ÖLÜM ÖTESİ | REENKARNASYON DÖNGÜSÜNDEN KURTULMAK

Mayıs 17, 2022

 

Bu yazıyı yazarken Akrep burcunda Ay tutuluyor. Onun etkisi midir nedir sabah sabah bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Aslında geceden çok karanlık bir enerjiyle yatağa girip çok içten bir dua etmiştim ve gecenin bir vakti şimdiye kadar gördüğüm en güzel rüyalardan birini gördüm. Öldüğümü..

Sanki deniz kenarındayım. Kayalıklarda bekliyor ve çıldıran denizi izliyorum. Kötü bir şeyin olacağını hissedercesine bir iç titreme var içimde. Sonra sanki bir fırtına çıkıyor ve şaman tipli, bilge bir yaşlının (kendisini rüyada Wolf Storl olarak görüyorum) etrafımı sararak beni diğer boyuta götürdüğünü hissediyorum. Yani ölüyorum. Diğer boyutta bütün üstatların olduğu yerde buluyorum kendimi. İlk karşılaştığım kendisini Hz. İsa olarak tanıtıyor. O kadar büyük bir mutluluk ve huzur var ki içimde sevinçten ağlamaya başlıyorum. Sonra beni gezdiriyorlar boyutlarda. Sonra sanırım geri gönderiliyorum çünkü en son hatırladığım Hz. İnsan diye arkasından bağırdığım birinin benden uzaklaşması. Sanırım tekrardan dünya boyutuna inip öteki tarafta kalan kendi üst benliğimden uzaklaştığım için üzüntü duyuyorum. 

Daha önce hiç gerçek anlamda ölüm ötesi deneyimim olmamıştı. Bu deneyime yakın olan tek şey bu gördüğüm rüyaydı. Ya rüyanın etkisinde kaldım ya da tutulmanın etkisiyle bir mesaj mı almam ve iletmem gerekti bilmiyorum ama uzun zamandır tıklamak için beklettiğim ölüm ötesiyle ilgili bir videoyu izlemeye başladım. Bu yazımda da bu konu hakkında bahsetmek ve Karleen'den öğrendiklerimi aktarmak istiyorum çünkü bilgilerin bazıları benim için de çok yeni ve ilginçti.

Aslında bu Karleen'den bahsettiğim ilk yazı değil. Daha önce haritada medyumluk göstergeleri adlı yazımda onun haritasından bahsetmiştim. Ne zaman karşıma medyum veya psişik yetenekleri olan biri çıksa bir şans veririm ama genelde hep hayal kırıklığına uğrarım. Karleen ise bu konuda güvenimi kazanmış olan tek kişi diyebilirim. Bu yüzden bilgilerine değer verdiğim için bu yazıda onun anlattıklarını paylaşmak istedim. 

Karleen benim rüyamda gördüğüm ölüm ötesi deneyimimi gerçek hayatta bir meditasyon sırasında yaşamış. Boyut atlarken bir parçasını geride bıraktıktan sonra üstatların onu güzel bir bahçede ağırladığını anlatıyor. Orada gördüğü herkes onun bu misafirliğine çok sevinmiş. Karleen "benim sadece kısa süreliğine geldiğimi biliyor ve beni tanıyorlardı, ben de onları tanıyordum ama nereden tanıdığımı bilmiyordum" diye anlatıyor. Oradaki her şey çok güzelmiş ve o anda her şeyin ortak bir bilinci olduğunu idrak edebilmiş. Bahçe, duvarlar, kısacası o anda farkına vardığı her şeyde yaratıcının bütünlüğünü hissetmiş. "Bu o kadar güzel bir histi ki, geri dönmek istemedim ama üstatlardan biri kulağıma misyonumu fısıldayarak geri dönmem için beni ikna etti" diye anlatıyor. Sonra boyutlardan aşağa inerken bıraktığı benliği tekrar üstüne giyerek dünya boyutunda kendine gelmiş. 

Hem benim hem de onun anlatımında karanlık bir tünelin ardındaki ışık sembolizması yok. Oysa ölüm deneyimi yaşayan birçok insan bu tünelden bahseder. Bizim bu tüneli görmemiş olmamızın sebebi bunun gerçek bir ölüm deneyimi olmamasıyla alakalı olabilir. Herkes ölünce bu tünele benzer bir geçitten geçitiğini anlatır. Hatta bu islami literatürde sırat köprüsü olarak geçer. 

Karleen bir medyum olsa da, araştırmalarını çok iyi yapan biridir ve ölüm ötesiyle ilgili birçok kadim kabilenin anlatımlarını ve özellikle de bu konu üzerine çok fazla araştırma yapmış olan isveçli bilim adamı Emanuel Swedenborg'un bilgilerini araştırmış (google'a ismini girerek life after death yazarsanız araştırmalarını pdf olarak indirip okuyabilirsiniz) ve bu tünelle ilgili çok ilginç bir tehlikenin söz konusu olduğunu öğrenmiş. 

Hazır Jüpiter 8. evime girmişken ölümle ilgili konulara iyice dalmam gerektiğini hissediyorum ve bu konuda birçok bilgi kirliliği olduğunu biliyorum. Maalesef bu bilgi kirliliği ve özellikle de ölüm korkusunun ardında 3 semavi dinin aktardığı bilgiler var. Dinimiz bu kavramları vermiş olsa da bunları topluma aktaran hocaların anlatımları kafa karıştırıcı olabiliyor. Bu yüzden bu yazımda bazı tanımları doğru anlamamız için açıklamalar yapıyor olacağım ama gelin ilk önce ölümün biz dünyalıların algıladığı gibi acı verici olup olmadığı sorusuyla başlayalım. 

Ölümün kendisi acı verici değildir. Özellikle ani ve acı verdiğini düşündüğümüz ölümlerde ruh, olüm anı gerçekleşmeden bedeni terk eder. Bazen derin rüya görürken pat diye yüksek bir ses duyarak kendinize gelirsiniz ya işte ölüm anı da tam böyle bir andır. 

Bu anı yaşayanlar ya karanlıkta bir müddet var olduklarını anlatır, ya melekler tarafından karşılandıklarını ya da cehennem vari bir süreçten geçtiklerinden bahsederler. Sonunda ışık olduğu görülen tüneli de görenler çok olur ama bu bir tuzaktır. Genelde ışığa doğru yürümemiz gerektiği söylenir. Aslında o görülen ışık Ay'ın ışığıdır ve beklemeyip hızlıca ışığa doğru yürüyen ruhlar Ay'ın boyutuna varırlar. Bu boyuttaki varlıklar biçim değiştirerek sahte bir cennet deneyimi sunabilirler. Yani siz üstatların boyutuna eriştiğinizi zannedersiniz oysa burası araf gibi bir yerdir. Size görmek istedikleriniz gösterilir ve tekamül sürecinizi idrak edemeden tekrardan dünya boyutuna enkarne olmak zorunda bırakılırsınız. Bu büyük karmik yüklerle doğmak anlamına gelir ve ruh öyle bir döngünün içine hapsolur ki, sürekli gelir karma yaratır ölür ve yine gelir ve her gelişinde karmik yükleri daha da kabarık olur. Aslında reenkarnasyon diye bir döngü yoktur. Ruh dünya boyutundaki yaşamı tekamül süreci için tek seferlik seçer. Yani aslında bu dünyadaki yaşamımızdan sonra farklı boyutlara yükselmemiz beklenir. Tekrardan gelmek zorunda değilizdir. 

Psişik yetenekleri olan araştırmacı yazar İngo Swann ölüm sonrası ışığın olduğu tünele yönelmek yerine karanlığın içinde beklememiz gerektiğini söyler. Tuhaf bir şekilde Kızılderili şamanlar ve Meksikalı Toltek bilgelerinin söyledikleri şey de aynıdır. Tüm bu kadim bilgeler karanlığı aydınlatanın kendi ışığımız olduğunu ve bu ışık yanana kadar karanlıkta bekleyip bitmiş yaşamın muhasebesini yapmamız gerektiğini söyler. Kendi ölüm deneyimini anlatan İngo Swann ısığa yönelmek yerine karanlıkta oturduğunu anlatır ve bunu yaptığında tıpkı onun gibi karanlıkta bekleyen diğer ruhların farkına vardığını söyler.

Ölüm sonrası yaptığımız bu bekleyişi aslında dünyada başarmak üzerine eğitiliriz. Başımıza sürekli zorluklar gelir ve Allah sabreden kullarını bu karanlıktan er ya da geç kurtarır. Yani dünyada sabretmeyi öğrenen kullar aslında karanlık dönemlerde adeta bir mum ışığına dönüşebilecek iç gücü geliştirirler. 

Ölüm sonrası bekleyip bu iç muhasebeyi yapan ruhları melekler almaya gelir. Aslında bu bekleyiş ve iç muhasebe yüksek mertebelere erişmeye ne kadar layık olup olmadığımızı gösteren bir imtihandır. İslami literatürde buna kabir azabı denmiştir ve bu kimilerimiz için karanlık hatta cehennem gibi bir deneyimdir. Kimilerimiz ise yaşadığı hayata minnetle geri dönüp bakar ve cennet tarzı bir deneyime benzetebilir. Bu imtihanı geçenler koruyucu melekleri tarafindan karşılanıp diğer boyutlara götürülürler. 

Beklemeyip ışığa yürüyen ruhlar ise ikiye ayrılır. Ay'dan ya tekrar dünyaya enkarne olanlar vardır. Ya da öldüklerini bir türlü kabul edemedikleri için arafta kalanlar vardır. Bu arafta kalan ruhlar genelde ani ve travmatik ölümler deneyimledikleri için öldüklerinin farkına varmakta zorluk çekerler.  Ölümleri onlara duygusal bir şok yaşattığı için dünyada buna benzer duygusal boşluk yaşayan insanlara musallat olarak onların hayatlarına ortak olurlar. Bu ruhları melekler neden kurtarmıyor diye sorabilirsiniz. Aslında kurtarmak için çok çabalarlar. Ama arafta kalan ruhlar artık fiziksel bir bedene sahip değildir yani sadece titreşim olarak vardırlar ve görebildikleri tek şey alt boyutlardır. Yani alt boyutta olan dünyadaki bizleri görebilir ama üst boyutta olan meleklerin yardımlarını duyamazlar. Onların tek istekleri bizim yani dünyadakilerin ilgisini çekmektir. Melekler bu yüzden dünyadaki medyum ve psişik yetenekleri olan insanlarla iletişime geçerek bu ruhlara yardım etmeye çalışırlar. Melekler medyumlar aracılığıyla bu ruhları tekrardan üst boyutlara çekebilirler ama bazı ruhlar vardır ki kendi iradeleriyle ölü olduklarını bilmelerine rağmen arafta kalıp dünyadaki insanların enerjilerini emmek isterler. Bu ruhlar genelde barlarda ve gece hayatı olan, uyuşturucu ve alkol kullanımının yoğun olduğu yerlerde bekler ve iradesi zayıf olan insanlara mussalat olurlar. (Toplumun %90'ının bu tarz mussallatları olduğu söylenir) Bu ruhların kurtuluşu çok zordur çünkü karanlıkla beslendikleri için Allah'ın birliğinden her geçen anla daha da uzaklaşır ve tamamıyla karanlık enerjilere hizmet ederler. 

Meleklerle birlikte diğer boyutlara yükselen ruhlar için dünyada geçirdikleri zaman bir sanat eseri gibi bir şeydir. Nasıl bir ressam eserine bakıp yaptığı güzelliklerin veya kusurların farkına varıyorsa bu ruhlar da aynı şekilde yaşamlarını gözden geçirirler. Üstlendikleri misyona ne kadar yaklaşabildiklerini sorgularlar. Karmik görevleri iyi çözüp çözemediklerine bakarlar ve bundan sonra nasıl devam etmek istediklerine karar verirler. Kimileri dünyaya geri dönmeyi seçer kimileri ise farklı boyutları deneyimlemeye geçer. 

Dinimizde 7. veya 40. gününde yapılan tüm dualar hatta ölüm sonrası Anadolu insanının göğüs üzerine koyduğu bıçak, bedeni terk eden ruhu bu süreç boyunca destekler. Bu yüzden ölüm aslında bir son değildir. Hem hayatta kalanlar hem de ölenin bağları var olmaya devam eder ve dualar bu süreçte en güzel iletişim aracıdır. 

Şu son bir yıl ve özellikle de metaverse bu kadar yoğun konuşulmaya başlandığından beri reenkarnasyon döngüsü nasıl kırılır konusuna çok fazla kafa patlatmaya başlamıştım. Ruhum bir daha bu dünyaya tekrardan geri gelmek istemiyor.  Bilincimi bir yapay zekaya bağlayıp hapsetmek istemiyorum. Bir yandan bunu zaten başaramayacaklar diyorum çünkü Kova çağı böyle bir kölelikten ibaret değil. Ama bir yandan da ne kadar başarılı olduklarını gördükçe insan ister istemez endişeleniyor. Sonuçta adamlar ufak bir sıvıyla bütün dünyayı kaosa sürükledi. 2 yıl içerisinde orta sınıfı tamamen yok edebildi. Bütün dünya ekonomilerini ise altüst edebildi. Dünyanın haline baktığımda muazzam bir başarı sergilediklerini görebiliyorum. Bu başarıyı gördükçe de insan ister istemez kendisini güçsüz hissediyor. Oysa biliyorum bu çark sadece 2030'a kadar devam edip sonra içten çökecek. İşte tüm bu düşüncelerim bu konuları araştırıp bu yazıyı yazmama vesile oldu. Umarım ölüm korkusu olanlar bu yazımdan etkilenip, korkulacak bir şeyin olmadığını hisseder. 

Kadimlerin de dediği gibi tüm bu karanlık süreç boyunca gerçekleri unutmamak için her geçen anımızı sanki son anımız gibi düşünmeli ve sanki yarın ölecekmiş gibi yaşamalıyız. Bu bakış açısı hepimize kaybettiğimiz gücümüzü geri verecektir. 

You Might Also Like

4 yorum

  1. Bir süredir bu konuyla alakalı endişe ve korku içindeyim. Bu yazınız "tesadüfen" çıktı karşıma. Iyi geldi bana,aslında bilip icsellestirmeye çalıştığım şeylerden uzaklaştığımı farkettirdi. Teşekkür ederim 🙏🏻

    YanıtlaSil
  2. Kuzey ay düğümü ay kavusumu ne anlatıyor bu yazınız ışığında

    YanıtlaSil
  3. Tekrar merhaba, Dune romanını okudunuz mu? Burada da çöldeki kabile ölülerini Ay'ın aldığına inanıyor, gece olup Ay çıktığında ölünün yolculuğunun tamamlandığına inandıkları bir ayın yapıyorlar. Bu kısmı okurken bu yazınız aklıma geldi. Roman 60'lı yıllarda yazılmış..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba okumamıştım. Paylaşım için teşekkür ederim gerçekten ilginç.

      Sil

ÖLÜM ÖTESİ | REENKARNASYON DÖNGÜSÜNDEN KURTULMAK

 

Bu yazıyı yazarken Akrep burcunda Ay tutuluyor. Onun etkisi midir nedir sabah sabah bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Aslında geceden çok karanlık bir enerjiyle yatağa girip çok içten bir dua etmiştim ve gecenin bir vakti şimdiye kadar gördüğüm en güzel rüyalardan birini gördüm. Öldüğümü..

Sanki deniz kenarındayım. Kayalıklarda bekliyor ve çıldıran denizi izliyorum. Kötü bir şeyin olacağını hissedercesine bir iç titreme var içimde. Sonra sanki bir fırtına çıkıyor ve şaman tipli, bilge bir yaşlının (kendisini rüyada Wolf Storl olarak görüyorum) etrafımı sararak beni diğer boyuta götürdüğünü hissediyorum. Yani ölüyorum. Diğer boyutta bütün üstatların olduğu yerde buluyorum kendimi. İlk karşılaştığım kendisini Hz. İsa olarak tanıtıyor. O kadar büyük bir mutluluk ve huzur var ki içimde sevinçten ağlamaya başlıyorum. Sonra beni gezdiriyorlar boyutlarda. Sonra sanırım geri gönderiliyorum çünkü en son hatırladığım Hz. İnsan diye arkasından bağırdığım birinin benden uzaklaşması. Sanırım tekrardan dünya boyutuna inip öteki tarafta kalan kendi üst benliğimden uzaklaştığım için üzüntü duyuyorum. 

Daha önce hiç gerçek anlamda ölüm ötesi deneyimim olmamıştı. Bu deneyime yakın olan tek şey bu gördüğüm rüyaydı. Ya rüyanın etkisinde kaldım ya da tutulmanın etkisiyle bir mesaj mı almam ve iletmem gerekti bilmiyorum ama uzun zamandır tıklamak için beklettiğim ölüm ötesiyle ilgili bir videoyu izlemeye başladım. Bu yazımda da bu konu hakkında bahsetmek ve Karleen'den öğrendiklerimi aktarmak istiyorum çünkü bilgilerin bazıları benim için de çok yeni ve ilginçti.

Aslında bu Karleen'den bahsettiğim ilk yazı değil. Daha önce haritada medyumluk göstergeleri adlı yazımda onun haritasından bahsetmiştim. Ne zaman karşıma medyum veya psişik yetenekleri olan biri çıksa bir şans veririm ama genelde hep hayal kırıklığına uğrarım. Karleen ise bu konuda güvenimi kazanmış olan tek kişi diyebilirim. Bu yüzden bilgilerine değer verdiğim için bu yazıda onun anlattıklarını paylaşmak istedim. 

Karleen benim rüyamda gördüğüm ölüm ötesi deneyimimi gerçek hayatta bir meditasyon sırasında yaşamış. Boyut atlarken bir parçasını geride bıraktıktan sonra üstatların onu güzel bir bahçede ağırladığını anlatıyor. Orada gördüğü herkes onun bu misafirliğine çok sevinmiş. Karleen "benim sadece kısa süreliğine geldiğimi biliyor ve beni tanıyorlardı, ben de onları tanıyordum ama nereden tanıdığımı bilmiyordum" diye anlatıyor. Oradaki her şey çok güzelmiş ve o anda her şeyin ortak bir bilinci olduğunu idrak edebilmiş. Bahçe, duvarlar, kısacası o anda farkına vardığı her şeyde yaratıcının bütünlüğünü hissetmiş. "Bu o kadar güzel bir histi ki, geri dönmek istemedim ama üstatlardan biri kulağıma misyonumu fısıldayarak geri dönmem için beni ikna etti" diye anlatıyor. Sonra boyutlardan aşağa inerken bıraktığı benliği tekrar üstüne giyerek dünya boyutunda kendine gelmiş. 

Hem benim hem de onun anlatımında karanlık bir tünelin ardındaki ışık sembolizması yok. Oysa ölüm deneyimi yaşayan birçok insan bu tünelden bahseder. Bizim bu tüneli görmemiş olmamızın sebebi bunun gerçek bir ölüm deneyimi olmamasıyla alakalı olabilir. Herkes ölünce bu tünele benzer bir geçitten geçitiğini anlatır. Hatta bu islami literatürde sırat köprüsü olarak geçer. 

Karleen bir medyum olsa da, araştırmalarını çok iyi yapan biridir ve ölüm ötesiyle ilgili birçok kadim kabilenin anlatımlarını ve özellikle de bu konu üzerine çok fazla araştırma yapmış olan isveçli bilim adamı Emanuel Swedenborg'un bilgilerini araştırmış (google'a ismini girerek life after death yazarsanız araştırmalarını pdf olarak indirip okuyabilirsiniz) ve bu tünelle ilgili çok ilginç bir tehlikenin söz konusu olduğunu öğrenmiş. 

Hazır Jüpiter 8. evime girmişken ölümle ilgili konulara iyice dalmam gerektiğini hissediyorum ve bu konuda birçok bilgi kirliliği olduğunu biliyorum. Maalesef bu bilgi kirliliği ve özellikle de ölüm korkusunun ardında 3 semavi dinin aktardığı bilgiler var. Dinimiz bu kavramları vermiş olsa da bunları topluma aktaran hocaların anlatımları kafa karıştırıcı olabiliyor. Bu yüzden bu yazımda bazı tanımları doğru anlamamız için açıklamalar yapıyor olacağım ama gelin ilk önce ölümün biz dünyalıların algıladığı gibi acı verici olup olmadığı sorusuyla başlayalım. 

Ölümün kendisi acı verici değildir. Özellikle ani ve acı verdiğini düşündüğümüz ölümlerde ruh, olüm anı gerçekleşmeden bedeni terk eder. Bazen derin rüya görürken pat diye yüksek bir ses duyarak kendinize gelirsiniz ya işte ölüm anı da tam böyle bir andır. 

Bu anı yaşayanlar ya karanlıkta bir müddet var olduklarını anlatır, ya melekler tarafından karşılandıklarını ya da cehennem vari bir süreçten geçtiklerinden bahsederler. Sonunda ışık olduğu görülen tüneli de görenler çok olur ama bu bir tuzaktır. Genelde ışığa doğru yürümemiz gerektiği söylenir. Aslında o görülen ışık Ay'ın ışığıdır ve beklemeyip hızlıca ışığa doğru yürüyen ruhlar Ay'ın boyutuna varırlar. Bu boyuttaki varlıklar biçim değiştirerek sahte bir cennet deneyimi sunabilirler. Yani siz üstatların boyutuna eriştiğinizi zannedersiniz oysa burası araf gibi bir yerdir. Size görmek istedikleriniz gösterilir ve tekamül sürecinizi idrak edemeden tekrardan dünya boyutuna enkarne olmak zorunda bırakılırsınız. Bu büyük karmik yüklerle doğmak anlamına gelir ve ruh öyle bir döngünün içine hapsolur ki, sürekli gelir karma yaratır ölür ve yine gelir ve her gelişinde karmik yükleri daha da kabarık olur. Aslında reenkarnasyon diye bir döngü yoktur. Ruh dünya boyutundaki yaşamı tekamül süreci için tek seferlik seçer. Yani aslında bu dünyadaki yaşamımızdan sonra farklı boyutlara yükselmemiz beklenir. Tekrardan gelmek zorunda değilizdir. 

Psişik yetenekleri olan araştırmacı yazar İngo Swann ölüm sonrası ışığın olduğu tünele yönelmek yerine karanlığın içinde beklememiz gerektiğini söyler. Tuhaf bir şekilde Kızılderili şamanlar ve Meksikalı Toltek bilgelerinin söyledikleri şey de aynıdır. Tüm bu kadim bilgeler karanlığı aydınlatanın kendi ışığımız olduğunu ve bu ışık yanana kadar karanlıkta bekleyip bitmiş yaşamın muhasebesini yapmamız gerektiğini söyler. Kendi ölüm deneyimini anlatan İngo Swann ısığa yönelmek yerine karanlıkta oturduğunu anlatır ve bunu yaptığında tıpkı onun gibi karanlıkta bekleyen diğer ruhların farkına vardığını söyler.

Ölüm sonrası yaptığımız bu bekleyişi aslında dünyada başarmak üzerine eğitiliriz. Başımıza sürekli zorluklar gelir ve Allah sabreden kullarını bu karanlıktan er ya da geç kurtarır. Yani dünyada sabretmeyi öğrenen kullar aslında karanlık dönemlerde adeta bir mum ışığına dönüşebilecek iç gücü geliştirirler. 

Ölüm sonrası bekleyip bu iç muhasebeyi yapan ruhları melekler almaya gelir. Aslında bu bekleyiş ve iç muhasebe yüksek mertebelere erişmeye ne kadar layık olup olmadığımızı gösteren bir imtihandır. İslami literatürde buna kabir azabı denmiştir ve bu kimilerimiz için karanlık hatta cehennem gibi bir deneyimdir. Kimilerimiz ise yaşadığı hayata minnetle geri dönüp bakar ve cennet tarzı bir deneyime benzetebilir. Bu imtihanı geçenler koruyucu melekleri tarafindan karşılanıp diğer boyutlara götürülürler. 

Beklemeyip ışığa yürüyen ruhlar ise ikiye ayrılır. Ay'dan ya tekrar dünyaya enkarne olanlar vardır. Ya da öldüklerini bir türlü kabul edemedikleri için arafta kalanlar vardır. Bu arafta kalan ruhlar genelde ani ve travmatik ölümler deneyimledikleri için öldüklerinin farkına varmakta zorluk çekerler.  Ölümleri onlara duygusal bir şok yaşattığı için dünyada buna benzer duygusal boşluk yaşayan insanlara musallat olarak onların hayatlarına ortak olurlar. Bu ruhları melekler neden kurtarmıyor diye sorabilirsiniz. Aslında kurtarmak için çok çabalarlar. Ama arafta kalan ruhlar artık fiziksel bir bedene sahip değildir yani sadece titreşim olarak vardırlar ve görebildikleri tek şey alt boyutlardır. Yani alt boyutta olan dünyadaki bizleri görebilir ama üst boyutta olan meleklerin yardımlarını duyamazlar. Onların tek istekleri bizim yani dünyadakilerin ilgisini çekmektir. Melekler bu yüzden dünyadaki medyum ve psişik yetenekleri olan insanlarla iletişime geçerek bu ruhlara yardım etmeye çalışırlar. Melekler medyumlar aracılığıyla bu ruhları tekrardan üst boyutlara çekebilirler ama bazı ruhlar vardır ki kendi iradeleriyle ölü olduklarını bilmelerine rağmen arafta kalıp dünyadaki insanların enerjilerini emmek isterler. Bu ruhlar genelde barlarda ve gece hayatı olan, uyuşturucu ve alkol kullanımının yoğun olduğu yerlerde bekler ve iradesi zayıf olan insanlara mussalat olurlar. (Toplumun %90'ının bu tarz mussallatları olduğu söylenir) Bu ruhların kurtuluşu çok zordur çünkü karanlıkla beslendikleri için Allah'ın birliğinden her geçen anla daha da uzaklaşır ve tamamıyla karanlık enerjilere hizmet ederler. 

Meleklerle birlikte diğer boyutlara yükselen ruhlar için dünyada geçirdikleri zaman bir sanat eseri gibi bir şeydir. Nasıl bir ressam eserine bakıp yaptığı güzelliklerin veya kusurların farkına varıyorsa bu ruhlar da aynı şekilde yaşamlarını gözden geçirirler. Üstlendikleri misyona ne kadar yaklaşabildiklerini sorgularlar. Karmik görevleri iyi çözüp çözemediklerine bakarlar ve bundan sonra nasıl devam etmek istediklerine karar verirler. Kimileri dünyaya geri dönmeyi seçer kimileri ise farklı boyutları deneyimlemeye geçer. 

Dinimizde 7. veya 40. gününde yapılan tüm dualar hatta ölüm sonrası Anadolu insanının göğüs üzerine koyduğu bıçak, bedeni terk eden ruhu bu süreç boyunca destekler. Bu yüzden ölüm aslında bir son değildir. Hem hayatta kalanlar hem de ölenin bağları var olmaya devam eder ve dualar bu süreçte en güzel iletişim aracıdır. 

Şu son bir yıl ve özellikle de metaverse bu kadar yoğun konuşulmaya başlandığından beri reenkarnasyon döngüsü nasıl kırılır konusuna çok fazla kafa patlatmaya başlamıştım. Ruhum bir daha bu dünyaya tekrardan geri gelmek istemiyor.  Bilincimi bir yapay zekaya bağlayıp hapsetmek istemiyorum. Bir yandan bunu zaten başaramayacaklar diyorum çünkü Kova çağı böyle bir kölelikten ibaret değil. Ama bir yandan da ne kadar başarılı olduklarını gördükçe insan ister istemez endişeleniyor. Sonuçta adamlar ufak bir sıvıyla bütün dünyayı kaosa sürükledi. 2 yıl içerisinde orta sınıfı tamamen yok edebildi. Bütün dünya ekonomilerini ise altüst edebildi. Dünyanın haline baktığımda muazzam bir başarı sergilediklerini görebiliyorum. Bu başarıyı gördükçe de insan ister istemez kendisini güçsüz hissediyor. Oysa biliyorum bu çark sadece 2030'a kadar devam edip sonra içten çökecek. İşte tüm bu düşüncelerim bu konuları araştırıp bu yazıyı yazmama vesile oldu. Umarım ölüm korkusu olanlar bu yazımdan etkilenip, korkulacak bir şeyin olmadığını hisseder. 

Kadimlerin de dediği gibi tüm bu karanlık süreç boyunca gerçekleri unutmamak için her geçen anımızı sanki son anımız gibi düşünmeli ve sanki yarın ölecekmiş gibi yaşamalıyız. Bu bakış açısı hepimize kaybettiğimiz gücümüzü geri verecektir.