YARATILIŞ HİKAYEMİZ 3 | ATLANTİS'İN MİRASI & GÜNÜMÜZ

Şubat 24, 2023



Bilindiği üzere Kova çağına yaklaşmak ve Demir çağından uzaklaşmakta olduğumuz için şu ana kadar doğru bildiğimiz birçok bilginin gerçek yüzüyle karşılaşacak ve kim olduğumuzun sorusunu kendimize soracağız. Çünkü bu sorunun cevabına artık hazırız. Kova çağında insanoğlu galaktik ırklarla nasıl bir bağa sahip olduğunu keşfedecek. Kendi gezegeninin dışındaki varlıklarla iletişime geçecek ama bu bize pazarlandığı gibi teknoloji, yapay zeka veya ufolar aracılığıyla olmayacak. Ruhsal tekamül aracılığıyla olacak. Bu yüzden ilk önce şu uzaylı saçmalığını iyice idrak ederek konumuza giriş yapmak istiyorum. 

Ufolar ve uzaylılar var mı?

Ufolar varlar ve onları çok daha sık görmeye kendimizi hazırlamalıyız ama merak etmeyin içinde uzaylılar yok, bu dünyaya ait varlıklar var. İlk yazımda bahsetmiş olduğum gibi ufoları ilk Almanlar yaptılar, daha sonra bu teknolojiyi Amerika'da iyice geliştirdiler. Yani ufolar artık tamamıyla insan yapımı, NASA'nın araçları. Ama daha da önemlisi Almanlardan önce de bu teknoloji dünyada vardı. - Atlantis'de. 
O halde gelin Atlantis dönemi yani Nuh tufanı öncesinde dünyada yaşananları hatırlayalım. 

Atlantis, cinler & DNA deneyleri

Kuran çok açık ve net bir şekilde geçmişte bizden daha üstün olan medeniyetlerin varlığından bahseder. Bahsetmesine rağmen ne gariptir ki, eskilerin bizden daha az teknolojiye sahip olduğunu zanneder ve piramitler gibi yapıların insan eliyle inşa edildiğini söyler dururuz. Oysa dünyanın birçok yerindeki arkeolojik buluntular Atlantis ve Mu medeniyetlerinin kalıntılarıyla doludur. Bu medeniyetler dünyanın altın çağ döneminde var olmuş olan ve yüksek teknolojiye sahip olan medeniyetlerdir. 


Edgar Cayce gibi psişiklerden Atlantis dönemi bir grubun (yılanoğulları) kristal teknolojisini ve solucan deliklerinden elde ettikleri enerjileri korkunç kara büyü ayinlerinde kullandıklarını ve insanoğlu üzerinde genetik deneyler yaparak canavar vari varlıkları (bize uzaylı olarak pazarlanan gri yaratıkları) ürettiklerini biliyoruz. Anlatımlara göre bu işin içerisinde cinlerin de olduğu ve amacın onlara bir beden yaratmak olduğu söylenmekte. Yani kısacası şu an transhümanizm projesiyle yapılmak istenen şey, Nuh tufanı öncesi zaten yapıldı ve korkunç bir tufanla sonuçlandı. Allah'ın elçisi olan Zülkarneyn sonrasında devreye girerek bu yaratık varlıklarla dünya boyutu arasına bir set çekti. 

Olay Atlantis dönemi o kadar çok çığrından çıkıyor ki, Allah Hz. Nuh'u görevlendirip bütün kavmi helak ediyor. Tabiki kaçanlar da oluyor. İyi olan taraf Tibet'e gidip, bütün kadim bilgeliği Veda metinlerinde gizliyor. Yılanoğulları ise Mısır'a geçip, Antik Mısır'daki rahip sınıfını oluşturuyor. Böylelikle her iki soy tufan sonrası yaşamını devam ettirip, günümüz koşullarını oluşturuyor. Yılanoğulları masonluk, illuminati akımı gibi çeşitli teşkilatları kurarak ve evlilikleri aile içerisinde yaparak, soylarını saf kalacak şekilde devam ettiriyorlar. 

Rudolf Steiner, Lusifer, Ahriman & deccal

Tüm dini öğretiler, kahinler ve kutsal metinler bize gelmekte olan bu zamanın kehanetlerini vermekteydi. Şüphesiz bu öğretilerin en anlaşılır ve modern halini bize mistik Rudolf Steiner bırakmıştı. 
Jüpiter'in 8. evimdeki transiti boyunca Steiner'in öğretilerini araştırma imkanım oldu ve öğrendiklerimi yaratılış hikayemiz serisinin içerisinde aktardım. Bu yazımda onun Lusifer ve Ahriman betimlemelerini açıklamak istiyorum ki, bugünkü yaşadıklarımızın ardındaki gerçekleri iyice kavrayalım ve geçmişi nasıl tekrarlamak üzere olduğumuzu idrak edelim. Çünkü tüm kahinlerden sadece Rudolf Steiner özellikle son iki sene içerisinde yaşadığımız salgın ve aşılanma sürecini bu kadar net ve kesin bir şekilde öngörebilmiş ve bizi uyarmıştı. 

Steiner, öğretilerinde şeytanın iki yüzünden bahseder. Lusifer'in manevi anlamdaki gücünden ve New Age akımlarındaki rolünden bahsederken bir de ahriman adıyla tanımladığı ve ahir zamanda dünyada bedenleneceğini aktardığı farklı bir şeytani gücü daha anlatır. 
İslam kaynaklarında ahriman deccal olarak geçmektedir. Aslında en basit anlamıyla bu kelimenin ardında yapay zekayı ve transhümanist varlıkları anlamalıyız. 
Lusifer ise dini kaynaklarda aynı zamanda ışığı, yani bilgeliği getiren düşmüş baş melek olarak bilinir. Lusifer bu özelliğinden dolayı din ve spiritüel konuların içine de sızar. Yani şeytan size maddiyatı kullanarak saldırdığı gibi manevi yönünüzün zayıflıklarını da kullanabilir. Bu yüzden özellikle New Age akımlarının, tarikat ve dini kuruluşların öğretilerinde de gizlidir. Onun asıl görevi bizi bedenimizin dışına yöneltmek, kötüyü görmememizi sağlamak ve alt çakraların ateşini alevlendirmektir. Mesela bizi zorluklardan uzaklaştırır. Acımızı görmezden gelmemize yardımcı olacak alışkanlıklar kazandırır. Yeme alışkanlığı, lüks yaşam arzusu.. Halüsinojenik maddeler, uyuşturucular vs. gibi şeyleri ön plana çıkartır. (Bu yüzden en yakın zamanda uyuşturucu maddelerin yasal hale geldiğini göreceğiz.) Gerçeklerden kaçarken kollarına düştüğümüz kişi daima Lusifer'dir. Mesela bir diğer önemli silahı cinlerdir. Onların aracılığıyla insanlara sahte vahiyler indirir. Hacı, hoca takımına tarikatlar kurdurup, sapkın cinselliğe yönlendiren de kendisidir. Tutku, arzu, haz ve alışkanlıklarımızı yöneterek, kanımızı işgal bile edebilir. Kısacası Lusifer'in görevi inancımızı zayıflatmaktır. Ahriman yani deccalin görevi ise maddi yönümüzü kuvvetlendirmektir. 

Steiner, şeytanın bu iki kanadı kullanarak insanları 8. küre adını verdiği yere hapsedeceğini anlatır. Bu 8. küreyi arafa benzer bir boyut olarak algılayabiliriz. Bu astral boyutta tekamül sürecini tamamlamak yerine gerilemeyi tercih eden parazit varlıklar bulunur. Steiner kehanetine göre bu paraziter varlıklar tam da günümüz zamanında dünya boyutuyla birleşir ve insanın bedenini ele geçirirler. Steiner'ın bu kehaneti Kuran'daki Zülkarneyn ve yecüc mecüc anlatımını hatırlatır. 

Şimdi gelelim bu 8. küre olarak bahsedilen şeyin madde alemde ne olduğuna. Özellikle medikal astroloji yazılarımın hepsinde sağlık sorunlarının elektromanyetik alanlardan ne kadar olumsuz etkilendiğinden ve 5G teknolojisinin bize ve doğaya ne kadar büyük zarar vereceğinden bahsediyorum. Atalarımızın maruz kalmadığı kadar çok bu elektromanyetik alana, çeşitli frekans ve dalgalara maruz kalıyoruz. İnterneti ve çevremizdeki bütün elektronik aletleri kullanırken bizi nasıl bir hale soktuğundan bir haberiz. Oysa tüm bu aletler bizi an'dan koparıp sanal bir şeye hapsetmekte ve nörolojik dengemizi bozmaktalar. Bu etrafımızı adeta kuşatan ateş çemberi biz farkında olmasak da yaratılış zikrimizi bozarak, paraziter varlıkların (cinlerin) musallat olabilmesi için gerekli zemini oluşturuyor. 
Peygamberimizin "ümmetimden cenneti kazanacak olanlar bir avuç kadar insanı geçmeyecek" sözünü hatırlayın. Çünkü biz cenneti cehennem, cehennemi ise cennet gibi görmek zorunda bırakılan ümmetiz. 

Şeytani ayinler & kurban edilen bizler

Biliyorum, yaratılış hikayemiz serisindeki anlattıklarım birçok okur için yeni olabilir bu yüzden yazılanlar çok uçuk ve şizofrenik algılanabilir. Gerçekleri görmezden gelmeye o kadar çok alıştırıldık ki, artık şeytan kendisini gizlemeye bile çalışmıyor. Madonna, Katy Perry, Lady Gaga veya diğerlerinin performanslarını izlediğimizde zevkten dört köşe oluyor ve aslında şeytani bir ayinin parçası olduğumuzun farkına bile varmıyoruz. Farkında olanlar da neden kendilerini bu kadar çok açık ediyorlar? diye kendini sorguluyor. Oysa cevap çok basit. Şeytanın gücü insandır! Şeytan sadece bizim ona verdiğimiz enerjiden faydalanarak güç kazanır. Yani Madonna sahneye çıktığında hipnotize olmuş bir şekilde onu izleyen insanların yaşam enerjilerini çalmaktan başka bir şey yapmaz. Danslarıyla, müziğinin frekanslarıyla, giyimi ve kuşamıyla insanın bilinçaltına şeytani mesajlar ekerken, onu izleyenler farkında olmadan kendi iradelerini şeytana kaptırırlar. Şeytan bu şekilde güçlenir. İnsanın iradesini eline geçirerek. 
Ahir zamanda yaşayan varlıklar olarak irademizin ne kadar büyük bir güç olduğunu ve onu kimlerin eline teslim ettiğimize çok iyi bakmalıyız. 

Şimdi günümüzde yaşadığımız her şeyi bu yazılarda okuduğunuz bilgiler doğrultusunda tekrardan değerlendirin. Neden kadına şiddetin bu kadar fazla olduğunu, çocuk tecavüzlerin arttığını, uyuşturucu ve madde kullanımının çoğaltıldığını, GDO'lu tohumların piyasaya sürüldüğünü, neden salgının çıktığını, niçin aşılandığımızı, ufoları, 5G teknolojisini, yapay zekayı.. tüm bunları bir kere daha düşünün. 

Ben bu iki farklı ırk saçmalığına inanmıyorum diyorsanız da, neden Rh- ve Rh+ şeklinde iki farklı kanın olduğunu ve neden evlenmeden önce kan uyuşmazlığı testini yaptırmak zorunda olduğunuzu hatırlayın. Neden kan uyuşmazlığı yüzünden anne rahminin bebeği öldürdüğünü düşünün. Çünkü Adem o elmayı yemeyecek, yani o soyla birleşmeyecekti. Kanımız Allah'ın bu emrini ve cennetten düşüşümüzü hala hatırlıyor. Sadece biz unuttuk çünkü unutturulduk. 

Gençlerimizin dinden nasıl uzaklaştırıldığını ve bilim dinine nasıl yakınlaştırıldıklarını görüyoruz. Sağlığımızın nasıl elimizden çalındığını ise yeni idrak etmeye başladık ve çaresizce kendimizi kapana kıstırılmış gibi hissediyoruz. Oysa çare var. Biziz! 

Arap alimleri Rönesans'ın doğuşuna icatlarıyla zemin oluştururken çok önemli bir tehlikenin farkına varıp kendilerini bilimden geri çekmişlerdi. İslam medeniyetinin teknolojik olarak gerilemesinin bir sebebi vardı çünkü alimler şeytanın bunu nasıl silah olarak bize karşı kullanabileceğini idrak etmişlerdi. 

Bu yazılarımın amacı dağa yerleşip, teknolojiyi reddetmekle ilgili değil. Ama bazılarımızın sağlıklı kalabilmek için bunu da yapmak zorunda kalacağını biliyorum. Bu yüzden dağ ve orman köylerimize sahip çıkıp, imkanımız oldukça buralardan ev ve arsa almalıyız. İnternetin çekmediği, yoğun bir elektrik akımının olmadığı yerlere gitmeli ve kendimizi topraklamak için yere uzanıp güneşin bizi yıkamasına izin vermeliyiz. Sadece bunu yapabilecek gücü olanlar şehirlerde kurulan bu deccaliyet sistemine karşı güçlü durabilecekler. Burada amaç kaçmaktan ziyade denge kurmak. Teknolojiye sahip olmak ama teknoloji olmadan da hayatta kalabilmek. Amaç teknolojiden, yapay zekadan faydalanmak ama ona bağımlı olmamak. Bunu başaracak olanlarımızı çok güzel günler bekliyor ve inanıyorum ki bu grup bir azınlık olmayacak. Çünkü daha şimdiden metaverse'in istediği ilgiyi elde edemediğini görüyoruz. İnsanoğulları bilinç sıçramasını yapacak kadar aydınlar ve sadece doğru anı bekliyorlar.. 

Atlantis tekrarlanmayacak.

You Might Also Like

0 yorum

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 3 | ATLANTİS'İN MİRASI & GÜNÜMÜZ



Bilindiği üzere Kova çağına yaklaşmak ve Demir çağından uzaklaşmakta olduğumuz için şu ana kadar doğru bildiğimiz birçok bilginin gerçek yüzüyle karşılaşacak ve kim olduğumuzun sorusunu kendimize soracağız. Çünkü bu sorunun cevabına artık hazırız. Kova çağında insanoğlu galaktik ırklarla nasıl bir bağa sahip olduğunu keşfedecek. Kendi gezegeninin dışındaki varlıklarla iletişime geçecek ama bu bize pazarlandığı gibi teknoloji, yapay zeka veya ufolar aracılığıyla olmayacak. Ruhsal tekamül aracılığıyla olacak. Bu yüzden ilk önce şu uzaylı saçmalığını iyice idrak ederek konumuza giriş yapmak istiyorum. 

Ufolar ve uzaylılar var mı?

Ufolar varlar ve onları çok daha sık görmeye kendimizi hazırlamalıyız ama merak etmeyin içinde uzaylılar yok, bu dünyaya ait varlıklar var. İlk yazımda bahsetmiş olduğum gibi ufoları ilk Almanlar yaptılar, daha sonra bu teknolojiyi Amerika'da iyice geliştirdiler. Yani ufolar artık tamamıyla insan yapımı, NASA'nın araçları. Ama daha da önemlisi Almanlardan önce de bu teknoloji dünyada vardı. - Atlantis'de. 
O halde gelin Atlantis dönemi yani Nuh tufanı öncesinde dünyada yaşananları hatırlayalım. 

Atlantis, cinler & DNA deneyleri

Kuran çok açık ve net bir şekilde geçmişte bizden daha üstün olan medeniyetlerin varlığından bahseder. Bahsetmesine rağmen ne gariptir ki, eskilerin bizden daha az teknolojiye sahip olduğunu zanneder ve piramitler gibi yapıların insan eliyle inşa edildiğini söyler dururuz. Oysa dünyanın birçok yerindeki arkeolojik buluntular Atlantis ve Mu medeniyetlerinin kalıntılarıyla doludur. Bu medeniyetler dünyanın altın çağ döneminde var olmuş olan ve yüksek teknolojiye sahip olan medeniyetlerdir. 


Edgar Cayce gibi psişiklerden Atlantis dönemi bir grubun (yılanoğulları) kristal teknolojisini ve solucan deliklerinden elde ettikleri enerjileri korkunç kara büyü ayinlerinde kullandıklarını ve insanoğlu üzerinde genetik deneyler yaparak canavar vari varlıkları (bize uzaylı olarak pazarlanan gri yaratıkları) ürettiklerini biliyoruz. Anlatımlara göre bu işin içerisinde cinlerin de olduğu ve amacın onlara bir beden yaratmak olduğu söylenmekte. Yani kısacası şu an transhümanizm projesiyle yapılmak istenen şey, Nuh tufanı öncesi zaten yapıldı ve korkunç bir tufanla sonuçlandı. Allah'ın elçisi olan Zülkarneyn sonrasında devreye girerek bu yaratık varlıklarla dünya boyutu arasına bir set çekti. 

Olay Atlantis dönemi o kadar çok çığrından çıkıyor ki, Allah Hz. Nuh'u görevlendirip bütün kavmi helak ediyor. Tabiki kaçanlar da oluyor. İyi olan taraf Tibet'e gidip, bütün kadim bilgeliği Veda metinlerinde gizliyor. Yılanoğulları ise Mısır'a geçip, Antik Mısır'daki rahip sınıfını oluşturuyor. Böylelikle her iki soy tufan sonrası yaşamını devam ettirip, günümüz koşullarını oluşturuyor. Yılanoğulları masonluk, illuminati akımı gibi çeşitli teşkilatları kurarak ve evlilikleri aile içerisinde yaparak, soylarını saf kalacak şekilde devam ettiriyorlar. 

Rudolf Steiner, Lusifer, Ahriman & deccal

Tüm dini öğretiler, kahinler ve kutsal metinler bize gelmekte olan bu zamanın kehanetlerini vermekteydi. Şüphesiz bu öğretilerin en anlaşılır ve modern halini bize mistik Rudolf Steiner bırakmıştı. 
Jüpiter'in 8. evimdeki transiti boyunca Steiner'in öğretilerini araştırma imkanım oldu ve öğrendiklerimi yaratılış hikayemiz serisinin içerisinde aktardım. Bu yazımda onun Lusifer ve Ahriman betimlemelerini açıklamak istiyorum ki, bugünkü yaşadıklarımızın ardındaki gerçekleri iyice kavrayalım ve geçmişi nasıl tekrarlamak üzere olduğumuzu idrak edelim. Çünkü tüm kahinlerden sadece Rudolf Steiner özellikle son iki sene içerisinde yaşadığımız salgın ve aşılanma sürecini bu kadar net ve kesin bir şekilde öngörebilmiş ve bizi uyarmıştı. 

Steiner, öğretilerinde şeytanın iki yüzünden bahseder. Lusifer'in manevi anlamdaki gücünden ve New Age akımlarındaki rolünden bahsederken bir de ahriman adıyla tanımladığı ve ahir zamanda dünyada bedenleneceğini aktardığı farklı bir şeytani gücü daha anlatır. 
İslam kaynaklarında ahriman deccal olarak geçmektedir. Aslında en basit anlamıyla bu kelimenin ardında yapay zekayı ve transhümanist varlıkları anlamalıyız. 
Lusifer ise dini kaynaklarda aynı zamanda ışığı, yani bilgeliği getiren düşmüş baş melek olarak bilinir. Lusifer bu özelliğinden dolayı din ve spiritüel konuların içine de sızar. Yani şeytan size maddiyatı kullanarak saldırdığı gibi manevi yönünüzün zayıflıklarını da kullanabilir. Bu yüzden özellikle New Age akımlarının, tarikat ve dini kuruluşların öğretilerinde de gizlidir. Onun asıl görevi bizi bedenimizin dışına yöneltmek, kötüyü görmememizi sağlamak ve alt çakraların ateşini alevlendirmektir. Mesela bizi zorluklardan uzaklaştırır. Acımızı görmezden gelmemize yardımcı olacak alışkanlıklar kazandırır. Yeme alışkanlığı, lüks yaşam arzusu.. Halüsinojenik maddeler, uyuşturucular vs. gibi şeyleri ön plana çıkartır. (Bu yüzden en yakın zamanda uyuşturucu maddelerin yasal hale geldiğini göreceğiz.) Gerçeklerden kaçarken kollarına düştüğümüz kişi daima Lusifer'dir. Mesela bir diğer önemli silahı cinlerdir. Onların aracılığıyla insanlara sahte vahiyler indirir. Hacı, hoca takımına tarikatlar kurdurup, sapkın cinselliğe yönlendiren de kendisidir. Tutku, arzu, haz ve alışkanlıklarımızı yöneterek, kanımızı işgal bile edebilir. Kısacası Lusifer'in görevi inancımızı zayıflatmaktır. Ahriman yani deccalin görevi ise maddi yönümüzü kuvvetlendirmektir. 

Steiner, şeytanın bu iki kanadı kullanarak insanları 8. küre adını verdiği yere hapsedeceğini anlatır. Bu 8. küreyi arafa benzer bir boyut olarak algılayabiliriz. Bu astral boyutta tekamül sürecini tamamlamak yerine gerilemeyi tercih eden parazit varlıklar bulunur. Steiner kehanetine göre bu paraziter varlıklar tam da günümüz zamanında dünya boyutuyla birleşir ve insanın bedenini ele geçirirler. Steiner'ın bu kehaneti Kuran'daki Zülkarneyn ve yecüc mecüc anlatımını hatırlatır. 

Şimdi gelelim bu 8. küre olarak bahsedilen şeyin madde alemde ne olduğuna. Özellikle medikal astroloji yazılarımın hepsinde sağlık sorunlarının elektromanyetik alanlardan ne kadar olumsuz etkilendiğinden ve 5G teknolojisinin bize ve doğaya ne kadar büyük zarar vereceğinden bahsediyorum. Atalarımızın maruz kalmadığı kadar çok bu elektromanyetik alana, çeşitli frekans ve dalgalara maruz kalıyoruz. İnterneti ve çevremizdeki bütün elektronik aletleri kullanırken bizi nasıl bir hale soktuğundan bir haberiz. Oysa tüm bu aletler bizi an'dan koparıp sanal bir şeye hapsetmekte ve nörolojik dengemizi bozmaktalar. Bu etrafımızı adeta kuşatan ateş çemberi biz farkında olmasak da yaratılış zikrimizi bozarak, paraziter varlıkların (cinlerin) musallat olabilmesi için gerekli zemini oluşturuyor. 
Peygamberimizin "ümmetimden cenneti kazanacak olanlar bir avuç kadar insanı geçmeyecek" sözünü hatırlayın. Çünkü biz cenneti cehennem, cehennemi ise cennet gibi görmek zorunda bırakılan ümmetiz. 

Şeytani ayinler & kurban edilen bizler

Biliyorum, yaratılış hikayemiz serisindeki anlattıklarım birçok okur için yeni olabilir bu yüzden yazılanlar çok uçuk ve şizofrenik algılanabilir. Gerçekleri görmezden gelmeye o kadar çok alıştırıldık ki, artık şeytan kendisini gizlemeye bile çalışmıyor. Madonna, Katy Perry, Lady Gaga veya diğerlerinin performanslarını izlediğimizde zevkten dört köşe oluyor ve aslında şeytani bir ayinin parçası olduğumuzun farkına bile varmıyoruz. Farkında olanlar da neden kendilerini bu kadar çok açık ediyorlar? diye kendini sorguluyor. Oysa cevap çok basit. Şeytanın gücü insandır! Şeytan sadece bizim ona verdiğimiz enerjiden faydalanarak güç kazanır. Yani Madonna sahneye çıktığında hipnotize olmuş bir şekilde onu izleyen insanların yaşam enerjilerini çalmaktan başka bir şey yapmaz. Danslarıyla, müziğinin frekanslarıyla, giyimi ve kuşamıyla insanın bilinçaltına şeytani mesajlar ekerken, onu izleyenler farkında olmadan kendi iradelerini şeytana kaptırırlar. Şeytan bu şekilde güçlenir. İnsanın iradesini eline geçirerek. 
Ahir zamanda yaşayan varlıklar olarak irademizin ne kadar büyük bir güç olduğunu ve onu kimlerin eline teslim ettiğimize çok iyi bakmalıyız. 

Şimdi günümüzde yaşadığımız her şeyi bu yazılarda okuduğunuz bilgiler doğrultusunda tekrardan değerlendirin. Neden kadına şiddetin bu kadar fazla olduğunu, çocuk tecavüzlerin arttığını, uyuşturucu ve madde kullanımının çoğaltıldığını, GDO'lu tohumların piyasaya sürüldüğünü, neden salgının çıktığını, niçin aşılandığımızı, ufoları, 5G teknolojisini, yapay zekayı.. tüm bunları bir kere daha düşünün. 

Ben bu iki farklı ırk saçmalığına inanmıyorum diyorsanız da, neden Rh- ve Rh+ şeklinde iki farklı kanın olduğunu ve neden evlenmeden önce kan uyuşmazlığı testini yaptırmak zorunda olduğunuzu hatırlayın. Neden kan uyuşmazlığı yüzünden anne rahminin bebeği öldürdüğünü düşünün. Çünkü Adem o elmayı yemeyecek, yani o soyla birleşmeyecekti. Kanımız Allah'ın bu emrini ve cennetten düşüşümüzü hala hatırlıyor. Sadece biz unuttuk çünkü unutturulduk. 

Gençlerimizin dinden nasıl uzaklaştırıldığını ve bilim dinine nasıl yakınlaştırıldıklarını görüyoruz. Sağlığımızın nasıl elimizden çalındığını ise yeni idrak etmeye başladık ve çaresizce kendimizi kapana kıstırılmış gibi hissediyoruz. Oysa çare var. Biziz! 

Arap alimleri Rönesans'ın doğuşuna icatlarıyla zemin oluştururken çok önemli bir tehlikenin farkına varıp kendilerini bilimden geri çekmişlerdi. İslam medeniyetinin teknolojik olarak gerilemesinin bir sebebi vardı çünkü alimler şeytanın bunu nasıl silah olarak bize karşı kullanabileceğini idrak etmişlerdi. 

Bu yazılarımın amacı dağa yerleşip, teknolojiyi reddetmekle ilgili değil. Ama bazılarımızın sağlıklı kalabilmek için bunu da yapmak zorunda kalacağını biliyorum. Bu yüzden dağ ve orman köylerimize sahip çıkıp, imkanımız oldukça buralardan ev ve arsa almalıyız. İnternetin çekmediği, yoğun bir elektrik akımının olmadığı yerlere gitmeli ve kendimizi topraklamak için yere uzanıp güneşin bizi yıkamasına izin vermeliyiz. Sadece bunu yapabilecek gücü olanlar şehirlerde kurulan bu deccaliyet sistemine karşı güçlü durabilecekler. Burada amaç kaçmaktan ziyade denge kurmak. Teknolojiye sahip olmak ama teknoloji olmadan da hayatta kalabilmek. Amaç teknolojiden, yapay zekadan faydalanmak ama ona bağımlı olmamak. Bunu başaracak olanlarımızı çok güzel günler bekliyor ve inanıyorum ki bu grup bir azınlık olmayacak. Çünkü daha şimdiden metaverse'in istediği ilgiyi elde edemediğini görüyoruz. İnsanoğulları bilinç sıçramasını yapacak kadar aydınlar ve sadece doğru anı bekliyorlar.. 

Atlantis tekrarlanmayacak.