Reenkarnasyon Teorisi
Ekim 23, 2017Bir hayli karmaşık olan, kimi çevreler tarafından kabul edilmeyen, kimileri içinse gerçekten var olduğuna inanılan reenkarnasyon hakkındaki fikirlerimi paylaşmak istiyorum bu yazımda.
Reenkarnasyonla ilgili işin dini boyutuna dalarsak, içerisinden çıkamayabiliriz. Çünkü din adamları İslam dininde reenkarnasyonun net ve kesin bir şekilde var olmadığını idiaa ediyorlar. Reenkarnasyona işaret eden ayetlerin de aslında saptırılarak yorumlandığını söylüyorlar.
Bu yüzden bu konuya inanananlar kendilerini bu çevreden direkt dışlanmış gibi hissediyor.
Dini açıdan karma diye birsey yok. Atalarımızdan devraldığımız miras var. Bu yüzden dedenin işlediği günahın cezasını torunun çektiğine inanılıyor. Oysa ayetler bize sadece kendi yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimizi net bir şekilde hatırlatıyor. O halde masum bir çocuk nasıl oluyor da dedesinin işlediği günahtan sorumlu oluyor?
Reenkarnasyon tam bir saçmalık ve kesinlikle yok desek de, bazı vakalar kafamızı çok korkunç bir şekilde karıştırabiliyor.
Yurtdışında bu tür vakalara çok rastlanıyor. Ani bir kaza geçiren adam hastanede uyandığında bu hayatında hiç öğrenmemiş olduğu bir dili mükemmel bir şekilde konuşabiliyor, hipnoz altında bu hayatımızda bizi korkunç derecede etkileyen korkularımızın kökeninin geçmiş yaşamızdaki hayatımızı görerek şifalandırabiliyoruz vs. Peki ya tüm bu vakalar eğer reenkarnasyon yoksa nasıl açıklanabiliyor?
Bunlar sadece yurtdışında olan şeyler de değil. Türkiye'den de ilginç hikayeler var. Ata Nirun'un 'karanlığın ışığı' adlı kitabında Ela mı Yoksa Elmita mı..? diye bir bölüm var.
Olay 1985 senesinde gazetelere çıkan Ela Kaşkıran adında bir kız çocuğuyla ilgili. 5 yaşındaki Ela sosyal çevresinden öğrenmiş olamayacağı şeyleri söylüyor ve hiç bilmediği halde ingilizceyi anlıyor ve yabancı dilde şarkılar söyleyip duruyormuş. Ailesi kızlarındaki garipliğe bir anlam veremezken, okuldaki ingilize öğretmeni sayesinde Ela'nın kendi kendine mırıldandığı şeylerin aslında ingilizce kelimeler olduğu anlaşılmış. Olay daha sonra iyice çığrından çıkmış çünkü Ela ailesini ve ortamını iyice yadırgamaya başlamış. Benim adım Elmita, Bob adında bir kocam ve iki çocuğum var ama bir uçak kazasında öldük diye hikayeler anlatıyormuş.
Çevresinden hiçbir şekilde öğrenmiş olamayacağı şeyleri biliyor ve talep ediyormuş. Hiçbir dil eğitimi almamış olan Ela tüm ingilizce soruları anlıyor ve mükemmel derecede cevap verebiliyormuş.
Kendisini Elmita zanneden Ela vakası Türkiye'de belki de en gizemli reenkarnasyon vakalarından biridir. Eğer bu konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek ve diğer reenkarnasyon vakalarının hikayelerini okumak istiyorsanız, internetten araştırabilirsiniz. Çünkü buna benzer açıklanamayan birçok örnek var.
Reenkarnasyona astrolojik açıdan bakacak olursak, herşeyin 8. eve bağlandığını görüyoruz.
Aleksandar İmsiragic ölüm, orgazm ve rahme düşüşün aynı anda gerçekleştiğinden bahsediyor. Bu yüzden yukarıdaki resmi bu konuya uygun gördüm. 8. evi ve bu konuyu güzel görselleştirmiş. Doğuş, gelişim, cinsel birleşme, yaşlanma, ölüm ve yeniden rahme giriş..
Astrolojide ölüm evi 8. evdir. 8. evde ölürüz. Bu yüzden bu hayatımızı, birinci evden sekizinci eve kadar olan evler anlatır. Yani burası şimdiki yaşamımızdır.
8. evden 1. eve kadar olan dönem anne karnındaki yolculuğumuzu temsil eder.
Ruh dokuzuncu evden geçerken (jüpiter) misyonunu üstlenir. Onuncu evde karmasını (satürn) tanır. On birinci (uranüs) ve on ikinci evler de (neptün) ruhsal yapısını oluşturur. Tam bu aşamada ruh bedenlenir ve bunun sonucunda anne ilk defa karnında bebeğinin hareketlerini hissetmeye başlar.
Bu açıdan bakarsak kürtajın korkunç birşey olduğunu anlarız. Annenin bu aşamada başka bir ruhun varlığını kendi elleriyle öldürmesi cinayettir.
Şayet eğer anne gebeliğinde bebeğini kaybederse, ruhun bedenlenmekten vazgeçtiğini anlarız. Burda anne kendisini ne kadar suçlu da hissetse, onun elinde olan birşey yoktur. Bu ruhun kendi iradesiyle verdiği karardır. Oysa kürtajda başka bir ruhun yerine verilen bir karar vardır. Onun yaşam hakkını elinden almaktır bu.
Ölümden sonraki gelen yaşam 9. evdir. Bu yüzden geleceği 9. ev tanımlar. Dokuzuncu evi doğum olarak kabul edersek, onun ölüm evi dördüncü evimiz olur. 4. evden sonraki gelen ev de yeni yaşamımız olur.
Şimdiki yaşamımızın bir önceki ölüm evini, 12. ev olarak kabul ettiğimizde, geçmiş yaşamımızı gösteren evin de 5. ev olduğunu anlarız. Bu böyle devam eder.
Astrolojik haritalarımız hem geçmişi, hem şimdiyi hem de geleceği kapsar. O halde haritamıza bakarak hem bir önceki hem de bir sonraki hayatımızı görebiliriz.
Yukarıdaki anlattıklarımdan 1. evimizin şimdiki yaşamımızın. 5. evimizin geçmiş yaşamımızın ve 9. evimizin de gelecekteki yaşamımızın olduğu sonucu çıkar. Önemli olan şimdiki yaşamımız, geçmiş ve gelecekteki yaşamımızdır. Çünkü bu 3 hayatı aslında şu anda aynı anda yaşarız. Bu yüzden geçmişi de, geleceği de değiştirebilme imkanına sahibizdir. Çünkü Allah kaderin yanında, iradeyi de bize armağan etmiştir.
Reenkarnasyon olayına tüm yukarıda anlattıklarımı katarsak, hayatımızda yaşadığımız herşeyin aslında kendi ektiğimiz şeyler olduğu gerçeğine kavuşuruz.
Yani torun dedenin günahını boşuna ödemek zorunda kalmaz asla. Çünkü dedenin işlediği günahta kendisinin de payı vardır. Böylelikle karma denilen borç, yanlış veya doğru eylemler aracılığıyla aile üyeleri arasında yaratılır. Bu yüzden de ruhlar genellikle aynı aile içerisinde doğmaya devam ederler.
Büyüklerimizin haritalarında var olan belli bir takım konumlar, bizim haritamızda da kendilerini belli ederler. Çünkü bir döngü vardır. Geçmiş geleceğe doğru akmaz. Bu sadece bizim yanılgımız. Zaman daima döngüseldir. Bu yüzden herşey tekerrürden ibarettir ve bu döngüden kurtulmanın yolu iradedir.
Astrolojik haritalarımızdaki olumlu açılarımız ve kuvvetli gezegen konumlarımız aslında birer ödül gibidir. Bir önceki hayatımızda bunları aşmışızdır ve ödül olarak bu hayatımızda o konular üzerinden imtihan edilmeyiz.
Haritamızdaki zorlayıcı konumlar ise geçmişten getirdiğimiz yükleri gösterir. Hayat bizi bu alanlarda imtihan edecek ve geçmişi değiştirebilme fırsatını verecektir.
Harita bir bütündür ve bu yüzden her gezegenin ayrı bir önemi vardır. Ama genellikle karmayı gösteren şeyler 12. ev gezegenleri, Satürn ve güney ay düğümüdür. Bunların konumları veya transitleri bize geçmişi değiştirme fırsatını verirler. Dolayısıyla bu dönemlerde hayatımızda belirli kişiler veya olaylarla olan karşılaşmamıza ekstra önem vermeli ve irademizi kullanarak dikkatli hareket etmeliyiz. Yani aldığımız her nefes ve attığımız her adım aslında çok önemli. Çünkü işin ucunda geçmişimizi düzeltiyor, geleceğimizi yaratıyoruz.
Reenkarnasyon teorisine göre insanoğlu her kılığa girer.
Bir hayatında zengin bir kralsa, bir sonrakinde fakir bir köylü olacak ve zamanında kral iken verdiği zalim kararları bir köylü olarak deneyimleyerek kral olmanın bedelini ödeyecektir.
Eğer bir insan bir hayatında tecavüzcü veya katilse, bir sonraki hayatında tecavüze uğrayan veya katledilen kurban rolünü üstlenecektir.
Eğer bir hayatında fahişeyse, bir sonraki hayatında bekaret yemini eden bir rahibe rolüne girecektir.
İlk önce kral, ardından fakir olan köylü bir sonrakinde yine zengin rolüne bürünecek ama bu sefer her iki rölü yaşamış olmanın bilgeliğiyle iradesini kullanarak yaptığı hataları bir kere daha tekrarlamayacaktır. Veya tekrarlayacak ve kendini bitmek bilmeyen bir döngüye hapsedecektir.
Geçmişin izlerini bu hayatımızda karanlık bir gölge gibi yanımızda taşırız ve bu gölge haritamızda kendisini gösterir. Adeta beni şifalandır diye bağırır. Ama biz kendimizi hayata öyle bir kaptırırız ki, şifalandırmayı bırak, ruhumuzu daha da çok kirletiriz.
Reenkarnasyona küçüklüğünden beri inanan biri olarak kendi haritamdan ve hayatımdan örnek vermek istiyorum.
Ortaçağ ve en çok da yeniçağ döneminde masum kadınlar cadı olarak ateşler içerisinde yakıldı. İçindeki gerçek gücü kullanmasını bilen, şifalı otlar hakkında bilgi sahibi olan ve çevrelerini şifalandıran bilge kadınlar kilise ve erkekler için büyük bir tehlikeydi. İnanışa göre kadın yaratılış itibariyle şeytana yatkınlığı olan bir varlıktı. Bu yüzden korkunç işkencelere maruz bırakıldı ve ruhuna ateşler içerisinde acı çektirildi, korkunç bir şekilde ölüme mahkum edildi.
Bu kadınların acısını ve öfkesini her daim içimin derinliklerinde hisseden biri oldum. O zamanın koşulları günümüz için de geçerli olsa, gizli ilimlere ve alternatif şifa yöntemlerine olan merakım yüzünden yine cadı damgası yerdim herhalde.
O cadı olarak yakılan kadınlardan biri olduğuma eminim ve ateşler içinde yanarken hissettiğim öfke ve korku bu hayatımdadaki en büyük imtihanım.
Mars'ı 12. evinde, ateş burçlarında ve Venüsü Koç burcunda olan biriyim, Güneşimin Satürn ve Plüton ile zorlayıcı açıları var. Hayatımdaki otorite ve erkek figürlerine karşı içimde biriktirdiğim güvensizlik, korku ve öfke hayatımın birçok alanında geçmişimin hatırlatıcısı olarak karşıma dikiliyor ve yolumu tıkıyor. Şifalanmadan sana yol yok diyor ve geçmişimi sıfırlamam, korkmadan güvenmem gerektiğini hatırlatıyor. Hayatımdaki otorite, baba ve erkek figürlerine karşı yitirdiğim saygıyı yine kazanmam gerekiyor.
Yukarıdakı örnek kötü bir geçmiş yasam deneyiminden kalan miras. İyi geçmiş yaşamlarımız da var.
İngiltere'yi ve en çok Winchester şehrini ve Stonehenge'i ziyaret ettiğimde tuhaf bir tanıdıklık hissetmiştim. Londra'yı hiç sevememiş olmama rağmen Winchester o kadar sıcak ve yuvamsı bir yer gibi gelmişti ki, kendisini hiçbir yere ait hissedemeyen biri olarak, bende oluşturduğu hisse şaşırmıştım.
Druidler ve kelt mitolojisi her daim özel ilgi alanıma girdiler. Tarihe her zaman için meraklıydım ama hep belirli dönemlere ilgim, tutkulu bir şekilde daha fazla oldu.
Druidlerden kalma, bilgiden çok soru işareti var. Mesela Druidlerin Galatea civarında bulundukları söyleniyor. Hatta Aytunç Altındal Türkler daha orta Asya'dayken, Druidler bu topraklara turkije gibi bir isim vermişler diye anlatırdı. Bu toprakların yüzyıllar sonra Türklere ait olacağını nerden biliyorlardı? Nerden geliyorlardı, bu kadar bilginin kaynağı neydi?
Haritasında mistik dörtgeni olan biri olarak bu mistik bilgilere derin bir tutkuyla bağlıyım. Ve bu bilgelik aşkının o zamandan kalma olduğunu biliyorum.
Eğer reenkarnasyona inanmıyorsanız bu anlattıklarımın bir çoğu size deli zırvası olarak gelebilir. Bazen ben de hipnoz altında gördüklerimi düşündüğümde, sağlam saçmalıyorsun dediğim oluyor ama önemli olan regresyondan sonra tuhaf bir şekilde gerçekleşen şifa. İnsanlar bu sayede fobilerini yenebiliyor, hayatlarında ters giden şeyleri düzeltebiliyor ve kendilerini şifalandırabiliyorlar. Tuhaf bir şekilde hissettikleri, deneyimledikleri ama açıklayamadıkları şeylerin cevabına kavuşuyorlar.
Eminim sizin de kendinizi belirli insanlara veya yerlere diğerlerine nazaran daha yakın hissettiğiniz oluyordur. Tek başınıza açıklayamadığınız ve tuhaf gelen deneyimler yaşıyorsunuzdur.
Reenkarnasyon var veya yok. Aslında bu sorunun tam ve net cevabı önemli bile değil. Eğer siz bu sayede hayatınızı düzeltebiliyorsanız, size şifa olarak yansıyorsa, vardır. Eğer hiçbir işinize yaramıyorsa da yoktur.
Bu kadar basit. :)
8 yorum
Kanıt bulamayacağım için uzun uzadıya okuma isteği duymadığım bir konuydu reenkarnasyon.Sıkıcı olmayan bir akıcılıkta yazmışsınız.Winchester'ı ilk ziyaretimde ben de round table karşısında değişik bir duyguya kapılmıştım.Eşim bazen benim bazı tavırlarım karşısında dalga geçmek için geçmiş ysşamımda Westminster izlerinin olduğunu söyler.Şimdi yazdıklarınızı okuduğumda tebessüm ettim ve 'belki de' dedim.
YanıtlaSilKim bilir belki de.. :) Paylaştığın için teşekkür ederim.
Sil"Hayatımdaki otorite, baba ve erkek figürlerine karşı yitirdiğim saygıyı yine kazanmam gerekiyor."
YanıtlaSilPeki sen bunu nasıl sağlayacaksın mesela ya da biz kendi haritamızdaki sıkıntıları nasıl yenicez, nasıl şifalandıracağız?
Farkındalık kazanmak yolu yarılamaktır. Sonrasında kişiye düşen içindeki şeytanları yenmektir. Bu da uzun bir süreçtir. Ama kişi istedikten sonra, kendisini aşabilir. Şifa için birçok yol vardır. Yazılarımda paylaşıyorum.
SilReenkarnasyon adaletin sağlanması için mecburidir tek bir hayata çok sayıda nitelikli deneyim sığmaz
YanıtlaSilPeki ya bu yaşamında birine tecavüz eden kişi bir sonraki yaşamında kendisi tecavüze uğracaksa, önceki yaşamındaki tecavüz ettiği kişide kendisinin bir önceki yaşamında başka birisine tecavüz etmiş biriyse eğer bu kısır bir adalet sistemi olmuyor mu? ��
YanıtlaSilbiryerlere ve birilerine yakınlık hissetmenin reenkarnasyon olduğunu sanmıyorum. eskiden de insanlar bizim yaşadığımız duyguları yaşıyordu zorluklardan imtihanlardan geçiyordu bizde geçiyoruz. İnsanı insana veya bir mekana yakınlaştıran en büyük şey aynı hisleri yaşamış olmaktır. Aynı zorluklar aynı sevinçler ortalama insanların hepsinde var.
YanıtlaSilbu cadı reenkarnasyonunu paulo coelhonun elif kitabındaki türk kızı da yaşamıştı. o siz misiniz yoksa
YanıtlaSil