ATLANTİS'İN KARA BÜYÜCÜLERİ & TUFAN

Ekim 11, 2023

 

Atlantis'teki en net anılarımdan biri kıtanın batmadan önceki hali. Büyük bir panik ve bilinmemezlik korkusunun atmosfere hakim olduğunu hatırlıyorum. Yeni yetiştirilen genç rahibelerden biriyim. Üzerimde lacivert ve morumsu uzun, başımı örttüğümde beni tamamen gizleyen rahibe kıyafeti var. Yalnız değilim. Yanımda benim gibi rahibeler var ve nereye gideceğimizi tartışıyoruz. Sırtımız baş rahibeye dönük. Başka kıtalara geçip öğrendiklerimizi orada yaymamız, önemli görevlere sahip olduğumuzu anlatıyor. Baş rahibe bizden çok daha büyük biri. Belki 4-5 metre boylarında. Biz ise şu anki 6. kök insanın boyundayız. Nereye gideceğimizi bilmememize rağmen yola koyuluyoruz. 

Bu anımı hatırladığımda Atlantis hakkında henüz hiçbir şey bilmiyordum. Ama hatırladıklarım o kadar tanıdık hisleri içimde uyandırmıştı ki, bu konuyu iyice araştırmaya başladım. Daha önceki yazılarımda ufak ufak Atlantis dönemi yaşananlara değinmiş olsam da, bu yazımda biraz daha fazla detaya inmek istiyorum çünkü Atlantis dönemi yaşadıklarımızla şu anki yaşadıklarımız birbirine çok benziyor. Yani geçmişi tekrarlarsak yeni bir tufan yaşayabiliriz. 

Bildiğimiz üzere gezegenlerin tekamül süreçlerini gösteren çağlar vardır. Bu çağlar aynı zamanda insanlığın da tekamül sürecini temsil ederler. Her çağ sonunda büyük bir inisiyasyon gerçekleşir. Bu inisiyasyonu geçemeyenler ise helak edilir. 

Atlantis dönemi dünyanın altın çağına tekabül etmektedir. Bu dönemde yaşayan insanlar hem teknolojik hem de ruhsal olarak çok üst düzeyde idiler. Ama bizden farklı olarak bir benliğe, egoya ve akla sahip değillerdi. Birlik içerisinde yaşıyor ve her şeyi birlikte yapıyorlardı çünkü aynı öz'den oluştuklarının bilincindeydiler. Bu yüzden Atlantis dönemi ritüeller çok büyük bir öneme sahipti. 5 duyu ötesi duyularını tam kapasite kullanabildikleri için meleklerle, büyük üstatlarla iletişim halindeydiler. Teknolojiyi de bu ruhsal duyularıyla, kristallerle kullanabiliyorlardı. Mesela Türklerin yada taşı bu zamandan kalma olan ve günümüzdeki Haarp teknolojisini andıran bir kristaldi. Türkler onunla fırtına çıkarabiliyor, istedikleri yere yağmur yağdırabiliyorlardı. Atlantis döneminde bu kristal teknoloji çok yaygındı ve ritüeller aracılığıyla uygulanırdı. Atlantis halkı her şeyle bir ve bağlantılı olduğu için o zamanki insanların bir akla veya düşünme kabiliyetine ihtiyacı yoktu. Mesela bir ağaç veya bitkiyle konuşabiliyor, ondan gerekli olan her türlü bilgiyi alabiliyorlardı ve bu konuşma daha çok telepatik bir bağ ile gerçekleşiyordu. 

Atlantis döneminde insanın tekamül sürecini destekleyen baş rahibeler vardı. Bunlar seçilmiş olan özel varlıklardı ve aynı zamanda yöneticileri oluşturuyorlardı. Altın çağın sonlarına doğru dünyaya yeni bir kozmik enerji akımı çarptı. Çünkü demir çağ başlamak üzereydi. Yani belirli yıldız geçitleri kapanacak ve insanlar maddede derinleşecek, derin bir uykuya yatarcasına her şeyi unutacaktı. Demir çağ boyunca birlik bilincinden kopup, birey olmanın ne demek olduğunu keşfedecek, bir akla yani egoya kavuşacaklardı. Mantıklı düşünme kabiliyetleri ve zekaları gelişecekti. Bu insanoğlunun tekamül süreci için yeni bir basamaktı ve bunu bilen baş rahibeler insanları bu yeni enerjiye inisiye ediyor yani uyumlu hale getiriyorlardı. Bu inisiyasyon şimdiye kadar dıştan aldıkları tüm enerjileri içe taşımak ve içte bu alevi canlı tutmakla ilgiliydi. Yani artık insanoğlu istediği zaman ilahi rehberlik alamayacak, melekleri göremeyecek, üstatlarla aynı boyutta yaşayamayacaktı. Artık meleğin sesi içte saklı olan sezgilere dönüşmekteydi ve 5 duyular kuvvetlenirken, 5 duyu ötesine ait olan yetenekler sönmeye başlayacaktı. Bunun için bütün gezegen enerjileri insanın içindeki gökyüzüne yansımaya başlamıştı. Tüm evren artık insanın kendi içinde saklıydı. 

İşte tam da bu aşamaları bazı insanlar o kadar başarılı bir şekilde geçiyor ve DNA'larında değişime neden oluyordu ki, bu durumdan bazı baş rahibeler büyük rahatsızlık duymaya başlamıştı. Çünkü yönetici olmaya hak kazanan daima ruhsal olarak daha üstün olandı ve üstün olanlara artık farklı renklerde kıyafetler veriliyordu. Yani toplumda kimin diğerinden daha üstün olduğu görünür olmaya başlamıştı. Bunu kabul eden baş rahibeler olduğu gibi bunu kabul etmeyip, düzenin olduğu gibi devam etmesini isteyen şeytani bir grup oluşmaya başladı. Düşmüş melekler olarak da adlandırılır bu gruptakiler. Onlar ellerindeki ruhsal teknolojileri kullanarak solucan deliklerini kurcalamaya, zamanda oynamalar yapmaya başladılar ve bazı yıldız geçitlerini kullanarak marsiyenler olarak bildiğimiz karanlık varlıkların dünyada var olabilmeleri için gerekli koşulları yarattılar. Demir çağına uyumlu olan DNA'ya kavuşan insanın hızzına yetişebilmek için kara büyücülere dönüşen bu karanlık düşmüş melekler birçok sapkın DNA deneyleri yaptılar ve insan olmayan yaratıkların oluşumuna da neden oldular. Artık kontrol tamamen kaybedildiği için Allah müdahele edip Atlantis halkını büyük bir tufanla helak etti. 

Gelelim günümüze

Şu an dünyada yaşayan insanların çoğunun Atlantis döneminde de yaşadığı söylenir. Bu yüzden birçoğumuz geçmiş anılarını tekrardan hatırlamaya başladı. Sonuçta tüm bilgileri içimizde saklamıştık. Sadece unuttuğumuzu sandık. 

Tıpkı Atlantis'in kara büyücüleri gibi şimdi de marsiyenler olarak adlandırdığımız, elit, şeytani ailelerin yönetimi altındayız. Atlantis'in kara büyücü rahipleri hala yöneticilerimiz. Aslında hiçbir şey değişmedi. Şimdi tekrardan bir çağı kapatmak ve yeni bir çağ olan bakır çağına geçiş yapmak üzereyiz. Bu çağın kozmik enerjilerini hisseden ruhların DNA'larında kendiliğinden değişimler olmaya başladı. 5 duyu ötesi yeteneklerimiz tekrardan canlanıyor. Maddenin ardındakileri hatırlamaya başladık. Telepatimiz kuvvetleniyor, empatimiz artıyor, at gözlüklerimizden kurtulup, daha farklı görüyoruz her şeyi. Bu DNA'mızda doğal değişimlere ve yeni zamana uyumlanmamıza neden oluyor ve bu tabiki yönetici şeytani grubun hiç hoşuna gitmiyor. Allah'ın bu zikrini bozmak için bir sürü önlemler alıyorlar. Tohumun, gıdanın DNA'sını bozarak insandaki bu değişimi engellemeye çalışıyorlar. Aşılarla ve ilaçlarla ve her türlü toksinle bunu deniyorlar. Resmen insanları her yolla baskılıyorlar. Bunun için yine solucan deliklerini ve yıldız geçitlerini kullanıyorlar. Nükleer enerji ve atom bombalarıyla belirli karanlık varlıkları dünya boyutuna davet ediyorlar. Grafen maddesiyle adeta bedenlerimizi, kanımızı istila ediyorlar.

Biz hala zamanda yolculuk var mı konusunu tartışıyoruz oysa bunun var olduğunu bize hem kutsal metinler hem de yaşadıklarımız gayet güzel kanıtlıyor.

Evrenin en kutsal yasalarından biri içerisi nasılsa dışarısı da öyledir cümlesiyle açıklanır. Biz neysek hayatımıza onu çekeriz. 

Atlantis dönemi o kadar büyük bir kaos ve bölünmüşlük oluşmuştu ki, insanlar korku içerisindeydi ve tam da bu kolektif korku bazı yıldız geçitlerini açıp şeytani varlıkların dünya boyutuna gelebilmesine izin verdi. Yazılarımda sürekli bu şeytani gruptan bahsediyorum ama sakın onların sizin bir parçanız olmadığını sanmayın. Uzayda zaman farklı işler. Marsiyenler yani düşmüş melekler tekamül sürecinde gerilemeyi tercih eden bizlerdir. Onlar bizim gelecekte veya geçmişteki bir parçamız olduğu için zaman yolculuğu yapabilmekteler. Bu yüzden Atlantis döneminde yıldız geçitlerini kullanarak dünyaya gelebildiler. Eğer gelemeselerdi şu an biz Elon Musk diye birini tanımıyor olurduk. Aynı şey griler için de geçerli. Biz uzaylı olarak adlandırdıklarımızı da melekleri de bizden farklı varlıklar olarak görüyoruz. Oysa bu bir yanılgı. Eğer siz bir melekle iletişime geçip ondan rehberlik alabiliyorsanız, gelecekte veya farklı boyutlardaki tekamül sürecini tamamlamış olan üst benliğinizle iletişime geçiyorsunuz demektir. Şu an mesela New Age akımını takip edip de, üstat veya meleklerle konuştuğunu zannedenlere dikkatli olun aslında cinlerle iletişime geçiyorsunuz dediğimizde de aynı yasadan yola çıkıyoruz. Enerjiniz ne kadar saf, kalbiniz ne kadar arınmış ise o kadar üst boyutlara ulaşabilirsiniz. Ama dünya hapsinde hala kalbinde karanlık barındıran birisi iseniz, sadece bu karanlığı size geri yansıtan cinler ve şeytani varlıklarla iletişime geçebilirsiniz. Benzer daima benzeri çeker. Kolektif olarak kötüyü yarattığımız için her gün haberlerde bu kadar dehşetin yaşandığını görüyoruz. Tüm bu karanlık senin benim içimdeki karanlık. Kolektif olarak yarattığımız bir enerji bu. Ama bu enerjiden kendimizi soyutlama imkanına da sahibiz. Yaptığımız her seçimle kaderimizde kendi zaman yolculuğumuza çıkıyor, yani yaşamak istediğimiz zaman çizelgemizi oluşturuyoruz. Ben bu örneği hep veririm. Mesela dünya savaşları çıktığında bu savaşların var olduğunu bile bilmeyen ve gayet, huzurlu mutlu yaşayan insanlar vardı. 

Bakır çağı 5. boyuta geçişi sembolize eden bir çağdır. Bu çağda 3. ve 4. boyutların karanlığı geride kalır. Bu boyutlarda acı ve hüzün, nefret ve korku duyguları yaşamaya devam edecek. Ama unutmayın her zaman için bunları seçmeme hakkına sahip olacaksınız. Bunu şu son senelerde çok güzel bir şekilde gördük. Bu elit gruba hizmet edenler aşıyı oldular, bu oyunun farkında olup hizmet etmek istemeyenler ise olmadılar. Yaptığımız her seçimin bir bedeli vardır ve her iki taraf da bu bedeli ödeyecek. Ama önemli olan ödenen bedeller değil yapılan seçimlerdir. Çünkü seçimlerimiz tekamülümüzü hızlandırıp, gerileten ana etkendir.

Biliyorum bu yazımda bahsettiğim bazı şeyler size çok uçuk gelebilir hatta anlamakta zorluk çekebilirsiniz. Bu konuda elimden geleni yapmaya çalışıyor ve yazılarımla yaşadıklarımıza açıklık kazandırmaya özen gösteriyorum ve göstermeye de devam edeceğim çünkü Gates amcanın da dediği gibi artık hiçbir şey eskisi gibi değil ve bir daha da eskisi gibi olmayacak.


You Might Also Like

0 yorum

ATLANTİS'İN KARA BÜYÜCÜLERİ & TUFAN

 

Atlantis'teki en net anılarımdan biri kıtanın batmadan önceki hali. Büyük bir panik ve bilinmemezlik korkusunun atmosfere hakim olduğunu hatırlıyorum. Yeni yetiştirilen genç rahibelerden biriyim. Üzerimde lacivert ve morumsu uzun, başımı örttüğümde beni tamamen gizleyen rahibe kıyafeti var. Yalnız değilim. Yanımda benim gibi rahibeler var ve nereye gideceğimizi tartışıyoruz. Sırtımız baş rahibeye dönük. Başka kıtalara geçip öğrendiklerimizi orada yaymamız, önemli görevlere sahip olduğumuzu anlatıyor. Baş rahibe bizden çok daha büyük biri. Belki 4-5 metre boylarında. Biz ise şu anki 6. kök insanın boyundayız. Nereye gideceğimizi bilmememize rağmen yola koyuluyoruz. 

Bu anımı hatırladığımda Atlantis hakkında henüz hiçbir şey bilmiyordum. Ama hatırladıklarım o kadar tanıdık hisleri içimde uyandırmıştı ki, bu konuyu iyice araştırmaya başladım. Daha önceki yazılarımda ufak ufak Atlantis dönemi yaşananlara değinmiş olsam da, bu yazımda biraz daha fazla detaya inmek istiyorum çünkü Atlantis dönemi yaşadıklarımızla şu anki yaşadıklarımız birbirine çok benziyor. Yani geçmişi tekrarlarsak yeni bir tufan yaşayabiliriz. 

Bildiğimiz üzere gezegenlerin tekamül süreçlerini gösteren çağlar vardır. Bu çağlar aynı zamanda insanlığın da tekamül sürecini temsil ederler. Her çağ sonunda büyük bir inisiyasyon gerçekleşir. Bu inisiyasyonu geçemeyenler ise helak edilir. 

Atlantis dönemi dünyanın altın çağına tekabül etmektedir. Bu dönemde yaşayan insanlar hem teknolojik hem de ruhsal olarak çok üst düzeyde idiler. Ama bizden farklı olarak bir benliğe, egoya ve akla sahip değillerdi. Birlik içerisinde yaşıyor ve her şeyi birlikte yapıyorlardı çünkü aynı öz'den oluştuklarının bilincindeydiler. Bu yüzden Atlantis dönemi ritüeller çok büyük bir öneme sahipti. 5 duyu ötesi duyularını tam kapasite kullanabildikleri için meleklerle, büyük üstatlarla iletişim halindeydiler. Teknolojiyi de bu ruhsal duyularıyla, kristallerle kullanabiliyorlardı. Mesela Türklerin yada taşı bu zamandan kalma olan ve günümüzdeki Haarp teknolojisini andıran bir kristaldi. Türkler onunla fırtına çıkarabiliyor, istedikleri yere yağmur yağdırabiliyorlardı. Atlantis döneminde bu kristal teknoloji çok yaygındı ve ritüeller aracılığıyla uygulanırdı. Atlantis halkı her şeyle bir ve bağlantılı olduğu için o zamanki insanların bir akla veya düşünme kabiliyetine ihtiyacı yoktu. Mesela bir ağaç veya bitkiyle konuşabiliyor, ondan gerekli olan her türlü bilgiyi alabiliyorlardı ve bu konuşma daha çok telepatik bir bağ ile gerçekleşiyordu. 

Atlantis döneminde insanın tekamül sürecini destekleyen baş rahibeler vardı. Bunlar seçilmiş olan özel varlıklardı ve aynı zamanda yöneticileri oluşturuyorlardı. Altın çağın sonlarına doğru dünyaya yeni bir kozmik enerji akımı çarptı. Çünkü demir çağ başlamak üzereydi. Yani belirli yıldız geçitleri kapanacak ve insanlar maddede derinleşecek, derin bir uykuya yatarcasına her şeyi unutacaktı. Demir çağ boyunca birlik bilincinden kopup, birey olmanın ne demek olduğunu keşfedecek, bir akla yani egoya kavuşacaklardı. Mantıklı düşünme kabiliyetleri ve zekaları gelişecekti. Bu insanoğlunun tekamül süreci için yeni bir basamaktı ve bunu bilen baş rahibeler insanları bu yeni enerjiye inisiye ediyor yani uyumlu hale getiriyorlardı. Bu inisiyasyon şimdiye kadar dıştan aldıkları tüm enerjileri içe taşımak ve içte bu alevi canlı tutmakla ilgiliydi. Yani artık insanoğlu istediği zaman ilahi rehberlik alamayacak, melekleri göremeyecek, üstatlarla aynı boyutta yaşayamayacaktı. Artık meleğin sesi içte saklı olan sezgilere dönüşmekteydi ve 5 duyular kuvvetlenirken, 5 duyu ötesine ait olan yetenekler sönmeye başlayacaktı. Bunun için bütün gezegen enerjileri insanın içindeki gökyüzüne yansımaya başlamıştı. Tüm evren artık insanın kendi içinde saklıydı. 

İşte tam da bu aşamaları bazı insanlar o kadar başarılı bir şekilde geçiyor ve DNA'larında değişime neden oluyordu ki, bu durumdan bazı baş rahibeler büyük rahatsızlık duymaya başlamıştı. Çünkü yönetici olmaya hak kazanan daima ruhsal olarak daha üstün olandı ve üstün olanlara artık farklı renklerde kıyafetler veriliyordu. Yani toplumda kimin diğerinden daha üstün olduğu görünür olmaya başlamıştı. Bunu kabul eden baş rahibeler olduğu gibi bunu kabul etmeyip, düzenin olduğu gibi devam etmesini isteyen şeytani bir grup oluşmaya başladı. Düşmüş melekler olarak da adlandırılır bu gruptakiler. Onlar ellerindeki ruhsal teknolojileri kullanarak solucan deliklerini kurcalamaya, zamanda oynamalar yapmaya başladılar ve bazı yıldız geçitlerini kullanarak marsiyenler olarak bildiğimiz karanlık varlıkların dünyada var olabilmeleri için gerekli koşulları yarattılar. Demir çağına uyumlu olan DNA'ya kavuşan insanın hızzına yetişebilmek için kara büyücülere dönüşen bu karanlık düşmüş melekler birçok sapkın DNA deneyleri yaptılar ve insan olmayan yaratıkların oluşumuna da neden oldular. Artık kontrol tamamen kaybedildiği için Allah müdahele edip Atlantis halkını büyük bir tufanla helak etti. 

Gelelim günümüze

Şu an dünyada yaşayan insanların çoğunun Atlantis döneminde de yaşadığı söylenir. Bu yüzden birçoğumuz geçmiş anılarını tekrardan hatırlamaya başladı. Sonuçta tüm bilgileri içimizde saklamıştık. Sadece unuttuğumuzu sandık. 

Tıpkı Atlantis'in kara büyücüleri gibi şimdi de marsiyenler olarak adlandırdığımız, elit, şeytani ailelerin yönetimi altındayız. Atlantis'in kara büyücü rahipleri hala yöneticilerimiz. Aslında hiçbir şey değişmedi. Şimdi tekrardan bir çağı kapatmak ve yeni bir çağ olan bakır çağına geçiş yapmak üzereyiz. Bu çağın kozmik enerjilerini hisseden ruhların DNA'larında kendiliğinden değişimler olmaya başladı. 5 duyu ötesi yeteneklerimiz tekrardan canlanıyor. Maddenin ardındakileri hatırlamaya başladık. Telepatimiz kuvvetleniyor, empatimiz artıyor, at gözlüklerimizden kurtulup, daha farklı görüyoruz her şeyi. Bu DNA'mızda doğal değişimlere ve yeni zamana uyumlanmamıza neden oluyor ve bu tabiki yönetici şeytani grubun hiç hoşuna gitmiyor. Allah'ın bu zikrini bozmak için bir sürü önlemler alıyorlar. Tohumun, gıdanın DNA'sını bozarak insandaki bu değişimi engellemeye çalışıyorlar. Aşılarla ve ilaçlarla ve her türlü toksinle bunu deniyorlar. Resmen insanları her yolla baskılıyorlar. Bunun için yine solucan deliklerini ve yıldız geçitlerini kullanıyorlar. Nükleer enerji ve atom bombalarıyla belirli karanlık varlıkları dünya boyutuna davet ediyorlar. Grafen maddesiyle adeta bedenlerimizi, kanımızı istila ediyorlar.

Biz hala zamanda yolculuk var mı konusunu tartışıyoruz oysa bunun var olduğunu bize hem kutsal metinler hem de yaşadıklarımız gayet güzel kanıtlıyor.

Evrenin en kutsal yasalarından biri içerisi nasılsa dışarısı da öyledir cümlesiyle açıklanır. Biz neysek hayatımıza onu çekeriz. 

Atlantis dönemi o kadar büyük bir kaos ve bölünmüşlük oluşmuştu ki, insanlar korku içerisindeydi ve tam da bu kolektif korku bazı yıldız geçitlerini açıp şeytani varlıkların dünya boyutuna gelebilmesine izin verdi. Yazılarımda sürekli bu şeytani gruptan bahsediyorum ama sakın onların sizin bir parçanız olmadığını sanmayın. Uzayda zaman farklı işler. Marsiyenler yani düşmüş melekler tekamül sürecinde gerilemeyi tercih eden bizlerdir. Onlar bizim gelecekte veya geçmişteki bir parçamız olduğu için zaman yolculuğu yapabilmekteler. Bu yüzden Atlantis döneminde yıldız geçitlerini kullanarak dünyaya gelebildiler. Eğer gelemeselerdi şu an biz Elon Musk diye birini tanımıyor olurduk. Aynı şey griler için de geçerli. Biz uzaylı olarak adlandırdıklarımızı da melekleri de bizden farklı varlıklar olarak görüyoruz. Oysa bu bir yanılgı. Eğer siz bir melekle iletişime geçip ondan rehberlik alabiliyorsanız, gelecekte veya farklı boyutlardaki tekamül sürecini tamamlamış olan üst benliğinizle iletişime geçiyorsunuz demektir. Şu an mesela New Age akımını takip edip de, üstat veya meleklerle konuştuğunu zannedenlere dikkatli olun aslında cinlerle iletişime geçiyorsunuz dediğimizde de aynı yasadan yola çıkıyoruz. Enerjiniz ne kadar saf, kalbiniz ne kadar arınmış ise o kadar üst boyutlara ulaşabilirsiniz. Ama dünya hapsinde hala kalbinde karanlık barındıran birisi iseniz, sadece bu karanlığı size geri yansıtan cinler ve şeytani varlıklarla iletişime geçebilirsiniz. Benzer daima benzeri çeker. Kolektif olarak kötüyü yarattığımız için her gün haberlerde bu kadar dehşetin yaşandığını görüyoruz. Tüm bu karanlık senin benim içimdeki karanlık. Kolektif olarak yarattığımız bir enerji bu. Ama bu enerjiden kendimizi soyutlama imkanına da sahibiz. Yaptığımız her seçimle kaderimizde kendi zaman yolculuğumuza çıkıyor, yani yaşamak istediğimiz zaman çizelgemizi oluşturuyoruz. Ben bu örneği hep veririm. Mesela dünya savaşları çıktığında bu savaşların var olduğunu bile bilmeyen ve gayet, huzurlu mutlu yaşayan insanlar vardı. 

Bakır çağı 5. boyuta geçişi sembolize eden bir çağdır. Bu çağda 3. ve 4. boyutların karanlığı geride kalır. Bu boyutlarda acı ve hüzün, nefret ve korku duyguları yaşamaya devam edecek. Ama unutmayın her zaman için bunları seçmeme hakkına sahip olacaksınız. Bunu şu son senelerde çok güzel bir şekilde gördük. Bu elit gruba hizmet edenler aşıyı oldular, bu oyunun farkında olup hizmet etmek istemeyenler ise olmadılar. Yaptığımız her seçimin bir bedeli vardır ve her iki taraf da bu bedeli ödeyecek. Ama önemli olan ödenen bedeller değil yapılan seçimlerdir. Çünkü seçimlerimiz tekamülümüzü hızlandırıp, gerileten ana etkendir.

Biliyorum bu yazımda bahsettiğim bazı şeyler size çok uçuk gelebilir hatta anlamakta zorluk çekebilirsiniz. Bu konuda elimden geleni yapmaya çalışıyor ve yazılarımla yaşadıklarımıza açıklık kazandırmaya özen gösteriyorum ve göstermeye de devam edeceğim çünkü Gates amcanın da dediği gibi artık hiçbir şey eskisi gibi değil ve bir daha da eskisi gibi olmayacak.