Kalbi açmayı öğrenmek

  • Share

Hastalık da bir şifadır

  • Share

MİNİMALİZM | Uranüs ile Boğa dost olur mu?

  • Share

Müzik & terapi

  • Share

Yoga & Faydaları

  • Share

Mandala ile Terapi

  • Share

Regresyon ile terapi

  • Share
Terapi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Terapi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kalbi açmayı öğrenmek

Blog yazılarımı takip edenler nadir görülen bir kas hastalığına sahip olduğumu biliyorlardır. İnsanın kronik bir rahatsızlığı olunca şifa uğruna her çareyi deniyor.
Maalesef doktorum beni belirli bir spora yönlendiremediğinden deneme yanılma yoluyla yapabileceklerimi öğrenmek zorunda kalmıştım ve yolum o zamanlar yoga'yla kesişmişti. Hatta daha önce yoga hakkında bir yazı yazmıştım.

Bu seferki yazımda en sevdiğim 2 yoga pozundan ve etkilerinden bahsetmek ve sonra da tek başına evde öğrenmek isteyenler için çok sevdiğim Juliana'nın youtube kanalını önermek istiyorum.

☆☆☆

Yoga yapanlar bilir. Bazen bazı pozlar bağımlılık yaratır. Bedenimiz o pozlarda huzur bulur ve dakikalarca o halde kalmayı arzular.
Bu hayatta ne kadar irademizle seçim yaptığımızı zannetsek de, çoğu zaman bizi yönlendiren duygularımızdır.
Eğer Yoga pozlarının duygusal anlamda bedenimizi ne şekilde harekete geçirdiğini anlayabilirseniz, sizi hangi duygunuzun yönettiğini daha iyi anlayabilirsiniz.

Birçoğumuzun en sevdiği ve rahat ettiği, hatta yaparken hiç zorlanmadığı poz çoğu zaman child pose, yani çocuk duruşudur.
Bu pozda kalp merkezimiz koruma altındadır. Kalbimizi kapatmayı ve kendimizi korumayı öğreniriz. Bu aynı zamanda cenin pozisyonunu andırır. Anne karnındaki huzuru tekrardan hissedebildiğimiz bir pozisyondur ve bize huzur verir.


Eğer kalbiniz kırıldıysa, üzüntünüz, kederiniz varsa bu poz size çok iyi gelebilir çünkü size anne karnındaki korunaklı yuvayı tekrardan hissettirecek ve içten şifayı başlatacaktır.

Ne var ki bu pozda kalmaya devam etmeniz aynı zamanda size kalbinizi kapatmayı öğrettiğinden hayatınızın bazı alanlarında zorlanmaya başlayabilirsiniz. En çok da aşk ve ilişkiler konularıyla ilgili sıkıntılar yaşadığınızı ve bilinçaltınızın sizi korumaya çalıştığını bilmelisiniz.

Yoga'ya başladığım ilk zamanlarda yapmak istediğim tek hareket bu ve kelebekti.  Yaşadıklarım bana kalbimi kapatmayı öğretmişti ve huzur bulduğum tek pozlar bunlardı. Bir müddet iyi de geldi ama her karanlık geceden sonra güneş elbet doğar ve hiçbir çiçek ben açmayacağım diye inat etmez.
Kalbimi bir yere kadar kapatabilirdim ve onu bu şekilde koruduğumu zannetmek bir ilüzyondu. Kalbimi açmayı öğrenmek için heart opener, yani kalp açıcı pozlarına ağırlık vermeye başladım.


Bedenim esnek olmasına rağmen bunları yaparken çok zorlanıyordu ama pes etmedim üzerlerine gittim. Her gün zaman ayırdım ve dakikalarca bu pozlarda kalmayı denedim.


Yoga sadece basit bir egzersiz değil. Ruhsal bir şey. Yaptığınız hareketler ruhunuzdaki blokajları kırıyor adeta. Açılmayı, teslim olmayı öğreniyorsunuz.
Zorlandığınız her pozisyonda içine aldığınız her nefesle hayatınızda yaşadığınız bir tıkanıklığınıza yer açıyorsunuz. O yarayı görmeye izin veriyorsunuz, bedeninize ve limitlerine saygı duyuyor ve sınırlarınızı sevmeyi öğreniyorsunuz.

Ying & Yang kitabını okuyanlar bilir, orda ilişkilerle ilgili yaşadığım kendi sıkıntılarımdan bahsetmiştim.
Hayatıma birisini çekebilmemde bu kalp açıcı pozları deneyimlemek bana çok yardımcı olmuştu.

Eğer sizin de kalbiniz hassas ise, kırgınlıklarınız ve yaşanmışlıklarınız ve üzüntüleriniz size kalbinizi kapatmayı öğrettiyse, kendinize her gün derin nefesler eşliğinde bu pozları yapmak için zaman ayırın. Size iyi gelecek ve içinizde bir şifa simyasını başlatacaklar.

Benim en çok sevdiğim yin yoga ama bu da farklı bir blog yazım olsun.
Şimdilik denemek isteyenler youtube'dan Boho Beautiful kanalını takip edebilirler.
Bu da bir örnek:


Hastalık da bir şifadır


Umre yolculuğumu tamamladım, kutsal topraklardan geri döndüm ve çok feci bir şekilde hastalandım. İlk önce boğazda bir kaşıntıyla başladı her şey, sonra bir ateş, ardından korkunç bir tıkanma ki, gözlerimden bile iltihap geldi ve sonrasında da gözlerimde kayma gerçekleşti. 

Denir ki, ordan dönen tüm günahlarından arınır ve bebeklikteki masumluğuna geri döner. İşte bu arınma bende hastalık kanalıyla gerçekleşti. 
Bu yüzden bu yazımda hem hastalıklardan hem de manevi sepeblerinden bahsetmek istiyorum. Çünkü çoğumuzun sandığı gibi hastalıklarımız bazen birer lanet değil, lütuftur.

Bazen merak edip soranlarınız oluyor neden danışmanlığımı yüzyüze değil de mail aracılığıyla yaptığıma dair. Manevi sebebini başka bir blog yazısında paylaşmıştım. Bir diğer sebebi ise önemli bir rahatsızlığımın olması. Çok nadir görülen bir kas rahatsızlığım var. O kadar nadir ki, doktorlar için çok ilgi çekici olabiliyorum. İlginç bir uzaylıymışım gibi birçok şeyi denemek, heycanla öğrencilerini yanlarına çağırıp onlara da göstermek istiyorlar. Zamanında bu tavırları beni çok derinden etkileyip sarsıyor ve kırıyordu. Sonuçta zaten hasta psikolojisine sahipsiniz yani gereğinden fazla hassas ve kırılgınsınız, sağlıklı bir insan gibi düşünemiyorsunuz. Bazen sadece öğrenciler de öğrenebilsin ve şahit olabilsinler diye işkencelere iki doz maruz bırakıldım. Ve tüm bu yaşadıklarım bana yetersizlik korkusunu armağan etti. Tipik bir Satürn-Güneş karesi. Hayatım boyunca beni en çok zorlayan açım. 

Doktorum bana en son, kalbin atmaması gerekir, yürüyememen gerekir, nefes alamaman gerekir ama sen hepsini yinede yapabiliyorsun demişti. O zaman anladım ki, bu hastalığım sadece bir perde. Sadece bir korunma. Saf kalabilmem için belki de insan suresinin 18. ayetinde geçen ismime layık olabilmem için. 

____________________________________

Küçükken manevi enerjisi temiz olmayan bir evde yaşadık. 3 yaşındaydım ve ateşliydim ve birden çığlık atmışım. Babam yanıma geldiğinde ellerimle yerleri gösterdiğimi ve görmemek için yorganın altına saklandığımı söylüyor. Bu anıya dair bende her şey silinik, hatırlayamayacağım kadar küçük bir yaş zaten.. Ama babama göre (ateşli olmamdan kaynaklı), diğer alemin varlıklarını gördüm ve korkuyla kaslarımda bir boşalma oldu. Sadece anlık bir his ve korkunun tetiklemesiyle.
Tıp bu tür şeyleri tabiki kabul etmiyor bu yüzden Almanya'da büyük sıkıntılar yaşadık.
Burdaki doktorlar daha anlayışlı olduklarından, kendi doktorum hastalığımın ilerlememesinin sebebinin bunun olabileceğini söyledi. Anlık korku kaslarda bir güçsüzlüğe sebep olmuştu. Bu etki ömür boyu kalacaktı ama en azından bir ilerleme olmayacaktı. 

Hastalıkların manevi sebeplerini araştırdığınızda kas hastalıkların temel sebebinin korku ve kontrol kaynaklığı olduğunu buluruz. 
Haritasında 29. derece Kova'da Satürn'ü bulunan birisi için ne kadar manidar korku ve kontrolün en büyük imtihan alanları olacağı. Kova burcu da hastalığın hangi alanda etkili olacağını gösteriyor. Sonuçta bu nörolojik bir rahatsızlık aynı zamanda. 

İşte bu benim geçmişim. Çocukken hala tam olarak ne yaşadığımı bilmediğim bir travma geçirmişim. Sonrasında da hayatın yüklediği ufak tefek yükler var. 
Umre'ye davet çıkınca, benim henüz yaşım genç,  büyük günahlarımda yok, pişmanlıklarım da.. nasıl bir arınma yaşarım acaba diye çok merak etmiştim. 

Gittim, gördüm, sevdim. 
Aşk meğer buymuş diyebildim. 
Hayatınızda bu dünyaya ait olmayan günler geçirmek istiyorsanız siz de niyet edin ve mistik bir davetiye bekleyin. O davetiye gelecek, benimki ilkinde geri çevrilmişti, ikincisinde çıktı. Çünkü gerçekten kelimelerin sığ kalıp asla anlatamayacağı derinlikte güzel şeyler yaşıyor insan orda. 
Kocaman adamların hüngür hüngür ağlayışını gördüm mesela ve onların gözyaşları bana sevginin en masum en duru en saf halini öğretti. Kim diyor erkekler ağlamaz diye. Erkekler o kadar güzel ağlar ki, ve bu asla bir güçsüzlük göstergesi değildir. 
Onları ağlarken gördüğümde, duygularını bu kadar derinden paylaşabildikleri için ve beni de bu kadar derinden etkileyebildikleri için ne kadar güçlü olduklarını hissettim. Bu çok güzel bir hismiş. Ruhların bu kadar derin bir sevgi boyutunda el ele tutuşabilmesi. Gönüllerin birleşmesi. Allah yolunda. Birlik ve teklik.. Bunlar çok özel hatıralar insanın şu garip dünya yolculuğuna. 

Geriye döndüğünüzde bir hüzün kaplıyor içinizi. Ordaki deneyimlediğiniz manevi zengin deryadan kopuyorsunuz diye. Ve bu yüzden yitirmemek için bir çaba oluyor ister istemez ama çabaya rağmen başarılı da olamıyorunuz bir türlü. Çünkü döndükten sonra şeytanın imtihanları da şiddetlenmiş ve artmış oluyor. Yani ordaki günler döner dönmez içinizi ısıtan hatıralara dönüşüyor ve arınmanın devamı için ruh daha büyük imtihanlardan geçiriliyor. 

Döndükten sonra bir müddet geçirdiğim hatalığın etkisiyle her gece Mekke ve Medine'yle uğraştım. Oranın insanlarıyla, oranın şahinleriyle, oranın enerjisiyle. Vizyon şeklinde görüntüler iniyordu gözümün önüne. İhramına sarınan bir adam beni kefenliyordu. Yeşil halıda namaz kılan annem bir anda izdihama yakalanıyordu vs. Her bir kare sıkıntı içeriyordu ve sanki onca sene bastırmış olduğum korkularımı su yüzeyine çıkarıyordu. 
Kefenleyen adamla ölüm korkum, ölüm korkumun arkasında yatan yaşama korkum. 
Özgürce uçan şahinlerle teslimiyet konusundaki korkularım. Herşeyi kontrol etmek isteyişimin altında yatan sebepler. 
Peygamberimizin yanında yeşil halıda namaz kılan annemin görüntüsüyle birlikte birden küçüklüğümü hatırladım. 
Küçükken yemek yemezdim annem de yemezsen bırakır giderim derdi. Bir keresinde gerçekten bahçeye çıkıp saklanmıştı. Onun babamla birlikte aradığımı hatırlıyorum. 
Yemek yememen nazımdam değildi. Almanya'da doğduğumda iki aşının aynı anda yapılması alerjik bir reaksiyona sebep olmuştu. Yutamıyordum. Yutamadığım için de yemek yiyemiyordum. Ama annemde anne yüreği işte, yiyemiyorum diye türlü türlü çareler arıyordu. Nerde bilebilirdi ki kızının bilinçaltına terk edilme korkusunu nakış gibi işlediğini..

İşte yeşil halıda yaşadığımız izdiham ve hepimizin birden birbirinden kopuşu bende anksiyeteyi tetikledi. O korku daha derininde gizli olanı açığa çıkarttı ve ben hiçbir şekilde bilincinde olmadığım bir terk edilme korkumun varlığından haberdar oldum. Bu korkuyu o kadar güzel bastırmışım ve kamufle etmişim ki senelerce, yalnızlığı deli gibi arayışımda ve kimseyi yanıma yaklaştırmak istemeyişimin ardındaki en büyük sebebin bu korkum olduğunu idrak edebildim. Çünkü yalnız ve tekbaşına kendime yetebilirdim ve herkesten uzak durursam, yani sevginin en derinime yerleşmesine izin vermezsem, kimse beni terk edemezdi. Zihnim sorununa mantıklı bir çözüm bulduğunu zannetmişti senelerce. Beni sevmekten ve güvenmekten uzak tutarak. 

İdrak şifa yolunun yarısıdır denir. Bilinçaltı sadece yaşattığı acıyla kapılarını bilince açar. Bir kere bilinçlendikten sonra artık irade devreye girer. Bundan sonrası kişinin kendi elindedir. Şifalanmanın anahtarını artık Allah kişinin eline teslim etmiştir. Kulunun zaman, azim, akıl ve sabır kavramlarını birleştirmesi gerektiğini izleyebilmek için geri çekilir. 

Hastalık kötü. Çünkü hastalık zorluk ve eziyet çekmek demek. 
Gözlerimin kaymasıyla birlikte büyük bir panik yaşadım ve tüm korkularımın belki de en büyüğünle yüzleştim. Yaşam korkusu! 
Çoğumuz ölümden korktuğumuzu zannederiz oysa asıl korktuğumuz yaşamaktır. Ve hayat bizi hastalık aracılığıyla bu korkumuzla çok güzel bir şekilde yüzleştirir. Kıymet bilmeyi öğretir. Hem de her anın kıymetini. 
Biz insanoğlu fazlasıyla nankör davranıyoruz çoğu zaman. Şükürsüzüz ve minnet duymuyoruz. Oysa Allah o kadar cömert ki her konuda. O kadar fazla seviyor ki kullarını, her açıdan destek oluyor, yardımlarımıza koşuyor, sevgisiyle bizi ruhen doyuruyor. Aslında her birimiz ne kadar şanslıyız ama bunu unutuyoruz çoğu zaman. Hastalık hatırlatıyor. İşte bu yüzden hastalıklarımız aslında birer lütuf. Bizi özümüze döndüren bir vesile. Kötülük olarak görmemeliyiz çünkü her şerde bir hayır var. 
Ben umre ziyareti sonrası zorlayıcı şeyler yaşadım ve bu zorluklar derin idraklara ve arınmalara vesile oldu. Bu yüzden iyiki yaşamışım diyebiliyorum. 

Bu yazıyı yazarak hem işlediğimiz küçük şükürsüzlük günahlarımızı hatırlatmak istedim hem de Umre'nin ne kadar etkili olduğunu anlatmak istedim. 
Hocamız bize yolculuktayken 'bu sıradan bir gezi değil, biz geziye falan gitmiyoruz, ibadete gidiyoruz' demişti. Bu yüzden zannetmeyinki boş ellerle gidip boş ellerle dönebileceğinizi. Orda gerçekten Kabe'nin yakınında dururken ve tir tir titrerken DNA'nız da bir değişiklik olduğunu hissediyorsunuz. Bu ilk görüş bana o kadar ağır geldi ki, kalbimde kopan gümbürtüyü ve saniyeler boyunca süren teklemesini hayatım boyunca unutmayacağım. 
Döndüğünüzde de sıradan hayatınıza istediğiniz kadar devam ettiğinizi zannedin. Şeytan imtihanlarıyla her köşede bekliyor ve hayat sizi bu imtihanlar aracılığıyla arınmaya davet ediyor.
Bunun her daim farkında olmanız ve hayırlara kullanabilmeniz dileğimle.

Ve unutmayın ki, her derdin var bir dermanı. Hastalıklarımızı da büyütmemeliyiz. Çünkü her hastalık şifasıyla birlikte gelir. 
Hasta olup da içi daralanlar bu güzel kardeşimin sesini içlerine işletsinler.

MİNİMALİZM | Uranüs ile Boğa dost olur mu?


Belki duymuşsunuzdur "Hayatı sadeleştirmek için derle topla rahatla" adında uluslarası çok satanlar listesine girmeyi başarmış olan bir kitap var piyasada. Yazarı Marie Kondo adında bir Japon. Kitap da Japon toplama ve düzenleme sanatıyla ilgili.
Garip insanoğlu maddi dünyaya öyle bir saplanmış vaziyette ki, temizlik üzerine yazılan bir kitap uluslarası en çok satanların arasına girebiliyor.
Bu blog yazımı yazmamdaki amaç kitabın tanıtımını yapmak ve almaya yönlendirmek değil. Zaten temel prensipleri aktarıyor olacağım, alıp boşunuza evinizi doldurmanıza gerek kalmayacaktır..
Bu yazıyı yazış amacım, Boğa burcunu ve 2. ev konularını ele alarak, minimalizmin nasıl terapi olabileceği hakkında farklı ve alternatif bir bakış açısı kazandırmak.

Astrolojide 2. ev maddi manevi sahip olduklarımızı gösterir. Hayatta var olabilmek ve yaşamımızı sürdürebilmek için ihtiyaç duyduklarımızı. Ev, yemek, oksijen vs. Maalesef doğadan kopuk yaşadığımız için karnımızı doyurabilmek uğruna para kazanmak zorundayız. Başımızda bir çatı olması için de para kazanmak zorundayız. Allah korusun ama pek uzak olmayan zamanda oksijen alabilmek için de paraya ihtiyaç duyacağız gibi gözüküyor. Tıpkı Allah'ın dağından çıkan suya para ödediğimiz gibi.
Yani anlayacağınız ihtiyaç duyduğumuz her şey paraya bağlandığı için, 2. ev paranın evidir. Boğa burcu da tüm bu konularla yakından ilişkilendirilir.

Bir Boğa maddenin önemini diğer zodyak burçlarından daha iyi bilir. Para Boğa için güven demektir. Bu yüzden her şeyi sahiplenir. Bir Boğa biriktirmekle bilinir. Her şeyi biriktirir. Sahip oldukça kendini güvende zanneder ve sonra bu güvenin sahte olduğunu idrak edince depresyona girer.
Bunun ne kadar korkunç olduğunu bizzat kendim de bilenlerdenim.
Bir Boğa yavrusu olarak küçükken gördüğüm her şeye sahip olmak isterdim. Biriktirmeyi en çok sevdiğim şeyler incik cincik saçma sapan şeylerdi. Takı toka, kartpostal, her türlü oyuncak. Almanya'da bir aralar "Diddl" çılgınlığı vardı. Blok halinde üzerinde fare resimleri bulunan kağıtlar. Kapitalist sistem bir şeyi çıkarıyorsa onu çok iyi pazarlar. Bu Diddl faresinin nelerini çıkartmadılar. Evler saçma sapan peluş farelerle doldu, bir sürü farenin olduğu okul eşyaları, magnetler, her şey. Bu kağıtların hepsi elimde kaldı ve hala da varlar.

Sonra aradan yıllar geçti ve depresyon kapımı çaldı. Bu süreç içerisinde yapmak zorunda olduğum ilk şeyin arınmak olduğunu idrak ettim. Bizi hasta eden bu hırsımızdı. Sürekli sahip olma isteğimiz. Hep daha fazlasına ihtiyaç duyduğumuzu zannetmemiz.
İçimdeki istifçi zamanla Boğa'nın ezoterik astrolojideki anlamını keşfetti. Malı biriktirmek yerine, güzel anıları biriktirmek. Evi doldurmak yerine, ruhu doyurmak. Dışı süslemek yerine, içi beslemek.
İşte minimalizmle de bu dönemde yolum kesişti ve bir arınma başladı. Etrafımdaki malları verdikçe daha mutlu oluyordum. Benim senelerdir kullanmadığım bir şeyi başkasının değerlendirdiğini gördüğümde seviniyor ve neşe duyuyordum. Ve daha da önemlisi daha az şeye sahip oldukça kendimi daha huzurlu hissediyordum. Azaltmak ve azla yetinmek bir terapi olmuştu benim için. İyileşiyordum..

Marie Kondo'da bunlardan bahsediyor aslında kitabında. Temizlik yaparken oda oda başlamayın diyor. Kategorilere göre hareket edin ve ilk önce giysilerden başlayın önerisinde bulunuyor. Bir giysiyi elinize alıyor ve kendinize bu bana neşe veriyor mu? Faydalı mı, işime yarıyor mu, ihtiyacımı karşılıyor mu? diye soruyorsunuz. Cevap evet ise kalıyor, hayır ise ihtiyaç sahiplerine gidiyor. Bunu tüm diğer eşyalar için uyguluyorsunuz. Kitaplar, süs eşyalar, mutfak eşyaları, hediyeler vs.
Bunu yaptırmasının arkasındaki amaç eşyayla yeniden bağ kurmayı öğretmek. Biz her şeye o kadar kolay ulaşıyoruz ki hiçbir şeyin kıymetini bilmemeye başladık. Oysa büyüklerimize 40 yılın başı bayramda kırmızı pabuç alındığında yastık uçlarına koyar, onlarla yatarlarmış. Bu minnet ve şükür duygusu. Bizim çoktan unuttuğumuz küçük mutluluk hatıraları. Günümüzün çocuklarının tadamadığı hazlar.

Çocukken, fabrikada üretilirken yanlışlıkla gülümsemesi ters basılan ayıcığın hikayesini anlatan masaldan çok etkilenmiştim. Oyuncakçıda bütün ayıcıklar satırlırken onu kimse istemiyordu. Ayıcığın ise tek isteği onu olduğu gibi kabul eden biri tarafından sahiplenilmekti. En sonunda bu isteği gerçekleşiyordu ama gerçekleşene kadar ayıcıkla kurduğum empati beni mahvediyordu.
Bu masal beni o kadar çok etkilemişti ki herşeyin bir ruha sahip olduğunun ve bu yüzden her şeye iyi davranmam gerektiğinin inancı gelişti. Oyuncaklarımın her birine o kadar iyi baktım ki kimileri hala yepyeni duruyor.

Marie Kondo eşyayla bağ kurun dediğinde bu masal ve çocukluğum geliyor aklıma.
Hangimiz bu bağı kuruyoruz gerçekten?
Az eşyaya sahip olduğunuzda sahip olduklarınızın sizin için sadece maddi değeri değil, manevi bir değeri oluyor. Çocuklarımıza ve bizden sonraki gelen nesle yine bunu hatırlatmak ne güzel olur düşünsenize. 40 yılın başı alınan ve 10 yıl giyinen bir kazak, yırtılana kadar giyilen ayakkabı. Oha, olmaz biz fakir miyiz demeyin. Benim dolabımda 10 yıldan fazla giydiğim şeyler var. Ne renkleri soldu, ne küçüldüler. Bana hala hizmet etmeye devam ediyorlar ve bu bende minnet duygusunu uyandırıyor. Gerçekten kullanılmayacak hale geldiklerinde teşekkür ve şükürle geri dönüşüme verebiliyorum.
Bunu sahip olduğunuz eşyalarınızla bir denemenizi tavsiye ederim. Gerçekten bağ kurun, minnet duyun, dost gibi davranın. Hem kendinize iyilik yapın, hem doğaya. Çünkü bu tüketim çılgınlığıyla sadece kendimize değil en çok doğa Ana'ya zarar veriyoruz ve onun intikamını değişen iklim koşulları aracılığıyla çok büyük bedeller ödeyerek görmeye başladık.

Bu yazı sadece lafta kalmasın diye size bu minimalist yaşamı gerçekten hayata geçirmiş insanların örneklerini sunmak istiyorum ki, göz de kabullensin gerçekten kendisinin de böyle bir hayatı yaşayabileceğini. Çünkü Uranüs Boğa burcundaki transiti boyunca bu tür alternatiflerin zannedildiği kadar uçuk kaçık olmadığını kanıtlayacak.
Amerika'da bu "tiny house" akımı 2008 ekonomik krizinden sonra patlak verdi. 2020'de böyle bir fırtına yaklaşırken belki de bazılarımızın almak istediği önlemler olabilir ve bu videolar ilham verebilir. Daha fazlası için youtube'da living big in a tiny house kanalını takip edebilirsiniz.

İlk videodaki adamın gözlerine dikkat edin. Bir şeyi tutkuyla yapan insanların bambaşka büyüleyici bir enerjileri oluyor. Yaptığı işe sevgi ve tutku katan herkesde oluyor bu ve bunu görmek insana muazzam ilham veriyor.
İkinci video ise, benim çocuklarım var böyle bir yaşam tarzı yaşayamam diyenlere kapak olsun. Çünkü asıl çocukların böyle bir yaşam tarzına ihtiyaçları var.
3. örnek de çocukları büyüttük artık huzura kavuşalım diyen emeklilerimiz için.
Son örneği ise çocuklara hayran kaldığım için eklemek istedim. Büyük şehirlerde sitelerden büyük paralara evler alıp, sonrasında borcu kapatabilmek için köle gibi çalışmadan önce bu gibi alternatiflerin hayal olmadığını bilmek, özgürlük verir.




Müzik & terapi


Daha önce ruhsal uyanış ile ilgili olan yazımda müzige karşı çok hassaslaştığımı ve maalesef müzikten uzaklaşmak zorunda kaldığımdan bahsetmiştim. Belirli şarkıların beni çok olumsuz anlamda etkilediğinin farkına vardığım bir dönemdi. 
Belirli şarkı ve seslerden neden bu kadar olumsuz etkilendiğimi ise daha bir kaç hafta önce yeni öğrendim. 

☆☆☆

Günümüz müzikleri 440 Hz frekansına ayarlıymış ve araştırmalar bu frekansın çakralarımız üzerinde olumsuz etkiye sahip olduğunu kanıtlamış. 
440 Hz frekansının titreşimleri sol beyni ve egoyu tetiklerken sağ beyne özgü duygusal ve sevgisel zihni baskılıyor ve yaratıcılığımızı köreltiyormuş. 

Çakralar üzerindeki deformasyonla birlikte 3. gözümüzün kapalı kalması bizleri adeta yönetici elit ailelerin kukla ve köleleri haline getiriyor. Çünkü farkındalığa sahip olmayan insan koyun sürüsünün aptal bir parçası haline gelir ve ona dayatılan düzeni kabul eder. 

Müzik ruhun gıdasıdır diyerek bizleri nasıl zehirlediklerini ve hasta ettiklerini öğrenmek için buraya tıklayın. 
Ve bana kalırsa bundan sonra dinlediğiniz müziklerde seçici davranın. 
_________________________

Bu yazıyı yazmamın asıl sebebi korkutmak değil, daha ziyade müziğin gerçek doğasında da olduğu gibi, şifa ve terapi amaçlı kullanmanın yollarını göstermek. Çünkü belirli frekansları dinlemek bizi hastalandırdığı gibi şifalandırabiliyor. 

☆☆☆

Solfeggio Frekansları

Solfeggio ölçeği 6 notalı bir ses dizinidir ve şifa, sevgi, birlik için kullanılır. 
İnanışa göre bu 6 nota dünyayı biçimlendirmek için Yaratıcı tarafından kullanılmış ve Ortaçağ'da kilise tarafından, insanlar bu bilgiyi idrak edemez inanışıyla ortadan kaldırılmış ve saklanmış. 

Anlamları:

• UT - 396 Hz - 
Bu frekans kederi mutluluğa çeviriyor. Suç duygusunun yerine ise bağışlama hissi yerleşiyor. 
Eğer olumsuz duyguların esiri olduğunuzu düşünüyorsanız bu frekansı dinlemek size iyi gelecek ve şifalandıracaktır. 
Dinlerken tüm bu duyguların ortaya çıktığını hissedebilirsiniz. Teslim olun ve dönüşmelerine izin verin. 


• RE - 417 Hz - 
Üzerimizdeki olumsuzluğu alıyor ve bilinçaltımızdaki blokajları temizliyormuş. 
Kendinize sınır koyduğunuzun farkındaysanız ve korku gibi duyguların sizi yanlış yönlendirdiğini düşünüyorsanız, bu frekans blokajlarınızı aşmanız konusunda size yardımcı olabilir. 


• MI - 528 Hz - 
Bu frekansın içimizdeki sevgi gücünü uyandırdığına ve DNA'mızı onardığına inanılıyor. Ayrıca bizi dengeliyor ve sevgiyi kendi içimizde keşfetmemize yardımcı oluyormuş.


• FA - 639 Hz - 
Her türlü ilişkimizi güçlendiriyor ve aile, aşk, iş, arkadaşlarla olan ilişkilerimizin merkezine sevgiyi, uyumu ve birliği yerleştiriyormuş. 
İlişkilerinizde sürekli sorun yaşıyorsanız bu frekans size iyi gelebilir. 


• SOL - 741 Hz -
Bedenimizi tüm toksinlerden arındırıyormuş.
Zihnimizi berraklaştırıyor ve farkındalığımızı arttırıyormuş. 
Eğer hayatınızda sürekli sorun ve problemlerle karşılaşıyor ve nasıl başetmeniz gerektiğini bilmiyorsanız bu 741 Hz size iyi gelebilir. 


• LA - 828 Hz -
Sezgilerimizi ve psişik yeteneklerimizi uyandırıyor ve manevi, ruhsal dengeye kavuşmamızı sağlıyormuş.
828 Hz gerçek özümüzü keşfetmemize yardımcı oluyor ve yaratıcımızla aramızdaki bağı kuvvetlendiriyormuş. 


☆☆☆

Müziğe karşı hala çok dikkatli davranmaya çalışıyorum çünkü bedenimin ve zihnimin yoğun bir şekilde etkilendiğinin farkındayım. 
Mesela 639 Hz frekansını belirli bir müddet dinlediğimde göz yaşlarıma hakim olamıyorum. O kadar ilginç bir şey ki, bu frekans sevgi hissinden sessizce ağlamama sebep oluyor. Yani mutluluktan ağlıyorum ve bu kendimi çok kötü hissettiğim bir günde dahi oluyor. Bu yüzden genellikle moralimin bozuk olduğu zamanlarda dinlemeyi tercih ediyorum. 

Benim seçmiş olduğum örnekleri beğenmezseniz youtube'dan diğer örneklerini bulabilirsiniz. 
LA - 828 Hz frekansını dinlerken dikkatli olun. Siz hazır olmadan 3. gözünüzün açılması olumsuz yan etkilerini deneyimlemenize sebep olabilir. 
Benim size tavsiyem yatmadan önce 15er dakika kulaklıkla dinlemeniz. Frekansın üzerinizde yarattığı enerjiye alıştıktan sonra daha uzun süreler dinlemeye başlayabilirsiniz. 
 21 gün boyunca bunu deneyin ve hayatınızda ne gibi değişikliklerin olduduğunu gözlemleyin. 

Organik müzik dinleyerek ruhunuzun gerçek gıdasını keşfedin. 
:)

Yoga & Faydaları


Biliyorum biz Türk milleti çok değerli gelenek, göreneklere ve çok güzel bir dine sahibiz. 
Ama biz bazen Peygamberimizin, "ilim Çin'de dahi olsa, gidip onu bulun" sözünü görmezden gelebiliyoruz. 
Ne gerek var uzak doğu kültürüne, namaz varken meditasyonda neymiş demek, sadece bu konular üzerinde ne kadar bilgisiz olduğumuzu gösterir. 

Allah her topluma yol gösterici bir peygamber göndermiştir ve dünyadaki en güzel din gerçekten İslam'dır, çünkü diğer peygamberlere de iman etmemiz gerektiğini emreder ve bu som emirdir, yani son dindir. 

Hz. İsa yolundan sapmış yahudi topluluğuna yol göstermeye gelmişti, onun amacı yeni bir din yaratmak değildi. O sadece Allah'ın emirini yerine getiren bir peygamberdi ve böyle kabul edildi. Oysa İznik konsilinden sonra pagan olan toplumun Hz. İsa'yı kabul etmesi için Konstantin, peygamber İsa'yı tanrı İsa'ya çevirdi ve gerçek öğreti saptırıldı. 
Bu duruma çok benzer bir olay Buda'dan sonra da yaşandı. Peygamberlik görevi verilen Buda'nın öğretileri ölümünden sonra karmaşıklaştı ve kısmen saptırıldı. 

Dinler tarihine ilgisi olan, bu tarihin çok karanlık olduğunu bilir. Dinlerle ilgili bir çok öğreti hala Vatican tarafından saklanmaktadır. 
Önemli olan kişinin başkasının söylediğine inanmaktansa, kendi başına öğrenmesi ve deneyimlemesidir. 
O halde kendi dinimize ve kültürümüze sahip çıkalım ama diğer kültürlere de saygı duyalım, merak edelim, hatta bilgilenelim, bilelim.. :)

•••

YOGANIN GEÇMİŞİ • 

Denir ki, çok çok seneler önce Hindistan'da kendilerini manastırlara kapatan rahipler, cinsel yaşantılarına son vermek zorunda kalmışlar.
 Cinsellik insanın doğasının çok önemli bir parçasıdır ve bu parça yok sayıldığında, insan vücudunda bir eksiklik ortaya çıkar. 
Manastırlarda yaşamaya başlayan rahipler zamanla bu eksikliklerini nasıl kapatabileceklerini düşünmeye başlamışlar ve akıllarına bir fikir gelmiş. 
Cinsel ilişki sırasında kişinin istem dışı yaptığı hareketleri raklit edelim demişler. Tüm hareketleri not etmişler ve Yoga'nın temel hareketleri ortaya çıkmış. Zamanla bu hareketler geliştirilmiş, yenileri eklenmiş vs. 
(Yukarıda bahsedilenin cinsel simya'yla ve kundalini enerjisiyle bağlantısı vardır.)

YOGA'NIN FAYDALARI

Hareket beden için şifa kaynağıdır. 
Hele bizim gibi doğadan ayrı, kalabalık şehir hayatında, onca stres içinde hareketsiz bir yaşam süren insanlar için hareket olmazsa olmazımızdır. 
Kimilerimiz bu açığı kapatmak ve doğal dengeyi sağlamak için, ağır sporları tercih edebilir. Kimimiz yürüyüş yapmayı sever, kimimiz ise hem hareket edeyim, hem de ruhumu dinlendireyim, der. 
İşte bu son grupta yer alanlar için Yoga tam bir nimettir. Çünkü Yoga hem kaslarımızı uzatır & kuvvetlendirir, hem zihnimizi boşaltır, ruhumuza huzur ve dinginlik verir. 
Bu ruhsal huzuru belirli hareketler eşliğinde yapılan düzenli nefes alıp verişleriyle sağlar. 

Yoga'ya çok ufak hareketlerle başlayabilirsiniz. 
Zamanla kaslarınızın ve kemiklerinizin, aynı zamanda esnekliğinizin ve dengenizin ne kadar çok geliştiğini deneyimleyeceksiniz. 

Yoga sadece fiziksel bedeninizi değil, aynı zamanda ruhsal bedeninizi de şifalandıracak. 
Rutin hayatınız devam etse de, çok daha huzurlu ve stresten uzak olduğunuzu deneyimleyeceksiniz. 
Hafızanız artacak, zihniniz daha dinç olacak ve özgüveninizde, hatta sabırlı olmada eskiye nazaran çok daha kuvvetli olduğunuzu göreceksiniz. 
Ve en önemlisi beden, zihin, ruh arasında bir denge oluşacak ve bu size şifa olarak geri yansıyacak.

Evde tek başınıza dahi kolaylıkla yapabileceğiniz sabah Yogasının bir örneğini tavşan kardeş bize göstermiş. 
Her hareketi yaklaşık 10 saniye yapmaya çalışabilirsiniz ve yaklaşık bir turu 6 kere tekrarlayabilirsiniz. 

Sabah ben zor uyanıyorum, öğleden sonra yapsam diyenlere, öğleden sonra yapılacak Yoga hareketlerini tavşan kardeş yukarıda göstermiş. 
Burda her hareketi 40 saniye boyunca yapmış ve 4 tur tekrarlamış. 

İkisi de bana uymadı ben gece kuşlarındanım diyorsanız, bu da akşam yogası rutini.  
Tavşan kardeş her bir hareketi 30 saniye tutmuş ve toplamda 3 tur uygulamış. 

Bu da Yoganın ayrılmaz parçası olan Güneş selamlaması hareketleri. 

Önemli Not:

Yoga her ne kadar masum ve zararsız gözüksede, dikkat edilmesi gereken şeyler vardır. 
Yoga hareketlerinin sadece spor amaçlı yapıldığı düşünülse de, her bir hareketin belirli enerjileri vardır. Yani yoga sadece bedeni hareket ettirmez, içimizdeki ruhsal enerjilerin değişmesine de sebep olur. Bunun sonucunda, eğer kişi bu ruhsal enerjileri kaldıramayacak durumdaysa, başetmekte zorlanacağı şeyler deneyimlemeye başlar.
Çakralarda var olan blokajlar, kundalini enerjisi yukarıya tırmanmaya çalışırken, kişide fiziksel veya ruhsal rahatsızlıklara sebep olabilir. Kötü olan şey ise, doktorların bu gibi durumlarda bize pek de yardımcı olamamalarıdır. Çünkü bedende gerçek bir hastalık belirtisi olmayabilir. 
Kısacası yoga'nın yanındaki sessiz tehlikelerin de farkında olmakta fayda vardır. 

Mandala ile Terapi

Mandala boyamak çocukluğumdan beri yapmayı en çok sevdiğim şeydi. 
Bazı sevdiğimiz şeyler değişmez. Büyüdüm ama hala bir mandala tutkunuyum. :)
•••

Peki ya Mandala nedir?
Mandala bir çeşit meditasyondur. 
Carl G. Jung, Mandala ile bilinçaltının kendini ifade ettiğini söyler. Çünkü Mandala kelime anlamıyla 'enerjiyi tutan kap' demektir ve inanışa göre kişinin düşüncelerini, arzularını ve hissettiklerini içine alır. 
Bu yüzden mandala boyarken olumlu enerjilerle doluysak bizi tıpkı bir tılsım gibi koruyacatır. Tam tersine eğer korku veya öfke gibi olumsuz enerjiler içerisindeysek olumsuzluğu hapsedecektir ve bu yüzden onları boyadıktan sonra yakmamız küçük bir şifalanmaya sebep olur.  

Mandala ne işe yarar?
• stresi azaltır, • sakinleştirir, • korku & depresyon hallerine iyi gelir, • dikkati toplar, • farkındalık kazandırır, • özgüven ve huzur verir, • yaratıcılığı arttırır, • kişiye problem çözme yeteneği verir, • bütünlüğü görmemizi sağlar, • bilinçaltımızı bilince çıkartır, • & sabırlı olmayı öğretir.
.....................................................

Mandalarları istediğiniz şekillerde evde tek başınıza çizebilirsiniz. 
Kendiniz çizmek istemiyorsanız ise, ben size yardımcı olabilirim. 
:)
...................................................


PDF formatında olan ve boyarken kişinin çakralarına iyi gelen, kişiye huzur ve şifa veren 11 Mandala örneği. 
Fiyatı 5 TL.
İçindekilerden örnek:
..........................................................


PDF formatında. İçinde insanı doğaya bağlayan 10 hayvan figürlerinden oluşan Mandala var. 
Fiyatı 5 TL.
İçindekilerden örnek:
........................................................

PDF formatında. İçinde 11 tane mistik Mandala örneği var.
Örneklerden bir kaçı kapak fotoğrafının üstünde.
Fiyatı 5 TL.
....................................................

Eğer Mandala boyamanın huzurunu keşfetmek istiyorsanız, bana sağ taraftaki (veya sayfanın altındaki) iletişim bölümünden ulaşabilirsiniz.
•••
Mandalaları PDF formatında size mail olarak göndereceğim. Böylelikle istediğiniz Mandalayı istediğiniz kadar çok çıkartabilir ve sevdiklerinizle de paylaşabilirsiniz. 

Mistik Mandalaların arasından en çok sevdiğim Mandala, hamile kadın. ♡
Yukarıda kendi renklendirdiğim bir örneği ve boyarken iç sesimin bana fısıldadıklarını sizinle paylaşmak isterim..

 Bir kadın bedeniyle doğmakla ne kadar güzel bir mucizeye yuva olduğumuz, boyamaya başladığımda aklıma gelen ilk şeydi. 
Bedenimiz bu kadar güzel ve büyüleyici bir mucizeyken, biz küçük dertleri büyütüp, kendi bedenimizi, yani mucizemize sahip çıkmıyor, onun kıymetini bilmiyor ve hak ettiği sevgiyi ona vermiyoruz. 
Kimimizin boyu kısa, birimizin kilosu fazla, ötekisinin ise kalçaları büyük. Hepimizin var zannettiği bir kusuru. Oysa tüm kusurların ardında mucizeden başka bir şey yok aslında. Tıpkı Mandalanın gösterdiği gibi, bir kadının bedeni aslında cennet bahçesinin ta kendisi. 
Ah keşke görebilsek! İçimizde açmak isteyen binbir gülü, sümbülü, papatyayı sevgimizle sulayabilsek. 

Kadın bedeninin yanında bulunan iki Mandala, kadının içinde barındırdığı çift özelliklerini gösterdi bana. 
O hem bir sevgili, hem bir anne. 
O hem genç bir bakire, hem yaşlı bir bilge.
 O vahşi bir kadın, içinde bir çok özelliği, bir çok rengi ve mucizeyi barındıran.
•••
Mandalaları boyarken hayat sanki kendisini fısıldadı bana. 
İlk başta küçük bir çocuğun heycanınla başladım boyamaya. O kadar güzel renk vardı ki, hangisini seçmeliydim?
Renklerin uyumlarını güzel seçmezsem, bütün Mandalayı mahvedebilirdim. Tıpkı hayatta doğru insanları seçmediğimde, hayatımı mahvedebileceğim gibi.
Renkler birbirine uyumlu olmalıydı. Tıpkı çevreme topladığım insanlar gibi. 
Belirli kalemleri seçmeliydim. Tıpkı hayatta kendime belirli bir çevre edindiğim gibi.
Sezgilerime güvenmeliydim renkleri seçerken. Tıpkı gerçek hayatta da olduğu gibi.
Bazen kalem yarı yolda bitebilirdi. Tıpkı hayatta insanların da beni yarı yolda bırakabileceği gibi.
Bu yüzden bazı kalemleri yedeklemem gerekirdi. Tıpkı hayatta bazı adımları atarken, 2 defa düşünmem gerektiği gibi.
Bazı kalemler dışarıdan çok albenili gözükebilirdi ama boyarken hiç de öyle değildi. Tıpkı her güzel insanın içinin de güzel olacağı anlamına gelmediği gibi.
Onca güzel kalemin cazibesine kapılmaktansa belirli tonları kullanmak bazen daha iyidi. Tıpkı hayatta özüne aykırı davranmanın yanlış olacağı gibi.
Bazen ise Mandalanın her yerini boyamaktansa, beyaz alanlar bırakmak gerekebilirdi. Tıpkı hayatta dolduramayacağımız boşlukların var olduğu gibi.
Ve sonuç itibariyle Mandala için, tıpkı bir ömür gibi emek, zaman ve sabır gerekmekteydi..

Regresyon ile terapi


Regresyon, geçmiş yaşamlardan getirdiğimiz birikintileri hipnoz aracılığıyla şifalandırma yöntemidir. 
Regresyon sırasında bilinçaltımızda yer etmiş bir çok korkumuz bilince yükselir ve böylelikle farkındalıkla birlikte şifalanma gerçekleşir.

Peki ya geçmiş yaşam gerçekten var mıdır? 

İşte bu sorunun cevabını kesin olarak bilemeyiz. Kimileri buna tamamen inanırken, kimileri de şiddetle karşı çıkar. 
Başka inanışlarda reenkarnasyon varken, bizim inancımızda atalardan kalan manevi mirastan etkilendiğimize inanılır. Yani dedenin ektiğini, torun biçer misali.
Bir üçüncü grup daha vardır, ki onlar da kolektif bilinçten etkilendiğimizi savunur. Mesela bazı kadınların adet dönemlerinde acı çekmesinin sebebini, tarih boyunca tüm kadınların çekmiş oldukları acılara bağlarlar.
Bu 3 seçenek arasından istediğinize inanmakta özgürsünüz.
•••
Öyle yada böyle inkar edemediğimiz bir şey var ki, o da belirli korku kalıpları içinde tıkalı kalıp, sürekli aynı şeyleri yaşamamızdır. 
Kimilerimiz bunu para, aşk, huzur vs. gibi türlü türlü konular üzerinden yaşar ama nedenini bilemez. Oysa bilmenin bir yolu vardır. 
•••
Regresyon ile geçmişten getirdiğimiz korkularımızı şifalandırabiliriz hemde evde tek başına. 
Bunu bir danışmanla yapma imkanı olmayanlar, danışmanın görevini üstlenen CD'ler aracılığıyla yapabilirler. 


Benim kullanmayı en çok sevdiğim geçmiş yaşam CD'sini öylesine alıp bir iki kere şakasına cidden bir şey görebilecekmiyim diye denemiştim. İlk seferlerinde meditasyon sırasında uyuya kalıyordum. Tabii uyuya kalınca bu iş olmuyordu. :) Bende vazgeçmiştim.
Yıllar sonra bir kez daha elime geçti ve yine denedim. Bu sefer gerçektende oldu.

☆☆☆

Hipnoz kelimesini duyunca herkes 'aman yok ben öyle tehlikeli şeyler yapmam,' der. Oysa burda bir tehlike söz konusu bile değildir. Çünkü siz tek başınasınız, istediğiniz zaman, kendinizi rahatsız hissettiğiniz anda yine kendinize gelebilirsiniz.
Hipnoz sırasında sadece bilinçaltınıza erişebilecek bir boyuta geçmiş oluyorsunuz. Bu aslında hepimizin bildiği uyku ile uyanma arasında deneyimlediğimiz boyut. 
Televizyon karşısında uyuklamaya başlayancı çok deneyimleriz. Hani etrafınızda olup bitenleri duyarsınız ama mantığınız devredışı olduğu için konuyu tam olarak kavrayamazsınız. Gözlerinizi bir açsanız uyanacaksınız. Yani kontrol tamamıyla sizin elinizde. Hipnoz altında da bu oluyor işte. 
Dolayısıyla korkulacak bir neden yok.
•••
Regresyonu bir danışmanla yapmak, onun sizi yönlendirebileceği için, daha verimli olur. Ama bir danışmanla çalışırken, ona tamamıyla güvenebileceğinizden emin olmalısınız. Çünkü hipnoz altında danışmanın ağzından çıkan her söz direk bilinçaltınızı etkileyecek. Dolayısıyla kötü amaçlı birisiyle bu işi yapıyorsanız, sizi istediği gibi formatlayabilir.
Yinede yanınızda bir yardımcı olsun istiyorsanız, 3. gözünüzün üzerine Ametist ve kalp çakranızın üzerine pembe kuvars koyabilirsiniz. Siz kendinizi şifalandırırken, onlarda size yardımcı olurlar. ♡

Ben şahsen insanlara çok zor güvenirim ve mahremiyetime düşkün olduğum için, anılarımı tanımadığım birisiyle paylaşmak istemem. Bu yüzden evde tek başına, hiç bir tehlike olmadan bunu yaparak bilinçaltımı arındırabilmek işime geliyor.

Peki evde tek başına regresyon terapisi nasıl yapılır?

İlk önce şifalanmasını istediğiniz bir konu belirlemelisiniz. Çünkü bunun nedenini bulup şifalandırmak için niyet edeceksiniz.
Bu konu her türlü şeyle alakalı olabilir. Kimi sağlık sorununun sebebini merak eder, kimi aşk, kimi ise bereketi hayatına bir türlü neden çekemediğini. 
Var olduğunu bildiğiniz korkularınız için de bunu yapabilirsiniz. Karanlık korkusu, yalnızlık korkusu, köpek korkusu, ucak korkusu vs..
Konuyu belirledikten sonra yalnız kalabileceğiniz ve kesinlikle rahatsız edilmeyeceğiniz bir ortama geçin. Üzerinizde rahat kıyafetler olsun ve CD'yi oynatmaya başlayın. CD sizi tamamen yönlendirecek artık bundan sonra yapmanız gereken tek şey ona kulak vermek. 
CD sizi yönlendirirken ilk başta imajinasyon yeteneğinizi kullanın. Yani CD sizi ayaklarınıza bakmaya yönlendirdiğinde gerçekten ayaklarınızın hayalini kurun. Bu size başlangıçta yardımcı olacaktır. Sonrası kendiliğinden gelir.
(Uyuya kalma gibi bir durumunuz söz konusu olursa bu çalışmayı yatarak değil, rahatça oturarak deneyebilirsiniz.)
•••
Beki İkala Erikli'nin bu CD'sini sevmemen nedeni, çalışmanın sonunda tüm edilen yanlış yeminlerin geriye alınması. Mesela hayatına bir türlü bereketi çekemeyenlerin genellikle yoksulluk yeminleri oluyor. Veya aşk hayatında mutlu olamayanların bir önceki hayatlarından bekaret yeminleri oluyor. 
Bu CD tüm bu yeminleri geri aldırıyor ve eğer affetmemiz gereken olaylar veya kişiler varsa, ruhumuzun el verdiğince onları affetmemizi sağlıyor.
Bu arada bunu çocukluk travmaları için de kullanabilirsiniz. İlla bir önceki hayatınızla ilgili şeyler olmak zorunda değil.

Peki ya sonra ne oluyor?

Hayatınıza her zamanki gibi kaldığı yerden devam ediyorsunuz ama bir farkla.. 
Daha bilinçlenmiş ve farkına varmış bir şekilde. 
Çekim yasası gereği bir şeyi yaptıktan sonra onu unutmak gerekir. 
Diyelim parayla ilgili sorunlarınız vardı, regresyonu yaptınız ve şifalandırdınız, nedeninin farkına vardınız. Daha hemen ertesi gün milyoner olmayı beklemeyin. Bu hataya ister istemez hepimiz düşüyoruz. Oysa asıl şifa teslimiyetle gerçekleşir. 
Bırakın, unutun gitsin. Mesajınız alındı. Herşey zamanla yoluna girecek. Sadece sabırlı davranın ve kendinizi mucizelere açın. Çünkü eger bunu gercekten başarırsanız, mucizelerin sizi bulmaması imkansız.

Not: ilk seferde olmayınca pes etmeyin. Hayatınızda meditasyona daha fazla yer ayırmaya çalışın. Zihniniz ve ruhunuz zamanla diğer boyutların varlığını hissetmeye başlayacak. Dolayısıyla zaman ve mekan kapıları aralanacak.