Mars'ın konuştuğu dili öğrenmek

  • Share

18 Kasım 2017 | Akrep burcunda Yeniay

  • Share

Türkiye'nin astroloji haritası

  • Share

4 Kasım 2017 | Boğa burcunda Dolunay

  • Share

Reenkarnasyon Teorisi

  • Share

19 Ekim 2017 | Terazi burcunda Yeniay

  • Share

10 Ekim 2017 - 8 Kasım 2018 | Transit Jüpiter Akrep burcunda

  • Share

5 Ekim 2017 - Koç burcunda Dolunay

  • Share

Astrolojide Mars & Cinsellik

  • Share

Mars'ın konuştuğu dili öğrenmek


Astrolojiyle ilgilenmenin en güzel yanı, enerjileri doğru yönde kullanabilmeyi öğrenmektir. Hayatta olup biten şeylerin daha hızlı farkına varır ve daha çabuk cevaplar buluruz. Herkes "neden bunları yaşıyoruz?" diye sorarken, biz nedenini gayet iyi biliriz. Gökyüzü yeryüzüne yansıyordur.

Jüpiter'in Akrep burcundaki 13 aylık yolculuğu boyunca cinsellikle ilgili konuların gündemde olabileceğini ve maalesef bunların Akrebin daha çok temsil ettiği karanlık yönüyle alakalı olabileceğini yazmıştım. Ve gerçekten de Jüpiter Akrebe girer girmez Hollywood'da senelerce gizlenmiş taciz, hatta tecavüz vakaları su yüzeyine çıktı. Bir sürü ünlü arka arkaya cinsel istismara uğradıklarını itiraf etmeye başladı.

Bu dünyadaki herşey iki kutupludur. İyilik ve kötülük, aydınlık ve karanlık, melek ve şeytan..
Düalizmin var olduğu bir düzende yaşayan ve ona armağan olarak irade gücü verilen insanoğlunun en büyük gücü ve aynı zamanda da en büyük zaafı, seçim yapma şansına sahip olmasıdır.
Sorumluyuz attığımız her adımdan, yaptığımız her seçimden, aklımızdan geçirdiğimiz herşeyden.
Ve aynı zamanda sorumluyuz, cinsel tercihlerimizden.

Cinsellik hakkında daha önce bir yazı yazmıştım. Okumayanlar burdan ulaşabilirler. Yazım Mars ve cinsellik hayatımızdaki etkileri hakkındaydı.
Yazımda pornografik görüntülerin olumsuzluklarından bahsetmiştim ve mastürbasyonun bilinmeyen tehlikelerine de değindim.

Bu yazımda ise Mars'ın haritamızdaki element yerleşimine değineceğim ve ayrıca onu doğru şekilde kullanabilmemiz için bilmemiz gerekenlere.

Astrolojide 4 element vardır. Bunlar ateş, su, hava ve topraktır.
Mars'ı ateş burçlarında veya ateş evlerinde olanlar (koç, aslan, yay / 1., 5., 9. ev) tutkulu ve sabırsızdırlar. Diğerlerine nazaran cinselliğe daha çok açtırlar. Kendilerini karşı tarafa daha kolay açarlar ve daha hızlı orgazıma ulaşırlar. Cinselliğe daha çok haz odaklı yaklaşırlar. Ponografik görüntüler en çok bu gruptakilere hitap eder. Çünkü en ufak bir çıplaklık bile hemen iştahlarını kabartır. Bu yüzden de tutkulu başlar ve işlerini genellikle çabuk bitirirler.

Mars'ı su elementinde olanlar (yengeç, akrep, balık / 4., 8., 12. ev), ateşin tam tersine daha çekingen ve utangaç yaklaşırlar. Haz odaklı olmaktansa, asıl aradıkları şey derinliktir. Cinsellikte "Bir" olabilmeyi arzularlar. Bedensel sevişmeden ziyade, ruhsal birleşmedir aradıkları ve arzuladıkları.
Ateş elementinin tam tersine bu gruptakiler cinsel ilişkiye girmek için zamana ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden sevişmeden önce ısınma turlarına ihtiyaç duyarlar. Ve bu ısınma turu genellikle güzel bir sohbetle başlar, tatlı okşamalarla devam eder ve en sonunda romantik bir sevişmeyle son bulur.

Mars'ı hava elementinde olanlar, (ikizler, terazi, kova / 3., 7., 11. ev) cinselliği daha çok zihinlerinde kugulamayı severler. Onları asıl baştan çıkaran şey, baştan çıkarılma düşüncesinin kendisidir. Bu yüzden zihinsel olarak tahrik olabilmek asıl önemsedikleri şeydir. Zihinlerinde canlandırdıkları görüntü onları heycanlandırsa da, iş gerçekten sevişmeye geldi mi, sahip oldukları fantazileri hayata geçirmek istemeyebilirler. Mesela çok değişik bir pozisyonu zihinlerinde kurgulayabilir ve bundan haz alabilir ama iş gerçekten uygulamaya döndüğünde zorluğundan veya tuhaflığından dolayı yapmak istemeyebilirler. Basite kaçarlar. Onları en çok heycanlandıran seks hakkında konuşmaktır.

Mars'ı toprak elementinde olanlar, (boğa, başak, oğlak / 2., 6., 10. ev) cinselliği beş duyularıyla yaşamak isterler. Onlar için sevişme arka planda çalan güzel bir müzikle, odada yanan mum ışıklarıyla ve masada duran leziz yemekle başlar ve sevişmeyle devam eder.
Cinsellikte aceleden çok herşeyi zamana bırakırlar ve yavaş hareket etmek isterler. Tıpkı bir yemeği yiyormuş gibi, sevişirken ilk önce koku duyularını tatmin eder, sonra karşı tarafın tadına bakmaya koyulurlar. İyice ısındıktan sonra daha da derinlere inmek ve tıpkı su grubundakiler gibi birliği deneyimlemek isterler.
Toprak elementi içinde mükemmelliyetçiliği barındırır. Diğer gruplara göre daha gelişmiştir, bu yüzden cinsellikte daha çok sorun yaşayabilir. Çünkü herşeye aynı anda ihtiyaç duyar. Yani her grubun enerjisini taşır. Hem sevişilecek ortam önemlidir, hem pozisyonlar önemlidir, hem duygular önemlidir, hem de tutkunun tam dozunda olması gerekir.
Kısacası diğer grupların tahrik olduğu herşeyi aynı anda yaşamak ister.

Özet geçmem gerekirse, ateş grubundakileri tahrik etmek için, cinsel organlara temas etmek, su grubundakileri tahrik etmek için kalplerine hitap etmek, hava grubundakileri tahrik etmek için, zihinlerine girmek ve toprak grubundakileri tahrik etmek için ise 5 duyularına hitap edebilmeyi öğrenmek gerekir.

Astrolojide kadın erkek ayrımı yoktur. Oysa toplumda biz her iki cinsi kategorilere sokmayı pek bir seviyoruz. Mesela her erkek ateş elementi enerjisine sahipmiş gibi onların cinselliğe daha çok düşkün olduğu kanısı vardır. Kadınlar da genellikle su gibidir. Onlar seks yapmak istemezler zannedilir. Oysa astrolojinin penceresinden baktığımızda bunun ne kadar yanlış ve saçma olduğunu görürüz.
Kimi kadınlar tam tersine sekse baya düşkündür. Cesurca ve korkmadan ilk adımı atmaktan ve istediklerini dobra dobra dile getirmekten çekinmezler. Kimi erkekler ise tam tersine seksten ziyade duygysal derinliğe önem verirler. Seksi iç çamaşırları ve baştan çıkarıcı hareketlerden daha çok rahatsız bile olabilirler.

Nasıl dünyada bir sürü farklı yabancı dil varsa, cinselliğin de bir dili vardır. Ve partnerlerin en büyük görevi karşı tarafın bu dilini öğrenmektir. Nasıl ve nelerden tahrik olduğunu öğrenmek, onun en çok yapmak istediği şeyleri bilmek ve ona göre tatmin edebilmek için bu çok önemlidir.
Cinsellik bir ilişkinin temelidir ve bu temel karşılıklı olarak birbirinizi anlayabilmekten ibarettir.
Ama birbirinizi anlayabilmek için ilk önce kendi cinselliğinizi anlayabilmeniz gerekir. Ve en büyük sorun da buradadır. Çünkü cinsellik hakkında doğru dürüst eğitim verilmez. Bu maalesef sadece ülkemiz için geçerli olan birşey de değil, dünyanın her yerinde aynı sorun var. Erkekler kadın bedeninin anatomisinden habersiz, kadınlar erkek bedeninin anatomisinden habersiz, hatta her iki cins kendi anatomilerinden dahi habersiz.

Cinsellik yaratıcılığın temelidir. Cinsel enerji aynı zamanda yaşam enerjimizdir.
Cinsel hayatında sorun yaşayan erkek bu hayatında asla başarılı olamaz. Cinsel hayatında sorun yaşayan kadın da mutlu ve huzurlu olamaz. Başarılı olamayan erkek ve mutsuz olan kadın = mutsuz çocuklar. Mutsuz çocuklar da = bir sürü sorunlar..
Bu bir kısır döngüdür ve bunun sonuçlarını yaşadığımız toplum içerisinde görmemek artık imkansız. Bu yüzden aşırı seks odaklı bir nesil yetişiyor. Cinsellikte korkunç sapkınlıklar ortaya çıkıyor.
Günümüzde oynatılan televizyon dizilerini veya filmlerini bilinçli olarak takip ettiğimde gerçekten tüylerim ürperiyor. Herşeyi geçtim ama eşcinselliğe yapılan pompalama o kadar bariz ve o kadar ürkütücü ki. Ve daha da korkunç olanı bunun çok güzel bir şekilde süslenerek sunulması.
İnsanın gözü neyi görürse ona alışır. Bu yüzden önümüzdeki 10 sene içerisinde kutsal kitapların uyardığı kavimlere benzediğimizi göreceğiz. Ama asıl sorun insanların eşcinsel olmasından değil, kendilerini eşcinsel zannetmelerinden kaynaklanacak. Çünkü dünyayı yöneten elit şeytaniler buraya her cepheden çok güzel yatırım yapıyorlar ve bunun farkında olmayan koyunlar da kendilerini uçurumdan aşağa atıyorlar.

Yanlış anlaşılıp, kimseyi de incitmek istemem. Sadece bazı şeylerin farkına varıp bazı şeyleri düzeltmek zorunda olan da bizleriz. Bu yüzden kendimi sorumlu hissediyorum.

Günümüzdeki ilahiyatçıların televizyona çıkıp oruçluyken denize girilir mi muhabbetinin dışında, eskilerin İslamı nasıl yaşadıklarını araştırdığımda insan hayran kalıyor.
Hırıstiyan dininde papazların evlenilmesi yasaklanırken ve Hz. İsa'nın en yakınlarından olan Mecdelli Meryem bütün din tarafından aforoz edilmişken, bir dinin cinselliğe olan yanlış bakışının ne kadar vahim sonuçları olacağının en güzel örneğini görüyoruz. Allah vergisi olan birşey bastırılırsa, sapıklığa döner. Bu yüzden vatikanın karanlık koridorlarında küçücükün masum çocuklara tecavüz ediliyor ve bu yüzden birçok papaz eşcinselliğin yolunu tercih ediyor.

Günümüzde belirli hacı hoca takımlarının neler yaptığını da gayet iyi biliyoruz. Bu sadece hırıstiyanlık için geçerli değil. İslamın çatısı altına gizlenip, şeytanın dahi aklına gelmeyecek şeyleri yapan da bizleriz.

Oysa kökenimizi araştırdığımızda peygamberimizin kadına ne kadar değer verdiğini görüyoruz.
Büyük İslam alimlerinin aile ve meslek arasındaki dengeyi ne kadar da güzel yaşadığını görüyoruz. Hatta doğru yaşanan cinselliğin ibadet olarak adlandırıldığını görüyoruz.
Dinimizde cinsellik günah, sapıklık, çirkin gibi kavramlardan uzak tutulmuş. Haramlar herkesin anlayacağı bir çerçeve içerisinde sınırlandırılmış. Sadist davranışlar, analseks, eşcinsellik ve kadın Ay halindeyken birliktelik yaşamak haram kılınmıştır. Hepsi uygulanması basit ve mantıklı şeylerdir.

Yukarıda da bahsetmiş olduğum gibi temel algı kadının cinsellikten kaçma isteğinde olduğudur. Oysa bu çok büyük bir saçmalıktır. Birçok Hadis bunu doğrular ve kadının da en ez erkek kadar cinsellikte haklarının olduğundan ve onun da zevk alması gerektiğinden bahseder.
Kadın ve erkek değer anlamında birbirine eşittir. Ama yaratılış anlamında birbirinden çok farklıdır. Bu fark da cinsellikte belirginleşir. Kadının haz alma potansiyeli erkeğinkinden çok daha fazladır ama bir kadın kendisini erkeğine açabilmesi için zamana ihtiyaç duyar.
Rahmin içinde öyle mucizeler saklanmıştır ki, onları keşfedebilmenin sırrı, kadının kalbinin anahtarında saklıdır. Kalbe ulaşamayan erkek, rahme ulaşamaz ve bu yüzden kadın cinsel anlamda soğur ve uzaklaşır, erkeğiyle birlikte olmak istemez. Kadının kabine hitap etmesini bilen erkek, kadının ondan daha istekli olduğunu görecektir. Çünkü cinsel güç kadına bahşedilmiştir. Rahim esmasını o üzerinde taşır. Yaratma kabiliyetine o sahiptir ve eğer isterse erkeğini kendi cinsel gücüyle uçurur.
Maalesef bu tür bir cinsel birlikteliği çok az çift deneyimleyebiliyor. Ama en azından bu evreye ulaşabilmek her çiftin temel gayesi olmalı ve bunun için birbirlerini eğitmeliler, birlikte öğrenmeliler.
Peygamberimiz, kadınını düşünmeden işini bitiren erkekleri horoza benzetirmiş. Ne kadar güzel bir benzetme. Bu konuda erkekler biraz geri vitese takıp, yavaştan almayı öğrenmeli ki peygamberimize göre sevişme, okşama olmadan cinsel ilişkiye girmek asla tavsiye edilmezmiş. Ve kadınlar da kalplerini açmayı ve tam teslimiyet içerisinde içeriye almayı öğrenmelidir.
İyi bir erkek eşini sekse hazırlamayı bilen ve kendisini doyurduğu gibi, kadınını da doyurmasını iyi bilen erkektir. İşte bu yüzden yukarıda bahsetmiş olduğum gibi, çiftler birbirlerinin cinsel dillerini konuşabilmeyi iyi öğrenmelidir.

Mars Oğlak burcunda yücelir ve Oğlak burcu toprak elementine aittir. O halde gerçek doyurucu bir cinsel yaşam için toprak elementinin temsil ettiği 5 duyuya birden hitap edilmelidir.
Eşinizle "Bir" olmayı deneyimlerken horoza benzemeyin. Tatlı bir sohbet, huzurlu bir ortam ve sıcak, kalbe hitap eden dokunuşlarla başlayın. Sonra da teslim olun, gerisi kendiliğinden akacak.

Daha fazla bilgi için ..

Not: Yukarıda sadece Mars'ın burç ve yerleşimleri verilmiştir. Cinsellik konusunda Venüs ve Ay gibi gezegenler ve onların burç ve ev yerleşimleri de göz önünde bulundurulmalıdır.

18 Kasım 2017 | Akrep burcunda Yeniay


Mayıs 2017'de Akrep burcunda bir dolunay deneyimlemiştik. 
Bu dolunay ve sonrasındaki 6 ay bazılarımıza küçük ölümler yaşattı. 
Ve şimdi bu 6 aylık ölü anılarımızdan kurtulmanın zamanı geldi. 
Bu yeniay kabuk değiştirmenin ve kendini yeniden yaratmanın zamanı. 

☆☆☆

26 derece Akrep burcunda bir yeniay ve derinlere doğru yeni bir yolculuk var kapımızda.
Her yeniay yeni bir kapı açar hayatımızda ve önümüzdeki 2 hafta içerisinde açılacak olan bu kapı bizi derin diyarlara sürükleme isteğinde.

Akrep enerjisi yoğun bir enerjidir. 
Sanki karanlık bir sisin insanın üzerine çökmesi gibi hissedilir. 
Arzular, istekler, tutkular derinleşir ve biraz da karanlıklaşır. 
Bana neler oluyor böyle diye hayret ederiz kendi kendimize. 

Aslında bu enerjiyi bir kaç haftadır hissediyoruz hepimiz. Çünkü sadece Güneş ve Ay buluşmuyorlar bu burçta. Jüpiter ve Venüs de akrebin derin sularında yüzdürmekteler bizi. 
Yani hem özümüz, hem ruhumuz, hem umudumuz hem de kalbimiz bir akrep gibi nefes alıp veriyor bu aralar. 
Bu yüzden olduğumuzdan daha kıskancız, daha hırslıyız, daha sertiz ve daha duygusalız. 
Grinin tonları yok olmuş gibi daha bir siyah ve beyaz görüyoruz etrafımızdaki herşeyi. 
Daha bir yatkınız uçurumdan atlamaya. 

Akrep burcunun yüzeysel enerjisi bizi karanlık ve soğuk bir sonbahar ormanında yolculuğa çıkarmak istese de, yolculuğun en derininde her akrebin içinde taşıdığı derin bir şifalanmayı keşfedebiliriz eğer yeteri kadar uyanık olursak. 

Madem kış yakın ve havalar da soğmaya başladı o halde tıpkı doğayla barışık yaşayan kadim insanlar gibi biz de karanlık içimize sığınalım ve keşfettiğimiz her bir karanlığın şifası için semaya ellerimizi kaldırarak dua edelim. 
Bu yeniayın eski Ben'i götürüp, yeni Ben'i getirmesi için fırsat verelim. Ve bu olay gerçekleşirken acı hissetmekten korkmayalım.
 Aydınlık ve karanlık birdir daima. 
Tıpkı acı ve şifa gibi. 

Yeniay yeni bir sayfa açmak demektir. 
O halde bu sayfamız karanlık değil aydınlık olsun. 
Acıyla değil sevgiyle dolsun. 
________________________________

Yeniay Ritüeli


Takın kulağınıza kulaklık ve açın yukarıdaki video'yu. 
Bir 10-15 dakika boyunca kendinizi küçük bir kulübede otururken hayal edin. Ormanda tek başınasınız ve dışarıda korkunç bir fırtına esiyor. 
Hissettiklerinize dikkat edin. Ortaya çıkan korkularınıza veya öfkelerinize. 
Neyden korkuyorsunuz, kime öfkelisiniz?
Neye affetmeye veya bırakmaya direniyorsunuz?
Farkına varın!

15 dakikadan sonra kulaklıkarınızı çıkarın ama gözleriniz hala kapalı dursun. 
Yolculuğunuz henüz bitmedi. 
Korkularınızla yüzleştiğiniz, barıştığınız ve kendinizi ve diğerlerini olduğunuz ve oldukları gibi kabul ettiğiniz fırtınalı, yapa yalnız bir gece geçirdiniz. 
Şimdi ise güneş çıkmış, ormandaki kuşlar cıvıl cıvıl öterken, yepyeni bir Siz küçük orman kulübesinden ayrılmak üzere bulunduğu ortamı terk ediyor. 
Tüm karanlıklar geride kaldı. 
Tüm korkular ve öfkeler. 
Tüm isyanlar ve kötülükler. 
...

Ve gözlerinizi açmadan önce yüksek sesle veya içinizden şunları söyleyin ..

Az önce bilinçli veya bilinçsiz hissettiğim tüm duygu ve hisleri teslim ediyor ve bırakıyorum. 
Ruhumun kabuk değiştirmesine ve tüm karanlıklardan uzaklaşmasına izin veriyorum. 

Ben güçlüyüm çünkü hayat karşıma ne çıkarırsa çıkarsın, ayaklarımın üstünde durmayı başarıyorum. 

Ben güvendeyim çünkü bu hayata teslimim. 
Beni bir güç koruyor ve yönlendiriyor. 
Bu gücü hissediyorum ve çevremdekilerle paylaşıyorum.

Ben huzur ve sevgiyle doluyum. 
Çünkü hayatımdaki karanlıklara dahi şükür ve minnet ile yaklaşıyorum. 
Biliyorum ki her yolun sonu Allah'a varıyor.
Ve ben irademi onun ellerine bırakıyor, Ruhumu ona teslim ediyorum. 
Üzerimden akmasına izin veriyorum. 

Bu yeniayın beni eski ve artık bana ait olmayan tüm enerjilerden arındırdığını biliyorum ve kapımı tüm güzelliklere açıyorum. 
Bu yeni sayfayı sevgi, şifa ve huzurla dolduracağıma dair kendime söz veriyorum. 

Türkiye'nin astroloji haritası


Bu yazıyı 10 Kasım'a yetiştirmek isterdim ama maalesef vakti bulamadım. Kısmet bir gün ertesineymiş.

Nasıl her birimizin kendine has bir haritası ve kaderi varsa, milletlerin ve ülkelerin de kendilerine has haritaları ve kaderleri vardır.
Atatürk 29 Ekim 1923'te saat 20.30'da Cumhuriyeti ilan ettiğinde, Gökyüzü Cihan İmparatorunun torunlarının yeni kaderini yazmakla meşguldü. Ve ortaya işte böyle bir harita çıktı..


Haritadan da görülebileceği üzere yükseleni yengeç burcu olan bir milletiz.
Cennet vatan kavramımız, kuvvetli aile bağlarımız, sıcakkanlılığımız, duygusal yapımız ve güçlü köklerimiz, yengeç burcunun anaçlığından kaynaklanıyor. İşte bu yüzden diğer dillerdeki Baba vatan (Fatherland) kavramı bizde Anavatan oluyor. Anadolumuz Analarla dolu olan kutsal topraklarımız oluyor.

Yükselen burç ve 1. ev, halkı temsil eder. Diğer ülke insanlarının bizi nasıl gördüğünü 1. eve yerleşen burç anlatır.
Türkiye'yi ziyaret eden turistlerin ilk söyledikleri şey, yemeklerin müthiş olması ve çok misafirperver oluşumuzdur. İkisi de yengeç burcunun özelliklerindendir. Hatta geçenlerde Bucketlist Family'nin İstanbul ve Kapadokya ziyaretlerini izliyordum. Karı koca ikisi de televizyon ve medya'nın Türkleri ve Türkiyeyi ne kadar yanlış yansıttığını ve bu ülkeyi ziyaret etmekten asla korkulmaması gerektiğinden bahsediyorlardı.
Gelip de kendi gözleriyle bu ülkeyi tanıyanların, tadı damağında kalıyor. Tuhaf bir yer burası, havası bile mistik. Belki de bu haritamızdaki büyük su üçgeninden kaynaklanıyordur. Duygu ve sezgiyle, atalardan kalan kutsal bir mirasla dolu çünkü bu topraklar.

Bu mistik havadan her ne kadar hepimiz etkilensek de, karanlık efendi Plüton'un etkisi altındayız. Çünkü kendisi 1. evimizde bulunuyor.
Plüton sembolik olarak yeniden doğma ve hayatta kalma mücadelesiyle ilişkilidir. Türkiye Cumhuriyetimiz canını çekinmeden vermiş olan, yaptığı fedakarlıklar ile insanın tüylerini ürperten kahramanlık hikayeleriyle dolu olan bir nesilin, büyük mücadeleler vererek küllerinden yeniden doğmuş bir millettin hikayesini anlatır.

Plüton ve yükselen yöneticisinin 12. evde bulunuyor olması, fetö gibi örgütlerin, pkk ve terörün, gizli saklı yürütülen düşmanlıkların olacağını gösterse de, yükselen derecesine yakın olan Plüton ile Sirius, kavuşumdalar.
Bu yıldız sıradan olanı kutsala dönüştürmekle alakalıdır. Ve işte tam da bu kavuşum, eşi benzeri olmayan bir milli mücadelenin zaferini tüm dünyaya kanıtlamamızda yardımcı olmuştur.
Türkiyenin haksızlıklara karşı olan sert tavrı ve fedakarca yardımları, bu ikilinin kavuşumu sayesinde bize sanki geçmişimizi hatırlatmak ister gibi, Osmanlı'nın sağladığı barışı çevreye yine getirmekle görevlendiriyorlar.
Tek dişi kalmış olan canavar Amerika dahi iyi biliyor, Türkiye o kadar kritik bir ülke ki, ne kendilerini yönetmelerine, ne de bir başkasının himayesi altına girmelerine asla izin verilmemelidir. Oyunlar, entrikalar, terörler ve örgütler bu korkunun yaratımıdır. Ne var ki Türklerin kanında olan bir özelliktir bu, tam bağımsızlık ve hürriyet.
Plüton'da sağolsun bizi karanlıklara maruz bıraktığı gibi onlarla nasıl başedilmesi gerektiğini de gayet güzel öğretiyor her birimize. Düştüğümüz gibi kalkmasını da biliyoruz bu yüzden.

Bir Akrep burcu ülkesi olmak ve Plüton'un enerjisini günlük yaşamda dahi bu kadar kuvvetli hissetmek, bu ülkeyi yaşanılması zor olan bir yer haline getiriyor. Ve çevremden burası yaşanılacak yer değil, ben yurtdışına yerleşicem söylemleri, hayatının 17 yılını yurtdışında geçirmiş biri olarak, beni üzüyor. Herkes kaçmanın peşinde, savaşıp başarmanın, kalkınmanın değil. Oysa bir milleti millet yapan halktır. Bu cennet vatanın kıymetini biz bileceğiz başkası değil. Biz kendimizi ilerleteceğiz, büyüyeceğiz, güçleneceğiz. Çünkü hiç kimse asla elimizden tutup bize yardımcı olmayacak. Bu verdiğimiz savaşta her zaman için yalnızdık ve yalnız olacağız.
Biz ise birlik içerisinde ilerlemektense, sen Atatürkçüsün, sen Osmanlıcacısın kavgasını sürdürüyoruz.
(Selman Kayabaşı'nın tarihi romanlarından birinde bu konu ne güzel ele alınmış. Sanırım adı Operasyondu. Herkesin okumasını tavsiye ederim. Tarihi bir roman da olsa, içi bize okullarda öğretilmeyen gerçek bilgilerle dolu çünkü.) Amerikan tarihiydi, fetöcülerin tayfasıydı derken, çocuklarımızın hiçbirine gerçek tarih öğretilmiyor. Kendi köklerini dahi tam olarak bilmeyen, yarış atı konumuna sokulmuş çocuklar mezun ediyoruz okullarımızdan. Eğitim sistemimiz düzene girene dek, bu açığı kendi ellerimizle kapatmak zorundayız. Birini sevdirirken, diğerini kötülemekten vazgeçmeliyiz. Çünkü Osmanlı da Biziz, Atatürk de Biziz ve biz bunlardan da çok öteyiz.

Kaan Sarıaydın verdiği konferanslarından birinde kendi anılarından birini paylaşmıştı. Bir gün Almanya'da ailesiyle dışarda yemek yerken yanlarına çok yaşlı bir Alman adam yaklaşmış. Size noldu böyle, siz kimlerin torunlarıydınız, savaştan sonra bir aşağılık kompleksine kapıldınız ve buraya köleler gibi çalışmaya geldiniz demiş. (Kendisi 1. Dünya savaşında Osmanlı cephesinde savaşmış biriymiş).
Tarih tekerrürden ibarettir ve aptallıkların bedelini kader daima çok ağır ödetir. Ayrımcılıktan ve kaçmaktan ziyade uyanmanın vakti geldi. Biz kendimizi cumhuriyetle, osmanlıyla oyalarken, araştırmacı yazarlar Çin'de Türk piramitleri keşfetti. Ortaya dev bir medeniyetin kökleri çıkacak diye ödleri patladı. Bölgeyi kapattılar, piramitleri toprakla gömdüler, uydudan bakıldığında tepecik görüntüsü versin diye, ve hiçbir araştırmacıyı bölgeye sokmuyorlar.
Kendi gerçek tarihimizi dahi yine başkalarından ögrenmek zorunda kalıyoruz. Elin amerikalısı 'Ey dünya halkı hepiniz Türksünüz' diye kitap yazarken, biz televizyonumuzu açıp saçma sapan şeyler izlemeyi tercih ediyoruz. Sonra da burası yaşanılacak bir yer değil diyoruz. İnsan yaşadığı yeri yaşanılacak hale daima kendi getirir bunu unutuyoruz.
Bir akrep ülkesi olmak kolay değil. Ama biz zaten hiçbir zaman için kolay yolu seçen bir ırk olmadık. Olamayız.

Yükselenimizi yöneten Ay, ikizler burcunun kritik olan son derecesinde, 12.evimizde bulunuyor ve sadece kendi çıkarlarını düşünen sahtekârlar ve ihmalkârlıklar yüzünden büyük kayıplar verdiğimizi gösteriyor. Halkı temsil eden Ay'ın, bu yüzden çok büyük acılar çekmiş olmasının sebebini anlamamızda yardımcı oluyor.
Köklerini kurutamadığımız ve mantarlar gibi yerden fışkıran gizli örgütlerin açtığı yaralardan ve sebep olduğu maddi manevi kayıplardan tutun, Ay tarafından temsil edilen kadınların çektiği işkencelere kadar hepsini 12. ev konularına bağlayabiliriz.
İkizler burcu ayrıca iletişimi temsil ettiği için, sesimizi istediğimiz gibi duyuramıyoruz. Yazıp çizdiklerimizden ötürü hapse girebiliyoruz. Fikirlerimizi özgürce ifade etmekte zorlanıyoruz. Bunun sonucunda da yanlış anlaşılabiliyoruz. Çünkü ikizler burcunun yönetici gezegeni olan Merkür, Satürn ile kavuşuyor.
Ne var ki terazi burcunda gerçekleşen bu kavuşumun olumlu bir yönü de mevcut. Çünkü terazi burcundaki bu ikili, dış ülkelerin baskıcı politikalarına karşı akıllıca karşı koyabileceğimizi de gösteriyor.

Güneş her haritada önemli olduğu gibi, Türkiyenin astrolojik haritasında da büyük öneme sahip. Zira akrep burcunda ve 5. evde bulunuyor.
Genç bir nüfusa sahip olabilmeye ne kadar önem ve özen gösterdiğimizi temsil ediyor. Her ne kadar Erdoğan'ın 3 çocuk politikası bazı çevreler tarafindan yanlış yollara saptırılmaya çalışılmış olsa da, aslında geleceğimiz uğruna ne kadar önemli bir konu olduğunu gösteriyor. Çünkü gençlerimiz yaşlı nüfusa sahip olan ve gelişimlerinde tıkanmak üzere olan diğer güçlere karşı, sahip olduğumuz en büyük güçlerimiz.

Geldiğimiz kökü temsil eden ev, 4. evdir ve burada pek sevmediği, terazi burcunda olan Mars'ımız bulunuyor.
Astrolojide Mars askerleri temsil eder. Bu da kökenimizde savaşçı bir toplum olduğumuza işaret eder.
Terazi diplomasi ve siyaset demektir ve Mars'ın burada konumlanıyor olması, geçmişimizde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin siyasetin işleyişiyle iç içe girmiş olduğunu ve yapılan acı darbeleri gösterir.
Mars ve Plüton arasındaki kare açı, ülke huzurunun sağlanmasında yaşanılan sıkıntıları ve senelerce bitmek bilmeyen terörle olan zorlu mücadelemizi anlatır.

3. evimize yerleşen Neptün, komşu ülkelerimize karşı fedakarca davranma eğiliminde olduğumuza işaret ederken aynı zamanda da kandırılmamıza ve hayal kırıklığına uğramamıza sebep oluyor.
Etrafı düşmanlarla çevrili olan ve neredeyse tek bir dosta dahi sahip olmayan bir ülkeyiz. Oysa yardım ellerimizi kötü bir olay olduğunda hemen uzatmak için elimizden geleni yapıyoruz.
Yunanlılarla bile o kadar ortak özelliklerimizin olmasına rağmen onlarda, bir Türkü kazıkladığında cennete girileceğine dair bir inancın var olması aslında insanı incitiyor.

Yükselenden baktığımızda 2. eve denk gelen Neptün ülke olarak maddi anlamda da bir belirsizlik havası içerisinde olduğumuzu gösteriyor. 5. evdeki Jüpiter'den gelen kare açıyla halkın spekülasyon içeren yatırımlarda veya girişimlerde yaşadığı yanılgı ve kayıplar belli oluyor.

Komşularımızla olan ilişkimiz şimdilik zorlayıcı ve güvenilmez gözükse de, 3. evinde ayrıca kuzey ay düğümü bulunan bir milletiz ve bu da kadersel anlamda komşularımızla ilgili bir misyon taşıdığımızı gösteriyor. Belki de bu çevremizde sağlamamız gereken huzuru anlatan bir konumdur.
Kuzey ay düğümünün bulunduğu burç başak burcu olduğu için, komşularımızla olan ilişkilerimize duygusal yaklaşmaktansa, mantıklı, planlı, analitik ve organize olmuş bir şekilde hareket etmemiz gerektiğini gösteriyor. Kaosa düşmeden akıllıca hareket etmenin öğrenilmesi gerekilen bir görev olduğuna işaret ediyor. Mağdur rolü oynamaktan vazgeçip, sorumluluk almamız gerekiyor.
Oysa balık burcunda bulunan güney ay düğümü mağdur ve kurban rolünü oynamayı pek bir sevdiğimizi gösteriyor.
Kendimizi yetersiz hissediyoruz, hatta tıpkı o yaşlı Alman askerinin de dediği gibi aşağılık kompleksine girmeyi tercih ediyoruz.
9. evde bulunan güney ay düğümümüz bizim bazı inanış ve görüşlere kendimizi fazla kaptırmamıza sebep oluyor. İnançlarla ilgili konularda fanatikleşme ve gereksiz yere yukarıda da anlatmış olduğum gibi bölünmelere meydan hazırlıyoruz. Osmanlı'yı da dışarıdan yıkamadılar, içten başardılar. Türkiye'yi de dıştan yıkamayacaklar ama bizim bu özelliğimizden dolayı, içi karıştırarak amellerine ulaşıyorlar.
İnançlarımızın suistimal edilmesine izin vermemeliyiz. Kendimizi batılılardan daha üstün veya daha aşağılık görmekten de vazgeçmeliyiz.
İslam o kadar yüce bir din ki, bilim değil ama ilimdi bize altınçağ dönemini yaşatan, Avrupa ortaçağında cehennemini yaşarken. Endülüs kütüphanesinden sadece iki kitap kaldı ve onlar atomu parçaladı. Bütün ilim bugünümüze ulaşsaydı şu an kim bilir nerede olurduk.
Oysa İslam o kadar korkunç ameller için kullanılıyor ki, insanın tüyleri ürperiyor.
Haritamızdaki bu konumumuz en çok dikkat etmemiz gereken yer. Kendimizi buraya kaptırır, yobazlaşırsak herşeyi kaybedebiliriz.

Astrolojik haritamızdaki 10. evimizde balık burcunda Uranüs bulunuyor. Ülkenin idari konularını ve idarecileri temsil eden bu ev balık burcu ve Uranüs'ün temsil ettiği bilinememezlik sayesinde bizi ne yapacakları asla belli olmayan toplum konumuna sokuyor, ki bunun çok büyük avantajlarını görüyoruz. CIA'in her ülke için yapılmış olan planları Uranüs sayesinde bizde pek işe yarayamıyor. Bu özelliğimizden dolayı bize sinir oluyor olsalar gerek. İşgal edilen topraklar halkın birleşmesiyle geri alınıyor, nerden çıktığı belli olmayan liderler bütün oyunları bozuyor, planlanmış darbeler son anda başarısız oluyor vs.
Balık burcunun sembolü dahi bir sağa bir sola doğru yüzen iki balığı gösterir. Uranüs ise şimsek hızındaki olayları temsil eder. Hangi yöne doğru yüzmemiz gerektiğini bilemeyişimiz ve aniden verdiğimiz kararlar, planlı programlı hareket etmeyi seven batılı kardeşlerimizi bir hayli çileden çıkarıyor.
Onları çileden çıkarırken bizi de sürekli erken seçimlere ve sıkça el değiştiren hükümetleri deneyimlemeye davet ediyor. Tam herşey güzel giderken bir ani siyasi gerginlik her birimizin hayatında fırtınalar estiriyor.

Atatürk'ün cumhuriyeti ilan ederken ki haritasında Uranüs'ün tepe noktasında bulunuyor oluşu kaderimizi belirlemiş. Sanki ilahi bir güç bu gökyüzünü seçtiği için Cumhuriyetimiz 29 Ekim'de kurulmuş.
Kazandıklarından emin olan batılı zihniyetin, halkın gücünü arkasına alarak şok etmeyi başarmış bir adamın ve halkının devriminin haritası bu.
Aslında istersek herşeyi başarabileceğimizin en güzel kanıtı. Çünkü sadece öngörülemez olanın karşısında insan çaresizliğe düşer.

Yazımı son olarak küçük bir fıkrayla kapatmak istiyorum. Ben bunu ilk defa Ramazan Kurtoğlu'ndan duymuştum.

Bir gün bir cihan savaşı çıkmış ve ülkeler birbirine girmişler. Cebrail koştur koştur Allah'ın katına çıkmış ve Almanya, Rusya, İngiltere hepsi savaşıyorlar demiş. Allah, bırak savaşsınlar, diye cevap vermiş. Sonra savaşa Yunanistan da girmiş. Cebrail yine Allah'ın katına çıkıp haber vermiş. Bırak savaşsınlar, demiş. Sonra savaşa Türkiye de katılmış. Cebrail hemen haber verip, ama Türkler de savaşa girdiler, demiş. Bu sefer yüce Yaratıcı, onlar işini bilirler ama bensiz yapamazlar, demiş.

Bizi güçlü kılan her daim imanımız olmuştur ve her daim de imanımız olacaktır inşAllah. Bu cennet vatanın kıymetini bilmemiz ve onu hak ettiği yere çıkartmamız dileğimle..

4 Kasım 2017 | Boğa burcunda Dolunay


Kapımızda nur topu gibi Boğa burcunun 12. derecesinde jüpiteryen bir dolunay var. 

Dolunaylar tamama erişlerdir.
 Yeniay dönemi atılan tohumların verdiği çiçekler gibidir. 
Eğer ektiğimiz tohumlar değersiz ise, dolunay ile biçeceklerimiz de kişisel krizler yaşamamıza sebep olur çünkü evrenin kutsal yasalarındandır bu, güzel tohumlar güzel anıları doğurur.

Boğa burcu toprak burcudur. 
Tıpkı toprak gibi sağlam ve besleyicidir. 
Bu yüzden bize de önümüzdeki iki haftalık süreç içinde hem kendimizi, hem çevremizi hem de cüzdanımızı beslemeyi öğütleyecektir. 
Bu hayatta değer verdiklerimizi hatırlatacak, sahip olduklarımızın uğruna şükretmemizi bekleyecektir. 

Maddi manevi sahip olduğumuz veya olmadığımız herşey uğruna, bu dolunay enerjisini şükretmek için kullanalım. 
Daha fazla paraya, daha güzel kıyafetlere, daha büyük bir eve aslında hiçbirimizin ihtiyacı yok!
Kendimizi kandırıyoruz, var olduğunu zannederek. 
Maddiyat içinde yaşayıp, bir gram maneviyata dahi sahip olmayan insanlar var hepimizin çevresinde.
 Para hırsına kapılmış, bencilce herkesi ezerek kendi egolarını şişiren ve aslında sadece kendi cehennemlerindeki yanacak olan ateşe odun taşıyan insanlarla çevrili dört bir yanımız. 
Boğa burcundaki dolunay, dön bak hele bir çevrene ve idrak et, diye fısıldayacak herbirimizin kulağına. 
Ne mutlu o fısıltıyı duyan ve maddiyat uğruna şükrederken asıl maneviyata değer verene..

Çünkü bu dolunayın armağanı ve sırrı, 
değerler olacak!
Gerçek bolluk ve bereketin sırrı maddiyat değildir, maneviyattır her daim. 
Sadece manevi anlamda zengin olan gerçek anlamda maddi zenginliği deneyimleyebilir.
Sadece gönülden şükretmesini bilen küçücükün evinde kendini sarayda yaşıyormuş gibi hissedebilir. 
Sadece yemeğini şükürle yiyen, yemeğin en lezzetlisini yiyebilir. 
Ve sadece paranın helalini kazanan, gerçek bolluk ve berekete erişebilir.  

Dolunay haritasında akrep burcunda ve 12. evde bulunan Güneş, maneviyatın derinliğine dalmamızı istiyor. 
Parasızlık ve yoksulluk korkundan kurtul diye yalvarıyor. 
Sen emeğini verdikten sonra, sen doğru yolda doğru kazançların peşinde koştuktan sonra, seni yaratan seni hiç rızksız bırakır mı diye haykırıyor. 

İlk başta kendimize daha sonra da sevdiklerimize değer vermeyi hatırlamak ve yaşamak için güzel bir dolunay bu. 

Sevgiyle donatalım çevremizi. 
Attığımız her adımımız sevgiyle olsun ki, bize doğru atılan her adımın da sonucu sevginin kendisi olsun. 
Sahip olduklarımıza şükredelim ki, daha fazlası gözümüzü boyayamasın. 
Üç kuruş para uğruna ruhumuzu satmayalım şeytana.
Herşey gelip geçici. 
Biz ise sadece bir misafir bu cihanda. 
O halde misafirliğimizi en güzel şekilde geçirmeye niyet edelim ve dolunay gecesi ihtiyacımız kadar olanı için, dua edelim Allah'a. 
Çünkü Neptün ve Plüton dolunaya destekleyici açılar göndererek, kalpten iste, sana istediklerini vereceğim diye söz veriyor bizlere. 

Dolunay Ritüeli

Evinizde var olan gümüş bir nesneyi, bu ister kolye ister bozuk para olsun, dolunay ışığına bütün gece maruz kalacak şekilde cam kenarınıza koyun ve o gece sahip olduğunuz herşey için dualarinızda şükredin ve ertesi gün ihtiyacı olan birisine küçük miktarda para hediye edin.  

Benzer benzeri çeker. 
Gümüş Ay ışığını pek bir sever. 
Sizin de hayatınız o gümüşü tüm gece parlatan Ay ışığı kadar, berrak ve aydınlık olsun.
Bolluk ve bereket hanenize aşık olsun!

Reenkarnasyon Teorisi


Bir hayli karmaşık olan, kimi çevreler tarafından kabul edilmeyen, kimileri içinse gerçekten var olduğuna inanılan reenkarnasyon hakkındaki fikirlerimi paylaşmak istiyorum bu yazımda.

Reenkarnasyonla ilgili işin dini boyutuna dalarsak, içerisinden çıkamayabiliriz. Çünkü din adamları İslam dininde reenkarnasyonun net ve kesin bir şekilde var olmadığını idiaa ediyorlar. Reenkarnasyona işaret eden ayetlerin de aslında saptırılarak yorumlandığını söylüyorlar.
Bu yüzden bu konuya inanananlar kendilerini bu çevreden direkt dışlanmış gibi hissediyor.
Dini açıdan karma diye birsey yok. Atalarımızdan devraldığımız miras var. Bu yüzden dedenin işlediği günahın cezasını torunun çektiğine inanılıyor. Oysa ayetler bize sadece kendi yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimizi net bir şekilde hatırlatıyor. O halde masum bir çocuk nasıl oluyor da dedesinin işlediği günahtan sorumlu oluyor?

Reenkarnasyon tam bir saçmalık ve kesinlikle yok desek de, bazı vakalar kafamızı çok korkunç bir şekilde karıştırabiliyor.
Yurtdışında bu tür vakalara çok rastlanıyor. Ani bir kaza geçiren adam hastanede uyandığında bu hayatında hiç öğrenmemiş olduğu bir dili mükemmel bir şekilde konuşabiliyor, hipnoz altında bu hayatımızda bizi korkunç derecede etkileyen korkularımızın kökeninin geçmiş yaşamızdaki hayatımızı görerek şifalandırabiliyoruz vs. Peki ya tüm bu vakalar eğer reenkarnasyon yoksa nasıl açıklanabiliyor?

Bunlar sadece yurtdışında olan şeyler de değil. Türkiye'den de ilginç hikayeler var. Ata Nirun'un 'karanlığın ışığı' adlı kitabında Ela mı Yoksa Elmita mı..? diye bir bölüm var.
Olay 1985 senesinde gazetelere çıkan Ela Kaşkıran adında bir kız çocuğuyla ilgili. 5 yaşındaki Ela sosyal çevresinden öğrenmiş olamayacağı şeyleri söylüyor ve hiç bilmediği halde ingilizceyi anlıyor ve yabancı dilde şarkılar söyleyip duruyormuş. Ailesi kızlarındaki garipliğe bir anlam veremezken, okuldaki ingilize öğretmeni sayesinde Ela'nın kendi kendine mırıldandığı şeylerin aslında ingilizce kelimeler olduğu anlaşılmış. Olay daha sonra iyice çığrından çıkmış çünkü Ela ailesini ve ortamını iyice yadırgamaya başlamış. Benim adım Elmita, Bob adında bir kocam ve iki çocuğum var ama bir uçak kazasında öldük diye hikayeler anlatıyormuş.
Çevresinden hiçbir şekilde öğrenmiş olamayacağı şeyleri biliyor ve talep ediyormuş. Hiçbir dil eğitimi almamış olan Ela tüm ingilizce soruları anlıyor ve mükemmel derecede cevap verebiliyormuş.
Kendisini Elmita zanneden Ela vakası Türkiye'de belki de en gizemli reenkarnasyon vakalarından biridir. Eğer bu konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek ve diğer reenkarnasyon vakalarının hikayelerini okumak istiyorsanız, internetten araştırabilirsiniz. Çünkü buna benzer açıklanamayan birçok örnek var.

Reenkarnasyona astrolojik açıdan bakacak olursak, herşeyin 8. eve bağlandığını görüyoruz.
Aleksandar İmsiragic ölüm, orgazm ve rahme düşüşün aynı anda gerçekleştiğinden bahsediyor. Bu yüzden yukarıdaki resmi bu konuya uygun gördüm. 8. evi ve bu konuyu güzel görselleştirmiş. Doğuş, gelişim, cinsel birleşme, yaşlanma, ölüm ve yeniden rahme giriş..

Astrolojide ölüm evi 8. evdir. 8. evde ölürüz. Bu yüzden bu hayatımızı, birinci evden sekizinci eve kadar olan evler anlatır. Yani burası şimdiki yaşamımızdır.
8. evden 1. eve kadar olan dönem anne karnındaki yolculuğumuzu temsil eder.
Ruh dokuzuncu evden geçerken (jüpiter) misyonunu üstlenir. Onuncu evde karmasını (satürn) tanır. On birinci (uranüs) ve on ikinci evler de (neptün) ruhsal yapısını oluşturur. Tam bu aşamada ruh bedenlenir ve bunun sonucunda anne ilk defa karnında bebeğinin hareketlerini hissetmeye başlar.

Bu açıdan bakarsak kürtajın korkunç birşey olduğunu anlarız. Annenin bu aşamada başka bir ruhun varlığını kendi elleriyle öldürmesi cinayettir.
Şayet eğer anne gebeliğinde bebeğini kaybederse, ruhun bedenlenmekten vazgeçtiğini anlarız. Burda anne kendisini ne kadar suçlu da hissetse, onun elinde olan birşey yoktur. Bu ruhun kendi iradesiyle verdiği karardır. Oysa kürtajda başka bir ruhun yerine verilen bir karar vardır. Onun yaşam hakkını elinden almaktır bu.

Ölümden sonraki gelen yaşam 9. evdir. Bu yüzden geleceği 9. ev tanımlar. Dokuzuncu evi doğum olarak kabul edersek, onun ölüm evi dördüncü evimiz olur. 4. evden sonraki gelen ev de yeni yaşamımız olur.
Şimdiki yaşamımızın bir önceki ölüm evini, 12. ev olarak kabul ettiğimizde, geçmiş yaşamımızı gösteren evin de 5. ev olduğunu anlarız. Bu böyle devam eder.

Astrolojik haritalarımız hem geçmişi, hem şimdiyi hem de geleceği kapsar. O halde haritamıza bakarak hem bir önceki hem de bir sonraki hayatımızı görebiliriz.
Yukarıdaki anlattıklarımdan 1. evimizin şimdiki yaşamımızın. 5. evimizin geçmiş yaşamımızın ve 9. evimizin de gelecekteki yaşamımızın olduğu sonucu çıkar. Önemli olan şimdiki yaşamımız, geçmiş ve gelecekteki yaşamımızdır. Çünkü bu 3 hayatı aslında şu anda aynı anda yaşarız. Bu yüzden geçmişi de, geleceği de değiştirebilme imkanına sahibizdir. Çünkü Allah kaderin yanında, iradeyi de bize armağan etmiştir.

Reenkarnasyon olayına tüm yukarıda anlattıklarımı katarsak, hayatımızda yaşadığımız herşeyin aslında kendi ektiğimiz şeyler olduğu gerçeğine kavuşuruz.
Yani torun dedenin günahını boşuna ödemek zorunda kalmaz asla. Çünkü dedenin işlediği günahta kendisinin de payı vardır. Böylelikle karma denilen borç, yanlış veya doğru eylemler aracılığıyla aile üyeleri arasında yaratılır. Bu yüzden de ruhlar genellikle aynı aile içerisinde doğmaya devam ederler.
Büyüklerimizin haritalarında var olan belli bir takım konumlar, bizim haritamızda da kendilerini belli ederler. Çünkü bir döngü vardır. Geçmiş geleceğe doğru akmaz. Bu sadece bizim yanılgımız. Zaman daima döngüseldir. Bu yüzden herşey tekerrürden ibarettir ve bu döngüden kurtulmanın yolu iradedir.

Astrolojik haritalarımızdaki olumlu açılarımız ve kuvvetli gezegen konumlarımız aslında birer ödül gibidir. Bir önceki hayatımızda bunları aşmışızdır ve ödül olarak bu hayatımızda o konular üzerinden imtihan edilmeyiz.
Haritamızdaki zorlayıcı konumlar ise geçmişten getirdiğimiz yükleri gösterir. Hayat bizi bu alanlarda imtihan edecek ve geçmişi değiştirebilme fırsatını verecektir.

Harita bir bütündür ve bu yüzden her gezegenin ayrı bir önemi vardır. Ama genellikle karmayı gösteren şeyler 12. ev gezegenleri, Satürn ve güney ay düğümüdür. Bunların konumları veya transitleri bize geçmişi değiştirme fırsatını verirler. Dolayısıyla bu dönemlerde hayatımızda belirli kişiler veya olaylarla olan karşılaşmamıza ekstra önem vermeli ve irademizi kullanarak dikkatli hareket etmeliyiz. Yani aldığımız her nefes ve attığımız her adım aslında çok önemli. Çünkü işin ucunda geçmişimizi düzeltiyor, geleceğimizi yaratıyoruz.

Reenkarnasyon teorisine göre insanoğlu her kılığa girer.
Bir hayatında zengin bir kralsa, bir sonrakinde fakir bir köylü olacak ve zamanında kral iken verdiği zalim kararları bir köylü olarak deneyimleyerek kral olmanın bedelini ödeyecektir.
Eğer bir insan bir hayatında tecavüzcü veya katilse, bir sonraki hayatında tecavüze uğrayan veya katledilen kurban rolünü üstlenecektir.
Eğer bir hayatında fahişeyse, bir sonraki hayatında bekaret yemini eden bir rahibe rolüne girecektir.
İlk önce kral, ardından fakir olan köylü bir sonrakinde yine zengin rolüne bürünecek ama bu sefer her iki rölü yaşamış olmanın bilgeliğiyle iradesini kullanarak yaptığı hataları bir kere daha tekrarlamayacaktır. Veya tekrarlayacak ve kendini bitmek bilmeyen bir döngüye hapsedecektir.

Geçmişin izlerini bu hayatımızda karanlık bir gölge gibi yanımızda taşırız ve bu gölge haritamızda kendisini gösterir. Adeta beni şifalandır diye bağırır. Ama biz kendimizi hayata öyle bir kaptırırız ki, şifalandırmayı bırak, ruhumuzu daha da çok kirletiriz.

Reenkarnasyona küçüklüğünden beri inanan biri olarak kendi haritamdan ve hayatımdan örnek vermek istiyorum.
Ortaçağ ve en çok da yeniçağ döneminde masum kadınlar cadı olarak ateşler içerisinde yakıldı. İçindeki gerçek gücü kullanmasını bilen, şifalı otlar hakkında bilgi sahibi olan ve çevrelerini şifalandıran bilge kadınlar kilise ve erkekler için büyük bir tehlikeydi. İnanışa göre kadın yaratılış itibariyle şeytana yatkınlığı olan bir varlıktı. Bu yüzden korkunç işkencelere maruz bırakıldı ve ruhuna ateşler içerisinde acı çektirildi, korkunç bir şekilde ölüme mahkum edildi.
Bu kadınların acısını ve öfkesini her daim içimin derinliklerinde hisseden biri oldum. O zamanın koşulları günümüz için de geçerli olsa, gizli ilimlere ve alternatif şifa yöntemlerine olan merakım yüzünden yine cadı damgası yerdim herhalde.
O cadı olarak yakılan kadınlardan biri olduğuma eminim ve ateşler içinde yanarken hissettiğim öfke ve korku bu hayatımdadaki en büyük imtihanım.
Mars'ı 12. evinde, ateş burçlarında ve Venüsü Koç burcunda olan biriyim, Güneşimin Satürn ve Plüton ile zorlayıcı açıları var. Hayatımdaki otorite ve erkek figürlerine karşı içimde biriktirdiğim güvensizlik, korku ve öfke hayatımın birçok alanında geçmişimin hatırlatıcısı olarak karşıma dikiliyor ve yolumu tıkıyor. Şifalanmadan sana yol yok diyor ve geçmişimi sıfırlamam, korkmadan güvenmem gerektiğini hatırlatıyor. Hayatımdaki otorite, baba ve erkek figürlerine karşı yitirdiğim saygıyı yine kazanmam gerekiyor.

Yukarıdakı örnek kötü bir geçmiş yasam deneyiminden kalan miras. İyi geçmiş yaşamlarımız da var.
İngiltere'yi ve en çok Winchester şehrini ve Stonehenge'i ziyaret ettiğimde tuhaf bir tanıdıklık hissetmiştim. Londra'yı hiç sevememiş olmama rağmen Winchester o kadar sıcak ve yuvamsı bir yer gibi gelmişti ki, kendisini hiçbir yere ait hissedemeyen biri olarak, bende oluşturduğu hisse şaşırmıştım.
Druidler ve kelt mitolojisi her daim özel ilgi alanıma girdiler. Tarihe her zaman için meraklıydım ama hep belirli dönemlere ilgim, tutkulu bir şekilde daha fazla oldu.
Druidlerden kalma, bilgiden çok soru işareti var. Mesela Druidlerin Galatea civarında bulundukları söyleniyor. Hatta Aytunç Altındal Türkler daha orta Asya'dayken, Druidler bu topraklara turkije gibi bir isim vermişler diye anlatırdı. Bu toprakların yüzyıllar sonra Türklere ait olacağını nerden biliyorlardı? Nerden geliyorlardı, bu kadar bilginin kaynağı neydi?
Haritasında mistik dörtgeni olan biri olarak bu mistik bilgilere derin bir tutkuyla bağlıyım. Ve bu bilgelik aşkının o zamandan kalma olduğunu biliyorum.

Eğer reenkarnasyona inanmıyorsanız bu anlattıklarımın bir çoğu size deli zırvası olarak gelebilir. Bazen ben de hipnoz altında gördüklerimi düşündüğümde, sağlam saçmalıyorsun dediğim oluyor ama önemli olan regresyondan sonra tuhaf bir şekilde gerçekleşen şifa. İnsanlar bu sayede fobilerini yenebiliyor, hayatlarında ters giden şeyleri düzeltebiliyor ve kendilerini şifalandırabiliyorlar. Tuhaf bir şekilde hissettikleri, deneyimledikleri ama açıklayamadıkları şeylerin cevabına kavuşuyorlar.

Eminim sizin de kendinizi belirli insanlara veya yerlere diğerlerine nazaran daha yakın hissettiğiniz oluyordur. Tek başınıza açıklayamadığınız ve tuhaf gelen deneyimler yaşıyorsunuzdur.
Reenkarnasyon var veya yok. Aslında bu sorunun tam ve net cevabı önemli bile değil. Eğer siz bu sayede hayatınızı düzeltebiliyorsanız, size şifa olarak yansıyorsa, vardır. Eğer hiçbir işinize yaramıyorsa da yoktur.
Bu kadar basit. :)

19 Ekim 2017 | Terazi burcunda Yeniay


Her ay Güneş ve Ay gökyüzünde birbirine kavuşur ve görünmez olurlar. 
Bu buluşma aslında bir aşk buluşması gibidir. 
Birbirini göremeyen iki sevgili yalnız kaldığında kimseler tarafından görünmek istemeyebilir. 
Bu yüzdendir, yeniay ritüelleri hilal gökyüzünde görüldüğünde yerine getirilir. 

•••

27 derece terazi burcunda bir yeniay var kapımızda. 
İlişkiler konusunda sürprizli gelişmelere gebe olan bir yeniay bu çünkü tam karşısında Uranüs efendi bulunmakta.

Haritanızda terazi burcunun bulunduğu evle alakalı şu ana kadar hesaba katmadığınız yeni bir şeyle karşılaşabilir ve bunun sonucunda biraz tedirgin olabilirsiniz. 
Uranüs farklıdır. Anidir. İsyankârdır. Özgürdür ve bağımsızdır. 
Karşısında terazi burcunda bulunan Ay ve Güneşin aksine olaylara ve insanlara yukarıda bahsetmiş olduğum sıfatlara bürünerek yaklaşacaktır. 
Oysa bu yeniayın merkezinde ilişkiler var. 
Ben değil, Biz var. 
İsyankârlık ve ani patlamalar yerine, kendini karşı tarafın yerine koymak ve empati duygusuyla yaklaşmak var.  
Bu yeniay bu alanda yeni adımlar atacağız ama aynı zamanda sürprizlere karşı da hazırlıklı olmalıyız. 

Bu hayatta ani ve beklenmedik sürprizler, tıpkı yediğimiz yemeği lezzetlendiren tuzu ve biberi gibidir. 
Hayat bizi bazen sınar, bazen kontrolü elimizden alır ve bizi kukla gibi yönetir. 
Bu gibi zamanlarda insanın yapabileceği en güzel şey teslimiyet içerisinde olmak ve izin vermektir. 

Bu yüzden yakın çevrenizde sinirlerinizi bozan kimler varsa, bırakın onları rahat ve kabullenin. 
Sinirlerimizi bozan şey, bize bizi yansıtıyordur. Karşı tarafın düzelmesini istiyorsak ilk önce kendi içimizde o gölge yanı keşfetmeli ve onunla aydınlığı buluşturmamız gerekir. İşte o zaman karşı taraf mucizevi bir şekilde kendiliğinden düzelir. 

Bu yeniay size bu konuda çok güzel bir fırsat ve kendini şifalandırma imkanı sunuyor. 
İster eş, ister arkadaş, ister evlat, ister anne veya baba.. 
Damarınıza basacak ve sizi olumlu veya olumsuz yönde şaşırtacak bir olay yaşayabilirsiniz sevdikleriniz aracılığıyla ama Uranüs'e karşı sert tepki vermeden ve karşınızdakinin kalbini kırmadan önce dönüp bir bakın kendi içinize. 
Ne yaptınız da karşılaşmak zorunda kaldınız bu olayla?
İnsanoğlu her daim ektiğini biçer. 
Ama hayatta bir aksilikle karşılaştığında kendisi yerine, daima ilk önce karşındakini suçlamayı pek bir sever. 
Bu yeniay fark et hatalarını. Gözden geçir başkalarına karşı işlemiş olduğun günahları diye fısıldıyor her birimizin kulağına. 
Ne mutlu o fısıltıyı duyup, kendini ve çevresini şifalandırana..

☆☆☆

Yeniay Ritüeli

Hilali gökyüzünde gördüğünüzde elinize bir kağıt ve kalem alın ve şimdiye kadar kırmış olduğunuz kalpleri not edin oraya. 
Sonra da ellerinizi semaya kaldırın ve gönlünüzden küçük bir yelkenliyi dua halinde okyanusa salın. 
Bırakın gitsin bilinmeze doğru. 

Yelkenlimi özgürleştirdiğim gibi kalbimi de özgürleştiriyorum tüm kırmış olduğu kalplerden. Affedilmeme korkusuyla taşıdığım tüm yüklerden Allahım, kalbimi arındırman için senden yardım bekliyorum. 
Bilerek veya bilmeyerek incitmiş olduğum tüm Ruhlardan af diliyorum ve beni bağışlamalarını istiyorum ve bundan sonra çevremdeki hiçbir olaya ve kişiye karşı öfkeli, isyankâr ve kırıcı davranmamaya niyet ediyorum. 
Bu yeniayı ilahi sevgiye doğru attığım ilk adımım olaran kabul et ve sevgiyi hayatımın dört bir yanına nasip et.
Amin. 

10 Ekim 2017 - 8 Kasım 2018 | Transit Jüpiter Akrep burcunda


Bolluğun ve bereketin, şansın ve bilgeliğin gezegeni olan Jüpiter akrep burcundaki yeni yolculuğuna başlamak üzere.

Akrep burcu zodyağın en karanlık ve gizemli burcudur. Akrep enerjisi bizi daima derinlere davet eder. Dolayısıyla biz de önümüzdeki 13 aylık süreç boyunca gizemli ve derin bir yolculuğa çıkacağız. Bu yolculuk hepimizi etkileyecek olsa da, her birimiz kendi kişisel haritalarımız üzerinden etkileneceğiz. Bu yüzden bu derin yolculuğa hayatınızın hangi alanında çıkacağınıza merak ediyorsanız, doğum haritanızda akrep burcunun hangi evde olduğuna dikkat etmelisiniz.

Jüpiter bolluk ve bereketin gezegenidir ve uğradığı evlere transitinin sonunda bolluğu ve bereketi armağan ederek ayrılır. Cömert bir bilge gibidir. Kapınıza gelip bir sene boyunca misafiriniz olur. Onu ne kadar iyi ağırlarsanız, ayrılırken armağanı da o kadar büyük olur.

Jüpiter bir senedir terazi burcundan geçmekteydi ve aslında bize ilişkiler konusunda şans getirecekti. Lakin terazi burcu Venüs'ün yönettiği burçtur ve Venüs Jüpiterin aksine daha bencilcedir. Jüpiter sevgisini ve bereketini herkes ile paylaşmak ister. Venüs'ün gözü ise sadece sevdiğini görür, sadece sevdiğinle paylaşır, sadece ona karşı fedakar davranır.
Dolayısıyla bu transit boyunca Jüpiter'in çok da rahat olmadığını hissettik hepimiz. Buna sebep olan şey yıl içerisinde deneyimlediğimiz Uranüs-Jüpiter karşıtlığı ile Jüpiter-Plüton karesi de eşlik ettiler. Böylelikle bu güzel gezegenin bize armağan etmek istediklerini çok da kolay elde edemedik. Şans, bolluk ve bereket biraz daha zorluk ve alın teri gerekti. Çünkü herbirimizin hayatında aşmamız gereken zorluklar vardı. Bazılarımız bu zorlukları başarıyla geçti, bazılarımız ise daha düşük bir notla. Ama öyle ya da böyle, hepimiz bu süreci atlattık ve yeni bir maceraya çıkmaya hazırlanıyoruz.
Peki bu macera nasıl bir macera olacak?

Akrep burcunu iki hayvan sembolize eder. Bunlardan biri akrebin kendisidir, diğeri ise Zümrüdü Anka kuşudur.
Bu iki sembol bize akrep burcunu daha net anlayabilmemiz için yardımcı olur.

Akrep küçücükün olmasına rağmen hepimizin korkuyla yaklaştığı bir hayvandır. Bu bize çıkmaya hazırlandığımız yolculukta hiçbir şeyi hafife almamamız gerektiğini gösterir. Sonuçta küçük gibi görünen şey, bizi zehirleyebilecek güce sahiptir.

Bir akrep 2 hafta boyunca donmuş bir buzun içinde hayatta kalabilir. Bir akrep bir yıl boyunca hiç su içmeden ve beslenmeden de hayatta kalabilir. Bu da yolculuğumuzdaki koşullar ne olursa olsun, ölmeyeceğimiz, her ortama ayak uyduracağımız anlamına gelir.

Bir akrebin kopan organları yeniden yerine gelir. Bir senelik süreç boyunca kalbimiz ne kadar kırılırsa kırılsın, canımız ne kadar yanarsa yansın, eskisine nazaran yenilenmiş olduğumuzu göreceğiz. Belki farkında dahi olmadığımız derin yaralarımızı keşfedeceğiz ve şifalı merhemler sürerek kendimizi kendi ruhumuzla tedavi edeceğiz.

Bir akrep ne kadar susuz kalırsa, zehri o kadar kuvvetli olur.
Bu yolculuk boyunca ruhumuzun o kadar derinine ineceğiz ki, keşfettiğimiz her bir katmanla güçlendiğimizi göreceğiz.
Özgüveni tam olan korkusuz bir insan, zaaflarının farkında olur. Bu zaaflarını o kadar güzel kapatır ki, karşındakini varlığıyla sindirir. Korkanın bilmediği şey, bu güce sahip olmanın ardında verilmiş olan bir savaşın olmasıdır. Bu dünyada gerçekten güçlü olan insanlar, güçsüzlüğün ne demek olduğunu çok iyi bilen insanlardır.
Yokluğu bilmektir, bize kıymet bildiren. Zayıflığı aşmaktır, bize güç veren. Tüm bunların ne demek olduğunu öğreneceğiz önümüzdeki 13 ay içerisinde.

Bir akrebin etrafı ateşle çevrildiğinde, kendisini sokarak öldürür. Bu basit bir intihar gibi gözükse de, arkasında asil bir davranış saklıdır. Bir akrep yanan ateşten korkmaz ama bu ateşin proteinlerini yok edeceğini ve bundan sonra eskisi gibi özgür bir hayatının olmayacağını bildiği için ölümü göze alır. Kısacası köleliği kabul etmektense, ölümü kabul eder.
Biz de bu yolculuğumuz boyunca küçük bir şeytanla karşılaşabilir ve ruhumuzun kurtuluşu için bazı şeylerden vazgeçmek ve fedakarlık yapmak zorunda kalabiliriz. Ve bunlar kibir, gurur, intikam ve maddi güç olabilir.

Çiftleşme sonrası akrep dişisinden kaçmazsa, dişi tarafından yenilir.
Düşmanını kendine yakın tutmak ama doğru an geldiğinde ondan uzaklaşmak gerekir.
Hayatın bize nereden ve neden darbe indirdiğini çoğu zaman bilmeyiz. Oysa uyanık olmak en büyük görevimiz.
Bazen bize en büyük zararı veren en yakınımızdır. Bazen ise tek düşmanımız kendimiz.
Jüpiter'in akrep burcundaki transiti çevremizdeki insanları maskesiz halleriyle görmemizi sağlayabilir. Bu yüzden şimdiye kadar haberdar olmadığınız sırlar, su yüzeyine çıkabilir.

Anka kuşu ise, dirilmenin sembolüdür. Hem de yanarak, küllerinden yeniden dirilmenin sembolü. Bu yüzden hazırlayın ruhunuzu bu sene güzel bir dirilişe.

Jüpiter'in hanenizi ziyareti boyunca sezgilerinizde ve tutkularınızda bir artışın olduğunu gözlemleyeceksiniz. Daha bir azimli, daha bir hedef odaklı, daha güçlü bir savaşçının içinizde bir yerlerde uyanmak üzere olduğunu hissedeceksiniz.
Jüpiter yukarıda bahsettiğim tüm akrep özelliklerini daha da çoğaltacak içimizde ve herşeyi normalden daha da derinden hissetmemize, anlamamıza ve yaşamamıza sebep olacak.
Bu süreç içerisinde akrebin karanlık gölge yönlerinde de bir artış gözlemleyebiliriz. Bu yüzden hırslı, kibirli, kıskanç, zorba, intikamcı, kontrolcü ve manipülatif özelliklerimize normalden daha çok dikkat etmeli ve uzak durmalıyız.
Akrebin gölge yanından ziyade, şifalandırıcı etkisini ortaya çıkarabilmek için, okült, ezoterik ve gizemli konuları araştırıp, ruhun derin dünyasına dalabileceğinz şeylere verin kendinizi. Araştırın şimdiye kadar merak etmediklerinizi ve sorun kendinize Neden? Herşeyin bir nedeni var ve şimdiye kadar bilmediklerimizi öğrenebilmek için güzel bir fırsatımız olacak hepimizin. Bunu kullanalım. Kendi iç dünyamızın derinliğini keşfedelim, farkındalığımızı geliştirelim. Kendimizi ruhumuza vurulmuş zincirlerden kurtaralım.

Jüpiter akrep burcundaki transitiyle birlikte ayrıca altın, gümüş gibi değerli yeraltı madenlerinin değerini çıkartabilir. Maalesef yeraltı örgütlerini, mafyayı ve cinsel suçları da arttırabilir.
Ama Jüpiter terazi burcundaki transitine göre diğer gezegenlerden de daha fazla destek alacağa için, kötü şeylerdense daha çok iyi şeylerin olacağına söyleyebiliriz. Çünkü hem Plüton hem de Neptün Jüpiter'e iyicil açılar göndererek, arka çıkıp, destek olacaklar.
Balık, Oğlak ve Akrep burçlarında gezegenleri olanlar için bu yıl güzel fırsatları ve büyümeyi beraberinde getirecek.

Jüpiter'in akrep burcundaki transiti ayrıca Plüton'u akrep burcunda olan nesle de çok iyi gelecek. Hatta kitlesel olarak bu jenerasyonun küllerinden yeniden doğup, uyanacağı bir yıl olacak diyebiliriz. Bu beraberinde küçük çapta bir nesil çatışmasını da getirebilir. Çünkü Jüpiter bu jenerasyonun Plüton'larının üzerinden geçerken, aynı zamanda Plüton'u aslan burcunda olanlara kare açıda olacak. (Plüton'u akrep burcunda olanların ebeveynlerinin çoğunun Plüton'u aslan veya başak burcundadır.) Satürn'ün de oğlak burcunda transitine başlamasıyla birlikte oğlak burcunun yönettiği tüm kuruluşlarda bu kuşak çatışmasını hissedebiliriz. Belki de büyüklerin biraz geri çekilip yerlerini küçüklere vermeleri gerektiği bir zamanın geldiğini Jüpiter gösterebilir. Bunun sonucunda devlet ve devlet kuruluşlarında yeniliklerin doğuşunu gözlemleyebiliriz.

Kendi ülkemiz açısından değerlendirecek olursak, Jüpiter'in 5.evden geçecek olması gençlerimizin eğitim imkanlarını genişletecek ve iyileştirecektir. En azından eğitim konularında yeniliklerin olacağını göreceğiz. Ama unutmayın ki burda söz konusu olan burç akrep olduğu için, yeniliklere belirli krizleri atlatarak kavuşacağız.
Ama genel anlamda ülkemiz için güzel bir yıl olacağını ümit edelim ve bunun için dua edelim.
Jüpiter hem Güneş'imizin, hem Venüs'ümüzün hem de Jüpiter'imizin üzerinden geçerek bize ülkecek Jüpiter dönüşümüzü de yaşatacak.
Her ne kadar karanlık zamanlardan geçiyor olsak da, ülkemize güzel şeyleri getirmesini diliyorum..

Akrebin kanı beyazdır.
İronik de olsa tehlikeli, zehirli, siyah bir hayvanın kanının beyaz olması, bize aslında her karanlığın içinde bir aydınlığın olduğunun hikayesini fısıldar.
Bu bir yıl boyunca her birimizin görevi karanlıktaki aydınlığı keşfetmek ve bu aydınlığı hayatımızda genişletmek olacak.
Bol şans! :)

5 Ekim 2017 - Koç burcunda Dolunay


Gecelerimizi aydınlatan dolunaylar, haritamızda etkiledikleri alanı da aynı şekilde aydınlatırlar ve 6 ay öncesine kadar farkında dahi olmadığımız şeyler, artık gözümüzün önünde parlıyorlardır.
Dolunay zamanları bilinçaltımız ortaya çıkar ve bu yüzden sakladıklarımız ve bastırdıklarımızla yüzleşmek zorunda kalırız.

5 Ekim günü Koç burcunun 12. derecesinde dolunay gerçekleşecek.
Güneş terazi burcunda bulunurken ve bizi ilişkiler üzerinden sınarken, Ay Koç burcunda bulunarak, bencilliğimizi harekete geçirecek ve içimizdeki gerçek gücü keşfetmemizi isteyecek. Böylelikle sen ile ben, biz ile siz arasında küçük çapta bir kriz yaşayabilir ve yeni bir farkındalık kazanabiliriz.

Sonbahar kapımıza dayandı. İçe yönelmemiz gereken ve evimizde sevdiklerimizle vakit geçirip, derin duyguları keşfetme ihtiyacında olduğumuz bir zamandayız.
Yavaş yavaş ait oldukları yerden kopup, ölüm danslarını gerçekleştiren yaprakları örnek alıp, bir ömrün nasıl da su gibi akıp gittiğini idrak edip, bu anımızın ve hayatımızdaki olan herşeyin değerini bilmek zorundayız. Her sonbahar terazi ve akrep burçları enerjisiyle bize bunu fısıldar: Tutun sevdiğine, değer ver hayatındaki herşeye! Çünkü herşey gelip geçici.

Doğa bize herzamanki gibi yol göstermeye çalışırken biz bu dolunayın etkisiyle hem birliktelik için yalvarırken bir yandan da kendi bencilliğimizle yüzleşmek zorunda kalacağız. Ve önümüzdeki haftalarda tıpkı ipin üzerindeki cambaz gibi ben ile sen, biz ile siz arasında dans ederek, dengeyi tutturmayı öğreneceğiz.

Hayatımızdaki ilişkilerimiz evimizdeki çiçeklerimiz gibidir. Su isterler, güneşi beklerler, sevgimizi ve ilgimizi arzularlar. Bunları vermezsek solar, küser ve yok olurlar.
Bu yüzden bu dolunay ilişkilerimizi beslemeye özen göstermeliyiz. Hayatında karanlık bir dönemden geçtiğini bildiğimiz yakınlarımıza içimizdeki güneş enerjisini hissettirmeliyiz. Isıtmalıyız sevdiklerimizin kalbini gülüşümüzle, öpüşümüzle, sarılışımızla.
Bir koç dolu dolu sever. Korkmaz asla, saklamaz bu yüzden sevgisini.

Güneş gibi ısıtırken etrafımızı, Güneşin bireyselliğini ne kadar çok önemsediğini de hatırlamalıyız aynı anda.
Severken ve sevilirken, sevginin gerçek kaynağının kendi içimizden geldiğini ve ilişkilerimizde ipleri kendi elimizde tuttuğumuzu hissetmeliyiz.
Karşı tarafın bize neyi ne kadar yapabileceğini biz belirleriz. İlişkilerimizin çerçevesini her daim biz çizeriz.
Bu dolunay bu çizdiğimiz çerçevenin farkına daha net varacağız. Ve belki onu yeniden çizme ihtiyacı duyacağız.

Bu dolunayın en güzel tarafı Rigel sabit yıldızından aldığı destek olacak ve bize ruhumuzu ve yaşamımızı zenginleştirecek bir bilgiyi sunacak. Bu gökyüzü hepimize güçlü ilişkiler kurmak için çizmemiz gereken çerçevenin bilgisini sunacak. Bu bilgiyi akıllıca kullanmak ise herzamanki gibi kendi irademize bağlı olacak.
Bu yüzden şu anki gökyüzündeki diğer gezegenlerin üzerimizdeki etkilerinin farkında olmalı ve bilgece davranmalıyız. Çünkü Mars ve Venüs el ele tutuşmuş bir şekilde başak burcunda dilimizi gereğinden fazla sivri şekilde kullanmamıza sebep olabilirler. İlişkilerimize eleştirel yaklaşıp, ani davranıp, kalp kırmamaya özen göstermeliyiz bu günlerde. Yoksa bu dolunayın Rigel sabit yıldızından kapımıza getireceği armağana kavuşamayabiliriz.

Bu dolunayın en zorlayıcı yani ise, bizi Plüton'un sınavından geçirecek olması.
İnsanların birbirinin damarına basma isteğinde olduklarını gözlemleyeceksiniz. Çünkü Plüton dolunaya gönderdiği kare açısıyla kibirli, manipülatif, sadist ve bencil yanlarımızı ortaya çıkaracak ve onları yenebilmemiz için bize birer fırsat sunacak.

Dolunay Ritüeli
Madem gökyüzünde koçlar ile teraziler diyarında bir enerji alışverişi söz konusu, o halde biz de bu enerjileri dıştan yaşamaktansa, içten yaşamak ve çözümlemek için küçük bir dolunay ritüeli yapabiliriz.


Tek başınıza kalabileceğiniz bir ortama geçin ve gözlerinizi kapatın. Nefeslerinize odaklanarak zihninizin sakinleşmesini bekleyin.
Sonbahar ormanında tekbaşınıza küçük bir yürüyüşe çıktığınızı hayal edin.
Yere düşen yaprakları, yeşilin, kızılın ve altının binbir tonundaki yaprakların ait oldukları dallardan kopup, nasıl da huşu içinde yere düştüklerini canlandırın gözünüzün önünde.
Yere düşen her bir yaprak sizin içinize attığınız bir parçanız. Kırılganlıklarınız, öfkeleriniz, üzüntüleriniz ve olumsuz anılarınız. Bu anıları hatırlayın ve her birini yere düşen bir yaprağa bağlayın. O yaprağın yere düşerken bir nehir akıntısına kapıldığını ve sizden uzaklaştığını hayal edin. O hatıranın uzaklaştığını hissedin. O aslında zaten size ait değildi. Geçmişte kaldı ve artık yok. Bırakın gitsin. Bırakın tüm olumsuzluklar yere düşen yapraklarınızla birlikte gitsin.

Bu sonbahar ormanında özür dilemek istediğiniz kişilerle karşılaştığınızı da hayal edebilirsiniz.
Sevdiklerinizi gözünüzün önünde canlandırın. Onları ne kadar çok sevdiğinizi fısıldayın. Sarılın, öpün, özlem giderin. Şu anda hayatta var olmayan sevdikleriniz dahi bu sonbahar ormanında sizinle birlikteler. Bu yüzden söylenmemiş olan herseyi söyleyin. Sadece sevginizi değil, kırgınlıklarınızdan ve öfkelerinizden de bahsedin. Sonra onları ağaçtan yere düşen yapraklara yükleyin ve nehir akıntısına bırakın birlikte..
Geçmişinizi arındırın ki, geleceğiniz tıpkı geceyi aydınlatan dolunay gibi parlak olsun.
Karanlık geçmişinize adım atın ki, gerçek hayatta atacağınız adım aydınlık olsun.

Bu güzel Ekim akşamı dolunayının size verdiği gücü nasıl kullanacağınız çok önemli. Bir karar alırken bağımsız ve iradeli davranmak ne kadar önemliyse, çevremizdeki insanları da göz önünde bulundurmamız o kadar önemlidir.
Geçmişten kalma olan bağlardan kurtulun, yoksa bu bağlar içinizdeki koçun yolunu tıkarlar. Gücü dıştan deneyimleyebilmeniz için, ilk önce içten keşfetmelisiniz.
Bunu keşfedeceğiniz bir dolunay olması dileğimle..

Astrolojide Mars & Cinsellik


Konuşulması toplumuzca neredeyse 'yasak' olan seks ve porno hakkında bir yazı yazmak istedim. Bu yazıyı yazma isteğime sebep olan şey ise, bir kaç gün önce tavsiye üzerine izlediğim Don Jon adlı film ve en son verdiğim danışmanlıklarımdan birinde bu konu hakkında partnerinle açık ve net olarak konuşmalısın dediğimde, 'konuşsam ne olacak' diye aldığım cevaptı. 
Aslında şu konular hakkında bir konuşabilmeyi becerebilsek, belki bütün ilişki sorunlarımızı aşacağız ama biz bunu saçma sapan nedenlerden dolayı yapmıyoruz. 

Söz konusu aşk ve ilişkiler olduğunda hepimizin tek bildiği şey entrika, yalan ve dolan. 
Aşık olduktan sonra her iki tarafın da yapmaya çalıştığı tek şey birbirini kontrol etmek ve alttan alta yönetmek. 
Bu yüzden günümüzde yaşanılan ilişkiler sadakat ve sevgi temeli üzerine inşa edilmektense, yalan ve entrika üzerine inşa ediliyor. Sonrada evlilikler başladığı gibi bitiyor ve her kadın 'adam gibi güvenilecek, eril ve güçlü adam yok', her erkek de 'derin olan, bağlanıp, güvenebileceğim feminen kadın yok' diye ağlanıyor. Eskilerde 'ah, nerde o eski, saf, masum aşklar' diye iç geçiriyor. 

Cinsellik bir ilişkinin temelidir ve bir erkek çocuğu ergenlik çağına geldi mi babası, abisi veya aileden güvenebileceği bir büyüğü tarafından bir kenara çekilip, öğüt nasihat verilerek, gerçekler öğretilmelidir. 
Kızılderili kabilelerinde erkek çocukları annelerinin yanında sadece 6 yaşına kadar kalırmış, daha sonra erkeklerin yaşadığı yere yerleşirmiş ve orda erkekler tarafından ona, bir kadına nasıl davranılması gerektiği öğretilirmiş. 

Bu aynı şekilde kız çocukları için de geçerli. Eskiden insanlar kız çocuklarına masalları boşuna anlatmıyorlardı. Her masal bir inisiyasyondu ve kız çocuğunu, büyüp eril olan biriyle ilk karşılaştığında nasıl davranması, nasıl seçim yapması gerektiğini bilsin diye anlatılıyordu. 
Ne masallar kaldı ne de ergenlik dönemimizde bize doğru yolu gösteren anne veya ablalarımız. 
Kimse hiçbir şey öğretmeyince de öğrenilecek tek yer pornolar oldu ve maalesef bu tuzaktan en kötü etkilenenler de erkekler oldu. 

Bir kadına nasıl dokunulması gerektiğini bilmeyen erkekler, pornolarda gördüklerini uygulamaya çalışınca işler iyice çığrından çıktı. Ve maalesef daha 18-19 yaşlarında olanlardan dahi, sevgilimle artık birlikte olamıyorum ve ne yapmam gerektiğini bilmiyorum diyenler çok. 
Çünkü kamera önünde olan herşey yalan ve abartı ama bu gerçek, pornografik görüntüleri izleyenler tarafından, hele ki yaş daha küçükse algılanamıyor. Bu ayrıca sadece erkek çocuklarını ilgilendiren bir problem de değil. 
Kız çocuklarının veya kadınların romantik aşk filmleri izleyip, bunları gerçek hayat zannetmeleri de aynı oranda korkunç. Çünkü her ikisi de bizi yanlış yönlendiriyor, yanlış şeylere inandırıyor ve bunun sonucunda yanlış ilişkiler yaşamamıza sebep oluyor. 

Gerçek hayat büyük göğüslerden ve dik bir popodan ibaret değil. 
Gerçek hayat kaslı ve cepleri parayla dolu biri olmaktan da ibaret değil. 
Gerçek hayat yaralardan, zorluklardan, karanlıklardan ve aralara serpiştirilmiş gelip geçici olan küçük mutluluklardan ibaret. 
______________________________

Astrolojde Mars tutkularımızı ve cinsel gücümüzü temsil eder. Bu yüzden Mars'ın bulunduğu ev ve burç nasıl bir cinsel yaşamımızın olduğunu, nelerden hoşlandığımızı veya neleri sevmediğimizi gösterir. 

Mars'ın diger gezegenlerden aldığı açılar da çok önemlidir. Mesela Neptün'den gelen sert açılar cinsel sapmalara veya bulanık fantazilere sebep olabilirken, Plüton'dan gelen açılar karanlık fantezilere sebep olur, hatta bazen sadist veya mazoşist eğilimler de verebilir.

Astrolojide her gezegenin bir olgunlaşma yaşı vardır ve bu Mars için 28. yaştır. 
 Bu yüzden hepimiz 28. yaşımıza kadar Mars'in biraz daha ham halini deneyimler ve anca 28 yaşından sonra bu konularda pişmiş olur ve olgunluk kazanırız. 
Bu yüzden 28 yaşına kadar seksi daha çok ego temelli deneyimleriz. 
Bir kadın için seks o yaşa kadar sadece kendini karşı tarafa beğendirmekten ibarettir. 
Giydiği seksi iç çamaşırları, hatta çekici olduğunu zannettiği kostümleri aslında üzerinde eğreti duruyordur ve çoğu zaman yapmak istemediği şeylerin bedenine yapılmasına dahi izin verir. Çünkü Marsı, karşımdaki beni ya beğenmezse korkusuyla hareket eder. 
Aynı şekilde Mars'ın olgunluğuna erişmemiş bir erkek, bir kadına nasıl dokunulması, ona nasıl yaklaşılması, sevilmesi veya sevişilmesi gerektiği hakkında çok az şey biliyordur. Deneme yanılma yoluyla ilerler. Kadının içinde saçma sapan hareketler yaparken, kadının ruhunu incittiğinin dahi farkında olmayarak, bir sonraki hamlesini geçen gün izlediği pornodaki gibi mi uygulasa diye düşünür. 

Sekse zihin karıştığı anda ego bizi korkuyla yönetmeye başlar. Egonun olduğu yerde şeytan vardır ve şeytan acele işe karışmayı pek bir sever. 
Böylelikle seks saçma sapan, kısa süreli, tuhaf ve anlamsızca yapılan birşey haline dönüşür ve biz farkına varamasak da aslında ruhen her iki tarafa da zarar verir. 

Cinsellik doğamızda vardır ve aslında kutsaldır çünkü daha büyük bir amaca hizmet eder. Bu yüzden onu bastırmak doğru bir yol değildir ama ona bağımlı olmak, hatta sapkın bir şekilde kullanmak da doğru değildir. 
Bu dürtü her hissedildiğinde onu mastürbasyon yaparak bedenden atmak bize zarar olarak geri döner. Çünkü cinsellik bir enerji alışverişinden ibarettir. Eril ve dişil, ying ve yang, rahim ile rahman esmasının kavuşumu ve birliğe ulaşmasıdır. Aslında cennetteki teklik halini kısa bir süreliğine de olsa, hatırlamaktır. 

Mastürbasyon sırasında tek taraflı bir enerji açığa çıkar ve karşı kutuptaki enerjiyi alamadığı için ruhsal ve enerjisel olarak bir doyuma ulaşmaz, yarım kalır, yani yaşam enerjisi çöpe gider. Ve çoğu zaman buna zihnimizde kurguladığımız görüntüler eşlik ettiği için, ortaya çıkarttığımız cinsel güç sayesinde görünmeyen alemde zihnimizdekileri çok çabuk form olarak yaratırız. Hırıstiyanlar bu tür varlıklara incubus ve succubus derler. Eril ve dişil şeytanlar. 
Onların inanışına göre bu varlıklar geceleri bize musallat olur ve ortaya çıkarttığımız kendi cinsel enerjimizden faydalanırlar. Bu da gece boşalmalarının nedenini açıklar. 
Bir erkek bunun farkına pek varmasa da ve bu gibi şeylere inanmak istemese de, gün içerisinde gördüğü veya zihninde kurguladığı görüntüleri geceleri bedenlenmiş varlık olarak üzerine çeker. Ve bu tür varlıklar enerji vampirleri gibidir. Cinsel enerji aslında yaşam enerjisi olduğu için, biz farkında olmadan bütün yaşam enerjimizi emerler. Dinimizde abdestin neden bu kadar çok önemsendiğinin arkasındaki yatan gerçeklerden biri de budur, arınmak ve korunmak. 

Aynı durum eşcinsel ilişkiler için de geçerlidir. 
Orda da tek taraflı bir enerji ortaya çıkar ama bu sefer ortaya çıkan enerji iki kişininkidir ve daha kuvvetlidir. Bu yüzden bu yöntemi genellikle belirli çevreler kara büyü amaçlı kullanarak sapkın inançlarını hayata geçirirler. (Mesela Aleister Crowley'nin kara büyü uygulamaları için küçük erkek çocuklarıyla sapkın cinsel ilişkilere girdiği söylenir.) 
Bu konuyu daha fazla uzatmak istemediğim için burda kapatıyorum ama bu tür bir yöntemin çok tehlikeli olduğunu ve şakasına bile olsa asla denenmemesi gerektiğini ekstradan belirtmek isterim. Çünkü işin içerisine diğer alemin varlıkları girdiği anda, ruhun kurtuluşu imkansızlaşır ve kişi bunun bedelini çok ağır ödemek zorunda kalır.

☆☆☆

Cinsellik gelişigüzel yaşanılacak kadar hafife alınmamalıdır çünkü içinde belirli sırları ve tehlikeleri barındırır. Bu yüzden tek eşlilik ve sadakat çok önemlidir. 
Tantra öğretisi bize bu konuda bir yol göstericidir. 
Birbiriyle bu anı paylaşmak isteyen iki insan sadece bedenlerini çırıl çıplak bırakmaz aslında, ruhlarını da bırakır. 
Sevişirken bütün maskeler düşmelidir suratımızdan çünkü teslimiyet anca böyle gerçekleşir. 
Sevdiğin kişinin içinde eriyip, kendini kaybedemedikten sonra alacağın haz maksimum sadece bir kaç saniyeliktir. 
Oysa tantrik sevişmelerde bu haz saatlere akar çünkü zaman algısı tamamıyla yitirilir. 
Sadece seks değildir artık iki kişinin arasında yaşanan, rahman ve rahim olanın birleşimi ve dansıdır. Sadece bedenler değil, ruhlar da bir olur. Çakralar ve her iki kişinin aurası birbirleriyle etkileşime geçer. Ve tüm bunlar bizim göremediğimiz ama derinlerde bir şekilde hissedebildiğimiz bir boyutta gerçekleşir. 
_____________________________

Peki ya tüm bu anlattığım şeyler gerçek hayata nasıl geçirilir? 
Porno izleyen erkek arkadaş bunu yapmaktan nasıl vazgeçirilir?
Mars, ego tuzağından nasıl kurtarılabilir ve bizi olumsuz bir şekilde etkilemesi nasıl engellenebilir?

Karanlık, hatta sapkın fantazilere mi sahipsin ve kimseye bunu anlatmak istemiyor musun? Bil ki o zaman tüm bunları bilinçaltına atıyorsun ve tüm bu arzularının kölesi olmayı, seni alttan alta yönetmelerine ve ilişkilerini mahvetmelerine izin veriyorsun. 
Oysa aklını meşgul eden cinsel duygu ve düşüncelerini karşı tarafla paylaşarak kendini bu işkenceden kurtarabilirsin. Çünkü paylaştıkça bilinçaltını arındıracak ve sonra da bu tür sapkın şeylerden vazgeçtiğini göreceksin. 
Sevgilinin veya eşinin seninle bu tür konular hakkında konuşmasına izin ver ve sen de konuş, paylaş, anlat. Bana bu şekilde dokunduğunda hoşlanıyorum, bunu yaptığında kendimi rahat hissetmiyorum, seninle ilgili .... hayaller kuruyorum, de. Kırmadan, nazikçe ve karşı tarafı asla yargılamadan. O günkü yaşadıkları ruh haline yansımış olabilir ve bunun sonucunda sana belki iğrenç gelecek şeyleri anlatabilir. Belki yarına o bile neden bu tür şeyleri anlattığını bilmeyecektir. Önemli olan şey paylaşmak ve o yakınlığı kurmak. Maskelerden vazgeçmek, kırılabileceğini bilsen de kendini karşı tarafa açmak. 

Bir ilişki, hele ki cinsel boyuta da taşındıysa bir takım çalışması haline dönüşür. Bir partnerin diğerinden bazı şeyleri saklaması, karşı tarafta dengesiz ve saplantılı hareketlere yol açar. Bu yüzden bir kadın kendisini cinsel anlamda erkeğine açmadığında, onu başka kadınlara bakmaya, hatta maalesef pornografik görüntüleri izlemeye yönlendirmiş olur. Bunu yapan erkek de bu sefer görmeyi alıştığı görüntü ve davranışları partnerinden bekleyecek ama gerçek hayatta Mars'ını doğru kullanmayı bilen hiçbir kadın pornodakilere benzemeyecektir. Böylelikle bir kısır döngü oluşur, ilişki yıpranır ve en sonunda da acı bir sonla biter. 

Aslında bir erkeğin cinsel gücünü kontrol edebilmesi, kadının elindedir. Kadın birlikte olmak istediği erkeği çok dikkatlice seçmelidir ve bu seçimini yaptıktan sonra kendini ona adamalı ve yatak odasında erkeğin (ama sadece seçmiş olduğu o tek erkeğin) orospuluğunu üstlenmelidir. Ama bu kadının erkeğin her istediğini yatakta yapması gerektiği anlamına asla gelmez. Orospu kavramının burada yanlış anlaşılmasını istemem. Eskiden anaerkil toplumlarda, tapınaklarda erkeğin cinsel eğitimini üstlenen rahibeler vardı. Bu rahibeler ataerkil topluma geçişle birlikte yozlaşmadan dolayı tapınak fahişelerine çevrildi. Ben orospu kelimesini kullanırken bu rahibelerden bahsediyorum aslında. Cinsel gücünü nasıl kullanması gerektiğini ve erkeğe de bu konuda nasıl yardımcı olması gerektiğini bilen kadınlardan. 
Bu yüzden erkeğin cinselliğe olan ihtiyacını ve açlığını karşılamak bir kadının elindedir. Cinsel arzuları çift birbiriyle paylaştığında bu açlık giderilir.
 Kadın doğası gereği daha çok kontrolcüdür ve içine kapanıktır çünkü korkar ve bu yüzden cinsel arzuları hakkında bahsetmeyi sevmez. Oysa erkek kadının isteklerini duymaktan büyük haz alır ve heycanlanır. Kadın cinsellikte teslim olmayı ve kendisini açmayı öğrenirken, erkek de kendisini kontrol etmeyi öğrenir. Ve bu öğrenim her iki tarafın da birlikte hareket etmesiyle gerçekleşir. Böylelikle erkek zaman içerisinde diğer kadınlardan uzaklaşacak ve sapkın tavırlarından da vazgeçecektir. Çünkü artık cinsel dürtülerini bastırmak zorundaymış gibi hissetmez. Hissetmediği için de cinsel dürtüleri üzerinde kontrol kazanır.

Cinsel fantaziler hakkında konuşarak kadın haritasındaki Mars enerjisini, erkek de haritasındaki Venüs enerjisini aktifleştirir. Bunun sonucunda kadın yatakta cesaretlenirken, erkek de çok daha duygusal davranmayı öğrenir. 

Bu yüzden paylaşmaktan korkmayın. 
Siz karşı tarafla bedeninizi olanca çıplaklığıyla zaten paylaşıyorsunuz, niye kalbinizi, duygularınızı, arzularınızı ve ruhunuzu saklayasınız? 
Karşı tarafın arzuları sizi korkutsa da buna aldırmayın. Çünkü hayal dünyalarımız gelip geçicidir. Nasıl kendini cadı veya süperman olduğunu zanneden küçük çocuğu yargılamıyorsanız, sevgilinizi de o gözle görmeye çalışmalı ve sahip olduğu arzuları yüzünden yargılamamalısınız. Çünkü aslında sizinle paylaştığı arzuları ilişkinizdeki bir tıkanıklıktan kaynaklanıyor. Ve bu blokajı bilinçaltından bilince ulaştırarak şifalandırmış oluyorsunuz. Yani sevgiliniz cinsel bir fantazisinden bahsetti diye onu yapmak zorunda değilsiniz. Bu yüzden de korku gereksiz. 

Ayrıca unutmayın ki, cinsel gücümüzü bedenimizin belirli bölgelerinde depolarız. Mesela hayatta varolmayla ilgili korkulara sahip olan kadın, cinsel enerjisini kök çakrasında, yani anüsünde biriktiriyordur ve bu korkusu bilinçaltı düzeyinde hayatındaki erkeğe yansır ve ortada bir baskılanma söz konusu olduğu için, erkekte analsex fantazisini uyandırır. Erkek bu fantazisinin aslında kadının hayata karşı olan korkusundan kaynaklandığının farkında dahi değildir ve bu dürtüsü seks sırasında ortaya çıktığında, kadın kendi korkusuyla çok korkunç bir şekilde yüzleşmek zorunda kalır. 

Bu yüzden korktuğumuz veya baskıladığınız herşeyden karşı taraf bilinçaltı düzeyinde haberdar olur. Erkeğin cinsel fantazileri aslında sevgilisinin bastırdığı cinsel enerjisinden kaynaklanır. Dolayısıyla karşı taraf size çok tiksindirici gelen bir şeyden bahsettiğinde, sen ne biçim ahlaksız bir insansın demektense, dönüp ilk önce ben ona bu enerjiyi nasıl yansıtabilmişim diye düşünmelisiniz. İlişkilerde her iki taraf da ayna olma görevini üstlenir. Aslında karşı tarafın yaptığı veya söylediği herşeyde kendimizi görmeliyiz ve ilk önce kendimizi düzeltmeliyiz. Böylelikle karşı taraf kendiliğinden düzelir, ilişki sahip olması gerektiği dengeye kavuşur.   

☆☆☆

Not: Yazının başında bahsettiğim Don Jon filimindeki kadın oyuncular, haritamızdaki Mars'ın farklı şekillerdeki olgunluk mertebesini temsil ediyorlar. Mars enerjisini daha net anlamak istiyorsanız, filmdeki kadın oyuncuların davranışlarına bakabilirsiniz. 
Filmdeki sarışın hatun cinselliğini aslında sadece karşı tarafı kontrol ve manipüle etmek amaçlı kullanıyor ve onca çekiciliğine rağmen, erkeği porno tuzağından kurtarmaktansa, daha çok içine itiyor. 
Yaş olarak çok daha olgun olan kızıl saçlı hatun ise, pek bir çekici özelliğe sahip olmamasına rağmen, erkeği bu tuzaktan kurtarıyor ve cinselliğin bambaşka bir boyutunu keşfetmesini sağlıyor. Erkek porno izleme ihtiyacından kurtuluyor ve bir kadınla sağlıklı bir bağ kurarak hayatında ilk defa gerçekten aşık oluyor.