Dış gezegenler, ruh eşimiz & hayal kırıklıklarımız
Haziran 28, 2017
Okuyucularımın çoğunluğunun dişi olduğundan ve en çok okunan yazılarımın da aşk üzerine olduğundan, dış gezegenlerin üzerimizdeki etkisi ve ruh eşi, ikiz alev gibi konular hakkındaki fikirlerimi paylaşacağım bir yazı yazmak istedim.
Bir kaç senedir ruh eşi, hatta şimdilerde ikiz alev kavramları çok popüler.
İlişkilerinde mutlu mesut olanlar ruh eşlerini bulduklarından bahsediyor, bulamayanlar ise benimki nerede, ne zaman gelecek diye merak edip, bekliyor.
Oysa hiçbirimiz tam olarak ruh eşi veya ikiz alev gibi birşeyin varlığından emin değil. Belki de yoktur ve biz boşuna bekliyoruzdur.
Peki ya nerden çıktı bu kavramlar ve onlara neden bu kadar çok inanasımız var?
Konuyla ilgili olan mitolojik bir hikayeyle başlayalım..
Mitolojik hikayeye göre eskiden kadın ve erkek bir ve tek olmanın huzuruyla mutlu mesut yaşarmış. Bedenleri, ruhları ve kalpleri tekmiş. Vücutları bitişik olduğu için erkeğin yapamadığını kadın, kadının yapamadığını da erkek yaparmış.
Zaman gelmiş ve geçmiş ve yunan tanrıları bu durumdan çok rahatsız olmaya başlamış.
Birinin eksikliğini diğeri tamamladığı için kadın ve erkek, tanrılar kadar güçlü, hatta onlardan daha da güçlü olmaya başlamışlar.
Zeus en sonunda bu duruma daha fazla izin verilemeyeceği kararını almış ve bir emir vermiş. Tüm erkek ve kadınlar bir baltayla birbirlerinden ayrılacaklarmış. Dehşet verici bir gün yaşanmış. Diğer yarısından ayrılanlar korku ve panik içerisinde birbirlerini arayıp durmuşlar.
Ve aradan yüzyıllar geçse de günümüzde dahi hala aramaya devam ediyorlar..
Ruh eşi, hatta şimdilerde moda olan ikiz alev kavramı çok romantik ve dıştan bakınca çok hoş gözüken kavramlar. Ama unutmamak gerekir ki bazen hoş olanların içi boş olabiliyor.
Birisi bana ruh eşi nedir diye sorduğunda, doğmadan önce bir birliktelik yaşayacağını kararlaştırdığın kişidir derim.
Bu kişi karşımıza çıkana kadar biz bir sürü ilişki deneyiminden geçebilir ve her seferinde gerçek aşkı bulduğumuzu zannedebiliriz. Oysa tüm bu sahte aşk deneyimlerinden geçiyor olmamızın tek sebebi olgunlaşmaktır. Bir süre sonra o kadar güzel pişmiş bir kıvama geliriz ki, karşımıza sıradan biri çıkar ama işte o sıradan kişi zamanla ruh eşimiz olur.
Ruh eşi olmak demek bana kalırsa zaman, sabır ve emek gerektiren bir şeydir.
Kimimiz bu dünyaya gelmeden önce uzun bir evlilik deneyimlemeyi seçer çünkü bu evlilik içerisinde yaşayacaklarıyla pişecek ve olgunlaşacaktır.
Kimimizin yolu başkadır. Yalnızlığı seçer. Belki ilişki konularını daha önceden deneyimlediği içindir belki de yalnızlığın derinliğini keşfetmek istediğindendir.
Ama bu dünyaya doğup, büyüp belirli bir yaşa geldikten sonra toplum baskısı nedeniyle kendini sorgulamaya başlar.
Bir birliktelik yaşamak zorunda olmak bazen bir istektir bazen ise sadece baskıdan kaynaklanır.
Ve kadının bir doğası vardır. Bu onun yaratılış sırlarıdır. Kadın alıcıdır. Almayı sever çünkü sadece alırsa verebilir. Bu yüzden bir kadın sevgiye açtır, ona oksijen kadar çok ihtiyaç duyar. Kadın sevgiyi alır, kadın erkeğini içine alır, kadın spermi alır. Kadın hayat ona ne sunarsa alır ve dönüştürür. Sevgiyi alıp güzelliğe, bolluğa ve berekete dönüştürür. Erkeğini içine alır ve hazzı yaşamasına sebep olur. Spermi alır ve sadece ona bahşedilmiş bir mucizeyle onu canlı bir varlığa dönüştürür.
Kadının bu alıcılığı onun en büyük gücü ve aynı zamanda en büyük zaafıdır.
Bir kadın sevgiyi alması gerektiğini çok iyi bilir ama bazen ona bunu sadece başkasının verebileceği yanılgısına düşer. Bir erkeğin!
Bir sevgilim olursa mutlu olacağım, evlendikten sonra huzurlu olacağım, hayatımda birisi olduktan sonra şunu bunu yapacağım, der. Ve karşısına çıkan ilk adama sümük gibi yapışır. Sonuçta zihnen kendisini bu adamın onu kurtaracağına formatlamıştır. Ve ardından dev bir hayal kırıklığı yaşanır.
Ruh eşinizi bulabilmek için, ilk önce kendi ruhunuzu bulmak zorundasınız. İlk önce elmanın yarısı olduğunuzu değil, en güzel elmanın iki yarısının da Siz olduğunuzu idrak etmeniz gerekir. Ve daha sonra tıpkı sizin gibi tam olan bir elmanın peşine düşmeniz gerekir, yarım değil.
Kendisini yarım hisseden bir insan sizi asla mutlu edemez. Hayatınızda sadece sorun çıkarır. Çünkü kendi sorunludur ve onların içinde boğuluyordur. Boğulan birisi sizi nasıl koruyabilir veya kurtarabilir?
İşte yanlış, sapkın, saplantılı ve karanlık aşkları hayatımıza bu şekilde çekeriz.
Benden ilişki danışmanlığı isteyenlerin haritalarında belirli ilişki kalıpları hemen gözüme çarpar.
Kişi bulunduğu ilişkiden memnun değildir ve sorunun tamamen karşı taraftan kaynaklı olduğundan emindir. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü o kişiyi hayatına çekmiş olmasına sebep olan kendisidir. Ve bu kişiyi postaladığında karşısına yine aynı özelliklerde birisi çıkacak ve o herşeyi sil baştan tekrar deneyimleyecektir. Ta ki sorunun karşı taraftan değil, kendisinden kaynaklandığını anlayana ve değiştirmek için iradesini kullanana dek.
Astrolojik bakış açısıyla bakarsak bize problem yaşatan gezegenler Uranüs, Neptün ve Plüton'un kişisel gezegenlerimizle olan bağlantısı veya transitidir.
Uranüsyen aşklar aniden çakan şimsekler gibidir. Bizi büyüler, derin uykumuzdan uyandırırlar ve gerçekten yaşamanın ne demek olduğunu çok güzel deneyimlettirirler.
Uranüs aşk hayatımızda ani iniş çıkışlar deneyimlememize sebep olur. Birden Eros'un okuna vurulmuşcasına ilk görüşte aşık oluruz ve bu aşk ne kadar hızlı başladıysa o kadar da hızlı biter. Kişi ben neden mutlu ve uzun birliktelikler yaşayamıyorum diye dert eder.
Neptün ve güney ay düğümü bağlantıları ruh eşi ve ikiz alev kavramlarına en yakın olanlardır.
Birisini görürsünüz ve birden etrafınızı öyle bir sis sarar ki, dünyayı sadece toz pembe görmeye başlarsınız. Karşınızdaki kişiyi bir yerlerden tanıyor olmalısınızdır ama onu ilk defa gördüğünüzden de emsinizdir. Bu insana kendisini yuvaya dönmüş hissini yaşatır. Genelde her iki tarafta aynı şeylerden hoşlanıyordur, ortak özellikler çoktur, hayaller ve hedefler aynıdır. Tıpkı bir masaldaki gibi bir aşk yaşarsınız. Şanslıysanız bu masal gerçektir ve ömürlük olur, ruh eşinizi bulmuşsunuzdur; şanslı değilseniz sonunda hayatınızda yaşayacağınız en büyük hayal kırıklığıyla yapayalnız kalırsınız. Maskeler düştüğünde meğer herşey yalanmış ve ben ne kadar da aptalmışım, beni büyülemesine izin vermişim dersiniz. Oysa burda da suçlu olan karşı taraf değil, Sizsinizdir.
İlişkilerin belki de en korkuncu ve düşmanımın başına dahi gelmesini istemeyeceğim ilişki türü plütonik olanlardır.
Burda tutku dolu ama karanlık, sapkın ve saplantılı, bağımlı bir ilişki söz konusudur. Aklınızdan ve kalbinizden o kişiye bir türlü çıkaramazsınız. Deliliğin sınırlarında, uçurumların kenarında bir yaşam sürmeye başlarsınız.
Aşk ve nefret, sevgi ve intikam tüm duyguların en uç noktaları yaşanır plütonik ilişkilerde ve genellikle kuvvetli bir kasırga misali her yeri tahrip eder. Bu ilişki bizi ya fiziken ya da ruhsal olarak öldürecektir. Bundan hiçbir kaçış yoktur. Ama merak etmeyin her ölümün ardından bir diriliş gelir
Bu 3 gezegen her ne kadar göz ardı edilse de, söz konusu aşk olduğunda bize ruh eşimizle veya ikiz alevimizle karşılaştığımızı zannettirebilir.
Bu gerçekten de doğru olabilir. Dış gezegenlerin transitleri ve tutulmalar buna sebep olabilir ama bu kişinin ham mı yoksa pişmiş mi olduğuyla çok alakalıdır. Olgun bir insan sığ ilişkilere girmeyecektir. Yinede bu gezegenlerin enerjilerinden etkilenecek ama iradesiyle doğru yolu seçmeyi bilecektir. Bilmeyenin işi zor olacaktır ama bu da onun olgunlaşması için güzel bir fırsattır.
Uzun lafın kısası ve tüm bu enerjilerin etkilerinden kurtulmanın yolu, kadının kendisini bilmesindedir.
Duygusal bir boşlukta iken bu transitlere yakalanırsanız, kendinizi kendi ellerinizle cehenneme atarsınız. Eğer yukarıda bahsettiğim toplum baskısını üzerinizde hissediyorsanız veya hayallerinizin gerçekleşmesini hayatınıza girecek olan adama bağlıyorsanız, bir de bunun üstüne bu gezegenlerin transitlerinden etkileniyorsanız, yanlış bir ilişki yaşama veya yanlış bir evlilik yapma olasılığınız yüksek olacaktır.
Hayat bize zehri de sunar, şifayı da. Sevgiyi de, nefreti de, aydınlığı da, karanlığı da.
Almak eğer bir kadının en büyük gücü ve en büyük zaafıysa, neyi almak istediğimizi, neye ihtiyacımızın olduğunu bilmek bizim en büyük görevimizdir.
Bu yüzden gerçek ruh eşimizi bulmanın yolu gerçek ruh eşi olmaktır.
Bir başkasının sana aşık olmasını beklemeden sen kendine aşık olmalısın. Bir başkasının kollarında sevgi aramadan, sevgi istediğini hissettiğin anda, kendine sarılarak bunu kendine verebilirsin. Yağmurun, toprağın, rüzgarın, kuşun ve çiçeğin seni beslemesine ve sevgi vermesine izin verebilirsin.
Bir kadın kendi doğasına, yani toprak anaya dönerek ve onun ona sunduklarını kabul ederek tüm aşk yaralarını sarabilir. Çünkü doğa bize sevginin dışarıdan gelen birşey olduğunu değil, içimizde saklı olduğunu öğretir.
İşte bu gerçekliği bir kere kavradıktan sonra hayatına girecek bir sonraki ilişki ruh eşin olabilir.
Eğer sen de dış gezegenlerin transitlerinden veya kendi kişisel haritandaki açılarından etkileniyorsan ve ilişkin hakkında yardım almak istiyorsan, bana sağ taraftaki (veya sayfanın altındaki) iletişim formundan ulaşabilir ve danışmanlık alabilirsin.
Bir kaç senedir ruh eşi, hatta şimdilerde ikiz alev kavramları çok popüler.
İlişkilerinde mutlu mesut olanlar ruh eşlerini bulduklarından bahsediyor, bulamayanlar ise benimki nerede, ne zaman gelecek diye merak edip, bekliyor.
Oysa hiçbirimiz tam olarak ruh eşi veya ikiz alev gibi birşeyin varlığından emin değil. Belki de yoktur ve biz boşuna bekliyoruzdur.
Peki ya nerden çıktı bu kavramlar ve onlara neden bu kadar çok inanasımız var?
Konuyla ilgili olan mitolojik bir hikayeyle başlayalım..
Mitolojik hikayeye göre eskiden kadın ve erkek bir ve tek olmanın huzuruyla mutlu mesut yaşarmış. Bedenleri, ruhları ve kalpleri tekmiş. Vücutları bitişik olduğu için erkeğin yapamadığını kadın, kadının yapamadığını da erkek yaparmış.
Zaman gelmiş ve geçmiş ve yunan tanrıları bu durumdan çok rahatsız olmaya başlamış.
Birinin eksikliğini diğeri tamamladığı için kadın ve erkek, tanrılar kadar güçlü, hatta onlardan daha da güçlü olmaya başlamışlar.
Zeus en sonunda bu duruma daha fazla izin verilemeyeceği kararını almış ve bir emir vermiş. Tüm erkek ve kadınlar bir baltayla birbirlerinden ayrılacaklarmış. Dehşet verici bir gün yaşanmış. Diğer yarısından ayrılanlar korku ve panik içerisinde birbirlerini arayıp durmuşlar.
Ve aradan yüzyıllar geçse de günümüzde dahi hala aramaya devam ediyorlar..
Ruh eşi, hatta şimdilerde moda olan ikiz alev kavramı çok romantik ve dıştan bakınca çok hoş gözüken kavramlar. Ama unutmamak gerekir ki bazen hoş olanların içi boş olabiliyor.
Birisi bana ruh eşi nedir diye sorduğunda, doğmadan önce bir birliktelik yaşayacağını kararlaştırdığın kişidir derim.
Bu kişi karşımıza çıkana kadar biz bir sürü ilişki deneyiminden geçebilir ve her seferinde gerçek aşkı bulduğumuzu zannedebiliriz. Oysa tüm bu sahte aşk deneyimlerinden geçiyor olmamızın tek sebebi olgunlaşmaktır. Bir süre sonra o kadar güzel pişmiş bir kıvama geliriz ki, karşımıza sıradan biri çıkar ama işte o sıradan kişi zamanla ruh eşimiz olur.
Ruh eşi olmak demek bana kalırsa zaman, sabır ve emek gerektiren bir şeydir.
Kimimiz bu dünyaya gelmeden önce uzun bir evlilik deneyimlemeyi seçer çünkü bu evlilik içerisinde yaşayacaklarıyla pişecek ve olgunlaşacaktır.
Kimimizin yolu başkadır. Yalnızlığı seçer. Belki ilişki konularını daha önceden deneyimlediği içindir belki de yalnızlığın derinliğini keşfetmek istediğindendir.
Ama bu dünyaya doğup, büyüp belirli bir yaşa geldikten sonra toplum baskısı nedeniyle kendini sorgulamaya başlar.
Bir birliktelik yaşamak zorunda olmak bazen bir istektir bazen ise sadece baskıdan kaynaklanır.
Ve kadının bir doğası vardır. Bu onun yaratılış sırlarıdır. Kadın alıcıdır. Almayı sever çünkü sadece alırsa verebilir. Bu yüzden bir kadın sevgiye açtır, ona oksijen kadar çok ihtiyaç duyar. Kadın sevgiyi alır, kadın erkeğini içine alır, kadın spermi alır. Kadın hayat ona ne sunarsa alır ve dönüştürür. Sevgiyi alıp güzelliğe, bolluğa ve berekete dönüştürür. Erkeğini içine alır ve hazzı yaşamasına sebep olur. Spermi alır ve sadece ona bahşedilmiş bir mucizeyle onu canlı bir varlığa dönüştürür.
Kadının bu alıcılığı onun en büyük gücü ve aynı zamanda en büyük zaafıdır.
Bir kadın sevgiyi alması gerektiğini çok iyi bilir ama bazen ona bunu sadece başkasının verebileceği yanılgısına düşer. Bir erkeğin!
Bir sevgilim olursa mutlu olacağım, evlendikten sonra huzurlu olacağım, hayatımda birisi olduktan sonra şunu bunu yapacağım, der. Ve karşısına çıkan ilk adama sümük gibi yapışır. Sonuçta zihnen kendisini bu adamın onu kurtaracağına formatlamıştır. Ve ardından dev bir hayal kırıklığı yaşanır.
Ruh eşinizi bulabilmek için, ilk önce kendi ruhunuzu bulmak zorundasınız. İlk önce elmanın yarısı olduğunuzu değil, en güzel elmanın iki yarısının da Siz olduğunuzu idrak etmeniz gerekir. Ve daha sonra tıpkı sizin gibi tam olan bir elmanın peşine düşmeniz gerekir, yarım değil.
Kendisini yarım hisseden bir insan sizi asla mutlu edemez. Hayatınızda sadece sorun çıkarır. Çünkü kendi sorunludur ve onların içinde boğuluyordur. Boğulan birisi sizi nasıl koruyabilir veya kurtarabilir?
İşte yanlış, sapkın, saplantılı ve karanlık aşkları hayatımıza bu şekilde çekeriz.
Benden ilişki danışmanlığı isteyenlerin haritalarında belirli ilişki kalıpları hemen gözüme çarpar.
Kişi bulunduğu ilişkiden memnun değildir ve sorunun tamamen karşı taraftan kaynaklı olduğundan emindir. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü o kişiyi hayatına çekmiş olmasına sebep olan kendisidir. Ve bu kişiyi postaladığında karşısına yine aynı özelliklerde birisi çıkacak ve o herşeyi sil baştan tekrar deneyimleyecektir. Ta ki sorunun karşı taraftan değil, kendisinden kaynaklandığını anlayana ve değiştirmek için iradesini kullanana dek.
Astrolojik bakış açısıyla bakarsak bize problem yaşatan gezegenler Uranüs, Neptün ve Plüton'un kişisel gezegenlerimizle olan bağlantısı veya transitidir.
Uranüsyen aşklar aniden çakan şimsekler gibidir. Bizi büyüler, derin uykumuzdan uyandırırlar ve gerçekten yaşamanın ne demek olduğunu çok güzel deneyimlettirirler.
Uranüs aşk hayatımızda ani iniş çıkışlar deneyimlememize sebep olur. Birden Eros'un okuna vurulmuşcasına ilk görüşte aşık oluruz ve bu aşk ne kadar hızlı başladıysa o kadar da hızlı biter. Kişi ben neden mutlu ve uzun birliktelikler yaşayamıyorum diye dert eder.
Neptün ve güney ay düğümü bağlantıları ruh eşi ve ikiz alev kavramlarına en yakın olanlardır.
Birisini görürsünüz ve birden etrafınızı öyle bir sis sarar ki, dünyayı sadece toz pembe görmeye başlarsınız. Karşınızdaki kişiyi bir yerlerden tanıyor olmalısınızdır ama onu ilk defa gördüğünüzden de emsinizdir. Bu insana kendisini yuvaya dönmüş hissini yaşatır. Genelde her iki tarafta aynı şeylerden hoşlanıyordur, ortak özellikler çoktur, hayaller ve hedefler aynıdır. Tıpkı bir masaldaki gibi bir aşk yaşarsınız. Şanslıysanız bu masal gerçektir ve ömürlük olur, ruh eşinizi bulmuşsunuzdur; şanslı değilseniz sonunda hayatınızda yaşayacağınız en büyük hayal kırıklığıyla yapayalnız kalırsınız. Maskeler düştüğünde meğer herşey yalanmış ve ben ne kadar da aptalmışım, beni büyülemesine izin vermişim dersiniz. Oysa burda da suçlu olan karşı taraf değil, Sizsinizdir.
İlişkilerin belki de en korkuncu ve düşmanımın başına dahi gelmesini istemeyeceğim ilişki türü plütonik olanlardır.
Burda tutku dolu ama karanlık, sapkın ve saplantılı, bağımlı bir ilişki söz konusudur. Aklınızdan ve kalbinizden o kişiye bir türlü çıkaramazsınız. Deliliğin sınırlarında, uçurumların kenarında bir yaşam sürmeye başlarsınız.
Aşk ve nefret, sevgi ve intikam tüm duyguların en uç noktaları yaşanır plütonik ilişkilerde ve genellikle kuvvetli bir kasırga misali her yeri tahrip eder. Bu ilişki bizi ya fiziken ya da ruhsal olarak öldürecektir. Bundan hiçbir kaçış yoktur. Ama merak etmeyin her ölümün ardından bir diriliş gelir
Bu 3 gezegen her ne kadar göz ardı edilse de, söz konusu aşk olduğunda bize ruh eşimizle veya ikiz alevimizle karşılaştığımızı zannettirebilir.
Bu gerçekten de doğru olabilir. Dış gezegenlerin transitleri ve tutulmalar buna sebep olabilir ama bu kişinin ham mı yoksa pişmiş mi olduğuyla çok alakalıdır. Olgun bir insan sığ ilişkilere girmeyecektir. Yinede bu gezegenlerin enerjilerinden etkilenecek ama iradesiyle doğru yolu seçmeyi bilecektir. Bilmeyenin işi zor olacaktır ama bu da onun olgunlaşması için güzel bir fırsattır.
Uzun lafın kısası ve tüm bu enerjilerin etkilerinden kurtulmanın yolu, kadının kendisini bilmesindedir.
Duygusal bir boşlukta iken bu transitlere yakalanırsanız, kendinizi kendi ellerinizle cehenneme atarsınız. Eğer yukarıda bahsettiğim toplum baskısını üzerinizde hissediyorsanız veya hayallerinizin gerçekleşmesini hayatınıza girecek olan adama bağlıyorsanız, bir de bunun üstüne bu gezegenlerin transitlerinden etkileniyorsanız, yanlış bir ilişki yaşama veya yanlış bir evlilik yapma olasılığınız yüksek olacaktır.
Hayat bize zehri de sunar, şifayı da. Sevgiyi de, nefreti de, aydınlığı da, karanlığı da.
Almak eğer bir kadının en büyük gücü ve en büyük zaafıysa, neyi almak istediğimizi, neye ihtiyacımızın olduğunu bilmek bizim en büyük görevimizdir.
Bu yüzden gerçek ruh eşimizi bulmanın yolu gerçek ruh eşi olmaktır.
Bir başkasının sana aşık olmasını beklemeden sen kendine aşık olmalısın. Bir başkasının kollarında sevgi aramadan, sevgi istediğini hissettiğin anda, kendine sarılarak bunu kendine verebilirsin. Yağmurun, toprağın, rüzgarın, kuşun ve çiçeğin seni beslemesine ve sevgi vermesine izin verebilirsin.
Bir kadın kendi doğasına, yani toprak anaya dönerek ve onun ona sunduklarını kabul ederek tüm aşk yaralarını sarabilir. Çünkü doğa bize sevginin dışarıdan gelen birşey olduğunu değil, içimizde saklı olduğunu öğretir.
İşte bu gerçekliği bir kere kavradıktan sonra hayatına girecek bir sonraki ilişki ruh eşin olabilir.
Eğer sen de dış gezegenlerin transitlerinden veya kendi kişisel haritandaki açılarından etkileniyorsan ve ilişkin hakkında yardım almak istiyorsan, bana sağ taraftaki (veya sayfanın altındaki) iletişim formundan ulaşabilir ve danışmanlık alabilirsin.
0 yorum