1 Şubat 2022 | Kova burcunda SATÜRNYEN YENİAY

  • Share

MEDİKAL ASTROLOJİDE URANÜS & NÖROLOJIK SAĞLIĞIMIZ

  • Share

18 Ocak 2022 | yengeç burcunda Dolunay

  • Share

BEDENİMİZDEKİ PLÜTONİK ZEHİRLER

  • Share

1 Şubat 2022 | Kova burcunda SATÜRNYEN YENİAY


12 derece Kova burcunda bir yeniay gerçekleşmekte. 
Gökyüzü bizi yeni bir sayfa açmaya hazırlasa da, 
Yeniay Satürn gezegeniyle kavuşumda olacağı için atacağımız adımlar gecikmeleri beraberinde getirebilir. Dolayısıyla yeni oluşumlar için şimdilik çok da ümitli olmayın çünkü ilk önce biraz sorumluluk alıp, sabır göstermemiz gerekecek.

Yeniay haftasındaki Jüpiter ve Mars sekstili kendimize inanır ve hedeflerimiz uğruna savaşırsak, isteklerimize kavuşacağımızın sinyalini veriyor.
Aslında zorlayıcı bir yeniay gibi gözükse de, dişini sıkabilenlere şans getiriyor olacak.

Önümüzdeki 2 haftalık süreç boyunca içimiz kıpır kıpır olabilir. Yeniayın Kova enerjisi zihnimizi aktifleştirecek ve birçok yeni fikrin oluşumuna neden olacaktır. Lakin Satürn'ün ağır enerjisi bu olumlu enerjimizi biraz kısıtlayabilir. Makrokozmosta ise bu gerçek elektrik ve enerji kesintilerini beraberinde getirebilir.

Bu yazımı kaleme alırken masmavi bir gökyüzü ve cıvıldayan kuşlar sanki yalancı bir bahar havasını hissettirse de, Satürnyen yeniay 2 haftalık süreç boyunca soğuk havaların tekrardan içimizi üşüteceğini gösteriyor. 

Sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da üşüyeceğimiz bir zaman diliminden geçiyoruz.
Mantık konularına çok değer verebilir ve kalbin sesini görmezden gelebiliriz. Bu da sevdiklerimizle aramızdaki bağı biraz zayıflatabilir. 
Hazır Mars ile Kiron arasında da sert bir açı varken sevdiklerimizin kalbini kırmamaya özen göstermeliyiz. 
Bu yüzden kalbinizi ezmeyin, sevdiklerinizi görmezden gelmeyin. Yoksa bu süreç boyunca yalnız kalırsınız.

Venüs ile Uranüs arasında oluşan üçgen açı uzun zamandır yalnız olanlar için heycan verici bir aşk kapısı da açabilir. 
Zaten aşkı olanlar için ise, hiç umulmadık bir yerden bolluğu ve bereketi olan bir kazanç da getirebilir.
Gözünüzü açık tutarsanız fırsatları kaçırmazsınız.

☆☆☆

Kova burcundaki gökyüzü olayları kollektif bilincin aydınlanması için fırsatları beraberinde getirir. 
Bu olayda sizin de bir katkınızın olması için, hayatınızdaki olumsuzluklara değil, güzel olan şeylere odaklanın. 
Biraz sessizleşin.
Ağzı olan herkes konuşuyor. Siz tam tersine susun.
Susarsanız huzura ereceksiniz.

Uranüs ve yeniay arasındaki kare açı zaman konusuna dikkat ermemiz gerektiğini hatırlatıyor.
Zamanınızın kıymetini bilin bu 2 haftalık süreç boyunca çünkü bu aralar en çok değerli olan şey o.
Uçup giden zamanı yakalama anı bu yeniay.
Ve bunu sadece sessizliğe varırsanız başarabileceksiniz. 

Dilerim bu yeniay sükut altındır sözünü hatırlatır ve zihnimiz arınarak, sezginin pusulasını bulur. Yollar açılır, bilinç aydınlanır ve ruh özgürleşir..

MEDİKAL ASTROLOJİDE URANÜS & NÖROLOJIK SAĞLIĞIMIZ


En son yazdığım plütonik zehirler adlı yazımda bedenimizdeki toksinlerden nasıl kurtulabileceğimizden bahsetmiştim. Beyin sağlığımız içini başlamamız gereken yer Plüton'un zehirleridir çünkü ağır metaller beynimizde de yer edinmektedir ve böylelikle Uranüs'ün sağlıklı çalışmasını engeller. 

Alzheimer, parkinson, ALS, MS ve otizm hastalıklarında hiç olmadığı kadar büyük bir artış gözlemlenmekte. Bilim adamları 2030 yılından sonra doğan çocukların ikisinden birinin otistik olacağını öngörüyor. Bunlar korkunç rakamlar. 

Bu gibi hastalıkların şifasının olmadığı söylense de, tamamen iyileşenlerin de olduğunu biliyor musunuz? 

Kaliforniya üniversitesinde yapılan bir araştırmada 10 alzheimer hastasından 9'u tamamen iyileşirken sadece birinde %50'lik bir iyileşme gözlemlendi. İyileşme potansiyeli olmayan hiçbir hastalık yoktur sadece irade eksikliği ya da iyileşmeme isteği vardır. Şu an içinizdeki ses 'hiç iyileşmek istemeyen hasta olur mu' diyor olabilir. Ben bunu çevremde çok sık görüyorum. Sağlık bir sorumluluktur ve çoğu insan sorumluluk üstlenmekten korkuyor. Beslenme düzenini, yaşam tarzını veya düşünce şeklini değiştirmek istemiyor. Doğal olarak bu hastalara ne evren ne de doktorlar yardımcı olabiliyor. 

Maalesef hem anannem hem de babannem alzheimer hastası. Babannemde bunu çok geç fark ettik, anannemde ise belirtilerini daha yeni görüyoruz. Ama nasıl davranılması ve ne yapılması gerektiğine dair aile içinde çatışma yaşanmakta. Maalesef doktorların verdiği ilaçlarla bir düzelme gözlemleyemiyoruz. Tam tersine yavaş yavaş da olsa bir kötüleşme süreci içinde bulunmaktayız. Bu durum beni hem endişelendiriyor hem de içten öfke hissetmeme neden oluyor. Çünkü katıldığım kongrelerden, alanında uzman olan profesörlerden bu sürecin böyle ilerlemek zorunda olmadığını duyuyorum. Belki son evresine gelmiş olan nörolojik rahatsızlarda pek bir şey elimizden gelmeyebilir ama son evreye varmadan önce yapabileceğimiz çok şey var yeterki sağlığımızın sorumluluğunu üstlenelim. 

Katıldığım en son kongre beyin ve sinir sağlığıyla ilgiliydi. Tıpkı bir önceki Plüton yazım gibi bu yazımda da öğrendiklerimin bir özetini paylaşmak istiyorum. 

•••

Nörolojik rahatsızlıkların ardında birçok önemli faktör bulunmaktadır. Çevremizden aldığımız toksinler, yoğun gündelik hayatın getirdiği stres, yanlış beslenme şekli, elektromanyetik alanlardan gelen zararlar ve geçmişimizden gelen travmalar vs. Tüm bunlar nörolojik hastalıkların ana nedenleridir. Bu nedenleri ortadan kaldırmaya başladığımız anda nörolojik rahatsızlıklarımızın azalmaya başladığını gözlemleriz. Gelin birlikte bunların neler olabileceğine bir göz atalım. 

• Beslenme •

Şüphesiz en önemli konu gıdadır. Modern insanın beslenme tarzına baktığımızda çok az sebze ve yeşillik ama bol miktarda karbonhidratla beslendiğini görürüz. Hayvansal ürünler atalarımız için şifa kaynağı iken bizim için artık maalesef hastalık kaynağıdır. Çünkü atalarımız hayvanlarını fabrikalarda değil, doğada yetiştirirdi. Hayvanların yemleri doğadaki tıbbi bitkilerdir. Oysa şimdi ne yedikleri bile belli değil. Hayvansal gıdaların tehlike haline gelmesinin bir diğer nedeni ise antibiyotikler. Eğer veteriner eline düşmemiş olan bir hayvanın etini, sütünü ya da yağını bulabiliyorsanız gönül rahatlığıyla yiyebilirsiniz ama eğer bulamıyorsanız ve nörolojik rahatsızlıklarınız varsa bir eliminasyon diyetinden geçmeli yani bunları bir müddetliğine hayatınızdan tamamen çıkartmalısınız. 

Hayatınızdan çıkartmanız gereken bir diğer şey de gluten ve şeker. Bahsetmiş olduğum araştırmada alzheimer hastalarını iyileştirmek için hayatlarından ilk önce gluteni ve şekeri çıkartmışlar ve akabinde hastada bir gerilemeyle birlikte iyileşme gözlemlenmiş. Atalarımız ekşi maya olmadan hamur işlerini hazırlamazdı. Onların zamanındaki buğdaylar besin değeri bakımından hem daha zengin hem de daha az gluten içeriyordu. Tüm bunlardan uzaklaşmış olmak modern insanı hasta etti. Eskiden pancar şekeri de değerliydi, zor elde edildiği için bol miktarda tüketebilecekleri bir şey değildi. Oysa şu anki toplumda şeker bağımlılığı had safhalara ulaşmış vaziyette. 

• Toksinler ve elektromanyetik alan • 

Çocuklarınıza aşı yaptırmadan önce aşıların içindeki toksinleri ve yan etkilerine dair araştırma yapmanızı ve çocuklarınızı doktora bu bilinçle emanet etmenizi tavsiye ederim. Atalarımızın aşıları yoktu, evet belki daha erken ölüyorlardı ama yine de günümüz insanından daha sağlıklıydılar. Aşılarla sağlığımızı mı koruyor yoksa bağışıklığımızı mı çökertiyoruz sorusunu kendimize sormakta çok geciktiğimizi düşünüyorum.

Zihnimizi mahveden, sinir hücrelerimizin iltihaplanmasına yol açan, düşünme kabiliyetimizi yitiren ve hafızamızda boşluklara yer açan bir diğer önemli konu çevremizdeki elektromanyetik alan. Özellikle şehirlerde yaşayanlar 4 taraftan yansıyan modemlerin zararını görmekte. İnternete bağımlı hale geldik, televizyon birçok evde neredeyse bütün gün açık ve 7/24 bir elektrik akımına maruz kalıyoruz. Sigara içenin ciğerleri gece boyunca dinlenebiliyor, alkol içenin karaciğeri kendini gece arındırabiliyor. Peki ya bu dehşet verici elektromanyetik alandan kaçamayan zihnimiz kendisini nasıl dinlendirecek? Buna o kadar hassas hale gelen insanları tanıdım ki kongrede, adamın biri evini barkını satıp, bir karavanla ormana yerleşmek zorunda kalmış. 'Uyuyabildiğim ve kendimi iyi hissedebildiğim tek yer orasıydı' diye anlatıyor. 

Özellikle 30 ile 40 yaş arası olanlar uykusuzluk, asabiyet, konsantrasyon eksikliği, depresyon ve çeşitli nedenlerden dolayı doktorlara gitmeye başladı. Bu insanlar aslında fiziksel olarak sağlıklılar. Bu yüzden doktorlar hastalıklarına bir teşhis koyamayarak 'psikolojik kaynaklı olmalı' demek zorunda kalıyorlar. Oysa bunlar elektromanyetik alan kaynaklı şikayetler. Şimdi hepimizin ormana yerleşme cesaretinin olmadığını biliyorum ama yapabileceğimiz başka şeyler de var. İnternetimiz zaten var ve zaten çekmekte. Bebeğimizin altını değiştirmeyi unuttuk diye bize haber verecek bir robota veya işerken bilmem kaç vitamin veya mineral kaybettiğimize dair bize haber verecek bir telefon uygulamasına ihtiyacımız yok. Eşyaların interneti adı altında bize pazarlanan 5G teknolojisi tüm bu sağlık sorunlarımızı kat be kat artıracak. 

Sürekli elektrosmog'a maruz kalan insanların kanı katılaşmaktadır. Bu zaman içerisinde safra kesesinde simsiyah taşların oluşmasına neden olur. Kanın katılaşması beyin ve kalp sağlığını da olumsuz etkilemektedir. Tüm bu etkilere karşı kendimizi korumalı ve kanımızı sulandıracak gıdalar tüketmeliyiz. Gluteni hayatımızdan çıkartmalıyız. Bir hafta oruç tuttuktan sonra beslenme düzenimizi çok daha kolay değiştirebiliriz çünkü oruç bağımlılıkları azaltmaktadır. D vitamini, koenzim Q10, B12, Omega 3 gibi değerlerinizin iyi durumda olduğunu kontrol edin. 

Hafıza ve konsantrasyonu güçlendirdiği bilinen kurkumin hem alzheimer hastalığının ilerlemesini yavaşlatmakta hem de nörolojik sağlığımızı korumaktadır. Maalesef zerdeçalın içinde sadece %5 kurkumin oranı bulunduğu için bir nörolojik rahatsızlığınız varsa sadece zerdeçalı kullanmanız yeterli olmayabilir. Bu gibi durumlarda kurkumin ekstraktı tavsiye edilmektedir. Eğer şimdilik bir sağlık sorununuz yoksa zerdeçalı korunmak için yemeklerinizden eksik etmemelisiniz. (Kurkumin ekstraktını kan sulandırıcı kullanıyorsanız doktorunuzla konuşarak kullanmalısınız.)

Tüm bunların haricinde yapabileceğimiz başka şeyler de var. 

Geceleri modeminizi kapatın. Yeteri kadar melatonin salgılanması için ışığın girmediği karanlık bir odada uyuyun ve sadece dolunay geceleri odanızı hafif aydınlatın. 

Yurtdışında baldachin adı altında cibinliklerin satıldığını gördüm. Bu cibinlikler sıradan bir tüle benziyorlar ama içlerinde bakır ve gümüş ağları var. Bu cibinliklerle yatağınızın dört bir yanından sardığınızda etrafınızda elektromanyetik alana karşı bir korunma kalkanı oluşuyor. Maalesef Türkiye'de henüz satan bir üretici bulamadım. (Eğer varsa ve benimle iletişime geçerse çok sevinirim). Olay artık o kadar ciddi ve vahim ki, hepimizin en azından gece uyuduğumuz süre boyunca beynimizi bu alandan koruyacak bu tarz yöntemlere ihtiyacı var. 

Uzun lafın kısası Kova çağına giriş yapmaya hazırlanan insanlığın en büyük dertlerinden biri Uranüs gezegenin temsil ettiği teknolojik gelişmelerin yan etkileri olacak. Beyin sağlığını korumak isteyen herkes ise internet bağımlılığından kurtulup, eskiden de olduğu gibi zamanının çoğunluğunu teknolojiden uzakta, doğada geçirmek zorunda kalacak. Artık 12'ye 5 yok, gece yarısını 5 dakika geçti bile. Yani birçok konuda geç kaldık ve vahim sonuçlarla yüzleşmek zorunda kalacağız. Ama daha da geç olmadan hareket edersek belki yeni doğacak olan çocukları koruyabiliriz. 

18 Ocak 2022 | yengeç burcunda Dolunay


27 derece Yengeç burcunda bir dolunay bizleri beklemekte. Bu dolunay Plüton gezegeniyle dizilimde olacağı için biraz karanlık bir dönüşümün kapımızda olduğunu gösteriyor. Dolunayın enerjisini son birkaç gündür hissetmeyr başladık bile. Üzerimizde bir asabiyet, bir sinirlilik, bazılarımızda ise korku ve sebebi bilinmeyen bir endişe var. Güneş'teki kuvvetli patlamalarla manyetik bir fırtına altındayız ve bu yüzden başımızda bir basınç hissediyor çoğumuz. Tüm bunlar bazılarımız için bardaktaki son damlanın suyu taşırmak üzere olduğunu gösteriyor. Sanki en ufak bir olayda patlayabilecekmiş gibi hissediyoruz. İşte bu dolunay bu son damla olabilir bazılarımız için. 

Karanlık yanlarınızı dönüştürmeye hazır mısınız? 

Dolunay esnasında Güneş'in Plüton gezegeniyle kavuşumda olması aslında bizlere muazzam bir güç vermekte. Dolunay enerjisini doğru kullananlar bu 2 haftalık süreç içerisinde küllerinden dirilen Anka kuşu misali kendilerine yeni bir kader yolu açacaklar. Ama bunu başarabilmeleri için hayatlarındaki Plütonik karanlık güçlere dur demeyi öğrenmeleri şart. 

Ay, anaç Yengeç burcunda bulunduğu için dişil gücümüzü bize hatırlatmaya çalışıyor. Dişil güç yaratıcı ve besleyici bir güçtür. Çekim yasasını harekete geçirebilmek için dişil gücün büyüsüne ve kudretine ihtiyaç duyarız. Bu dolunay bu enerji akışını bize sağlıyor olacak. 

Bir yandan Merkür retro hareketine geçti ve Kiron ile olumlu açıya geri dönüyor. İleriye dönük değil, geçmişe dönük bir enerji akışı söz konusu. Bu yüzden hırsla yıkmak yerine içinize çekilerek sessizleşin ve geçmişinizi aklayın. Yaralarınızı sarın. Retro dönemleri temizlik dönemleridir. Bu dolunay bizlere 'dişil enerjini nerede blokladıysan oraya dön ve düzelt' emrini veriyor. Bu sese kulak vermeli ve sakral çakramız üzerinde çalışmalıyız. Bu yüzden sorun kendinize..

Nerede ihanet ettim taşıdığım rahim esmama? 

Ne zaman istememe rağmen hayır dedim bile bile?

Ve neden eziyet ettim içimdeki dişil enerjiye?

Dolunay enerjisi bize bu soruların cevaplarını  veriyor olacak çünkü hepimizin topraklaması gereken karanlık duyguları bir bir su yüzeyine çıkacak. 

☆☆☆

Dolunay günü aynı zamanda kaderin bekçileri olarak bilinen Ay Düğümleri burç değiştiriyor olacak ve 1.5 yıl boyunca etkili olan yepyeni bir döngüye girmiş olacağız. Kuzey Ay Düğümü dişil enerjiyi temsil eden Boğa burcundan geçeceği için değer verdiklerimiz üzerinden sınanıyor olacağımız bir zaman var önümüzde. Bu yüzden dolunayın temsil ettiği ailenizin ve sevdiklerinizin kıymetini şimdiden çok iyi bilin.  

Dilerim bu dolunay sevgi dolu anılara ve üzerine inşa edebileceğimiz sağlam bir temele vesile olur. 

BEDENİMİZDEKİ PLÜTONİK ZEHİRLER

 

Geçen gün aşı karnelerimiz elime geçti. Ben 30, kardeşim 35 aşı olmuş ve maalesef çoğu ilk doğduğumuz yıl içerisinde gerçekleşmiş. Sayının bu kadar fazla olması beni biraz üzdü ve aynı zamanda da aşıların içindeki ağır metalleri göz önünde bulundurunca, endişelendirdi. 

Çevremizden kaynaklı olarak her türlü toksine maruz kalıyoruz. Çocukken olduğumuz aşılardan, diş macunlarındaki florürden veya kozmetik ürünlerinin içindeki alüminyum gibi ağır metallerden, yediğimiz tarım ilaçlarından, soluduğumuz havadan.. Sürekli toksinlere maruz kaldığımız için birçok otoimmün hastalık hiç olmadığı kadar artmaya başladı. Artık daha fazla otizimli çocuk doğuyor ve yaşlanan aile üyelerimizde daha sık alzheimer belirtileri görüyoruz. Tüm bunlar modern tıbbın baş edemeyip, çaresiz kaldığı sorunlara yol açmakta. Çevremizi bu kadar aptalca kirletmemizin elbet bir bedeli olacaktı ve artık o bedeli hepimiz sağlığımızı kaybederek ödemeye başladık. Bunu bir şekilde geriye döndürmeliyiz yoksa yaşam kalitemizi tamamıyla kaybedeceğiz. 

Güney Ay Düğümü bu yıl Akrep burcuna geçtiği için Akrep konularının etkisini azaltacak ve bize zehirlerden arınma fırsatını tanıyacak. Özellikle Jüpiter'in de Neptün'le Balık burcunda kavuşacak olması muazzam bir küresel şifalanma sürecini beraberinde getirebilir. Bir önceki yazımda da yazdığım gibi bu bize içimizdeki zehirli duyguları yakma imkanı tanıyor olacak. Ama Akrep burcu sadece zehirli duyguları değil, bedenimizdeki tüm zehirleri temsil eder. Medikal astrolojide bu yüzden yöneticisi Plüton toksinleri temsil etmektedir. Plüton'la birlikte Satürn ve Neptün de bedenimizdeki zehirlerin ardında olan gerçek güçlerdir. Bu yazımda hazır Güney Ay Düğümü de Akrep burcuna geçmek üzereyken bedenimizdeki toksinlerden nasıl arınabileceğimize dair birkaç bilgi vermek istiyorum çünkü 10 gün süren ve konusu toksinlerden arınma olan bir kongreye katıldım. Bu yazım öğrendiklerimin bir özeti olsun.

•••

Hepimizin bedeninde toksinler vardır ve kimilerimiz 90 yaşına kadar bu zehirlerle mutlu mesut yaşayabiliyorken, kimilerimiz bu kadar şanslı olmayabilir. Uzmanlar bunun nedenini daha çok genetik yapıya bağlamaktadır. Mesela alkol kullanmış, sigara içmiş ve sağlıksız beslenmiş birinin uzun yaşaması çoğunlukla bizi şaşırtabilir oysa uzun yaşaması aslında sağlıklı olduğunun bir göstergesi değildir. Maalesef bu gibi insanlar özellikle gençlere kötü birer örnek oluşturmakta. "Dedem de içerdi sapa sağlam adamdı, bana bir şey olmaz" diyenler eminim sizin de çevrenizde vardır.

Söz konusu toksinler olduğunda insanları ikiye ayırabiliriz. Vermiş olduğum örnekteki insanlar genetik olarak toksinleri bedeninden daha rahat atabilen insanlardır. Onlar sigara da içse, sağlıksız da beslense, bedenleri büyük bir güç sarf ederek kendini korumayı başarabilir. (Dediğim gibi bu yine de onların sağlıklı olduğu anlamına gelmemektedir) İkinci gruptakiler ise genetik olarak toksinleri bedenden atma gücüne daha az sahip olan insanlardır. Mesela ilk gruptakiler daha fazla içkiye rağmen sağlam durabilirken, ikinci gruptakiler birkaç yudum sonra kendilerini kaybedebilir. 

Medikal astrolojide harita doğru okunduğunda gezegenlerin konumlarından kişinin hangi grupta olabileceğine dair yorum yapılabilmektedir. Mesela zor açılar alan Plüton toksinlerden daha hızlı etkilenen bir bünyeye işaret eder. Bu nedenle bu kişilerin aşağıda anlatacağım bilgilere daha fazla değer vermesi gerekir. 

Toksinlerden nasıl arınabiliriz?

Çevremizden aldığımız toksinler artınca bedenimizin onlara karşı verdiği tepki de doğal olarak artmaya başladı. Bu yüzden bu etkinin farkına varanlar toksinleri bağlayıp, bedenden atabilen çeşitli yöntem veya kürler bulmaya başladılar. Bu toksinlerden arınma detokslarını tek başına yapanlar zor zamanlardan geçmek zorunda kalıyorlar. Genel görüşe göre bir hastalık iyileşmeden kötüleşmektedir ama toksin detoksunda bedeniniz kötüye gidiyorsa bu tehlike işaretidir. Genellikle bu kötüleşmenin ardında ya vitamin ve mineral eksikliği yatmaktadır ya da suçlu ağızdaki amalgam veya kanal tedavileridir. Eğer toksinlerden arınmak istiyorsanız ilk önce vitamin ve mineral deponuzu kontrol etmeli ve ağzınızdaki amalgamlarla birlikte ölü dişler olan kanal tedavilerinizden kurtulmalısınız.

Toksinlerden arınabilmek için beden muazzam bir iç savaş başlatır. Bu savaşın kazanılıp, düşmanların yani toksinlerin bedenden atılabilmesi için bedenin savaşacak güce ihtiyacı vardır. İşte bu güç vitamin, mineraller ve elementlerdir. Onlara yeteri kadar sahip değilseniz bu iç savaş başladığında yorgun düşer, hatta savaşı kaybediyormuşçasına kötüleşirsiniz. Artık savaşacak gücünüz kalmaz. Toksinleri atan detoksların her birinde bu tehlike mevcut olabileceği için en iyisi bir uzmanın eşliğinde gerçekleştirilmesi tavsiye edilmektedir. Bu yüzden bilinçsizce "şu spirulinayı bir deneyim bakalım ne olacak" şeklinde bir yaklaşım tarzının sonunda size zarar vereceğine emin olabilirsiniz. 

Toksinlerin bedenden atılabilmesi için karaciğerin, böbreklerin ve bağırsakların iyi çalışıyor olması şarttır. Kefir, turşular veya sebze ağırlıklı beslenmeyle bağırsaklarımıza destek olurken, devedikeni bitkisiyle veya enginarla karaciğerimize yardım edebilir, ısırganla da böbreklerimizi kuvvetlendirebiliriz. Bu yüzden toksinlerle ilgilenmeden yapılması gerekilen ilk şey bu 3 organı güçlendirmektir. Bununla birlikte B6 vitamini ve çinko değerlerin kontrol edilmesi ve gerekirse takviye alınması gerekilir. 

Özellikle karaciğerimiz toksinleri bedenimizden atma konusunda kilit bir rol oynadığı için en çok ona değer vermemiz gerektiğini düşünüyorum çünkü toksinleri bedenden atmak bazen kilo kaybına da neden olabilir. Özellikle zayıflamak isteyen insanlar bedenlerindeki toksinlerin serbest kalmasına yol açar. Karaciğerimiz toksinleri bedenden atma kapasitesini aştığında zehirleri yağ olarak daha sonra halledebilmek için depolamaktadır. Zayıflamaya başladığımızda bedenimizdeki yağların erimesiyle bu zehirler tekrardan serbest kalır ve bu da inflamasyona yani iltihaplanmaya neden olur. Bu nedenle inflamasyonu dengeleme özelliğiyle bilinen Omega 3'e ihtiyaç duyarız. Omega 3 inflamasyonu dengelerken bir yandan da zehirleri bedenimizden atmamıza yardımcı olmaktadır. Omega 3 en çok deniz ürünlerinde bulunur ama maalesef denizlerdeki kirlilikten dolayı her balık yediğimizde Omega 3'le birlikte ağır metalleri de tekrardan depolamış oluruz. Ağır metaller yüzünden deniz balıkları yerine tatlı su balıkları veya tatlı sularda yetiştirilen yosunlar tercih edilebilir. 

Karaciğerin zehirleri atabilmesi için 3 aşamaya ihtiyaç vardır. 1 aşama oksidasyon sürecidir ve bunun işleyebilmesi için B vitamini grubuna, demire ve bildiğimiz diğer mineral ve vitaminlere ihtiyaç duyar. 2. aşamada zehirleri suda çözünecek hale getirmeye özen gösterir. Bunun için de kükürte ihtiyaç vardır. Bu koşullar bedende sağlandıysa karaciğer 3. aşamada safra ve bağırsaklar aracılığıyla zehirleri bedenden dışarı atar. 

Bedenden ağır metalleri atabilmek için birçok farklı yol vardır. Eminim bu konuyla ilgilenenler spirulina'yı vs. duymuştur. Ben bu yazımda biraz daha az duyulanlardan bahsetmek istiyorum.

• MSM •

Metil Sülfonil Metan olarak geçen MSM sülfür bazlı organik bir bileşiktir ve aslında bedenimizde bol miktarda bulunmaktadır. Belki de MSM'e daha fazla sahip olduğumuz için onun hakkında daha az şey duyuyoruzdur. Oysa sağlığımız için bedenimizde yeteri kadar kükürde sahip olmamız çok önemlidir çünkü toksinleri bedenimizden atmada onun yadsınamayacak kadar büyük bir görevi vardır. Aslında MSM eklem, diz, kas veya kemik ağrıları olanlara da iyi geldiği için yeteri kadar miktarının bedenimizde olması çok önemlidir. Fibromiyalji, migren veya inflamasyonu olanlara da iyi gelmektedir. Yalnız kükürt herkese uygun olmayabilir. Özellikle ıspanak, lahana gibi sebzeler veya soğan, sarımsak sizde hazımsızlığa yol açıyorsa, toksinlerden arınmak için MSM uygun bir yöntem olmayabilir. Karaciğerin zehirlerden kurtulabilmesi için 1-4 gr günlük dozu yeterlidir. Hatta toksinlerden ilk defa arınılıyorsa 1 gramla başlanabilir. Özellikle kan sulandırıcı ilaç kullananların az dozla başlaması önemlidir. 

• Zeolit •

Kristal yapıda hidrasyona uğramış alüminyum silikat olan zeolit, isminden dolayı sizi korkutmasın çünkü kül ve lavların deniz veya göl suyuyla kimyasal reaksiyona girerek, milyonlarca yıl içerisinde doğal yollardan oluşmuştur. Zeolit sadece ağır metalleri bedenimizden atmakla kalmaz, aynı zamanda gençleştirici bir etkiye de sahiptir. Hatta uzun vadede kullananların beyaz saçlarında azalma dahi olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Mesela bunlardan biri 94 yaşında olan Alman Prof. Dr. Med. Karl Hecht'dir. Kongrede gururla beyaz saçlarının arasında çıkan siyah saçlarını gösterince 'vay be' dememe sebep olmuştur. :)

Zeolit hakkında birçok araştırması ve kitabı olan profesör, ülkemizde gözlemlediği bir olayı anlattı. İlgimi çektiği için not olarak buraya eklemek istiyorum. Türkiye'de vahşi doğada yaşayan atları gözlemleyen profesör, atların doğada buldukları temiz su kaynakları yerine çamurlu suları içmeyi tercih ettiklerine şahit olmuş. Temiz bir su bulduklarında da ayaklarıyla toprağı oynatıp suyu tekrardan çamurlu hale getirerek içiyorlarmış. Ve bunu genelde kırmızı toprağa sahip olan bölgelerde yaptıklarını fark etmiş. 

Zeolit özellikle bentonit kiliyle birlikte alındığında etkisi çok daha kuvvetli olmaktadır ve sanırım hayvanlar insanlardan daha akıllı oldukları için temiz su yerine killi suyu içmeyi daha uygun görüyorlardı. Profesörün ilgisini çeken bu olay zeoliti araştırmasına vesile olmuş. 

Yalnız zeoliti güvenilir kaynaklardan bulmaya özen göstermeli ve tıbbi kullanım için üretilmiş olan zeoliti tercih etmelisiniz. Bu arada bentonit kili zeolitle birlikte önerilse de her ağır metali bedenden atma konusunda yeteri kadar etkili olmayabilir ama mesela mantar enfeksiyonlarında çok etkili olduğu söylenmektedir. 

• Kurkumin •

Zerdeçala sarımsı rengini veren bu madde, Ayurveda'da büyük bir öneme sahiptir. Zehirleri atma konusunda güzel bir dosttur ve aynı zamanda inflamasyonu giderir. Kansere karşı dahi koruduğunu gösteren bilimsel araştırmalar mevcuttur. Omega 3'le birlikte alınmalıdır. Prostat veya göğüs kanseri ilaçları kullananlar kurkumini doktorun rehberliği eşliğinde kullanmalıdır. Benim tavsiyem tıpkı Ayurveda'nın önerdiği gibi her yemeğin içine az da olsa zerdeçal eklemeyi alışkanlık haline getirmektir. Eğer çeşitli nedenlerden dolayı bu olmuyorsa yemeklerle birlikte günde 1 kapsül önerilmektedir. Toksinlerden arınmak için  kullanılıyorsa günde 3 kapsüle kadar alınabilir. 

• İyot •

Tiroid hormonlarımız için gerekli olan iyot, bize yaşam enerjisi veren ve kendimizi dinç hissetmemizi sağlayan çok önemli bir elementtir.  İyot en çok florür, krom ve çeşitli pestisitleri bağlamada etkili olduğu için toksinlerden arınırken en çok ihtiyaç duyduğumuz dostlarımızdan biridir. Ama maalesef iyotun tiroide iyi gelmediğine dair çıkan bazı söylentiler, isminin karalanmasına neden olmuştur. Neyseki iyot artık aklanmıştır. Hatta yapılan araştırmalar Haşimoto hastalarında iyot ve D vitamini eksikliğiyle birlikte gluten hassasiyetinin altta yatan ana nedenler olabileceğini göstermektedir. Eğer bedende yeteri kadar çinko ve selenyum yoksa iyot tiroid için tehlike oluşturabilir. Bu bilgi eksikliği yıllarca iyotun kötülenmesine yol açmıştır. İyotu kullanmadan önce mutlaka çinko ve selenyum deponuzun tam olduğuna emin olmalısınız. Bedende yeteri kadar iyot olmadan karaciğer toksinleri serbest bırakamaz. Bu yüzden ilk önce çinko ve selenyum sorunu çözülmeli ve ardından iyot kullanılmaya başlanmalıdır. Günlük doz tavsiyesi uzmanlar tarafından 150-600 mikrogram arasında verilmektedir. Her zamanki gibi az dozla başlanmalı ve bedenin toksinlerden arınırken verdiği tepkiye göre dozu 600 mikrograma kadar arttırılabilir.  

Yazıyı daha fazla uzatmamak için burada noktalıyorum ve bu konuyla ilgilenenleri tıbbi bitkileri araştırmaya yönlendirmek istiyorum. Çünkü tıbbi bitkiler muazzam şifa kaynaklarıdır. Birçoğu vitamin ve mineral bakımından zengin olduğu kadar bedenimizdeki toksinleri atma konusunda da başarılıdır. Kısacası tıbbi bitkileri beslenmenize ilave ederek hem vitamin ve mineral eksikliklerinizi giderebilir hem de sağlınızı tehlikeye sokmayacak şekilde doğal yollardan toksinlerden arınabilirsiniz.