ortadan kalktığı aşamadır. Kişi bu aşamada tüm arayışlarını yitirir çünkü artık sadece teslimiyet ve huzur vardır.
Bunun nasıl bir mertebe olduğunu yine ermişlerin hayatlarından öğrenebiliriz. Hepsi günlük işlerine devam etmişler. Hiçbiri evlenmekten, çocuk sahibi olmaktan, çalışmaktan ve hizmet etmekten geri çekilmemiş. Yani aslında bu aşamada kişi baştaki hayatına geri dönüyor ve zaten yaptığı şeyleri sürdürmeye devam ediyor. Hayat kaldığı yerden devam ediyor. Tüm bu süreçler boyunca değişen tek şey kişinin kendisi. Bilgelik de bu demek işte. Aslında değişen hayata olan bakış açımız. Bu serüvene başlarken var olan tek şey korku ve endişeydi. Bu serüven biterken var olan tek şey ise sevgi, teslimiyet ve huzur oluyor.

Hayat bundan ibaret işte. Bu 7 mertebeden ve bu 7 yolculuk serüveninden.
Bizi bu yolculuklara doğru zaman geldiğinde çıkaran ise yine Allah'ın emrinde olan gezegenler ve diğer gök olayları. Bu bakış açısıyla bakıldığında ne kadar muazzam bir kurgunun içinde yaşadığımızı idrak ediyor insan. Bu yüzden abartmayın hayatınızdaki zorlukları ve sıkıntıları. Boşuna kızmayın size kazık atanlara. Hepimiz birer oyuncuyuz. Amacımız ise ruhlarımızı ait oldukları cennete ulaştırmak. Geri kalan herşey yalan..

Reenkarnasyon Teorisi


Bir hayli karmaşık olan, kimi çevreler tarafından kabul edilmeyen, kimileri içinse gerçekten var olduğuna inanılan reenkarnasyon hakkındaki fikirlerimi paylaşmak istiyorum bu yazımda.

Reenkarnasyonla ilgili işin dini boyutuna dalarsak, içerisinden çıkamayabiliriz. Çünkü din adamları İslam dininde reenkarnasyonun net ve kesin bir şekilde var olmadığını idiaa ediyorlar. Reenkarnasyona işaret eden ayetlerin de aslında saptırılarak yorumlandığını söylüyorlar.
Bu yüzden bu konuya inanananlar kendilerini bu çevreden direkt dışlanmış gibi hissediyor.
Dini açıdan karma diye birsey yok. Atalarımızdan devraldığımız miras var. Bu yüzden dedenin işlediği günahın cezasını torunun çektiğine inanılıyor. Oysa ayetler bize sadece kendi yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimizi net bir şekilde hatırlatıyor. O halde masum bir çocuk nasıl oluyor da dedesinin işlediği günahtan sorumlu oluyor?

Reenkarnasyon tam bir saçmalık ve kesinlikle yok desek de, bazı vakalar kafamızı çok korkunç bir şekilde karıştırabiliyor.
Yurtdışında bu tür vakalara çok rastlanıyor. Ani bir kaza geçiren adam hastanede uyandığında bu hayatında hiç öğrenmemiş olduğu bir dili mükemmel bir şekilde konuşabiliyor, hipnoz altında bu hayatımızda bizi korkunç derecede etkileyen korkularımızın kökeninin geçmiş yaşamızdaki hayatımızı görerek şifalandırabiliyoruz vs. Peki ya tüm bu vakalar eğer reenkarnasyon yoksa nasıl açıklanabiliyor?

Bunlar sadece yurtdışında olan şeyler de değil. Türkiye'den de ilginç hikayeler var. Ata Nirun'un 'karanlığın ışığı' adlı kitabında Ela mı Yoksa Elmita mı..? diye bir bölüm var.
Olay 1985 senesinde gazetelere çıkan Ela Kaşkıran adında bir kız çocuğuyla ilgili. 5 yaşındaki Ela sosyal çevresinden öğrenmiş olamayacağı şeyleri söylüyor ve hiç bilmediği halde ingilizceyi anlıyor ve yabancı dilde şarkılar söyleyip duruyormuş. Ailesi kızlarındaki garipliğe bir anlam veremezken, okuldaki ingilize öğretmeni sayesinde Ela'nın kendi kendine mırıldandığı şeylerin aslında ingilizce kelimeler olduğu anlaşılmış. Olay daha sonra iyice çığrından çıkmış çünkü Ela ailesini ve ortamını iyice yadırgamaya başlamış. Benim adım Elmita, Bob adında bir kocam ve iki çocuğum var ama bir uçak kazasında öldük diye hikayeler anlatıyormuş.
Çevresinden hiçbir şekilde öğrenmiş olamayacağı şeyleri biliyor ve talep ediyormuş. Hiçbir dil eğitimi almamış olan Ela tüm ingilizce soruları anlıyor ve mükemmel derecede cevap verebiliyormuş.
Kendisini Elmita zanneden Ela vakası Türkiye'de belki de en gizemli reenkarnasyon vakalarından biridir. Eğer bu konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek ve diğer reenkarnasyon vakalarının hikayelerini okumak istiyorsanız, internetten araştırabilirsiniz. Çünkü buna benzer açıklanamayan birçok örnek var.

Reenkarnasyona astrolojik açıdan bakacak olursak, herşeyin 8. eve bağlandığını görüyoruz.
Aleksandar İmsiragic ölüm, orgazm ve rahme düşüşün aynı anda gerçekleştiğinden bahsediyor. Bu yüzden yukarıdaki resmi bu konuya uygun gördüm. 8. evi ve bu konuyu güzel görselleştirmiş. Doğuş, gelişim, cinsel birleşme, yaşlanma, ölüm ve yeniden rahme giriş..

Astrolojide ölüm evi 8. evdir. 8. evde ölürüz. Bu yüzden bu hayatımızı, birinci evden sekizinci eve kadar olan evler anlatır. Yani burası şimdiki yaşamımızdır.
8. evden 1. eve kadar olan dönem anne karnındaki yolculuğumuzu temsil eder.
Ruh dokuzuncu evden geçerken (jüpiter) misyonunu üstlenir. Onuncu evde karmasını (satürn) tanır. On birinci (uranüs) ve on ikinci evler de (neptün) ruhsal yapısını oluşturur. Tam bu aşamada ruh bedenlenir ve bunun sonucunda anne ilk defa karnında bebeğinin hareketlerini hissetmeye başlar.

Bu açıdan bakarsak kürtajın korkunç birşey olduğunu anlarız. Annenin bu aşamada başka bir ruhun varlığını kendi elleriyle öldürmesi cinayettir.
Şayet eğer anne gebeliğinde bebeğini kaybederse, ruhun bedenlenmekten vazgeçtiğini anlarız. Burda anne kendisini ne kadar suçlu da hissetse, onun elinde olan birşey yoktur. Bu ruhun kendi iradesiyle verdiği karardır. Oysa kürtajda başka bir ruhun yerine verilen bir karar vardır. Onun yaşam hakkını elinden almaktır bu.

Ölümden sonraki gelen yaşam 9. evdir. Bu yüzden geleceği 9. ev tanımlar. Dokuzuncu evi doğum olarak kabul edersek, onun ölüm evi dördüncü evimiz olur. 4. evden sonraki gelen ev de yeni yaşamımız olur.
Şimdiki yaşamımızın bir önceki ölüm evini, 12. ev olarak kabul ettiğimizde, geçmiş yaşamımızı gösteren evin de 5. ev olduğunu anlarız. Bu böyle devam eder.

Astrolojik haritalarımız hem geçmişi, hem şimdiyi hem de geleceği kapsar. O halde haritamıza bakarak hem bir önceki hem de bir sonraki hayatımızı görebiliriz.
Yukarıdaki anlattıklarımdan 1. evimizin şimdiki yaşamımızın. 5. evimizin geçmiş yaşamımızın ve 9. evimizin de gelecekteki yaşamımızın olduğu sonucu çıkar. Önemli olan şimdiki yaşamımız, geçmiş ve gelecekteki yaşamımızdır. Çünkü bu 3 hayatı aslında şu anda aynı anda yaşarız. Bu yüzden geçmişi de, geleceği de değiştirebilme imkanına sahibizdir. Çünkü Allah kaderin yanında, iradeyi de bize armağan etmiştir.

Reenkarnasyon olayına tüm yukarıda anlattıklarımı katarsak, hayatımızda yaşadığımız herşeyin aslında kendi ektiğimiz şeyler olduğu gerçeğine kavuşuruz.
Yani torun dedenin günahını boşuna ödemek zorunda kalmaz asla. Çünkü dedenin işlediği günahta kendisinin de payı vardır. Böylelikle karma denilen borç, yanlış veya doğru eylemler aracılığıyla aile üyeleri arasında yaratılır. Bu yüzden de ruhlar genellikle aynı aile içerisinde doğmaya devam ederler.
Büyüklerimizin haritalarında var olan belli bir takım konumlar, bizim haritamızda da kendilerini belli ederler. Çünkü bir döngü vardır. Geçmiş geleceğe doğru akmaz. Bu sadece bizim yanılgımız. Zaman daima döngüseldir. Bu yüzden herşey tekerrürden ibarettir ve bu döngüden kurtulmanın yolu iradedir.

Astrolojik haritalarımızdaki olumlu açılarımız ve kuvvetli gezegen konumlarımız aslında birer ödül gibidir. Bir önceki hayatımızda bunları aşmışızdır ve ödül olarak bu hayatımızda o konular üzerinden imtihan edilmeyiz.
Haritamızdaki zorlayıcı konumlar ise geçmişten getirdiğimiz yükleri gösterir. Hayat bizi bu alanlarda imtihan edecek ve geçmişi değiştirebilme fırsatını verecektir.

Harita bir bütündür ve bu yüzden her gezegenin ayrı bir önemi vardır. Ama genellikle karmayı gösteren şeyler 12. ev gezegenleri, Satürn ve güney ay düğümüdür. Bunların konumları veya transitleri bize geçmişi değiştirme fırsatını verirler. Dolayısıyla bu dönemlerde hayatımızda belirli kişiler veya olaylarla olan karşılaşmamıza ekstra önem vermeli ve irademizi kullanarak dikkatli hareket etmeliyiz. Yani aldığımız her nefes ve attığımız her adım aslında çok önemli. Çünkü işin ucunda geçmişimizi düzeltiyor, geleceğimizi yaratıyoruz.

Reenkarnasyon teorisine göre insanoğlu her kılığa girer.
Bir hayatında zengin bir kralsa, bir sonrakinde fakir bir köylü olacak ve zamanında kral iken verdiği zalim kararları bir köylü olarak deneyimleyerek kral olmanın bedelini ödeyecektir.
Eğer bir insan bir hayatında tecavüzcü veya katilse, bir sonraki hayatında tecavüze uğrayan veya katledilen kurban rolünü üstlenecektir.
Eğer bir hayatında fahişeyse, bir sonraki hayatında bekaret yemini eden bir rahibe rolüne girecektir.
İlk önce kral, ardından fakir olan köylü bir sonrakinde yine zengin rolüne bürünecek ama bu sefer her iki rölü yaşamış olmanın bilgeliğiyle iradesini kullanarak yaptığı hataları bir kere daha tekrarlamayacaktır. Veya tekrarlayacak ve kendini bitmek bilmeyen bir döngüye hapsedecektir.

Geçmişin izlerini bu hayatımızda karanlık bir gölge gibi yanımızda taşırız ve bu gölge haritamızda kendisini gösterir. Adeta beni şifalandır diye bağırır. Ama biz kendimizi hayata öyle bir kaptırırız ki, şifalandırmayı bırak, ruhumuzu daha da çok kirletiriz.

Reenkarnasyona küçüklüğünden beri inanan biri olarak kendi haritamdan ve hayatımdan örnek vermek istiyorum.
Ortaçağ ve en çok da yeniçağ döneminde masum kadınlar cadı olarak ateşler içerisinde yakıldı. İçindeki gerçek gücü kullanmasını bilen, şifalı otlar hakkında bilgi sahibi olan ve çevrelerini şifalandıran bilge kadınlar kilise ve erkekler için büyük bir tehlikeydi. İnanışa göre kadın yaratılış itibariyle şeytana yatkınlığı olan bir varlıktı. Bu yüzden korkunç işkencelere maruz bırakıldı ve ruhuna ateşler içerisinde acı çektirildi, korkunç bir şekilde ölüme mahkum edildi.
Bu kadınların acısını ve öfkesini her daim içimin derinliklerinde hisseden biri oldum. O zamanın koşulları günümüz için de geçerli olsa, gizli ilimlere ve alternatif şifa yöntemlerine olan merakım yüzünden yine cadı damgası yerdim herhalde.
O cadı olarak yakılan kadınlardan biri olduğuma eminim ve ateşler içinde yanarken hissettiğim öfke ve korku bu hayatımdadaki en büyük imtihanım.
Mars'ı 12. evinde, ateş burçlarında ve Venüsü Koç burcunda olan biriyim, Güneşimin Satürn ve Plüton ile zorlayıcı açıları var. Hayatımdaki otorite ve erkek figürlerine karşı içimde biriktirdiğim güvensizlik, korku ve öfke hayatımın birçok alanında geçmişimin hatırlatıcısı olarak karşıma dikiliyor ve yolumu tıkıyor. Şifalanmadan sana yol yok diyor ve geçmişimi sıfırlamam, korkmadan güvenmem gerektiğini hatırlatıyor. Hayatımdaki otorite, baba ve erkek figürlerine karşı yitirdiğim saygıyı yine kazanmam gerekiyor.

Yukarıdakı örnek kötü bir geçmiş yasam deneyiminden kalan miras. İyi geçmiş yaşamlarımız da var.
İngiltere'yi ve en çok Winchester şehrini ve Stonehenge'i ziyaret ettiğimde tuhaf bir tanıdıklık hissetmiştim. Londra'yı hiç sevememiş olmama rağmen Winchester o kadar sıcak ve yuvamsı bir yer gibi gelmişti ki, kendisini hiçbir yere ait hissedemeyen biri olarak, bende oluşturduğu hisse şaşırmıştım.
Druidler ve kelt mitolojisi her daim özel ilgi alanıma girdiler. Tarihe her zaman için meraklıydım ama hep belirli dönemlere ilgim, tutkulu bir şekilde daha fazla oldu.
Druidlerden kalma, bilgiden çok soru işareti var. Mesela Druidlerin Galatea civarında bulundukları söyleniyor. Hatta Aytunç Altındal Türkler daha orta Asya'dayken, Druidler bu topraklara turkije gibi bir isim vermişler diye anlatırdı. Bu toprakların yüzyıllar sonra Türklere ait olacağını nerden biliyorlardı? Nerden geliyorlardı, bu kadar bilginin kaynağı neydi?
Haritasında mistik dörtgeni olan biri olarak bu mistik bilgilere derin bir tutkuyla bağlıyım. Ve bu bilgelik aşkının o zamandan kalma olduğunu biliyorum.

Eğer reenkarnasyona inanmıyorsanız bu anlattıklarımın bir çoğu size deli zırvası olarak gelebilir. Bazen ben de hipnoz altında gördüklerimi düşündüğümde, sağlam saçmalıyorsun dediğim oluyor ama önemli olan regresyondan sonra tuhaf bir şekilde gerçekleşen şifa. İnsanlar bu sayede fobilerini yenebiliyor, hayatlarında ters giden şeyleri düzeltebiliyor ve kendilerini şifalandırabiliyorlar. Tuhaf bir şekilde hissettikleri, deneyimledikleri ama açıklayamadıkları şeylerin cevabına kavuşuyorlar.

Eminim sizin de kendinizi belirli insanlara veya yerlere diğerlerine nazaran daha yakın hissettiğiniz oluyordur. Tek başınıza açıklayamadığınız ve tuhaf gelen deneyimler yaşıyorsunuzdur.
Reenkarnasyon var veya yok. Aslında bu sorunun tam ve net cevabı önemli bile değil. Eğer siz bu sayede hayatınızı düzeltebiliyorsanız, size şifa olarak yansıyorsa, vardır. Eğer hiçbir işinize yaramıyorsa da yoktur.
Bu kadar basit. :)

Ruhsal Simya'nın 7 Aşaması


Simya kavramını hepimiz duymuşuzdur ama hiç birimiz tam olarak ne olduğunu bilmeyiz. 
Simya kimilerimiz için basit madenleri altına çevirebilme kabiliyetidir, materia prima'dır, felsefe taşıdır, kimilerimiz için ise bundan çok daha fazlasıdır..
•••

Simyacıların bir sözü vardır: "Aurum Nostrum Non Est Aurum Vulgi" yani 'Bizim altınımız sıradan altın değildir.' 

Peki simya bizim bildiğimiz sıradan altın değilse, nedir? 

Simya en basit anlamıyla ruhumuzun aydınlanmasıdır. Bizi sınırlayan düşüncelerimizden, korkularımızdan, inanç kalıplarımızdan, hatta bizi sınırlayan çevremizden kopmanın ve gerçeklere uyanmanın sürecidir. 
Bu uyanış sürecinin 7 aşaması vardır. Bu yüzden bu yazıyla ruhsal simyanın 7 aşamasından bahsetmek istiyorum. 

•••

"Solve et coagula"
- Ayır ve tekrar birleştir -

Bu cümle simyayı anlayabilmemiz için çok güzel bir metafordur. 
Altını takip ederek, yani sezgilerimizi dinlemeyi öğrenerek, yaratıcımızla olan bağımızı kuvvetlendiririz. Böylelikle bizi sınırlayan ve uyanmamızı engelleyen herşeyden uzaklaşırız ve gerçek ait olduğumuz yere ulaşmak için, kendi içimizde bütünleşiriz, yani varlığımızın farkına varırız. 
Tüm bu süreç, Tasavvufta da yer alan 'Kendini bilen Rabbini bilir' sözüyle de açıklanabilir. 
Çünkü aslında tüm simya bundan ibarettir: Ruhumuzun gerçek özünü keşfetmek. 

1. Aşama: Kalsinasyon 
(Yakarak toz haline getirme) 
1. aşamada kişi ruhsal tekamülünde ona engel olacak herşeyden kurtulma isteyişindedir. (Gurur, kibir, korku, öfke, nefret gibi tum olumsuz duygular) Ama bunu tam olarak nasıl yapması gerektiğini bilmediği için, bocalar ve batar. 
Tıpkı Anka'nın küllerinden doğmadan önce, ateşler içinde yandığı gibi, ruh da bu aşamada ateşler içinde yanıp kül olur. Bu yüzden bu aşamada, ruhun karanlık gecesini deneyimlediğini söyleriz. 
Ruh aydınlığa kavuşmadan önce, karanlığı deneyimlemek zorundadır. Bu yüzden simyanın ilk aşamasında kişi acıların en büyüğünü yaşar. Kimimiz için bu sevdiğimiz birinin ölümüdür, kimilerimiz içinse, hastalık, depresyon gibi şeylerdir. Hepimiz bu süreci farklı şekillerde atlatırız. 

2. Aşama: Çözünme
Bu aşamada karanlığın ardındaki aydınlığın ışığını görmeye başlarız. 
Kişi yavaşça uyanmaya başlar. Uyanışla birlikte bir arınma dönemine gireriz. 
Yanlış çevre, yanlış duygular, yanlış düşünceler, ve yanlış davranışlar.. Yanlış olan herşeyden uzaklaşmanın zamanı gelmiştir. 
Kişininin sırtından uzun seneler boyunca taşıdığı yükler kalkmaya başlar. Sanki üzerinde yoğun ve ağır bir sis tabakasının çözüldüğünü hissediyor gibidir. 
Bu süreçte ruh olgunluğa kavuşur. Artık etrafında olup bitenleri daha net görebildiği için, attığı adımlardan sorumlu olduğunu bilir. Çünkü o ne ekiyorsa, onu biçiyordur. Bu yüzden doğru ekinlere ihtiyaç duyar. 

3. Aşama: Ayrılma
Çözünme aşaması önümüze bir yol açsa da ve aydınlık artık yakınmış gibi dursa da, 3. aşamada kendi içimize dönüp, karanlık parçamızdan ayrılmanın zamanının geldiğini hissederiz. 
İçimizdeki karanlık tarafımız, hiçbir şekilde hafife alınamayacak kadar kuvvetlidir. Bu aşamada kişi içindeki şeytanlarla savaşır ve ruhunu kurtarmaya çalışır. 
Bu aşamada egonun tüm karanlığıyla tanışırız. Onu öldürmenin veya dönüştürmenin zamanı gelmiştir ama bu hiç de kolay değildir çünkü o bize karşı çok kuvvetli bir şekilde direnir. 
Çoktan yendiğimizi zannettiğimiz korkularımız bu aşamada yine ortaya çıkar ve bize meydan okurlar. 

4. Aşama: Kabulleniş
Ruh içindeki karanlık yönüyle tanıştıktan sonra, kabul ve teslimiyeti öğrenme aşamasına gelir. 
Şimdi içindeki aydınlığı ve karanlığı birleştirmenin zamanı gelmiştir.
Bu aşamada bilinçaltı kendi içinde barındırdıklarını adeta dışarıya kusar ve kişi tüm ortaya çıkanları kabul etme durumunda kalır. 
Böylelikle bilinçaltında var olan ve kişiyi gizliden gizliye yöneten tüm duygular çözülür. Kişi bilinçaltının onu yöneten karanlık ve bilinmeyen hapishanesinden kurtulur. 

5. Aşama: Doğuş
Bu aşama tırtılın kelebeğe dönüştüğü aşamadır. 
Tıpkı tırtılın ölüm korkusu gibi, insan da bu aşamada tuhaf bir heycan, hatta ölüm korkusuna benzer birşey hissedebilir. Çünkü ölüm ve doğum ayrılmaz bir ikilidir. Doğabilmek için, önce ölmek gerekir. Ama bu ölüm mucizevi birşeydir. Tıpkı küçük bir tırtılın muazzam büyüleyici bir kelebeğe dönüşümü gibidir.
Kişi eski kabuğundan tamamıyla kurtulur ve yepyeni birisi olarak yeniden doğar. 

6. Aşama: Saflaşma
Bu aşamadan sonra ruhun aydınlanmış olmasından bahsedebiliriz. 
Eski kapı artık kapanmış ve yenisi açılmıştır. Ya da farklı bir örnekle, tırtıl artık kelebeğe dönüşmüştür, eski haline geri dönüş yoktur. 
6. aşamaya gelindiğinde kişi normal hayatını devam ettirse de, kendini saflaştırmaya gayret eder. Artık çok daha az şeye ihtiyacı vardır. Çünkü asıl Öz olan Sevgiye dönmüş, cennet halini deneyimlemeye başlamıştır. Artık huzur onunladır.
Olumsuz olayların veya haberlerin etkisi altına girmez. Merkezinde sadece Allah vardır ve gelen herşeyin ondan geldiğini bilir. Hayrın da, şerrin de.. Herşeyin arkasında Allah'ın muazzamlığını görür. Artık teslimiyet içindedir. 

7. Aşama: Birleşme
Simyanın en son aşaması, Hallac-ı Mansur'un 'En'el-hak' demesine denk gelir. 
Kişi bu son aşamada aşkın içinde eriyip yok olur. Dualite varlığını yitirir. Artık ne aydınlık ne karanlık vardır. Sadece Allah vardır.
 Bu en son aşamada kişi varlığını yitirir. Çünkü kendisinin hiç var olmadığını, sadece Allah'ın var olduğunu bilir. Bu yüzden Hallac-ı Mansur 'Ben tanrıyım', demiştir ve bu olgunluğa erişememiş olan insanlar tarafından çok yanlış anlaşılmıştır. Hatta günümüzde bile bu sözü çok yanlış yerlere çekilmeye devam edilmektedir.

İlahiyatçılardan Fatih Çıtlak, Tasavvufta bu son aşamanın ancak yolun yarısı olduğunu söylemişti.
Bundan öte neler olabileceğinin hayalini dahi kuramıyorum..
•••
Ruhsal simya, kendini Allah'a adamışlığın yoludur. Bu yüzden bu aşamalardan herkes geçemez.
Hepimiz tekamülümüze en uygun olan hayatı yaşarız. Kimimiz ömrü boyunca maddiyatın içinde kaybolur, kimimiz ise maneviyatın.

Eğer zorlayıcı zamanlardan geçiyor ve yardıma ihtiyaç duyuyorsanız bana ulaşabilirsiniz
_____________________________

Samhain - Halloween


Eskiler, Ekim ayını Kasım'a bağlayan gece, Samhain bayramını kutlarlardı. 
Samhain (sowen-soven diye okunulur) bir pagan bayramıdır ve günümüzde saptırılmış bir şekilde en çok Amerika ve diğer Avrupa ülkelerinde "Halloween" adı altında kutlanır. 
Hepimiz filmlerden biliriz. Daha çok küçük çocuklar için yapılan, biraz korku ve heycan içeren saçma sapan köstümlerle kapı kapı gezilip, insanları korkutma olayıdır. Herkes oyulmuş kabaklarla evlerinin önlerini süsler vs.
Günümüzdeki kutlanış şekliyle eski anlamını tamamıyla yitirmiştir. 
Peki ya nedir Samhain ve eskiden neden kutlanırdı?


Bazı Kelt toplulukları 31 Ekim - 1 Kasım gecesini yeni yıl olarak kabul ederlerdi. Druid inancına göre, varlık, varlık olmayandan çıkar, gün de karanlıklardan, yeni sene de en karanlık günlerden. 
Eskiden kışların çok daha sert ve çetin geçtiğini gözümüzün önünde bulundurursak, Kasım'la birlikte neden karanlık günlerin kapıda olduğunu düşündüklerini anlayabiliriz  Eskiden insanlar doğayla çok daha iç içe yaşarlardı. Onunla çok daha barışıklardı. Kasım'la birlikte günler kısalır, karanlık gecelerin süresi uzardı. Bu yüzden bu zaman Doğa'nın ölümü ve soğukların başlangıcı olarak görülürdü. Hatta Kasım'la birlikte gelen Kuzey rüzgarlarının, Ölüler diyarından geldiğine inanılırdı. Dolayısıyla 1 Kasım ölüleri anma günü olarak kutlanırdı ve hala da kutlanmaktadır. (Avrupa ve Amerika'da bu gün resmi tatildir.) 

Samhain ile başlayan dönemde Tanrıça artık yaşlı bir kadındır. Gelecek ilkbahara kadar böyle kalır. İnsan ise artık hayatının sonbaharından kışına geçmektedir. Bu aynı zamanda Ölüler Ülkesine yapacağı yolculuğa hazırlıktır. Ancak bu hiçbir zaman bir son değildir. Her şey döngüseldir. O zaman Samhain değişimlere de hazırlıktır. 
Aynı şekilde Samhain ile karanlıklar gelse de bu aynı zamanda daha sonra gelecek olan ışığın da habercisiydi. Bu nedenle Samhain'de ateşler de yakılırdı. 

Eski Samhain adetlerine bakılırsa, Samhain gecesi ortalıklarda dolaşmak tekin değildi. Bugün ile başlayan dönemde insanlar evlerine ateşin başına çekilirdi. Dışarı da ise ruhlar ya da varlıklar dolaşırdı. 

Fenerli Jack efsanesi de bu dönemlerde türemişti. 
Öyküye göre Jack çok kötü bir adamdı ve kumarbazdı. Bir gün şeytanla da kumar oynamış ve kazanmıştı. Bunun karşılığında Şeytan'dan, onu cehenneme koymamasını istemiş, ancak öldükten sonra cennete de gidemediği için ruhu dünyada hapis kalmıştı. Ruhu elinde fener (ya da oyulmuş balkabağı içinde ışık) her yıl Samhain gecesi dolaşmaktadır.
Alıntı: Kadim Cadılık Öğretisi - Erhan Altunay


Ne mutlu bize ki, atalardan gelen adetleri bu kadar saptırmamışız. 
Yaptığımız her hareketle ve düşündüğümüz her düşünceyle etrafımızı oluştururuz. 
Efsaneler, masallar veya hikayeler öylesine okunur ve ciddiye alınmaz çoğu zaman. Oysa her birinin içinde şifrelenmiş ve sembolleştirilmiş öğretiler saklıdır. 
Bu yüzden popüler amerikan kültürünün etkisi altında kalırken, yaptığımız şeylerin arkasındaki asıl gerçeklerin farkında olmalıyız. 
.............................

Dün geceki Akrep burcunda gerçekleşen Yeniay'dan sonra, bu gece eskilerin de yaptığı gibi gerçek doğanıza, yani içinize çekilin.
Belki evin içinde ufak bir mum yakmak isteyebilirsiniz. Geçin karşısına ve o küçük alevin karanlık ile kendi halinde yaptığı tuhaf ve büyüleyici dansı izleyin. 
Ufak bir mum ışığının koskoca karanlığı nasıl aydınlatabildiğinin farkına varın. 
Siz bu büyüleyici dansı izlerken, kalbiniz asıl ait olduğu Öz Kaynağa, Yaratıcıya bağlanacak ve içinizde sessiz bir huzur hissedeceksiniz. 
Cennet halini.

- Her karanlık geçicidir. -
- Her yaranın elbet bir merhemi vardır. -

Bu gece bunun farkına varın ve teslim olun Yaradana. 

☆☆☆

Eğer yeteri kadar karanlıksa etraf veya canınız acıyorsa, dayanamayacağınız kadar.. bilin ki Güneşin doğuşu da, merhemin şifası da yakındır. 

Ruhun en karanlık gecesi



Ruhun karanlık gecesi terimi (dark night of the soul) ilk defa 16.y.y'da yaşayan, şair ve mistik aziz John of the Cross tarafından, bir şiirinde ("La noche oscura del alma") kullanılmış.

Şöyle geçiyor şiirde:
'Eğer kişi, yürüdüğü yoldan emin olmak istiyorsa,
ilk önce kapalı gözlerle, karanlığı deneyimlemek zorundadır'. 

Kısacası, hayatımızda yaşadığımız, hiçbir şeyden zevk almadığımız, yaşamanın bir anlamı olmadığını düşündüğümüz karanlık bir süreçtir. Şimdiye kadar elde ettiklerimiz, yaşadıklarımız, hayallerimiz ve hedeflerimiz herşey anlamsız ve boş gelir. Dönüp kendimize ben kimim? diye sorduğumuz ve cevabını bulamadığımız bir dönemdir. Depresyonla benzerlik gösterir. Ama bu daha çok spiritüel, yani ruhsal bir durumdur. Çünkü kişi bu süreçte, koptuğu ve ait olduğu yeri arar ve o da yaratıcısıdır. Bir çeşit cennet özlemi de denebilir. Kişi cenneti özler.
Bu karanlık dönemden geçerken, iç sesimiz bize bunu çok güzel özetler. Bu yüzden özümüzde aradığımız şeyi biliriz. Ve bu süreçte kimsenin bize yardımcı olamayacağını da biliriz. Ne ailemiz, ne arkadaşlarımız, ne de psikologlar. Bu tamamıyla kişi ve yaratıcı arasında olan bir şeydir. Bu nedenle aydınlığı kişi sadece tek başına bulabilir.

Ruhumuzun karanlık yolculuğuna başladığını nerden anlarız?

- İnancımızı kaybetmiş gibi hissediyorsak, yani     artık neye inanmamız gerektiğini bilmiyorsak,
- Özbenliğimizi kaybetmiş gibi hissediyorsak,        Ben kimim? Niye burdayım? sorusunu                   kendimize soruyorsak,
- Eğer kendimizi herkese ve herşeye yabancı gibi  hissediyor ve yalnızlığı arıyorsak,
- Bir zamanlar değer verdiğimiz şeylerin artık       anlamsız olduğunu düşünüyorsak,
- Gerçek ve asıl olanı arıyorsak, bu hayatın             anlamını öğrenmek istiyorsak,
- Nefes aldığımız her anla memnuniyetsizliğimiz  artıyorsa, ...

işte o zaman son durağı aydınlık olan, karanlık gecemiz başladı demektir.
Bu yolculukta egonun ölümünü/transformasyonunu deneyimleyeceğiz ve sonunda kendi küllerimizden doğan ankaya dönüşeceğiz. Büyük islam alimlerinin de dediği gibi, ölmeden önce ölümü deneyimleyeceğiz.
Önemli olan, bu sürecin uzun veya kısa sürmesinin tamamıyla bizim elimizde olduğunu bilmemizdir. Bu hayatta herşey gelip geçicidir, tıpkı bu süreç gibi.
Kendi içinize yönelmeye çalışın. Kendinizle vakit geçirin. Bu süreçte yalnızlık ve toplumdan uzaklaşmak iyi gelir. Dua etmek, namaz ve meditasyon, zikir, mantralar, bizi içimize yönelticek her şey bize iyi gelecektir.

Tüm bu karanlık yolculuğuna başlamış biri olarak, benimle birlikte aynı ama yinede farklı yolda yürüyen tüm kardeşlerimin karanlığına bir mum ışığı diliyorum. ♡


Yalnız değilsin
Tüm özgür ruhlara, hassas gönüllere
Dünyamızı umursayanlara
Gerçek şu ki
Uyanmak çok büyük güç gerektiriyor
Çevrenin gördüğü şeyleri, farklı görmek
Dışarıya yönelmektense, içine dönmek
Kendi kalbinin fısıltılarını dinlemek
Sana hiç kimse bu yolculuğunda en derin korkularınla yüzleşeceğini söylemiyor
Gerçek dönüşümün kan, ter ve gözyaşıyla gerçekleşeceğini 
Kendini tüm acılara ve zorluklara açman gerektiğini
Yargıdan uzaklaşıp, geriye ne kalacağını görmeyi
Bu hayatın nasıl yaşanması gerektiğine dair hiç bir rehber kitap yok
Hiç bir yanlış
Hiç bir doğru
Sadece şu an var
Bu yüzden şu anı dinle
Ve yıldızlı gecelere dal

Yalnız değilsin
Hepimiz bunun içindeyiz
Sevgini yay
Ve yaşamaya devam et

Kurtlar, insanların kadim dostları


Hepimiz kurt adam hikayeleriyle büyüdük. Dolunay geceleri onun sembolü oldu. 
Ve ondan ürktük, korktuk. Oysa kurtlar daima insanların yanlarındaydı, hatta sadık dostlarıydı. 

Kurtların biz Türkler için ise çok daha büyük bir önemi var. Çünkü destanlarımız Türklerin kurtlardan türediğini anlatırlar. Bir çok hikaye anlatılır, kurtların çocukları beslediklerine, sahip çıktıklarına hatta büyüttüklerine dair. 
Bize vahşi ve tehlikeli oldukları söylenen kurtların bu hikayeleri ilgimi çekse de pek inanılır gelmezdi. Ama merak ettiğim için araştırdığım bir konuydu ve hayatının 3 yılını Rocky dağlarında vahşi kurtlarla geçiren Shaun Ellis'in hayat hikayesine denk geldim. 
Shaun Ellis gerçek bir Kurt adam. Rocky dağlarında sadece 1.5 sene boyunca kurtların izini sürmeye çalışmış. Tam pes ederken nihayet onlarla karşılaşmış ve kendisini uzun bir süreçten ve zorlu sadakat sınavlarından geçtikten sonra sürüye kabul ettirebilmiş. Bu hayatındaki 3 yıl boyunca kurtlar gibi yaşamış, onların onu beslemesine izin vermiş. Bedeni sadece proteinle beslenmeyi daha fazla kaldıramicağını anlayınca onlardan ayrılmak zorunda kalmış. Ve bu ayrılık ona sanki gerçek ailesinden kopuyormuş gibi acı vermiş, hüngür hüngür ağlamış. Geri döndüğünde verdiği 30 kilo ve vahşi doğada hayatta kalmanın getirdiklerinden kimse onu tanıyamamış. Hayatının geri kalanını ise kendini kurtların ve onların daha iyi anlaşılmasına adamış. 

Kurtlar çok asil hayvanlardır ve sürülerinde belirli bir hiyerarşi vardır. Alfa hayvanı liderleridir ve sürüyü o yönlendirir. Onun en büyük görevi neslinin devamını sağlamaktır. Beta hayvanı sürüyü ve alfa hayvanını koruma görevini üstlenir. Bir tehlike anında ilk ortaya atılan hatta canını bile korkmadan tehlikeye atan hayvandır. Buna benzer her bir kurdun üstlendiği görevler vardır. Ve herbiri birbirine karşı saygıda kusur etmezler. Çünkü vahşi doğada var olabilmelerinin birbirlerine bağlı olduğunu çok iyi bilirler. 
Kızılderililer, insanların sadakati ve bağlılığı, aile olmanın önemini kurtlardan öğrendiklerini söylerler. 
Peki nasıl oldu da bu kadim dostluk unutulabildi? 
Kurtlar eskiden insanlara saldırmazlarmış. Çünkü insanlarıda kendilerinden görürlermiş. Ama insanoğlu yerleşik düzene geçtikten ve karbonhidrat ağırlıklı beslenmeye başladıktan sonra işler değişmiş. Insan nasıl beslenirse etrafına öyle koku yayar. Biz bunu anlamasakta kurtlar çok iyi anlar.
 Ve artık et yemeği tamamen bırakan insanlar, kurtlar tarafından av olarak algılanmakta. Hatta insanlara iyice alıştıkları için yerleşik yerlere inmekteler. Ve böylelikle bizim için tehlike oluşturmaktalar. Ve tüm bunların suçluları olan insanlar, doğadan kopmanın ve ona zarar vermenin bedelini ağır ödemek durumundalar. 

Bizler evleri doğa olan hayvanları evcilleştirdik ve doğalarıni mahvettik. Hayvan sevgisi altında onlara işkence çektirdiğimizin farkında bile değiliz. 
Alfa cinsine ait olan bir köpeği alıp, yanlış eğitmeye çalışırsak, zamanla o bizim liderimiz olur. Savaşmak için yaratılmış bir köpeği küçücükün eve hapsedersek, o gelir çocuğumuzu dahi ısırabilir. 

Artık doğaya, atalarımızın yaşadığı hayata dönmenin vakti geldi. Yoksa doğa intikamını çok kötü alacak. Bu günümüz penceresinden bakıldığında imkansız gibi görünsede, aslında değil. 

Shaun Ellis çiftliklere saldıran kurtlara karşı teknolojinin sunduğu imkanları kullanarak, onları yerleşim alanlarından uzak tutuyor. Yaptığı tek şey ise, kurt sürüsü ulumalarının ses kaydını çiftliğin etrafında hoparlörler aracılığıyla çalması. Bunu gerçek zanneden kurtlar o bölgede başka bir sürünün yaşadığını düşündükleri için, kendi hayatlarını tehlkkeye atmamak için, saygı gösterip geri çekiliyorlar. 

Bu hayattaki her sorunun bir çözümü vardır. Yeterki cehaletimizle savaşacak kadar yiğit olalım. 
Ve biz doğayız! Bunu asla unutmayalım. 

Not: Shaun Ellis ve kurtlarla yaşam hakkında bir çok belgesel bulunmaktadır. Ayrıca hayat hikayesini merak eden the man who lives with wolves kitabını okuyabilir.