2 Ocak 2018 | Yengeç burcunda dolunay

  • Share

YENİYIL RİTÜELİ

  • Share

20 Aralık 2017 - 17 Aralık 2020 | Transit Satürn Oğlak burcunda

  • Share

18 Aralık 2017 | Yay burcunda Yeniay

  • Share

- ERKEK ARKETİPLERİ - BİR KADIN SEVGİLİSİNİ NASIL SEÇMELİ?

  • Share

3 Aralık 2017 | İKİZLER BURCUNDA DOLUNAY

  • Share

Mars'ın konuştuğu dili öğrenmek

  • Share

18 Kasım 2017 | Akrep burcunda Yeniay

  • Share

Türkiye'nin astroloji haritası

  • Share

4 Kasım 2017 | Boğa burcunda Dolunay

  • Share

Reenkarnasyon Teorisi

  • Share

2 Ocak 2018 | Yengeç burcunda dolunay


2018 yılına Yengeç burcundaki süper dolunay sayesinde dişil enerjilerle giriyoruz ve bu da 2018 yılında dişil enerjilerle bir hayli haşır neşir olacağımızı gösteriyor.
Hepimiz içimizdeki dev tanrıçayı uyandıracağız ve dünya da kadınların güçlenişine tanıklık edecek bu sene bu dolunay sayesinde.

2017 yılını numerolojik olarak hesapladığımızda 1 numarasını elde ederiz. 1 sayısı Güneş'e tekabül eder. Güneş liderlik ve eril enerjidir. Zaten 2017 yılına damgasını vuran ve en çok konuşulan sarıkafa Trump oldu. 2017 senesi boyunca dünyamızda eril ve maskulen bir hava esti.

2018 senesini ise hesapladığımızda 11 sayısını elde ediyoruz ki bu çok özel ve ilahi bir rakamdır. Ama 1+1 ayrıca Ay'ın temsil ettiği 2 rakamını gösterir. Ve Ay tamamıyla dişil enerjidir, duygularımızı temsil eder. Bu yüzden en çok yeniyıl ertesini ama genelinde ise tüm senenin daha duygusal geçeceğini öngörebiliriz. Geçen sene birçok gezegen eril burçlardan geçmekteydi oysa bu sene Jüpiter ve Satürn gibi büyük babalar dişil burçlara yerleşmiş durumdalar.
Derinliği aradığımız, kendimizi bir yere ait hissedebilmek için çabaladığımız, duygusal dünyamıza önem verdiğimiz ve gerçek dünya gezegeninde de daha çok kadınları güçlendirme isteyinde olacağımız bir yıl olacak 2018. Savaş korkusundansa daha çok birliğin ve sevginin kuvvetlenmesi için dua etmeliyiz bu yüzden çünkü gökyüzü bizden bunu bekliyor.

Unutmayalım ki bu 11 derece Yengeç burcunda gerçekleşen dolunay bir süperay yani dünyamıza normalde olduğundan çok daha yakın. Bu yüzden 2018 yılı çok tatlı çok huzurlu çok pasif geçecek zannetmeyin. Dişil enerji istediğinde eril enerjiden çok daha kuvvetli ve yıpratıcı olabilir. Dişil karanlığı temsil eder, gözle görülmeyeni, hatta sinsice hareket edeni. Dolayısıyla bu yıl dişil enerjinin hem aydınlık hem de karanlık tarafını deneyimleyeceğimiz bir yıl olacak.

Güneş astroloji ve numerolojide tekliği, Ay ise birlikteliği temsil eder. Bu yıl hepimizin önemsemesi gereken şey birliktelik ve beraberlik olacak. Sevgiye ve sevilmeye çokça ihtiyaç duyduğumuzu hissedeceğiz ve delicesine bu arzumuzu gerçekleştirmek isteyeceğiz. Aşık olmak, evlenmek ve yuva kurmak için güzel bir yıl bu. Yalnız bunun için Venüs ve Jüpiter'in gökyüzünde gözükmesi çok önemli bu yüzden evlenmeyi düşünenler Şubat'ın ortasından Eylül ayına kadar ki olan dönemi tercih etsinler.

Çılgınlığa kapılıp, riske girmek için çok mantıklı bir yıl değil 2018. Yengeç burcu su elementidir, su ise akışta kalmayı bilmektir. Nasip kısmet demeyi öğrenip teslimiyetimizi güçlendirmeliyiz bu yıl. Dünyamızda tabiki değişiklikler olacak ama bu sene hepimizin görevi uyum sağlamak. Dişil enerjinin ve suyun en güzel yanı budur. Kabul edicidir, nasıl uyum sağlanması gerektiğini bilir. Bir kapı açılmıyorsa öteki tarafı dener. Dişil enerji hayatı dinlemeyi, sezgileriyle hareket etmeyi sever.

Bu dolunay gökyüzünde aynı zamanda uçurtma açı kalıbı oluşuyor. Hem su burçlarında güzel bir üçgen hem de Venüs ile Ay arasında karşıt açı oluşmakta.
Uçurtma destekleyici enerjidir. Karşıtlık aşılabilirse çok güzel armağanlar verir.
Her dolunay bir farkındalık kazandırır. 6 ay öncesine kadar bilinmeyenler artık su yüzeyine çıkmaya hazırdır.
Bu süper dolunay enerjisini yeniyılla birleştirelim ve 2017'nin bizde açmış olduğu yaraları şifalandırırken, bize yaşatmış olduğu güzel anılar için de şükredelim.

Yengeç burcundaki dolunay ritüeli için elimize bir kağıt ve kalem alalım ve gelecekteki bize bir mektup yazalım.
Bu mektubu her sene yazıyorum ve sene sonunda onu elime alıp okuduğumda yazmış olduklarımın gerçekleşmiş olmasına hayret ediyorum. Bilinçli olduktan sonra geleceğimizi yaratabilecek güce sahip oluyoruz. Bu yüzden 2018 senesinde yaşamak istediklerinizi yazın bu mektuba ve sonra da koyun onu zarfa ve 2019 yeniyıl gecesine kadar saklayın. Eğer yıl içerisinde inancınızı kaybetmez ve pozitif kalmayı başarırsanız o zarfın içindeki her bir satırın gerçekleşmiş olduğunu göreceksiniz. Gerçekleşmeyen şeyler zaten size zararı dokunacak olan şeyler olacaktır. Bu yüzden üzülmeyin. :)

YENİYIL RİTÜELİ


Dinler tarihiyle ilgilenenler hıristiyanlığın paganizmle iç içe geçmiş olduğunu bilirler. Bugün kutlanan neredeyse tüm hıristiyan bayramları aslında Hz. İsa'dan kalma değil, tam tersine paganlardan kalma bayramlardır. Noel bunların başında gelir. Hz. İsa'nın 24 Aralık'da doğmadığını hırıstiyan alemi de kabul eder zaten. Kutlanan onun doğumu değil, kış gündönümünü atlatmış olmaktır. Aslında kutlanan aydınlığın karanlığı yenişidir. 

Almanya'da doğup büyüdüğüm için oranın kültürüne daha çok aşinayım. 25. Aralık'tan 6 Ocak'a kadar devam eden geceler Almanya'da "Rauhnächte" olarak adlandırılır. Keltlerin anlayışına göre bu 12 gece çok özeldir çünkü diğer alemlerle aramızda olan perdeler aranılır. Druidler bu geceleri evlerini olumsuz enerjilerden arındırmak ve aydınlığı hanelerine davet etmek için kullanırlarmış. Atalar anılır, kurşunlar dökülür, tütsülerle ortam arındırılır, dua ve ritüellerle yeni döngüye hazırlanılırmış. Ayrıca bu 12 gece boyunca kehanetlerde bulunulurmuş. 

Tabii bunları yapan Almanlar günümüzde kalmadı. Tüm bu gelenekler yok olmak üzere. Noel ise kapitalizmin kutsal bayramı haline gelmiş vaziyette. Her sene binlerce çam ağacı bir kaç gecelik zevk uğruna katlediliyor. Zaten herşeye sahip olan ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan insanlar kapitalist çılgınlığa kapılıp, birbirlerine saçma sapan gereksiz hediyeler alıyorlar. Hediyelerin süslü püslü paket ve ambalajlara sarılmasıyla, her sene noel için onlarca ağacın katledilişiyle doğaya dünya halkı olarak nasıl zarar verdiğimizi görmezlikten geliyoruz. 
__________________________________

Keltlerle Türklerin arasında çözülmemiş, tuhaf bir bağ vardır. Bu yüzden geleneklerde benzerlikler hemen göze çarpar. Mesela kurşun dökme olayı gibi.
Benim amacım kadimlerin hayatı yaşayış şeklinden ders çıkarmak ve doğaya geri dönmektir, ona yine saygı göstermeyi öğrenmek, onunla birlik ve bütünlük içerisinde yaşamayı seçmektir. 
Şehirlerde hapis hayatı yaşayan bizler doğadan ve kendi doğamızdan çok kopuk bir hayat sürüyoruz. Bu yüzden mutsuz, umutsuz ve huzursuzuz. 
Kadimleri hatırlatarak bu karanlıktan küçük bir çıkış kapısı gösterebilmeyi umuyorum. 
Bu yüzden sizinle 2018 yılı için bir yeniyıl ritüeli paylaşmak istedim. 
_________________________________

Yukarıda bahsetmiş olduğum 12 gece boyunca yaşanılanlar önümüzdeki 12 ay boyunca yaşanılacaklara ışık tutarlar. Yani her bir gece yeni yılın bir ayına denk gelir. 

Hepiniz kendinize küçük bir kehanet defteri edinebilir ve gün içerisinde yaşadığınız herşeyi, hislerinizi, düşüncelerinizi, hayal ve hedeflerinizi defterin içine yazabilirsiniz. İsterseniz telefonunuza dahi kaydedebilirsiniz, sonuçta modern bir dünyada yaşıyoruz. 
Her gece havanın nasıl değiştiğine de dikkat edin. 12 ay boyunca hava raporuna dair bilgi ediniyor olacaksınız çünkü. 
Gün içerisinde karşınıza çıkan hayvanlara özel ilgi gösterin. Sembolik anlamlarını çözerseniz, size bir kehanette bulunacaklar. 
Ve en önemlisi 12 gece boyunca gördüğünüz rüyalar olacaktır. Onları not etmenizde gerçekten fayda var. İnanışa göre sabaha karşı görülen rüyalar o gecenin simgelediği ayın ikinci yarısında gerçekleşirler. Gece görülen rüyalar ise ayın ilk yarısında gerçekleşirler. 

Eğer bunu yapacak vaktiniz ve isteğiniz varsa bu geceleri küçük bir ritüel haline de dönüştürebilirsiniz. 
Mesela her gece küçük bir mum yakın. Onun ışığında tefekküre dalın. Aklınıza gelenleri not edin ve sonra bir dua eşliğinde bu sene yaşamış olduklarınız için şükredin ve gelecek sene için dilekte bulunun. 12 gece, 12 ay yani toplamda 12 şükretmeniz gereken şey ve 12 dilek hakkınız var.
Lütfen bu dilekleriniz maddi şeyler olmasın. Tüm ritüellerin amacı maneviyatı kuvvetlendirmektir. Sevgi, sağlık, huzur ve bereket isteyebilirsiniz.
Aralık ayının 25. gecesi Ocak ayına tekabül eder, 26. gece Şubat, 27. Mart, 28. Nisan, 29. Mayıs, 30. Haziran, 31. Temmuz, 1. Ağustos, 2. Eylül, 3. Ekim, 4. Kasım, 5. gece ise Aralık ayını simgeler.  
Yani bu 12 gün içerisinde yaşanılan herşey 12 ay boyunca yaşanılacaklar hakkında kehanette bulunur. 
Eğer isterseniz her gece o ayı temsilen bir tarot kartı seçebilirsiniz.
Ama lütfen tarot kartlarının gerçek anlamını biliyorsanız bunu yapın. Olurda bir gece ölüm veya kule gibi kartlar çıkarsa, eyvah o ay ölecek miyim gibi saçma bir korkuya kapılırsanız, üzerinize daha çok olumsuz enerjileri çekersiniz. Unutmayın bu 12 gece karanlıkları yenmek, aydınlığa güç kazandırmak için var.

O gecenin mum ışığını söndürmeden önce duanızı bitirirken kalbinizde bu mum ışığının yandığını hayal edin. Ve bu küçük ışık tüm her yeri aydınlatsın, tüm olumsuz enerjileri uzaklaştırsın, karanlık gününüzde size rehberlik etsin.
Duanızı sonlandırırken bu ışığın altın renkte büyüdüğünü ve tüm auranızı sardığını farz edin. Sanki üzerinize altın bir elbise geçirmişsiniz gibi. 
Bu altın kalkan 12 ay boyunca sizi korusun, size huzurun en derinini, sevginin en güzelini ve bereketin en hayırlısını getirsin. 

☆☆☆
_____________________________________

Beni okuyup, tatlı mesajlarınla içimi ısıtan, danışmanlık alıp, yardım etmeme imkan tanıyan tüm herkesin yanaklarından öpüyorum. 
Sizin sayenizde paylaşmanın ne kadar güzel bir his olduğunu deneyimliyorum.
~ Teşekkür ederim ~

Şimdiden hepinizin yeniyılını kutluyorum. 
Hem kendi küçük dünyalarımız hem de içinde yaşadığımız büyük dünyamız için huzurlu bir yıl olması dileğiimle..

20 Aralık 2017 - 17 Aralık 2020 | Transit Satürn Oğlak burcunda


Satürn yaklaşık olarak son 2.5 yıldır Yay burcundaydı ve hem makro hem de mikro düzeyde inançlarımızı sınadı.
Neye, ne kadar, niçin güveniyorsun? dedi.
Dünyanın dört bir yanında patlayan bombalar, masum insanlara olan saldırılar dış dünyamızda bizi sarstı.
Avrupa'nın göbeğinde, kendini pek bir güvende zanneden emperyalist güçler destekledikleri terörün karanlık yüzüyle karşılaştılar.
Kendisini süper güç olarak adlandıran, tek dişi kalmış canavar Amerika, başına yabancılara böcek muamelesi yapan, ne ayak olduğu belli olmayan sarı kafalı birini getirdi.
Biz ise en derinimize kadar işlemiş, en çok kıymet verdiğimiz dinimizi korkunç şeylere alet eden fetö'yle uğraştık. Rahmetli Aytunç Altındal AKP ikiye bölünecek derken, rahmetli Necmettin Erbakan ise ben bu çocukları avucumun içi kadar iyi biliyorum, aralarında çok büyük hainler var diye uyarmışlardı bizleri aslında. Ama biz milletçe uyuyorduk ve Satürn'ün 15 Temmuz gecesi acı uyandırışıyla  kendimize gelebildik.

Devlete karşı, otoriteye karşı, dine karşı aslında hayatımızda büyük öneme sahip olan herşeye karşı inançlarımız sınandı.
Satürn bizi zorladı çünkü tek bir amacı vardı. Bize gerçek, güvenilir, sağlam bir inanç temeli yaratmak. Çünkü yönettiği Oğlak burcuna geçişiyle birlikte bize hayatımızı değiştirecek çok önemli bir fırsat verecek. Seçim yap diyecek, köle mi olmak istersin, yoksa efendin mi?

Satürn'ün Yay burcundaki misafirliği boyunca inançlarını sınamış ve gerçekleri bulmuş olanlar 2020 yılına kadar ki olan süreçte kendi hayatlarının efendileri olacaklar.
Hala şaşkın ördekler gibi dünyanın nereye gittiğini anlamlandıramayanlar ise, sistemin sadık ama mutsuz ve umutsuz köleleri haline gelecekler.

Her gezegenin aydınlık ve karanlık tarafları vardır. Tıpkı hayatın da olduğu gibi. Tıpkı içimizde de olduğu gibi.
Satürn'ün karanlık tarafı çok karanlıktır. Çünkü kendisi dünyayı parmağında oynatan elit aileleri temsil eder. Sembolü bir oğlak ve bu size çok kadim bir düşmanı hatırlatıyor olsa gerek. Tıklayın.

Bir gezegen kendi yönettiği burca geçerse, kendisini yuvaya dönmüş gibi hisseder. Burası onun evidir, istediği herşeyi yapabilir. Tıpkı Satürn'ün Oğlak burcunda çok kuvvetli bir konumda olacağı gibi.
Bu yüzden yeni dünya düzeninin çanları çalıyor ve bizlere Satürn'ün Oğlak burcundaki son yolculuğunun tüyler ürpertici konuşmasını hatırlatıyor..


Astroloji okült, yani gizli ilimlerdendir. Dünyayı parmağında oynatan elit aileler bu gizli ilimleri kullanmayı çok iyi bilirler. Hiçbir şey tesadüf değildir. Kafa tuttukları şey Allah'ın ilahi düzeni. Onlar bu gökyüzünü uzun zamanlardır bekliyorlardı. Uranüs'ün de Boğa burcuna geçmesiyle birlikte yeni dünya düzenini gerçekleştirebileceklerini düşünüyorlar. Ve bunu başarabilmek için çabalayacaklar. Kısacası çok büyük değişimleri göreceğiz önümüzdeki 2.5 yıl içerisinde. Özgürlüğümüzü kısıtlayacak her türlü önlem alınacak.

Ama gelin ilk önce bir zaman yolculuğu yapalım. Karmanın efendisi Satürn en son Oğlak burcundaki transiti boyunca dünyamızı nasıl etkilemiş bir bakalım.
1989 - 1990 yılları arasında komünizm'in çöküşünü ve küreselleşmenin yayılışını görüyoruz.
Berlin duvarının yıkılışı, Almanya'nin birleşmesi ve soğuk savaş döneminin bitişi. O zamanlarda cennet gibi bir ortam. Nihayet özgürlük. Oysa bugünün gözleriyle baktığımızda modern kölelikten başka hiçbir şey değil. Sadece bir sistem değişikliği. Kapitalizmin güçlenişi ve küreselleşme bütün dünya halklarını fakirleştirip köleleştirirken, elitleri ise daha çok zenginleştirdi.
Belli ki Satürn'ün derslerini dünya halkı olarak alamamışız ki bu seferki transitinde yaptığımız hataları çok feci burnumuzdan getireceğe benziyor.

Dünyanın hep bir şeytanı oldu.
Ortaçağ'da bu kilisenin kendisiydi. Sonra düşman komünizm ilan edildi şimdiki düşman ise İslam dünyayı parmağında oynatanlara göre.
İnancın bacağını bir kırdın mı, insanları istediğin gibi yönetebilirsin.
Dinleri ortadan kaldırdın mı, kendi seytani dinini çok kolay bir şekilde herkese kabul ettirebilirsin.
Modern insanın en yücü putu paradır. Parayı kontrol eden insanlığı kontrol eder. O halde yüksek çapta bütün dünya ekonomilerini felç edecek bir ekonomik kriz, sanal para sistemine geçişi kolaylaştıracaktır. İnsanlara sanallığı kabul ettirdikten sonra onların bedenlerine küçük bir çip yerleştirmek yeterli olacaktır. Köle efendiye karşı ayaklanmaya kalkıştığı anda, çipi devredışı bırakırsın olur biter. Paraya ulaşamadığı anda günümüz köle insanı taptığı putunu yitirecek, ormanda havuç ile maydanozu birbirinden ayırt etmeyi dahi bilmediği için, sefillik içinde geberecektir.

Tüm bunlar bize hala bir ütopya gibi geliyor. Ama 1929 Büyük Buhran'da da Satürn'ün parmağı vardı. O zamanlarda da ekonomiyi altüst etmeyi başarmıştı. Ayrıca Oğlak burcunda Plüton da misafir bu sefer. Ve o misafirliğin başında 2008 yılında ekonomik sistemin çökmek üzere olduğunun sinyalini çok açık ve net bir şekilde vermişti bizlere zaten.

Oğlak burcu 2020 yılına kadarki olan süreçte büyük babaları ağırlayacak hanesinde.
Sadece Satürn ve Plüton değil, Jüpiter de katılacak bu ikiliye. Bir yandan bir yıkım ve çöküş, bir yandan bir korku ve inşa hükmedecek her yere ama yeni bir umut da doğacak karanlığın içinde. Zira asıl kavuşumlar Oğlak burcunda değil, özgürlüğün ve insalığın burcu olan Kova'da gerçekleşecek. İlk önce şiddetli bir yıkıma ve karanlık güçlerin kuvvetlenişine şahitlik edeceğiz ama sonra yeniyi inşa etme hakkına kavuşacağız. Yapmamız gereken tek birşey var aslında o da köleliğe karşı ayaklanmak! Ayaklanmaktan kastım da sokağa çıkıp camları pencereleri aşağa indirerek hem çevrene hem kendine zarar vermek değil. Ayaklanmaktan kastım bu sistemin işleyiş şeklini fark etmek ve direnmek. Seçim yapmak, sorumluluk almak.

Bu üçlü bu burçta en son buluştuklarında Tapınak Şövalyeleri tarih sahnesinde yerlerini aldılar. Bugünkü para ve banka sistemimizin temellerini attılar.
Tapınak şövalyeleri ve daha sonra Masonlar ve onlardan türeyen tüm gizli örgütler gerçek kadim bilgileri insanlıktan sakladılar. Tarihi kendi istedikleri gibi yazdılar. Endüstrileşmeyle birlikte insanlığa modern köle anlayışını benimsettiler. Fabrikalarda zor koşullarda çalışan birer köle haline geldik. Bizleri özümüzden, ruhumuzdan ayırdılar. Paraya tapar hale geldik. Sadece maddiyata önem veren zavallılara dönüştük. Kapitalizm ve Amerikan rüyası istediğimiz herşeye sahip olabileceğimiz yalanını uydurdu. İnandik. Ev, araba, şan, şöhret, para.. Herşeye sahip olabiliyorduk ama bütün hayatımız boyunca köle gibi çalışarak bankaya kredimizi ödemek zorunda kalıyorduk.
2020 yılına kadarki olan süreç yüzlerce yıl önce başlamış bir hikayeyi kapatacak aslında. Bu yüzden dünyayı yöneten şirketler ve büyük kuruluşlar, devletler mecazi anlamda felaket bir deprem yaşayacağa benziyorlar.

Dış dünyada hep beraber bu depremi yaşarken, iç dünyamızda da etkileneceğiz tüm bunlardan.
Peki nasıl hazırlanabiliriz tüm bu karanlık yarınlara?
Tabi ki de küçük çapta kendi ve sevdiklerimizin hayatını aydınlatacak şekilde mumlar yakarak. Hiçbir karanlık aydınlığı sevmez. Boyun eğmek zorunda kalır ona.
Eğer köleler ayaklanırsa, üstteki bir kaç elit ailenin gücü kalmaz bu cihanda.
Bunun için şu saçma sapan televizyonu kapatıp, dizileri veya programları izlemekten vazgeçmek gerek. Kapitalist, maddeci rüyadan uyanmak gerek. Bunun için sağlam adımlar atmak gerek. Bir temel inşa etmek gerek. Doğaya geri dönmek gerek. Şehirlerden uzaklaşıp, kırsal alanlarda kendine yeni bir düzen kurmak gerek.
Tüm bu sistemi yıkabilmek için şeytanın mabedi olan alışveriş merkezlerinde boş yere dolanmaktan, kapitalizme hizmet etmekten vazgeçmek gerek. Daha çok para kazanmak için değil, daha az paraya ihtiyaç duymak için yeni bir hayat inşa etmek gerek.

Satürn tüm bunları başarmamızı bekleyecek bizden. Cenneti cehennem, cehennemi de cennet gibi bizlere göstermeye çalışan deccali fark etmemizi isteyecek. Eğer tüm bunları dünya halkı olarak başaramazsak, çocuklarımızın çocuklarına çok korkunç bir gelecek bırakmış olacağız.
Bu bir savaş ortamı. 3. Dünya savaşı çoktan başladı ama bu ondan öncekilere benzemiyor. İşgal edilen topraklarımız değil bu sefer, zihinlerimiz ve ruhlarımız.

Tam bir "komple" teorisi gibi oldu bu yazı. Ama Satürn kulağıma ne fısıldıyorsa, onu aktarmakla hükümlüyüm ben.
Her zaman için herşeyin olumlu tarafını görmeye gayret ederim ama bu gerçekleri görmezden geldiğim anlamına gelmez. Satürn'ün transitini tabii ki de ağır bir şekilde deneyimleyeceğiz. Ama bu yüzden karamsarlığa asla gömülmemeliyiz. Çünkü bu hapishaneden kurtulmak için çok güzel bir fırsat aslında. Kim hayatının efendisi olmak varken, köle kalmak ister? Hepimiz bu süreç içerisinde bu sorunun cevabını haritamızda keşfedeceğiz kendi çapımızda, kendi küçük cihanımızda, Oğlak burcunun haritamızda bulunduğu alanda.
Ya güçleneceğiz ya da elimizdeki tüm gücü kaybedeceğiz. Seçim her zamanki gibi bizim elimizde!

18 Aralık 2017 | Yay burcunda Yeniay

 

Yay burcunun 26. derecesinde gerçekleşecek olan güzel ve önemli bir yeniay var kapımızda. 
Güneş ve Ay'ın bir yanında Venüs konumlanmış, diğer yanında ise Satürn bulunmakta. Bu üçlüye Uranüs ayrıca üçgen açı yapmakta. 

Yay burcundaki Güneş ve Ay umudun peşinde dolanmakta. 
Venüs bize güzelliğin ve aşkın hayalini kurdurtmakta. 
Satürn ise 29. derecesinde konumlanmış, 29 senelik döngüsünü tamamlamakta. 
Koç burcundaki Uranüs abimiz ise gönderdiği üçgen açısıyla bize güzel bir sürpriz hazırlamakta. 
Retro Merkür ise ben geriliyorum dikkat et, yeniay var diye hemen yeni bir adım atmaya kalkışma diyerek bizleri uyarmakta. 

Bu yeniay dışta bir yenilik yapmamıza karşı aslında. 
İçten bir yenilik yapmamızı istiyor. 
İlk önce kendimize doğru bir adım atıp, pozitif enerjimizi yükseltmemizi istiyor. 
Sen kalpten inanırsan, başaramayacağın hiçbir şey yok şu cihanda diyor. 

Tüm bu gezegenler Galaktik Merkez tarafından tetiklenmekteler. 
Satürn 20 Aralık'ta burç değiştirecek. İnanılmaz büyük değişimlere gebeyiz ve 2.5 sene içinde dünyamızda büyük değişiklikleri gözlemleyeceğiz. 

Tüm bunlar yaşanırken bu yeniay bize kocaman bir armağan sunuyor aslında. 
O da sıfırdan başlama imkanı. 
Retro Merkür de bu yüzden geriliyor aslında. Bize geri dönüp, bakmamızı istiyor, yaptığımız hatalarımızın farkına varmamızı istiyor. 

Bu Merkür retrosu boyunca yapacağınız, ruhsal ve zihinsel temizlik önünüzdeki 6 ayda size yepyeni beyaz bir sayfa sunacak. 
Ama bunun için inanmamız gerekiyor. 
Yay burcunda el ele vermiş gezegenler yay burcunun temsil ettiği hayata olumlu bakış açısını ruhumuza bir elbise gibi giydirmemizi istiyorlar. 
Bizden korkularımızı yenmemizi ve hayatın akışına, bizden daha yüce bir gücün varlığına inanmamızı bekliyorlar. 
Niye bu kadar zorlanıyoruz teslimiyette?
Niye fark edemiyoruz korkularımızın geleceğimizin karanlıkları olduğunu?
Nasıl bu hatayı yapıp da yaratıyoruz dünyamızda olumsuzlukları?

Bir uyanış yaşayalım hep beraber bu yeniay. 
Sevgiyi kucaklayalım. 
Zamanımızın, ömrümüzün kıymetini bilelim. 
Karanlıklardan vedalaşalım. 
Aslında çevremizi kendimizin yarattığının farkındalığına kavuşalım. 
Bu yeniaydan itibaren sağlam bir temelimiz olsun. Bu temelimiz de sevginin kendisi olsun. 
Bu yeniay enerjisini tüm ilişkilerimizi kuvvetlendirmek için kullanalım. 

Merkür gerilediği için yeni bir ilişkiye başlamak sakıncalı olabilir ama bu yeniay bu kuralı sanırım biraz çiğneme niyetinde. 
Kimilerimizin hayatına bu dönemde yeni bir kişi girebilir ve bu kişi uzun yıllar boyunca kalbimizdeki tahtın kralı veya kraliçesi olabilir. 
Satürn karmik ilişkilerin zilini çalmakta. 
Dolayısıyla hayatınızdaki tüm ilişkilere dikkat edin bu önünüzdeki 6 ay boyunca. 

Bu yeniay havada sadece aşk kokusu yok. 
Para da var ayrıca. 
Yani şanslıyız hepimiz. 
O halde hepimizin hayatına hem gerçek aşkı hem de bolluğu ve bereketi getirsin bu yeniay.

Yeniay Ritüeli

2017 senesinin son yeniayı bu. 
Yeni bir yıl bizi bekliyor. 
Bu yüzden bu yeniay ritüeli bizi 2018 senesine hazırlarken, 2017 senesinin kalıntılarından da arındırsın. 

7 gün boyunca her sabah güneş doğarken güneşin doğuşunu ve gökyüzünü izleyin.
En karanlık geceyi yaşamaya doğru gün ışığı azalırken, güneşin doğuşu ruhunuza iyi gelecek. 
Yeni bir günün başlangıcına şahitlik ederken, her sabah 7 gün boyunca gönlünüzden bir dua yükseltin semaya. Bu duanız en çok istediğiniz şeyle alakalı olsun. 
7 gün, yani 7 dilek hakkınız var. 

7 gün boyunca her gece ise uyumadan önce hayatınızdan çıkmasını istediğiniz kötü birşey için dua edin aynı şekilde. 
Mesela eğer istediğiniz şey sevgi ve huzurlu bir birliktelikse, o halde onun gecesinde bunu engelleyen korkularınızdan kurtulmak için dua edin. 
Eğer hayatınızda yaptığınız hataların farkında değilseniz, farkına varmak için de dua edebilirsiniz. 
Gün içerisinde ya konuyla ilgili biri size birşey söyleyecektir, birşey göreceksinizdir ya da karşınıza aradığınız sorunuzun cavabını keşfettirecek bir kitap vb. şeyler çıkacaktır.
Rehberlik için dua edenin duası asla geri çevrilmez. 
Hilali gökyüzünde görür görmez bunu 7 gün boyunca yapın ve kapılarınızı mucizelere açın. 
Umutsuzluğa kapılmak asla yok bu yeniay. 
Yoksa bütün büyü bozarsınız. :)

- ERKEK ARKETİPLERİ - BİR KADIN SEVGİLİSİNİ NASIL SEÇMELİ?


Her insan özeldir ve belirli kategorilere konulmayı hak etmez ama gel gelelim ki ezelden beridir var olan belirli arketipler vardır. Bunların varlığı inkar edilmez.

Erkek arketiplerini incelerken tarot kartlarının sembolizminden faydalanabiliriz. Zaten aslında tarot kartları fal amaçlı kullanılmak için değil, bir kitap gibi okunulması için oluşturulmuştur. Kökeninde insanın tekamülünü anlatır. Sonradan saptırılmış ve fala dönüşmüştür.

Tarot kartlarında arkana minör küçük sırlar, yani saraylı kartları vardır.
Burda karşımıza 4 elementin uşağı, şövalyesi ve kralı çıkar. Yani 3 erkek arketipi.

Uşak

Uşak şövalyenin bir alt modelidir. Masallarda karşımıza şövalyenin işlerini yapan çömez olarak çıkar. Arketip olarak erkekliğe yeni adım atan delikanlıyı temsil eder. Erkekliğin getirdiği sorumluluğu bilmeden, yeni farkına vardığı cinselliğinin ve gücünün peşinde koşan biridir ayrıca.
Toplumun büyümüş ama küçük kalmış erkek adamlarıdır.
Dıştan baktığında gerçek bir adama benziyordur ama yakından tanımaya kalktığında hala bir anne kuzusu olduğunu anlarsın.
Bu erkeklerin anneleri hayatlarında çok baskındır. Oğullarını hala yeni doğmuş ve ona muhtaç olan bir bebek gibi sahiplenir ve korurlar. Adamın yaşının 40 olması umurlarında değildir.
Bu yüzden bu adamlar genellikle evlenseler de evlenmeseler de anneleriyle yaşar. Hatta anneleri ölmüşse bile hala onunla yaşamaya devam ederler. Kaynanalarından en çok işkence çeken kadınlar genellikle tarot kartlarındaki uşaklarla evlenmiş olduklarını anlayabilirler.

Astrolojide Ay annemizi temsil eder. Çocuklar 7 yaşlarına kadar Ay burçlarını daha fazla yaşarlar. Çünkü 7 yaşına kadar hepimiz anneyle bir olmayı deneyimleriz. Bu yüzden anne ile çocuk arasında geçen cümleler dahi şu şekilde olur: Hadi yemeğimizi yiyelim, giysilerimizi giyelim, vs.. Yapışık ikizler gibi yaşarız hayatı. İki birey yoktur, tek birey vardır sanki. Kendimizin apayrı bir varlık olduğunu transit Satürn abimizin natal Satürn'ümüze olan ilk karesiyle idrak ederiz. 7 yaş civarlarından sonra benanne yoktur artık, Ben ve Anne vardır. İki farklı varlık. Bu yüzdendir ki çocuğunuzla hala yukarıdaki gibi konuşmaya çalışırsanız bu sefer atarlı cevap verecektir. Ben kendim yemeğimi yiyebilirim, kendim giyinirim'e dönüşecektir herşey. Çocuk ilk ufak bağımsızlığını kazanır.
Uşakların temel sorunu bu ayırımı tam olarak yapamamış, yani bağımsızlığı tam olarak kazanamamış olmaktır. Babanın dişisi olan anneye fazla bağımlıdırlar hala. Bu yüzden babalarını dahi kıskanabilirler. Psikolojide Freud buna Oidipus Kompleksi demiş ve maalesef toplumdaki erkeklerin çoğu bu kompleksten etkilenmiş.

Bir uşak bir sevgili arayışında olsa da, asıl aradığı şey annesidir aslında. Bu yüzden gider annesine benzer birini bulur ama bu sefer de annesi ile sevgilisi arasında ikilemde kalır. Annesinden ayrılmaktan korktuğu için seçim yapamaz ve ilişki bir süre sonra biter.

Kadim topluluklar erkeğin annesinden kopabilmesi için, yani çocuk olarak ölüp, erkek olarak doğabilmesi için her erkek çocuğunu inisiyasyonlardan geçirirlermiş. Bu inisiyasyonun sonunda erkek korkularını yener ve ödül olarak tapınak fahişesiyle birlikte olurmuş. Bundan sonra artık bir çocuk olmadığını, sorumluluk sahibi bir erkek ve birey olduğunu bilirmiş.
Günümüzde bu inisiyasyonlar maalesef kalmadı. İnsanlar kendi doğaları hakkında bilinçsizler. Toplumumuzdaki sünnet bu açığı kapatmaya çalışsa da hala erkeklerin olgunluğa kavuşmalarında sorunlar yaşadıklarını görüyoruz.

Bir erkek ancak tam bağımsızlık kazandıktan sonra sevgisini kendi yaşında bir kadına verebilir. Artık babasının dişisini değil, kendi dişisini bulmuştur.
Oysa uşakların temel sorunu bunu başaramamış olmaktır.
Bu yüzden anneden ayrılmamış olan bir erkek, hoşlandığı bir kadını cinsel arzularını karşılayacak bir nesne olarak görür. Çünkü zaten anneye bağlıdır. Dolayısıyla başka bir kadınla bağ kuramaz. Ancak gönül eğlendirebilir. Bu gönül eğlendirme de genellikle kısa sürer. Çünkü gözü iştahını kabartan yeni bir hatuna takılmıştır bile.

Uşakların hep genç yaştaki erkekler olduklarını zannetmeyin sakın. Yaşlı olup genç kızlara aşık olan erkekler de bu arketipi temsil ederler.
Bir genç kız tüm anne özelliklerinden arınıktır bu yüzden erkek onun peşine takılarak anne figürüne olan bağımlılığından kendini kurtardığını zanneder. Aslında sadece bir hayalin içinde yaşıyor ve çaresizce kendinden kaçıyordur.

Uşakların temel sorunları kendilerinde olduğu kadar annelerindedir.
Bedenini keşfedemeyen kadın ilişkisinden haz almaz. Cinsel anlamda haz alamayınca rahmini sadece anne kimliğiyle görmeye başlar. Dolayısıyla anne gereksinimini üzerlerinden bir türlü atamayan erkekler yetiştirir.
Vajinal orgazmı deneyimleyebilmek ve cinsel hayatında doyumu yakalayabilmek çok önemlidir bir kadın için. Aksi taktirde bütün aile bireylerinin hayatları çok kötü etkilenir.

Sevgili kızlar eğer dramatik ve bol baş ağrılı, bir de zorlayıcı bir kaynana hediyesiyle birlikte gelen bir aşk yaşamak istiyorsanız asaların uşağı, kupaların uşağı, kılıçların uşağı ve tılsımların uşağı tam size göre.
Bu uşaklar sizi çileden çıkaracak, gün geldiğinde aldatacak ve en sonunda da tekmeyi popişinize koyacaklardır.

Şövalye

Şövalye arketipi maceracı erkek sembolüdür.
Bu erkek bağımsızlığını kazanmıştır ve tutkusunun peşinde koşar. Bu yüzden astrolojide Mars olarak sembolize edilir. Her kadının rüyasını süsleyen ve arzuladığı erkektir o.
Tutku doludur, güçlüdür, cesaretlidir, maceraya pek bir meraklıdır.  Tıpkı bir şövalye gibi asil takılmayı sever.

Bir şövalye enerjisini nasıl savaşa harcıyorsa, günümüz şövalyeleri enerjilerini savaş yerine boşa harcayabilir.
Bazı erkekler gereksiz macera peşinde koşarlar. Kendilerini ıspatlamak için aptalca atılımlarda bulunurlar. İşlerini büyütecekler diye yanlış yatırımlar yaparlar vs.

Şövalye arketipi eğer içinde hala uşak enerjisini taşıyorsa sorumluluk almaktan çekinecek ve kendini diğer şeylere adayacaktır.
Aşırı futbol sevgisi, işine olan düşkünlük veya arkadaş çevresine olan bağımlılık da şövalye arketipini temsil eder. Yani etraf şövalye kaynıyor ama şövalyeler erdemlerini unutmuş olan futbol meraklıları günümüzde.

Şövalye arketipinin karanlık yönü tıpkı Mars gibi aşırı öfke ve zulümdür. Bu arketip sadist ve mazoşist tavırlar sergileyebilir.
Şövalye arketipi için ev ve aile hayatı sıkıcı gelir. Onun asıl isteği maceradan maceraya koşmaktır ve eğer kadın bunu engellemeye kalkarsa agresifleşebilir. Kadına şiddet uygulayan erkeklerin hepsinin ortak sorunudur zaten bu, sorumluluk almayı bilmezler. Kadının taleplerini karşılayamadıkları için kendilerini ezik hissederler. Arada hep bir macera yaşamak zorundalarmış gibi davranırlar ama sorumluluğu olan kafasına göre hareket edemez.
Eğer karısından korkuyorsa, işine kaçacaktır. Bu sefer tüm enerjisini en yükseğe çıkmak için harcar. En iyi arabaya sahip olmak, en güzel saati takmak, en havalı şeyleri giymektir en büyük tutkusu.

Eğer şövalye karısından veya sevgilisinden korkmuyorsa macerayı tabii ki bir başka kadında arayacaktır. İş yerinde flört etmek, iş yemeği bahanesiyle eve geç gelmeye başlamak, gece eğlenmeleri vs. bunun başlangıcıdır.
Eğer bunu yapamayacak kadar cesaretsizse bu sefer de macerayı porno sitelerinde ve internette arayacaktır.

Şövalye arketipi yakışıklıdır. Nasıl konuşması ve oturması gerektiğini bilir. Cinselliği doğru dozda kullanır. Ona hayran kalmanız çok çabuk gerçekleşir. Naziktir, hoştur, size deliler gibi aşıktır, sürekli güzel sözler söyler, hediyeler alır, gelecekle ilgili hayaller kurar ve sizin topraklarınızı fetheder. Yani rahminizin enerjisine kavuşur, artık onunsunuzdur. Herşey masallsardaki gibidir. Ve erkek bir anda ortadan kaybolur. Günlerce aramaz merak eder durursunuz. Sonra yine çıkar. Sizi kaybetmek istemediğini söyler. Ama bir müddet sonra yine ortadan kaybolur. Eğer kadın bu kedi fare oyunundan sıkılmazsa, bu şövalyenin hayatına yeni bir hatun girene kadar devam eder. Ya da erkek bu ilişkiyi daha fazla sürdüremeyeceğini söyler ve kendi çekip gider.

Eğer kadın şövalyeyi krala dönüştürme konusunda kararlıysa başını çok fazla ağrıtacak sancılı bir dönem başlar.
Kadın falcıdan falcıya koşup, arkadaşlarının yanında salya sümük ağlamaktansa bütün gücünü toplar ve durumu anlamaya başlar. Şövalye yeteri kadar olgun değildir ve kaçma isteğindedir. Ya kadın onu büyütecek ya da çekip gidecektir.
Burda kadın ya anne kılığına bürünecek veya içindeki fahişeyi harekete geçirecektir.
Mesela ilk taktiği seçen kadın kendisini hamile bırakır ve anne rolüne girer. Erkeği kendine mecbur eder. Erkek nasıl küçükken annesinden korkuyorsa artık karısından da korktuğu için söz dinliyordur. Ama ne var ki bu yatak odasında işleri bir hayli bozar. Sonuçta hiçbir erkek annesiyle sevişmek istemeyecektir.

Eğer kadın erkeğin eril enerjisini arttırabilmeyi başarırsa, erkek bir süre sonra büyümeye başlayacaktır. Kadın dişil enerjisini kullanmayı başardığında erkek artık karşısında bir başka kadın görür. Kaçamakları azalır. Sonuç peri masalı olmasa da erkek artık gerçek, olgun bir ilişkiyi kaldırabilecektir ve şövalye krala dönüşür.

Kral

Kral arketipi sorumluluk sahibi, sevdiklerini korumasını bilen ve zorluklardan haberdar olan olgun erkeği gösterir. Astrolojide kendisini haritamızdaki Güneş olarak görürüz. Güçlü ve kuvetlidir. Gücüyle tıpkı güneş gibi etrafımızı aydınlatır, içimizi ısıtır.
Kral bütün arketipleri içinde barındırır, kendisinin farkındadır, bilinçli davranır.

Kral arketipine toplumda daha nadir rastlarız. Bu yüzden kralı yaratan aslında kraliçedir. İlginç olan, Tarot kartlarında 3 farklı erkek arketipi varken, sadece tek kadın arketipi vardır ve o da kraliçedir. Zaten eskiden sadece erkekler inisiye edilirdi kadınların inisiye olmuş olarak doğduklarına inanılırdı.
Bir kraliçe sadece bir krala layıktır ama toplum kraliçe kaynarken, kral azdır. Yani bir şövalyeyi inisiye etmek bir kraliçenin en buyük ve en kutsal görevidir.
Bunu da başarabilmesi için Havva'nın temsil ettiği masumiyetle Lilith'in temsil ettiği cinselliği barıştırmak zorundadır. Kadın dişil enerjisini arttırmalı ve erkeğinden onu doyurmasını talep etmelidir.

Yani anlayacağınız bu aşk ilişkilerini yürütmek pek de kolay değil. Kadının omuzunda çok fazla yük var. Ve maalesef çok hayalperest yaratıklarız. Karşımıza bir uşak çıktığında dahi onu kral zannedebiliyoruz. Uşak olduğunu farkettiğimizde krala nasıl çevirmemiz gerektiğini bilmiyoruz.
Oysa istediğimiz şey o kadar az ki, sadece bizi seven bir eş ve sıcak bir yuva..
Taleplerimiz karşılanmayınca da çok feci hayal kırıklığına uğruyoruz. Çaresizce bir yol arıyor, o aradığımız yolun rahim enerjimiz olduğunu akıl edemiyoruz.
O yolu bulana kadar daha çok sürüneceğiz ve çok başımız ağıracak ama herşeyin olumlu tarafından bakalım.
Sokrates dedemizin de dediği gibi kötü sevgili kadını filozof yapar.

3 Aralık 2017 | İKİZLER BURCUNDA DOLUNAY


İkizler burcunun 11. derecesinde karmaşık ve sarmaşık, hafif sisli puslu bir süper dolunay var kapımızda. 
Biraz duygusalız bu aralar, biraz kafası karışmış, yolu belirsizleşmiş, pusulasını kaybetmiş bir haldeyiz. 
Bu yüzden bu dolunay, her birimizin karanlığına ışık tutacak ve şimdiye kadar farkında olmadıklarımızın idrakını yaşatacak. 

Ay duygularımızdır, Merkür ise zihnimiz. 
Ay, her ikizler burcundaki transitinde bize bu ikisi arasında kalmışlığın verdiği kararsızlığı yaşatır. 
Kalbimizi mi dinleyeceğiz, yoksa mantığımızı mı? 
Her ikisine de söz hakkı vereceğiz ama karar verirken sezgilerimizin fısıldadığı yolu tercih edeceğiz. 
Bu hafif zorlayıcı enerjilere sahip olan dolunayı anca bu şekilde atlatabiliriz. 

Bu dolunay hayatımızdaki sislere sebep olan gezegen Neptün. Dolunaya olan kare açısıyle bizi zorlamaya hazırlanmakta. 
Yeteri kadar kuvvetli gözlere sahip misin? Ne tarafa doğru yol aldığından emin misin diye fısıldıyor kulaklarımıza adeta.
Jüpiter'e olan üçgen açısıyla korktuğumuz için görmezlikten geldiğimiz seyleri görme zamanı olduğunu söylüyor. 
Her ne kadar doğru olan uğruna harekete geçmek ve birşeyleri bitirmek istesek de, retrosuna hazırlanan Merkür bunun pek de iyi bir fikir olmadığına işaret ediyor.
O halde bir adım geriye atıp, herşeyin üzerinden geçmekte daha büyük bir fayda var. 
Bu senenin son dolunayı ve son Merkür retrosu bu. Ayrıca Satürn ile retro Merkür galaktik merkezi tetiklemekte. Yani karmaları sıfırlamak için kollarını sıvamış bir vaziyetteler. 
Bu bir dolunay ve sonlanış olsa da yeni bir başlangıç var önümüzde. 
Geçmişi sıfırlama imkanını kullanmalı ve ruhumuzu tüm karanlıklardan arındırmalıyız.

☆☆☆

Madem karanlık ve çıkmaz bir sokakta dolanıp, hem kendimizi hem de çevremizi yanlış anlama durumundayız o halde bu seferki dolunay ritüeli buna aşabilmek için iyi gelsin hepimize. 

Bu dolunayın mantrası:
Hayatımda herşey olması gerektiği gibi. 
Bu yüzden hiç kimseyi ve hiçbir şeyi zorlamıyorum. 
Akıştayım ve kabulleniyorum. 
____________________________

Dolunay Ritüeli

Akıl ile kalp arasında sıkışıp kaldıysak yapabileceğimiz en güzel şey elimize bir kağıt ve kalem alıp, yazmaktır. 
Siz de önünüzdeki 2 hafta boyunca her sabah veya akşam bunu yapmayı deneyin. 
Düşüncelerinizi, duygularınızı, umutlarınızı ve hayal kırıklıklarınızı yazın ve not edin. 
Siz yazdıkça farkındalığınız artacak. 
Çünkü siz içinizi döktükçe bilinçaltınız bilince çıkacak. 
Doğruları görmemizi engelleyen, bizi yanlış yollara saptıran, çevremizi yanlış anlamamıza sebep olan şeydir, bilinçaltımız ve onun barındırdığı karanlıklar. 

Madem bu dolunay İkizler burcunda o halde yönetici gezegeni olan Merkür'e hizmet edelim. 
Madem Merkür de retrosuna hazırlanmakta o halde biz de şu son bir sene boyunca yaşadıklarımızın üstünden geçelim ve herşeyi kağıda döküp, bir sonraki yeniay yakarak, şifalandıralım. 
Yeniyıla hazırlanırken, eskiye ait olan herşeyden kurtulalım. 

Mars'ın konuştuğu dili öğrenmek


Astrolojiyle ilgilenmenin en güzel yanı, enerjileri doğru yönde kullanabilmeyi öğrenmektir. Hayatta olup biten şeylerin daha hızlı farkına varır ve daha çabuk cevaplar buluruz. Herkes "neden bunları yaşıyoruz?" diye sorarken, biz nedenini gayet iyi biliriz. Gökyüzü yeryüzüne yansıyordur.

Jüpiter'in Akrep burcundaki 13 aylık yolculuğu boyunca cinsellikle ilgili konuların gündemde olabileceğini ve maalesef bunların Akrebin daha çok temsil ettiği karanlık yönüyle alakalı olabileceğini yazmıştım. Ve gerçekten de Jüpiter Akrebe girer girmez Hollywood'da senelerce gizlenmiş taciz, hatta tecavüz vakaları su yüzeyine çıktı. Bir sürü ünlü arka arkaya cinsel istismara uğradıklarını itiraf etmeye başladı.

Bu dünyadaki herşey iki kutupludur. İyilik ve kötülük, aydınlık ve karanlık, melek ve şeytan..
Düalizmin var olduğu bir düzende yaşayan ve ona armağan olarak irade gücü verilen insanoğlunun en büyük gücü ve aynı zamanda da en büyük zaafı, seçim yapma şansına sahip olmasıdır.
Sorumluyuz attığımız her adımdan, yaptığımız her seçimden, aklımızdan geçirdiğimiz herşeyden.
Ve aynı zamanda sorumluyuz, cinsel tercihlerimizden.

Cinsellik hakkında daha önce bir yazı yazmıştım. Okumayanlar burdan ulaşabilirler. Yazım Mars ve cinsellik hayatımızdaki etkileri hakkındaydı.
Yazımda pornografik görüntülerin olumsuzluklarından bahsetmiştim ve mastürbasyonun bilinmeyen tehlikelerine de değindim.

Bu yazımda ise Mars'ın haritamızdaki element yerleşimine değineceğim ve ayrıca onu doğru şekilde kullanabilmemiz için bilmemiz gerekenlere.

Astrolojide 4 element vardır. Bunlar ateş, su, hava ve topraktır.
Mars'ı ateş burçlarında veya ateş evlerinde olanlar (koç, aslan, yay / 1., 5., 9. ev) tutkulu ve sabırsızdırlar. Diğerlerine nazaran cinselliğe daha çok açtırlar. Kendilerini karşı tarafa daha kolay açarlar ve daha hızlı orgazıma ulaşırlar. Cinselliğe daha çok haz odaklı yaklaşırlar. Ponografik görüntüler en çok bu gruptakilere hitap eder. Çünkü en ufak bir çıplaklık bile hemen iştahlarını kabartır. Bu yüzden de tutkulu başlar ve işlerini genellikle çabuk bitirirler.

Mars'ı su elementinde olanlar (yengeç, akrep, balık / 4., 8., 12. ev), ateşin tam tersine daha çekingen ve utangaç yaklaşırlar. Haz odaklı olmaktansa, asıl aradıkları şey derinliktir. Cinsellikte "Bir" olabilmeyi arzularlar. Bedensel sevişmeden ziyade, ruhsal birleşmedir aradıkları ve arzuladıkları.
Ateş elementinin tam tersine bu gruptakiler cinsel ilişkiye girmek için zamana ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden sevişmeden önce ısınma turlarına ihtiyaç duyarlar. Ve bu ısınma turu genellikle güzel bir sohbetle başlar, tatlı okşamalarla devam eder ve en sonunda romantik bir sevişmeyle son bulur.

Mars'ı hava elementinde olanlar, (ikizler, terazi, kova / 3., 7., 11. ev) cinselliği daha çok zihinlerinde kugulamayı severler. Onları asıl baştan çıkaran şey, baştan çıkarılma düşüncesinin kendisidir. Bu yüzden zihinsel olarak tahrik olabilmek asıl önemsedikleri şeydir. Zihinlerinde canlandırdıkları görüntü onları heycanlandırsa da, iş gerçekten sevişmeye geldi mi, sahip oldukları fantazileri hayata geçirmek istemeyebilirler. Mesela çok değişik bir pozisyonu zihinlerinde kurgulayabilir ve bundan haz alabilir ama iş gerçekten uygulamaya döndüğünde zorluğundan veya tuhaflığından dolayı yapmak istemeyebilirler. Basite kaçarlar. Onları en çok heycanlandıran seks hakkında konuşmaktır.

Mars'ı toprak elementinde olanlar, (boğa, başak, oğlak / 2., 6., 10. ev) cinselliği beş duyularıyla yaşamak isterler. Onlar için sevişme arka planda çalan güzel bir müzikle, odada yanan mum ışıklarıyla ve masada duran leziz yemekle başlar ve sevişmeyle devam eder.
Cinsellikte aceleden çok herşeyi zamana bırakırlar ve yavaş hareket etmek isterler. Tıpkı bir yemeği yiyormuş gibi, sevişirken ilk önce koku duyularını tatmin eder, sonra karşı tarafın tadına bakmaya koyulurlar. İyice ısındıktan sonra daha da derinlere inmek ve tıpkı su grubundakiler gibi birliği deneyimlemek isterler.
Toprak elementi içinde mükemmelliyetçiliği barındırır. Diğer gruplara göre daha gelişmiştir, bu yüzden cinsellikte daha çok sorun yaşayabilir. Çünkü herşeye aynı anda ihtiyaç duyar. Yani her grubun enerjisini taşır. Hem sevişilecek ortam önemlidir, hem pozisyonlar önemlidir, hem duygular önemlidir, hem de tutkunun tam dozunda olması gerekir.
Kısacası diğer grupların tahrik olduğu herşeyi aynı anda yaşamak ister.

Özet geçmem gerekirse, ateş grubundakileri tahrik etmek için, cinsel organlara temas etmek, su grubundakileri tahrik etmek için kalplerine hitap etmek, hava grubundakileri tahrik etmek için, zihinlerine girmek ve toprak grubundakileri tahrik etmek için ise 5 duyularına hitap edebilmeyi öğrenmek gerekir.

Astrolojide kadın erkek ayrımı yoktur. Oysa toplumda biz her iki cinsi kategorilere sokmayı pek bir seviyoruz. Mesela her erkek ateş elementi enerjisine sahipmiş gibi onların cinselliğe daha çok düşkün olduğu kanısı vardır. Kadınlar da genellikle su gibidir. Onlar seks yapmak istemezler zannedilir. Oysa astrolojinin penceresinden baktığımızda bunun ne kadar yanlış ve saçma olduğunu görürüz.
Kimi kadınlar tam tersine sekse baya düşkündür. Cesurca ve korkmadan ilk adımı atmaktan ve istediklerini dobra dobra dile getirmekten çekinmezler. Kimi erkekler ise tam tersine seksten ziyade duygysal derinliğe önem verirler. Seksi iç çamaşırları ve baştan çıkarıcı hareketlerden daha çok rahatsız bile olabilirler.

Nasıl dünyada bir sürü farklı yabancı dil varsa, cinselliğin de bir dili vardır. Ve partnerlerin en büyük görevi karşı tarafın bu dilini öğrenmektir. Nasıl ve nelerden tahrik olduğunu öğrenmek, onun en çok yapmak istediği şeyleri bilmek ve ona göre tatmin edebilmek için bu çok önemlidir.
Cinsellik bir ilişkinin temelidir ve bu temel karşılıklı olarak birbirinizi anlayabilmekten ibarettir.
Ama birbirinizi anlayabilmek için ilk önce kendi cinselliğinizi anlayabilmeniz gerekir. Ve en büyük sorun da buradadır. Çünkü cinsellik hakkında doğru dürüst eğitim verilmez. Bu maalesef sadece ülkemiz için geçerli olan birşey de değil, dünyanın her yerinde aynı sorun var. Erkekler kadın bedeninin anatomisinden habersiz, kadınlar erkek bedeninin anatomisinden habersiz, hatta her iki cins kendi anatomilerinden dahi habersiz.

Cinsellik yaratıcılığın temelidir. Cinsel enerji aynı zamanda yaşam enerjimizdir.
Cinsel hayatında sorun yaşayan erkek bu hayatında asla başarılı olamaz. Cinsel hayatında sorun yaşayan kadın da mutlu ve huzurlu olamaz. Başarılı olamayan erkek ve mutsuz olan kadın = mutsuz çocuklar. Mutsuz çocuklar da = bir sürü sorunlar..
Bu bir kısır döngüdür ve bunun sonuçlarını yaşadığımız toplum içerisinde görmemek artık imkansız. Bu yüzden aşırı seks odaklı bir nesil yetişiyor. Cinsellikte korkunç sapkınlıklar ortaya çıkıyor.
Günümüzde oynatılan televizyon dizilerini veya filmlerini bilinçli olarak takip ettiğimde gerçekten tüylerim ürperiyor. Herşeyi geçtim ama eşcinselliğe yapılan pompalama o kadar bariz ve o kadar ürkütücü ki. Ve daha da korkunç olanı bunun çok güzel bir şekilde süslenerek sunulması.
İnsanın gözü neyi görürse ona alışır. Bu yüzden önümüzdeki 10 sene içerisinde kutsal kitapların uyardığı kavimlere benzediğimizi göreceğiz. Ama asıl sorun insanların eşcinsel olmasından değil, kendilerini eşcinsel zannetmelerinden kaynaklanacak. Çünkü dünyayı yöneten elit şeytaniler buraya her cepheden çok güzel yatırım yapıyorlar ve bunun farkında olmayan koyunlar da kendilerini uçurumdan aşağa atıyorlar.

Yanlış anlaşılıp, kimseyi de incitmek istemem. Sadece bazı şeylerin farkına varıp bazı şeyleri düzeltmek zorunda olan da bizleriz. Bu yüzden kendimi sorumlu hissediyorum.

Günümüzdeki ilahiyatçıların televizyona çıkıp oruçluyken denize girilir mi muhabbetinin dışında, eskilerin İslamı nasıl yaşadıklarını araştırdığımda insan hayran kalıyor.
Hırıstiyan dininde papazların evlenilmesi yasaklanırken ve Hz. İsa'nın en yakınlarından olan Mecdelli Meryem bütün din tarafından aforoz edilmişken, bir dinin cinselliğe olan yanlış bakışının ne kadar vahim sonuçları olacağının en güzel örneğini görüyoruz. Allah vergisi olan birşey bastırılırsa, sapıklığa döner. Bu yüzden vatikanın karanlık koridorlarında küçücükün masum çocuklara tecavüz ediliyor ve bu yüzden birçok papaz eşcinselliğin yolunu tercih ediyor.

Günümüzde belirli hacı hoca takımlarının neler yaptığını da gayet iyi biliyoruz. Bu sadece hırıstiyanlık için geçerli değil. İslamın çatısı altına gizlenip, şeytanın dahi aklına gelmeyecek şeyleri yapan da bizleriz.

Oysa kökenimizi araştırdığımızda peygamberimizin kadına ne kadar değer verdiğini görüyoruz.
Büyük İslam alimlerinin aile ve meslek arasındaki dengeyi ne kadar da güzel yaşadığını görüyoruz. Hatta doğru yaşanan cinselliğin ibadet olarak adlandırıldığını görüyoruz.
Dinimizde cinsellik günah, sapıklık, çirkin gibi kavramlardan uzak tutulmuş. Haramlar herkesin anlayacağı bir çerçeve içerisinde sınırlandırılmış. Sadist davranışlar, analseks, eşcinsellik ve kadın Ay halindeyken birliktelik yaşamak haram kılınmıştır. Hepsi uygulanması basit ve mantıklı şeylerdir.

Yukarıda da bahsetmiş olduğum gibi temel algı kadının cinsellikten kaçma isteğinde olduğudur. Oysa bu çok büyük bir saçmalıktır. Birçok Hadis bunu doğrular ve kadının da en ez erkek kadar cinsellikte haklarının olduğundan ve onun da zevk alması gerektiğinden bahseder.
Kadın ve erkek değer anlamında birbirine eşittir. Ama yaratılış anlamında birbirinden çok farklıdır. Bu fark da cinsellikte belirginleşir. Kadının haz alma potansiyeli erkeğinkinden çok daha fazladır ama bir kadın kendisini erkeğine açabilmesi için zamana ihtiyaç duyar.
Rahmin içinde öyle mucizeler saklanmıştır ki, onları keşfedebilmenin sırrı, kadının kalbinin anahtarında saklıdır. Kalbe ulaşamayan erkek, rahme ulaşamaz ve bu yüzden kadın cinsel anlamda soğur ve uzaklaşır, erkeğiyle birlikte olmak istemez. Kadının kabine hitap etmesini bilen erkek, kadının ondan daha istekli olduğunu görecektir. Çünkü cinsel güç kadına bahşedilmiştir. Rahim esmasını o üzerinde taşır. Yaratma kabiliyetine o sahiptir ve eğer isterse erkeğini kendi cinsel gücüyle uçurur.
Maalesef bu tür bir cinsel birlikteliği çok az çift deneyimleyebiliyor. Ama en azından bu evreye ulaşabilmek her çiftin temel gayesi olmalı ve bunun için birbirlerini eğitmeliler, birlikte öğrenmeliler.
Peygamberimiz, kadınını düşünmeden işini bitiren erkekleri horoza benzetirmiş. Ne kadar güzel bir benzetme. Bu konuda erkekler biraz geri vitese takıp, yavaştan almayı öğrenmeli ki peygamberimize göre sevişme, okşama olmadan cinsel ilişkiye girmek asla tavsiye edilmezmiş. Ve kadınlar da kalplerini açmayı ve tam teslimiyet içerisinde içeriye almayı öğrenmelidir.
İyi bir erkek eşini sekse hazırlamayı bilen ve kendisini doyurduğu gibi, kadınını da doyurmasını iyi bilen erkektir. İşte bu yüzden yukarıda bahsetmiş olduğum gibi, çiftler birbirlerinin cinsel dillerini konuşabilmeyi iyi öğrenmelidir.

Mars Oğlak burcunda yücelir ve Oğlak burcu toprak elementine aittir. O halde gerçek doyurucu bir cinsel yaşam için toprak elementinin temsil ettiği 5 duyuya birden hitap edilmelidir.
Eşinizle "Bir" olmayı deneyimlerken horoza benzemeyin. Tatlı bir sohbet, huzurlu bir ortam ve sıcak, kalbe hitap eden dokunuşlarla başlayın. Sonra da teslim olun, gerisi kendiliğinden akacak.

Daha fazla bilgi için ..

Not: Yukarıda sadece Mars'ın burç ve yerleşimleri verilmiştir. Cinsellik konusunda Venüs ve Ay gibi gezegenler ve onların burç ve ev yerleşimleri de göz önünde bulundurulmalıdır.

18 Kasım 2017 | Akrep burcunda Yeniay


Mayıs 2017'de Akrep burcunda bir dolunay deneyimlemiştik. 
Bu dolunay ve sonrasındaki 6 ay bazılarımıza küçük ölümler yaşattı. 
Ve şimdi bu 6 aylık ölü anılarımızdan kurtulmanın zamanı geldi. 
Bu yeniay kabuk değiştirmenin ve kendini yeniden yaratmanın zamanı. 

☆☆☆

26 derece Akrep burcunda bir yeniay ve derinlere doğru yeni bir yolculuk var kapımızda.
Her yeniay yeni bir kapı açar hayatımızda ve önümüzdeki 2 hafta içerisinde açılacak olan bu kapı bizi derin diyarlara sürükleme isteğinde.

Akrep enerjisi yoğun bir enerjidir. 
Sanki karanlık bir sisin insanın üzerine çökmesi gibi hissedilir. 
Arzular, istekler, tutkular derinleşir ve biraz da karanlıklaşır. 
Bana neler oluyor böyle diye hayret ederiz kendi kendimize. 

Aslında bu enerjiyi bir kaç haftadır hissediyoruz hepimiz. Çünkü sadece Güneş ve Ay buluşmuyorlar bu burçta. Jüpiter ve Venüs de akrebin derin sularında yüzdürmekteler bizi. 
Yani hem özümüz, hem ruhumuz, hem umudumuz hem de kalbimiz bir akrep gibi nefes alıp veriyor bu aralar. 
Bu yüzden olduğumuzdan daha kıskancız, daha hırslıyız, daha sertiz ve daha duygusalız. 
Grinin tonları yok olmuş gibi daha bir siyah ve beyaz görüyoruz etrafımızdaki herşeyi. 
Daha bir yatkınız uçurumdan atlamaya. 

Akrep burcunun yüzeysel enerjisi bizi karanlık ve soğuk bir sonbahar ormanında yolculuğa çıkarmak istese de, yolculuğun en derininde her akrebin içinde taşıdığı derin bir şifalanmayı keşfedebiliriz eğer yeteri kadar uyanık olursak. 

Madem kış yakın ve havalar da soğmaya başladı o halde tıpkı doğayla barışık yaşayan kadim insanlar gibi biz de karanlık içimize sığınalım ve keşfettiğimiz her bir karanlığın şifası için semaya ellerimizi kaldırarak dua edelim. 
Bu yeniayın eski Ben'i götürüp, yeni Ben'i getirmesi için fırsat verelim. Ve bu olay gerçekleşirken acı hissetmekten korkmayalım.
 Aydınlık ve karanlık birdir daima. 
Tıpkı acı ve şifa gibi. 

Yeniay yeni bir sayfa açmak demektir. 
O halde bu sayfamız karanlık değil aydınlık olsun. 
Acıyla değil sevgiyle dolsun. 
________________________________

Yeniay Ritüeli


Takın kulağınıza kulaklık ve açın yukarıdaki video'yu. 
Bir 10-15 dakika boyunca kendinizi küçük bir kulübede otururken hayal edin. Ormanda tek başınasınız ve dışarıda korkunç bir fırtına esiyor. 
Hissettiklerinize dikkat edin. Ortaya çıkan korkularınıza veya öfkelerinize. 
Neyden korkuyorsunuz, kime öfkelisiniz?
Neye affetmeye veya bırakmaya direniyorsunuz?
Farkına varın!

15 dakikadan sonra kulaklıkarınızı çıkarın ama gözleriniz hala kapalı dursun. 
Yolculuğunuz henüz bitmedi. 
Korkularınızla yüzleştiğiniz, barıştığınız ve kendinizi ve diğerlerini olduğunuz ve oldukları gibi kabul ettiğiniz fırtınalı, yapa yalnız bir gece geçirdiniz. 
Şimdi ise güneş çıkmış, ormandaki kuşlar cıvıl cıvıl öterken, yepyeni bir Siz küçük orman kulübesinden ayrılmak üzere bulunduğu ortamı terk ediyor. 
Tüm karanlıklar geride kaldı. 
Tüm korkular ve öfkeler. 
Tüm isyanlar ve kötülükler. 
...

Ve gözlerinizi açmadan önce yüksek sesle veya içinizden şunları söyleyin ..

Az önce bilinçli veya bilinçsiz hissettiğim tüm duygu ve hisleri teslim ediyor ve bırakıyorum. 
Ruhumun kabuk değiştirmesine ve tüm karanlıklardan uzaklaşmasına izin veriyorum. 

Ben güçlüyüm çünkü hayat karşıma ne çıkarırsa çıkarsın, ayaklarımın üstünde durmayı başarıyorum. 

Ben güvendeyim çünkü bu hayata teslimim. 
Beni bir güç koruyor ve yönlendiriyor. 
Bu gücü hissediyorum ve çevremdekilerle paylaşıyorum.

Ben huzur ve sevgiyle doluyum. 
Çünkü hayatımdaki karanlıklara dahi şükür ve minnet ile yaklaşıyorum. 
Biliyorum ki her yolun sonu Allah'a varıyor.
Ve ben irademi onun ellerine bırakıyor, Ruhumu ona teslim ediyorum. 
Üzerimden akmasına izin veriyorum. 

Bu yeniayın beni eski ve artık bana ait olmayan tüm enerjilerden arındırdığını biliyorum ve kapımı tüm güzelliklere açıyorum. 
Bu yeni sayfayı sevgi, şifa ve huzurla dolduracağıma dair kendime söz veriyorum. 

Türkiye'nin astroloji haritası


Bu yazıyı 10 Kasım'a yetiştirmek isterdim ama maalesef vakti bulamadım. Kısmet bir gün ertesineymiş.

Nasıl her birimizin kendine has bir haritası ve kaderi varsa, milletlerin ve ülkelerin de kendilerine has haritaları ve kaderleri vardır.
Atatürk 29 Ekim 1923'te saat 20.30'da Cumhuriyeti ilan ettiğinde, Gökyüzü Cihan İmparatorunun torunlarının yeni kaderini yazmakla meşguldü. Ve ortaya işte böyle bir harita çıktı..


Haritadan da görülebileceği üzere yükseleni yengeç burcu olan bir milletiz.
Cennet vatan kavramımız, kuvvetli aile bağlarımız, sıcakkanlılığımız, duygusal yapımız ve güçlü köklerimiz, yengeç burcunun anaçlığından kaynaklanıyor. İşte bu yüzden diğer dillerdeki Baba vatan (Fatherland) kavramı bizde Anavatan oluyor. Anadolumuz Analarla dolu olan kutsal topraklarımız oluyor.

Yükselen burç ve 1. ev, halkı temsil eder. Diğer ülke insanlarının bizi nasıl gördüğünü 1. eve yerleşen burç anlatır.
Türkiye'yi ziyaret eden turistlerin ilk söyledikleri şey, yemeklerin müthiş olması ve çok misafirperver oluşumuzdur. İkisi de yengeç burcunun özelliklerindendir. Hatta geçenlerde Bucketlist Family'nin İstanbul ve Kapadokya ziyaretlerini izliyordum. Karı koca ikisi de televizyon ve medya'nın Türkleri ve Türkiyeyi ne kadar yanlış yansıttığını ve bu ülkeyi ziyaret etmekten asla korkulmaması gerektiğinden bahsediyorlardı.
Gelip de kendi gözleriyle bu ülkeyi tanıyanların, tadı damağında kalıyor. Tuhaf bir yer burası, havası bile mistik. Belki de bu haritamızdaki büyük su üçgeninden kaynaklanıyordur. Duygu ve sezgiyle, atalardan kalan kutsal bir mirasla dolu çünkü bu topraklar.

Bu mistik havadan her ne kadar hepimiz etkilensek de, karanlık efendi Plüton'un etkisi altındayız. Çünkü kendisi 1. evimizde bulunuyor.
Plüton sembolik olarak yeniden doğma ve hayatta kalma mücadelesiyle ilişkilidir. Türkiye Cumhuriyetimiz canını çekinmeden vermiş olan, yaptığı fedakarlıklar ile insanın tüylerini ürperten kahramanlık hikayeleriyle dolu olan bir nesilin, büyük mücadeleler vererek küllerinden yeniden doğmuş bir millettin hikayesini anlatır.

Plüton ve yükselen yöneticisinin 12. evde bulunuyor olması, fetö gibi örgütlerin, pkk ve terörün, gizli saklı yürütülen düşmanlıkların olacağını gösterse de, yükselen derecesine yakın olan Plüton ile Sirius, kavuşumdalar.
Bu yıldız sıradan olanı kutsala dönüştürmekle alakalıdır. Ve işte tam da bu kavuşum, eşi benzeri olmayan bir milli mücadelenin zaferini tüm dünyaya kanıtlamamızda yardımcı olmuştur.
Türkiyenin haksızlıklara karşı olan sert tavrı ve fedakarca yardımları, bu ikilinin kavuşumu sayesinde bize sanki geçmişimizi hatırlatmak ister gibi, Osmanlı'nın sağladığı barışı çevreye yine getirmekle görevlendiriyorlar.
Tek dişi kalmış olan canavar Amerika dahi iyi biliyor, Türkiye o kadar kritik bir ülke ki, ne kendilerini yönetmelerine, ne de bir başkasının himayesi altına girmelerine asla izin verilmemelidir. Oyunlar, entrikalar, terörler ve örgütler bu korkunun yaratımıdır. Ne var ki Türklerin kanında olan bir özelliktir bu, tam bağımsızlık ve hürriyet.
Plüton'da sağolsun bizi karanlıklara maruz bıraktığı gibi onlarla nasıl başedilmesi gerektiğini de gayet güzel öğretiyor her birimize. Düştüğümüz gibi kalkmasını da biliyoruz bu yüzden.

Bir Akrep burcu ülkesi olmak ve Plüton'un enerjisini günlük yaşamda dahi bu kadar kuvvetli hissetmek, bu ülkeyi yaşanılması zor olan bir yer haline getiriyor. Ve çevremden burası yaşanılacak yer değil, ben yurtdışına yerleşicem söylemleri, hayatının 17 yılını yurtdışında geçirmiş biri olarak, beni üzüyor. Herkes kaçmanın peşinde, savaşıp başarmanın, kalkınmanın değil. Oysa bir milleti millet yapan halktır. Bu cennet vatanın kıymetini biz bileceğiz başkası değil. Biz kendimizi ilerleteceğiz, büyüyeceğiz, güçleneceğiz. Çünkü hiç kimse asla elimizden tutup bize yardımcı olmayacak. Bu verdiğimiz savaşta her zaman için yalnızdık ve yalnız olacağız.
Biz ise birlik içerisinde ilerlemektense, sen Atatürkçüsün, sen Osmanlıcacısın kavgasını sürdürüyoruz.
(Selman Kayabaşı'nın tarihi romanlarından birinde bu konu ne güzel ele alınmış. Sanırım adı Operasyondu. Herkesin okumasını tavsiye ederim. Tarihi bir roman da olsa, içi bize okullarda öğretilmeyen gerçek bilgilerle dolu çünkü.) Amerikan tarihiydi, fetöcülerin tayfasıydı derken, çocuklarımızın hiçbirine gerçek tarih öğretilmiyor. Kendi köklerini dahi tam olarak bilmeyen, yarış atı konumuna sokulmuş çocuklar mezun ediyoruz okullarımızdan. Eğitim sistemimiz düzene girene dek, bu açığı kendi ellerimizle kapatmak zorundayız. Birini sevdirirken, diğerini kötülemekten vazgeçmeliyiz. Çünkü Osmanlı da Biziz, Atatürk de Biziz ve biz bunlardan da çok öteyiz.

Kaan Sarıaydın verdiği konferanslarından birinde kendi anılarından birini paylaşmıştı. Bir gün Almanya'da ailesiyle dışarda yemek yerken yanlarına çok yaşlı bir Alman adam yaklaşmış. Size noldu böyle, siz kimlerin torunlarıydınız, savaştan sonra bir aşağılık kompleksine kapıldınız ve buraya köleler gibi çalışmaya geldiniz demiş. (Kendisi 1. Dünya savaşında Osmanlı cephesinde savaşmış biriymiş).
Tarih tekerrürden ibarettir ve aptallıkların bedelini kader daima çok ağır ödetir. Ayrımcılıktan ve kaçmaktan ziyade uyanmanın vakti geldi. Biz kendimizi cumhuriyetle, osmanlıyla oyalarken, araştırmacı yazarlar Çin'de Türk piramitleri keşfetti. Ortaya dev bir medeniyetin kökleri çıkacak diye ödleri patladı. Bölgeyi kapattılar, piramitleri toprakla gömdüler, uydudan bakıldığında tepecik görüntüsü versin diye, ve hiçbir araştırmacıyı bölgeye sokmuyorlar.
Kendi gerçek tarihimizi dahi yine başkalarından ögrenmek zorunda kalıyoruz. Elin amerikalısı 'Ey dünya halkı hepiniz Türksünüz' diye kitap yazarken, biz televizyonumuzu açıp saçma sapan şeyler izlemeyi tercih ediyoruz. Sonra da burası yaşanılacak bir yer değil diyoruz. İnsan yaşadığı yeri yaşanılacak hale daima kendi getirir bunu unutuyoruz.
Bir akrep ülkesi olmak kolay değil. Ama biz zaten hiçbir zaman için kolay yolu seçen bir ırk olmadık. Olamayız.

Yükselenimizi yöneten Ay, ikizler burcunun kritik olan son derecesinde, 12.evimizde bulunuyor ve sadece kendi çıkarlarını düşünen sahtekârlar ve ihmalkârlıklar yüzünden büyük kayıplar verdiğimizi gösteriyor. Halkı temsil eden Ay'ın, bu yüzden çok büyük acılar çekmiş olmasının sebebini anlamamızda yardımcı oluyor.
Köklerini kurutamadığımız ve mantarlar gibi yerden fışkıran gizli örgütlerin açtığı yaralardan ve sebep olduğu maddi manevi kayıplardan tutun, Ay tarafından temsil edilen kadınların çektiği işkencelere kadar hepsini 12. ev konularına bağlayabiliriz.
İkizler burcu ayrıca iletişimi temsil ettiği için, sesimizi istediğimiz gibi duyuramıyoruz. Yazıp çizdiklerimizden ötürü hapse girebiliyoruz. Fikirlerimizi özgürce ifade etmekte zorlanıyoruz. Bunun sonucunda da yanlış anlaşılabiliyoruz. Çünkü ikizler burcunun yönetici gezegeni olan Merkür, Satürn ile kavuşuyor.
Ne var ki terazi burcunda gerçekleşen bu kavuşumun olumlu bir yönü de mevcut. Çünkü terazi burcundaki bu ikili, dış ülkelerin baskıcı politikalarına karşı akıllıca karşı koyabileceğimizi de gösteriyor.

Güneş her haritada önemli olduğu gibi, Türkiyenin astrolojik haritasında da büyük öneme sahip. Zira akrep burcunda ve 5. evde bulunuyor.
Genç bir nüfusa sahip olabilmeye ne kadar önem ve özen gösterdiğimizi temsil ediyor. Her ne kadar Erdoğan'ın 3 çocuk politikası bazı çevreler tarafindan yanlış yollara saptırılmaya çalışılmış olsa da, aslında geleceğimiz uğruna ne kadar önemli bir konu olduğunu gösteriyor. Çünkü gençlerimiz yaşlı nüfusa sahip olan ve gelişimlerinde tıkanmak üzere olan diğer güçlere karşı, sahip olduğumuz en büyük güçlerimiz.

Geldiğimiz kökü temsil eden ev, 4. evdir ve burada pek sevmediği, terazi burcunda olan Mars'ımız bulunuyor.
Astrolojide Mars askerleri temsil eder. Bu da kökenimizde savaşçı bir toplum olduğumuza işaret eder.
Terazi diplomasi ve siyaset demektir ve Mars'ın burada konumlanıyor olması, geçmişimizde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin siyasetin işleyişiyle iç içe girmiş olduğunu ve yapılan acı darbeleri gösterir.
Mars ve Plüton arasındaki kare açı, ülke huzurunun sağlanmasında yaşanılan sıkıntıları ve senelerce bitmek bilmeyen terörle olan zorlu mücadelemizi anlatır.

3. evimize yerleşen Neptün, komşu ülkelerimize karşı fedakarca davranma eğiliminde olduğumuza işaret ederken aynı zamanda da kandırılmamıza ve hayal kırıklığına uğramamıza sebep oluyor.
Etrafı düşmanlarla çevrili olan ve neredeyse tek bir dosta dahi sahip olmayan bir ülkeyiz. Oysa yardım ellerimizi kötü bir olay olduğunda hemen uzatmak için elimizden geleni yapıyoruz.
Yunanlılarla bile o kadar ortak özelliklerimizin olmasına rağmen onlarda, bir Türkü kazıkladığında cennete girileceğine dair bir inancın var olması aslında insanı incitiyor.

Yükselenden baktığımızda 2. eve denk gelen Neptün ülke olarak maddi anlamda da bir belirsizlik havası içerisinde olduğumuzu gösteriyor. 5. evdeki Jüpiter'den gelen kare açıyla halkın spekülasyon içeren yatırımlarda veya girişimlerde yaşadığı yanılgı ve kayıplar belli oluyor.

Komşularımızla olan ilişkimiz şimdilik zorlayıcı ve güvenilmez gözükse de, 3. evinde ayrıca kuzey ay düğümü bulunan bir milletiz ve bu da kadersel anlamda komşularımızla ilgili bir misyon taşıdığımızı gösteriyor. Belki de bu çevremizde sağlamamız gereken huzuru anlatan bir konumdur.
Kuzey ay düğümünün bulunduğu burç başak burcu olduğu için, komşularımızla olan ilişkilerimize duygusal yaklaşmaktansa, mantıklı, planlı, analitik ve organize olmuş bir şekilde hareket etmemiz gerektiğini gösteriyor. Kaosa düşmeden akıllıca hareket etmenin öğrenilmesi gerekilen bir görev olduğuna işaret ediyor. Mağdur rolü oynamaktan vazgeçip, sorumluluk almamız gerekiyor.
Oysa balık burcunda bulunan güney ay düğümü mağdur ve kurban rolünü oynamayı pek bir sevdiğimizi gösteriyor.
Kendimizi yetersiz hissediyoruz, hatta tıpkı o yaşlı Alman askerinin de dediği gibi aşağılık kompleksine girmeyi tercih ediyoruz.
9. evde bulunan güney ay düğümümüz bizim bazı inanış ve görüşlere kendimizi fazla kaptırmamıza sebep oluyor. İnançlarla ilgili konularda fanatikleşme ve gereksiz yere yukarıda da anlatmış olduğum gibi bölünmelere meydan hazırlıyoruz. Osmanlı'yı da dışarıdan yıkamadılar, içten başardılar. Türkiye'yi de dıştan yıkamayacaklar ama bizim bu özelliğimizden dolayı, içi karıştırarak amellerine ulaşıyorlar.
İnançlarımızın suistimal edilmesine izin vermemeliyiz. Kendimizi batılılardan daha üstün veya daha aşağılık görmekten de vazgeçmeliyiz.
İslam o kadar yüce bir din ki, bilim değil ama ilimdi bize altınçağ dönemini yaşatan, Avrupa ortaçağında cehennemini yaşarken. Endülüs kütüphanesinden sadece iki kitap kaldı ve onlar atomu parçaladı. Bütün ilim bugünümüze ulaşsaydı şu an kim bilir nerede olurduk.
Oysa İslam o kadar korkunç ameller için kullanılıyor ki, insanın tüyleri ürperiyor.
Haritamızdaki bu konumumuz en çok dikkat etmemiz gereken yer. Kendimizi buraya kaptırır, yobazlaşırsak herşeyi kaybedebiliriz.

Astrolojik haritamızdaki 10. evimizde balık burcunda Uranüs bulunuyor. Ülkenin idari konularını ve idarecileri temsil eden bu ev balık burcu ve Uranüs'ün temsil ettiği bilinememezlik sayesinde bizi ne yapacakları asla belli olmayan toplum konumuna sokuyor, ki bunun çok büyük avantajlarını görüyoruz. CIA'in her ülke için yapılmış olan planları Uranüs sayesinde bizde pek işe yarayamıyor. Bu özelliğimizden dolayı bize sinir oluyor olsalar gerek. İşgal edilen topraklar halkın birleşmesiyle geri alınıyor, nerden çıktığı belli olmayan liderler bütün oyunları bozuyor, planlanmış darbeler son anda başarısız oluyor vs.
Balık burcunun sembolü dahi bir sağa bir sola doğru yüzen iki balığı gösterir. Uranüs ise şimsek hızındaki olayları temsil eder. Hangi yöne doğru yüzmemiz gerektiğini bilemeyişimiz ve aniden verdiğimiz kararlar, planlı programlı hareket etmeyi seven batılı kardeşlerimizi bir hayli çileden çıkarıyor.
Onları çileden çıkarırken bizi de sürekli erken seçimlere ve sıkça el değiştiren hükümetleri deneyimlemeye davet ediyor. Tam herşey güzel giderken bir ani siyasi gerginlik her birimizin hayatında fırtınalar estiriyor.

Atatürk'ün cumhuriyeti ilan ederken ki haritasında Uranüs'ün tepe noktasında bulunuyor oluşu kaderimizi belirlemiş. Sanki ilahi bir güç bu gökyüzünü seçtiği için Cumhuriyetimiz 29 Ekim'de kurulmuş.
Kazandıklarından emin olan batılı zihniyetin, halkın gücünü arkasına alarak şok etmeyi başarmış bir adamın ve halkının devriminin haritası bu.
Aslında istersek herşeyi başarabileceğimizin en güzel kanıtı. Çünkü sadece öngörülemez olanın karşısında insan çaresizliğe düşer.

Yazımı son olarak küçük bir fıkrayla kapatmak istiyorum. Ben bunu ilk defa Ramazan Kurtoğlu'ndan duymuştum.

Bir gün bir cihan savaşı çıkmış ve ülkeler birbirine girmişler. Cebrail koştur koştur Allah'ın katına çıkmış ve Almanya, Rusya, İngiltere hepsi savaşıyorlar demiş. Allah, bırak savaşsınlar, diye cevap vermiş. Sonra savaşa Yunanistan da girmiş. Cebrail yine Allah'ın katına çıkıp haber vermiş. Bırak savaşsınlar, demiş. Sonra savaşa Türkiye de katılmış. Cebrail hemen haber verip, ama Türkler de savaşa girdiler, demiş. Bu sefer yüce Yaratıcı, onlar işini bilirler ama bensiz yapamazlar, demiş.

Bizi güçlü kılan her daim imanımız olmuştur ve her daim de imanımız olacaktır inşAllah. Bu cennet vatanın kıymetini bilmemiz ve onu hak ettiği yere çıkartmamız dileğimle..

4 Kasım 2017 | Boğa burcunda Dolunay


Kapımızda nur topu gibi Boğa burcunun 12. derecesinde jüpiteryen bir dolunay var. 

Dolunaylar tamama erişlerdir.
 Yeniay dönemi atılan tohumların verdiği çiçekler gibidir. 
Eğer ektiğimiz tohumlar değersiz ise, dolunay ile biçeceklerimiz de kişisel krizler yaşamamıza sebep olur çünkü evrenin kutsal yasalarındandır bu, güzel tohumlar güzel anıları doğurur.

Boğa burcu toprak burcudur. 
Tıpkı toprak gibi sağlam ve besleyicidir. 
Bu yüzden bize de önümüzdeki iki haftalık süreç içinde hem kendimizi, hem çevremizi hem de cüzdanımızı beslemeyi öğütleyecektir. 
Bu hayatta değer verdiklerimizi hatırlatacak, sahip olduklarımızın uğruna şükretmemizi bekleyecektir. 

Maddi manevi sahip olduğumuz veya olmadığımız herşey uğruna, bu dolunay enerjisini şükretmek için kullanalım. 
Daha fazla paraya, daha güzel kıyafetlere, daha büyük bir eve aslında hiçbirimizin ihtiyacı yok!
Kendimizi kandırıyoruz, var olduğunu zannederek. 
Maddiyat içinde yaşayıp, bir gram maneviyata dahi sahip olmayan insanlar var hepimizin çevresinde.
 Para hırsına kapılmış, bencilce herkesi ezerek kendi egolarını şişiren ve aslında sadece kendi cehennemlerindeki yanacak olan ateşe odun taşıyan insanlarla çevrili dört bir yanımız. 
Boğa burcundaki dolunay, dön bak hele bir çevrene ve idrak et, diye fısıldayacak herbirimizin kulağına. 
Ne mutlu o fısıltıyı duyan ve maddiyat uğruna şükrederken asıl maneviyata değer verene..

Çünkü bu dolunayın armağanı ve sırrı, 
değerler olacak!
Gerçek bolluk ve bereketin sırrı maddiyat değildir, maneviyattır her daim. 
Sadece manevi anlamda zengin olan gerçek anlamda maddi zenginliği deneyimleyebilir.
Sadece gönülden şükretmesini bilen küçücükün evinde kendini sarayda yaşıyormuş gibi hissedebilir. 
Sadece yemeğini şükürle yiyen, yemeğin en lezzetlisini yiyebilir. 
Ve sadece paranın helalini kazanan, gerçek bolluk ve berekete erişebilir.  

Dolunay haritasında akrep burcunda ve 12. evde bulunan Güneş, maneviyatın derinliğine dalmamızı istiyor. 
Parasızlık ve yoksulluk korkundan kurtul diye yalvarıyor. 
Sen emeğini verdikten sonra, sen doğru yolda doğru kazançların peşinde koştuktan sonra, seni yaratan seni hiç rızksız bırakır mı diye haykırıyor. 

İlk başta kendimize daha sonra da sevdiklerimize değer vermeyi hatırlamak ve yaşamak için güzel bir dolunay bu. 

Sevgiyle donatalım çevremizi. 
Attığımız her adımımız sevgiyle olsun ki, bize doğru atılan her adımın da sonucu sevginin kendisi olsun. 
Sahip olduklarımıza şükredelim ki, daha fazlası gözümüzü boyayamasın. 
Üç kuruş para uğruna ruhumuzu satmayalım şeytana.
Herşey gelip geçici. 
Biz ise sadece bir misafir bu cihanda. 
O halde misafirliğimizi en güzel şekilde geçirmeye niyet edelim ve dolunay gecesi ihtiyacımız kadar olanı için, dua edelim Allah'a. 
Çünkü Neptün ve Plüton dolunaya destekleyici açılar göndererek, kalpten iste, sana istediklerini vereceğim diye söz veriyor bizlere. 

Dolunay Ritüeli

Evinizde var olan gümüş bir nesneyi, bu ister kolye ister bozuk para olsun, dolunay ışığına bütün gece maruz kalacak şekilde cam kenarınıza koyun ve o gece sahip olduğunuz herşey için dualarinızda şükredin ve ertesi gün ihtiyacı olan birisine küçük miktarda para hediye edin.  

Benzer benzeri çeker. 
Gümüş Ay ışığını pek bir sever. 
Sizin de hayatınız o gümüşü tüm gece parlatan Ay ışığı kadar, berrak ve aydınlık olsun.
Bolluk ve bereket hanenize aşık olsun!

Reenkarnasyon Teorisi


Bir hayli karmaşık olan, kimi çevreler tarafından kabul edilmeyen, kimileri içinse gerçekten var olduğuna inanılan reenkarnasyon hakkındaki fikirlerimi paylaşmak istiyorum bu yazımda.

Reenkarnasyonla ilgili işin dini boyutuna dalarsak, içerisinden çıkamayabiliriz. Çünkü din adamları İslam dininde reenkarnasyonun net ve kesin bir şekilde var olmadığını idiaa ediyorlar. Reenkarnasyona işaret eden ayetlerin de aslında saptırılarak yorumlandığını söylüyorlar.
Bu yüzden bu konuya inanananlar kendilerini bu çevreden direkt dışlanmış gibi hissediyor.
Dini açıdan karma diye birsey yok. Atalarımızdan devraldığımız miras var. Bu yüzden dedenin işlediği günahın cezasını torunun çektiğine inanılıyor. Oysa ayetler bize sadece kendi yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimizi net bir şekilde hatırlatıyor. O halde masum bir çocuk nasıl oluyor da dedesinin işlediği günahtan sorumlu oluyor?

Reenkarnasyon tam bir saçmalık ve kesinlikle yok desek de, bazı vakalar kafamızı çok korkunç bir şekilde karıştırabiliyor.
Yurtdışında bu tür vakalara çok rastlanıyor. Ani bir kaza geçiren adam hastanede uyandığında bu hayatında hiç öğrenmemiş olduğu bir dili mükemmel bir şekilde konuşabiliyor, hipnoz altında bu hayatımızda bizi korkunç derecede etkileyen korkularımızın kökeninin geçmiş yaşamızdaki hayatımızı görerek şifalandırabiliyoruz vs. Peki ya tüm bu vakalar eğer reenkarnasyon yoksa nasıl açıklanabiliyor?

Bunlar sadece yurtdışında olan şeyler de değil. Türkiye'den de ilginç hikayeler var. Ata Nirun'un 'karanlığın ışığı' adlı kitabında Ela mı Yoksa Elmita mı..? diye bir bölüm var.
Olay 1985 senesinde gazetelere çıkan Ela Kaşkıran adında bir kız çocuğuyla ilgili. 5 yaşındaki Ela sosyal çevresinden öğrenmiş olamayacağı şeyleri söylüyor ve hiç bilmediği halde ingilizceyi anlıyor ve yabancı dilde şarkılar söyleyip duruyormuş. Ailesi kızlarındaki garipliğe bir anlam veremezken, okuldaki ingilize öğretmeni sayesinde Ela'nın kendi kendine mırıldandığı şeylerin aslında ingilizce kelimeler olduğu anlaşılmış. Olay daha sonra iyice çığrından çıkmış çünkü Ela ailesini ve ortamını iyice yadırgamaya başlamış. Benim adım Elmita, Bob adında bir kocam ve iki çocuğum var ama bir uçak kazasında öldük diye hikayeler anlatıyormuş.
Çevresinden hiçbir şekilde öğrenmiş olamayacağı şeyleri biliyor ve talep ediyormuş. Hiçbir dil eğitimi almamış olan Ela tüm ingilizce soruları anlıyor ve mükemmel derecede cevap verebiliyormuş.
Kendisini Elmita zanneden Ela vakası Türkiye'de belki de en gizemli reenkarnasyon vakalarından biridir. Eğer bu konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek ve diğer reenkarnasyon vakalarının hikayelerini okumak istiyorsanız, internetten araştırabilirsiniz. Çünkü buna benzer açıklanamayan birçok örnek var.

Reenkarnasyona astrolojik açıdan bakacak olursak, herşeyin 8. eve bağlandığını görüyoruz.
Aleksandar İmsiragic ölüm, orgazm ve rahme düşüşün aynı anda gerçekleştiğinden bahsediyor. Bu yüzden yukarıdaki resmi bu konuya uygun gördüm. 8. evi ve bu konuyu güzel görselleştirmiş. Doğuş, gelişim, cinsel birleşme, yaşlanma, ölüm ve yeniden rahme giriş..

Astrolojide ölüm evi 8. evdir. 8. evde ölürüz. Bu yüzden bu hayatımızı, birinci evden sekizinci eve kadar olan evler anlatır. Yani burası şimdiki yaşamımızdır.
8. evden 1. eve kadar olan dönem anne karnındaki yolculuğumuzu temsil eder.
Ruh dokuzuncu evden geçerken (jüpiter) misyonunu üstlenir. Onuncu evde karmasını (satürn) tanır. On birinci (uranüs) ve on ikinci evler de (neptün) ruhsal yapısını oluşturur. Tam bu aşamada ruh bedenlenir ve bunun sonucunda anne ilk defa karnında bebeğinin hareketlerini hissetmeye başlar.

Bu açıdan bakarsak kürtajın korkunç birşey olduğunu anlarız. Annenin bu aşamada başka bir ruhun varlığını kendi elleriyle öldürmesi cinayettir.
Şayet eğer anne gebeliğinde bebeğini kaybederse, ruhun bedenlenmekten vazgeçtiğini anlarız. Burda anne kendisini ne kadar suçlu da hissetse, onun elinde olan birşey yoktur. Bu ruhun kendi iradesiyle verdiği karardır. Oysa kürtajda başka bir ruhun yerine verilen bir karar vardır. Onun yaşam hakkını elinden almaktır bu.

Ölümden sonraki gelen yaşam 9. evdir. Bu yüzden geleceği 9. ev tanımlar. Dokuzuncu evi doğum olarak kabul edersek, onun ölüm evi dördüncü evimiz olur. 4. evden sonraki gelen ev de yeni yaşamımız olur.
Şimdiki yaşamımızın bir önceki ölüm evini, 12. ev olarak kabul ettiğimizde, geçmiş yaşamımızı gösteren evin de 5. ev olduğunu anlarız. Bu böyle devam eder.

Astrolojik haritalarımız hem geçmişi, hem şimdiyi hem de geleceği kapsar. O halde haritamıza bakarak hem bir önceki hem de bir sonraki hayatımızı görebiliriz.
Yukarıdaki anlattıklarımdan 1. evimizin şimdiki yaşamımızın. 5. evimizin geçmiş yaşamımızın ve 9. evimizin de gelecekteki yaşamımızın olduğu sonucu çıkar. Önemli olan şimdiki yaşamımız, geçmiş ve gelecekteki yaşamımızdır. Çünkü bu 3 hayatı aslında şu anda aynı anda yaşarız. Bu yüzden geçmişi de, geleceği de değiştirebilme imkanına sahibizdir. Çünkü Allah kaderin yanında, iradeyi de bize armağan etmiştir.

Reenkarnasyon olayına tüm yukarıda anlattıklarımı katarsak, hayatımızda yaşadığımız herşeyin aslında kendi ektiğimiz şeyler olduğu gerçeğine kavuşuruz.
Yani torun dedenin günahını boşuna ödemek zorunda kalmaz asla. Çünkü dedenin işlediği günahta kendisinin de payı vardır. Böylelikle karma denilen borç, yanlış veya doğru eylemler aracılığıyla aile üyeleri arasında yaratılır. Bu yüzden de ruhlar genellikle aynı aile içerisinde doğmaya devam ederler.
Büyüklerimizin haritalarında var olan belli bir takım konumlar, bizim haritamızda da kendilerini belli ederler. Çünkü bir döngü vardır. Geçmiş geleceğe doğru akmaz. Bu sadece bizim yanılgımız. Zaman daima döngüseldir. Bu yüzden herşey tekerrürden ibarettir ve bu döngüden kurtulmanın yolu iradedir.

Astrolojik haritalarımızdaki olumlu açılarımız ve kuvvetli gezegen konumlarımız aslında birer ödül gibidir. Bir önceki hayatımızda bunları aşmışızdır ve ödül olarak bu hayatımızda o konular üzerinden imtihan edilmeyiz.
Haritamızdaki zorlayıcı konumlar ise geçmişten getirdiğimiz yükleri gösterir. Hayat bizi bu alanlarda imtihan edecek ve geçmişi değiştirebilme fırsatını verecektir.

Harita bir bütündür ve bu yüzden her gezegenin ayrı bir önemi vardır. Ama genellikle karmayı gösteren şeyler 12. ev gezegenleri, Satürn ve güney ay düğümüdür. Bunların konumları veya transitleri bize geçmişi değiştirme fırsatını verirler. Dolayısıyla bu dönemlerde hayatımızda belirli kişiler veya olaylarla olan karşılaşmamıza ekstra önem vermeli ve irademizi kullanarak dikkatli hareket etmeliyiz. Yani aldığımız her nefes ve attığımız her adım aslında çok önemli. Çünkü işin ucunda geçmişimizi düzeltiyor, geleceğimizi yaratıyoruz.

Reenkarnasyon teorisine göre insanoğlu her kılığa girer.
Bir hayatında zengin bir kralsa, bir sonrakinde fakir bir köylü olacak ve zamanında kral iken verdiği zalim kararları bir köylü olarak deneyimleyerek kral olmanın bedelini ödeyecektir.
Eğer bir insan bir hayatında tecavüzcü veya katilse, bir sonraki hayatında tecavüze uğrayan veya katledilen kurban rolünü üstlenecektir.
Eğer bir hayatında fahişeyse, bir sonraki hayatında bekaret yemini eden bir rahibe rolüne girecektir.
İlk önce kral, ardından fakir olan köylü bir sonrakinde yine zengin rolüne bürünecek ama bu sefer her iki rölü yaşamış olmanın bilgeliğiyle iradesini kullanarak yaptığı hataları bir kere daha tekrarlamayacaktır. Veya tekrarlayacak ve kendini bitmek bilmeyen bir döngüye hapsedecektir.

Geçmişin izlerini bu hayatımızda karanlık bir gölge gibi yanımızda taşırız ve bu gölge haritamızda kendisini gösterir. Adeta beni şifalandır diye bağırır. Ama biz kendimizi hayata öyle bir kaptırırız ki, şifalandırmayı bırak, ruhumuzu daha da çok kirletiriz.

Reenkarnasyona küçüklüğünden beri inanan biri olarak kendi haritamdan ve hayatımdan örnek vermek istiyorum.
Ortaçağ ve en çok da yeniçağ döneminde masum kadınlar cadı olarak ateşler içerisinde yakıldı. İçindeki gerçek gücü kullanmasını bilen, şifalı otlar hakkında bilgi sahibi olan ve çevrelerini şifalandıran bilge kadınlar kilise ve erkekler için büyük bir tehlikeydi. İnanışa göre kadın yaratılış itibariyle şeytana yatkınlığı olan bir varlıktı. Bu yüzden korkunç işkencelere maruz bırakıldı ve ruhuna ateşler içerisinde acı çektirildi, korkunç bir şekilde ölüme mahkum edildi.
Bu kadınların acısını ve öfkesini her daim içimin derinliklerinde hisseden biri oldum. O zamanın koşulları günümüz için de geçerli olsa, gizli ilimlere ve alternatif şifa yöntemlerine olan merakım yüzünden yine cadı damgası yerdim herhalde.
O cadı olarak yakılan kadınlardan biri olduğuma eminim ve ateşler içinde yanarken hissettiğim öfke ve korku bu hayatımdadaki en büyük imtihanım.
Mars'ı 12. evinde, ateş burçlarında ve Venüsü Koç burcunda olan biriyim, Güneşimin Satürn ve Plüton ile zorlayıcı açıları var. Hayatımdaki otorite ve erkek figürlerine karşı içimde biriktirdiğim güvensizlik, korku ve öfke hayatımın birçok alanında geçmişimin hatırlatıcısı olarak karşıma dikiliyor ve yolumu tıkıyor. Şifalanmadan sana yol yok diyor ve geçmişimi sıfırlamam, korkmadan güvenmem gerektiğini hatırlatıyor. Hayatımdaki otorite, baba ve erkek figürlerine karşı yitirdiğim saygıyı yine kazanmam gerekiyor.

Yukarıdakı örnek kötü bir geçmiş yasam deneyiminden kalan miras. İyi geçmiş yaşamlarımız da var.
İngiltere'yi ve en çok Winchester şehrini ve Stonehenge'i ziyaret ettiğimde tuhaf bir tanıdıklık hissetmiştim. Londra'yı hiç sevememiş olmama rağmen Winchester o kadar sıcak ve yuvamsı bir yer gibi gelmişti ki, kendisini hiçbir yere ait hissedemeyen biri olarak, bende oluşturduğu hisse şaşırmıştım.
Druidler ve kelt mitolojisi her daim özel ilgi alanıma girdiler. Tarihe her zaman için meraklıydım ama hep belirli dönemlere ilgim, tutkulu bir şekilde daha fazla oldu.
Druidlerden kalma, bilgiden çok soru işareti var. Mesela Druidlerin Galatea civarında bulundukları söyleniyor. Hatta Aytunç Altındal Türkler daha orta Asya'dayken, Druidler bu topraklara turkije gibi bir isim vermişler diye anlatırdı. Bu toprakların yüzyıllar sonra Türklere ait olacağını nerden biliyorlardı? Nerden geliyorlardı, bu kadar bilginin kaynağı neydi?
Haritasında mistik dörtgeni olan biri olarak bu mistik bilgilere derin bir tutkuyla bağlıyım. Ve bu bilgelik aşkının o zamandan kalma olduğunu biliyorum.

Eğer reenkarnasyona inanmıyorsanız bu anlattıklarımın bir çoğu size deli zırvası olarak gelebilir. Bazen ben de hipnoz altında gördüklerimi düşündüğümde, sağlam saçmalıyorsun dediğim oluyor ama önemli olan regresyondan sonra tuhaf bir şekilde gerçekleşen şifa. İnsanlar bu sayede fobilerini yenebiliyor, hayatlarında ters giden şeyleri düzeltebiliyor ve kendilerini şifalandırabiliyorlar. Tuhaf bir şekilde hissettikleri, deneyimledikleri ama açıklayamadıkları şeylerin cevabına kavuşuyorlar.

Eminim sizin de kendinizi belirli insanlara veya yerlere diğerlerine nazaran daha yakın hissettiğiniz oluyordur. Tek başınıza açıklayamadığınız ve tuhaf gelen deneyimler yaşıyorsunuzdur.
Reenkarnasyon var veya yok. Aslında bu sorunun tam ve net cevabı önemli bile değil. Eğer siz bu sayede hayatınızı düzeltebiliyorsanız, size şifa olarak yansıyorsa, vardır. Eğer hiçbir işinize yaramıyorsa da yoktur.
Bu kadar basit. :)