Kadının Ay Hali - En Kutsal Dönemi

  • Share

21 Ağustos 2017 | Aslan burcunda Güneş Tutulması

  • Share

Masallar & İnisiyasyonlar | Güzel & Çirkin'in sırları

  • Share

7 Ağustos 2017 Kova burcunda Ay Tutulması

  • Share

Hayvan sembolleri - manevi rehberlerini keşfet

  • Share

23 Temmuz 2017 | Aslan burcunda Yeniay

  • Share

Müzik & terapi

  • Share

Başarının hayalini kuranlar | Neptün'ü Oğlak burcunda olan jenerasyon

  • Share

9 Temmuz 2017 | Oğlak burcunda Dolunay

  • Share

Dış gezegenler, ruh eşimiz & hayal kırıklıklarımız

  • Share

Kadının Ay Hali - En Kutsal Dönemi


Erkekler Güneş gibidir. Kadınlar ise Ay gibidir. 
Güneş sabit iken, doğma ve batma saatleri belirli iken, Ay bunun tam tersidir. Değişkendir. Sürekli yenilenir.
 Bir bakmışsınız yeniaydır, bir bakmışsınız dolunaydır. 
Erkeklerin kadınları anlayamamalarının ve kadınların da erkekleri anlayamamalarının başında bu yaratılış farkı gelir. 

Bir kadın tıpkı gece gibi karanlıktır. 
O bütün hazinelerini içinde saklar ve bu hazinelerinden biri de, kutsal olan rahmidir.
Bu rahim o kadar büyük bir mucizedir ki, bir erkeğin cenneti sevdiği kadının bacakları arasındadır denir. Ve sadece karanlıklardan korkmayacak kadar cesaretli olan bir erkek bu cenneti keşfedebilir. 
Ne var ki bu cennetin varlığından birçok kadın dahi habersizdir. 
Bu yüzden sizi gerçek doğanıza geri döndürüp, bir kadın olarak yaratılmış olmanın ne kadar güzel bir ayrıcalık ve kutsal bir vazife olduğunu hatırlatmak istiyorum. 
_________________________________

Birçok kadının adet dönemi kabusudur. 
Acılar içinde kıvranır ve içindeki karanlıklarla boğuşur ve çoğu zaman akan bu güzel kanın gerçek manasını kavrayamaz. Kavrayamamasının sebebidir aslında acı çekmesi. 
Ama bunu bilmez. Çünkü kendisini kirli hisseder, kötü hisseder, hatta çirkin ve değersiz hisseder. Ve tüm bu hissedişleri onu daha da karanlık derinlere çeker. 

Karanlıklardan korkmak yok, onlarla yüzleşmek var!
Çünkü sadece karanlıklar aracılığıyla içimizde bir mum ışığı yakabilir ve gerçek aydınlığı keşfedebiliriz. 
Bu yüzden bu yazımdan sonra adet döneminize olan bakış açınızı değiştirmenizi ve bu dönemi tıpkı kadim toplulukların yaptığı gibi kutsal bir şekilde geçirmenizi istiyorum. 
Bunu yapabilmek için ise, ilk önce Ay ile olan kadim bağımızı keşfetmeliyiz. 

Ay'ın 4 evresi vardır tıpkı her kadının da içinde taşıdığı 4 gizemli kimliği olduğu gibi. Bunlar bakire, orospu, anne ve cadıdır. 
Bir ay 4 haftaya bölünür ve kadın her hafta farklı bir varlığa bürünür.  
Bu kimliklerin her biri Yaratıcının bize verdiği bir armağandır ve her biri eşit miktarda sevgi ve saygı görmeyi hak eder. 
Bir erkek, kadının bu 4 kimliğini sahiplendiği anda, o kadın sonsuza dek onun olur. 

Kendiyle barışık yaşayan birçok kadının bu evreleri Ay'ınkiler ile birleşir. 
Genelde birçok kadın ya yeniay ile adet görür ya da dolunay ile. 
Eğer bir kadın doğum kontrol hapı kullanıyorsa aşağıda anlatacağım duygu durumlarında aksamalar veya farklılıklar deneyimleyebilir. 

Cadı

Her kadın adet görürken derinlere davet edilir. Bu yüzden normalden daha karanlık duygulara ve tuhaf bir ruh haline bürünürüz. Kendi halimizde olup, yalnızlığı tercih etmemiz bundandır. Eğer bu yalnızlığa kavuşamaz isek, tıpkı bir cadı gibi çirkinleşebiliriz. Bu yüzden adet gördüğümüz günlerde çok daha sinirli olur, damarımıza basıldığı anda kükreriz.  
Bir kadın ister psişik güçlere sahip olsun veya olmasın, her kadının adet döneminde ruhsal güçleri uyanır, sezgileri artar ve normal zamanda aklına dahi gelmeyecek şeyleri hissetmeye başlar. 
Bunu bilen eski kadim topluluklar, kadınlara destek ve yardımcı olabilmek için onların gitmelerine izin verirlermiş. Kadınlar vahşi doğada bu zamanlarını inzivaya çekilerek geçirir ve adet dönemlerinin bitiminde erkekleri tarafından şenlik içinde karşılanırlarmış. Kadının adet dönemindeki sezgi gücünden haberdar olan erkekler, kadınlarına inzivadayken neler hissettiklerini, ekinin bu ay iyi olup olmayacağını, yağmurun ne kadar yağacağını ve başlarına ilerleyen günlerde neler geleceğini sorarlarmış. 
Hatta kimi erkekler kadınları adet görmeye başladığında sırtlarını çizdirip, kanlarını akıttırırlarmış. Çünkü inanışa göre bir kadın adet görürken sadece rahmini değil, tüm ruhunu, hatta sevdiklerini ve yaşam alanını da temizlermiş. Yaratılışları itibariyle böyle bir arınma ve arındırma yeteneğine sahip olmayan erkekler, kanlarını dışarıdan müdahale ile akıtırlarmış. 
Bugünün zihniyetiyle kadim toplulukları araştıranlar, kadınların pislendikleri için köylerinden uzaklaştırıldığına inanıyorlar. Oysa bu uzaklaştırma kadına ihtiyacı olan özgürlüğü tanımak içindi. Kadına duyulan saygıdan ötürüydü bu davranış. 

Bakire

Bir kadın adet görürken bir aylık süreç boyunca rahminde, ruhunda ve etrafında biriktirdiği tüm enerjileri temizler. Bu temizliğin ardından yumurtlama dönemine kadar ki hafta içerisinde kendisini tıpkı bir bakire gibi saf, arınmış ve enerji dolu hisseder. 
Bu haftanızı yeni şeyleri yaratmak, birşeylere başlamak, hatta öğrenmek istediğiniz yeni şeyler için planlayın. Çünkü bu dönem, toplam bir ay boyunca kendinizi en çok enerji dolu hissettiğiniz haftanız olacak. 

Anne

Yumurtlamanın gerçekleştiği hafta, annelik içgüdülerinin kuvvetlendiği ve ortaya çıktığı haftadır. 
Bazı kadınlar ürettikleri yumurtanın bir bebeğe dönüşmemesinin acısını içten içe hissettikleri için, yumurtlama haftasında acı deneyimleyebilirler. 
Yumurtlama dönemindeyken mutfak işlerine ağırlık vermek, hatta evi temizlemek ve çocuklarla vakit geçirmek iyi bir fikirdir. 
İçinizdeki annenin neyi yapmak istediğine kulak verin. Eğer başlamış olduğunuz yeni birşey varsa bu hafta onu büyütmek için çabalayabilirsiniz. Çünkü bu konuda doğal bir yeteneğe sahip olduğunuzu hissedeceksiniz.

Orospu

Adet görmeden önceki son hafta bir kadın için en çok inişli çıkışlı geçen günleridir. 
Bu günlerde hem cinsel arzularımız artar (tıpkı bakirelik döneminde de olduğu gibi) ve cinsel gücün artmasıyla yaratıcılığımız çoğalır, hem de bazılarımız adet günlerinin yaklaşmasıyla bel ağrıları, göğüslerde şişkinlik, hatta acıma hissi gibi şeyler deneyimleyebilir. 
Bu son haftada genellikle her kadın hayatını sorgulamaya başlar. Ben neden böyleyim?, neden bunlar benim başıma geliyor?, niçin hayatımda bunları yaşıyorum? gibi düşüncelerle kafasını meşgul eder. Ve tüm bu cevapsız sorular enerjisini tüketir. Bu yüzden adet görmeden önceki haftamızda bize iyi geleceğinden emin olduğumuz şeyleri yapmaya vermeliyiz kendimizi.

 Doğanıza aykırı davranmadığınız zamanlarda bu 4 evreyi rahat, ağrısız ve güzel atlattığınızı göreceksiniz. 
En az 3 aylık bir süreç içerisinde kendinizi gözlemleyin. Yukarıda bahsetmiş olduğum kimlikleri kendi içinizde keşfedin. Ve her birine ihtiyaçlarını sorun. Anne nasıl davranmak istiyor, cadı hayatında nasıl bir temizlik yapıyor, bir ay boyunca yaşadığı neleri arındırıyor, bakire nasıl davranıyor, orospu nasıl tatmin edilmek istiyor? 
Siz bu soruların cevaplarını keşfettikçe kendi bedeninizle, varlığınızla ve en önemlisi de rahminizle barışacak ve bağınızı kuvvetlendireceksiniz. 

☆☆☆

Ay hali her kadın için kutsaldır ve bunun kıymetini bilmek her birimizin görevi. 
Kendinizi gözlemlemeye başladıktan sonra deneyimlerinizi benimle paylaşabilirsiniz. 
Neler hissediyorsunuz, içinizdeki bu 4 kimliği nasıl deneyimliyorsunuz?
 Ve bu 4 kimlik ile Ay'ın arasında bir bağ keşfettiniz mi? 
Genelde dolunay zamanı mı adet görüyorsunuz, yoksa yeniay'da mı?

Biliyorum bu tür konular 'mahrem'dir ve genellikle kimse paylaşmaz ama eskiden kadınlar adet günlerinde toplanır ve yaşadıklarını birbirleriyle paylaşırmış. Belki bu geleneği yine yaşatabiliriz. Arkadaşlarımızla bu gibi günlerde buluşup, ruhumuzu arındırma ritüelleri düzenleyebiliriz. 

21 Ağustos 2017 | Aslan burcunda Güneş Tutulması


Uzun zamandır hem heycan hem biraz korkuyla beklenen tutulma nihayet karşımızda. 
Bu tutulma aynı zamanda bir yeniay ve sabit bir burç olan aslan'da gerçekleşeceği için etkisini uzun bir dönem boyunca hissettirecek.

Haritalarınızda aslan burcunun yerleştiği evle ilgili, en çok da bu evde 28° civarında bulunan gezegenleriniz bulunuyorsa ani, beklenmedik ve önemli olaylar deneyimleyecek veya bunları yaşamanıza sebep olacak kişilerle karşılaşacaksınız. Tüm bu değişimleri hemen beklemeyin çünkü dediğim gibi önümüzdeki 1-3 sene arasında gelişecek herşey ve tutulmanın asıl etkilerini 2018 yılının bahar aylarında göreceğiz. 

Bu tutulmaya Mars gezegeni eşlik etmekte ve aynı zamanda gökyüzünde büyük ateş üçgeni oluşmakta. 
Hem Güneş, hem Ay, hem Kuzey Ay Düğümü, hem de Mars aslan burcunda konumlanıyorlar. 
Koç burcunun son derecelerinde bulunan ve ani değişimlere sebep olmakla bilinen, Uranüs gezegeniyle uyumlu açıdalar. Ayrıca yay burcunun son derecelerinde, retrosunu sonlandırmak üzere olan, ağır abimiz Satürn'den de destek alıyorlar.  
Yani bu tutulma sıradan bir tutulma değil, tam bir 'Ateş Tutulması' diyebiliriz çünkü gezegenler ateş burçlarında bulunuyorlar. 

Madem kapımızda bir Ateş tutulması var, o halde hepimiz hayatımızın belirli bir bölümünde, tıpkı aslan burcu gibi sahneye çıkmak, yaratıcılığımızı kullanmak ve agresif bir şekilde tutkularımızın peşinde koşup, istediklerimizi elde etmek isteyeceğiz. 
Ego savaşlarına girebilir, hırslarımızın kölesi haline gelebilir ve sonrasında ektiklerimizi çok korkunç bir şekilde biçebiliriz. 
Tüm bunları hepimiz kendi küçük mikrokozmos'umuzda yaşarken, tutulmanın etkilerini makrokozmos boyutunda da deneyimleyeceğiz. Çünkü bu tutulma aynı zamanda Donald Trump'ın yükselenini etkileyecek ve ayrıca Amerika'dan gözleneceği için, en büyük değişimleri önümüzdeki süreç içerisinde Trump'ın Amerika'sında gözlemleyeceğiz. 
ABD'nin haritasına göre bu tutulma 9.evlerini etkileyecek, yani tüm tiyatroyu dış ülkeleriyle olan ilişkileri ve inanç konuları üzerinden deneyimleyeceğiz.
Bu gözlemimizin iyi bir gözlem olmasını ümit etsem de, tutulmanın Regulus yıldızıyla birleşmesi ve Mars'ın Kuzey Ay Düğümü ile kavuşuyor olması, yönetici konumunda olan kişilerin, sahip oldukları güçlerini abartılı, hatta maalesef yanlış kullanacaklarını gösterebilir ve bunun bedelini sadece Amerika değil, hepimiz ödemek zorunda kalabiliriz. 
__________________________________

Tutulmalar kadersel olaylardır ve Allah'ın ilahi planını harekete geçirirler. 
Onlardan korkmamalıyız çünkü korkumuz aynı zamanda Allah'ın yüceliğine olan inançsızlığımızdır ve bunun sonucunda çektiğimiz acının sebebi de, teslimiyet içerisinde olmayışımızdır. 
Korkmak yok.
Dua etmek var!
Eskiler tutulmanın izlenmemesi gerektiğini söylerlermiş. 
Odanıza çekilip, mahremiyet içerisinde kalbinizi Yaradan'a açıp, ellerinizi semaya kaldırarak, tutulmanın hayatınıza getireceği olumsuzlukları aza indirebilirsiniz. 

Dualarınızda karanlığınıza aydınlık armağan edilmesini isteyin ve size doğru yolu gösterecek bir pusula.
Çünkü gökyüzünde aktif olan ateş üçgeni sizlerden bir şeyler yapmanızı bekleyecek. Geriye çekilip beklemek bu gökyüzü ile kaybetmek anlamına gelebilir. Adım atmaktan korkmayın. Ama aynı zamanda çok temkinli davranın ve dualarınızda ne zaman adım atmanız gerektiğine dair rehberlik dileyin. 
Tutulmalar etrafımızı sislerle kaplarlar. Önümüzü göremez, neyi seçmemiz gerektiğini bilemeyiz. Bu dönem içinde retro olan gezegenler herşeyin üstünden geçip, herşeyi düzeltip öyle adım atmamızı bekliyorlar bizlerden. Bu yüzden ağırdan almak, herşeyi iyice bir düşünüp öyle harekete geçmek iyi bir fikir olabilir 

21 Ağustos günü tüm bunları deneyimleyeceğiz. Bir şeylerin değişeceğini, hatta değişmesi gerektiğini hissetsek de, nerden başlamamız gerektiğini bilemeyeceğiz. Ama merak etmeyin, önümüzdeki süreç içerisinde herşey rayına oturacak ve hayatımızda yeni kapılar açılacak. Yeterki girişimci ruhumuzu harekete geçirelim, değişimlere direnmeyelim. Çünkü öncü burçlarda bulunan Jüpiter, Uranüs ve Plüton bizleri köklü değişimlere hazırlamakta ama bunun için bizim de biraz çabalamamızı arzu ediyorlar. 

Gökyüzündeki Ateş tutulması tutkuların sınavına tabi tutacak bizleri. 
Bu yüzden kalbinize hatırlatmayı unutmayın
"Tatminsizlik ıstırabı arzunun cezasıdır."

☆☆☆

Arzularımızın ve tutkularımızın kölesi olmayacağımız, 
ateşin hayatımızdaki karanlığı götüreceği ve yerine aydınlığı armağan edeceği bir tutulmayı deneyimlemiz dileğimle 
hem kendi kişisel hayatlarımız
 hem de dünyamız için. 

Masallar & İnisiyasyonlar | Güzel & Çirkin'in sırları


Küçüklüğümüzden beri masallarla büyütüldük. Onları sıradan hikayeler zannettik. 
Oysa her birinin içerisinde kadim ezoterik sırlar saklıydı.
Ve işte bu sırlar bu masallar aracılığıyla ruhumuza aşılandı. 
Aşılandı ki, belirli inisiyasyonlarla karşılaştığımızda, doğru adımları atabilelim ve doğru seçimlerde bulunabilelim. Kısacası ne yapmamız ve nasıl davranmamız gerektiğini doğru zaman geldiğinde bilelim. 

Eskiden büyükler masalların kişinin üzerinde büyük etkiye sahip olduğunu biliyorlardı ve bu yüzden masalları anlatmalarının ardında, kişiyi karşılarına çıkacak belirli inisiyasyonlara hazırlayabilmek vardı.  
Masallar, küçük kızlara karşılarına ilk defa eril/yang enerji çıktığında, nasıl davranmaları gerektiğinin bilgisini aşılamak içindi. 
Çünkü biz farkında olmasak da semboller bilinçaltına yerleşiyor ve bilinçaltımız yaşamımız boyunca bizi yöneten gizli kuvvet haline geliyordu. 

☆☆☆

Her kızın küçükken pek bir sevdiği masalı ve bir prenses karakteri vardır. 
Kendimizi belirli bir masala yakın hissetmemiz, aslında o masaldan bir şey öğrendiğimiz içindir ve genellikle o masalın içerisindeki ezoterik sembolleri büyüdükçe kendi yaşamımızda deneyimleyeceğimiz içindir. 

Güzel ve Çirkin masalı bir aşk masalı ama bu aşkın içerisinde kadının ve erkeğin seçmesi gereken yollar ezoterik sembollerin içine işlenmiş bir şekilde karşımıza çıkmakta. 
Bu masal aynı zamanda erkeğin ve kadının ruhsal yolculuklarını da anlatmakta. 
_______________________________

Masalın ilk sahnesinde karşımıza ruhsal yolculuğuna hazır olan, maddi olarak zengin ama içsel olarak boşluğun verdiği acıyla yaşayan bir prens çıkıyor. 
Burda eril/yang enerjinin ilk inisiyasyon aşamasını görüyoruz. Zenginliğe ve maddi doyuma ulaşmış ve bunun ona hiçbir şey kazandırmadığını idrak etmiş bir erkek, artık gerçek ruhunu bulmanın yolunu aramakta ama bunu nasıl yapacağını bilmemekte. 
İşte tam bu sırada kapısına fırtınadan etkilenmiş ve yardım arayan yaşlı bir kadın geliyor. 
Bu kadın tüm mitolojik ve dini hikayelerde de olduğu gibi, şeytani gücü temsil etmekte. 
Aydınlığa giden yol daima karanlıktan geçeceği için ve prensin içindeki gerçek potansiyeli ortaya çıkarabilmesi için, ışık taşıyıcısı olarak bilinen Lucifer kılığında biri ile karşılaşması gerekiyor ve bu karşılaşma ruhsal yolculuğunu başlatan etken oluyor. 
Prens, içinde taşıdığı karanlığından dolayı cadının ona verdiği gülü reddettiği için lanetleniyor ve böylelikle yakışıklı prens korkunç, çirkin bir canavara dönüştürülüyor. Bu lanet ve canavara olan dönüşüm aynı zamanda ruhsal yolculuğuna başlayan erkeğin geri dönüşünün olmadığını gösteriyor. 
Prensi canavar kılığında yeraltına yönelten bu dönüşüm ile birlikte düalizmin sebep olduğu en büyük ezoterik sembollerden biri anlatılmak isteniyor. Cenetten düşüş ve yasaklı elma. Aydınlığa giden yolun karanlıktan geçiyor oluşu.


Burada karşımıza çıkan ve büyük bir öneme sahip olan diğer sembol, kırmızı gül sembolü. 
Venüs tarafından sembolize eden kırmızı gül ayrıca kalp çakrasını temsil etmekte. 
Cadı, canavara gül tüm yapraklarını dökene dek müddet veriyor ve (kalp çakrasını aktifleştirmesi için yani evrensel sevgiyi keşfedebilmesi için) gerçek aşkı bulması gerektiğini söylüyor. Eğer canavar onu bu haliyle kalpten sevebilecek birisini bulamazsa, sonsuza dek lanetli olarak kalmakla tehdit ediliyor. 

Kırmızı gül, yani Venüs erkeğin kendi içinde taşıdığı dişil parçasını temsil etmekte. Bir kadın nasıl kendisini gerçekleştirebilmek için eril parçasıyla birleşmek zorundaysa, bir erkek de dişil parçasıyla birleşmek zorundadır. 
Sadece bu birleşme gerçekleştiğinde her iki tarafın da kalp çakrası aktifleşir ve bu çakra insani aşkı ilahi aşka dönüştürür. Cehennemden çıkış ve cennete geri dönüş bu şekilde gerçekleşir. 

Masalın bir sonraki sahnesinde karşımıza güzel Belle çıkıyor. 
Belle kasabasındaki diğer insanlardan çok farklı ve derinliğin peşinde olan biri. Toplumun yaşadığı günlük hayattan daha derin bir boyutun var olduğunun farkında ve bu yüzden diğer insanların onu mecbur bırakmak istedikleri hapis hayattan kaçma isteğinde, sıradan günlük şeylerle hiçbir şekilde ilgilenmeyen biri. Zaten bu yüzden herkes tarafından 'tuhaf' olarak algılanıyor. 
Kasaba halkı, yaşayış ve düşünce tarzları ile cehaleti ve bilinçsizliği temsil etmekteler. Günlük işlerle uğraşıyor ama hayatın gerçek manasını hiçbir şekilde merak etmiyor ve kendilerini sorgulamıyorlar. 
Belle kasabasının sokaklarında gezerken söylediği şarkı ile bu cehaleti aştığını ve bilinmeyenin ardındaki gerçek sırrı keşfetmek için can attığını belli ediyor. 

Belle, prens gibi zengin olmasa da, maddi gücün onu büyülemesine izin vermeyen biri. Bu da onun belirli bir ruhsal olgunluğa ulaştığını ve ruhsal yolculuğuna başlamak için hazır olduğunu gösteriyor. O manevi zenginliğin ve derinliğin peşinde. Bu yüzden kasabadaki tüm genç kızların hayran olduğu yakışıklı, varlıklı, narsist Gaston'un evlenme teklifini reddederek ilk inisiyasyonunu başarıyla geçiyor. 

Gaston gibi erkeklerin peşinde koşan kadınlar, ruhsal tekamülünde alt boyutlarda olanları temsil etmekteler.
Gaston ve temsil ettiği arketip ise, toplumun gözünde mükemmel evlenme adayını ama aslında maddi hayatın kölesi ve hayvani doğasını tatmin etme peşinde olan basit bir erkeği temsil etmekte. Bu yüzden masaldaki prensin aksine, ruhsal tekamülünde henüz çok aşağalarda olan birini simgeliyor. 
Yani burada hem kadın hem erkek arketipinin 2 farklı örneğini görüyoruz. Ruhsal olgunluğa ulaşmamış Gaston ve kasaba kızları ile ruhsal tekamüllerinde üst boyutları deneyimlemeye hazırlanan Belle ve canavar prens. 

Gaston'un tüm diğer kızların üzerindeki illüzyonun Belle'i etkilememesinin ardında, Belle'in babasıyla olan kuvvetli bağı yatıyor.
Her küçük kızın ilk aşkı daima babasıdır. Çünkü bir kız ilk olarak babası aracılığıyla eril/yang olan enerjiyle etkileşime girer ve bu yüzden eril dünyaya ait tüm herşeyi ilk olarak babasından öğrenir. 
Babayla olan kuvvetli bağ, eril enerjinin doğru bir şekilde deneyimlendiğini gösterir. Bu yüzden Belle'in karşısına çıkacak sevgili, babasından daha kuvvetli bir eril enerjiye sahip olmalıdır. Aksi taktirde Belle'in kalbini asla fethedemeyecektir. 
(Bu yüzden sevgili dişi okurlarım, gerçek aşka giden yol babanızla olan ilişkinizden geçmekte. Eğer aşk hayatınızda sorun yaşıyorsanız, kökeni babanıza dayanmakta. İlk olarak orayı şifalandırmalısınız). 

Sadece bu sahne bile küçük bir kızın bilinçaltına zengin sembolleri yerleştiriyor. 
Herkesin istediğini istememeyi. Sürüyle birlikte yürümektense, sezgilerini takip edip kendi yolunu seçmesi gerektiğini. 
Sadece refah ve maddi zenginlik uğruna ruhunu satmaması gerektiğini ve aşk uğruna gerçek eril parçasını/ruh eşini bulmadan kendisini herhangi bir erkeğe teslim etmemesi gerektiğini vs. 

(Astrolojik olarak bakarsak bu masaldaki aşk hikayesi plütonik bir aşk ve 8. evinde gezegenleri bulunanları temsil etmekte. Bu yüzden aynı zamanda bu insanların tercih etmeleri gerektiği ruhsal ve okült yolculuğu anlatmakta. 
Bu konuda bir çok mail aldığım için ve ben neden böyleyim diye soranlar olduğu için, belirtmek istedim) 
________________________________

Ruh eşlerinin buluşması & Simyasal düğün


Yukarıda da bahsettiğim gibi sevgili olacak olan erkeğin, sevdiği kızın babasını geçecek potansiyele ve manevi güce sahip olması gerekiyor. Ve bu konu masalda canavarın Belle'in babasını kaçırıp, zindana atmasıyla gerçekleşiyor. 
Babasına olan sevgisinden dolayı Belle onu kurtarmaya geliyor ve onun yerine zindana kendi geçerek, babasının özgür kalmasını sağlıyor. 

Bir kız çocuğu babasından daha kuvvetli olan eril enerjiyle ilk defa karşılaştığında, tıpkı Belle'in masalda babasından ayrılmak zorunda olduğu gibi, ilk defa ruhsal olarak ayrılığın verdiği acıyı deneyimler. Bu yüzden aşk ve acı her zaman için aynı anda yaşanılan duygulardır. 

Ruhsal tekamülüne başlamış olan erkek gerçek dengeye ancak kadınınla kavuşacağı için, başlangıçta ürkütücü, karanlık ve dengesiz davranır. Henüz yarımdır ve o da bu yarımlığın verdiği acı yüzünden nasıl davranması ve kadınına nasıl yaklaşması gerektiğini bilmez. Tıpkı masalda Belle'e başlangıçta kötü davranan canavar gibi. 

Masalın bu kısmında karşımıza hala Mars'ın etkisi altında olan, olgunluktan uzak ve hayvani eğilimleri olan erkek arketipi çıkmakta. Ne varki canavar artık hayvani yönünün farkında ve bunu iradesiyle değiştirme isteğinde. Seçtiği yol Mars'ınki değil, onun bir üst düzeyini temsil eden Güneş'in eril enerjisi. 
Canavarın Belle'i yemeğe davet ederkenki davranışı, Mars etkisi altında olan dominant erkeğin kadını fethedebilmek için uyguladığı zulüm ve aynı zamanda geçmek zorunda olduğu inisiyasyonu simgeliyor. Çünkü Belle himaye altına alınıp, korkutulabilecek biri değil. Bu yüzden Marsiyen enerjiler onu hiçbir şekilde sindiremiyor. Ve erkek ilk defa en az onun kadar güçlü olan aynadaki dişil parçasıyla tanışıyor ve bu tanışma onun içindeki ilk transformasyonu başlatıyor. Mars gezegenini kontrol altına almak zorunda olduğunu idrak ediyor. 
Bu aşama bir erkeğin dişil enerjiye maruz kaldığında, içindeki gerçek gücü keşfedebilmesi için yapması gereken ilk şeylerden biri. Yıpratıcı hatta öldürücü, saldırgan ve vahşi yönünü korumacı, verici ve tutku dolu olan enerjiye çevirebilmek. 

Bir sonraki sahnede Belle canavarın ona olan sert davranışı yüzünden lanetli şatodan kaçıyor ve tam vahşi kurtlara yem olacak iken canavar tarafından kurtarılıyor. 
Bu sefer kendi içindeki eril parçayla yüzleşme ve kavuşma sırasının kadında olduğunu görüyoruz. Belle içinde hiçbir güzelliğin bulunmadığına inandığı canavarın ona aslında değer verdiğini ve korumak pahasına kendi canını tehlikeye atabileceğini görüyor ve böylelikle canavar Belle'in kalbine giden yoldaki ilk engeli aşmış oluyor. 

Bir kadının bir erkekte en korktuğu ama aynı zamanda en çok hayran olduğu ve arzuladığı şey, erkeğin fiziksel gücü ve onu koruyabilme yeteneğidir. Korunmasız ve genellikle zayıf yaratılmış olan kadın, gerçek gücü her daim sevdiği adamın korunaklı kollarında bulur. Ve her kadının içten içe hissettiği en büyük arzu da budur: Sahiplenilmek ve güven ihtiyacı. Bu yüzden her erkek ilk önce kadınına sahip çıkmak zorunda olduğu sert bir imtihandan geçirilir. Bu erkeğin 3. inisiyasyonudur. 

Belle, canavarın onun için yaralandığını görünce kaçmaktan vazgeçip, onu şifalandırmanın yolunu seçiyor. 
Bu aşamadan sonra biz masalda görmesek de genellikle kadın erkeğe ait olmayı kabul eder ve olay cinsel boyuta taşınır. Venüs ile Mars birbirlerine kavuşur. 
Erkek cinsellik sırasında kadından aldığı sevgi sayesinde ona kalbini açmayı öğrenir.
Kadınlar için doğal olarak gerçekleşen bu olay bir erkek için çok daha zorlayıcı ve zaman gerektiren bir süreçtir. Çünkü bir erkeğin bir kadına aşık olabilmesi için kendini ona bağlanmış hissetmesi gerekir. Bu sevgi bağını bir kadın çok daha hızlı kurar çünkü sevdiği adamla cinsel ilişkiye girdikten sonra, kendisini sonsuza dek erkeğine bağlanmış hisseder. Oysa bir erkek bunu deneyimleyebilmek için kadınına kalpten bağlanması gerekir ve bu uzun bir süreçtir. 

Bir erkeğin kendini kadınına açmasının ne demek olduğunu, canavarın Belle'e kütüphanesini hediye etmesiyle görüyoruz. Bilgiye ve bilgeliğe aç olan Belle, gerçek ilahi bilgiye kendisini erkeğine açtıktan sonra, ona armağan edilen kütüphaneyle kavuşuyor.
Burda da ezoterik bir sembolle karşılaşıyoruz. Çünkü kütüphane Belle'in sahip olmadığı ama arzuladığı herşeyi temsil ediyor. Bu da ruhsal yolculuğunda kadının en güzel rehberinin sevdiği erkek olduğu ve arzuladığı herşeye onun aracılığıyla kavuşacağı anlamına geliyor. Yani bir kadın kendisine bir sevgili seçerek, aslında aynı zamanda bir üstat, öğretmen ve rehber seçmiş oluyor. 

Kadın Ay'dan dolayı karanlığı, erkek Güneş'den dolayı aydınlığı temsil ettiğinden, bir kadının karanlıktaki en güzel mum ışığı seçmiş olduğu erkeğidir. Bu aşamadan sonra Güneş ile Ay birbirlerine kavuşur ve tıpkı yeniayda da olduğu gibi eril ve dişil birbirinin içine geçer, birleşir ve bütünleşir. 

Bir sonraki sahnede canavarın Belle'e özgürlüğünü geri verdiğini ve Belle'in babasını kurtarmak için şatodan ayrıldığını görüyoruz. 
Masalda canavar eril enerjisiyle babadan daha kuvvetli olsa da, bu kuvvetin babayı ezme veya yok etme ya da yerine geçme isteğindense, yüceltme ve koruma isteğine sahip olduğunu görüyoruz. 
Erkek kadınını sevse de onun mutluluğu için kendi ölümünü gözler önüne alabiliyor çünkü Belle babasının yanına giderken kırmızı gülün yaprakları iyice azalmış oluyor. 

Güneşi'in enerjisine sahip olan erkek, eril enerjinin gerektirdiği gibi sevdiği kadına karşı sonsuz verici davranır. Bu aşamadan sonra koşulsuz ve karşılıksız bir aşk söz konusudur. Canavar artık bu gücü içinde keşfettiği için, Belle'in yine ona geri döneceğini umarak, gitmesine izin vermiştir.

Belle ise, canavarla birleştiği için sevgilisinin sahip olduğu irade gücüne kavuşmuştur ve bu aslında eril olana ait olan enerji, Belle'in yine sevgilisine kavuşmasındaki en büyük gücü haline gelir. 
Kadın artık erkeği yanında olmadığında dahi, onun gücünü hissediyor ve bu gücü kendi hayatında kullanabiliyordur. 

Son sahnelere yaklaştığımızda Gaston'un kasaba halkıyla birlikte canavarı öldürmeye geldiğini görüyoruz. 
Gaston'un gelişi canavarın karmasıyla olan son savaşını ve onun öldürülmesiyle son arınışını gösteriyor. Çünkü Gaston'un ölümüyle birlikte kendi içindeki karanlık tarafını sonsuza dek yenmiş oluyor. 
Şatoda yaşanan bu büyük karmaşa ve çatışma, gökyüzünde gerçekleşen ve okültizmde ilahi/kozmik/simyasal evlilik olarak adlandırılan, her iki tarafın da geçmek zorunda olduğu son ve en zor olan inisiyasyonu gösteriyor. 

Erkeğin kendi içindeki karanlığı yenmesi, masalda gülün son yaprağı kaybetmesiyle, canavarın ölümü olarak sembolize ediliyor. Tam bu sırada şatoya gelen cadı ve Belle'in gözyaşları içerisinde canavara sana aşık oldum sözleri, bütün laneti yok ediyor ve canavar yakışıklı bir prense dönüşüyor. 

Tüm masal ruhsal yolculuğuna çıkan kadının gerçek rehberinin sevgi olduğunu; erkeğin ise irade gücünün olduğunu anlatıyor. 
Çünkü canavar karanlığı iradesiyle aşarken, Belle sonsuz olan sevgisiyle aşıyor. 

Masallarda karşımıza çıkan cadı karakteri en kadim sırrı içinde taşır ama bu apayrı ve uzun bir konu olduğu için başka bir blog yazısına saklıyorum. O yazımda şeytan ve cennetten düşüş gibi sembolik ifadeleri anlatacağım. Böylelikle bu masaldaki cadı karakterini ve canavara dönüştüren laneti de daha net anlamış olacağız.

☆☆☆

Güzel ve çirkin beni her zaman için derinden etkileyen masallardan olmuştur. 
Bazı sembolleri yeteri kadar net açıklayamadıysam affola. Çok fazla okült semboller içeren bir masal olduğu için yazarken yeteri kadar açıklayıcı olmak adına bir hayli çabaladım ve zorlandım ama umarım yinede faydalı olmuşumdur. 
Masalı daha iyi anlayabilmeniz için filimini de izlemenizi tavsiye ederim. 

7 Ağustos 2017 Kova burcunda Ay Tutulması


7 Ağustos 2017 günü, İstanbul'a göre saat 21:11 itibariyle Kova burcunun 15. derecesinde bir Ay tutulmasına şahitlik edeceğiz.

Her tutulma kadersel bir olaya, kadersel bir kişinin hayatımıza girmesine veya çıkmasına veya kadersel bir değişim, dönüşüm yaşamamıza sebep olur.
Ay tutulmaları Güneş tutulmaları kadar güçlü olmasa da, yinede hepimizi etkileyecek.
Bu tutulma aynı zamanda bir Dolunay olduğu için ve dolunaylar ufak çapta içsel krizlere ve gerçeklerin su yüzeyine çıkmasına sebep olduğu için, tutulma dönemi boyunca karanlıkta kalan yönlerimizle tanışacağız, yüzleşeceğiz ve sonunda ya yıpranacağız ya da şifalanacağız. Seçim bizim..
Kadere meydan okumak ve direnmek için güzel bir dönem değil bu. Çünkü her tutulma teslimiyet gerektirir. Eğer teslimiyet içerisinde değilseniz, tutulmalar sizi sarsar, şok edebilir, korku ve panik yaşamanıza sebep olabilir.
Bu şok, korku veya kontrolü elimizden kaybediyormuşuz hissini küçük çaplarda hepimiz deneyimleyeceğe benziyoruz çünkü tutulmanın gerçekleştiği Kova burcunun modern yöneticisi Uranüs, 3 Ağustos itibariyle retrosuna başladı ve bizleri içsel dönüşüme davet etmekte. Eğer bu daveti kaçırırsak, önümüzdeki bir kaç ay boyunca sıkıntılı haller deneyimleyebiliriz.

Bu yüzden her yeniay ve dolunay zamanlarında size tavsiye ettiğim gibi, 7 Ağustos gecesi de içinize yönelin. Sessizleşin ve meditatif bir hale geçin. Tutulmalar sırasında Peygamberimiz namaz kılarmış. Eğer imkanınız varsa bu sünneti yerine getirin. Çünkü tutulmaların etkisini azaltabilmenin en güzel yöntemi dua ile Allah'a sığınmaktır.
Haritanızda Kova burcunun bulunduğu evle ilgili hangi konularda bir kurtuluş deneyimlemek istiyorsanız, onun için dua edin. Bu belki hastalıktan kurtulmaktır, belki olumsuz düşünce ve duygularınızdan arınmaktır, belki de size artık hiçbir fayda getirmeyen insanlardan veya çevrelerden kopmaktır.
Dua etmek ruha gerçek özünü hatırlatır. Ve gerçek öz bu dünyadaki kimliğimiz ve yaşadıklarımız değil, Allah'tır ve ona kavuşmaktır. Her tutulma bize bu dünyanın gelip geçici olduğunu ve bu yüzden teslimiyet içerisinde olmamız gerektiğini hatırlatır. Siz de bu hayattaki misafirliğinizi hatırlatın 7 Ağustos gecesi ruhunuza.

Bu tutulma Kova burcunun bulunduğu evle ilgili bir kapanış ve sonlanış yaşamanıza sebep olacak ve en çok Aslan veya Kova burcunun 10° ila 20° arasında gezegenleri bulunanları etkileyecek.
Bu dereceler arasında gezegenleri bulunanlar 7 Ağustos gecesini duayla geçirsinler. Çünkü bu onlara çok iyi gelecek.

Tutulmalar etrafımızı sislerle kaplar. Bu yüzden kim olduğumuzu, kim olmamız gerektiğini ve ne yapmamız gerektiğini bilemeyiz. Bilememek korku hissini yaşatır bizlere çünkü kendimizi kapana kısılmış gibi hissederiz.
Bu kapana kısılmışlık hissi, Güneş ile birlikte olan Mars sayesinde, bizleri ego sorunlarımızla yüzleştireceği için, sessizliğin ve içe dönük olmanın verdiği bilgelikle, önümüzdeki bu 6 aylık süreç içerisinde her ne deneyimlersek deneyimleyelim, kalpten davranabilmeye özen göstermeliyiz. Egoyu tüm ilişkilerimizden biraz olsun uzak tutabilmek en büyük görevimiz.

Bu tutulma ve 11 Ağustos'da başlayacak olan Merkür retrosu, ileriye dönük değil, geriye dönük adım atmamızı bekliyor bizden.
Yaşanmışlıkları tekrardan izleyip, ders çıkarmamızı, hatalarımızın farkına varmamızı ve bitirmediğimiz, yarım bıraktığımız şeyleri ilk önce tamamlamamızı istiyor.
Bu yüzden önemli kararlar almaktan çekinin ve atmak istediğiniz adımları 5 Eylül sonrasına saklayın.

Gökyüzünde aktif olan Jüpiter ile Plüton arasındaki 3. ve son kez gerçekleşen sert açı ile Jüpiter'in tutulmaya yaptığı destekleyici açı, elimizden kontrolü bırakıp, kader planına teslim olmamızı bekliyor bizlerden.
Unutmayın ki hayatınızdan çıkan şey, çıkması gerektiği için çıkıyor. Bu yüzden hiçbir şeye asılmak ve bağımlı olmak yok. Hiçbir şeyi kontrol etmek de yok. Gökyüzündeki bu açılar sizi özgürleştirmek için varlar. Bu özgürlüğe, değişim ve dönüşüme, gidenlere ve gelecek olanlara kendinizi açın ve her ne olursa olsun kalbinizi bu tutulma gecesi şükranla doldurun.

Ağustos ayı ve sonrası hem bizleri hem de dünyamızı değiştirecek sürprizlerle bizi beklemekte.
Peki ya siz neler bekliyorsunuz, nelerin değişmesini istiyorsunuz ve en önemlisi neler hissediyorsunuz?
Bu ay önemli bir ay ve kimilerimiz için hayat değiştirici ve unutulmayacak bir ay olacak. :)

Bu tutulmanın hepimizin hayatındaki olumsuzlukları götürmesi ve güzellikleri getirmesi dileğimle.. ♡

Hayvan sembolleri - manevi rehberlerini keşfet


Hayat kocaman bir bilgelik okuludur. Her okulun olduğu gibi bu okulun da sınavları ve hocaları olur. 
Bu okulun çocukken gittiğimiz okuldan tek farkı, manevi olmasıdır. Bu yüzden sınavları da manevidir, hocaları da.. 

Hayatımızın belirli zamanlarında manevi rehberler tarafından yönlendiriliriz. Bu rehberler bazen gerçek şahıslar, bazen kitaplar, bazen şarkılar, bazen ise sürekli karşımıza çıkan hayvanlardır. 

☆☆☆

Nedense bir kaç gün önce doğayı izlerken aklıma bu konu hakkında bir yazı yazmak geldi. Çünkü insanların hayatı çok az ve sığ okuduklarını düşünüyorum. Oysa evren bizimle semboller aracılığıyla konuşur. Ve olur olmadık zamanlarda karşımıza çıkan hayvanlar aslında bize birer hikaye fısıldarlar. Eğer bu hikayeyi dinlemeye hevesli olursanız, hayatınızda size bir kapı açtıklarının farkına varırsınız. 
Bu açılmak istenilen kapıya vesile olabilmek için, bu yazımda sizi hayvanların büyüleyici diyarına davet etmek istiyorum. Sizin de kendi manevi rehberlerinizi keşfetmenizi istiyorum. 

•••

Genelde manevi rehberler, biz karanlık yolculuğumuzdayken bize yol göstermek için eşlik etmeye karar verirler. 
Benim de manevi hayvan sembollerimden biri olan kurt, karanlık bir dönemimde çıktı karşıma. Hem kitaplarda, hem masallarda, hem rüyalarımda, hem ruhumda. 
Kendimi aradığım bir dönemde onu, özelliklerini, hayatını, yaşam tarzını ve karakterini araştırdıkça, açtı ruhuma bir kapı ve kendimi bulmamı sağladı. 

O zamanlar elime 'the man who lives with wolves' adlı bir kitap geçmişti, hayatının bir kısmını Rocky dağlarında vahşi kurtlarla geçiren bir adamın otobiyografik hikayesiydi. Ruhumu en çok etkileyen hayat hikayelerinden biri oldu bu. 

Geriye dönüp baktığımda ve kendime neler öğrendim ben bu varlıklardan diye sorduğumda, bir yere ait olsan da özgürlüğünü önemsemeyi, sadakati, sezgilerin gücünü ve zekanın önemini, diye cevaplarım. 

Kitapta beni etkileyen bölümlerden birinde vahşi kurtlardan biri bir sabah ansızın adam ayağa kalkmak istediğinde ona vahşice saldırıyordu. Adam sürüye kabul edildiğini bildiği halde bu kadar vahşi ve ölümcül bir darbeye neden maruz kaldığını, ertesi sabah ormanda bir ayının çevreye verdiği zararı görene dek anlamlandıramamıştı. Kurt onu korumuştu. Vahşi darbesi ve saldırganlığı sadakatinden ve koruma içgüdüsündendi. 

Yeni doğurdukları yavrularını tuvaletin içine atan insanları düşündükçe bu hikaye daha da tuhaf geliyor bana. Hayvanların biz insanlardan ne kadar üstün olduklarını idrak ettiriyor. Onlardan ne kadar çok şey öğrenmemiz gerektiğini..

Kurtların beni bu kadar çok etkilemelerinin bir diğer sebebi, bazen Alfa hayvanının sürüye katılan küçük yavruyu ergenliğe ulaştığında dışlamasıydı. Bu küçük yavru sürüden kopmanın verdiği yalnızlıkla başının çaresine bakmayı tek başına öğrenmek zorunda kalırmış. Bunu öğrenirken zekası ve asla şaşmak bilmeyen içgüdüleri sayesinde hayatta kalmayı başarır, büyür ve kendi sürüsünü kendi kurar, bir Alfa hayvanına dönüşürmüş. Ayrıca bir kurt kendisine bir eş seçtikten sonra genellikle ömrünün son anına kadar ona sadık kalırmış. 

Satürnyen bir insan olarak bu hayatta ögrenmek zorunda olduğum en güzel ders, yalnız kurt olmak. Bu yüzden bu hayvan benim sembolüm, rüyalarımda karşıma çıkıp yol gösteren, kendimi her yalnız hissettiğimde bana güç veren. 
___________________________

Konu Satürn'e gelmişken onun asıl has sembolü olan kargalara değinmezsem olmaz. Çünkü kurtlardan sonraki manevi hocalığımı üstlenen diğer grup, kargalar ve onların bana fısıldadıkları yol. 
Ama biliyorum ki, onların bana vermek istediği dersi henüz tam olarak öğrenemedim. 
Bu yüzden yürümem gereken yol ve almam gereken derslere daha çok var. 

☆☆☆

Herkesin manevi sembolleri vardır. 
Önemli olan onların farkına varmaktır. 
Bu yüzden bugün itibariyle etrafınızı gözlemlemeye başlayın. Karşınıza çıkan, rüyalarınızda gördüğünüz ve bir şekilde sizin için bir anlamı olan hayvanlar neler? Ve size ne öğretmeye çalışıyorlar? 
Yorumlarda benimle paylaşın. 
Benim sembollerim kurtlar ve kargalar. Bir başkasının kuğu ve tilki olabilir, bir diğerinin kartal, tavuskuşu veya yunus. Herkesin sembolü kendi hayatına göre farklılık gösterir. Siz de sembolünüzün sizin hayatınızda nasıl bir rol üstlendiğini keşfedin. 

Bir kişinin sembolü o kişi hakkında bir sürü bilgi verir. Küçükken birbirimize en sevdiğin hayvan ne gibi sorular sorardık. Karşımızdaki kişinin söylediği hayvan ile kendisi arasında bir bağlantı kurmaya çalışırdık. Büyüdükçe karşı tarafı tanımaktansa, hangi işte çalıştığını sormaya başladık. 
Kendimizi o kadar çok maddiyata gömüyoruz ki maneviyatımızı yitirmeye başladık. Ve onun yitirişiyle hem kendi doğamızı hem de bizi çevreleyen gerçek doğamızı yitiriyoruz. 
Haberimiz yok. 
Doğaya dönmenin vakti geldi ve geçiyor. Ve kendi ruhsal rehberini keşfederek doğaya dönmek, ona saygı göstermek ve sevmek hepimizin görevi. 
Sen de üstlen bu görevi. 

23 Temmuz 2017 | Aslan burcunda Yeniay


0° Aslan burcunda gerçekleşecek olan bir yeniay var karşımızda. 
Gökyüzünde Aslan burcunda bulunan gezegenler yeniay ile birlikte sanki bizleri Ağustos'ta gerçekleşecek olan Aslan burcundaki tutulmaya hazırlamak istiyor gibiler. 
Çünkü yeniay zamanı Aslan burcunda ayrıca Merkür, Mars, Kuzey Ay Düğümü ve tabii ki birbirine kavuşan Güneş ve Ay var. 
Yani bu yeniay ile birlikte hem zihnimiz, hem enerjimiz, hem ruhumz, hem duygularımız hem de kaderimiz Aslan burcunun enerjisinden etkilenecek. 
________________________

Hepimizin haritalarında Aslan burcunun yerleştiği bir ev vardır. Dolayısıyla hepimiz Aslan burcunun enerjisini hayatımızın bir alanında hissederiz. 
Orası bizim tahtımız gibidir, dünyaya ordan hükmederiz. 
Aslan burcunun bulunduğu ev ayrıca tüm ışıkların üzerimize vurduğu sahnemizdir. Biz orada eğlenir ve gerçek potansiyelimizi keşfederiz. 
Aslan burcunun bulunduğu evde ayrıca egomuzun çirkin yüzünü keşfederiz. 
Tüm diğer burçların da olduğu gibi, Aslan burcunun da bir aydınlık bir karanlık yüzü vardır. Yöneticisi olan Güneş gibi ışığıyla ısıtıp hayat da verebilir, kavurucu sıcaklığıyla yakarak, canımızı da alabilir. 

Gökyüzünde ateş elementi bu kadar çok yoğun iken hepimiz bu ateşi ısıtmak için mi yoksa yakmak için mi kullanacağımıza karar vermeliyiz. 

☆☆☆

Kapımızdaki bu yeniay içimizdeki Aslan gücünü uyandırmamızı bekliyor bizden. 
Oturup karamsar davranmak için hiç uygun bir zaman değil bu. Kalkıp bir şeyler yapmak lazım. Yaratıcılığımızı kullanarak hayal ve hedeflerimizin ucundan tutmak lazım. 
Venüs ile Jüpiter arasındaki güzel üçgen açı bizleri elimizden tutmak ve yolumuzu aydınlık tutmak için adeta el ele vermiş gibiler. Yeterki biz de isteyelim, inanalım umutla gelecekteki güzel günlere. 

Gerçek başarı, gerçek huzur ve gerçek mutluluk daima birlikten ve sevgiden gelir. 
Topraklarını ve insanlarını seven bir kral kraliyetini, sevmeyene, hatta halkını ezene göre, çok daha iyi yönetecektir. Bunun karşılığını ise halkının sevgi ve saygısıyla alacak ve hissedecektir. 
Bu yüzden bu yeniay ile birlikte atacağınız tüm adımları egodan uzak, sevgiyle ve herkesin hayrına olacak şekilde atın. Ateş elementinin bu yoğunluğunu yakıp yıkmak için değil, sarıp sarmalayıp, ısıtmak, gerçek sevginizi paylaşmak için değerlendirin. 

Aslan burcu kalbimizi yönetir. 
Bu yüzden bu yeniay ve ardındaki iki haftalık süreç boyunca alacağınız tüm kararlar ve atacağınız tüm adımlar kalbinizden gelsin. 
İsyanı, hırsı ve bencilliği uzak tutun bu süreç içerisinde kalbinizden. Yoksa bu yeniay ardından size bunun bedelini çok ağır ödetebilir. 
________________________

İçinizdeki uyuyan hayat çoşkusunu uyandıracağınız ve etrafınızı Güneş gibi aydınlatacağınız bir yeniay olsun bu. 
:)

Müzik & terapi


Daha önce ruhsal uyanış ile ilgili olan yazımda müzige karşı çok hassaslaştığımı ve maalesef müzikten uzaklaşmak zorunda kaldığımdan bahsetmiştim. Belirli şarkıların beni çok olumsuz anlamda etkilediğinin farkına vardığım bir dönemdi. 
Belirli şarkı ve seslerden neden bu kadar olumsuz etkilendiğimi ise daha bir kaç hafta önce yeni öğrendim. 

☆☆☆

Günümüz müzikleri 440 Hz frekansına ayarlıymış ve araştırmalar bu frekansın çakralarımız üzerinde olumsuz etkiye sahip olduğunu kanıtlamış. 
440 Hz frekansının titreşimleri sol beyni ve egoyu tetiklerken sağ beyne özgü duygusal ve sevgisel zihni baskılıyor ve yaratıcılığımızı köreltiyormuş. 

Çakralar üzerindeki deformasyonla birlikte 3. gözümüzün kapalı kalması bizleri adeta yönetici elit ailelerin kukla ve köleleri haline getiriyor. Çünkü farkındalığa sahip olmayan insan koyun sürüsünün aptal bir parçası haline gelir ve ona dayatılan düzeni kabul eder. 

Müzik ruhun gıdasıdır diyerek bizleri nasıl zehirlediklerini ve hasta ettiklerini öğrenmek için buraya tıklayın. 
Ve bana kalırsa bundan sonra dinlediğiniz müziklerde seçici davranın. 
_________________________

Bu yazıyı yazmamın asıl sebebi korkutmak değil, daha ziyade müziğin gerçek doğasında da olduğu gibi, şifa ve terapi amaçlı kullanmanın yollarını göstermek. Çünkü belirli frekansları dinlemek bizi hastalandırdığı gibi şifalandırabiliyor. 

☆☆☆

Solfeggio Frekansları

Solfeggio ölçeği 6 notalı bir ses dizinidir ve şifa, sevgi, birlik için kullanılır. 
İnanışa göre bu 6 nota dünyayı biçimlendirmek için Yaratıcı tarafından kullanılmış ve Ortaçağ'da kilise tarafından, insanlar bu bilgiyi idrak edemez inanışıyla ortadan kaldırılmış ve saklanmış. 

Anlamları:

• UT - 396 Hz - 
Bu frekans kederi mutluluğa çeviriyor. Suç duygusunun yerine ise bağışlama hissi yerleşiyor. 
Eğer olumsuz duyguların esiri olduğunuzu düşünüyorsanız bu frekansı dinlemek size iyi gelecek ve şifalandıracaktır. 
Dinlerken tüm bu duyguların ortaya çıktığını hissedebilirsiniz. Teslim olun ve dönüşmelerine izin verin. 


• RE - 417 Hz - 
Üzerimizdeki olumsuzluğu alıyor ve bilinçaltımızdaki blokajları temizliyormuş. 
Kendinize sınır koyduğunuzun farkındaysanız ve korku gibi duyguların sizi yanlış yönlendirdiğini düşünüyorsanız, bu frekans blokajlarınızı aşmanız konusunda size yardımcı olabilir. 


• MI - 528 Hz - 
Bu frekansın içimizdeki sevgi gücünü uyandırdığına ve DNA'mızı onardığına inanılıyor. Ayrıca bizi dengeliyor ve sevgiyi kendi içimizde keşfetmemize yardımcı oluyormuş.


• FA - 639 Hz - 
Her türlü ilişkimizi güçlendiriyor ve aile, aşk, iş, arkadaşlarla olan ilişkilerimizin merkezine sevgiyi, uyumu ve birliği yerleştiriyormuş. 
İlişkilerinizde sürekli sorun yaşıyorsanız bu frekans size iyi gelebilir. 


• SOL - 741 Hz -
Bedenimizi tüm toksinlerden arındırıyormuş.
Zihnimizi berraklaştırıyor ve farkındalığımızı arttırıyormuş. 
Eğer hayatınızda sürekli sorun ve problemlerle karşılaşıyor ve nasıl başetmeniz gerektiğini bilmiyorsanız bu 741 Hz size iyi gelebilir. 


• LA - 828 Hz -
Sezgilerimizi ve psişik yeteneklerimizi uyandırıyor ve manevi, ruhsal dengeye kavuşmamızı sağlıyormuş.
828 Hz gerçek özümüzü keşfetmemize yardımcı oluyor ve yaratıcımızla aramızdaki bağı kuvvetlendiriyormuş. 


☆☆☆

Müziğe karşı hala çok dikkatli davranmaya çalışıyorum çünkü bedenimin ve zihnimin yoğun bir şekilde etkilendiğinin farkındayım. 
Mesela 639 Hz frekansını belirli bir müddet dinlediğimde göz yaşlarıma hakim olamıyorum. O kadar ilginç bir şey ki, bu frekans sevgi hissinden sessizce ağlamama sebep oluyor. Yani mutluluktan ağlıyorum ve bu kendimi çok kötü hissettiğim bir günde dahi oluyor. Bu yüzden genellikle moralimin bozuk olduğu zamanlarda dinlemeyi tercih ediyorum. 

Benim seçmiş olduğum örnekleri beğenmezseniz youtube'dan diğer örneklerini bulabilirsiniz. 
LA - 828 Hz frekansını dinlerken dikkatli olun. Siz hazır olmadan 3. gözünüzün açılması olumsuz yan etkilerini deneyimlemenize sebep olabilir. 
Benim size tavsiyem yatmadan önce 15er dakika kulaklıkla dinlemeniz. Frekansın üzerinizde yarattığı enerjiye alıştıktan sonra daha uzun süreler dinlemeye başlayabilirsiniz. 
 21 gün boyunca bunu deneyin ve hayatınızda ne gibi değişikliklerin olduduğunu gözlemleyin. 

Organik müzik dinleyerek ruhunuzun gerçek gıdasını keşfedin. 
:)

Başarının hayalini kuranlar | Neptün'ü Oğlak burcunda olan jenerasyon


Neptün'ün Oğlak burcundaki transiti yaklaşık olarak 1984-1998 yılları arasına denk geldi.
Bu jenerasyon 90'lı yıllarda büyüdü ve bu yılların enerjisinden etkilendi.

Zamanda ufak bir yolculuk yaptığımızda 90'lı yıllardaki ağır satürnyen havayı görürüz. Çünkü bu yıllar içerisinde Oğlak burcundan ayrıca Uranüs, Satürn ve Kuzey Ay Düğümü geçmekteydi. Oğlak burcu ve enerjisi adeta üzerimize çökmüş gibydi. Çevremizdeki insanlar, hatta kendi anne babalarımız dahi Oğlak burcunun temsil ettiği olaylarla meşguldü.
Hırslı, başarı ve hedef odaklı, azimle savaşan ve kendini gerçekleştirmek isteyenleri gördük etrafımızda ve onları örnek aldık bu yüzden.
Ama aynı zamanda Neptün'ün hayalleriyle, sisli puslu dünyasıyla büyüdük, ondan etkilendik ve bu yüzden gerçek ile hayal arasında dengeyi kurabilmekte zorlandık ve zorlanmaya da devam ediyoruz.
Çünkü bir yandan Oğlak burcunun ayakları yere sağlam basan ve başarma hırsıyla dolu olan bir nesiliz ama bir yandan da şimdiye kadar atalarımızın (Oğlak) sahip olmadığı hayallere (Neptün) sahibiz. Ve bu hayallerin arasında maddi güç, başarı, otorite, hatta ün ve şöhret var. Biz yeni bir düzenin, bambaşka bir ekonominin ve farklı hayat koşullarının hayalini kuruyoruz.

Büyüklerimiz 'eğer azimle çalışırsan herseyi elde edebilirsin' söylemleriyle büyüttüler bizi. Biz de buna inandık. Eğer gerçekten istersek istediğimiz herşeyi başarabileceğimiz inancıyla büyütüldük.
Bu yüzden hayallerini gerçekleştirmek için savaşan bir nesil bu.
Bizden sonraki gelen Neptün'ü Kova burcunda olan nesil kadar özel olduğumuzu zannetmesek de azimle güzel yerlere gelip özel olabileceğimize inanıyoruz.


Maddiyat ile spiritüalizm el ele

Neptün'ü Oğlak burcunda olanların en derin benliklerinde topluma faydalı olma isteği vardır.
Oğlak burcunu otorite, devlet, kurumlar ve var olan düzen olarak görürsek, bu jenerasyonun neptünyen enerjiyi tüm bu alanlarda etkili kılmak için geldiğini görürüz. Çünkü Neptün ilahi olana bağı olan bir gezegendir. Ruhsal ve mistik konuları yönetir. Ve bu jenerasyon ilahi olana bağı kopuk bir toplumda büyüdü. İçinde öteki aleme olan bağı derinden hissetti ama onu etrafındaki düzende keşfedemedi. Bu yüzden var olan düzene mistik ve ruhsal, ilahi enerjiyi getireceğine dair yemin etti.

Şimdilerde 20'li-30'lu yaşlarda olan bu jenerasyon ile birlikte spiritüel konuların (Neptün) patlak verdiğini ve insanların bu konularla ilgili yepyeni işler kurduğunu (Oğlak) ve inanılmaz güzel paralar kazandığını görüyoruz.
Yoga, şifa çalışmaları, binbir çeşit ruhsal konularla ilgili yeni meslek alanları ortaya çıktı. Atalarımızın hayal dahi edemeyeceği yollar üzerinden ilerleyerek başarılar elde etti bu jenerasyon ve başarılı olmanın sırrını diğerlerini ezerek değil, asıl onlara yardım ederek olacağını ispatladı. Bu jenerasyonda rekabet hırsı yok. Tam tersine 'benimle rekabet edemezsin çünkü senin kazanmanı ben de istiyorum' anlayışı var. 


Bu jenerasyonun en büyük imtihanı: 
Ekonomik kriz

Karanlıklar prensi Plüton ağır olan hareketinden dolayı her seferinde Neptün'ün peşinden sinsice gelir ve her jenerasyonu karanlıklarla imtihan eder.
Plüton'un transiti aslında o nesli güçlendirmek ve Neptün'ün hayal dünyasını gerçekliğe uyumlamak içindir.
Neptün'ü Oğlak burcunda olanlar 20'li yaşlarına geldiğinde transit Plüton Neptün'lerinin üzerinden geçer ve kişi neptünyen hayallerini gerçeklik süzgecinden geçirmek zorunda kalır.

Bu jenerasyonun büyüklerinin Neptün'ü Akrep burcundaydı.
Akrep burcu cinselliği temsil ettiği için bu jenerasyon serbest ve özgür (Neptün) bir şekilde cinselliklerini deneyimledi. 60'lı ve 70'li yıllardaki hippi dönemi, cinselliğe Neptün'ün sınırsızlığını ve hayal dünyasını getirdi. 68 kuşağı ve çiçek çocuklar seks aracılığıyla neptünyen dünyaları keşfettiler. Özgürlük, barış, sevgi ve eşitlik anlayışı hakimdi. Mahremiyetin sınırsızlığı (Neptün) yaşandı. Ben bedenimi istediğim herkesle istediğim şekilde paylaşabilirim zihniyeti, Plüton Neptün'ün üzerinden geçerken karanlık yüzünü gösterdi ve AIDS patlak verdi. Serbest cinsellik ile ölüm (Plüton) artık el eleydi.
Plüton bu kuşağa cinsellik konusunda herkese güvenemeyeceğini, seçici ve dikkatli davranmak zorunda olduğunu öğretti. Korku, panik, ihanet ve güvenilmezlik gibi plütonik konular Neptün'ün hayal dünyasını ele geçirdi. Böylelikle uyuşturucularla diğer alemlere dalanlar karanlık gerçek dünyaya geri dönmek zorunda kaldılar. Herkesin eşit ve özgür olduğu ve sevginin mutlak olduğuna dair inançlar Plüton tarafından yerle bir edildi.

Aynı durum Neptün'ü Yay burcunda olan kuşak için de geçerliydi.
Yay burcunun temsil ettiği diğer kültürler ve din ile Neptün'ün temsil ettiği sınırsızlık, birlik ve barış inancı, Plüton transitiyle birlikte yaşanan 11 Eylül olayları ve Irak savaşı yüzünden yıkıldı. Kültürler ve ülkeler arası barış gerçek yüzünü göstermişti ve bir kere daha neptünyen hayaller acı gerçeklerle karşı karşıya kaldı.

Neptün'ü Oğlak burcunda olan jenerasyon Plüton transitinden daha yeni etkileniyor gibi gözükse de etkilerini Plüton'un 2008'de Oğlak burcuna girmesiyle birlikte yaşanan ekonomik krizle yaşamaya başladı.
Oğlak burcu ekonomiyi temsil ettiği için bu jenerasyon Plüton'un yıkımını ekonomik sorunlar üzerinden deneyimleyeceğe benziyor.
Azimle istediğim güce ulaşabilirim inancımız çok yakında yıkılacağa benziyor çünkü tüm dünya ekonomileri şiddetli depremlerle sarsılmaya hazırlanıyor.
Plüton bize hayallerin çok güzel ama gerçeklikten kopma, gücünü istediğim anda elinden alırım, seni hayal kırıklığına uğratırım sinyallerini veriyor.

Plüton hep bir şekilde şeytanı andırır ve bu jenerasyonunun belki de en büyük imtihanlarından biri para ve güç uğruna ruhunu şeytana satmak olacaktır.
Çünkü biz bizden önceki gelenlerin göstermediği eforu sarfetmek zorunda kaldık ve kalıyoruz. Başarılı olabilmek için elimizden gelen herşeyi yapıyoruz. İyi bir eğitim, ün yapmış okullar, üniversiteler, dereceler, başarı belgeleri, yüksek lisanlar ve doktoralar.. Şimdiye kadar hiçbir nesil iyi bir işe sahip olabilmek için bizim kadar yarışmadı, bizim kadar yorulmadı ve bizim kadar genç yaşta yaşlanmadı. Hiç kimse bir yere gelebilmek için bu kadar çok beklemek zorunda, bu kadar çok eğitim almak zorunda kalmadı. Ve bu jenerasyon vermiş olduğu onca çabanın hiçbir işe yaramadığını ve yaramayacağını Plüton transitinin yol açtığı ekonomik çöküşle birlikte deneyimlediğinde kendisini yol ayrımında bulacak. Ya güç uğruna ruhunu şeytana satacak yada küllerinden yeniden dirilmeyi keşfedecek ve yepyeni bir ekonomiyi yaratacak.
Hep beraber izleyeceğiz, göreceğiz ve yaşayacağız..

Tavsiye edilen yazı
Plüton'u Akrep burcunda olan jenerasyon

9 Temmuz 2017 | Oğlak burcunda Dolunay

Her dolunay hayatımızda bir tamamlanışa sebep olur. Bu bazen iyi bir tamamlanıştır, bazen ise plütonik.. 
Kapımızda 17° Oğlak burcunda Plüton ile kavuşumda olan bir dolunay var. Bizi sınayacak, belki biraz öldürecek, biraz da insan olmanın sınırlarını hissettirecek ve karanlık diyarlardan yolculuk ettirerek küçük bir Anka kuşuna çevirecek olan bir dolunay bu. 
__________________________

Oğlak burcu zar zor elde ettiklerimizi, güç bela korumaya çalıştıklarımızı gösterir. Emek, sabır ve azmimizin başarılarıdır. Ama başarı basamaklarını tırmanmış ve zaferin tadını çıkaranın içinde daima kaybetme korkusu olur. İşte bu plütonik dolunay bizi bu duygumuzla yüzleştirecek. Hak ettiğimizi düşündüğümüz ama aslında etmediklerimizi gösterecek. Başkalarını manipule ederek elde ettiğimiz başarılarımızı sorgulatacak. Belki kişisel haritalarımızda dolunayın gerçekleştiği evle ilgili konular üzerinden değişim ve dönüşümler yaşamamıza sebep olacak. 

Plüton Satürn gibi ağır abilerdendir. Ciddiye alınmayı sever ve bazen öğretmek istediklerini sertçe yapmaktan korkmaz. 
Ona boşuna yeraltının yönetimi verilmemiştir. Kendisi cehennemin prensidir. Bizi karanlıklarla buluşturur, imtihan eder ve bazen öldürür. Ama her ölümün ardında bir diriliş vardır ve Plüton'un en güzel yanı küllerinden yeniden doğan Anka'ya sebep olmasıdır. 

İşte biz de küçük birer Anka kuşuna dönüşebiliriz bu dolunay ile birlikte. Ama bunun için ilk olarak etrafımızdaki karanlıkların farkına varmalıyız. 
Cehennemin derinliklerinde yürüyen insan etrafındaki karanlık uçurumlara lanet etmez. Uçurumların içine düşmemek için temkinli davranır. Kendisinden daha güçlü olduğunu bildiği bir güce karşı direnmez. Bu yüzden siz de farkına varın içinizdeki kendi karanlığınızın.. 
İçindeki şeytanı inkar eden onunla gerçek hayatta yüzleşmek zorunda kalırmış. Eğer bu dolunay ile birlikte karanlıklar sararsa etrafınızı bilin ki bu karanlığa sebep olan sizin kendi içinizdeki bastırdığınız karanlığınız. Yenin onu! Çünkü bu dolunay gecesi bu güce sahip olacaksınız. 

Her birimizin bu dolunay yapması gereken en önemli şey oturmuş olduğumuz kumar masalarından kalkmak. Gizli kapaklı işlerden vazgeçmek. Başkalarının arkalarından iş çevirmemek. Başarı ve statü uğruna oynadığımız oyunları bırakmak. Hayatın akışını manipule etmemek. Ve belki de her ne kadar korksak da çevremizde deneyimlediğimiz karanlığın bizi dönüştürmesine izin vermek. Gerçekten de küllerimizden yeniden dirilmeyi keşfetmek. Küçük bir Anka'ya dönüşmek! 

Bu dolunay eğer hala direnir ve çevremizi istediğimiz gibi manipule etmeye devam edersek, acı çekebiliriz. 
Kaderin ilahi planları vardır ve biz bu planları bilemeyiz. Bu yüzden haddimizi aşmamak için çaba sarfetmeliyiz. Yönetme hırsımızdan ve herşeye burnumuzu sokmaktan vazgeçmeliyiz. 

Bu plütonik dolunay bizlere rüzgarın savurduğu bir yaprak olmanın ne demek olduğunu hissettirecek. Çünkü bütün gücümüzü elimizden alıyormuş gibi gözükecek. Sen karar veremezsin, sen istediğin gibi yönetemezsin, sen manipule edemezsin diyecek. 
Bu yüzden teslim olun. Herşeyi akışına bırakın. Ama bu akış hiçbir şey yapmayın anlamına gelmez. Çünkü bu dolunay hepimize çok güzel bir fırsat sunuyor: Karanlıklardan kurtulmayı.. 
Hırslarınızın, içinizdeki öfkenizin ve tüm karanlık duygularınızın transformasyonu için savaşın. 
Ve dibe vurmaktan asla korkmayın. Sessiz sular derindir, unutmayın! Sağlam bir inşa için zemininiz derin olmalı. Ve bu derinliği ancak en dibe vurduğunuzda keşfedebilirsiniz. O halde derin sularda yüzüp, kendimizi keşfedebileceğimiz ve tüm ölü artıklardan kurtulup, yeniden dirileceğimiz bir dolunay olsun bu. Bunun için niyet ve dua edelim. 

Dış gezegenler, ruh eşimiz & hayal kırıklıklarımız

Okuyucularımın çoğunluğunun dişi olduğundan ve en çok okunan yazılarımın da aşk üzerine olduğundan, dış gezegenlerin üzerimizdeki etkisi ve ruh eşi, ikiz alev gibi konular hakkındaki fikirlerimi paylaşacağım bir yazı yazmak istedim.

Bir kaç senedir ruh eşi, hatta şimdilerde ikiz alev kavramları çok popüler.
İlişkilerinde mutlu mesut olanlar ruh eşlerini bulduklarından bahsediyor, bulamayanlar ise benimki nerede, ne zaman gelecek diye merak edip, bekliyor.
Oysa hiçbirimiz tam olarak ruh eşi veya ikiz alev gibi birşeyin varlığından emin değil. Belki de yoktur ve biz boşuna bekliyoruzdur.
Peki ya nerden çıktı bu kavramlar ve onlara neden bu kadar çok inanasımız var?

Konuyla ilgili olan mitolojik bir hikayeyle başlayalım..

Mitolojik hikayeye göre eskiden kadın ve erkek bir ve tek olmanın huzuruyla mutlu mesut yaşarmış. Bedenleri, ruhları ve kalpleri tekmiş. Vücutları bitişik olduğu için erkeğin yapamadığını kadın, kadının yapamadığını da erkek yaparmış.
Zaman gelmiş ve geçmiş ve yunan tanrıları bu durumdan çok rahatsız olmaya başlamış.
Birinin eksikliğini diğeri tamamladığı için kadın ve erkek, tanrılar kadar güçlü, hatta onlardan daha da güçlü olmaya başlamışlar.
Zeus en sonunda bu duruma daha fazla izin verilemeyeceği kararını almış ve bir emir vermiş. Tüm erkek ve kadınlar bir baltayla birbirlerinden ayrılacaklarmış. Dehşet verici bir gün yaşanmış. Diğer yarısından ayrılanlar korku ve panik içerisinde birbirlerini arayıp durmuşlar.
Ve aradan yüzyıllar geçse de günümüzde dahi hala aramaya devam ediyorlar..

Ruh eşi, hatta şimdilerde moda olan ikiz alev kavramı çok romantik ve dıştan bakınca çok hoş gözüken kavramlar. Ama unutmamak gerekir ki bazen hoş olanların içi boş olabiliyor.

Birisi bana ruh eşi nedir diye sorduğunda, doğmadan önce bir birliktelik yaşayacağını kararlaştırdığın kişidir derim.
Bu kişi karşımıza çıkana kadar biz bir sürü ilişki deneyiminden geçebilir ve her seferinde gerçek aşkı bulduğumuzu zannedebiliriz. Oysa tüm bu sahte aşk deneyimlerinden geçiyor olmamızın tek sebebi olgunlaşmaktır. Bir süre sonra o kadar güzel pişmiş bir kıvama geliriz ki, karşımıza sıradan biri çıkar ama işte o sıradan kişi zamanla ruh eşimiz olur.
Ruh eşi olmak demek bana kalırsa zaman, sabır ve emek gerektiren bir şeydir.

Kimimiz bu dünyaya gelmeden önce uzun bir evlilik deneyimlemeyi seçer çünkü bu evlilik içerisinde yaşayacaklarıyla pişecek ve olgunlaşacaktır.
Kimimizin yolu başkadır. Yalnızlığı seçer. Belki ilişki konularını daha önceden deneyimlediği içindir belki de yalnızlığın derinliğini keşfetmek istediğindendir.
Ama bu dünyaya doğup, büyüp belirli bir yaşa geldikten sonra toplum baskısı nedeniyle kendini sorgulamaya başlar.
Bir birliktelik yaşamak zorunda olmak bazen bir istektir bazen ise sadece baskıdan kaynaklanır.
Ve kadının bir doğası vardır. Bu onun yaratılış sırlarıdır. Kadın alıcıdır. Almayı sever çünkü sadece alırsa verebilir. Bu yüzden bir kadın sevgiye açtır, ona oksijen kadar çok ihtiyaç duyar. Kadın sevgiyi alır, kadın erkeğini içine alır, kadın spermi alır. Kadın hayat ona ne sunarsa alır ve dönüştürür. Sevgiyi alıp güzelliğe, bolluğa ve berekete dönüştürür. Erkeğini içine alır ve hazzı yaşamasına sebep olur. Spermi alır ve sadece ona bahşedilmiş bir mucizeyle onu canlı bir varlığa dönüştürür.
Kadının bu alıcılığı onun en büyük gücü ve aynı zamanda en büyük zaafıdır.

Bir kadın sevgiyi alması gerektiğini çok iyi bilir ama bazen ona bunu sadece başkasının verebileceği yanılgısına düşer. Bir erkeğin!
Bir sevgilim olursa mutlu olacağım, evlendikten sonra huzurlu olacağım, hayatımda birisi olduktan sonra şunu bunu yapacağım, der. Ve karşısına çıkan ilk adama sümük gibi yapışır. Sonuçta zihnen kendisini bu adamın onu kurtaracağına formatlamıştır. Ve ardından dev bir hayal kırıklığı yaşanır.

Ruh eşinizi bulabilmek için, ilk önce kendi ruhunuzu bulmak zorundasınız. İlk önce elmanın yarısı olduğunuzu değil, en güzel elmanın iki yarısının da Siz olduğunuzu idrak etmeniz gerekir. Ve daha sonra tıpkı sizin gibi tam olan bir elmanın peşine düşmeniz gerekir, yarım değil.
Kendisini yarım hisseden bir insan sizi asla mutlu edemez. Hayatınızda sadece sorun çıkarır. Çünkü kendi sorunludur ve onların içinde boğuluyordur. Boğulan birisi sizi nasıl koruyabilir veya kurtarabilir?
İşte yanlış, sapkın, saplantılı ve karanlık aşkları hayatımıza bu şekilde çekeriz.

Benden ilişki danışmanlığı isteyenlerin haritalarında belirli ilişki kalıpları hemen gözüme çarpar.
Kişi bulunduğu ilişkiden memnun değildir ve sorunun tamamen karşı taraftan kaynaklı olduğundan emindir. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü o kişiyi hayatına çekmiş olmasına sebep olan kendisidir. Ve bu kişiyi postaladığında karşısına yine aynı özelliklerde birisi çıkacak ve o herşeyi sil baştan tekrar deneyimleyecektir. Ta ki sorunun karşı taraftan değil, kendisinden kaynaklandığını anlayana ve değiştirmek için iradesini kullanana dek.

Astrolojik bakış açısıyla bakarsak bize problem yaşatan gezegenler Uranüs, Neptün ve Plüton'un kişisel gezegenlerimizle olan bağlantısı veya transitidir.

Uranüsyen aşklar aniden çakan şimsekler gibidir. Bizi büyüler, derin uykumuzdan uyandırırlar ve gerçekten yaşamanın ne demek olduğunu çok güzel deneyimlettirirler.
Uranüs aşk hayatımızda ani iniş çıkışlar deneyimlememize sebep olur. Birden Eros'un okuna vurulmuşcasına ilk görüşte aşık oluruz ve bu aşk ne kadar hızlı başladıysa o kadar da hızlı biter. Kişi ben neden mutlu ve uzun birliktelikler yaşayamıyorum diye dert eder.

Neptün ve güney ay düğümü bağlantıları ruh eşi ve ikiz alev kavramlarına en yakın olanlardır.
Birisini görürsünüz ve birden etrafınızı öyle bir sis sarar ki, dünyayı sadece toz pembe görmeye başlarsınız. Karşınızdaki kişiyi bir yerlerden tanıyor olmalısınızdır ama onu ilk defa gördüğünüzden de emsinizdir. Bu insana kendisini yuvaya dönmüş hissini yaşatır. Genelde her iki tarafta aynı şeylerden hoşlanıyordur, ortak özellikler çoktur, hayaller ve hedefler aynıdır. Tıpkı bir masaldaki gibi bir aşk yaşarsınız. Şanslıysanız bu masal gerçektir ve ömürlük olur, ruh eşinizi bulmuşsunuzdur; şanslı değilseniz sonunda hayatınızda yaşayacağınız en büyük hayal kırıklığıyla yapayalnız kalırsınız. Maskeler düştüğünde meğer herşey yalanmış ve ben ne kadar da aptalmışım, beni büyülemesine izin vermişim dersiniz. Oysa burda da suçlu olan karşı taraf değil, Sizsinizdir.

İlişkilerin belki de en korkuncu ve düşmanımın başına dahi gelmesini istemeyeceğim ilişki türü plütonik olanlardır.
Burda tutku dolu ama karanlık, sapkın ve saplantılı, bağımlı bir ilişki söz konusudur. Aklınızdan ve kalbinizden o kişiye bir türlü çıkaramazsınız. Deliliğin sınırlarında, uçurumların kenarında bir yaşam sürmeye başlarsınız.
Aşk ve nefret, sevgi ve intikam tüm duyguların en uç noktaları yaşanır plütonik ilişkilerde ve genellikle kuvvetli bir kasırga misali her yeri tahrip eder. Bu ilişki bizi ya fiziken ya da ruhsal olarak öldürecektir. Bundan hiçbir kaçış yoktur. Ama merak etmeyin her ölümün ardından bir diriliş gelir

Bu 3 gezegen her ne kadar göz ardı edilse de, söz konusu aşk olduğunda bize ruh eşimizle veya ikiz alevimizle karşılaştığımızı zannettirebilir.
Bu gerçekten de doğru olabilir. Dış gezegenlerin transitleri ve tutulmalar buna sebep olabilir ama bu kişinin ham mı yoksa pişmiş mi olduğuyla çok alakalıdır. Olgun bir insan sığ ilişkilere girmeyecektir. Yinede bu gezegenlerin enerjilerinden etkilenecek ama iradesiyle doğru yolu seçmeyi bilecektir. Bilmeyenin işi zor olacaktır ama bu da onun olgunlaşması için güzel bir fırsattır.

Uzun lafın kısası ve tüm bu enerjilerin etkilerinden kurtulmanın yolu, kadının kendisini bilmesindedir.
Duygusal bir boşlukta iken bu transitlere yakalanırsanız, kendinizi kendi ellerinizle cehenneme atarsınız. Eğer yukarıda bahsettiğim toplum baskısını üzerinizde hissediyorsanız veya hayallerinizin gerçekleşmesini hayatınıza girecek olan adama bağlıyorsanız, bir de bunun üstüne bu gezegenlerin transitlerinden etkileniyorsanız, yanlış bir ilişki yaşama veya yanlış bir evlilik yapma olasılığınız yüksek olacaktır.

Hayat bize zehri de sunar, şifayı da. Sevgiyi de, nefreti de, aydınlığı da, karanlığı da.
Almak eğer bir kadının en büyük gücü ve en büyük zaafıysa, neyi almak istediğimizi, neye ihtiyacımızın olduğunu bilmek bizim en büyük görevimizdir.
Bu yüzden gerçek ruh eşimizi bulmanın yolu gerçek ruh eşi olmaktır.
Bir başkasının sana aşık olmasını beklemeden sen kendine aşık olmalısın. Bir başkasının kollarında sevgi aramadan, sevgi istediğini hissettiğin anda, kendine sarılarak bunu kendine verebilirsin. Yağmurun, toprağın, rüzgarın, kuşun ve çiçeğin seni beslemesine ve sevgi vermesine izin verebilirsin.
Bir kadın kendi doğasına, yani toprak anaya dönerek ve onun ona sunduklarını kabul ederek tüm aşk yaralarını sarabilir. Çünkü doğa bize sevginin dışarıdan gelen birşey olduğunu değil, içimizde saklı olduğunu öğretir.
İşte bu gerçekliği bir kere kavradıktan sonra hayatına girecek bir sonraki ilişki ruh eşin olabilir.

Eğer sen de dış gezegenlerin transitlerinden veya kendi kişisel haritandaki açılarından etkileniyorsan ve ilişkin hakkında yardım almak istiyorsan, bana sağ taraftaki (veya sayfanın altındaki) iletişim formundan ulaşabilir ve danışmanlık alabilirsin.