KARANLIK İLİŞKİLER & DIŞ GEZEGENLER

  • Share

Evlilik öncesi & evlilik sonrası astroloji haritamız

  • Share

Hayatımıza gerçek aşkı nasıl çekeriz?

  • Share

VENÜS'ÜN AŞK SIRLARI

  • Share

İlk günah, Lilith & Aşk

  • Share

Elmanın diğer yarısı - Mars & Venüs aşkı

  • Share

Kupa kartlarının aşk sırları

  • Share

Dış gezegenler, ruh eşimiz & hayal kırıklıklarımız

  • Share

Karmik ilişkiler

  • Share

Aşk, tutku, sadakat & paylaşım | insan ilişkiden ne bekler?

  • Share

Plütonik ilişkiler - derinlerde yalnız yüzenler

  • Share
aşk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aşk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KARANLIK İLİŞKİLER & DIŞ GEZEGENLER


Geçenlerde can sıkıntısından gazete okurken Güzin abla'nın köşesine denk geldim.
Eğer astrolojiyle uğraşıyorsanız edindiğiniz her bilgiyi astrolojik sembolizmayla okursunuz.
Güzin abla'dan yardım isteyen 22 yaşında genç bir kızdı. Kendinden yaşça çok daha büyük olan bir adama aşık olduğunu ve yaşadığı sıkıntılarını anlatıyordu.
İlişkileri boyunca defalarca kez ayrılmalarına rağmen adam her seferinde kızı tekrardan kandırarak barışmaya ikna ediyormuştu.

Tipik bir uranüsyen ilişkidir bu. İnişleri ve çıkışları bol olur ve asla adam olmaz bu ilişki. Çok zordur uranüsyen bir ilişkiyi yürütmek. Kişiler de uranüsyen kişiliklerse ve birbirlerinin özgürlüklerine saygı duyabileceklerse, ki bu yüksek bir olgunluk mertebesi gerektirir ve bu insanların çoğunda yoktur, o zaman bu ilişki yürüyebilir. Aksi taktirde neredeyse imkansızdır.
Bir müddet sonra bu adam kıza çıplak resimlerini atmaya başlamış, seks içerikli iğrenç şeylerden bahsetmiş ve kızdan da çıplak resimlerini göndermesini talep etmiş.
Burda ilişki hem Mars hem Plüton gezegenlerinin karanlık yanları olan sapıklığa doğru sapıyor. Mars sağlıklı bir cinselliktir Plüton ise bu bağı öyle bir derinleştirebilir ki seks en muazzam ruhsal dönüşüm kaynağı haline gelir. Ama eğer bu iki gezegen enerjisi bir insanın haritasında düzgün çalışmıyorsa tabiki sonuç sapkın bir cinsel yaşama ve iğrenç sapık fantazilere sebebiyet verecektir.
Buraya kadar kıza evren o kadar güzel yardımlarda bulunmuşki, adeta haykırmış bu adamdan uzak durması ve bu ilişkiyi bitirmesi gerektiğine dair. Ama o aptallığının kurbanı olmayı tercih etmiş. Adam yalanlarla dolanlarla kızı evliliğe kadar sürüklemiş sonra da pat diye başka birisiyle evleni vermiş.

Hepimizin aşina olduğu bir aşk dramı daha.
Bu tür ilişkiler için aşk ve sevgi kelimelerini kullanarak gerçek anlamlarını kirletmek istemiyorum. Çünkü aşk ve sevgi kutsaldır. Masumdur. Saftır.
Bu tür ilişkilerde bir gram sevgi ve aşk yoktur ama kişi kendisini yinede aşık sanır.

Yukarıda anlatmış olduğum hikayede 3 dış gezegenin en kötü tezahürlerini görebiliyoruz.
Uranüs'ün inişli çıkıslı sağlıksız bağını, Plüton'un sapkın cinsel varlığını ve Neptün'ün yalan dolanlarıyla, ilişkiye son noktasını koyan ihanetini.

Bu kız her noktada ters giden olaylarla uyarılmış ama bu uyarıları görmezden gelmiş.
Ben bir daha nasıl seveceğim, nasıl birisine güveneceğim diye Güzin abla'dan yardım istiyor. Güzin abla'da 'saçmalama kızım tabiki sevecek ve güveneceksin diye çıkışsa da, kıza kendi yaptığı hataları hatırlatmamış. Maalesef bu kız bu hataların farkına varmadığı sürece bir sonraki ilişkisinde yine benzer sıkıntılar yaşamaya devam edecek. Çünkü insanoğlu sadece ektiğini biçer.
Maalesef kızın adına üzülmüş olsam da karşı taraftan çok hatayı onun yaptığını düşündüm okurken. Çünkü psikopatlar var. Bu kabullenmemiz gereken bir gerçek. Kendimizi bu insanlara karşı korumayı öğrenmek zorundayız. Bunun için de farkındalığı yüksek olan otokontrole sahip olan varlıklara dönüşmek zorundayız. Allah bize hem bir kalp hem bir beyin vermiş. Kalbinle sev ama beyninle düşün demiş. Bu kızcağız ailesinin bu adam sana uygun değil uyarılarına rağmen beynini devredışı bırakmayı tercih etmiş. Karşı taraf zaten hasta ruhlu kurtuluşu olmayan biri. Ama kız kendisini kurtarabilirdi. Hem de en başından itibaren, pisliğin içine batmadan, yarayı bu kadar derinden açmadan.

Evren, kader, düzen ne derseniz deyin, çok acımasızdır. Tarot kartlarında dünya kartını Satürn sembolize eder. Gerçekleri temsil eder ve gerçekler hayal dünyalarında yaşayıp, dünyayı toz pembe görenler için acımasızdır.

Toksik ilişkiler diye adlandırılır bunlar. Çoğu zaman karmik ilişki de deriz.
Manevi bir boyuttan baktığımızda birbirlerine düşmanlık yapan bu iki insan aslında en büyük yardımcılarıdır. Sonuçta ruhumuz pişmek üzere geliyor bu gezegene. Pişebilmek için kendini kollayamıyorsa hata yaparak öğreniyor gerçekleri.
Eğer büyük darbeler almak istemiyorsanız bu gibi karmik olayların içine gömülmeden çıkış yollarının peşine düşmelisiniz.
Bu yüzden ilişkinizde bu 3 dış gezegenin etkilerinin farkında olun.

Eğer ilişkinizde aşağıda sıraladıklarımdan birkaçı varsa bilin ki, zor bir süreç sizi beklemekte..

• Eğer sadece diğerini mutlu etmek için susulmaması gerekilen yerde susuyorsanız, kendinizi ortaya koymanız gereken yerde korktuğunuz için geride duruyor, yani kişiliğinizi karşı tarafın bastırmasına izin veriyorsanız..

• Eğer sürekli veriyor ama karşılığını hiçbir şekilde alamıyorsanız, yada ne yaparsanız yapın karşılığında sadece hakaret, lanet, küfür ve aşağılanma ile karşılaşıyorsanız..

• Eğer ilişkinizde cinsellik sapkınlığa doğru kayıyor ve karşı taraf size dayatmalarda bulunuyorsa, yani sınırlarınıza ve istemediklerinize hiçbir şekilde saygı duymuyor ve sizi zorluyorsa..

• Eğer karşı taraf size ailenizi kötülüyor, sizi arkadaş ve sosyal çevrenizden uzaklaştırarak yalnızlaştırıyorsa..

• Eğer karşı tarafla birlikteyken ruhunuz sürekli bir huzursuzluk hissediyorsa, depresifse ve hata yapmaktan korkuyorsa..

• Eğer karşı taraf sizi bir mal veya obje gibi her anlamda kullanıyorsa.. (Bu fiziksel, yani cinsel anlamda olabileceği gibi para hususlarında da olabilir veya duygusal sömürü olarak da)

• Eğer ilişkinizde sürekli kavga ve tartışma varsa, huzursuzluk hiç bitmiyorsa, bir ayrılıyor bir barışıyorsanız..

• Eğer karşı taraf yaptığınız hiçbir şeyden memnun kalmıyorsa ve hayattaki başarılarınızla gurur duymuyor veya sizi desteklemiyorsa..

• Eğer ilişkiniz size ilerleme yerine gerileme hissi veriyorsa. Yani ilişkiniz size hayat çoşkusu, sevinç ve güzel duygular vermek yerine sizi sürekli karanlık bir çukura çekiyorsa..

• Eğer ilişkinizde güven veya sadakat, anlayış, empati ve hoşgörü gibi sevginin temeli olan duygular yoksa..

• Eğer ilişkide bir taraf diğerini eziyor ve dominant rolünü oynuyorsa, her fırsatta manipüle ediyorsa..

• Ve eğer bir taraf sorumsuz davranıyor ve yaptığı hataların faturasını karşı tarafa kesiyorsa..

İşte o zaman toksik bir ilişkinin içerisinde sessiz ve acı dolu bir ölümle boğuşuyorsunuz demektir. Ruha en büyük acıya böyle geçen bir ömür verir.
Lütfen eğer böyle bir döngü içerisindeyseniz kendinizi kurtarın. Ailenizden, arkadaşlarınızdan, sosyal çevrenizden yardım isteyin. Eğer daha ekstrem bir durum söz konusuysa güvenilir bir devlet çatısı altında yaşıyorsunuz. Sığınabilir, profesyonel yardım alabilirsiniz.

Karanlıklar ebedi değildir ama aydınlık için kişinin kendisi çabalaması gerekir. Bunu yapmayan kadınlar olduğu için televizyonlarda bu cinayetleri izliyoruz. Gazete köşelerinde bu asap bozucu şeyleri okuyoruz.
O katilleri ve psikopatları yeriştirenler biz kadınlarız. Bunu sakın unutmayın!
Değişim, adalet ve sevgi istiyorsak bu kavramlar kendi içimizde başlamalı. Çünkü erkeklere öğretenler bizleriz. Bir kadın sınırını çizdikten sonra hiçbir erkek o sınırı aşamaz. Keşke hepimiz bunun bilincinde olsak..

Evlilik öncesi & evlilik sonrası astroloji haritamız


"Sen evlenmeden önce böyle değildin, evlendikten sonra çok değiştin" cümlesi pek bir meşhurdur bu diyarlarda gezinen ruhlara.
Öyle ya, gerçekten kimi insanlarda bu çok bariz belli olur. Bu farkı en çok da gören ve hisseden evlendiğimiz kişi olur. Ve eğer bu fark bir uçurumsa kişi evlilik yolunu tuttuğu gibi boşanma yoluna da hemen koyulur.

Astrolojik olarak bunun mantıklı bir açıklaması da vardır aslında. Aşk hanesi 5. evdir, evliliği ise 7. ev gösterir ve bu iki evde daima birbirinden farklı burçlar bulunur. Farklı burç demek, kişi bu hayat alanlarında farklı senaryoları deneyimleyecek demektir.
Yani aslında evlendiğiniz kişi değişmez evlendikten sonra, sadece siz 5. ev yerine 7. evin etkisini hissetmeye başlarsınız. Bu nedenle yukardaki cümlenin kargaşasını deneyimlememek için evlenmeden önce sevdiğiniz kişinin 5. ve 7. evdeki burçlarından haberdar olun.

Mesela Boğa burçlarının 5. evinde Başak vardır. Bu yüzden Boğa, söz konusu aşk olduğunda daha çekimser davranır. Pimpiriklidir ve sevdiğine kolay güvenmez, eleştirel yaklaşır ve bu yüzden aşk hayatında biraz sıkıntı yaşar. En iyi kaliteyi istediği için bir türlü kendine uygun mükemmel bir sevgili bulamaz. Eğer olur da bulur ve evlenirse, bu sefer 7. evdeki Akrep etkisini göstermeye başlar. Aşırı tutku dolu, sevdiğini paylaşamayan, kıskanç biri olur. Aşıkken o sakin tavırlarından artık eser yoktur. Bir sevgiliyken pratik olana verdiği değer ve mesafeli haller gitmiş artık her şeyin derinini yaşamayı arzulayan biri gelmiştir. Aşk hayatında ne kadar sakin ve pratikse, evlilik hayatında bir o kadar karmaşık ve inişli çıkışlı, yakıp yıkan ve dönüştüren biri olmuştur.

Tam ters senaryoyu Yengeç yaşar. Onun 5. evi Akrep, 7. evi Oğlak'tır.
Aşık olduğunda kendisini aşırı bağlar. Ben onsuz yaşayamam diye yakarışlar başlar. Tutku dolu sever, duyguları çok derindir ve karanlık dahi olabilir ama bir evlendi mi bu karanlıktan eser kalmaz. Oğlak enerjisi ona evlilikte sorumluluk aldırmasını bilir. Artık karşımızda duygularını daha çok kontrol edebilen ve soğuk olabilen biri vardır. Olgundur ve akıllı davranır ama aşıkken indiği derinlere bir daha inmez. Sen beni çok kıskanırdın yoksa artık sevmiyor musun gibi gereksiz bir soruyu sormayın bir Yengeç'e, çünkü Oğlak pek kıskanmaz, kıskançlığın özgüven eksikliğinden kaynaklandığını bilir. O çoktan dağın tepesine tırmanmış ve ameline ulaşmış, yani evlenmiştir. Kaybetme korkusu olmadığı için, kıskanmayı saçma ve gereksiz bulur çünkü o kendisini çoktan başka bir olaya adamıştır. Sizi sevmediğini sanmayın sakın. Hala seviyordur sadece daha sabit bir şekilde.

Eğer Oğlak yükseleniyseniz, 5. evinizde Boğa bulunur. Siz zannedersiniz ki bu kişi çok soğuk ve karamsar biri oysa 5. evindeki Boğa burcu size çok güzel bir aşk hayatı yaşatabilir. Bir Oğlak yükseleni sizi lüks restoranlara götürür, olmadı evinde ağırlar nefis yemekler yapar, hediyeler alır. Sizin 5 duyunuzu öyle bir tatmin eder ki, anında aşık olur ve ben seni ne kadar yanlış tanımışım, sen meğer ne kadar romantik biriymişsin dersiniz. Eğer bu aşkı ilerletir ve evlenme teklifini kabul ederseniz bu romantik dozu iki katına çıkmış haliyle deneyimlemeye başlarşınız çünkü artık Yengeç enerjisi vardır. Sizi öyle bir sever ki, yeter artık bu kadar duygusallık diyebilirsiniz. Evliliğini ve sizinle kurduğu yuvayı adeta yüceltir ve bir hayli anaç veya babacan davranmaya başlayabilir. Yakışıklı ve romantik bir adamla veya çekici ve güzel bir kadınla evlendiğinizi zannederken birden aslında anne veya babanızla evlenmiş olduğunuzu hissedebilirsiniz.

Uzun lafın kısası kişi neyse odur ve çook zor değişir. Siz siz olun, evlenmeden önce bir astroloğa başvurun ki, evlendiğiniz kişiden emin olun. Çünkü astroloji haritası aslında kim olduğumuzu veya olacağımızı gösterir.
Evlilik masasında "Evet" demek, senin kahrını çekmeye niyetliyim demektir. Bu yüzden sen evlenmeden önce hiç böyle değildin diyecek kadar saf olmayın. Evlilik zor iştir ve eğer bu kahrı çekmeye hazır değilsek uzak durmamız gerekir.

Hayatımıza gerçek aşkı nasıl çekeriz?


Kova burcundaki kuvvetli Ay tutulmasını atlattık sayılır. Bazılarımız sağ salım, bazılarımız ise ayrılıklarla.
Her ayrılık zordur elbet ama en zorları aşkındır. Sevdiğin kişiden yada daha doğrusu sevdiğini zannettiğin kişiden ayrılmak insana derin bir acı yaşatır.

Bu tutulma ayrılıkların şifası içindi. Bu yüzden kimse üzülmesin, kimse acı çekmesin. Biz bilmeyiz ama kader daima bilir bizim için iyi olanı. Bu nedenle zor enerjileriyle gelen bu tutulma ve kopmamız gerekenler de hayrımızaydı aslında. Gidenlerin arkasında üzülmemek gerekir asla. Çünkü giden gelene yol açar daima.
Madem Ay tutulmasını atlattık ve kapımızda bir Güneş tutulması bizi beklemekte o halde biz de yeni bir başlangıç için yapmamız gerekenleri yapalım.
Bu yazımda, ister yeni ayrılmış olun, ister bir türlü aşkı hayatına çekemeyen bir olun, vereceğim çok basit bir görevle aşkı hayatınıza çekebileceksiniz hem de çekim yasası aracılığıyla.

Çekim yasası evrenin gizli yasalarındandır ve 'the secret'in pazarladığından çok daha fazlasıdır. Çekim yasasını doğru bir şekilde kullanmasını bilen hayatına istediğini çekebilir ama burdaki sır bencillik değil teslimiyettir.
Kaslı, yakışıklı, zengin bir erkeğin posterini odaya asmakla o adam gelmez insanın hayatına. Veya Adriana Lima'nın hayalini kurmakla da olmaz bu iş. Biraz Metin Hara olmak gerek. Yani enerjileri yülseltebilmeyi ve yaşayabilmeyi iyi bilmek gerek.

Eğer yalnızsanız ve aşkı hayatınıza çekmek istiyorsanız ilk önce ilişki konularında ne tür inançlara sahip olduğunuzu bulmalısınız.

Yalnızlık berbat bir duygu.
Hayatımda biri olmadan kendimi eksik hissediyorum.
Başarılı, güzel, sevgidolu .. vs. birini hayatımda istiyorum ama ben aslında bunlara layık biri değilim.
Kendimi sevmiyorum.
İlişkilerde dürüstlük yok, herkes birbirini aldatıyor.
Herkes evlendiği için ben de evlenmeliyim.
..

Listeyi siz uzatın.
Eğer bu gibi daha çok karanlık kutuplu duygulara sahipseniz, yani ne kendinize ne de başkalarına karşı güzel duygular taşımıyorsanız bilin ki hayatınıza bu inancınızı geri yansıtacak sevgilileri çekeceksiniz. İşte bu çekim yasasıdır. Karanlığı besleyene karanlık armağan edilir.

1.| İlk önce tüm bu karanlık duygularınızın farkına varın ve bir liste yapın. Korkularınızla yüzleşin.
Daha sonra bir liste daha yapın ve tüm karanlık duygularınızın zıt duygularını listeyin. Mesela güvensizlikse karşısına güven yazın. Sevgisizlikse sevgi yazın vs.
Bunu yaparak duygu kutuplarınızı bulmuş olacaksınız. Çünkü her duygunun iki kutbu vardır. Biri - diğeri +. Eğer - kutupta yer alıyorsanız, yani tüm insanlar güvenilmez diyorsanız, + kutup olan güvenilir insanlar var kutbuna kaymakta zorlanacaksınız. Oysa tam tersine tüm odağınızı - kutuptan + kutba kayrdırmalısınız. Bunu başarabilmek aslında çok kolaydır ama maalesef egomuz işleri zorlaştırır. Peki ya buna rağmen nasıl başarılı olabiliriz?

2.| Duygu durumunu negatiften pozitife çektikten sonra yapılması gerekilen pozitif duyguları yaratmak ve beslemektir. Yani hayatınızda güzel ve olumlu şeylere, sevgiye ve aşka yer açın. Bunu yapabilmek için ne istediğinizden emin olmalısınız ilk önce.
Gözlerinizi kapatın ve hayal kurun. Hayalinizdeki kişi size kendinizi nasıl hissettirmeli? Bir ilişkide hissetmek istediğiniz duygular neler? Sevilmek, değer verilmek, saygı görmek, anlaşılmak, beğenilmek, güven ve aidiyet hissetmek başka?
Cevapları bulun ve yazın. Çekim yasasıyla hayatınıza çekeceğiniz özellikler bunlar olacağı için bu duygulara ağırlık vermelisiniz.
Bir şeyi istemek eril enerjidir ve bir kadın eril enerjiyi kullanarak hayatına istediği adamı çekemez. Aşkı sadece dişil enerjiyle hayatımıza çekebiliriz çünkü astrolojide aşk işlerine ister kadın ister erkek olalım, Venüs bakar.
Dişil yaşayan, akan, uyum sağlayan enerjidir. Bir ilişkide yaşamak istediğiniz duyguları bulduktan sonra bu duygulara hayatınızda yer açmalısınız. Bunun en kolay yolu ilk önce zihni alıştırmak. Kendinize bir defter edinin veya telefonunuza bir uygulama indirin ve her sabah veya akşam bu duyguların varlığı için minnet duyduğunuzu not edin.

• Hayatımda her an her şekilde sevildiğimi hissettiğim için ve gönülden sevebildiğim için minnet duyuyorum.
• Hayatımda seçimlerim ne olursa olsun huzurlu olduğum için minnet duyuyorum.
• Dünyada karanlığın var olduğunu bilsem de güvenilir iyi insanların varlığına minnet duyuyorum.
• Çevrem tarafından anlaşıldığım ve olduğum gibi kabul edildiğim için minnet duyuyorum vs.

Genelde 21 gün bunun için yeterli denilir. Şahsen kendi uygulamamda sadece 21 günün değil, en az 21 haftanın yeterli olduğunu gördüm. Eğer güzel bir hayat yaşamak istiyorsanız bu minnet duyma olayını bir yaşam tarzına çevirmeli ve hergün yapma isteğinde olacak kadar alışkanlık haline getirmelisiniz. Günde sadece 1 dakikanızı alacak, ne kaybedebilirsiniz ki?

3.| Çekim yasası için teslimiyet gereklidir. Bir şeyi ne kadar çok isterseniz o şeye o kadar az kavuşursunuz. Hiç kimse seni benden daha çok sevemez ey kul ve sen de kimseyi benden daha çok sevmemelisin, deyişidir bu Allah'ın.
Eğer hayatınıza bir kişiyi veya bir şeyi çekmek istiyorsanız, zaten buna sahip olduğunuzu idrak etmeli ve şükretmelisiniz. İşte çekim yasasının sırrı burda saklıdır. Sevilmek için ilk önce zaten her an her koşulda sevildiğinizi hissetmeli ve yaşamalısınız. Yaşamaya başladığınız anda o kişi pat diye beklenmedik bir anda karşınıza çıkar. Ve artık bu tür duygulara dışarıdan açlık hissetmediğiniz için doyurucu bir ilişki yaşayabilirsiniz. Enerjiniz olumlu ve güzel olana odaklı olduğu için evrenin size sunacağı da olumlu ve güzel şeyler olacaktır. İşte bu bir ilişkinin en sağlam temelidir.

Sanırım Metin Hara'nın TEDX konuşmalarından biriydi. Hayatını anlattı anlattı, konuştu durdu. Sonra bütün herkesi ayağa kaldırdı, birbirini tanımayan insanlar birbirine candan sarılmaya başladı vs. İzlerken birden gözlerim doldu. İçimde bir sevgi çoşkusunu hissettim. Bu beni duygulandırdı. Sahnede tek başına duran bu küçük adam bu kadar yüce bir duyguyu nasıl bu kadar derinden yaşattırabiliyor diye kendime sormuştum o gün.

Sevgi yaratılış sebebimiz ve varış yerimizdir. Bu hayattaki var olma gayemizdir.
Sevginin dışında olan herşey yalan ve illüzyondur.
Sevginin hayatınızda çiçek açmasına izin verdiğinizde bunu çok net görüyorsunuz.
Sizce neden mutsuz, huzursuz, kötü insanların yanında neşeli, pozitif, sevgidolu candan insanlar da var bu dünyada? Neden kötü ilişkiler yaşayanlar ve güzel ilişkileri olanlar var?
Bu hayat çok güzel bir adalet üzerine kurulu çünkü yöneticisi olan Allah.
Zannetmeyin ki neşeli, sevgidolu insanlar hayatlarında hiç olumsuzluk yaşamıyorlar. Öyle bir yaşıyorlar ki.. ama bunu güç haline çevirmesini ve güzel şeyleri görmeye devam etmesini çok iyi biliyorlar.

Sevgiyi yaşamak da yaşattırmak da sizin elinizde. Hem de her an. Sadece bir seçim uzaklığında sizi beklemekte.

Not: Bu gibi zihni yeniden formatlama çalışmalarında telkinin faydalarını çok gördüm. Ben dinlemeyi en çok sevdiğimi buraya ekliyorum.


VENÜS'ÜN AŞK SIRLARI


Ne mükemmel erkek ne de mükemmel kadın vardır bu dünyada.
Ademoğlu da havva kızı da masum değildir, birçok kusurları, hataları ve pişmanlıkları vardır.
Tıpkı mükemmel bir sevgilinin var olmadığı gibi mükemmel bir ilişki de yoktur..
Ne var ki mükemmel bir aşk birlikteliğinin var olmaması bir ilişkinin mükemmele yakın hale getirilmeyeceği anlamına gelmez. Bazı şeyleri düzeltme imkanımız daima vardır. Bunun için yapmamız gereken haritamızdaki Venüs'ümüzün nasihatlerini iyi dinlemek, derslerini iyi öğrenmektir.

Peki Venüs bize ilişkiler konusunda neler öğretir?

İşte size 7 aşk sırrı.

1.| Destek olun.
Bazen öyle karanlık günler yaşanır ki bu hayatta yıkılırız. İşte bu gibi zamanlarda bize darbe indiren, hatalarımızı yüzümüze vuran birindense bize destek veren, gülümsemesiyle içimizi ısıtan, bu da geçer yahu canını sıkma ben senin arkandayım sana güveniyorum diyen birisine ihtiyaç duyarız. Bu sevgi bizi yine ayağa kaldırır, güç verir.
Bu nedenle hayat fırtınalı da olsa, yelkenliniz batacak da olsa birbirinize kenetlenin. Sevdiğinize güvenin bu güveni ona hissettirin. Ona daima en iyi halini hatırlatın, sevginizi esirgemeyin. Siz sevdiğiniz insanın hem iyi hem de kötü yanlarını tanıyorsunuz. Hayat darbe indirdiğinde sevdiğiniz adam veya kadının yanında olun ki o size daha da çok kenetlenebilsin, ilişkiniz daha da kuvvetlenebilsin. Çünkü karanlığı aydınlatan tek şey güneşin ışığıdır. O güneş ışığı sizin sevginiz, sizin kucak açmanız, sizin güveninizdir.

2.| Partnerinizi olduğu gibi kabul edin.
Bu belki de ilişkilerde başarılması en zor şeylerden biri. Verdiğim her danışmanlıkta insanların bu konuda ne kadar çok bocaladıklarını görüyorum.
Partnerizi değiştiremezsiniz. Aslında siz kendinizden başka hiçbir şeyi değiştiremezsiniz.
Bu yüzden denemeyin dahi, boşuna zaman kaybedecek ve hayal kırıklığına uğrayacaksınız.
Bir insanın yaşanmışlıkları vardır, vazgeçemediği alışkanlıkları, yetiştirilme tarzından kaynaklanan hayata bakış açısı, inançları vardır. Bunlar değişmez.
Bu adam veya kadın evlenmeden önce böyle değildi, evlendikten sonra değişti diyenler çok feci kendilerini kandırıyorlar.
İnsan aşıkken hormonları tarafından yönetilir. Beyni saçmalar, olduğu gibi davranmaz. Kişi aslında aynıdır sadece hormonları onu farklı biriymiş gibi gösterir. Evlenince herşey değişti zannedilir.
Bu tuzağa düşmeyin bilin ki her güzel şeyin bir de karanlık tarafı vardır çünkü her gülün can acıtan dikenleri vardır ama yinede gülü sevmekten vazgeçmeyiz. İşte böyle olmalı bir ilişki. Karşı tarafı geçmişiyle, hatalarıyla, kusurlarıyla kabul etmeliyiz.

3.| Minnet duyun.
Aşıkken sevdiğimiz insanın herşeyi güzel gözükür gözümüze. Bakışları bizi bizden alır, sözcükleri en derinimize dokunur, ruhumuz delicesine arzular, minnet duyarız onunla geçen her saniye için.
Sonra bu ilk zamanları unuturuz, balayı biter ve sıkıcı sığ hayat geri döner.
O güzel gözlü kadını veya erkeği artık görmemeye başlarız. Tam tersine güzel olmayan yanları gözümüze batmaya başlar.
Oysa hayat bize daima elimizdekinin kıymetini bilmeyi öğretir, şükürle yaşamamızı bekler, minnet duymamızı ister ve bu hayatta en çok ilişkilerimiz için geçerlidir.
Bu nedenle sevdiğiniz insanın kötü yanlarını değil, iyi yanlarını görmeye çalışın.

4.| İletişime çok büyük önem verin.
Konuşmamanın sebebi korkudur. İncinmekten korkarız, maskelerimizin düşmesinden korkarız, karşı tarafın bizi olduğumuz gibi görmesinden korkarız. Bir ilişkide ruhsal olarak çırıl çıplak kalabilmek, maskeleri tamamıyla düşürmek çok zordur.
Var olan problemleri masaya yatırıp konuşmaktansa herşeyi bastırırsanız, içinizde büyütürsünüz. Daha da kötüsü beyniniz kafanıza göre bir senaryo çizer ve bu senaryo gerçeklikten çok uzak olur çünkü tamamıyla egosaldır.
Sizi kırabilecek durumlarla yüzleşmekten korkmayın çünkü bu tam tersine ilişkinizi kuvvetlendirecek. Bunun için karşı tarafı suçlamadan, sadece duygularınızı aktararak konuşmaya başlayın ve en önemlisi dinlemesini de bilin. Empati bir ilişkinin temelidir. Hayata sevdiğiniz insanın bakış açısıyla bakabilmelisiniz.
Konuşma aşaması ilişkinin başlangıç aşamasında da çok önemlidir. Daha ilk buluşmada dahi sormanız gereken 3 önemli soru vardır:
1) Kendini 1-2 sene içerisinde nerde görüyorsun? Bu sorunun cevabı ilişkinizin gidişatı hakkında daha ilk günden inanılmaz değerli bir bilgi verir. Çünkü siz evlenmek ama karşı taraf sadece eğlenmek istiyorsa, bu ilişkiyi başlatmadan bitirmeniz gerekir.
2) Bu hayatta bir mecburiyetin olmasa, para kazanmak zorunda olmasan ne yapardın? Bu sorunun cevabı karşı tarafın gerçek karakterini ele verecek ve siz onun hayatta en çok neye değer verdiğini öğrenmiş olacaksınız.
3) Bir ilişkiden (sevdiğin adamdan/kadından)  beklentin ne? Bu sorunun cevabı ise sizin onunla bir ilişkinizin olup olmayacağını gösterir. Çünkü eğer onun beklentileri ile sizinkilerle uyuşmuyorsa hiçbir zaman için uyuşmayacak demektir. Bu durumda ilişkiyi başlatmak sadece hüsranla sonuçlanır.

5.| Daha fazla sevişin.
Seks bütün kavgaların, kırgınlıkların, öfkelerin  ve üzüntülerin üstesinden gelebilecek olan tek hızlı çözümdür. Bu yüzden bolca sevişin. En çok da kavga ettiyseniz sevişin. Kendinize söz verin yatağa asla küs girmeyin. Çünkü cinsellikte iki beden birleşmez sadece, ruhlar buluşur. Sığ bir şekilde yaşanmamalı bu birleşme. Gözlerinizin içinde kaybolmalı, bütün maskelerinizi düşürmeli ve egonuzu tamamıyla yitirip, ana teslim olmalısınız. Sevdiğiniz insanın gözleri içinde kendini kaybetmek kadar güzel bir his yoktur. Biz ise kendimizi bu güzel histen en ufak bir kırgınlıkta uzaklaştırıyor, aklımızca küserek karşı tarafı cezalandırıyoruz. Bu doğru yol değil.

6.| Saygı duyun.
Bazen iki kişinin istekleri bağdaşmaz birbiriyle. Düşünceler, inançlar, hayaller, hedefler ve arzular farklıdır. İşte bu gibi durumlarda orta yolu bulmak çok önemlidir ve bu yol saygı göstererek bulunur.
Sevdiğiniz insanın sınırlarına ve düşüncelerine, aldığı kararlara saygı duyun. Sadece bu şekilde bir ilişkide karşılıklı saygı oluşur ve saygı sevginin sağlam temelidir. Saygı olmadan sevgi olamaz.

7. | Değerlerinize sahip çıkın.
Bir hayaliniz ve hedefiniz olsun, bir tutkunuz, sizi mutlu edecek, hayat çoşkusu aşılayacak bir uğraşınız.
İlişkinizin dışında sizi mutlu edecek bir uğraşınız olursa merkezinize ilişkinizi koymazsınız. Çünkü merkezinizde daima kendiniz olmalısınız. Eğer ilişkiniz merkezinizdeyse partnerinize bağımlı olmak üzeresiniz demektir ki bu da köleliktir.
Hayatınızda ilişkinizin harcinde değer verdiğiniz başka şeyler olmalı. Tutkuyu yani ateşi diri tutan havadır. Hava da mesafedir, özgürlüktür, bağımsızlıktır. Aşkı diri tutmak istiyorsanız eğer yapışık ikizler gibi olmamalı ilişkiniz. İkinizin de büyüyebilmesi, kendi hayat derslerini öğrenip olgunlaşabilmesi için kendine ait bir alana ihtiyacı var. Birbirinize ilham kaynağı olabilmelisiniz.

İlk günah, Lilith & Aşk


Hayatımda şimdiye kadar beni en çok etkisi altında bırakmış olan romanlardan biri Charlotte Link'in "Die Sünde der Engel" adlı kitabıydı. Türkçeye meleklerin günahları olarak çevirebiliriz. 
Romanın ana konusu anne ve ikiz erkek çocuklarının yaşadıkları etrafında dönüyordu. Konuyu uzatmamak için özet geçiyorum.. 
Anne evliyken sevgilisini eve alıyor ve ikizler 4-5 yaşlarındayken bu tanımadıkları adam ile annelerinin bütün sevişmelerine şahit oluyorlar. İkizlerden biri kardeşiyle gördükleri hakkında sürekli konuşarak kendisini bir şekilde tedavi edip, travmayı atlatmayı başarıyor ama diğer ikiz kardeş hiçbir şeyi anlatmayarak, herşeyi içine atıyor. İşte bu kardeş 19 yaşında akıl hastanesine yatırılmak zorunda kalınıyor ve roman burda başlıyor. İlerleyen sayfalarda bu kardeşin neden akıl hastanesine yatırıldığının sırrı ortaya çıkıyor. 
Romanda beni en çok etkileyen bu akıl hastanesindeki çocuğun küçüklüğünden beri yaşadıkları olmuştu. 
Küçükken annesinin bu adamın altında yatarken zevkten inlemelerini o küçük saf haliyle 'bu adam annemin canını yakıyor, onu ondan kurtarmalıyım, intikam almalıyım' olarak zihnine yerleştiriyor ama 5 yaşındaki bir çocuk ne yapabilir ki, odaya girmeye cesaret bile edemiyor. İşte o andaki bu  hissiyatı ve çaresizliği onun içinde büyüttüğü en büyük karanlığı oluyor. 
Ergenlik dönemine geldiğinde kendisine engel olamayarak annesi gibi melek yüzlü, masum kızlara aşık oluyor. Aşık olduğu kızlar zamanla makyaj yapmaya başlayıp, daha çekici giyinmeye başladıklarında, içindeki hasta olan ruhu o 5 yaşında hissettiği çaresizliği ortaya çıkarttığı için, 'ben seni çok seviyordum, bunu bana nasıl yapabilirsin meleğim' diyerek istemediği halde sevgililerini öldürüyor. Bu olaylar bir süre sonra ortaya çıkınca çocuk akıl hastanesine yatırılıyor. 
Anne tüm yaşanılanların sorumlusu olduğunu bildiği için vicdan azabına dayanamayıp diğer ikizle bir plan yapıp, ikizlerin yerini değiştiriyor. Yani hasta olan dışarı çıkarılıyor, onun yerine sağlıklı olan akıl hastanesine yatırılıyor. Herhangi bir sorunu olmadığı için doktorlar iyileştiğini zannederek aslında zaten sağlıklı olan ikizi bir süre sonra dışarı çıkarıyorlar. Ama bu süre zarfında tüm hikaye tekrarlanıyor. Akıl hastası olan ikiz bir kıza aşık olmuş ve onu öldürme planlarına çoktan başlamış  oluyor. 
Roman dehşet verici bir sonla bitiyor. 

Tüm bu hikayeyi anlatmamın sebebi, Lilith ve Havva konusunun işlenmiş olmasından. Meleklerin günahları ismi de bu yüzden o kadar güzel sembolleştirmiş ki konuyu, beni romandaki psikoloji derinden etkilemişti. 

Her çocuk için annesi bir melek gibidir. Nasıl kız çocuklarının ilk aşkı babalarıysa, erkek çocuklarının da ilk aşkları anneleridir. Onlarla aralarındaki bağ bambaşkadır ve bu bağ nasıl insanlara aşık olacaklarıyla yakından ilgilidir. 

Romandaki anne, çocuğun zihniyetinde Havva'yı çağrıştırıyorsa, sevişirken babası olmayan adamın altında zevk içerisinde inleyen anne Lilith'i çağrıştırır. Bu iki kimlik her kadında bakire ve orospu alt kimlikleri olarak vardır. Genellikle her kadın bu ikisi arasında dengeyi tutturmakta çok zorlanır. Ya orospu baskındır, ya bakire. Oysa sağlıklı olan her ikisinin de dengede olmasıdır. Bu konuyu kutsal dişi hakkında yazdığım kitapta ele aldım ve bütün alt kimliklerden bahsettim
Bu çatışmayı yaşayan sadece kadınlar değildir, erkekler de yaşarlar. Onların akıllarında eğlenilecek kadın başka, evlenilecek kadın başkadır zihniyeti vardır. Evdeki karılarına masum bakire kimliğini yapıştırır, orospunun ortaya çıkmasına izin vermezler. Bu yüzden kılık kıyafetine, oturup kalkışına dikkat et, sen benimsin bundan sonra gibi sığ cümleleri her kadın duyar. 
Evdeki kadın kedi kostümü giyip, kocasını baştan çıkarmak isteyince aşağılanır. Oysa bir erkeğin kadında aradığı şey orospunun verecekleri olduğu için, onu evde baskılayınca orospuyu dışarıda aramaya başlar. Başka kadınların giydiği saçma sapan kedi kostümleri ve baştan çıkarıcı komik hareketleri ilgisini çeker. Eğer yeteri kadar akıllı değilse, karısını, yani Havva'yı bırakıp, sevgilisine, yani Lilith'e yönelir sonra çok feci pişman olup, Havva'nın yine peşine düşer. Bu hikayeyi sürekli görüyor, izliyor ve yaşıyoruz hep birlikte her gün her şekilde. 

Cinsellikle ilgili tuhaf bir kök duygu var hepimizin içinde. Bir günah hissi. Bunu en çok çocukken hissediyoruz hepimiz. En çok da ilk defa cinselliğin ne olduğunu öğrendiğimizde. 
O anı hatırlıyor musunuz? Neler hissettiğinizi? 

Bazen şahit oluyorum, psikologlara 'çocuğum bizi eşimle birlikte olurken gördü ve şimdi bizimle konuşmuyor ne yapmalıyım?' gibi sorular soruluyor. 
Nedense çocukken bunu idrak edip anlamakta ve kabullenmekte çok zorluk çekiyoruz. 

Ben bir bebeğin nasıl yapıldığını ilk defa okulda seksoloji dersinde öğrendim ve tuhafıma gittiğini hatırlıyorum. Anlamlandıramamış, garipsemiştim. 
Almanya'da ilk seksoloji eğitimi 5. sınıfta verilir. Daha sonra 8. sınıfta her şeyin ayrıntısına kadar öğretilir. Türkiye'de bunun bu şekilde yapılıp yapılmadığını bilmiyorum. Bizim kültürel yapımıza çok uygun olmayacaktır. Çünkü öğretiyor olmak bilinçlenildiği anlamına gelmiyor maalesef. Bu yüzden Almanya'da cinselliği yaşamanın yaşı 12'lere düştü. Türkiye'de daha iyisi mi yapılıyor, hayır maalesef. Aileler de bu eğitimi vermeyince çocuk herşeyi pornodan öğrenmek zorunda kalıyor ve gördüklerinin gerçeklikle hiçbir alakası olmadığını ayırtedemediği için bütün cinsel hayatını baştan beri çok feci yanlış ve sadece haz odaklı, sığ bir şekilde yaşamayı öğreniyor. 
Seksoloji dersinde öğrendiklerim bana ne kattı diye kendimi sorguladığımda, pek birşey bulamıyorum. Cinselliğin gerçekten ne olduğunu ve nasıl yaşanılması gerektiğini tuhaf bir şekilde şamanlardan veya cadılardan öğrendim. Tüm bu bilgilerimi özet halinde Kutsal Dişi ve Seks, Tantra, Cinsel Simya adlı e-kitaplarda paylaşıyorum, bu konuda ilerleyen zamanlarda daha da fazla e-kitap gelecektir. 
Aslında üzülüyorum halimize, en çok da yetiştirilmiş bir öğretmen olarak pırlanta gibi değerli cevherlerimiz olan gençlerimize. Bu yüzden astrolojiyle birleştirerek bu konular hakkında blog yazıları paylaşıyorum ki, biraz da olsa farklı bakış açıları kazandırabileyim. 

Bu alemde herşey boyut boyuttur. Alem içinde alem vardır. Her yaşadığımızın bir mertebesi vardır. Bu mertebelerde yükseldikçe farklı bakış açıları kazanırız. Cinsellik konusu da bunlardan biridir. 
Çocuk aklıyla anlamlandıramadığımız, sapık aklımızla şeytana uygun bir şekilde yaşadığımız, ruhların birleşmesi olarak algıladığımızda ise, özlem duyduğumuz cennet halini deneyimlediğimiz kutsal bir birleşmedir cinsel birliktelik. 

Hep sormuşumdur kendime madem bu kadar kutsal olabilecek olan bir şey, nasıl olurda çocukken bu kadar yanlış algılanır? Neden yakıştıramayız kendimize annemizle babamızın bize bu şekilde kavuştuklarına? 

Daha önce Astroloji'de Lilith adlı bir blog yazısı paylaşmış ve Lilith'in kökeninden bahsetmiştim. 
Bu köken çok ilginç yerlere doğru gider ve bize bu ilk günah hakkında tuhaf bir bilgi verir. O da yasak ağacın aslında bir soy olduğunun ve bu yasak soyla cinsel birliktelik yaşanıldığının ve hibrit bir soyun oluşturulduğunun hikayesidir. Yani yasak ağaç ve elma tamamıyla sembolik bir anlatım ve bu sembolik anlatımı Kuran, israiloğulları için 'sizi diğerlerine üstün kıldım' ayetleriyle hatırlatır. 

Tüm bu bilgiler bana cinsellikle olan  baştaki karanlık düşüncelerimizin ve zaaflarımızın kökeninin gerçekten de bu olup olmadığını sorgulattırıyor. 
Gnostik Hiristiyan inancına göre cenetten birlikte atıldığımız için, geri dönüşümüzün de sadece beraber olacağı söylenir. Adem ve Havva birlikte düştükleri için, geriye dönebilmeleri için ilk günahı saflaştırmaları gerekir ki, bu da bizi Tantrik felsefeye ulaştırır. 

Lilith tüm bu hikayede kilit nokta olduğu için, astroloji haritamızda da söz konusu aşk olunca bazı kapıları açan anahtar olma görevini üstlenir. 
Bu nedenle aşık olacağımız zamanlarda kendisi genellikle ya 5. evimizden, ya da 7. hanemizden geçer, veya Venüs'ümüzü tetikler, Eros ile bağlantıda olur vs. 
Eğer yakın zamanda bir ilişki yaşayıp yaşamayacağınızı merak ediyorsanız, transit Lilith'i takip edebilirsiniz. 

Günahtı, cinsellikti, aşktı derken hiçbir şey anlamadım bu yazıdan diyenleri kayıt dışı'nın bu programını izlemeye davet ediyorum.. 


Elmanın diğer yarısı - Mars & Venüs aşkı


Bir varmış bir yokmuş, 
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde,
Cenette Adem ile Havva mutlu mesut yaşarlar iken şeytan ansızın yanlarına sokulmuş.
Ve yasak ağacın elmasını yiyen Adem ile Havva cennetten kavulmuş..

O gün bu gündür bu elma pek bir meşhur olmuş. 
Hatta o kadar meşhur ki hala elmamızın diğer yarısını arayıp arayıp duruyoruz. 
Ve aslında her arayış hayal kırıklığıyla sonuçlanıyor çünkü yanlış yerde bulmayı ümit ediyoruz. 
________________________

Bu yazımda elmanın diğer yarısını arayanlar, yani sevgilisi olmayanlar için elmayı bütünleyebilmek uğruna küçük bir astroloji sırrı vereceğim. 
Çünkü yarım elma diğer birşey yok aslında. 
Hepimiz tamız.
Sadece kendimizi yarım zannediyoruz. 
________________________

Bir kadın haritasındaki Mars'ını arar her daim. Bu yüzden haritasındaki Mars'a uygun olan erkeklerin peşinden koşturur. 
Bir erkek ise haritasındaki Venüs'ünün hayalini kurar ve partnerinde onu bulmayı arzular. 

Oysa bu iki enerji kendi haritamızda zaten mevcuttur. 
Bu iki gezegenin enerjisini yaşamaktansa, dışa yansıtır ve çaresizce aramaya koyuluruz. 
Bu arayış asla sonlanmayabilir ve hayal kırıklığı üzerine hayal kırıklığı yaşamamıza sebep olabilir. 

Aslında çare basit. 
Bir kadın haritasındaki Mars'ını kullanmayı öğrenmeli, bir erkek ise haritasındaki Venüs'ünü aktifleştirmeli. 

Bunun için bilmeniz gereken tek şey Mars'ınızın veya Venüs'ünüzün burç ve ev yerleşimi. 
Aşağıda burç ve yerleşimlerini sıralıyorum. 
Erkekler Venüs konumlarını okusun, kadınlar da Mars konumlarını.

Mars veya Venüs Koç burcunda veya 1. evde

Yapmanız gereken şey hayatta daha aktif olmak. Enerjinizi arttıran şeyleri yapın. Mesela spora başlayabilirsiniz.
Bir şeyleri başlatan taraf olun. Liderlik özelliklerinizi geliştirin. Zaman zaman tek başına vakit geçirmeye özen gösterin. Gerektiğinde risk almasını bilin. Günlük hayatta daha cesur olun. Girişimci ruhunuzu ön plana çıkarın.  

Mars veya Venüs Boğa burcunda veya 2. evde 

Hayata karşı sakin ve dingin bir tavır sergileyin. Kararlı ve uzun vadeli adımlar atın.  Hayatınızdaki güzelliklere önem verin. İçinizdeki yaratıcı gücünüzü ön plana çıkarın. Mesela bahçecilik yapabilir, toprakla uğraşabilirsiniz. Bir çiçeğin açmasını, bir ağacın büyümesini gözlemleyin ve sabrın ne kadar güzel bir şey olduğunu keşfedin. 
Hayattaki küçük şeylerden mutluluk duyun.

Mars veya Venüs İkizler burcunda veya 3. evde

Değişken olun ve çevrenize uyumlu olmaya özen gösterin. Her gün yeni bir bilgi öğrenin. Bu bilgileri paylaşın. Sosyal ortamlarda bolca vakit geçirin. En önemlisi meraklı olun ve bu merakınızın peşinden gidin. Entelektüel kişiliğinizi ön plana çıkarın. Özgürlüğünüze önem verin ve her ne olursa olsun neşeli ve canlı olun. 

Mars veya Venüs Yengeç burcunda veya 4. evde

Ailenize ve yuvanıza önem verin, onlarla bolca vakit geçirin. Yaşadığınız ortamı güzelleştirin ve aidiyet hissinizi geliştirin. Kök salmayı öğrenin. 
Aynı şekilde iç dünyanıza ve duygularınıza önem verin. Merhamet ve vicdan gibi konuları önemseyin. 
Maddiyattan ziyade maneviyata yönelin. Anaç veya babacan olun çevrenize karşı. Gerektiğinde fedakar davranmasını bilin. 

Mars veya Venüs Aslan burcunda veya 5. evde

Kendinizi göstermekten çekinmeyin. Bu hayatı başrolü size verilmiş bir sahne gibi düşünün ve herkesi enerjinizle etkileyin. Özgüveniniz tam olsun, kendinize güvenmeyi öğrenin. Sıcak ve spontane olun. Samimi ilişkiler geliştirin. Sosyal olun. Yönetici yönünüzü ön plana çıkarın. 
Dramatik olmaktan korkmayın. Yaratıcılığınızı ortaya koyun. Çocuklarla bolca vakit geçirin. 
Ve hayatta iddialı olun. 

Mars veya Venüs Başak burcunda veya 6. evde

Herşeyden önce çalışkan ve disiplinli olun. Sabırlı olmayı öğrenin. Hayatta pratik olun.  
Yardımsever bir kişiliğiniz olsun. Amaç duygunuz güçlü olsun. Sağlığınıza ve formunuza dikkat edin. Sağlıklı bir yaşam tarzınız olsun. İnsanlara yaşamınızla örnek olun. 
Tutumla davranmasını bilin. Kendinize göre kurallarınız olsun. Ve araştırmacı olun. 

Mars veya Venüs Terazi burcunda veya 7. evde

En çok önem verdiğiniz şey uyum ve denge olsun. Hayatınızdaki ilişkileri önemseyin. İyimser, zarif ve duyarlı olun. Entellektüel bir yönünüz olsun. Her türlü paylaşıma önem verin. Amacınız huzuru sağlamak olsun. 
Adaletli ve tarafsız olmaya özen gösterin. 
Sosyal, sıcakkanlı, arkadaş canlısı ve tatlı dilli olun. 

Mars veya Venüs Akrep burcunda veya 8. evde

Gizemli olun. Hemen her şeyinizi belli etmeyin, sırlarınız olsun. 
Sezgilerinizle hareket edin. Karizmatik kişiliğinizi ön plana çıkartın. İnsanları derinden etkileyebilme sanatında kendinizi geliştirin. Yüzeysel birliktelikler yerine derin ilişkiler kurun. Gözlemci ve araştırmacı bir kişiliğiniz olsun. Çekici ve tutkulu bir insan olun. Ve ilkelerinizden vazgeçmeyin. 

Mars veya Venüs Yay burcunda veya 9. evde

Hayata karşı pozitif olun. Ne olursa olsun olayların olumlu tarafından bakın. İyimser olmaktan vazgeçmeyin. 
Maceracı ve kaşif bir ruhunuz olsun. Bolca seyahat edin ve kendinize has bir felsefe geliştirin. Kimseye benzemeyen özgür ruhlu bir yaşam tarzınız olsun. 
Açık kalpli ve samimi olun. Sosyal olun ve her gün yeni birşey öğrenin. İnsanlara ilham olun. 

Mars veya Venüs Oğlak burcunda veya 10. evde

Herşeyden önce sorumluluk almasını bilin. Güvenilir ve sadık biri olun. 
Yaptığınız işe önem verin ve bulunduğunuz alanda kendinizi geliştirin. Yönetici ve yol gösterici olun. 
Güçlü bir karakteriniz olsun, zorluklarda hemen yılmayın. Yalnız kalmaktan çekinmeyin. Hatta yalnızlıkta gücünüzü keşfedin. 
Planlı, pratik ve uzun vadeli hareket edin. Geleneklerinize sahip çıkın. Her daim sadelikten yana olun. 

Mars veya Venüs Kova burcunda veya 11. evde

Kesinlikle orjinal fikirli biri olun. Farklılığınızı her daim ortaya koyun. Marjinal olmaktan ve kuralları çiğnemekten çekinmeyin. Gelecek odaklı olun. Hayata karşı ilginç bir yaklaşım tarzınız olsun. Arkadaş canlısı ve sosyal olun ama gerektiğinde tek başına vakit geçirin. 
Özgürlüğünüzü önemseyin ve ilişkilerinizde mesafeli olun. Yenilikçi ve aydınlatıcı, entellektüel bir kişiliğiniz olsun.

Mars veya Venüs Balık burcunda veya 12. evde

Fedakar, hassas, duygusal ve değişken, hayalperest olan kişiliğinizi ortaya koyun. Yaratıcı ve sanatçı ruhlu bir insan olduğunuzu gösterin. İlişkilerinizde alçak gönüllü davranın. Empatiniz kuvvetli olsun. Romantik, sessiz ve sezgileri kuvetli biri olmaya gayret gösterin. 
İnancınız kuvvetli olsun. Ruhsal konularla uğraşın. Yoga veya dans gibi sanatlara yönelin. Sahne arkasında yaratıcı işlerle uğraşın. 

☆☆☆

Hiçbirimiz yarım yaratılmadık ve aslında hepimiz tam birer elmayız. 
Yeterki bunu idrak edelim ve üzerimize düşen payı yerine getirelim. 

Bir kadın haritasındaki Mars'ı aktifleştirdiğinde onun enerjisini hayatında yaşamaya başlar. Böylelikle sevgili arayışında koşmaktan vazgeçer. Artık anın tadını çıkarıp, hayatını yaşamaya başlar. 
Aynı şey Venüs'ünü aktifleştirdikten sonra erkek için de geçerlidir. 
Böylelikle bir bütün haline geliriz ve yarım olma illüzyonundan kurtuluruz. 

İnsan bir kere kendisini sevmeye başladıktan sonra gerçek sevgi de kapısına ansızın dayanır zaten ve bu sefer iki tam elma olmanın güzelliğini deneyimlemeye başlarız. 
___________________

Resimde kim elmayı kim iki sevgiliyi gördü?
:)

Kupa kartlarının aşk sırları

Kupa Ası

Her aşk ilişkisi birlik özlemiyle başlar. Kişi bir arayış içerisindedir ve bu arayış sevginin kendisidir. Kişinin içinde aşk ve sevgi yaratacak güçlü bir enerji vardır. Mutluluk getirecek bir sevginin başlangıcına işaret eder kupaların ası.
Kupa anaç, rahim benzeri bir semboldür; gizemli derinliklerinin içinde yeni bir hayatın dünyaya doğmaya hazır olduğunu sembolize eder. Kişi artık aşkın derinliklerine dalmaya hazırdır. 

Kupa İkilisi

Aşkı arayan aşkına kavuşur. Eninde sonunda karşısına aşkın şarabını birlikte içebileceği bir aday çıkar. Kişi duygusal alanda cinsel enerji ile dolma ve bir cezbolma halini yaşar.
Kupaların ikilisinde aşk ve sevgi duyguları ile şarj olarak kutuplaşan ve birleşmeyi özleyen dişi ve erkeğin, aşk şarabını içerek anlaşmayı kutsamaları anlatılır. Kişi aşık olmuş ve aşkını paylaşabileceği birini bulmuştur ve ilişki başlar. 

Kupa Üçlüsü

Kişi kutuplaşmış ve gerilmiş duyguların birleşme ile zevk haline dönüşmesini yaşar kupa üçlüsünde. Yani evlilik gerçekleşir. 
Sevgi ve mutluluk bulaşıcıdır bu yüzden tüm bu çoşku yakın çevreyle paylaşılmak istenir. Sevilen insanlarla birlikte bir kutlama yapılır. Nişan ve düğün zamanıdır. Aşk meyvesini verir.

Kupa Dörtlüsü

Aşk bulunmuş, evlilik gerçekleşmiştir. İstenilen herşeye ulaşmış olmanın verdiği bir huzur ve aynı zamanda ufak bir huzursuzluk baş gösterir. Var olanla yetinmenin sınavı başlar. Çünkü aşırılaşarak doyum noktasına gelen zevk duyguları sonucu bıkkınlık başlar.

Kupa Beşlisi

Kupa ikilisinde karşımıza çıkan beyaz atlı prensin veya güzeller güzeli prensesin aslında bir prens veya prenses olmadığının idrakını ve hayal kırıklığını yaşarız kupa beşlisinde. Delicesine sevdiğimiz insanın karanlık taraflarına odaklanır ve iyi taraflarını görmezden gelmeye başlarız. Yani aslında sahip olduğumuz şeyin değerini görmezlikten gelmeye başlarız.
Kupa beşlisi bize sahip olduklarımıza şükretmeyi öğretir.

Kupa Altılısı

Hayal kırıklığını yaşadıktan sonra aslında herşeyin olması gerektiği gibi olduğunu idrak eder ve bunu hayatın bir gerçeği olarak kabul ederiz. Karşımızdaki insanı iyi ve kötü yönleriyle bir bütün olarak sevmeyi öğreniriz.
Bu kart bize şu ana kadar yaşamış olduklarımızı hatırlatır. Bir nostalji hissederiz ve yaşanılanların kıymetini bilme isteği uyanır içimizde.

Kupa Yedilisi

Hayatın gerçeklerini keşfetmiş olmak bize hayallerimizi bir kere daha gözden geçirmemize sebep olur. İstek ve arzular ile gerçekçi olmak arasında bir ikilem yaşar ve bunun sonucunda bir seçim yaparız ve gerçekdışı olan her şeyden vazgeçmek zorunda kalırız.

Kupa Sekizlisi

Arzularımızın hiçbir zaman için tatmin edilmeyeceğini bilmek bizi yeni bir duygusal arayışa sürükleyebilir. Bunun sonucunda sevdiğimiz insanla yollarımızı ayırıp farklı arayışlar içerisine girebiliriz.
Kupaların dörtlüsünde yaşanılan hayal kırıklığı ilişkinin ilk büyük sınavıysa, kupaların sekizlisi de ikinci büyük sınavdır.

Kupa Dokuzlusu

İsteklerden arınmış olmak kişiye derin bir armağan verir ve bu armağan koşulsuz sevginin kendisidir. Kupaların dokuzlusu sayesinde herhangi bir beklentimiz olmadan sevgiyi hissder ve etrafımızla paylaşmaya başlarız. Mutlu olmak için büyük şeylere ihtiyacımız yoktur artık. Bu hayattaki asıl güzelliklerin küçük şeyler olduğunu biliriz.

Kupa Onlusu

Hepimizin asıl istediği aşka ve mutluluğa ancak zorlayıcı imtihanlardan geçtikten ve güçlendikten sonra kavuşuruz. Kupa onlusu bize mutlu ve huzurlu, sevgidolu bir aile hayatı sunar. Sahip olmak istediğimiz herşeye aslında baştan beri sahip olduğumuzun idrakı yaşatır bize bu huzuru. Artık sevdiğimiz kişi değil, sevginin kendisidir merkezimizde olan. Hem sevdiğimizi hem kendimizi hem de hayatı olduğu gibi kabul etmemiz, doygunluk hissi yaşamamızı sağlar.
_____________________________

Her Tarot kartı aslında bir kitap gibidir bu yüzden sembollerinin uzun bir şekilde okunması gerekir. 
Kupa serisi bize aşkla nasıl imtihan edildiğimizi ve huzurlu bir birlikteliğe ulaşana dek ne tür inisiyasyonlardan geçmemiz gerektiğini anlatır. 

Hepimiz aşkın son durağını evlilik olarak görürüz oysa asıl yolculuk evlilikten sonra başlar. Çünkü evlilik aşktan, tutkudan, sevgiden veya cinsellikten ibaret değildir. 
Bir evlilik gerçek anlamda iyi gün kötü gün dostluğunu geliştirebilmekten ve aşkın tahtına sevgiyi oturtabilmekten ibarettir. 
Aşk sadece kupa ikilisinde vardır, yani sadece karşılaştığımız ilk anda. Sonrasında aşk diye birşey yoktur, biter. 
Aşk sadece hormonal bir süreç. Bilimsel olarak dahi kanıtlandı en fazla 2 sene sürüyor. 
Asıl zor olan aşk bittiğinde elindekiyle yetinebilmek. 
Ve maalesef günümüz ilişkileri aşk ve ilişkiler söz konusu olduğunda o kadar yanlış beklentiler içerisindeler ki, evlilikler başladıkları gibi bitiyor. 

Kupa kartları hakkında biraz düşünün. 
Hepimiz aşık olduğumuzda her kartı sırasıyla yaşıyoruz. Kimilerimiz sadece kupa sekizlisine kadarını deneyimleyebiliyor. 
Sadece ruhsal mertebesinde yol alanlar son kartların da anlamlarını öğrenebiliyor. 
Her kart aslında ruhumuzun ve nefsimizin farklı bir boyutunu temsil ediyor. 
Kendimizi ne kadar çok geliştirirsek, hayatı ve ilişkilerimizi de daha iyi idrak ederek deneyimliyoruz. 

☆☆☆

Ben örnek olarak bu yazımda kupa serisini seçtim oysa bu diğer seriler için de geçerli. 
Nasıl kupa kartları aşk yolculuğumuzu anlatıyorsa, tılsım serisi de parayla olan imtihanımızı gösterir.
Daha fazla bilgi edinebilmek için Tarot & Sırları kitabıma ulaşabilirsiniz.

Dış gezegenler, ruh eşimiz & hayal kırıklıklarımız

Okuyucularımın çoğunluğunun dişi olduğundan ve en çok okunan yazılarımın da aşk üzerine olduğundan, dış gezegenlerin üzerimizdeki etkisi ve ruh eşi, ikiz alev gibi konular hakkındaki fikirlerimi paylaşacağım bir yazı yazmak istedim.

Bir kaç senedir ruh eşi, hatta şimdilerde ikiz alev kavramları çok popüler.
İlişkilerinde mutlu mesut olanlar ruh eşlerini bulduklarından bahsediyor, bulamayanlar ise benimki nerede, ne zaman gelecek diye merak edip, bekliyor.
Oysa hiçbirimiz tam olarak ruh eşi veya ikiz alev gibi birşeyin varlığından emin değil. Belki de yoktur ve biz boşuna bekliyoruzdur.
Peki ya nerden çıktı bu kavramlar ve onlara neden bu kadar çok inanasımız var?

Konuyla ilgili olan mitolojik bir hikayeyle başlayalım..

Mitolojik hikayeye göre eskiden kadın ve erkek bir ve tek olmanın huzuruyla mutlu mesut yaşarmış. Bedenleri, ruhları ve kalpleri tekmiş. Vücutları bitişik olduğu için erkeğin yapamadığını kadın, kadının yapamadığını da erkek yaparmış.
Zaman gelmiş ve geçmiş ve yunan tanrıları bu durumdan çok rahatsız olmaya başlamış.
Birinin eksikliğini diğeri tamamladığı için kadın ve erkek, tanrılar kadar güçlü, hatta onlardan daha da güçlü olmaya başlamışlar.
Zeus en sonunda bu duruma daha fazla izin verilemeyeceği kararını almış ve bir emir vermiş. Tüm erkek ve kadınlar bir baltayla birbirlerinden ayrılacaklarmış. Dehşet verici bir gün yaşanmış. Diğer yarısından ayrılanlar korku ve panik içerisinde birbirlerini arayıp durmuşlar.
Ve aradan yüzyıllar geçse de günümüzde dahi hala aramaya devam ediyorlar..

Ruh eşi, hatta şimdilerde moda olan ikiz alev kavramı çok romantik ve dıştan bakınca çok hoş gözüken kavramlar. Ama unutmamak gerekir ki bazen hoş olanların içi boş olabiliyor.

Birisi bana ruh eşi nedir diye sorduğunda, doğmadan önce bir birliktelik yaşayacağını kararlaştırdığın kişidir derim.
Bu kişi karşımıza çıkana kadar biz bir sürü ilişki deneyiminden geçebilir ve her seferinde gerçek aşkı bulduğumuzu zannedebiliriz. Oysa tüm bu sahte aşk deneyimlerinden geçiyor olmamızın tek sebebi olgunlaşmaktır. Bir süre sonra o kadar güzel pişmiş bir kıvama geliriz ki, karşımıza sıradan biri çıkar ama işte o sıradan kişi zamanla ruh eşimiz olur.
Ruh eşi olmak demek bana kalırsa zaman, sabır ve emek gerektiren bir şeydir.

Kimimiz bu dünyaya gelmeden önce uzun bir evlilik deneyimlemeyi seçer çünkü bu evlilik içerisinde yaşayacaklarıyla pişecek ve olgunlaşacaktır.
Kimimizin yolu başkadır. Yalnızlığı seçer. Belki ilişki konularını daha önceden deneyimlediği içindir belki de yalnızlığın derinliğini keşfetmek istediğindendir.
Ama bu dünyaya doğup, büyüp belirli bir yaşa geldikten sonra toplum baskısı nedeniyle kendini sorgulamaya başlar.
Bir birliktelik yaşamak zorunda olmak bazen bir istektir bazen ise sadece baskıdan kaynaklanır.
Ve kadının bir doğası vardır. Bu onun yaratılış sırlarıdır. Kadın alıcıdır. Almayı sever çünkü sadece alırsa verebilir. Bu yüzden bir kadın sevgiye açtır, ona oksijen kadar çok ihtiyaç duyar. Kadın sevgiyi alır, kadın erkeğini içine alır, kadın spermi alır. Kadın hayat ona ne sunarsa alır ve dönüştürür. Sevgiyi alıp güzelliğe, bolluğa ve berekete dönüştürür. Erkeğini içine alır ve hazzı yaşamasına sebep olur. Spermi alır ve sadece ona bahşedilmiş bir mucizeyle onu canlı bir varlığa dönüştürür.
Kadının bu alıcılığı onun en büyük gücü ve aynı zamanda en büyük zaafıdır.

Bir kadın sevgiyi alması gerektiğini çok iyi bilir ama bazen ona bunu sadece başkasının verebileceği yanılgısına düşer. Bir erkeğin!
Bir sevgilim olursa mutlu olacağım, evlendikten sonra huzurlu olacağım, hayatımda birisi olduktan sonra şunu bunu yapacağım, der. Ve karşısına çıkan ilk adama sümük gibi yapışır. Sonuçta zihnen kendisini bu adamın onu kurtaracağına formatlamıştır. Ve ardından dev bir hayal kırıklığı yaşanır.

Ruh eşinizi bulabilmek için, ilk önce kendi ruhunuzu bulmak zorundasınız. İlk önce elmanın yarısı olduğunuzu değil, en güzel elmanın iki yarısının da Siz olduğunuzu idrak etmeniz gerekir. Ve daha sonra tıpkı sizin gibi tam olan bir elmanın peşine düşmeniz gerekir, yarım değil.
Kendisini yarım hisseden bir insan sizi asla mutlu edemez. Hayatınızda sadece sorun çıkarır. Çünkü kendi sorunludur ve onların içinde boğuluyordur. Boğulan birisi sizi nasıl koruyabilir veya kurtarabilir?
İşte yanlış, sapkın, saplantılı ve karanlık aşkları hayatımıza bu şekilde çekeriz.

Benden ilişki danışmanlığı isteyenlerin haritalarında belirli ilişki kalıpları hemen gözüme çarpar.
Kişi bulunduğu ilişkiden memnun değildir ve sorunun tamamen karşı taraftan kaynaklı olduğundan emindir. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü o kişiyi hayatına çekmiş olmasına sebep olan kendisidir. Ve bu kişiyi postaladığında karşısına yine aynı özelliklerde birisi çıkacak ve o herşeyi sil baştan tekrar deneyimleyecektir. Ta ki sorunun karşı taraftan değil, kendisinden kaynaklandığını anlayana ve değiştirmek için iradesini kullanana dek.

Astrolojik bakış açısıyla bakarsak bize problem yaşatan gezegenler Uranüs, Neptün ve Plüton'un kişisel gezegenlerimizle olan bağlantısı veya transitidir.

Uranüsyen aşklar aniden çakan şimsekler gibidir. Bizi büyüler, derin uykumuzdan uyandırırlar ve gerçekten yaşamanın ne demek olduğunu çok güzel deneyimlettirirler.
Uranüs aşk hayatımızda ani iniş çıkışlar deneyimlememize sebep olur. Birden Eros'un okuna vurulmuşcasına ilk görüşte aşık oluruz ve bu aşk ne kadar hızlı başladıysa o kadar da hızlı biter. Kişi ben neden mutlu ve uzun birliktelikler yaşayamıyorum diye dert eder.

Neptün ve güney ay düğümü bağlantıları ruh eşi ve ikiz alev kavramlarına en yakın olanlardır.
Birisini görürsünüz ve birden etrafınızı öyle bir sis sarar ki, dünyayı sadece toz pembe görmeye başlarsınız. Karşınızdaki kişiyi bir yerlerden tanıyor olmalısınızdır ama onu ilk defa gördüğünüzden de emsinizdir. Bu insana kendisini yuvaya dönmüş hissini yaşatır. Genelde her iki tarafta aynı şeylerden hoşlanıyordur, ortak özellikler çoktur, hayaller ve hedefler aynıdır. Tıpkı bir masaldaki gibi bir aşk yaşarsınız. Şanslıysanız bu masal gerçektir ve ömürlük olur, ruh eşinizi bulmuşsunuzdur; şanslı değilseniz sonunda hayatınızda yaşayacağınız en büyük hayal kırıklığıyla yapayalnız kalırsınız. Maskeler düştüğünde meğer herşey yalanmış ve ben ne kadar da aptalmışım, beni büyülemesine izin vermişim dersiniz. Oysa burda da suçlu olan karşı taraf değil, Sizsinizdir.

İlişkilerin belki de en korkuncu ve düşmanımın başına dahi gelmesini istemeyeceğim ilişki türü plütonik olanlardır.
Burda tutku dolu ama karanlık, sapkın ve saplantılı, bağımlı bir ilişki söz konusudur. Aklınızdan ve kalbinizden o kişiye bir türlü çıkaramazsınız. Deliliğin sınırlarında, uçurumların kenarında bir yaşam sürmeye başlarsınız.
Aşk ve nefret, sevgi ve intikam tüm duyguların en uç noktaları yaşanır plütonik ilişkilerde ve genellikle kuvvetli bir kasırga misali her yeri tahrip eder. Bu ilişki bizi ya fiziken ya da ruhsal olarak öldürecektir. Bundan hiçbir kaçış yoktur. Ama merak etmeyin her ölümün ardından bir diriliş gelir

Bu 3 gezegen her ne kadar göz ardı edilse de, söz konusu aşk olduğunda bize ruh eşimizle veya ikiz alevimizle karşılaştığımızı zannettirebilir.
Bu gerçekten de doğru olabilir. Dış gezegenlerin transitleri ve tutulmalar buna sebep olabilir ama bu kişinin ham mı yoksa pişmiş mi olduğuyla çok alakalıdır. Olgun bir insan sığ ilişkilere girmeyecektir. Yinede bu gezegenlerin enerjilerinden etkilenecek ama iradesiyle doğru yolu seçmeyi bilecektir. Bilmeyenin işi zor olacaktır ama bu da onun olgunlaşması için güzel bir fırsattır.

Uzun lafın kısası ve tüm bu enerjilerin etkilerinden kurtulmanın yolu, kadının kendisini bilmesindedir.
Duygusal bir boşlukta iken bu transitlere yakalanırsanız, kendinizi kendi ellerinizle cehenneme atarsınız. Eğer yukarıda bahsettiğim toplum baskısını üzerinizde hissediyorsanız veya hayallerinizin gerçekleşmesini hayatınıza girecek olan adama bağlıyorsanız, bir de bunun üstüne bu gezegenlerin transitlerinden etkileniyorsanız, yanlış bir ilişki yaşama veya yanlış bir evlilik yapma olasılığınız yüksek olacaktır.

Hayat bize zehri de sunar, şifayı da. Sevgiyi de, nefreti de, aydınlığı da, karanlığı da.
Almak eğer bir kadının en büyük gücü ve en büyük zaafıysa, neyi almak istediğimizi, neye ihtiyacımızın olduğunu bilmek bizim en büyük görevimizdir.
Bu yüzden gerçek ruh eşimizi bulmanın yolu gerçek ruh eşi olmaktır.
Bir başkasının sana aşık olmasını beklemeden sen kendine aşık olmalısın. Bir başkasının kollarında sevgi aramadan, sevgi istediğini hissettiğin anda, kendine sarılarak bunu kendine verebilirsin. Yağmurun, toprağın, rüzgarın, kuşun ve çiçeğin seni beslemesine ve sevgi vermesine izin verebilirsin.
Bir kadın kendi doğasına, yani toprak anaya dönerek ve onun ona sunduklarını kabul ederek tüm aşk yaralarını sarabilir. Çünkü doğa bize sevginin dışarıdan gelen birşey olduğunu değil, içimizde saklı olduğunu öğretir.
İşte bu gerçekliği bir kere kavradıktan sonra hayatına girecek bir sonraki ilişki ruh eşin olabilir.

Eğer sen de dış gezegenlerin transitlerinden veya kendi kişisel haritandaki açılarından etkileniyorsan ve ilişkin hakkında yardım almak istiyorsan, bana sağ taraftaki (veya sayfanın altındaki) iletişim formundan ulaşabilir ve danışmanlık alabilirsin.

Karmik ilişkiler


Bazen hayatımıza öyle biri girer ki, biliriz bu insanı aslında yakından tanıdığımızı. Çünkü içimizdeki ses bize eski hikayeleri fısıldamaya başlamıştır bile. Hem bir tanıdık his vardır iki kişinin arasında hem de ödenmesini bekleyen bir borç. 

Astrolojik bakış açısıyla baktığımızda, sinastri haritaları bize bir ilişkinin karmik olup olmadığını söyleyebilirler. 
Bunun için karmik ilişkinin göstergelerini bilmemiz yeterlidir.  

1.) Kaderimiz & Ay düğümleri
Kuzey ay düğümü bu hayattaki var olma amacımızı gösterirken, güney ay düğümü geçmişten getirdiklerimizi gösterir. Dolayısıyla karşı tarafın kişisel gezegenlerinden biri bizim güney ay düğümümüzle kavuşuyorsa, geçmişten gelen bir bağdan söz edilebilinir. 

2.) Karmanın babası Satürn
Karmanın babası olarak bilinen Satürn karşı tarafın kişisel gezegenleriyle kavuşuyor, karşıt veya kare açıda bulunuyorsa, var olan karmik bir borçtan söz edebiliriz. 
Genellikle bir önceki yaşamda yerine getirilmemiş bir görev vardır ve tamamlanması için bu hayatta da karşımıza çıkarak bu fırsatı bize sunuyordur. 
Satürn'ün açı yaptığı gezegenin doğası bize bu ilişkinin nerelerde can yakmış olduğunu gösterir. Eğer bu Ay ise, duygulardır. Mars fiziksel şiddete işaret ederken, Merkür sözel şiddeti gösterebilir. Venüs aşk ve sevgi konularında açılmış bir yaraya işaret eder. Güneş ile bağlantılıysa, Satürn kişisi karşı tarafın potansiyelini ve büyümesini, özgüvenini engellemiş olabilir. 
Bu hayatta bu karmanın çözülmesi için, bir önceki hayatta acı çeken taraf, bu sefer acıyı çektiren taraf olabilir. Veya roller aynıdır ve zorlayan taraf yine aynı kişidir. Bu sefer ögrenilmesi gereken ders bu zorluluğa karşı koymak, karşı tarafa bu fırsatı vermemek olabilir. 

Satürn kısıtlamadır, korkudur ve karşı tarafın kişisel gezegenlerine açı yaptığında, kişiler ilişkinin ağırlığını hissederler. Ama bu ağırlık aynı zamanda partnerleri birbirine bağlayan kuvvetli bir bağdır. Eğer bu açı her iki taraftan da hissediliyor ise, çift birbirine karşı bir sorumluluğun olduğunu hissedecektir. 
Satürn'ün temsil ettiği olumsuz yönleri çift birlikte yenmeye istekli olursa, bu ilişki güven temeline sahip olan, uzun süreli bir ilişki olacaktır. Çünkü Satürn zorluk çektirse de, ödüllerini kalıcı verir. Sağlam bir ilişkinin temeli Satürn ile birebir bağlantılıdır. 

3.) Karanlıklar prensi Plüton
Karmik bir bağın varlığına işaret eden bir diğer gezegen Plüton'dur. 
Karşı tarafın kişisel gezegenleriyle kavuşan veya açıda olan Plüton, geçmişten kalma karanlık bir bağa işaret edebilir. Manipülatif davranışlarla karşı taraf bastırılmış, sindirilmiş ve kontrol edilmiş olabilir ve bu durum çözülemediği sürece bu hayatta da devam edecektir. 
Plüton, kişileri derinden etkileyebilme ve dönüştürme potansiyeline sahiptir. Bu nedenle plütonik ilişkilerle başetmek hiçte kolay değildir. Kişi plütonik bir aşkı deneyimledikten sonra bir daha eski haline dönemeyecektir. Bu bazen iyi, bazen ise çok kötü olabilir. 

4.) Karabüyü & Lilith
Astrolojik yorumlarımda çok sık kullanmasam da, sinastri haritalarinda Lilith'in karşı tarafın kişisel gezegenlerine açı yapıp yapmadığına dikkat ederim. Çünkü Lilith bir gezegen olmasa da, temsilen Plüton'a benzer etkilere sebep olabilir. 
Lilith'in kişisel gezegenlere açıda bulunduğunu gördüğümüzde, genellikle kişilerin geçmişlerinde bir karabüyü durumunun var olabileceğini söyleyebiliriz. İki kişiyi birbirine bağlayan karanlık bir bağ vardır ve o bu hayatta kesinlikle çözülüp, af dilenmelidir. 

5.) 12. ev gezegenleri
Ve son olarak karşı tarafın kişisel gezegenleri kendi haritamızın 12. evine denk geliyorsa, geçmişten gelen karmik bir bağdan söz edebiliriz. 
12. ev son ev olmasıyla birlikte hem bir önceki yaşamdan kalanları hem de bilinçaltımızdaki gizli olanları temsil eder. Karşı tarafın gezegenleri 12. evimizi aktifleştirdiği anda, nereden geldiğine emin olamadığımız, tanıdık bir hisle karşılaşırız ve bu kişiye bir borcumuzun var olabileceğini hissederiz. 12. ev bağlantısı bizlere genellikle affedilme ve teslimiyeti kabullenme temalarını hatırlatır ve yaşatır. Eğer çift bunu başarabilirse, ilişkilerini daha üst bir boyuta taşıma fırsatına kavuşabilirler. 


Eğer sen de karmik bir ilişki içerisinde olduğunu düşünüyorsan ve nasıl davranman gerektiğini bilmiyorsan, benimle sağ taraftaki (veya sayfanın altında) iletişim formundan ulaşabilir ve danışmanlık alabilirsin. 

Aşk, tutku, sadakat & paylaşım | insan ilişkiden ne bekler?

Su duygusallıktır, sevgidir. 
Ateş tutkudur, heycandır. Toprak sadakattir, güvendir. Hava ise arkadaşlıktır, paylaşımdır.
_________

Bir insanın mutlu ve huzur dolu bir birlikteliğinin olması için, tıpkı hayatımızın diğer alanlarında da olduğu gibi, ilişkilerimizde de dört element denge içerisinde olmalıdır.
 Lakin bu pek çok ilişkide yoktur. 

Bazı ilişkilerde ateş ağır basar. Tutku ve cinsel çekim inanılmazdır. Birbirlerinin yanında uslu bir şekilde dahi oturamazlar. Kontrollerinin dışında olan bir güç onları birbirlerine çeker. Bütün gün birbirlerini izlesinler, gözlerinin içlerinde kaybolsunlar, tüm gece boyunca sevişsinler isterler. Ama tüm bu tutkuya rağmen ilişkide genellikle güvensizlik hissedilir. Birbirlerine karşı kuvvetli duygular hissetmelerine rağmen ilişkinin sanki yarınları yokmuş gibidir. Aşk bir tohumdur ve onu ekecek toprak yoktur. Bu yüzden yoğun ateş enerjisi zaman geçtikçe sevgilileri tahrip etmeye başlar. Aşk artık besleyici değil, yok edici olmaya başlar.. Aşırı sahiplenme, kıskançlık ve birbirinin hayatını zindana çevirme genellikle bu aşamadan sonra başlar. 

Bazen güven ve sevgi vardır, yani toprak veya su ağırdır ama tutku diye bir şey yoktur. Bu tür çiftleri hepimiz biliriz. Senelerdir evlidirler. Dışarıya mutlu ve birbirini seven iki insan imajını çizerler. Özenirsin. Oysa bu sevimlilik sıra yatak odasına geldi mi yok olur. Çünkü bu iki insanın arasındaki aşk duygusu zamanla yerini ebeveyn sevgisine bırakmıştır. Artık birbirini tutku dolu seven iki insan yerine birbirine hizmet etmeyi aşk zannetmeye başlamış olan insanlara dönüşmüşlerdir. Kocasına yemeğini pişirir, pijamalarını ütüler, karısının sırtına üşümesin diye hırka verir, her akşam eve domates ve patates torbalarıyla gelir, yatağa girdiklerinde yanaklarına iyi geceler öpücüğü kondururlar ve sevişmeden mutlu mesut yaşar giderler. Ta ki adamın veya kadının gözü dışarıya kayana kadar. Böylelikle kendi yatak odasında elde edemediklerini başkasının yatak odasında elde etmeye çalışırlar. 
Tabii ki bu her ilişki için geçerli değildir ama kimileri için olabilir. 

 Peki ya çözüm nedir?

Ateş ile su birbirleriyle geçinemez. Çünkü tıpkı suyun ateşi söndürme potansiyeli olduğu gibi aşırı duygusallığın da tutkuyu yok etme gücü vardır. 
Eğer aşk ilişkilerinizde duygusallığın ön planda olmasına izin veriyorsanız, tutkunuzu kendi elleriniz aracılığıyla öldürüyorsunuz demektir. 
Çünkü aşırı duygusallık karşı tarafın özgürlüğünü kısıtlar. Ben sensiz yaşayamam, sen benim herşeyimsin, herşeyimi seninle yapmak istiyorum gibi cümleler karşı tarafı korkutur ve sizden uzaklaştırır. Çünkü kimse kendisine sümük gibi yapışan birisiyle bir ömür geçirmek istemez. Bir birliktelik içerisinde olmak, hayatı yapışık ikizler gibi deneyimlemek zorunda olmak anlamına gelmez. 
Özgürlüktür tutkuyu yaratan. Çünkü havadır ateşin ihtiyacı olan. 

Eğer ilişkinizde toprak ve su elementleri ağır basıyor ve ateşin eksikliğini hissediyorsanız, hava elementine ağırlık verin. 
İkinizin arasına biraz mesafe koyun. Her yere birlikte gitmektense, bazı yerlere tek gidin. Birbirinizi özleyeceğiniz alanlar yaratın. 
Kendinize bir hobi bulun ve ona ağırlık verin. Bir şeyi severek yapmak tutkunun canlanmasına sebep olur. Ve ister inanın ister inanmayın ama bir insanı sevdiği şeyi yaparken izlemek, izleyene haz ve neşe verir. Bu yüzden sanat bu kadar güzel bir şeydir. Dans eden birisini izlerken onunla aynı anı yaşarız. Onunla heycanlanır, üzülür, çoşar ve duruluruz. 
Kendinize bulduğunuz hobi ile uğraşırken sevdiğinizin sizi izlemesine izin verin. Aranızdaki ateşin tırmanışını izleyin. Sizi izlerken zevk duyacak ve kendisini ne kadar uzak tutmaya çalışsa da sizden uzak duramayacak, yanınıza gelip size sarılmak hatta belki size katılmak isteyecek. 

Hava elementi paylaşımdır. Hava burçları genellikle eğlenceli insanlar olurlar. Çünkü durdukları yerde durmak bilmezler. Hayatlarında hep bir yenilik, hep bir atraksiyon vardır. 
Bu yüzden siz de partnerinizi alın ve şimdiye kadar hiç yapmadığınız yeni şeyler yapmayı deneyin. Genelde hep sinemaya veya tiyatroya gidiyorsanız, bu sefer bir resim atölyesini ziyaret edin, balona, bisiklete, atlıkarıncaya binin, çocuk esirgeme kurumunu ziyaret edin vs. 
Bu hayatta yapılacak o kadar çok şey var ki.. Eğlenmek için maddiyatı sakın ha bahane etmeyin. Ormanda el ele tutuşmak, piknik yapmak, hatta sevişmek bedava. Hayatınıza renk katmak, ateş sönmeden, tutku ölmeden harekete geçmek sizin elinizde. 

☆☆☆

Eğer durumun tam tersi söz konusuysa, yani tutku çok ama güven yoksa bu sefer de toprağın ihiyacı olan suyu, yani duygusallığı katın işin içerisine. 
Hep eğlenmekten, dışarılarda gezinmekten ve sürekli sevişmektense, evde kalmayı deneyin. Birbirinizle sohbet edin, çocukluk anılarınızı anlatın. Müzik dinleyin, film izleyin, birlikte aile gezintilerine gidin, çocuklarla vakit geçirin vs. Sadece arkadaşça takılmaya çalışın. Birlikte yemek yapmak bunun için çok güzel bir çözümdür. Evi birlikte toplayabilir, sorumlulukları paylaşmak konusunda fikir birliğine varabilirsiniz. 
Birlikte gelecek hayalleri kurmaya çalışmakta iyi bir fikirdir. 
Çok fazla abartmadan ilişkinizin içerisine ebeveyn sevgisine benzer bir sevgi katmaya çalışabilirsiniz. Sevdiğiniz hiçbir zaman için anneniz veya babanız konumunda olmamalıdır. Ama biraz şefkat herkese iyi gelir. Uyuduğunda üstünü örtmek, dışarıya çıkarken atkısını boynuna sarmak, ona ihtiyacınızın olduğunu hissettirmek, kulağına sessizce sevgi sözcükleri fısıldamak vs. ateşin sakinleşmesine, suyun yönetimi ele geçirmesine ve toprağın beslenmesine sebep olacaktır. 
Bir ilişkide güven temelinin oluşması zaman ve sabır gerektirir. 
_____________________________

Denge her konuda anahtar kelime ve sihirli sözcüktür. 
Elementler özümüzdür. Onları göremesekte doğadaki dengesizlik sadece bizleri değil, ilişkilerimizi de etkiler. 
O halde o dengeyi sağlamak ve mutlu ilişkilere sahip olmak biraz da olsa bizim elimizde! 
Eksikliklerinizi fark edin ve düzeltmek için çaba sarfedin. 

Plütonik ilişkiler - derinlerde yalnız yüzenler

Eğer bir haritada Plüton'un kişisel gezegenlere (en çok Güneş, Ay & Venüs) açı yaptığını görüyorsak, bu kişinin yakın ilişkilerinde zorlanmalar yaşayacağını öngörebiliriz. 
Zamanla karanlık insanlarla yolu kesişecek veya ruhsal olarak dönüşmesine sebep olacak olaylar deneyimleyecektir. 
Aslında içinde muazzam şifalandırma yeteneği vardır. Ve bu yeteneğini ortaya çıkarabilmek için karanlıklara ihtiyaç duyar. Gerçek aydınlığa karanlıkları dönüştürerek kavuşacaktır. 
____________________________________

Güneş özümüzü, Ay duygusal yönümüzü, Venüs ise sevgimizi gösterir. 
Plüton ise değişim ve dönüşüm, ölüm ve diriliş temalarını temsil eder. 
Eğer kişisel gezegenler Plüton ile iletişim içerisindeyse, tüm karanlıklar ruhumuzun içine işler. Biz bilmeyiz ama bilinçaltımız bu enerjiyle her daim başeder.

Sıradanlıktan bir türlü tatmin olamayız. 
Daima bilinmeyene doğru bir kuvvet tarafından çekildiğimizi hissederiz. Eğer Plütonik enerjileri doğru kullanmayı bilmiyor isek, bilinmeyene olan merakımız bizi kötü yerlere yönlendirebilir. 

Mesela Plüton'un kişisel gezegenlere karşıt açıda bulunması, hayatımıza genellikle Plütonik kişileri davet etmemize sebep olur. Bu kişiler tüm karanlıklarıyla gelirler. Kıskançlık, manipülasyon, şiddet, aşırı bağımlılık, derin bir tutku, vazgeçememe, kurban rolünü üstlenme gibi temalar hayatımızın kaçınılmaz gerçekleri olabillir.  
Çünkü bilinçaltımızda gizli olan derin korkularımız vardır. Bu yüzden doğum haritalarında Plüton açılarına sahip olanlarda genellikle kontrol manyaklığı vardır. Delicesine herşeyi ve herkesi kontrol etmeye çalışırlar. Bunu başarabilmek için manipülatif davranışlarda bulunabilirler. İnsanın yüzüne gülebilir ama arkasından işler çevirebilirler. Bilinçaltlarında onları yöneten korkuyu bastırabilmek için, çevrelerindeki insanları bastırmaya çalışırlar. Ve ne yazık ki bunun farkına bile varmazlar. 

Evrenin muazzam bir işleyiş tarzı vardır. 
Bilinçaltımız her şeyin arkasındaki asıl yaratıcı güç olduğundan, hayatımızda yaşadığımız tüm olaylar ve ilişkiler, bilinçaltımızı bize geri yansıtan birer ayna görevini üstlenirler. 
Bu yüzden haritalarımızda Plüton'un kişisel gezegenlere karşıt açıda bulunması, plütonik temaları dıştan deneyimleyeceğimiz anlamına gelir. Kişi içinde barındırdığı kendi karanlık tarafını yakın ilişkileri aracılığıyla deneyimleyecek ve böylelikle farkına varabilme imkanına kavuşacaktır. Ama ne var ki, bilinçaltının bilince ulaşması, acı yaşanmadan olmayacaktır. 

Plütonik ilişkileri, eğer Güneş ile bağlantılıysa babamız ve otorite figürleri aracılığıyla deneyimleriz. Patronlarımız, iş verenlerimiz, bizden daha üst mertebede bulunanlar vs. 
Eğer Ay ile bağlantılıysa, anne ve anne figürleri aracılığıyla deneyimleriz. 
Eğer Venüs ile bağlantılıysa, aşık olduğumuz kişiler aracılığıyla deneyimleriz. 

Bu tür ilişkileri deneyimlerken hep karşımızdaki insanı suçlama eğiliminde oluruz. Eğer küçüksek bir an önce anne veya babanın yanından uzaklaşmaya çalışırız. Eğer Plütonik bir kişiye aşık olmuşsak, sorunun ondan kaynaklandığını ve bir sonraki ilişkimizin çok daha iyi olacağı yanılgısına kapılırız. 
Oysa sorun bu kişilerde değil, bizim bilinçaltımızdadır. Bunun farkına varıp, kendimizi düzeltmeden ilişkilerimiz ve deneyimleyeceklerimiz değişmez. 
Şiddet uygulayan babadan kaçıp, yakışıklı prensin kollarında huzur ararken, o yüreğinde huzur bulduğumuzu zannettiğimiz prensimiz, tıpkı babamız gibi şiddet uygulayan, zalim bir krala dönüşecektir. Bunu fark etmemiz ise bazen çok geç olabilir. Çoktan evlenmiş, çoluk çocuğa kavuşmuş oluruz. Ve tıpkı bizim çocukluğumuzda kendi babamızdan deneyimlediklerimizi, kendi kızımız kendi babasından deneyimleyecek ve tüm döngü kendisini sil baştan bir kere daha tekrarlayacaktır. Ta ki, aile üyelerinden biri bunun farkındalığına ulaşıp, döngüyü bilinçli bir şekilde değiştirmeyi göze alana dek. 
İşte bu yüzden aile haritalarında benzer temalar gözümüze hemen çarpar. Biliriz ki annenin yaşadıklarını kızı da deneyimleyecektir. 
__________________________________

Peki ya çare nedir?

Ben akıllıyım. Ben bilirim. Ben hata yapmam. Ben mantıklı karar veririm.. gibi cümleleri hepimiz kurar ve bunların gerçekliğine tüm kalbimizle inanırız. Oysa bilimsel araştırmalar kişinin mantığını kullanmadan seçimlerde bulunduğunu kanıtlıyor. 
Biz her ne kadar akıllı seçimlerde bulunduğumuzu düşünsek de aslında bizi yöneten bilinçaltımızdır. Biz her ne kadar tekbaşımıza karar verdiğimizi zannetsek de, sadece kendimizi kandırıyoruz. 
Bu yüzden yapabileceğimiz en iyi şey, ilk önce bu gerçeğin farkına varmak ve daha sonra dönüp kendi hayatımıza bakmak. 

Babam, annem, eşim, sevgilim veya çevremle ilgili yaşadığım sorunlar var mı?
Eğer başıma gelen herşey bana bir ayna tutuyorsa, o halde tüm bunlar benim hangi özelliğimden kaynaklanıyor?
Beni bilinçaltımdan yöneten ne gibi korkulara sahibim?

Eğer bu soruların cevaplarını bulabiliyorsanız, yolu yarıladınız demektir. Çünkü farkındalığın ardından acı ve onun ardından da şifa gelir. 

☆☆☆

Plüton karanlıklar diyarının gezegenidir. Bu karanlık ve korkutucu maskesinin ardında aslında çok önemli bir sır vardır. 
Onun asıl manevi amacı ego'nun transformasyonudur.
 İçimizdeki şeytanları hiçbir zaman için yenemeyeceğimizi ama onlardan daha güçlü olabileceğimizi göstermektir. Bu hissi deneyimlettirmektir. Ve işin ilginç yanı, gerçekten de başımıza gelen tüm plütonik olaylar bize şu sözü yaşatır: 'Beni öldürmeyen şey, güçlendirir.' 

Plüton bizi zorlar, yıkar, ölümün kıyılarında gezdirir ve kötülük ile biraraya getirir. Tam gücümüzün son sınırlarını deneyimlemek üzereyken, ruhumuzda tuhaf bir simya gerçekleştirir. Etrafımızdaki karanlığın içimizdeki karanlıktan başka bir şey olmadığının idrakı ile tüm dünyaya bakış açımız değişir. 

İşte bu yüzden kendi kişisel haritalarınızdaki Plüton'un zorlayıcı açılarına bu gözle bakmayı tercih edin. 
Kare açıları yenmek biraz daha zordur. Çünkü içsel krizi gösterirler. Karşıt açıları yenmek biraz daha kolay olabilir çünkü etkileri genellikle hayatımızdaki kişiler aracılığıyla deneyimleriz. Olumlu açılar ise destek verici oldukları için, genellikle sıkıntı yaratmazlar. 

Söz konusu Plüton olduğunda, farkında olmanız gereken en önemli şey, bilinçaltınızda var olan korkularınızdır. 
Bu korkuların başında güvensizlik gelir. 
Güvensizlik sorunu aşılamazsa, yakın ilişkilerde problemler ortaya çıkar ve kişi ister istemez manipülatif davranışlarda bulunarak, kendisini koruma altına alır. 
Mesela kocası gayet normal ve sadık bir insanken, karısının içinde onu aldattığına dair bir korku olabilir. Ve bunu ispatlayacağım diyerek tüm ailenin huzurunu mahvedebilir. 
Veya bir kız çocuğu babasını daima güvenilmez olarak bildiyse, kendisini aşka kapatabilir. Çok güzeldir, çok hoştur ve gayet de başarılıdır. Hatta aşık olmak için can atar, bir sevgilisi olsun diye hayal kurar ama Eros onu her daim görmezlikten gelebilir. O ise kendinden çok daha çirkin ama mutlu ilişkilere sahip olan arkadaşlarını bir türlü anlayamaz hale gelir. 
Asıl sorun, bu kızın kendisini kapatmasındadır. Bilinçaltı onu kendi duvarlarının içine hapseder. Hepimiz görmüşüzdür böyle örnekleri. Genellikle herkesden kaçar ve çevrelerine sadece güvenebileceklerinden yüzde yüz emin oldukları insanları toplarlar. Sevdikleri insanlar az ve özdür. Ve çoğu zaman yalnızlığı tercih ederler. Kendilerini kapatma huylarından dolayı onları gerçekten tanıyan çok az insan bulunur. İşte bu yüzden derinlerde yapayalnız yüzen balıkları andırırlar. Kendileri kadar derine inebilen kimse yoktur, oysa olması için herşeylerini vermeye hazırdırlar. 

Bu insanları aşık olmaktan alıkoyan bir diğer şey, bağlarının çok kuvvetli olacağını hissetmeleridir. Bir insanla 'Bir' oldukları anda artık geri dönüşün olmayacağını bilirler. 
Plüton akrep burcunu yönetir ve bir akrep ile aşkı yan yana koyduğunuzda ortaya çıkan tablo kırmızı ve siyah renklerin karışımı olacaktır. Tutku dolu bir aşkın yanında ya benimsin ya da kara toprağın hissini deneyimlettirir insana. Orta yolu olmaz genellikle bu insanların. Aşk ya vardır ya yoktur. Bu yüzden hayatları boyunca ya karanlık ama tutku dolu ilişkiler yaşayacaklar, ya da derinlerde yalnız yüzmeyi tercih edeceklerdir. 

Dış gezegenlerin enerjileriyle başedebilmek zordur. Onları aşabilmek bir süreç ve zaman gerektirir. Çünkü plütonik açıların gerçek potansiyelini kullanabilmemiz teslimiyetimize bağlıdır. 
Bu kişilerin öğrenmeleri gereken en önemli şey, Yaratıcıya olan güvendir. Anca kendilerinden daha üstün bir varlığa olan inançları kuvvetlendiğinde, kontrol etme ihtiyaçlarından vazgeçecekler ve herşeyi olduğu gibi kabul etmeyi deneyeceklerdir. İşte ancak o zaman dış dünyadaki yolculuğun aslında kendi iç dünyalarındaki yolculuk olduğunu idrak edebilecekler ve Plüton'un simyasını hissedeceklerdir. 

☆☆☆

Plüton'un enerjileriyle ilgili kişisel sorunlar yaşıyorsan ve ne yapman gerektiğini bilmiyorsan, bana sağ taraftaki (veya sayfanın altındaki) iletişim formundan ulaşıp, danışmanlık alabilirsin.