MEDİKAL ASTROLOJİDE MARS VE İNFLAMASYON

Şubat 25, 2022

Medikal astrolojide Satürn hastalık göstergesi olarak kabul edilse de, aslında Mars tüm hastalıkların ardında saklanan ana güçtür. Çünkü bildiğimiz tüm hastalıkların ardında inflamasyon bulunmaktadır. 

Bazılarımız için bu kelime yeni olabilir. Bu yüzden ilk önce google amcanın tanımını verelim. İnflamasyon, bağışıklık sisteminin organları enfeksiyondan ve yaralanmadan korumaya çalışması esnasında meydana gelir. İnflamasyonun amacı, vücudun iyileşmeye başlaması için hasarlı dokunun yerini belirlemek ve ekarte etmektir. 

Kısacası inflamasyon iyileşmemizi kolaylaştıran çok önemli bir unsurdur ve bağışıklık sistemimizin doğru çalıştığını gösterir. Lakin bize zarar veren yaşam tarzımız yüzünden bedenimizin birçok farklı yerinde inflamasyon oluşmakta. 

Eğer inflamasyon beyindeyse alzheimer veya depresyondan konuşuruz, eğer kalpteyse kalp sorunlarından bahsederiz, bağırsaktaysa bağırsak sorunlarından kaynaklandığını biliriz. Tansiyon, şeker, tiroid sorunları vs.. Kısacası hastalığımız hangi organımızla ilgiliyse orada uzun zamandır Mars'ın sessiz yardım çığlıkları vardır ama kimse bu çığlıkları duymamıştır. Bu çığlıklara bilim dünyası sessiz inflamasyon adını taktı ve her hastalığın ardındaki ana neden olduğu söyleniyor. Bu o kadar korkunç bir durum ki, beden inflamasyonu fark ettiği anda bağışıklık sisteminin savaşçılarını oraya yığar ve soruna çare kavuşturur. Yalnız bedenin birçok yerinde bu sessiz çığlıklar varsa bu savaşçılar kime nasıl yardım edeceklerine şaşırırlar ve en sonunda hiç kimseye yetemediklerini idrak ederek iyice pes ederler. 

Bu çığlıkları yangına da benzetebiliriz. İnflamasyonun olduğu yer cayır cayır yanar ve bu eğer bedenin sadece bir kısmındaysa problem yoktur çünkü bağışıklık sistemimizin savaşçıları bu yangını kolaylıkla söndürebilir. Ama kronik rahatsızlıklarda olduğu gibi eğer bedenin birçok farklı yerinde bu yangınlar varsa savaşçılar nereye yetişeceklerine şaşırırlar. Az hareket, yanlış beslenme, doğadan uzak olmak ve elektromanyetik alanın içinde yaşamak ve bedende biriken her türlü toksinler ki buna zehirli duygular da dahildir, bu yangınların oluşmasının ardındaki ana sebeplerdir. Bu yangınlar söndürülemediğinde organ ve dokularda bozulmalar meydana gelir ve bağışıklık sisteminin savaşçıları nihayet yanan bölgeye ulaştıklarında organ veya dokuyu tanıyamaz hale gelirler. Tanıyamadıkları için de sorunun o olduğunu düşünerek saldırmaya başlarlar. Ve biz bu saldırıyı otoimmün hastalıklar olarak biliriz. 

Bütün otoimmün hastalıkların ardında kronik inflamasyon vardır ve bu sadece otoimmün hastalıklar için geçerli de değildir. Depresyon veya tükenmişlik sendromu gibi ruhsal şikayetler hem bağırsaklardaki inflamasyonun belirtileridir hem de böbrek üstü bezlerindeki sorunlara işaret ederler. 

Bütün otoimmün hastalıkların ardındaki manevi sebep dışa yönlenmesi gereken agresyonun içte sıkışıp kalmasıdır. Bu yüzden içimizdeki savaşçılar kendi organ, hücre ve dokularına saldırmaya başlarlar. Bunun ardında her zaman vitamin veya mineral değerlerin eksikliği yatmaz. Çocukluktan kalan travmalar da yatabilir. Bunlar yaşanan doğal afetler olabilir, çocukken anne ve babadan ayrılmış olmak olabilir ki bunun için okula başlamak bile yeterli bir sebeptir. 

Travmaların yanında kronik inflamasyona neden olan ana sorun aslında bağırsaklarda başlar. Bağırsaklardaki enfeksiyonlar bütün organları etkilerler. Çölyak, geçirgen bağırsak, gastrit gibi tüm hastalıklar bağırsaktaki inflamasyonun belirtileridir. 

Epstein-barr virüsü, herpes, hepatit, borreliose gibi viral veya bakteriyel hastalıklar da kronik inflamasyonun ardında yatan nedenlerdir. Bağışıklık düştüğü anda bu enfeksiyonlar güç kazanarak insanı zayıf bırakırlar. 

Bunun haricinde ayaklarda yanma hissi de bedende bir inflamasyonun belirtisidir. Özellikle fibromiyalji sessiz inflamasyonun belirtisidir. Bedenimiz her daim bizimle iletişime geçer. Önemli olan bu dili okuyabilmektir. 

Gece 1-3 arasında uyanıyor veya uyuyamıyorsanız karaciğerinize dikkat etmelisiniz. Karaciğerimiz acısını diğer organlarımız gibi belli etmez. Karaciğerin acısını belli etme şekli yorgunluktur. Eğer sürekli kendinizi yorgun hissediyorsanız bilin ki karaciğerinizin acil yardımınıza ihtiyacı var. Karaciğeriniz için yapabileceklerinizin başında vitamin ve mineral takviyelerinizi depolamak bulunuyor. Kendinize kaliteli bir multivitamin içeceği bulmanız gerek. İçinde magnezyumundan çinkosuna kadar hepsi bulunmalı. Bunun haricinde yapmanız gereken şey bitter tadı beslenmenize dahil etmektir. Her yemekten önce bitter bir şeyi damağınız hissetmeli. Bu iki şey karaciğeri kuvvetlendirir. Karaciğer kuvvetlendiğinde detoks süreci kendiliğinden başlar ve bedende inflamasyon yükü azalır. 

İnflamasyon yükünü hafifletmek için yapabileceğimiz birçok şey vardır. Bunlardan biri de kenevir yağıdır. Eskiden kenevirin şifalandıramayacağı hastalık yok diye bilinirdi. Sonra ilaç sektörünün ortaya çıkmasıyla birlikte kenevirin şifalı özelikleri yok edildi ve uyuşturucu olarak damgalandı. Oysa birçok sağlık sorunumuz için çok faydalı bir bitkidir. Umarım ülkemizde tıbbi amaçlı kenevir yetiştiriciliği yaygınlaşır ve yağına daha makul fiyatlarda erişebiliriz. Özellikle inflamasyona çok iyi geldiği için CBD yağını birçok alerjiniz için de kullanabilirsiniz. Kanser, epilepsi, MS, geçirgen bağırsak gibi ağır hastalarda bile bilimsel araştırmalar kenevir yağının etkili olduğunu göstermiştir. 

Sıvıyı kendine enjekte ettirdikten sonra yan etkileri olanlara da kenevir yağı tavsiye ediliyor. Kısacası kenevir aynı zamanda bağışıklığı kuvvetlendirici özelliklere de sahip. 

İnflamasyonu dengeleyen bir diğer şey bedeni ekstrem koşullara alıştırmaktır. Soğuk duşlar hatta buz banyoları veya sıcak saunalar bedeni kısa bir süreliğine strese sokarak koşullara hızlıca adapte olmasını sağlar. Devam eden strese karşı bedeni tekrardan dengeye sokarlar. 

İnflamasyonu dengeleyebilmek için serbest radikallerin ve antioksidanların da büyük bir önemi vardır. Bilim dünyası bedenimizde her gün yaklaşık olarak 15 gr serbest radikalin oluştuğunu söylemekte. Bu serbest radikalleri serseri savaşçılar gibi düşünün. Bu serserilerin bir elektron eksikliği var bu yüzden her yerden bu elektronu çalmaya çalışıyorlar. Eğer karşılarına bir bakteri çıkarsa ne ala, ondan kopararak ölümüne neden oluyorlar. Ama bakteriden önce bedenin hücrelerine denk gelirlerse bu sefer de ondan kopararak bedenin güç kaybına yol açıyorlar. Bu serseri savaşçıları adam eden savaşçılarımız da var. Onların adı da antioksidanlar. Antioksidanları bolca elektrona sahip olan zengin güçlü krallar olarak düşünün. Serseri savaşçılar bu zengin kralları çok seviyorlar çünkü onlardan bedavaya bolca miktarda elektron alabiliyorlar. Bu antioksidanların bir kısmını gıda olarak dıştan alabiliyoruz. Özellikle tıbbi bitkiler bu konuda bize bir hayli yardımcı oluyorlar. Bu arada antioksidanları gıda olarak alabildiğimiz gibi bedenimizin kendisi de antioksidanları yaratma gücüne sahiptir ve bunu belirli enzimlerle yapar. Bu enzimlerden sadece biri 1 saniye içerisinde 30.000 serbest radikali nötr hale getirebilir. Tahmin edebileceğiniz üzere bu gücün oluşabilmesi için beden vitamin ve minerallere ihtiyaç duymaktadır. Eğer bunlar yoksa beden oksidatif strese karşı kendini koruyamaz hale gelir. Glutatyon bu antioksidanlardan biridir ve serbest radikallerin görüldüğü anda onların yanına giderek bir elektron armağan eder. Glutatyonu bedenimizin yaratabilmesi için günde 200-500 mg arasında antioksidan olan C vitamine ihtiyaç duyarız. Bir enfeksiyon söz konusuysa bu miktar günde 1-3 gr kadar çıkarılmalıdır. Omega 3 hücrelerimiz güçlenmesi için çok önemlidir ve görevini yerine getirebilmesi için yardımcı olur. Omega 3 aynı zamanda inflamasyonu dindirme gücüne de sahiptir. Günde 2-4 gr Omega 3 alınmalıdır. Manganez (bakliyatlar, sebzeler vs), çinko (günde 10-20 mg) ve selen (günde birkaç fındık bunun için yeterlidir) bu enzimlerin oluşabilmesi için gerekli olan diğer minerallerdir. 

Bu yazımda biraz karmaşık gibi gözüken inflamasyon konusunu ele alarak Mars'ın bedenimizdeki gücü ve aynı zamanda tahribatı üzerinde birkaç bilgi paylaşmak istedim. Medikal astroloji serimi okuyorsanız neredeyse her yazıda ana kaynağın vitamin, mineraller, sağlıklı beslenme ve egzersize bağlı olduğunu görmüş olmalısınız. Aslında hastalıklardan pek fazla korkmamıza gerek yok. Bu saymış olduğum şeylere ve özellikle de karaciğerimizin sağlığına dikkat edersek, şifası mümkün olmadığı söylenen hastalıklarımızı dahi iyileştirebiliriz. Yeterki Mars gezegenimizin enerjisini doğru kullanabilmeyi öğrenelim. 

You Might Also Like

0 yorum

MEDİKAL ASTROLOJİDE MARS VE İNFLAMASYON

Medikal astrolojide Satürn hastalık göstergesi olarak kabul edilse de, aslında Mars tüm hastalıkların ardında saklanan ana güçtür. Çünkü bildiğimiz tüm hastalıkların ardında inflamasyon bulunmaktadır. 

Bazılarımız için bu kelime yeni olabilir. Bu yüzden ilk önce google amcanın tanımını verelim. İnflamasyon, bağışıklık sisteminin organları enfeksiyondan ve yaralanmadan korumaya çalışması esnasında meydana gelir. İnflamasyonun amacı, vücudun iyileşmeye başlaması için hasarlı dokunun yerini belirlemek ve ekarte etmektir. 

Kısacası inflamasyon iyileşmemizi kolaylaştıran çok önemli bir unsurdur ve bağışıklık sistemimizin doğru çalıştığını gösterir. Lakin bize zarar veren yaşam tarzımız yüzünden bedenimizin birçok farklı yerinde inflamasyon oluşmakta. 

Eğer inflamasyon beyindeyse alzheimer veya depresyondan konuşuruz, eğer kalpteyse kalp sorunlarından bahsederiz, bağırsaktaysa bağırsak sorunlarından kaynaklandığını biliriz. Tansiyon, şeker, tiroid sorunları vs.. Kısacası hastalığımız hangi organımızla ilgiliyse orada uzun zamandır Mars'ın sessiz yardım çığlıkları vardır ama kimse bu çığlıkları duymamıştır. Bu çığlıklara bilim dünyası sessiz inflamasyon adını taktı ve her hastalığın ardındaki ana neden olduğu söyleniyor. Bu o kadar korkunç bir durum ki, beden inflamasyonu fark ettiği anda bağışıklık sisteminin savaşçılarını oraya yığar ve soruna çare kavuşturur. Yalnız bedenin birçok yerinde bu sessiz çığlıklar varsa bu savaşçılar kime nasıl yardım edeceklerine şaşırırlar ve en sonunda hiç kimseye yetemediklerini idrak ederek iyice pes ederler. 

Bu çığlıkları yangına da benzetebiliriz. İnflamasyonun olduğu yer cayır cayır yanar ve bu eğer bedenin sadece bir kısmındaysa problem yoktur çünkü bağışıklık sistemimizin savaşçıları bu yangını kolaylıkla söndürebilir. Ama kronik rahatsızlıklarda olduğu gibi eğer bedenin birçok farklı yerinde bu yangınlar varsa savaşçılar nereye yetişeceklerine şaşırırlar. Az hareket, yanlış beslenme, doğadan uzak olmak ve elektromanyetik alanın içinde yaşamak ve bedende biriken her türlü toksinler ki buna zehirli duygular da dahildir, bu yangınların oluşmasının ardındaki ana sebeplerdir. Bu yangınlar söndürülemediğinde organ ve dokularda bozulmalar meydana gelir ve bağışıklık sisteminin savaşçıları nihayet yanan bölgeye ulaştıklarında organ veya dokuyu tanıyamaz hale gelirler. Tanıyamadıkları için de sorunun o olduğunu düşünerek saldırmaya başlarlar. Ve biz bu saldırıyı otoimmün hastalıklar olarak biliriz. 

Bütün otoimmün hastalıkların ardında kronik inflamasyon vardır ve bu sadece otoimmün hastalıklar için geçerli de değildir. Depresyon veya tükenmişlik sendromu gibi ruhsal şikayetler hem bağırsaklardaki inflamasyonun belirtileridir hem de böbrek üstü bezlerindeki sorunlara işaret ederler. 

Bütün otoimmün hastalıkların ardındaki manevi sebep dışa yönlenmesi gereken agresyonun içte sıkışıp kalmasıdır. Bu yüzden içimizdeki savaşçılar kendi organ, hücre ve dokularına saldırmaya başlarlar. Bunun ardında her zaman vitamin veya mineral değerlerin eksikliği yatmaz. Çocukluktan kalan travmalar da yatabilir. Bunlar yaşanan doğal afetler olabilir, çocukken anne ve babadan ayrılmış olmak olabilir ki bunun için okula başlamak bile yeterli bir sebeptir. 

Travmaların yanında kronik inflamasyona neden olan ana sorun aslında bağırsaklarda başlar. Bağırsaklardaki enfeksiyonlar bütün organları etkilerler. Çölyak, geçirgen bağırsak, gastrit gibi tüm hastalıklar bağırsaktaki inflamasyonun belirtileridir. 

Epstein-barr virüsü, herpes, hepatit, borreliose gibi viral veya bakteriyel hastalıklar da kronik inflamasyonun ardında yatan nedenlerdir. Bağışıklık düştüğü anda bu enfeksiyonlar güç kazanarak insanı zayıf bırakırlar. 

Bunun haricinde ayaklarda yanma hissi de bedende bir inflamasyonun belirtisidir. Özellikle fibromiyalji sessiz inflamasyonun belirtisidir. Bedenimiz her daim bizimle iletişime geçer. Önemli olan bu dili okuyabilmektir. 

Gece 1-3 arasında uyanıyor veya uyuyamıyorsanız karaciğerinize dikkat etmelisiniz. Karaciğerimiz acısını diğer organlarımız gibi belli etmez. Karaciğerin acısını belli etme şekli yorgunluktur. Eğer sürekli kendinizi yorgun hissediyorsanız bilin ki karaciğerinizin acil yardımınıza ihtiyacı var. Karaciğeriniz için yapabileceklerinizin başında vitamin ve mineral takviyelerinizi depolamak bulunuyor. Kendinize kaliteli bir multivitamin içeceği bulmanız gerek. İçinde magnezyumundan çinkosuna kadar hepsi bulunmalı. Bunun haricinde yapmanız gereken şey bitter tadı beslenmenize dahil etmektir. Her yemekten önce bitter bir şeyi damağınız hissetmeli. Bu iki şey karaciğeri kuvvetlendirir. Karaciğer kuvvetlendiğinde detoks süreci kendiliğinden başlar ve bedende inflamasyon yükü azalır. 

İnflamasyon yükünü hafifletmek için yapabileceğimiz birçok şey vardır. Bunlardan biri de kenevir yağıdır. Eskiden kenevirin şifalandıramayacağı hastalık yok diye bilinirdi. Sonra ilaç sektörünün ortaya çıkmasıyla birlikte kenevirin şifalı özelikleri yok edildi ve uyuşturucu olarak damgalandı. Oysa birçok sağlık sorunumuz için çok faydalı bir bitkidir. Umarım ülkemizde tıbbi amaçlı kenevir yetiştiriciliği yaygınlaşır ve yağına daha makul fiyatlarda erişebiliriz. Özellikle inflamasyona çok iyi geldiği için CBD yağını birçok alerjiniz için de kullanabilirsiniz. Kanser, epilepsi, MS, geçirgen bağırsak gibi ağır hastalarda bile bilimsel araştırmalar kenevir yağının etkili olduğunu göstermiştir. 

Sıvıyı kendine enjekte ettirdikten sonra yan etkileri olanlara da kenevir yağı tavsiye ediliyor. Kısacası kenevir aynı zamanda bağışıklığı kuvvetlendirici özelliklere de sahip. 

İnflamasyonu dengeleyen bir diğer şey bedeni ekstrem koşullara alıştırmaktır. Soğuk duşlar hatta buz banyoları veya sıcak saunalar bedeni kısa bir süreliğine strese sokarak koşullara hızlıca adapte olmasını sağlar. Devam eden strese karşı bedeni tekrardan dengeye sokarlar. 

İnflamasyonu dengeleyebilmek için serbest radikallerin ve antioksidanların da büyük bir önemi vardır. Bilim dünyası bedenimizde her gün yaklaşık olarak 15 gr serbest radikalin oluştuğunu söylemekte. Bu serbest radikalleri serseri savaşçılar gibi düşünün. Bu serserilerin bir elektron eksikliği var bu yüzden her yerden bu elektronu çalmaya çalışıyorlar. Eğer karşılarına bir bakteri çıkarsa ne ala, ondan kopararak ölümüne neden oluyorlar. Ama bakteriden önce bedenin hücrelerine denk gelirlerse bu sefer de ondan kopararak bedenin güç kaybına yol açıyorlar. Bu serseri savaşçıları adam eden savaşçılarımız da var. Onların adı da antioksidanlar. Antioksidanları bolca elektrona sahip olan zengin güçlü krallar olarak düşünün. Serseri savaşçılar bu zengin kralları çok seviyorlar çünkü onlardan bedavaya bolca miktarda elektron alabiliyorlar. Bu antioksidanların bir kısmını gıda olarak dıştan alabiliyoruz. Özellikle tıbbi bitkiler bu konuda bize bir hayli yardımcı oluyorlar. Bu arada antioksidanları gıda olarak alabildiğimiz gibi bedenimizin kendisi de antioksidanları yaratma gücüne sahiptir ve bunu belirli enzimlerle yapar. Bu enzimlerden sadece biri 1 saniye içerisinde 30.000 serbest radikali nötr hale getirebilir. Tahmin edebileceğiniz üzere bu gücün oluşabilmesi için beden vitamin ve minerallere ihtiyaç duymaktadır. Eğer bunlar yoksa beden oksidatif strese karşı kendini koruyamaz hale gelir. Glutatyon bu antioksidanlardan biridir ve serbest radikallerin görüldüğü anda onların yanına giderek bir elektron armağan eder. Glutatyonu bedenimizin yaratabilmesi için günde 200-500 mg arasında antioksidan olan C vitamine ihtiyaç duyarız. Bir enfeksiyon söz konusuysa bu miktar günde 1-3 gr kadar çıkarılmalıdır. Omega 3 hücrelerimiz güçlenmesi için çok önemlidir ve görevini yerine getirebilmesi için yardımcı olur. Omega 3 aynı zamanda inflamasyonu dindirme gücüne de sahiptir. Günde 2-4 gr Omega 3 alınmalıdır. Manganez (bakliyatlar, sebzeler vs), çinko (günde 10-20 mg) ve selen (günde birkaç fındık bunun için yeterlidir) bu enzimlerin oluşabilmesi için gerekli olan diğer minerallerdir. 

Bu yazımda biraz karmaşık gibi gözüken inflamasyon konusunu ele alarak Mars'ın bedenimizdeki gücü ve aynı zamanda tahribatı üzerinde birkaç bilgi paylaşmak istedim. Medikal astroloji serimi okuyorsanız neredeyse her yazıda ana kaynağın vitamin, mineraller, sağlıklı beslenme ve egzersize bağlı olduğunu görmüş olmalısınız. Aslında hastalıklardan pek fazla korkmamıza gerek yok. Bu saymış olduğum şeylere ve özellikle de karaciğerimizin sağlığına dikkat edersek, şifası mümkün olmadığı söylenen hastalıklarımızı dahi iyileştirebiliriz. Yeterki Mars gezegenimizin enerjisini doğru kullanabilmeyi öğrenelim.