Küçüklüğümden beri mistik şeylere hep bir merakım vardı. Dışarıdaki dünya beni korkutuyordu, içimdeki dünya ise, kuvvetli bir mıknatıs misali beni içime davet ediyordu.
Babam'ın, "herkes bu dünyaya belirli bir misyonla gelir, senin de bir görevin var", söylemleriyle büyüdüm.
Hep merak ederdim.. Kimsin sen ve hangi görevle geldin?
Her birimiz özel yaratılmıştık. Hiç birimiz birbirimize benzemiyorduk ve hepimizin kendine has bir misyonu vardı, ömrü boyunca gerçekleştirmesi gereken.
Bu misyonumuzu, doğmak istediğimiz ailemizi, sonradan hayatımıza girecek olan insanları ve olayları, Yaratıcımızla birlikte seçtiğimize inanıyorum. Dünyaya geldikten sonra tüm bunları unutuyoruz ve kendimizi bu hayat macerasına kaptırıyoruz. Oysa sezgilerimiz bize görevimizi daima kulağımıza fısıldamaya devam ediyor. Ama biz onu genellikle bastırıyor, görmezden geliyoruz. Aslında biz hiçbir zaman için yeni bir şey öğrenmiyoruz. Sadece hatırlıyoruz.
Bu yüzden bazı insanlar veya mekanlar tuhaf şekilde tanıdık gelir insana. İlk defa görüyoruzdur, biliriz, oysa tuhaf bir şekilde içimiz hatırlar. Eğer sezgilerinizi dinleyen bir insansanız, bu tür anların farkına çok varırsınız.
~ Yere girmeden, göğe çıkılmaz ~
Ruhsal yolculuk genellikle ruhun karanlık yolculuğuyla başlar.
Benim karanlık yıllarım 13-14 yaş civarında başladı. Aslında sorunsuz ve güzel bir ergenlik geçiriyordum. Ama kaderin planları farklıydı. :)
Herkes bu karanlık gecelerini farklı şekillerde deneyimler. Ben ailem aracılığıyla ve hastalık sorunlarıyla deneyimlemek zorunda kaldım. Okul hayatım da çok kolay geçmemişti o zamana kadar. Hep bir zorluk, hep bir engel, hep bir moral bozukluğuydu benim için.
Eğitim hayatım boyunca kendimi bir hapishanedeymişim gibi hissettiğimi, üniversiteden mezun olduktan sonra anlayacaktım.
Bir yılbaşı gecesiydi bir dua ettim.
Ya bu doğduğum topraklardan beni uzaklaştır ya da bu senem ömrümüm son senesi olsun diye yalvardım. Yaptığım şey çok yanlış bir şeydi. Ama daha 16 yaşındayken, bazı şeyleri kaldırabilecek kuvvete sahip olmuyor insan.
Yıl 2010'du ve o senenin yazında benim için bir mucize gerçekleşti. Temelli olarak Türkiye'ye dönüş yaptık. Başlı başına bir travmaya sebep olabilecek olan bu olay, benim için kurtuluşa sebep olan bir mucize gibiydi.
Tüm kötü anılardan kurtulabilmenin ve duamın kabulünün huzuru içerisindeydim. Tuhaf bir şekilde sıfırdan, yepyeni bir sayfa açmanın zorluğundan korkmuyordum. Sadece kaçmak istiyordum tüm yaşanılandan, geçmişten.
Ruhun karanlık gecesinin ilk aşamalarından ve zorluklarından biri budur. Hayat artık öyle bir tıkanır ki, alışkın olduğunuz evinizden, çevrenizden, işiniz veya okulunuzdan, sevdiklerinizden kopmanın zamanı gelir. Bazen bu ayrılıklar ömürlüktür, bazen ise kişi sadece bir müdettliğine her şeyden uzaklaşma isteğinde olur.
Bana farklı bir yere taşınmak yetmeyecekti, ülke değiştirmem gerekti. Zaten kaderimde öyle yazılmıştı.
İstanbul'da tüm her şeyden kurtulduğunu zanneden ben, bu sefer korkularıyla yüzleşmek zorunda bırakılacaktı. Sağlık sorunlarım başladı. Teslimiyete direniyordum, Allah'a güvenmiyordum. Etrafımda olup bitenleri kontrol etmeye çalışıyordum.
İçsel olarak kendimi yerlerde hissediyordum. Yaşım 18'di ve hayat beni arkamdan öyle bir ittirmişti ki, uzun bir müddet yerlerde süründüm.
Lise 3'e giderken başlayan korku hallerim artık lise 4'e geldiğimde bedenimi de etkilemeye başlamıştı. Kendimi inanılmaz yorgun hissediyordum, gözlerimi açamıyordum. Okulda arkadaşlarım bişey mi kullanıyorsun, niye böylesin, diye sormaya başlamışlardı.
Bu dönemi ne kadar çok dirençle karşılarsak, o kadar ağır geçiririz. Ve ben içimdeki kopan fırtınaları içimde yaşamaya çalışıyordum. Ama fırtınanın batırdığı her bir yelkenliyle, dıştan can kaybına uğradığım anlaşılıyordu. Karnımdan yukarıya yükselen, boğazımı düğümleyen, ardından beynime varan ve bana her an düşüp bayılacakmışım hissi yaşatan tuhaf halleri deneyimliyordum. Hayat artık sadece karanlıktan ibaretti benim için ve korkudan. Yaşamın da hiç bir anlamı kalmamıştı. Çünkü gelecekte sadece kötü günlerin beni beklediğine dair inancım tamdı.
~ Karanlığın ardında görünen mum ışığı ~
Şimdi geriye dönüp baktığımda, o kadar da karanlık değilmişti yaşadıklarım diyebiliyorum. Ama o yıllarımda bunu nerden bilebilirdim?
O yaz Eckhart Tolle'nin 'Şimdi'nin gücü' kitabı düştü elime. O kadar tuhaf bir ruh halindeydim ki, okurken beynimde ampuller yanıyordu sanki.
Kimdim ben?
Kimdi bu içimde konuşan ben?
Yoksa o ben değil miydim gerçekten?
Kimdi karanlıktan beslenen?
Ben mi? Hayır!
Peki ya ben değilsem, o kimdi?
Üniversite yıllarım benim inzivaya çekildiğim yıllarım oldu. Hira'm odam olmuştu. Derslere gidip geliyordu bedenim, ama ruhum uzaklarda bir yerde görmeye başladığı mum ışığının peşine düşmüştü. Eve geliyor ve kitapların içine gömülüyordum.
Etrafımdan, bana iyi gelmeyen her şeyi ve herkesi uzaklaştırdım. Dıştan yapayalnız olmam beni korkutmuyordu, içten zaten yalnızdım.
Dışarıda güvenebileceğim kimsenin olmadığını görünce, yalnız başına mücadele etmenin, içimde ufak bir savaşçıyı uyandırdığını fark ettim. Kimseye ihtiyacım yoktu ki benim!
İlk defa gücün dışarıdan değil, içten geldiğini deneyimlemeye başlamıştım. Artık düştüğüm yerden tek başına kalkabileceğimin farkındaydım.
Bu dönem boyunca içimdeki gücü keşfetmeme ve karanlığı aydınlatmaya yardımcı olan bir çok kitap oldu.
"Şimdi'nin gücü, Var olmanın gücü, Sevgiye dönüş, Mirdad'ın kitabı, Meleklerle ilgili bir çok kitap, Osho'nun bir çok kitabı, Tasavvufla ilgili kitaplar ve tabii ki en çok, sahip olduğum sığ bilgiyle, anlamaya çalıştığım Kuran.
Ayrıca bolca dua ediyor, namaz ve meditasyonlara zaman ayırıyordum. Kubilay Aktaş'ın 21 gün boyunca telkin CD'sini dinledim. Korkularımı bir kağıda yazdım ve her gece birini şifalandırma niyetiyle rüyaya yattım. Hayatımda hiç bu kadar tuhaf rüyalar gördüğüm bir dönem olmadı. Bir çok geçmiş yaşamımı gördüm. Atlantis/Mu zamanından, antik çağdan, ortaçağdan kalma.. Kendime bir rüya kitabı edindim ve tüm rüyalarımı yazdım. Sadece geçmişi değil, rüya olup olmadığını bilmediğim çok güzel ilahi rüyalar da gördüm.
Sadece güzel şeyler olmuyordu.
Bir gün gecenin bir vakti uyandım. Beynimde bir sıcaklık vardı, bedenimde ise bir tuhaflık. Ardından şiddetli bir titreme başladı. Bütün vücudumu sardı. Dışarıdan gören epilepsi nöbeti gibi bişey geçirdiğimi düşünebilirdi. Her yerim titriyordu ama bu üşüme gibi bir şey değildi. Bir iç titremeydi sadece.
Tuhaf bir şekilde korkmadım. Sanki geçeceğini biliyordum. İzin verdim bedenime ve o tuhaf enerjinin istediğini yapmasına. Bir müddet sürdü ve sonra kendiliğinden kayboldu. Uyuya kaldım. Ertesi sabah şekerim düştü herhalde diye düşündüm, üstünde daha fazla durmadım.
Ama buna benzer bir titreme kendisini yaklaşık bir sene sonra tekrarlayacaktı. Şimdiye kadar başıma bu tür titremeler sadece iki kere geldi. İkisi de geceydi. Hiç birini ciddiye almadım, sonradan diğer insanların uyanış hikayelerini dinledikçe, bu titremelere sebep olanın, açığa çıkmaya hazırlanan kundalini enerjisi olduğunu anladım.
Deneyimlediğim bir başka tuhaf olay ise, bir gün her şey normalken, bedenimin alt bölgelerinden yukarı doğru yükselen tuhaf bir hisle birlikte, bilincimi kaybedip, yere düşmemdi. Her şey bir iki dakika içerisinde oldu. İlk tuhaflığı 2. çakramın olduğu yerde hissettim, daha sonra 3. çakramda ve sonrasında her şey çok çabuk gerçekleşti. Tek hatırladığım şey gözlerimin kararmasıydı. Ne olduğunu tam olarak tanımlayamıyorum, çünkü hala ne olduğunu bilmiyorum. Sadece bir süre sonra bilincim yerine gelmişti. Etrafımdaki insanların boğuk da olsa, seslerini duyabiliyordum. ama gözlerimi açamıyordum. Sanki gözlerim içeriden açılmıştı. Beynimin içini görebiliyormuşum gibi bir histi. Karanlık bir tünel gibiydi, morumsu ve beyazımsı ışıklar vardı. Bu görüntü yaklaşık bir 5 saniye kadar sürdü, sonradan gözlerimi açabildim ve kendime geldim. Sadece ensem ve beynimde, hatta alnımda, içten ateş yanıyormuşcasına bir his, daha bir kaç saat devam etti.
Bu olaylarla birlikte bazen hala hissettiğim bir iç titreme, (çok hafif, dışarıdan belli dahi olmuyor) ve sırtımda, omurgam boyunca yanma hissi oluyor.
Bu süreç içinde bedenimize izin vermemiz çok önemli.
Çakralar açıldıktan sonra, eğer bedende hala blokajlar varsa, kişi için sıkıntılı olabiliyor. Etrafımı her ne kadar temiz tutmaya çalışsam da, bu dönemde karabasan olaylarını da deneyimlemek zorunda kaldım. Hatta bir gece 3 kere arka arkaya oldu. Bir kere daha maruz kalmamak için, güneşin doğuşuna kadar, gözümden uyku akmasına rağmen, uyumadım.
Karabasanlara karşı en güzel çözüm, başınızın ucunda bir duanın asılı olması. Benim hem duam, hem muskam var. Huzur içinde uyuyorum.
Tüm bunlardan sonra hayatımda neler değişti?
Aklınızın almadığı, anlamlandıramadığı ama sezgilerinizin ve kalbinizin hissedebildiği bir kapı açılıyor sanki hayatınızda. Gerçekler bulanıklaşıyor. İlahi olanın enerjisini hissediyorsunuz her an her yerde, herkesde.. Artık gözlerimi kapattığım anda, bir göz görebiliyorum. Eskiden göremiyordum. Bunu görebilenin 3. gözünün açıldığı söyleniyor.
Bu eğer doğruysa, zannettiğim kadar da korkunç bir şey değilmiş. 3. göz açılmaya başladı diye etrafınızda şeytan veya cinleri görmeye başlamıyorsunuz. Sadece uyku ile uyanma arasında etrafınızdakilerin farkına varabiliyorsunuz. Eğer bulunduğunuz ortamda olumsuz enerjiler varsa, hissediyorsunuz. Dolayısıyla belirli şeylerden ve ortamlardan uzak durmak zorunda kalıyorsunuz. Mesela alkol içen kişinin enerjisi beni korkunç bir şekilde etkiliyor.
Popüler kültürün müzikleri, Rihanna'dan tut, Katy Perry'ye kadar.. artık hiç birini dinleyemiyorum. Dinlenen yerden uzaklaşmak zorunda kalıyorum. Nedenini bilmediğim ve bu yüzden kelimelerle anlatamadığım bir şey beni rahatsız ediyor bu parçalarda. Bu süreç içinde müzikten uzaklaşmak zorunda kaldım ve hala çok seçici davranıyorum.
Bir çok kişi bu dönemden geçerken vejeteryen oluyor. Ben olmadım, çünkü bunun çok doğru bir şey olduğunu düşünmüyorum. Ama tavuğu hayatımdan komple çıkarttım, eti çok nadir yiyorum. Ekmeğe, yani GDO'lu una karşı bedenim çok hassaslaştı. Hazır ve paketlenmiş nerdeyse hiçbir şeyi yemiyorum. Dışarıda da satılan şeylerden uzak duruyorum. Şeker ve tatlı gıdaların hiç birine ihtiyaç duymuyorum.
Genel olarak ise, mizacıma göre beslenmeye dikkat ediyorum.
Ruhsal olarak muazzam bir dönüşüm yaşıyor insan.
Birden ilahileşmiyorsun, ermişlerden de olmuyorsun. Hayatın normal bir şekilde devam ediyor. Sadece eskisinden daha çok huzur hissediyorsun. Hala kötü günlerin oluyor ama artık bunların Allah'tan geldiğini idrak ediyor ve kendini onun kollarına bırakıyorsun. Ne geçmiş, ne de gelecek, hepsi önemini yitiriyor. Sadece bu an'ın kıymetini bilmeyi öğreniyorsun. Bu gezegendeki şu yolculuğun ne kadar güzel olduğunu ve bunu deneyimleme şansınsa sahip olduğun için, ne kadar mutlu ve neşeyle dolman gerektiğini fark ediyorsun. Dünyana sevgiyle bakabiliyor, olumsuzlukları yargılamadan, oldukları gibi kabul ediyorsun. Çok daha geniş bir bakış açısı ediniyorsun. İnsanları ve hayvanları, dünyadaki var olan her şeyi daha çok sevmeye başlıyorsun. Sezgilerin ve 5 duyu ötesi yeteneklerin yavaşça uyanmaya başlıyor. Bu dönemde iç sesinizi sakın duymamazlıktan gelmeyin. Onu dinledikçe hayatınızda yepyeni kapılar açılacak. Şaşıracaksınız.
Tüm bunları deneyimlemeye başlayınca ister istemez herşeyin değişiyor. Arzuların, tutkuların, sevdiklerin ve genel olarak bütün çevren. Mesela televizyon bu dönemde hayatımdan çıktı. Maddi olan tüm arzular zihnimi terk etti. Korkunun ne olduğunu neredeyse unuttum diyebilirim.
Artık zamanımı çok daha değerli kullanıyorum. Çok daha sevgi ve enerji doluyum ve bunu çevremle paylaşıyorum.
...............................................................
Uyanış bir yolculuktur ve bir varış yoktur.
Bu yüzden ben bu yolculuğumun daha çok başındayım. Kendimi bilgelik okuluna daha yeni başlamış, küçük bir öğrenci gibi hissediyorum. Sınıf atladıkça neler öğreticek bana hocam olan Hayat, merak ediyorum. :)
Herkesin uyanış sırasında deneyimlediği şeyler farklı oluyor.
Bu yüzden siz de benimle kendi hikayenizi paylaşırsanız çok memnun olurum. Çünkü gerçekten çok merak ediyorum.
Önemli zamanlardan geçiyoruz ve bir çoğumuz bu tür olayları tek başına deneyimliyor ve bir anlam veremiyor. Ben de veremedim.
Bu tür şeyleri deneyimlerken doktora gitmek de hiç bir işe yaramıyor. Çünkü onlar hemen bunu depresyona bağlıyor ve sizi ilaçlara bağımlı yapıyorlar. Bunun sonucunda ortaya çıkmaya bekleyen özel yetenekler kaybolup gidiyor, kişi kendisini daha da kötü hissediyor.
Lütfen doğanıza uygun davranın. Hiç bir şeye bağımlı olmayın. Bedenizin de, ruhunuzun da tek ihtiyacı olan şey sevgi, depresyon ilacı değil. Ve bu sevgiyi bir başkasında aramayın. O sevgi Siz'siniz ve sadece siz kendinizi şifalandırabilirsiniz.
Sevgilerimle :)
- Kasım 03, 2016
- 13 Comments















