İlk günah, Lilith & Aşk

Haziran 21, 2018


Hayatımda şimdiye kadar beni en çok etkisi altında bırakmış olan romanlardan biri Charlotte Link'in "Die Sünde der Engel" adlı kitabıydı. Türkçeye meleklerin günahları olarak çevirebiliriz. 
Romanın ana konusu anne ve ikiz erkek çocuklarının yaşadıkları etrafında dönüyordu. Konuyu uzatmamak için özet geçiyorum.. 
Anne evliyken sevgilisini eve alıyor ve ikizler 4-5 yaşlarındayken bu tanımadıkları adam ile annelerinin bütün sevişmelerine şahit oluyorlar. İkizlerden biri kardeşiyle gördükleri hakkında sürekli konuşarak kendisini bir şekilde tedavi edip, travmayı atlatmayı başarıyor ama diğer ikiz kardeş hiçbir şeyi anlatmayarak, herşeyi içine atıyor. İşte bu kardeş 19 yaşında akıl hastanesine yatırılmak zorunda kalınıyor ve roman burda başlıyor. İlerleyen sayfalarda bu kardeşin neden akıl hastanesine yatırıldığının sırrı ortaya çıkıyor. 
Romanda beni en çok etkileyen bu akıl hastanesindeki çocuğun küçüklüğünden beri yaşadıkları olmuştu. 
Küçükken annesinin bu adamın altında yatarken zevkten inlemelerini o küçük saf haliyle 'bu adam annemin canını yakıyor, onu ondan kurtarmalıyım, intikam almalıyım' olarak zihnine yerleştiriyor ama 5 yaşındaki bir çocuk ne yapabilir ki, odaya girmeye cesaret bile edemiyor. İşte o andaki bu  hissiyatı ve çaresizliği onun içinde büyüttüğü en büyük karanlığı oluyor. 
Ergenlik dönemine geldiğinde kendisine engel olamayarak annesi gibi melek yüzlü, masum kızlara aşık oluyor. Aşık olduğu kızlar zamanla makyaj yapmaya başlayıp, daha çekici giyinmeye başladıklarında, içindeki hasta olan ruhu o 5 yaşında hissettiği çaresizliği ortaya çıkarttığı için, 'ben seni çok seviyordum, bunu bana nasıl yapabilirsin meleğim' diyerek istemediği halde sevgililerini öldürüyor. Bu olaylar bir süre sonra ortaya çıkınca çocuk akıl hastanesine yatırılıyor. 
Anne tüm yaşanılanların sorumlusu olduğunu bildiği için vicdan azabına dayanamayıp diğer ikizle bir plan yapıp, ikizlerin yerini değiştiriyor. Yani hasta olan dışarı çıkarılıyor, onun yerine sağlıklı olan akıl hastanesine yatırılıyor. Herhangi bir sorunu olmadığı için doktorlar iyileştiğini zannederek aslında zaten sağlıklı olan ikizi bir süre sonra dışarı çıkarıyorlar. Ama bu süre zarfında tüm hikaye tekrarlanıyor. Akıl hastası olan ikiz bir kıza aşık olmuş ve onu öldürme planlarına çoktan başlamış  oluyor. 
Roman dehşet verici bir sonla bitiyor. 

Tüm bu hikayeyi anlatmamın sebebi, Lilith ve Havva konusunun işlenmiş olmasından. Meleklerin günahları ismi de bu yüzden o kadar güzel sembolleştirmiş ki konuyu, beni romandaki psikoloji derinden etkilemişti. 

Her çocuk için annesi bir melek gibidir. Nasıl kız çocuklarının ilk aşkı babalarıysa, erkek çocuklarının da ilk aşkları anneleridir. Onlarla aralarındaki bağ bambaşkadır ve bu bağ nasıl insanlara aşık olacaklarıyla yakından ilgilidir. 

Romandaki anne, çocuğun zihniyetinde Havva'yı çağrıştırıyorsa, sevişirken babası olmayan adamın altında zevk içerisinde inleyen anne Lilith'i çağrıştırır. Bu iki kimlik her kadında bakire ve orospu alt kimlikleri olarak vardır. Genellikle her kadın bu ikisi arasında dengeyi tutturmakta çok zorlanır. Ya orospu baskındır, ya bakire. Oysa sağlıklı olan her ikisinin de dengede olmasıdır. Bu konuyu kutsal dişi hakkında yazdığım kitapta ele aldım ve bütün alt kimliklerden bahsettim
Bu çatışmayı yaşayan sadece kadınlar değildir, erkekler de yaşarlar. Onların akıllarında eğlenilecek kadın başka, evlenilecek kadın başkadır zihniyeti vardır. Evdeki karılarına masum bakire kimliğini yapıştırır, orospunun ortaya çıkmasına izin vermezler. Bu yüzden kılık kıyafetine, oturup kalkışına dikkat et, sen benimsin bundan sonra gibi sığ cümleleri her kadın duyar. 
Evdeki kadın kedi kostümü giyip, kocasını baştan çıkarmak isteyince aşağılanır. Oysa bir erkeğin kadında aradığı şey orospunun verecekleri olduğu için, onu evde baskılayınca orospuyu dışarıda aramaya başlar. Başka kadınların giydiği saçma sapan kedi kostümleri ve baştan çıkarıcı komik hareketleri ilgisini çeker. Eğer yeteri kadar akıllı değilse, karısını, yani Havva'yı bırakıp, sevgilisine, yani Lilith'e yönelir sonra çok feci pişman olup, Havva'nın yine peşine düşer. Bu hikayeyi sürekli görüyor, izliyor ve yaşıyoruz hep birlikte her gün her şekilde. 

Cinsellikle ilgili tuhaf bir kök duygu var hepimizin içinde. Bir günah hissi. Bunu en çok çocukken hissediyoruz hepimiz. En çok da ilk defa cinselliğin ne olduğunu öğrendiğimizde. 
O anı hatırlıyor musunuz? Neler hissettiğinizi? 

Bazen şahit oluyorum, psikologlara 'çocuğum bizi eşimle birlikte olurken gördü ve şimdi bizimle konuşmuyor ne yapmalıyım?' gibi sorular soruluyor. 
Nedense çocukken bunu idrak edip anlamakta ve kabullenmekte çok zorluk çekiyoruz. 

Ben bir bebeğin nasıl yapıldığını ilk defa okulda seksoloji dersinde öğrendim ve tuhafıma gittiğini hatırlıyorum. Anlamlandıramamış, garipsemiştim. 
Almanya'da ilk seksoloji eğitimi 5. sınıfta verilir. Daha sonra 8. sınıfta her şeyin ayrıntısına kadar öğretilir. Türkiye'de bunun bu şekilde yapılıp yapılmadığını bilmiyorum. Bizim kültürel yapımıza çok uygun olmayacaktır. Çünkü öğretiyor olmak bilinçlenildiği anlamına gelmiyor maalesef. Bu yüzden Almanya'da cinselliği yaşamanın yaşı 12'lere düştü. Türkiye'de daha iyisi mi yapılıyor, hayır maalesef. Aileler de bu eğitimi vermeyince çocuk herşeyi pornodan öğrenmek zorunda kalıyor ve gördüklerinin gerçeklikle hiçbir alakası olmadığını ayırtedemediği için bütün cinsel hayatını baştan beri çok feci yanlış ve sadece haz odaklı, sığ bir şekilde yaşamayı öğreniyor. 
Seksoloji dersinde öğrendiklerim bana ne kattı diye kendimi sorguladığımda, pek birşey bulamıyorum. Cinselliğin gerçekten ne olduğunu ve nasıl yaşanılması gerektiğini tuhaf bir şekilde şamanlardan veya cadılardan öğrendim. Tüm bu bilgilerimi özet halinde Kutsal Dişi ve Seks, Tantra, Cinsel Simya adlı e-kitaplarda paylaşıyorum, bu konuda ilerleyen zamanlarda daha da fazla e-kitap gelecektir. 
Aslında üzülüyorum halimize, en çok da yetiştirilmiş bir öğretmen olarak pırlanta gibi değerli cevherlerimiz olan gençlerimize. Bu yüzden astrolojiyle birleştirerek bu konular hakkında blog yazıları paylaşıyorum ki, biraz da olsa farklı bakış açıları kazandırabileyim. 

Bu alemde herşey boyut boyuttur. Alem içinde alem vardır. Her yaşadığımızın bir mertebesi vardır. Bu mertebelerde yükseldikçe farklı bakış açıları kazanırız. Cinsellik konusu da bunlardan biridir. 
Çocuk aklıyla anlamlandıramadığımız, sapık aklımızla şeytana uygun bir şekilde yaşadığımız, ruhların birleşmesi olarak algıladığımızda ise, özlem duyduğumuz cennet halini deneyimlediğimiz kutsal bir birleşmedir cinsel birliktelik. 

Hep sormuşumdur kendime madem bu kadar kutsal olabilecek olan bir şey, nasıl olurda çocukken bu kadar yanlış algılanır? Neden yakıştıramayız kendimize annemizle babamızın bize bu şekilde kavuştuklarına? 

Daha önce Astroloji'de Lilith adlı bir blog yazısı paylaşmış ve Lilith'in kökeninden bahsetmiştim. 
Bu köken çok ilginç yerlere doğru gider ve bize bu ilk günah hakkında tuhaf bir bilgi verir. O da yasak ağacın aslında bir soy olduğunun ve bu yasak soyla cinsel birliktelik yaşanıldığının ve hibrit bir soyun oluşturulduğunun hikayesidir. Yani yasak ağaç ve elma tamamıyla sembolik bir anlatım ve bu sembolik anlatımı Kuran, israiloğulları için 'sizi diğerlerine üstün kıldım' ayetleriyle hatırlatır. 

Tüm bu bilgiler bana cinsellikle olan  baştaki karanlık düşüncelerimizin ve zaaflarımızın kökeninin gerçekten de bu olup olmadığını sorgulattırıyor. 
Gnostik Hiristiyan inancına göre cenetten birlikte atıldığımız için, geri dönüşümüzün de sadece beraber olacağı söylenir. Adem ve Havva birlikte düştükleri için, geriye dönebilmeleri için ilk günahı saflaştırmaları gerekir ki, bu da bizi Tantrik felsefeye ulaştırır. 

Lilith tüm bu hikayede kilit nokta olduğu için, astroloji haritamızda da söz konusu aşk olunca bazı kapıları açan anahtar olma görevini üstlenir. 
Bu nedenle aşık olacağımız zamanlarda kendisi genellikle ya 5. evimizden, ya da 7. hanemizden geçer, veya Venüs'ümüzü tetikler, Eros ile bağlantıda olur vs. 
Eğer yakın zamanda bir ilişki yaşayıp yaşamayacağınızı merak ediyorsanız, transit Lilith'i takip edebilirsiniz. 

Günahtı, cinsellikti, aşktı derken hiçbir şey anlamadım bu yazıdan diyenleri kayıt dışı'nın bu programını izlemeye davet ediyorum.. 


You Might Also Like

2 yorum

  1. Snatride Lilith kavusum Merkür yorumu

    YanıtlaSil
  2. O kadar iyi anladım ki bir akrep olarak o e kitaplarınızı indirip okuyacağım sımdı ve evet seksoloji ve cinsel sağlık dersleri bence universite de degıl ortaokulda verilmeli turkiyede bu yuzden kadınlar belki de bilgisizlikten yuzlerce kadın hıc bır zaman tatmin olamıyor ve esinin istekleri doğrultusunda hareket ediyor. Guzel baglıyorsunuz helal olsun tesadüfen buldum bu siteyi her yerden takıp etmek istiyorum.

    YanıtlaSil

İlk günah, Lilith & Aşk


Hayatımda şimdiye kadar beni en çok etkisi altında bırakmış olan romanlardan biri Charlotte Link'in "Die Sünde der Engel" adlı kitabıydı. Türkçeye meleklerin günahları olarak çevirebiliriz. 
Romanın ana konusu anne ve ikiz erkek çocuklarının yaşadıkları etrafında dönüyordu. Konuyu uzatmamak için özet geçiyorum.. 
Anne evliyken sevgilisini eve alıyor ve ikizler 4-5 yaşlarındayken bu tanımadıkları adam ile annelerinin bütün sevişmelerine şahit oluyorlar. İkizlerden biri kardeşiyle gördükleri hakkında sürekli konuşarak kendisini bir şekilde tedavi edip, travmayı atlatmayı başarıyor ama diğer ikiz kardeş hiçbir şeyi anlatmayarak, herşeyi içine atıyor. İşte bu kardeş 19 yaşında akıl hastanesine yatırılmak zorunda kalınıyor ve roman burda başlıyor. İlerleyen sayfalarda bu kardeşin neden akıl hastanesine yatırıldığının sırrı ortaya çıkıyor. 
Romanda beni en çok etkileyen bu akıl hastanesindeki çocuğun küçüklüğünden beri yaşadıkları olmuştu. 
Küçükken annesinin bu adamın altında yatarken zevkten inlemelerini o küçük saf haliyle 'bu adam annemin canını yakıyor, onu ondan kurtarmalıyım, intikam almalıyım' olarak zihnine yerleştiriyor ama 5 yaşındaki bir çocuk ne yapabilir ki, odaya girmeye cesaret bile edemiyor. İşte o andaki bu  hissiyatı ve çaresizliği onun içinde büyüttüğü en büyük karanlığı oluyor. 
Ergenlik dönemine geldiğinde kendisine engel olamayarak annesi gibi melek yüzlü, masum kızlara aşık oluyor. Aşık olduğu kızlar zamanla makyaj yapmaya başlayıp, daha çekici giyinmeye başladıklarında, içindeki hasta olan ruhu o 5 yaşında hissettiği çaresizliği ortaya çıkarttığı için, 'ben seni çok seviyordum, bunu bana nasıl yapabilirsin meleğim' diyerek istemediği halde sevgililerini öldürüyor. Bu olaylar bir süre sonra ortaya çıkınca çocuk akıl hastanesine yatırılıyor. 
Anne tüm yaşanılanların sorumlusu olduğunu bildiği için vicdan azabına dayanamayıp diğer ikizle bir plan yapıp, ikizlerin yerini değiştiriyor. Yani hasta olan dışarı çıkarılıyor, onun yerine sağlıklı olan akıl hastanesine yatırılıyor. Herhangi bir sorunu olmadığı için doktorlar iyileştiğini zannederek aslında zaten sağlıklı olan ikizi bir süre sonra dışarı çıkarıyorlar. Ama bu süre zarfında tüm hikaye tekrarlanıyor. Akıl hastası olan ikiz bir kıza aşık olmuş ve onu öldürme planlarına çoktan başlamış  oluyor. 
Roman dehşet verici bir sonla bitiyor. 

Tüm bu hikayeyi anlatmamın sebebi, Lilith ve Havva konusunun işlenmiş olmasından. Meleklerin günahları ismi de bu yüzden o kadar güzel sembolleştirmiş ki konuyu, beni romandaki psikoloji derinden etkilemişti. 

Her çocuk için annesi bir melek gibidir. Nasıl kız çocuklarının ilk aşkı babalarıysa, erkek çocuklarının da ilk aşkları anneleridir. Onlarla aralarındaki bağ bambaşkadır ve bu bağ nasıl insanlara aşık olacaklarıyla yakından ilgilidir. 

Romandaki anne, çocuğun zihniyetinde Havva'yı çağrıştırıyorsa, sevişirken babası olmayan adamın altında zevk içerisinde inleyen anne Lilith'i çağrıştırır. Bu iki kimlik her kadında bakire ve orospu alt kimlikleri olarak vardır. Genellikle her kadın bu ikisi arasında dengeyi tutturmakta çok zorlanır. Ya orospu baskındır, ya bakire. Oysa sağlıklı olan her ikisinin de dengede olmasıdır. Bu konuyu kutsal dişi hakkında yazdığım kitapta ele aldım ve bütün alt kimliklerden bahsettim
Bu çatışmayı yaşayan sadece kadınlar değildir, erkekler de yaşarlar. Onların akıllarında eğlenilecek kadın başka, evlenilecek kadın başkadır zihniyeti vardır. Evdeki karılarına masum bakire kimliğini yapıştırır, orospunun ortaya çıkmasına izin vermezler. Bu yüzden kılık kıyafetine, oturup kalkışına dikkat et, sen benimsin bundan sonra gibi sığ cümleleri her kadın duyar. 
Evdeki kadın kedi kostümü giyip, kocasını baştan çıkarmak isteyince aşağılanır. Oysa bir erkeğin kadında aradığı şey orospunun verecekleri olduğu için, onu evde baskılayınca orospuyu dışarıda aramaya başlar. Başka kadınların giydiği saçma sapan kedi kostümleri ve baştan çıkarıcı komik hareketleri ilgisini çeker. Eğer yeteri kadar akıllı değilse, karısını, yani Havva'yı bırakıp, sevgilisine, yani Lilith'e yönelir sonra çok feci pişman olup, Havva'nın yine peşine düşer. Bu hikayeyi sürekli görüyor, izliyor ve yaşıyoruz hep birlikte her gün her şekilde. 

Cinsellikle ilgili tuhaf bir kök duygu var hepimizin içinde. Bir günah hissi. Bunu en çok çocukken hissediyoruz hepimiz. En çok da ilk defa cinselliğin ne olduğunu öğrendiğimizde. 
O anı hatırlıyor musunuz? Neler hissettiğinizi? 

Bazen şahit oluyorum, psikologlara 'çocuğum bizi eşimle birlikte olurken gördü ve şimdi bizimle konuşmuyor ne yapmalıyım?' gibi sorular soruluyor. 
Nedense çocukken bunu idrak edip anlamakta ve kabullenmekte çok zorluk çekiyoruz. 

Ben bir bebeğin nasıl yapıldığını ilk defa okulda seksoloji dersinde öğrendim ve tuhafıma gittiğini hatırlıyorum. Anlamlandıramamış, garipsemiştim. 
Almanya'da ilk seksoloji eğitimi 5. sınıfta verilir. Daha sonra 8. sınıfta her şeyin ayrıntısına kadar öğretilir. Türkiye'de bunun bu şekilde yapılıp yapılmadığını bilmiyorum. Bizim kültürel yapımıza çok uygun olmayacaktır. Çünkü öğretiyor olmak bilinçlenildiği anlamına gelmiyor maalesef. Bu yüzden Almanya'da cinselliği yaşamanın yaşı 12'lere düştü. Türkiye'de daha iyisi mi yapılıyor, hayır maalesef. Aileler de bu eğitimi vermeyince çocuk herşeyi pornodan öğrenmek zorunda kalıyor ve gördüklerinin gerçeklikle hiçbir alakası olmadığını ayırtedemediği için bütün cinsel hayatını baştan beri çok feci yanlış ve sadece haz odaklı, sığ bir şekilde yaşamayı öğreniyor. 
Seksoloji dersinde öğrendiklerim bana ne kattı diye kendimi sorguladığımda, pek birşey bulamıyorum. Cinselliğin gerçekten ne olduğunu ve nasıl yaşanılması gerektiğini tuhaf bir şekilde şamanlardan veya cadılardan öğrendim. Tüm bu bilgilerimi özet halinde Kutsal Dişi ve Seks, Tantra, Cinsel Simya adlı e-kitaplarda paylaşıyorum, bu konuda ilerleyen zamanlarda daha da fazla e-kitap gelecektir. 
Aslında üzülüyorum halimize, en çok da yetiştirilmiş bir öğretmen olarak pırlanta gibi değerli cevherlerimiz olan gençlerimize. Bu yüzden astrolojiyle birleştirerek bu konular hakkında blog yazıları paylaşıyorum ki, biraz da olsa farklı bakış açıları kazandırabileyim. 

Bu alemde herşey boyut boyuttur. Alem içinde alem vardır. Her yaşadığımızın bir mertebesi vardır. Bu mertebelerde yükseldikçe farklı bakış açıları kazanırız. Cinsellik konusu da bunlardan biridir. 
Çocuk aklıyla anlamlandıramadığımız, sapık aklımızla şeytana uygun bir şekilde yaşadığımız, ruhların birleşmesi olarak algıladığımızda ise, özlem duyduğumuz cennet halini deneyimlediğimiz kutsal bir birleşmedir cinsel birliktelik. 

Hep sormuşumdur kendime madem bu kadar kutsal olabilecek olan bir şey, nasıl olurda çocukken bu kadar yanlış algılanır? Neden yakıştıramayız kendimize annemizle babamızın bize bu şekilde kavuştuklarına? 

Daha önce Astroloji'de Lilith adlı bir blog yazısı paylaşmış ve Lilith'in kökeninden bahsetmiştim. 
Bu köken çok ilginç yerlere doğru gider ve bize bu ilk günah hakkında tuhaf bir bilgi verir. O da yasak ağacın aslında bir soy olduğunun ve bu yasak soyla cinsel birliktelik yaşanıldığının ve hibrit bir soyun oluşturulduğunun hikayesidir. Yani yasak ağaç ve elma tamamıyla sembolik bir anlatım ve bu sembolik anlatımı Kuran, israiloğulları için 'sizi diğerlerine üstün kıldım' ayetleriyle hatırlatır. 

Tüm bu bilgiler bana cinsellikle olan  baştaki karanlık düşüncelerimizin ve zaaflarımızın kökeninin gerçekten de bu olup olmadığını sorgulattırıyor. 
Gnostik Hiristiyan inancına göre cenetten birlikte atıldığımız için, geri dönüşümüzün de sadece beraber olacağı söylenir. Adem ve Havva birlikte düştükleri için, geriye dönebilmeleri için ilk günahı saflaştırmaları gerekir ki, bu da bizi Tantrik felsefeye ulaştırır. 

Lilith tüm bu hikayede kilit nokta olduğu için, astroloji haritamızda da söz konusu aşk olunca bazı kapıları açan anahtar olma görevini üstlenir. 
Bu nedenle aşık olacağımız zamanlarda kendisi genellikle ya 5. evimizden, ya da 7. hanemizden geçer, veya Venüs'ümüzü tetikler, Eros ile bağlantıda olur vs. 
Eğer yakın zamanda bir ilişki yaşayıp yaşamayacağınızı merak ediyorsanız, transit Lilith'i takip edebilirsiniz. 

Günahtı, cinsellikti, aşktı derken hiçbir şey anlamadım bu yazıdan diyenleri kayıt dışı'nın bu programını izlemeye davet ediyorum..