MEDİKAL ASTROLOJİDE URANÜS & NÖROLOJIK SAĞLIĞIMIZ
Ocak 26, 2022Alzheimer, parkinson, ALS, MS ve otizm hastalıklarında hiç olmadığı kadar büyük bir artış gözlemlenmekte. Bilim adamları 2030 yılından sonra doğan çocukların ikisinden birinin otistik olacağını öngörüyor. Bunlar korkunç rakamlar.
Bu gibi hastalıkların şifasının olmadığı söylense de, tamamen iyileşenlerin de olduğunu biliyor musunuz?
Kaliforniya üniversitesinde yapılan bir araştırmada 10 alzheimer hastasından 9'u tamamen iyileşirken sadece birinde %50'lik bir iyileşme gözlemlendi. İyileşme potansiyeli olmayan hiçbir hastalık yoktur sadece irade eksikliği ya da iyileşmeme isteği vardır. Şu an içinizdeki ses 'hiç iyileşmek istemeyen hasta olur mu' diyor olabilir. Ben bunu çevremde çok sık görüyorum. Sağlık bir sorumluluktur ve çoğu insan sorumluluk üstlenmekten korkuyor. Beslenme düzenini, yaşam tarzını veya düşünce şeklini değiştirmek istemiyor. Doğal olarak bu hastalara ne evren ne de doktorlar yardımcı olabiliyor.
Maalesef hem anannem hem de babannem alzheimer hastası. Babannemde bunu çok geç fark ettik, anannemde ise belirtilerini daha yeni görüyoruz. Ama nasıl davranılması ve ne yapılması gerektiğine dair aile içinde çatışma yaşanmakta. Maalesef doktorların verdiği ilaçlarla bir düzelme gözlemleyemiyoruz. Tam tersine yavaş yavaş da olsa bir kötüleşme süreci içinde bulunmaktayız. Bu durum beni hem endişelendiriyor hem de içten öfke hissetmeme neden oluyor. Çünkü katıldığım kongrelerden, alanında uzman olan profesörlerden bu sürecin böyle ilerlemek zorunda olmadığını duyuyorum. Belki son evresine gelmiş olan nörolojik rahatsızlarda pek bir şey elimizden gelmeyebilir ama son evreye varmadan önce yapabileceğimiz çok şey var yeterki sağlığımızın sorumluluğunu üstlenelim.
Katıldığım en son kongre beyin ve sinir sağlığıyla ilgiliydi. Tıpkı bir önceki Plüton yazım gibi bu yazımda da öğrendiklerimin bir özetini paylaşmak istiyorum.
•••
Nörolojik rahatsızlıkların ardında birçok önemli faktör bulunmaktadır. Çevremizden aldığımız toksinler, yoğun gündelik hayatın getirdiği stres, yanlış beslenme şekli, elektromanyetik alanlardan gelen zararlar ve geçmişimizden gelen travmalar vs. Tüm bunlar nörolojik hastalıkların ana nedenleridir. Bu nedenleri ortadan kaldırmaya başladığımız anda nörolojik rahatsızlıklarımızın azalmaya başladığını gözlemleriz. Gelin birlikte bunların neler olabileceğine bir göz atalım.
• Beslenme •
Şüphesiz en önemli konu gıdadır. Modern insanın beslenme tarzına baktığımızda çok az sebze ve yeşillik ama bol miktarda karbonhidratla beslendiğini görürüz. Hayvansal ürünler atalarımız için şifa kaynağı iken bizim için artık maalesef hastalık kaynağıdır. Çünkü atalarımız hayvanlarını fabrikalarda değil, doğada yetiştirirdi. Hayvanların yemleri doğadaki tıbbi bitkilerdir. Oysa şimdi ne yedikleri bile belli değil. Hayvansal gıdaların tehlike haline gelmesinin bir diğer nedeni ise antibiyotikler. Eğer veteriner eline düşmemiş olan bir hayvanın etini, sütünü ya da yağını bulabiliyorsanız gönül rahatlığıyla yiyebilirsiniz ama eğer bulamıyorsanız ve nörolojik rahatsızlıklarınız varsa bir eliminasyon diyetinden geçmeli yani bunları bir müddetliğine hayatınızdan tamamen çıkartmalısınız.
Hayatınızdan çıkartmanız gereken bir diğer şey de gluten ve şeker. Bahsetmiş olduğum araştırmada alzheimer hastalarını iyileştirmek için hayatlarından ilk önce gluteni ve şekeri çıkartmışlar ve akabinde hastada bir gerilemeyle birlikte iyileşme gözlemlenmiş. Atalarımız ekşi maya olmadan hamur işlerini hazırlamazdı. Onların zamanındaki buğdaylar besin değeri bakımından hem daha zengin hem de daha az gluten içeriyordu. Tüm bunlardan uzaklaşmış olmak modern insanı hasta etti. Eskiden pancar şekeri de değerliydi, zor elde edildiği için bol miktarda tüketebilecekleri bir şey değildi. Oysa şu anki toplumda şeker bağımlılığı had safhalara ulaşmış vaziyette.
• Toksinler ve elektromanyetik alan •
Çocuklarınıza aşı yaptırmadan önce aşıların içindeki toksinleri ve yan etkilerine dair araştırma yapmanızı ve çocuklarınızı doktora bu bilinçle emanet etmenizi tavsiye ederim. Atalarımızın aşıları yoktu, evet belki daha erken ölüyorlardı ama yine de günümüz insanından daha sağlıklıydılar. Aşılarla sağlığımızı mı koruyor yoksa bağışıklığımızı mı çökertiyoruz sorusunu kendimize sormakta çok geciktiğimizi düşünüyorum.
Zihnimizi mahveden, sinir hücrelerimizin iltihaplanmasına yol açan, düşünme kabiliyetimizi yitiren ve hafızamızda boşluklara yer açan bir diğer önemli konu çevremizdeki elektromanyetik alan. Özellikle şehirlerde yaşayanlar 4 taraftan yansıyan modemlerin zararını görmekte. İnternete bağımlı hale geldik, televizyon birçok evde neredeyse bütün gün açık ve 7/24 bir elektrik akımına maruz kalıyoruz. Sigara içenin ciğerleri gece boyunca dinlenebiliyor, alkol içenin karaciğeri kendini gece arındırabiliyor. Peki ya bu dehşet verici elektromanyetik alandan kaçamayan zihnimiz kendisini nasıl dinlendirecek? Buna o kadar hassas hale gelen insanları tanıdım ki kongrede, adamın biri evini barkını satıp, bir karavanla ormana yerleşmek zorunda kalmış. 'Uyuyabildiğim ve kendimi iyi hissedebildiğim tek yer orasıydı' diye anlatıyor.
Özellikle 30 ile 40 yaş arası olanlar uykusuzluk, asabiyet, konsantrasyon eksikliği, depresyon ve çeşitli nedenlerden dolayı doktorlara gitmeye başladı. Bu insanlar aslında fiziksel olarak sağlıklılar. Bu yüzden doktorlar hastalıklarına bir teşhis koyamayarak 'psikolojik kaynaklı olmalı' demek zorunda kalıyorlar. Oysa bunlar elektromanyetik alan kaynaklı şikayetler. Şimdi hepimizin ormana yerleşme cesaretinin olmadığını biliyorum ama yapabileceğimiz başka şeyler de var. İnternetimiz zaten var ve zaten çekmekte. Bebeğimizin altını değiştirmeyi unuttuk diye bize haber verecek bir robota veya işerken bilmem kaç vitamin veya mineral kaybettiğimize dair bize haber verecek bir telefon uygulamasına ihtiyacımız yok. Eşyaların interneti adı altında bize pazarlanan 5G teknolojisi tüm bu sağlık sorunlarımızı kat be kat artıracak.
Sürekli elektrosmog'a maruz kalan insanların kanı katılaşmaktadır. Bu zaman içerisinde safra kesesinde simsiyah taşların oluşmasına neden olur. Kanın katılaşması beyin ve kalp sağlığını da olumsuz etkilemektedir. Tüm bu etkilere karşı kendimizi korumalı ve kanımızı sulandıracak gıdalar tüketmeliyiz. Gluteni hayatımızdan çıkartmalıyız. Bir hafta oruç tuttuktan sonra beslenme düzenimizi çok daha kolay değiştirebiliriz çünkü oruç bağımlılıkları azaltmaktadır. D vitamini, koenzim Q10, B12, Omega 3 gibi değerlerinizin iyi durumda olduğunu kontrol edin.
Hafıza ve konsantrasyonu güçlendirdiği bilinen kurkumin hem alzheimer hastalığının ilerlemesini yavaşlatmakta hem de nörolojik sağlığımızı korumaktadır. Maalesef zerdeçalın içinde sadece %5 kurkumin oranı bulunduğu için bir nörolojik rahatsızlığınız varsa sadece zerdeçalı kullanmanız yeterli olmayabilir. Bu gibi durumlarda kurkumin ekstraktı tavsiye edilmektedir. Eğer şimdilik bir sağlık sorununuz yoksa zerdeçalı korunmak için yemeklerinizden eksik etmemelisiniz. (Kurkumin ekstraktını kan sulandırıcı kullanıyorsanız doktorunuzla konuşarak kullanmalısınız.)
Tüm bunların haricinde yapabileceğimiz başka şeyler de var.
Geceleri modeminizi kapatın. Yeteri kadar melatonin salgılanması için ışığın girmediği karanlık bir odada uyuyun ve sadece dolunay geceleri odanızı hafif aydınlatın.
Yurtdışında baldachin adı altında cibinliklerin satıldığını gördüm. Bu cibinlikler sıradan bir tüle benziyorlar ama içlerinde bakır ve gümüş ağları var. Bu cibinliklerle yatağınızın dört bir yanından sardığınızda etrafınızda elektromanyetik alana karşı bir korunma kalkanı oluşuyor. Maalesef Türkiye'de henüz satan bir üretici bulamadım. (Eğer varsa ve benimle iletişime geçerse çok sevinirim). Olay artık o kadar ciddi ve vahim ki, hepimizin en azından gece uyuduğumuz süre boyunca beynimizi bu alandan koruyacak bu tarz yöntemlere ihtiyacı var.
Uzun lafın kısası Kova çağına giriş yapmaya hazırlanan insanlığın en büyük dertlerinden biri Uranüs gezegenin temsil ettiği teknolojik gelişmelerin yan etkileri olacak. Beyin sağlığını korumak isteyen herkes ise internet bağımlılığından kurtulup, eskiden de olduğu gibi zamanının çoğunluğunu teknolojiden uzakta, doğada geçirmek zorunda kalacak. Artık 12'ye 5 yok, gece yarısını 5 dakika geçti bile. Yani birçok konuda geç kaldık ve vahim sonuçlarla yüzleşmek zorunda kalacağız. Ama daha da geç olmadan hareket edersek belki yeni doğacak olan çocukları koruyabiliriz.
0 yorum