Da Vinci'nin 7 sırrı & benim sırlarım

Mayıs 14, 2017

- Leonarda Da Vinci -
Ne ayak olduğu bir türlü çözülemeyen adam. Tablolarında ve çizimlerinde binbir türlü sır ve gizem. Mona Lisa'sı ayrı bir kafa karıştırıcı, son akşam yemeği ise belki de hala çözülmeyi bekleyen gizemlerle kaplı.

•••

Da Vinci'nin kendi, belli ki sırları pek bir severmiş ve rivayete göre 7 sırrı varmış. 

1. Sır: 
Gerçeği Ara
- Curiosita -
"Eğer Tanrını yani efendini arıyorsan, onu sadece bütün kalbin ve ruhunla ararsan bulursun." 
Sürünün peşine takılıp ölüme doğru koşarken yolculuğunun başında ben kimim? Ne için buradayım? sorularını sorabilmek ve cevaplarını bulma isteğinde olmak..

2. Sır: 
Sorumluluk Al
- Dimostrazione -
Bilgiyi deneyimlemek ve hatalardan ders çıkarmak. Yaptıklarının, düşündüklerinin, dugularının, niyetlerinin ve bedeninin sorumluluğunu üstlenmek. Düzgün yürüyen az düşer misali adımlarını iradeni kullanarak atmak. 

3. Sır: 
Farkındalığı Keskinleştir
- Sensazione -
An'ın farkında olmak. Kafa seslerinin konuşmasına sürekli izin veren birisi için sağlanması neredeyse imkansız olan bilinç halidir. Hele bir de o kişi, bizim gibi modern ve doğadan uzakta bir yaşam sürüyorsa..
Bir sorun kendinize zamanınızın ne kadarını geçmişi veya geleceği düşünerek geçiriyorsunuz? Bunu yaptığınızda ne kadar anı yaşamaya, yani gerçekten farkında olmaya zamanınız kalıyor?
Leonardo, 'Vücudun içinde oturan ruh, kişinin bu vücudun günlük evini nasıl kullandığını gözler. Eğer bu evde dirlik ve düzen yoksa ruh da vücudu dirlik ve düzenden yoksun bırakır,'  diyordu. Bu yüzden ruhunuzu besleyin, farkındalığınızı geliştirin. Doğaya ve sessizliğe dönün. 

4. Sır: 
Gölgeye Bağlan
- Sfumato -
"Nasıl yaşanacağını öğrendiğimi düşünürken, meğer nasıl ölüneceğini öğreniyormuşum."
Tuhaftır, ama insan aydınlığa anca karanlıktan sonra kavuşur. Güneş her gün karanlık geceden sonra doğar. Tüm alimler ölmeden önce ölün, demişlerdir. Çünkü insan kendisini anca gölge yanlarını keşfederek aşar. 

5. Sır: 
Denge Kur
- Arte/Scienza - 
Eril ile dişil, ying ile yang, sağ beyin ile sol beyin.. 
Leonardo'nun kişiliği, tıpkı eserlerinde de sanat ile bilimin birleşimi görülebildiği gibi, dengeden oluşmaktaydı. Dolayısıyla başarılı olmanın sırrı, kişinin içindeki eril ve dişil enerjilerin, sağ ile sol beynin dengeli bir şekilde kullanılmasındaydı. 

6. Sır: 
Bütünleşmeyi Besle
- Corporalita
Leonardo'nun anatomi, şifa ve sağlık konularında sahip olduğu bilgi birikimi, beden ile ruh arasındaki bütünleşmeye ne kadar önem verdiğini gösterir. Mikrokozmos nasılsa, Makrokozmos da öyledir. Atom nasılsa, evren de öyledir. Gökyüzü nasılsa, yeryüzü de öyledir. Bu nedenle insan vücudu nasılsa, kozmik vücut, yani ruh da öyledir. 

7. Sır: 
Sevgiyi Yaşa
- Connesione
Leonardo her şeyin birbirine bağlı olduğunu biliyordu. Yaratılan herşeyin birbiriyle ilişkili olduğunu ve evrenin tanrısal sevginin dışavurumu olduğu anlayışına sahipti. Bu yüzden sevgiyi dolu dolu ve doya doya yaşamaya özen gösteriyordu. 
________________________________

Çocukluğumdan beri en sevdiğim şeydi, bilinmeyenleri bilmek. 
İçimdeki küçük çocuk ve yazılmış olan kader beni büyüdükçe öyle yerlere yönlendirdi ki, sırlar kadim dostlarım oldular. Tıpkı bir mum ışığı gibi karanlığımı aydınlattılar, pusulam oldular. Ben kimim? sorusunun cevaplarına yaklaştırdılar. 

Başlığı 'Da Vinci'nin 7 sırrı & benim sırlarım' olarak attığıma bakmayın, çünkü bunlar aslında bana ait olan sırlar değiller. Sadece öğrendiğimde hayata olan bakış açımının değişmesine sebep olan kadim sırlar. Ezelden beridir sır denmiş, çünkü herkesin anlayamayacağı için bilinmemesi gerektiği savunulmuş, gizli tutulmuş.

Hayata olan bakış açımı değiştiren 1. sırla 'Hz. İsa'nın gizli öğretisi' adlı kitapta karşılaştım. Tam hatırlamamakla birlikte şuna benzer bir cümleydi: "Yaratan ile yaratılanın aynı ve birbirinden farksız oluşu." 
Bazen okuduğun çok basit ve önemsiz bir cümledir ama sana deryaları verir. Beyninde ani bir şimşek çakar, dönüp cümleyi bir kere daha okursun. "Yaratan ile yaratılanın aynı ve birbirinden farksız oluşu." 
Sen veya Ben illüzyonu. Aslında ne Sen'in ne de Ben'in var oluşu. Bunun sadece bir hayal oluşu. Aslında tek var olanın ve ebedi var olacak olanın Allah'ın kendisi oluşu. Geri kalan herşeyin yalan oluşu. 
Bu bana 'man o to' şarkısının sözlerini hatırlatıyor..

"Saadet zamanı:
Avluya doğru oturmuşuz, sen ve ben
Endamımız çift,
 suretimiz çift, ruhumuz
tek, sen ve ben
Bulandıran 
palavralardan azade,
gamsız bir keyif, sen ve ben
Sen ve ben, 
ne sen varsın, ne de ben
bir olmuşuz aşk elinden."

Bu hakikatin yanlış zamanda ortaya çıkmış olmasının en acı örneğini Hallacı Mansur'da görüyoruz. 

Sevmediğiniz, nefret ettiğiniz, düşman olduğunuzu zannettiğiniz kişilere bu pencereden bakmaya çalışın. 
O sevmediğiniz kişi Siz'siniz aslında. 
Çünkü sen ve ben diye birşey yok! Tek olan var, ve biz O Tek olanız. Yani aslında yokuz ama yinede varız. 
Bu gerçeği unuttuğumda kendime hep şu cümleyi hatırlatırım: 
"Gizli bir hazine idim, bilinmek istedim."

Biraz karmaşık bir açıklama oldu. 
Eğer anlayamadıysanız bilin ki daha anlamanın zamanı gelmemiş. 
Ama bir gün elbet gelecek.

☆☆☆

2. Sır, içimdeki şeytanla tanışmama vesile oldu ve şeytanı dışarıda aramaktansa, yenmek istiyorsam, içimde savaşmam gerektiğini öğrendim. 
Bahsettiğim Ego. 
1. sırrı idrak etmemizin önündeki en büyük engel. Ben bilinci, sahip olma isteği, kişilik ve karakter.

Hiç derinlemesine sessizleşmeyi denediniz mi? Hiç eğilipte kulağınızın içine fısıldayan şeytanın kendi kafa sesinizin olduğunu farkettiniz mi? 
Başkalarını kötüleyen, bazen ise sizi kendinize kötüleyen, kurbanmışsınız hissini veren, başkalarını küçük gören, sadece bencilce kendi isteklerini yerine getirenin kim olduğunu sordunuz mu kendinize? 
O Siz değilsiniz! 
Peki ya siz değilseniz, kim?

Eckart Tolle 'Şimdi'nin Gücü' adlı kitabında bu konuşanın kim olduğunu ve siz olmadığınızı anlatmış. Ben de kendi egomla ilk bu kitabı okurken karşılaştım ve kendi ellerimle inşa ettiğim duvarları bu kitapla yıkmak zorunda kaldım. 
Bu kadar çok büyülendiğim için çevremdeki herkese tavsiye ettim ama hayretler içerisinde benim aldığım çoşkuyu onların keşfedemediğini ve kitabı yarıda bıraktıklarını görünce, bir kere daha zamanın onlar için doğru olmadığını anladım. 

☆☆☆

3. sır, ego perdesini aralayabilmeyi başladıktan sonra ortaya çıkıyor ve 1. sırra bağlanıyor. 
Kişi kendisini boyut atlamış gibi hissediyor. Ruh yavaş yavaş zincir ve kelepçelerinden kurtuluyor, özgürleşiyor. Kişi, içinde bilinmedik ruhsal bir simya deneyimliyor. 

Sanki gözünün önündeki perdeler kalkmışcasına, kendini bir sahnede sana verilmiş olan rolü oynarken izlemeye başlıyorsun. Tıpkı bir tiyatro oyuncusu gibi. Gün geliyor gülüyorsun, gün geliyor ağlıyorsun, gün geliyor neşeleniyor veya hüzünleniyorsun, derin hazlar, büyük acılar deneyimliyorsun. 

Tıpkı Nietzsche'nin de dediği gibi..
... Öyle bir hayat yaşadım ki, cenneti de gördüm cehennemi de. 
Öyle bir aşk yaşadım ki, tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum.
Oynadım.. Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum, okudum anlamadım. ... 

Geceleri uykuya dalıp, küçük bir ölüm deneyimliyor ve rüyalar aleminde yolculuk yapmaya başlıyoruz. Hepimiz bu alemi rüya ve hayal ürünü olarak algılıyoruz, uyandığımızda ise gerçek hayata geri döndüğümüzü zannediyoruz. 
Peki ya eğer tam tersi ise?
Ya bizim gerçek olarak algıladığımız hayal, hayal olarak algıladığımız gerçek ise?

Eğer biz sadece bu gezegene belirli rolleri oynamak, belirli deneyimleri elde etmek üzere geliyorsak ve eğer tüm bunları biz kendi irademizle doğmadan önce seçiyorsak, ne bu şiddet ne bu celal? Ne bu korku, ne bu arzular? 

Sonbaharda yere düşerken sessiz ölüm danslarını yapan yaprakları hiç izlediniz mi? Nasıl büyüleyici bir teslimiyet ile ölüme kavuşuyorlar. Çok kısa bir süre sonra, bahar geldiğinde yeniden geleceklerinin bilinci ile.
İşte biz insanoğlu, çevremiz bize tüm kadim sırları fısıldarken, kendimizi bu hayat koşuşturmasına o kadar çok kaptırıyoruz ki, farkına dahi varmıyoruz. Bu oynadığımız sadece seçmiş olduğumuz bir rol. O gerçek değil. O biz değil. 
O halde ne bu hırs, ne bu karanlık, ne bu kötülük?
Eğer Öz aydınlıksa..
Karanlık hiç var olmadı demektir. 
Eğer karanlığı deneyimliyorsan, onu yaratan sensin demektir. 
Bu derin uykundan uyanmalısın anlamına gelir. 
Ve uyandığın anda bu gezegende yaşamını devam ettirmek zorunda dahi kalsan, bir daha eski sen olamayacaksın demektir. 
Ruhsal uyanış budur!
Teslimiyet bu dünyadaki en güzel deneyimin olur ve ilahi aşk gelir kapına dayanır, sadık yol arkadaşın olur. 
Sen var olmazsın artık, sadece O olur.
_______________

Tüm bu kadim sırları biliyor olman onları yaşayabildiğin anlamına gelmez. Tıpkı bu satırları yazan gibi. 
Bilmek kolay, yaşamak apayrı bir deneyimdir. 
Ama umarım bu gezegenden ayrılmadan önce hepimiz biraz da olsa, ne demek olduğunu deneyimleyebiliriz. Biraz da olsa, simyayı keşfeder ve kendimizi ilahi aşkın içinde kaybederiz. 
Ölmeden önce ölür, tıpkı Mevlana gibi ölüm günümüzü düğün günümüz gibi hissederiz.

You Might Also Like

5 yorum

  1. Merhaba ben 09 08 1994 istanbul dogumluyum. saat 14 45
    2.ve 10.evimde hangi gezegen var ögrenebilir miyim acaba💎

    YanıtlaSil
  2. Da Vinci'yle ilgili bu bilgilere nereden ulaştınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ata Nirun'un "Türkiyede ölmeden önce açmanız gereken 78 kapı" adlı kitabında okumuştum.

      Sil
  3. gülümseyerek,gözlerim dola dola okudum..

    YanıtlaSil

Da Vinci'nin 7 sırrı & benim sırlarım

- Leonarda Da Vinci -
Ne ayak olduğu bir türlü çözülemeyen adam. Tablolarında ve çizimlerinde binbir türlü sır ve gizem. Mona Lisa'sı ayrı bir kafa karıştırıcı, son akşam yemeği ise belki de hala çözülmeyi bekleyen gizemlerle kaplı.

•••

Da Vinci'nin kendi, belli ki sırları pek bir severmiş ve rivayete göre 7 sırrı varmış. 

1. Sır: 
Gerçeği Ara
- Curiosita -
"Eğer Tanrını yani efendini arıyorsan, onu sadece bütün kalbin ve ruhunla ararsan bulursun." 
Sürünün peşine takılıp ölüme doğru koşarken yolculuğunun başında ben kimim? Ne için buradayım? sorularını sorabilmek ve cevaplarını bulma isteğinde olmak..

2. Sır: 
Sorumluluk Al
- Dimostrazione -
Bilgiyi deneyimlemek ve hatalardan ders çıkarmak. Yaptıklarının, düşündüklerinin, dugularının, niyetlerinin ve bedeninin sorumluluğunu üstlenmek. Düzgün yürüyen az düşer misali adımlarını iradeni kullanarak atmak. 

3. Sır: 
Farkındalığı Keskinleştir
- Sensazione -
An'ın farkında olmak. Kafa seslerinin konuşmasına sürekli izin veren birisi için sağlanması neredeyse imkansız olan bilinç halidir. Hele bir de o kişi, bizim gibi modern ve doğadan uzakta bir yaşam sürüyorsa..
Bir sorun kendinize zamanınızın ne kadarını geçmişi veya geleceği düşünerek geçiriyorsunuz? Bunu yaptığınızda ne kadar anı yaşamaya, yani gerçekten farkında olmaya zamanınız kalıyor?
Leonardo, 'Vücudun içinde oturan ruh, kişinin bu vücudun günlük evini nasıl kullandığını gözler. Eğer bu evde dirlik ve düzen yoksa ruh da vücudu dirlik ve düzenden yoksun bırakır,'  diyordu. Bu yüzden ruhunuzu besleyin, farkındalığınızı geliştirin. Doğaya ve sessizliğe dönün. 

4. Sır: 
Gölgeye Bağlan
- Sfumato -
"Nasıl yaşanacağını öğrendiğimi düşünürken, meğer nasıl ölüneceğini öğreniyormuşum."
Tuhaftır, ama insan aydınlığa anca karanlıktan sonra kavuşur. Güneş her gün karanlık geceden sonra doğar. Tüm alimler ölmeden önce ölün, demişlerdir. Çünkü insan kendisini anca gölge yanlarını keşfederek aşar. 

5. Sır: 
Denge Kur
- Arte/Scienza - 
Eril ile dişil, ying ile yang, sağ beyin ile sol beyin.. 
Leonardo'nun kişiliği, tıpkı eserlerinde de sanat ile bilimin birleşimi görülebildiği gibi, dengeden oluşmaktaydı. Dolayısıyla başarılı olmanın sırrı, kişinin içindeki eril ve dişil enerjilerin, sağ ile sol beynin dengeli bir şekilde kullanılmasındaydı. 

6. Sır: 
Bütünleşmeyi Besle
- Corporalita
Leonardo'nun anatomi, şifa ve sağlık konularında sahip olduğu bilgi birikimi, beden ile ruh arasındaki bütünleşmeye ne kadar önem verdiğini gösterir. Mikrokozmos nasılsa, Makrokozmos da öyledir. Atom nasılsa, evren de öyledir. Gökyüzü nasılsa, yeryüzü de öyledir. Bu nedenle insan vücudu nasılsa, kozmik vücut, yani ruh da öyledir. 

7. Sır: 
Sevgiyi Yaşa
- Connesione
Leonardo her şeyin birbirine bağlı olduğunu biliyordu. Yaratılan herşeyin birbiriyle ilişkili olduğunu ve evrenin tanrısal sevginin dışavurumu olduğu anlayışına sahipti. Bu yüzden sevgiyi dolu dolu ve doya doya yaşamaya özen gösteriyordu. 
________________________________

Çocukluğumdan beri en sevdiğim şeydi, bilinmeyenleri bilmek. 
İçimdeki küçük çocuk ve yazılmış olan kader beni büyüdükçe öyle yerlere yönlendirdi ki, sırlar kadim dostlarım oldular. Tıpkı bir mum ışığı gibi karanlığımı aydınlattılar, pusulam oldular. Ben kimim? sorusunun cevaplarına yaklaştırdılar. 

Başlığı 'Da Vinci'nin 7 sırrı & benim sırlarım' olarak attığıma bakmayın, çünkü bunlar aslında bana ait olan sırlar değiller. Sadece öğrendiğimde hayata olan bakış açımının değişmesine sebep olan kadim sırlar. Ezelden beridir sır denmiş, çünkü herkesin anlayamayacağı için bilinmemesi gerektiği savunulmuş, gizli tutulmuş.

Hayata olan bakış açımı değiştiren 1. sırla 'Hz. İsa'nın gizli öğretisi' adlı kitapta karşılaştım. Tam hatırlamamakla birlikte şuna benzer bir cümleydi: "Yaratan ile yaratılanın aynı ve birbirinden farksız oluşu." 
Bazen okuduğun çok basit ve önemsiz bir cümledir ama sana deryaları verir. Beyninde ani bir şimşek çakar, dönüp cümleyi bir kere daha okursun. "Yaratan ile yaratılanın aynı ve birbirinden farksız oluşu." 
Sen veya Ben illüzyonu. Aslında ne Sen'in ne de Ben'in var oluşu. Bunun sadece bir hayal oluşu. Aslında tek var olanın ve ebedi var olacak olanın Allah'ın kendisi oluşu. Geri kalan herşeyin yalan oluşu. 
Bu bana 'man o to' şarkısının sözlerini hatırlatıyor..

"Saadet zamanı:
Avluya doğru oturmuşuz, sen ve ben
Endamımız çift,
 suretimiz çift, ruhumuz
tek, sen ve ben
Bulandıran 
palavralardan azade,
gamsız bir keyif, sen ve ben
Sen ve ben, 
ne sen varsın, ne de ben
bir olmuşuz aşk elinden."

Bu hakikatin yanlış zamanda ortaya çıkmış olmasının en acı örneğini Hallacı Mansur'da görüyoruz. 

Sevmediğiniz, nefret ettiğiniz, düşman olduğunuzu zannettiğiniz kişilere bu pencereden bakmaya çalışın. 
O sevmediğiniz kişi Siz'siniz aslında. 
Çünkü sen ve ben diye birşey yok! Tek olan var, ve biz O Tek olanız. Yani aslında yokuz ama yinede varız. 
Bu gerçeği unuttuğumda kendime hep şu cümleyi hatırlatırım: 
"Gizli bir hazine idim, bilinmek istedim."

Biraz karmaşık bir açıklama oldu. 
Eğer anlayamadıysanız bilin ki daha anlamanın zamanı gelmemiş. 
Ama bir gün elbet gelecek.

☆☆☆

2. Sır, içimdeki şeytanla tanışmama vesile oldu ve şeytanı dışarıda aramaktansa, yenmek istiyorsam, içimde savaşmam gerektiğini öğrendim. 
Bahsettiğim Ego. 
1. sırrı idrak etmemizin önündeki en büyük engel. Ben bilinci, sahip olma isteği, kişilik ve karakter.

Hiç derinlemesine sessizleşmeyi denediniz mi? Hiç eğilipte kulağınızın içine fısıldayan şeytanın kendi kafa sesinizin olduğunu farkettiniz mi? 
Başkalarını kötüleyen, bazen ise sizi kendinize kötüleyen, kurbanmışsınız hissini veren, başkalarını küçük gören, sadece bencilce kendi isteklerini yerine getirenin kim olduğunu sordunuz mu kendinize? 
O Siz değilsiniz! 
Peki ya siz değilseniz, kim?

Eckart Tolle 'Şimdi'nin Gücü' adlı kitabında bu konuşanın kim olduğunu ve siz olmadığınızı anlatmış. Ben de kendi egomla ilk bu kitabı okurken karşılaştım ve kendi ellerimle inşa ettiğim duvarları bu kitapla yıkmak zorunda kaldım. 
Bu kadar çok büyülendiğim için çevremdeki herkese tavsiye ettim ama hayretler içerisinde benim aldığım çoşkuyu onların keşfedemediğini ve kitabı yarıda bıraktıklarını görünce, bir kere daha zamanın onlar için doğru olmadığını anladım. 

☆☆☆

3. sır, ego perdesini aralayabilmeyi başladıktan sonra ortaya çıkıyor ve 1. sırra bağlanıyor. 
Kişi kendisini boyut atlamış gibi hissediyor. Ruh yavaş yavaş zincir ve kelepçelerinden kurtuluyor, özgürleşiyor. Kişi, içinde bilinmedik ruhsal bir simya deneyimliyor. 

Sanki gözünün önündeki perdeler kalkmışcasına, kendini bir sahnede sana verilmiş olan rolü oynarken izlemeye başlıyorsun. Tıpkı bir tiyatro oyuncusu gibi. Gün geliyor gülüyorsun, gün geliyor ağlıyorsun, gün geliyor neşeleniyor veya hüzünleniyorsun, derin hazlar, büyük acılar deneyimliyorsun. 

Tıpkı Nietzsche'nin de dediği gibi..
... Öyle bir hayat yaşadım ki, cenneti de gördüm cehennemi de. 
Öyle bir aşk yaşadım ki, tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum.
Oynadım.. Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum, okudum anlamadım. ... 

Geceleri uykuya dalıp, küçük bir ölüm deneyimliyor ve rüyalar aleminde yolculuk yapmaya başlıyoruz. Hepimiz bu alemi rüya ve hayal ürünü olarak algılıyoruz, uyandığımızda ise gerçek hayata geri döndüğümüzü zannediyoruz. 
Peki ya eğer tam tersi ise?
Ya bizim gerçek olarak algıladığımız hayal, hayal olarak algıladığımız gerçek ise?

Eğer biz sadece bu gezegene belirli rolleri oynamak, belirli deneyimleri elde etmek üzere geliyorsak ve eğer tüm bunları biz kendi irademizle doğmadan önce seçiyorsak, ne bu şiddet ne bu celal? Ne bu korku, ne bu arzular? 

Sonbaharda yere düşerken sessiz ölüm danslarını yapan yaprakları hiç izlediniz mi? Nasıl büyüleyici bir teslimiyet ile ölüme kavuşuyorlar. Çok kısa bir süre sonra, bahar geldiğinde yeniden geleceklerinin bilinci ile.
İşte biz insanoğlu, çevremiz bize tüm kadim sırları fısıldarken, kendimizi bu hayat koşuşturmasına o kadar çok kaptırıyoruz ki, farkına dahi varmıyoruz. Bu oynadığımız sadece seçmiş olduğumuz bir rol. O gerçek değil. O biz değil. 
O halde ne bu hırs, ne bu karanlık, ne bu kötülük?
Eğer Öz aydınlıksa..
Karanlık hiç var olmadı demektir. 
Eğer karanlığı deneyimliyorsan, onu yaratan sensin demektir. 
Bu derin uykundan uyanmalısın anlamına gelir. 
Ve uyandığın anda bu gezegende yaşamını devam ettirmek zorunda dahi kalsan, bir daha eski sen olamayacaksın demektir. 
Ruhsal uyanış budur!
Teslimiyet bu dünyadaki en güzel deneyimin olur ve ilahi aşk gelir kapına dayanır, sadık yol arkadaşın olur. 
Sen var olmazsın artık, sadece O olur.
_______________

Tüm bu kadim sırları biliyor olman onları yaşayabildiğin anlamına gelmez. Tıpkı bu satırları yazan gibi. 
Bilmek kolay, yaşamak apayrı bir deneyimdir. 
Ama umarım bu gezegenden ayrılmadan önce hepimiz biraz da olsa, ne demek olduğunu deneyimleyebiliriz. Biraz da olsa, simyayı keşfeder ve kendimizi ilahi aşkın içinde kaybederiz. 
Ölmeden önce ölür, tıpkı Mevlana gibi ölüm günümüzü düğün günümüz gibi hissederiz.