MU'NUN ÇOCUKLARI - LEMURIALILAR

Ocak 07, 2024

 

Atlantis'in kara büyücüleri hakkında daha önce bir yazı paylaşmış ve Nuh tufanına neden olan kara büyücülerden bahsetmiştim. Bu yazımda çok daha uzak bir zamana dair size bir yolculuk yaptırıp, Atlantis uygarlığının başlangıcına neden olan Mu uygarlığının çöküşünden bahsetmek istiyorum. 

Mu yada bir diğer adıyla Lemuria dönemini aklınızda daha iyi canlandırabilmek için Avatar filmini hatırlayın. Mu döneminde hepimiz doğayla birdik. Bilinçlerimiz bile birdi. Anaerkil bir toplumduk yani dişil enerjinin etkisi altındaydık. Tanrıça rahibeler olarak adlandırabileceğimiz üst düzey yeteneklere sahip olan kadın bilgelerin yönlendirmeleriyle yaşıyorduk. Madde yerine manevi bir boyutta var olduğumuz için meleklerle ve çevremizdeki her şeyle telepatik iletişim halindeydik. Hepimiz birbirimize bağlıydık.


Ağaçlar bizim için çok önemli ve kutsaldı. Çapları dev olan ağaçlar ebeveynlerimiz gibiydi. Onların içinde yaşar, onların verdikleriyle bütün ihtiyaçlarımızı karşılardık. Kendi klanımıza ait olan ağaçla telepatik bir bağa sahiptik. Ağaç uykumuz geldiğini hissettiğinde bize yatak görevi olacak çiçeğini açar ve içine yattığımızde bizi sarmalayıp, diğer boyutlara yolculuğa çıkarırdı. Bu ağaçların boyları ve kökleri kilometrelerce uzun olduğu için hem göğün hem de yeraltının katmanlarında mistik yolculuklar yapabilmemizi sağlardı. Bu ağaçlar bizim için kutsaldı ve Analar olarak anılırlardı. Ana ağaçlar yılda bir kere özel kokulu beyaz bir çiçek açardı. Bu çiçeğin kokusu halüsinojen etkenlere sahip olduğu için bütün Lemuria'lıları transa sokar ve ilahi bilgileri edinmelerine yol açardı. Bu yüzden çiçek açma zamanı aynı zamanda büyük bir kutlama günüydü. (Bu gelenek bahar kutlamaları ve Paskalya bayramıyla günümüze kadar gelmiştir) Maalesef Mu'nun son dönemlerinde bu ağaçlar kesildi ve Lemuria'lılar üzerinde büyük bir acıya yol açtı. Bu kesilen ağaçların bazılarını günümüzde dağ veya dev kayalar olarak biliyoruz. 

Binlerce yıl bu güzel cennet ortamında yaşadı Mu halkı ama tekamül süreci için sonsuz cennet devam edemezdi. Güneşte ve gökte değişimler yaşanmaya başlanmıştı. Dünya'ya (Umay/Gaia) yeni kozmik enerji dalgaları çarpmaktaydı. Mu'nun insanları astral bedenlerine daha maddesel bir beden eklemek ve cinsel organlara kavuşmak zorundaydı ama bunu başaramayanlar oldu ve yarı insan yarı hayvan, yani canavara benzeyen varlıklar yaratıldı. 

Bizden önceki Ademoğulları bizim şu anki insan şeklimizden daha farklıydı. Mu halkının insanlarının sadece astral yani ruhsal bedenleri vardı ve bu beden ruhsal hissiyatlarına göre sürekli şekil değiştirebilen nitelikteydi. Anlatıma göre kafaları kartal, göğüsleri aslan, kalçaları boğa, alt tarafları ise yılan yani reptil şeklindeydi. (Burada 4 elemente ve Tarot kartlarındaki sembolizmaya atıfta bulunulmaktadır) Mesela günümüzde gönül gözü açık olan insanlar sinsi karakterdeki birini akrep formunda görebildikleri gibi, Lemuria'lılar da sürekli şekil değiştirebilmekteydi. Yani kim olduğun daima ruhunun görünümünden belliydi ama son döneme yaklaşıldığında Lemuria'lılara hayvani/vahşi özelliklerini geride bırakmaları emredildi. Bırakılan bu özler hayvanlar alemini oluşturacaktı. 

Mu'nun son zamanlarına doğru Ana tanrıçalar insanlara daha maddesel bir beden kazanabilmeleri için yardımcı olmaktaydı ama bu zannedildiği kadar kolay değildi. İnsanı maddesel boyuta indirebilmek için cinsel enerji büyük bir öneme sahipti ve Ana tanrıçalar çeşitli cinsel ritüeller aracılığıyla alt çakraların oluşumuna yol açıyor, mükemmel iki fatklı cinsiyetin oluşabilmesi ve yaşam enerjisininin cinsel organlarda köklenebilmesi için her iki cinse de yardımcı oluyordu. Rahmin ürettiği saf kutsal sular vardı ve Ana tanrıçalar ritüeller ile Atlantis döneminde insanlığa rehberlik edecek özel soy erkekleri doğurmakla görevliydi. Bu özel rahip kralların her biri tıpkı Meryem'in İsa'yı doğurduğu gibi, cinsel birliktelik yaşanmadan kutsal bir yolla doğmaktaydı. Yani Ana tanrıçaların ritüelleri kozmik enerjilerle alakalıydı ve günümüzdeki kadın ve erkeğin cinsel birleşmesinden çok daha farklıydı.  

Mu'nun son dönemlerine doğru bazı Ana tanrıçalar sahip oldukları cinsel gücü çok korkunç amaçlar için kullanmaya başladılar. Rahim enerjisi gök kapılarını açan bir portal yani boyut kapısıydı. Tekamül yolculuklarında ilerleyen Lemuria'lılar bu boyut kapılarından geçerek Atlantis döneminde yaşamaya hak kazanmaktaydılar ama bu boyut kapılarından geçemeyenler de vardı. Bu yüzden herkesin sahip olduğu büyü yapma, yani tezahür ettirme yeteneği bazı Mu tanrıçalarının sapkın cinsel büyülerine dönüşmüştü ve karanlık boyut kapılarının açılmasına neden oldu. Mu kıtasının batmasına az bir süre kala bu karanlık boyut kapısını Marsiyenler olarak bildiğimiz beyaz tenli bir ırk kullandı. Bu ırk, insan formunu almayı başaramayan dişil maymun formundaki varlıklarla nesillerini devam ettirmenin ve bir şekilde Atlantis'lilerin arasına karışmanın yıllar sonra bir yolunu bulacak ve günümüze kadar nesillerini devam ettirecekti. 

Aslında bize anlatılan insanın maymundan türediği olayı tam tersine gerçekleşmişti. Mu dönemi ruhsal bedenlerine eterik beden kazandıramayan ve vahşi yönlerinden kopamayan insanlar tekamül süreçlerinde geriledikleri için hayvana ya da canavara benzer bir form kazanmaya başlamışlardı ve tekamül yolculuklarına hayvansal bir boyutta devam etmek zorunda kalmışlardı. Mu kavmi en sonunda helak edildi ve bu varlıklar kıtayla birlikte yok oldular. Yani günümüz maymunlarıyla bir alakaları yok çünkü burada binlerce yıl öncesinden bahsediyoruz. 

Mu döneminde ayrı bir yazıyı hak eden çok önemli bir olay daha yaşadık. Dünya içinden bir Ay doğurdu ve tekamül sürecinde gerileyen enerjileri kendi içine hapsetti. Bu olay yecüc ve mecüc'e, cinlere ve Zülkarneyn'in çektiği set'e bağlanmakta ama yazıyı uzatmamak için burada noktayı koymak istiyorum. 

Kuran gibi kutsal metinler helak edilen kavimlerden bahsetmekte ve bu kavimlerin bizden çok daha üstün olduğunu da aktarmakta. Ayrıca cennetten düşüş hikayesi de Mu ve Atlantis döneminde yaşananların sembolik birer anlatımıdır. İlerleyen dönemlerde bu konuların yazılarını da yazmaya gayret edeceğim. 

Geçmişi ve cenetten düşüşümüzü hatırlarken bazı şeyleri anlamakta zorluk çekebiliriz. Bu yüzden yazılarımı birçok farklı konuya bölüp, kademe kademe yazmaya çalışıyorum. Bunu bir şekil inisiyasyon gibi düşünebilirsiniz. Bazı bilgiler size çok saçma gelebilir.. onları kabul etmek zorunda değilsiniz. Eskiden bu bilgiler belirli bir ruhsal mertebeye ulaşan insanlara gizem okullarında gizli, saklı şekilde verilirdi. Artık Kali Yuga çağından çıktığımız için gizem okullarının sırları her ruha verilmekte ki, geçmişini hatırlasın ve tekamülünde bir sonraki aşamanın ne olacağını bilsin. Bu konuda elimden geleni yapmaya çalışıyorum ve umarım bir şekilde yardımcı olabiliyorumdur. Benim sözlerime kör bir şekilde inanmak yerine izin verin kendi anılarınız canlansın. Yeni doğan birçok çocuk anne ve babalarına bu yazımda bahsetmiş olduğum ağaçların nerede olduğunu soruyor. Yeni gelen nesil hatırlayarak doğuyor. Onlarla birlikte biz de hatırlamalıyız ki, çocuklarımızla birlikte yeni bir boyuta, yani cennete geri dönüş yolculuğumuza hazırlanabilelim. 


You Might Also Like

0 yorum

MU'NUN ÇOCUKLARI - LEMURIALILAR

 

Atlantis'in kara büyücüleri hakkında daha önce bir yazı paylaşmış ve Nuh tufanına neden olan kara büyücülerden bahsetmiştim. Bu yazımda çok daha uzak bir zamana dair size bir yolculuk yaptırıp, Atlantis uygarlığının başlangıcına neden olan Mu uygarlığının çöküşünden bahsetmek istiyorum. 

Mu yada bir diğer adıyla Lemuria dönemini aklınızda daha iyi canlandırabilmek için Avatar filmini hatırlayın. Mu döneminde hepimiz doğayla birdik. Bilinçlerimiz bile birdi. Anaerkil bir toplumduk yani dişil enerjinin etkisi altındaydık. Tanrıça rahibeler olarak adlandırabileceğimiz üst düzey yeteneklere sahip olan kadın bilgelerin yönlendirmeleriyle yaşıyorduk. Madde yerine manevi bir boyutta var olduğumuz için meleklerle ve çevremizdeki her şeyle telepatik iletişim halindeydik. Hepimiz birbirimize bağlıydık.


Ağaçlar bizim için çok önemli ve kutsaldı. Çapları dev olan ağaçlar ebeveynlerimiz gibiydi. Onların içinde yaşar, onların verdikleriyle bütün ihtiyaçlarımızı karşılardık. Kendi klanımıza ait olan ağaçla telepatik bir bağa sahiptik. Ağaç uykumuz geldiğini hissettiğinde bize yatak görevi olacak çiçeğini açar ve içine yattığımızde bizi sarmalayıp, diğer boyutlara yolculuğa çıkarırdı. Bu ağaçların boyları ve kökleri kilometrelerce uzun olduğu için hem göğün hem de yeraltının katmanlarında mistik yolculuklar yapabilmemizi sağlardı. Bu ağaçlar bizim için kutsaldı ve Analar olarak anılırlardı. Ana ağaçlar yılda bir kere özel kokulu beyaz bir çiçek açardı. Bu çiçeğin kokusu halüsinojen etkenlere sahip olduğu için bütün Lemuria'lıları transa sokar ve ilahi bilgileri edinmelerine yol açardı. Bu yüzden çiçek açma zamanı aynı zamanda büyük bir kutlama günüydü. (Bu gelenek bahar kutlamaları ve Paskalya bayramıyla günümüze kadar gelmiştir) Maalesef Mu'nun son dönemlerinde bu ağaçlar kesildi ve Lemuria'lılar üzerinde büyük bir acıya yol açtı. Bu kesilen ağaçların bazılarını günümüzde dağ veya dev kayalar olarak biliyoruz. 

Binlerce yıl bu güzel cennet ortamında yaşadı Mu halkı ama tekamül süreci için sonsuz cennet devam edemezdi. Güneşte ve gökte değişimler yaşanmaya başlanmıştı. Dünya'ya (Umay/Gaia) yeni kozmik enerji dalgaları çarpmaktaydı. Mu'nun insanları astral bedenlerine daha maddesel bir beden eklemek ve cinsel organlara kavuşmak zorundaydı ama bunu başaramayanlar oldu ve yarı insan yarı hayvan, yani canavara benzeyen varlıklar yaratıldı. 

Bizden önceki Ademoğulları bizim şu anki insan şeklimizden daha farklıydı. Mu halkının insanlarının sadece astral yani ruhsal bedenleri vardı ve bu beden ruhsal hissiyatlarına göre sürekli şekil değiştirebilen nitelikteydi. Anlatıma göre kafaları kartal, göğüsleri aslan, kalçaları boğa, alt tarafları ise yılan yani reptil şeklindeydi. (Burada 4 elemente ve Tarot kartlarındaki sembolizmaya atıfta bulunulmaktadır) Mesela günümüzde gönül gözü açık olan insanlar sinsi karakterdeki birini akrep formunda görebildikleri gibi, Lemuria'lılar da sürekli şekil değiştirebilmekteydi. Yani kim olduğun daima ruhunun görünümünden belliydi ama son döneme yaklaşıldığında Lemuria'lılara hayvani/vahşi özelliklerini geride bırakmaları emredildi. Bırakılan bu özler hayvanlar alemini oluşturacaktı. 

Mu'nun son zamanlarına doğru Ana tanrıçalar insanlara daha maddesel bir beden kazanabilmeleri için yardımcı olmaktaydı ama bu zannedildiği kadar kolay değildi. İnsanı maddesel boyuta indirebilmek için cinsel enerji büyük bir öneme sahipti ve Ana tanrıçalar çeşitli cinsel ritüeller aracılığıyla alt çakraların oluşumuna yol açıyor, mükemmel iki fatklı cinsiyetin oluşabilmesi ve yaşam enerjisininin cinsel organlarda köklenebilmesi için her iki cinse de yardımcı oluyordu. Rahmin ürettiği saf kutsal sular vardı ve Ana tanrıçalar ritüeller ile Atlantis döneminde insanlığa rehberlik edecek özel soy erkekleri doğurmakla görevliydi. Bu özel rahip kralların her biri tıpkı Meryem'in İsa'yı doğurduğu gibi, cinsel birliktelik yaşanmadan kutsal bir yolla doğmaktaydı. Yani Ana tanrıçaların ritüelleri kozmik enerjilerle alakalıydı ve günümüzdeki kadın ve erkeğin cinsel birleşmesinden çok daha farklıydı.  

Mu'nun son dönemlerine doğru bazı Ana tanrıçalar sahip oldukları cinsel gücü çok korkunç amaçlar için kullanmaya başladılar. Rahim enerjisi gök kapılarını açan bir portal yani boyut kapısıydı. Tekamül yolculuklarında ilerleyen Lemuria'lılar bu boyut kapılarından geçerek Atlantis döneminde yaşamaya hak kazanmaktaydılar ama bu boyut kapılarından geçemeyenler de vardı. Bu yüzden herkesin sahip olduğu büyü yapma, yani tezahür ettirme yeteneği bazı Mu tanrıçalarının sapkın cinsel büyülerine dönüşmüştü ve karanlık boyut kapılarının açılmasına neden oldu. Mu kıtasının batmasına az bir süre kala bu karanlık boyut kapısını Marsiyenler olarak bildiğimiz beyaz tenli bir ırk kullandı. Bu ırk, insan formunu almayı başaramayan dişil maymun formundaki varlıklarla nesillerini devam ettirmenin ve bir şekilde Atlantis'lilerin arasına karışmanın yıllar sonra bir yolunu bulacak ve günümüze kadar nesillerini devam ettirecekti. 

Aslında bize anlatılan insanın maymundan türediği olayı tam tersine gerçekleşmişti. Mu dönemi ruhsal bedenlerine eterik beden kazandıramayan ve vahşi yönlerinden kopamayan insanlar tekamül süreçlerinde geriledikleri için hayvana ya da canavara benzer bir form kazanmaya başlamışlardı ve tekamül yolculuklarına hayvansal bir boyutta devam etmek zorunda kalmışlardı. Mu kavmi en sonunda helak edildi ve bu varlıklar kıtayla birlikte yok oldular. Yani günümüz maymunlarıyla bir alakaları yok çünkü burada binlerce yıl öncesinden bahsediyoruz. 

Mu döneminde ayrı bir yazıyı hak eden çok önemli bir olay daha yaşadık. Dünya içinden bir Ay doğurdu ve tekamül sürecinde gerileyen enerjileri kendi içine hapsetti. Bu olay yecüc ve mecüc'e, cinlere ve Zülkarneyn'in çektiği set'e bağlanmakta ama yazıyı uzatmamak için burada noktayı koymak istiyorum. 

Kuran gibi kutsal metinler helak edilen kavimlerden bahsetmekte ve bu kavimlerin bizden çok daha üstün olduğunu da aktarmakta. Ayrıca cennetten düşüş hikayesi de Mu ve Atlantis döneminde yaşananların sembolik birer anlatımıdır. İlerleyen dönemlerde bu konuların yazılarını da yazmaya gayret edeceğim. 

Geçmişi ve cenetten düşüşümüzü hatırlarken bazı şeyleri anlamakta zorluk çekebiliriz. Bu yüzden yazılarımı birçok farklı konuya bölüp, kademe kademe yazmaya çalışıyorum. Bunu bir şekil inisiyasyon gibi düşünebilirsiniz. Bazı bilgiler size çok saçma gelebilir.. onları kabul etmek zorunda değilsiniz. Eskiden bu bilgiler belirli bir ruhsal mertebeye ulaşan insanlara gizem okullarında gizli, saklı şekilde verilirdi. Artık Kali Yuga çağından çıktığımız için gizem okullarının sırları her ruha verilmekte ki, geçmişini hatırlasın ve tekamülünde bir sonraki aşamanın ne olacağını bilsin. Bu konuda elimden geleni yapmaya çalışıyorum ve umarım bir şekilde yardımcı olabiliyorumdur. Benim sözlerime kör bir şekilde inanmak yerine izin verin kendi anılarınız canlansın. Yeni doğan birçok çocuk anne ve babalarına bu yazımda bahsetmiş olduğum ağaçların nerede olduğunu soruyor. Yeni gelen nesil hatırlayarak doğuyor. Onlarla birlikte biz de hatırlamalıyız ki, çocuklarımızla birlikte yeni bir boyuta, yani cennete geri dönüş yolculuğumuza hazırlanabilelim.