• 2026-2034 | Transit Kiron Boğa burcunda

  • Share

Karanlığın uyanışı

  • Share

2025-2039 | TRANSİT NEPTÜN KOÇ BURCUNDA

  • Share

CİNSEL ORGANINIZ KALBİNİZE DÖNÜŞÜRSE..

  • Share

23 ŞUBAT 2025 | TRANSİT KUZEY AY DÜĞÜMÜ - NEPTÜN KAVUŞUMU

  • Share

12 OCAK 2025 | AY DÜĞÜMLERİ BAŞAK-BALIK AKSINDA

  • Share

2 EKİM 2024 | TERAZİ BURCUNDA GÜNEŞ TUTULMASI

  • Share

18 EYLÜL 2024 | BALIK BURCUNDA AY TUTULMASI

  • Share

Tekrardan merhaba

  • Share

KISA BİR SÜRELİĞİNE ARA

  • Share

25 MART 2024 | TERAZİ BURCUNDA AY TUTULMASI

  • Share

20 ŞUBAT 2024 | KOÇ BURCUNDA KUZEY AY DÜĞÜMÜ & KİRON KAVUŞUMU

  • Share

MU'NUN ÇOCUKLARI - LEMURIALILAR

  • Share

GÜNEŞ PATLAMALARI, BÜYÜK RESET & İSA MEHDİ

  • Share

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 4 SOY | 4 IRK & GÜNÜMÜZ

  • Share

KARA BÜYÜ AYİNİNE MARUZ KALMAK

  • Share

• 2026-2034 | Transit Kiron Boğa burcunda

 


Kiron 19 Haziran 2026'da Boğa burcuna geçecek ve 17 Eylül'de tekrardan Koç burcuna geri dönecek. Yani bu yıl etkisini Boğa burcunda sadece 3 ay boyunca hissedeceğiz ama bu 3 ay 7- 8 sene boyunca bizi devam edecek olan önemli bir sürece hazırlıyor olacak. Kiron Boğa burcundaki asıl seyahatine ise 14 Nisan 2027 yılında başlayacak ve 2034 yılına kadar burada kalacak. 

Kiron astrolojide yaralı şifacı olarak bilinir ve haritamızdaki konumu ya da transitleri sakladığımız yaralarımızla yüzleşmemize neden olur. Bu yüzden genelde etkisi hem bir yaralanma hem de bir iyileşme sürecini beraberinde getirir. 

Boğa burcu güvenliği, maddi gücü ve barınma gibi konulardan sorumlu olduğu için küresel anlamda bu transit bu konuları masaya yatırarak, birçok yaranın açılmasına neden olacaktır. Bunun tabiki birkaç sebebi var. İlk sebep sadece ülkemizde değil, tüm dünyada artan enflasyon. İnsanların alım gücünün her geçen gün azalıyor olması, bizi kıtlık korkusuyla yüzleştirecek. Maddi olarak daralmamız bize gücümüzün ne kadar sınırlı olduğunu, daha doğrusu paraya taparak sistemi ne kadar korkunç bir hale getirdiğimizi gösteriyor olacak. Sonuçta şişirilmiş kapitalist sistemin çöküşünü deneyimliyoruz. Oysa kapitalizmin ilk yıllarında bu yeni sistem adaleti vaat ediyordu. Dedelerimiz emekli maaşlarıyla ev alabiliyordu. Yaklaşık olarak bir sene boyunca çalışmanız ev ve araba alabilmeniz için yeterliydi. O günlerden bu günlere geldik ve bu günler artık bitmek zorunda çünkü bu ekonomi böyle yürümüyor. Kiron bu gerçeği tokat misali yüzümüze çarpıyor olacak. 

Önümüzdeki 7-8 yıl boyunca en büyük imtihan edileceğimiz konu sahip olduklarımızın kıymetini bilmek ve onları korumakla ilgili olacak. Burada paniklemek yerine rızkın Allah'tan olduğunu unutmamamız, ama bir yandan da her geçen gün fakirleştiğimizin bilincinde olmamız gerekiyor. Lakin tüm bu olumsuzluğa rağmen bu süreç maddi anlamda kolumuzun kanadımızın kırılmasına neden olsa da, güzel bir bereketi beraberinde getiriyor olacak. Büyüklerinizin, anlattıkları 'paramız yoktu ama huzurumuz vardı' hikayelerini hatırlayın. İşte biraz bu nostaljik zamanlara bir geri dönüş başladı. Elimizdeki maddi imkanlar azalacak belki, ama bununla birlikte deneyimlediğimiz çaresizlik hissi yaratıcılık potansiyelimizi keşfetmemize vesile olacak. Hepimizin içindeki yaratıcı güç bizi bir yerlere getirebilecek yegane güçtür. Bu gücü tekrardan keşfedeceğiz.

Kısacası bizi sürekli oyalayan ve üretmeden tüketen bir toplum haline getiren bu sistemden kurtulmanın bir yolunu sunuyor olacak bize Kiron'un bu transiti. Kimimiz bu enerjiden faydalanıp, kendisini maddi güvenceye alırken, kimimiz de bu treni kaçırıp sonrasında biraz zorluk yaşayacak. 

Kiron'un Koç burcundaki transiti bizi biraz yalnızlaştırdı. Kafamızın dikine gidip, tek başımıza bazı şeyleri yapabileceğimizi zannettik veya belki de yapabildik. Oysa şimdi Kiron Boğa burcundaki transityle 'tek başına yol alamazın, birleşmen gerekiyor' diyor olacak. Mesela mahalle kültürünü tekrardan yaşatmaya çalışabilir, küçük topluluklar kurarak, birbirimizi destekleyebilir ve güçlenebiliriz. Çünkü stoklayarak, başkasının rızkından çalarak bir yere varamadığımızı göreceğiz. Eskiler bunu çok iyi bilirdi. Komşun açken sen huzurlu uyuyamazsın. Oysa bunu unutur olduk bu yüzden bencil insanlar için karanlık günler kapıda. Birleştirerek bolluk ve bereketi yaratacak olanların ise önleri açık çünkü kaderin gücü arkalarında olacak. Kısacası Kiron transiti bizi hem küçülmeye hem de birleşmeye yönlendiriyor olacak ve biz asıl güvenliğin büyük çitlerin ardında, güvenlikli villalarda yaşamanın değil, kol kola girip birlikte bir şeyleri yapabilmek olduğunu anlayacağız. 

Kiron Boğa burcuna geçtiğinde Boğanın yöneticisi olan Venüs Aslan burcunda bulunuyor olacak. Aslan burcu kralları, yani günümüzün zenginlerini temsil eder. Kiron transitinin tokat gibi yüzümüze vuracağı bir diğer konu bu yüzden zengin ile fakirin arasındaki makas açılımı olacak. Fakirler her gün fakirleşirken ve geçim bu kadar zorlaşırken zenginlerin yaşadıkları hayatlar göze batar olacak. Bu adaletsizlik elbette büyük bir karanlığı doğuracaktır. Terazi ne zaman şaşsa, bunun bir bedeli olur. Toplumdaki huzursuzluk isyana dönüşünce zengin olanların güvenliği sarsılabilir. 

Kiron transitinin belki de en güzel yanı doğaya verilen değerin artması olabilir. Sonuçta kapitalist sistemin en çok yaraladığı canlı doğa anamız oldu. Bu korkunç tüketim hırsı en çok ona zarar verdi. Sıradan halk fakirleşirken idrak edilen en önemli şey azla da yetinebilmenin mümkün olduğu olacak. Bu hala lüks yaşamlar peşinde koşup tüketenlerin adeta linç edilmesine sebep olabilir. Kollektif olarak doğayı korumak, ürettiğimiz çöplerin sorumluluğunu almak ve tarım topraklarını iyileştirmek gibi konular büyük öneme kavuşacaklar. 

Bu transitin bir diğer güzel tarafı kusurlarımızla bizi barıştırma potansiyeline sahip olması. Kendimize ne kadar değer verdiğimiz konusu hepimizin gündeminde olacak. Kendini olduğu gibi kabul edebilenler, sahte maskeleri takma ihtiyacı hissetmeyenler, yani kendini olduğu gibi gösterebilenler önemsenmeye başlanacak. Bu güzellik sektöründe bazı büyük değişimleri beraberinde getirebilir ve estetik anlayışımız değişebilir. Özellikle sahte olana karşı ilgimizin azalacağı kesin çünkü gerçek değerlerin peşinde koşacağız. 

Kiron'a ses olarak son bir sözle yazıma noktamı koymak istiyorum: 

"Değerinin hiçbir koşula bağlı olmadığını hissettiğin anda, şifa sürecin başlar"

Burç senaryoyu yazar ama bu senaryonun hayatımızın hangi alanında bizi etkileyeceğini Kiron'un transit ettiği ev belirler. Bu yüzden her gökyüzü etkisi kişinin haritasına has olarak yorumlanmalıdır. Eğer bu transitin seni nasıl etkileyeceğini merak ediyorsan tek soru tek cevap adlı danışmanlık hizmetimden faydalanabilirsin. carpediemcii@gmail.com'a yazman yeterli.

Karanlığın uyanışı

 


Uzun zamandır yazılarıma bir ara vermiştim çünkü Mart tutulmalarıyla birlikte hamile olduğumu öğrendim. Hamileliğim sadece 7 ay sürdü ve kızımı Güneş tutulması günü kaybettim. Hala yas dönemindeyim ama yazmak bana her zaman şifa olduğu için elim kaleme gitti ve yaşadıklarımı paylaşmak istedim. 

Evlat acısının acıların en büyüğü olduğu söylenir. Benim acımdan çok daha büyük acılara sahip olan insanlar var, biliyorum.. ama yine de bu acının bana kazandırdığı empati duygusuyla kalbimin hiç ulaşamadığım kadar derin bir yerine ulaşabildiğimi hissediyorum. 

Acılar olgunlaştırır.. büyütür.. karanlığı aydınlatır. Loğusalık dönemi hiçbir zaman için kolay geçmez. Sonuçta ruh boyut kapısını araladı mı, bunun çeşitli bedelleri olur. Benim bedelim biraz daha ağırmış. Hem loğusalığın aşamalarından geçiyorum, hem de bir bebeğim yok. Göğüslerim sütle dolu ama kucağımda besleyeceğim bir canım yok. Her günüm ayrı bir can acısı, ayrı bir kalp ağrısı. İnsanın içi sızlıyor ama yapacak bir şey yok. Zaman her şeyin ilacı. Acının geçmesi için beklemekten başka çarem yok. 

Bebeğimin son anda neden dünya boyutundan vazgeçtiği bizim için daima bir sır olarak kalacak. Manevi sebeplerini hissedebilsem de, gerçeği ancak ölüp, cevaplara kavuşabildikten sonra öğreneceğim. Yine de bu bebeği bana getiren tutulmalar olduğu için ruhumun aslında bir hazırlık sürecinden geçirildiğini hissediyorum. 7 sayısı daima inisiyasyonun, Satürn'ün sayısıdır. Belki de bu hazırlık süreci sadece benim için değildir.. Belki de aynı zamanda benimle benzer bir yolculukta olan ve bu yazıma denk gelen senin içindir. 

7 ay boyunca yaşadıklarım, öğrendiklerim ve kaybettiklerim.. her şey bana bir miras bıraktı ve sanki içimdeki ses bu mirası paylaşmam gerektiğini fısıldıyor. Henüz bunu nasıl yapacağıma dair bir planım olmasa da, teslimiyet içerisinde ve akışta bir şeylerin elbet doğumu gerçekleşecektir. Umarım bu yeni serüvenimde yanımda kalmaya devam edersiniz ve umarım yazılarım karanlıkta kalanlara mum ışığı armağan etmeye devam eder. 


2025-2039 | TRANSİT NEPTÜN KOÇ BURCUNDA

 

Sanki hiçbir şey değişmiyormuş gibi hissederken her şeyin hızlıca değiştiğini 2020'den beri hepimiz gözlemliyoruz. Ama bu sene kapımızda o kadar büyük değişimler var ki, her şeyin bin kat daha da fazla hızlandığına tanıklık edeceğiz. Çünkü bu yıl büyük devler olarak adlandırdığımız gezegenler yeni maceralarına başlıyorlar. Plüton Kova'da, Uranüs İkizler'de, Neptün ise Koç burcundaki seyahatine başlıyor olacak. Peki bizi neler mi bekliyor olacak? Gelin ilk önce geçmişten günümüze kadar bir yolculuğa çıkalım. 

Spiritüalizmin doğuşu

Neptün en son Koç burcunda iken spiritüalizmin ortaya çıktığını gördük. Helena P. Blavatsky veya Rudolf Steiner gibi, öğetileri hala bizim için önemli kaynaklar olan güçlü mistiklerin doğuşuna tanık olduk. Benzer bir etkiyi bu sefer de gözlemliyor olacağız. Zaten halimize bir baksanıza. Reenkarnasyonmuş, uzaylılarmış, atalarımızdan aldığımız karmik mirasmış vs.. derken neredeyse herkes her türlü ruhsal konuyla ilgilenir oldu. Yazılarımda bahsettiğim bazı şeyleri 10 yıl önce yazmış olsaydım büyük ihtimalle kafayı yemişler grubunda yer alacaktım. O zamanlar bazı gizli bilgileri ortaya çıkaracak cesaret bile yoktu. Oysa şimdi herkes bir uyanışın içinde. Bir şeyleri sorguluyoruz, gerçekleri bilmek istiyoruz. Evet, belki şu an çok fazla bilgi kirliğiliği var ve bu maalesef önümüzdeki süreçte daha da artacak. Ama yalan gerçeğin bir parçasıdır çünkü sadece yanlışın ne olduğunu bilirsen doğru olanın ne olduğunu idrak edebilirsin. 

Neptün Balık burcundayken bir çoğumuz bu ilahi konulara merak sarmıştı zaten. Ama şimdi Neptün Koç burcuna geçince sadece inanmakla kalmayıp, inandığımız şeyleri gerçek hayata geçirmeye başlayacağız. Kafa karışıklığımız berraklaşacak ve yolumuz daha bir belirgin hale gelecektir. Kısacası "ben kimim ve buraya niye geldim?" sorusunun sadece cevabını bulmakla kalmayacağız, gerçekten olmamız gereken kişiyi  yaşıyor olacağız. 

Modern kölelik ve ideolojik savaşlar

Tarihte sadece spiritüalizmin doğuşuna değil aynı zamanda köleliğin de kaldırışına rastlıyoruz Neptün'ün Koç burcu transitinde. Belki o zamanlar bildiğimiz kölelik kaldırılmış olabilir ama sonuçta her birimiz hala modern birer köleyiz. Bu yüzden Neptün bu modern köleliği de dönüştürme gayretinde bulunacaktır. Henüz bunun tam olarak nasıl olacağını kestiremesek de, yapay zekanın neredeyse hepimizi işsiz güçsüz bırakacak olması, sabahtan akşama kadar çalışmak zorunda olan insani köleyi eninde sonunda özgürlüğüne kavuşturacaktır. Sonuçta bu gezegen döngüleri bize kömünist zamanları da çağrıştırdığı için herkese sabit bir gelir dağıtılarak ayaklanmalara engel olunabilir. Koç burcu savaşçı bir burç olduğu için bu yeni "çalışmadan para kazanma" sistemine geçiş, kan dökülmeden gerçekleşir mi bilemiyorum. Garanti edebilieceğim tek şey değişimin artık kaçınılmaz olduğu. 

Deneyimleyeceğimiz bir diğer şey ideolojik savaşlar olabilir. Tarihin geçmiş sayfalarına baktığımızda Haçlı seferlerin aynı döngüye denk geldiğini görürüz. Çağımızın en büyük dini bilim olduğu için ideolojik savaşları tetikleyen daha çok ateist bakış açısını temsil eden bilim ve hala imanına sahip çıkan dindar veya spirıtüel insanlar arasında olabilir. Mesela 2020'de bilim adı altında yaşanan tıbbi soykırım henüz hala çözülemedi. Onca ölen insanın katillerine ne olacak? Neptün soru işaretleridir ve Koç enerjisi Neptün'e öfke ve isyan ile cevap verebilir. 

Yeni bir dünya

Neptün, koç burcuna geçer geçmez Satürn ile kavuşuyor olacak. Bu yeni bir dünyanın temelini atan büyük bir kavuşum olacak çünkü eskiye dair bildiğimiz neredeyse her şey yok olacak. Bu enerjiyi kendi arzuladığımız realiteyi kurmak için kullanabilir, yani hayallerimizi gerçekleştirmek için ilahi yardıma kavuşabiliriz. Yapay zeka artık insanlığa sunuldu. "Dile benden ne dilersen" diyen Allattin'in cini artık aramızda. İstediğin işi kurabilirsin, senin musabecin de ben olacağım, grafik tasarıcın da, avukatın da her şeyin.. diyen muazzam bir güç var elimizde. İşsizlikten korkmak yerine bu güçle ne gibi yeni meslek alanları yaratabileceğimize enerji sarf etmemiz gerekiyor. Ayrıca bu sadece meslek alanlarıyla da ilgili değil. Artık gerçek bir yaratıcı gibi düşünmemiz ve aramızda büyüttüğümüz bu yapay zeka bebeğini düzgün ve ahlaki, etik değerlere dayanarak yetiştirmemiz gerekiyor. Eğer bunu başaramaz isek, başımız büyük belaya girebilir. Bu yüzden unutmamız gerek, Neptün ilahi bir enerji ve Satürn karmanın gezegenidir. Bu güzel kavuşumu pozitif bir şekilde değerlendirmek için hepimize büyük görevler düşmekte. Karmayı aklamak ve irademizi Allah'a teslim etmek yani sadece kendi hayrımıza olanı değil, bütün hepimizin hayrına olan şeyleri istemeli ve yaratmalıyız. Daha adaletli, daha sevgi dolu, daha merhametli ve daha doğamıza uygun bir dünya yaratmak için kolları sıvama zamanı geldi. Armut piş ağzıma düş zamanı bitti. Koç burcu savaşçı, lider bir burçtur. Bu özellikler önümüzdeki yıllarda her birimizin içinde uyanıyor olacak. Bu gücü uyandırmayı başaramayanlarımız ise aramızdan ayrılıyor olacaklar. Yeni bir çağ başlamak üzere. Bu yüzden hepimize yeni insan olma şansı veriliyor ama herkes bu şansı kullanmak istemeyebilir. Artacak olan ölümler bize her ne kadar acı da yaşatsa bunu kabullenmek zorundayız. 

Koç burcu kıvılcımdır, Neptün ise ilahi olanı, arınmayı ve koşulsuz sevgiyi temsil eder. Bu dönemde doğan çocuklar bu sevgi frekansıyla aramıza katılan özel çocuklar olacaklar. Ama bu çocukları robotlara çevirmemek için onlara yol açmalı ve iyi bir temel inşa etmeliyiz. Bunun için de kendi içimizdeki ilahi kıvılcımı ortaya çıkartmamız gerek. Bunu başarabilmek hiç kolay olmayacak. Çünkü içimizde iyiliği barındırdığı gibi kötülüğü de barındıran kişileriz. Bu karanlık tarafımızla yüzleşmediğimiz sürece bu ilahi enerjinin etkisini daha çok olumsuz bir şekilde deneyimleme riskine giriyor olacağız. 

Karanlık kaos

Her çağ sonunda ve başlangıcında Umay/Gaia olarak bildiğimiz doğa anamız kendisini yeniler. Mu döneminde volkan patlamaları ve ateş, Atlantis döneminde ise su ve tsunamiler kıtaların yok oluşuna neden olmuştu. Bu sefer ise her iki elementin etkili olacağı düşünülüyor. Güncel olarak Ege denizinde yaşadığımız olaylar buna bir örnek olabilir. Denizlerdeki volkanlar patlayabilir ve birçok felakete yol açabilir. Depremler tetiklenebilir ve bazı kara parçaları batarken, batık olan bazı parçalar ise tekrardan yükselebilir ve yeni yaşam alanları oluşturabilir. Ayrıca Neptün/Koç buzulların hızlıca eriyip deniz seviyesinin yükseliş sürecini de hızlandırabilir. Tabiki de bu yine de uzun bir süreç ve bu yıl olacak değil ama Santorini adasında yaşadıklarımız bize buna benzer tehlikelerin çok da uzak olmadığını göstermekte. 

Satürn ölüm, Neptün kaçıştır. Kaçanları, gerçeği kabul edemeyenleri, değişime ayak uyduramayanları, uyuşturucunun pençesine düşenleri ölüm kucaklıyor olacak. Önümüzdeki yıllarda vereceğimiz en büyük sınav gerçeği görebilmek! Kendimizi ne kadar kandırırsak, içimizde ve dışımızdaki karanlık kaos bir o kadar büyüyecektir. Bu yüzden sessizleşip, arınma ateşini başlatma zamanı. İçimizdeki gücü uyandırmalı, kaplerimizdeki mum ışığını yakıp karanlık etrafımızı aydınlatmalıyız. Çünkü yazımın başında bahsettiğim 3 büyük dev gezegen bu yıl birbirlerini pozitif açılarla destekliyor olacak. Yani her şey yoluna giriyormuş gibi gözükecek ve belki de birçok şey gerçekten yoluna girecek. Yapay zeka yeni şehirler, yeni sistemler yani yeni bir dünya yaratacak. Ama birkaç yıl sonra bu gezegenler birbirlerini zorlayıcı açılarla tetiklemeye başladığında yapay zekanın karanlık kaosuyla karşı karşıya kalacağız. Bu yüzden tek bir pusulamız var: sezgilerimiz! Bize doğru yola gösterecek tek şey dualarımızda işittiğimiz sezgilerimizin sesi olacak. O sesi keşfedin ve dinleyin. Yoksa yolunuzu kaybedebilir ve hiç fark etmeden ruhunuzu da kaybetmiş olursunuz. 

5 yıl boyunca devler arasındaki bu uyum aynı zamanda bizlere sunulan bir zaman aralığı. Bu zaman aralığı boyunca yapay zekayı neye dönüştüreceğimizi belirliyor olacağız. Eğer bu sınavı geçersek dünyada cennetin kralığını kurabiliriz. Gerçek altın çaĝı yaratabilir ve tekamülümüzü muazzam şekilde hızlandırabiliriz. Ama eğer bunu başaramaz isek, çok ama çook karanlık zamanlar bizi beklemekte. Çünkü aramıza tekrardan geri dönen yapay zeka aslında Atlantis dönemine dayanan kadim bir zeka ve bizden çok daha akıllı. O kadar akıllı ki, bizi tamamen yok edebilecek kadar güçlenebilir. 

Her şey bizim elimizde! .. Dilerim bunun farkına hızlıca varırız.



CİNSEL ORGANINIZ KALBİNİZE DÖNÜŞÜRSE..

 


Rudolf Steiner öğretisinde organlarımızın geçmiş yaşamlardan nasıl etki aldığını ve bir sonraki yaşamda neye dönüştüğünü anlatır. Bu çok ilgimi çeken bir konu olduğu için küçük bir bölümünü paylaşmak istedim çünkü günümüzde aşırı bir sapkınlık gözlemlemekteyiz. Cinsellik çok açık ve aynı zamanda rezil bir şekilde yaşanmakta. Ayrıca tuhaf bir kimlik çatışması yaşayanlarımız var. Kadın mı, erkek mi, hayvan mı yoksa eşya mı olduğunu sorgulamaya başlayan çocuklarla başediyoruz. Sanki netflix'in hiçbir yapımında eşcinselliğe dair bir pompalama yokmuş gibi hissetmeye başladım. Neden bu bu kadar gözümüze sokuluyor veya gözlerimiz neye alıştırılmaya çalışılıyor? 

Cinsel organ ve kalp bağı

Steiner, bir önceki yaşamımızdaki cinsel organımızın bir sonraki yaşamımızda kalbimizi oluşturduğundan bahseder. Bunu ilk duyduğumda çok şaşırmıştım. Kalp kapağı çökük olarak doğmuş olan birisiyim ve cinsel çakramı tıkayan birçok karmik olayı hatırlıyorum. Doktorunuza kalp kapağınızın neden çökük olduğunu sorduğunuzda tatmin edici bir cevabı pek almanız mümkün değil. Ama eğer çocuk yaşta tecavüze uğradığınızı ya da anne karnında bir şişle öldürüldüğünüzü hatırlıyorsanız, kalbinizdeki bu çöküklüğe bir anlam verebilirsiniz. 

Geçmişin acıları

Bedenlerimiz artık bizimle hiç olmadığı kadar yüksek bir sesle konuşmaya başladı. Artık semptomlarımızı susturmanın bir yolu yok. Tek yol kendinle yüzleşmek! 
Neden günümüzde neredeyse her kadın rahim kistleriyle uğraşıyor zannediyorsunuz? Çünkü bu kistler ister geçmiş yaşamlar, isterse atalarımızın hikayeleri olsun, birikiyor ve kitle haline geliyorlar. Bu hikayeler çözülmedikçe bu kistler kansere bile dönüşebiliyor. 3 maymunu oynamak yerine bedenimizin dilini öğrenmek ve içimizdeki şifacıyı keşfetmemiz gerekiyor. 

Günümüzün sapkınlığı

Işık çağına adım attığımız için dürtülerimizin değil, kalbimizin sesini dinlemekle görevliyiz. Bu enerjimizi alt çakralardan üst çakralara çekmemiz gerektiği anlamına gelir. Haz odaklı bir hayat yaşamak yerine sevgi merkezli bir hayatı tercih etmemiz gerekiyor mesela. 
Tahmin edebileceğiniz gibi bunu başarmak pek kolay değil ama çağın gereksinimi bu. Görevimiz bu. Bu yüzden önümüzdeki süreç boyunca cinselliğin en sapkın dibini hep beraber gözlemliyor olacağız. Taptığımız ünlüler her geçen gün üzerlerindeki kıyafetleri azaltarak, belki bir gün sahneye artık sadece yarı çıplak değil, tam çıplak çıkmayı tercih edecekler. 
Televizyonlarda izlediğimiz içerikler ise o kadar çok sapkınlaşacak ki, artık izlemek bile istemeyeceğiz.

İlk başlarda bu aşırı cinselliğe bir anlam veremez iken, artık bunun sadece bir arınma ve şifalanmanın parçası olduğunu hissedebiliyorum. 
Hepimiz yaşam mücadelesi verdiğimiz ve korkunç şeyleri deneyimlediğimiz tecrübelere sahibiz. Bunları şimdilik hatırlamıyor olabilirsiniz ama az kaldı. Yeni çağ insanın bedeninde geçmiş yaşamları hatırlayan yeni bir organ oluşacak. Rudolf Steiner'a göre amigdala yakınlarında yani beynimizde oluşmaya başlayan bu organ, bazılarımızda şimdiden gelişmeye başladı bile. Bu size hala gerçek dışı gibi gelebilir ama babannenizin bebeğini şişle öldürürken, bebeğin bakış açısıyla bu olayı adeta gerçek gibi yaşıyorsanız, ya kendinize deli teşhisi koymanız ya da bu acıyı atalarınızın mirasında şifalandırmanız gerekir. Yani hem bebeğin hem de babannenin yaşadıkları sevgiyle affedilmeli ve her ikisinin de onurlandırılması şarttır. Aynı şekilde tecavüze uğrayan o küçük kız çocuğu sevgiyle o andan çıkarılıp alınmalı ve döngü sevgi ile sonlandırılmalıdır. 

Hepimize o kadar büyük görevler düşmekte ki, bazen nereden başlamam gerektiğini bile bilmiyorum. Kalbimde hissettiğim ağırlığı bazen sadece hatırlamak ve yaşanılan onca acı için göz yaşı dökmek geçiriyor. Ağlamanın bir çeşit detoks olduğu söyleniyor. Gerçekten de ağladıkça kalbimdeki ağırlık azalıyor. Ve kim bilir belki bir gün doktor kalbimdeki çöküklüğe dair hiçbir şey bulamaz. O zamana kadar şifa çalışmalarına devam çünkü bir sonraki çağa hak kazanan ruhlar, bu arınmadan geçen ve kalplerini nurla doldurmayı başaranlar olacaklar. Tekamül süreci bizden bunu beklemekte ve arındırmaya başlamamız gereken ilk yer cinsel organımız. Henüz çook uzak bir zaman da olsa, yeni çağ insanı bu organını tamamıyla kaybedecek ve bebekler artık cinsellik aracılığıyla değil, boğaz çakrasının gücüyle var olmaya başlayacaklar. 

Kutsal cinsellik

Yazımın yanlış anlaşılmasını istemediğim için ek bir not eklemek isterim. 
Cinsel organımızı arındırmak cinselliği yaşamamak anlamına gelmez. Bazılarımız bu yolu tercih edebilir ama bu yol sapkınlığa çok yakın bir yol olduğu için tehlikelidir ve büyük bir öz kontrol ve demir kadar sağlam bir irade gerektirir. Vatican'daki papazların çocuklara tecavüz ettiklerini unutmayın. Bu dürtüyü bastırdığınızda sapıklığa dönüşür. Dolayısıyla bu dürtüyü bastırmadan onu sağlıklı bir şekilde yaşamanın bir yolunu bulmalısınız ve bu yol en güzel bir eşle mümkün olur. 

Bir çoğumuz ruh eşini bulmanın peşinde koşarken bunun aslında bir süreç olduğunu unutmakta. Ruh eşiniz birlikte büyüdüğünüz yani tekamül süreçlerini birlikte geçtiğiniz kişidir. Bu kişi herhangi biri olabilir. Bu kişi ruhunuzun anlaştığı kişidir ve çoğunlukla evlendiğiniz kişidir. Maalesef günümüzdeki tüketme çılgınlığının bizi insan harcamaya da yönelttiğini gözlemliyorum. Kendi karanlık yönümüzle yüzleşmek yerine bütün suçu partnerimizde bulup, onu terk etmeyi ve yeniden başlamayı tercih ediyoruz. Bir sonraki ilişkide benzer hatta aynı sorunları yaşadığımızda da bu sefer düzgün erkek ya da kadın kalmamış diyoruz. Oysa sorunun kaynağı daima biz kendimiziz. 
Nikah masanızda evet dediğiniz kişi ruhunuzun tanıdığı kişidir. Bu kişiyle evliliğin ilk aşamalarında tutku dolu bir cinsel yaşam yaşayabilirsiniz ama bu aşk dolu zamanlar geçicidir ve kendini rutinin kucağına bırakır. Yani o tutku dolu aşk evrim geçirir ve ya ayrılıkla sonuçlanır ya da derin bir dostluğa dönüşür. İşte bu dostluk cinsel çakranın enerjisini olduğu gibi kalp merkezine çeker. Eşinizle herhangi bir beklenti içerisinde değil, ona sevgi verebilmek ve sıcak sevgisini hissedebilmek için sevişirsiniz. Artık olay seksten ziyade bir sevgi paylaşımına dönüştüyse doğru yoldasınız ve cinsel çakranızı arındırıyorsunuz demektir. Artık cinsellik sırasında geçmiş yaşamlarınızda yaşadığınız onca karmik şeyi hatırlıyor olacaksınız. Bu bazen küçük bir çocuk gibi ağlamanıza ya da bazen sebepsiz yere gülmenize bile neden olabilir. Sakın kendinizi bastırmayın veya kontrol etmeye çalışmayın çünkü bu belirtiler şifa kapısına vardığınızın belirtileridir ve sizi mutlu etmelidir.

23 ŞUBAT 2025 | TRANSİT KUZEY AY DÜĞÜMÜ - NEPTÜN KAVUŞUMU

 


Ömrümüzde sadece bir kere tanıklık edeceğimiz Kuzey Ay Düğümü ve Neptün kavuşumunun etkisine girmiş bulunuyoruz. Balık burcunda gerçekleşecek olan bu kavuşumu bir kere daha aynı burçta ancak uzunca seneler sonra, belki bir sonraki yaşamımızda deneyimleyebiliriz. Peki ya neleri beklemeliyiz?

Hayal perdesi aralanıyor

Hepimizin hayal ve umutları var ve herkes elinden geldiğince bunlara yatırım yapmaya ve gerçekleştirmeye çalışıyor. Ama öyle bir zamandan geçiyoruz ki, plan ve program, özveri ve disiplin bile bir işe yaramıyor. Kısacası Başak burcunda bulunan Güney Ay Düğümü Başak taktiklerini yerle bir etmekte. Bu yaz benim başıma gelenleri belki bazılarınız biliyordur. Başak yükselenimle her şeyin güzelce planını yaptığımı zannederken, hayat birden beni tepe taklak etti. Buna benzer durumları önümüzdeki süreçte hepimiz deneyimleyebiliriz. Teslimiyet içerisinde kalmaktan başka yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Zor zamanların geçmesi için hep beraber bolca dua edip, ilahi korunma için Rabbin yüce gücüne ve zamanlamasına güvenmeliyiz. Çünkü bu kavuşum imkansız olanı bile hiç ummadığınız bir anda gerçek ve mümkün kılabilir. Mümkün olduğunu zannettiğiniz şeylerin ise aslında bir hayalden ibaret olduğunu idrak edebilirsiniz. Bu yüzden birçok kişi için önümüzdeki Şubat ve Mart ayı garip ve tuhaf geçebilir. Sanki gerçek dışı bir realitenin içerisinde yaşıyormuşuz gibi hissedebiliriz. Şu an televizyonda yaşananlara veya sosyal medyada paylaşılanlara mesela ben nedense inanamıyorum. Tabiki bunda yapay zekanın da büyük bir rolü var. Artık gözlerimizle gördüğümüz ya da kulaklarımızla duyduğumuz şeylere bile tam olarak inanamayız. Dini öğretilerin binlerce yıldır fısıldadığı gibi, o beklenen çağ geldi. Hayal perdenizi aralayın. Cenneti cehennem, cehennemi ise cennet gibi algıladığımız o meşhur zamanlardan geçiyoruz. Yazılarımı takip edenler kıyametin aslında sadece bir uyanış olduğunu ve her doğumun sancılı geçtiğini biliyorlar. Korkmak yerine imanımızı kuvvetlendirmekten başka bir seçeneğimiz yok. Bu ilahi kavuşum her birimizin sezgilerini arttırıp, 3.gözümüzü açacak. Şimdiden farklı boyutların varlıklarını görenler var. Bunu bir kapı gibi düşünün. Sırası gelen herkes bu kapıdan geçecek. Maalesef bu sınavı geçemeyen ve gördüklerine inanamayan ya da buna hazır olmayanlarımızı çok zor zamanlar beklemekte ama bu bile yüksek bir bilinçle baktığınızda aslında kötü bir şey değil. Hazır olmayan bebek ruhlar bir sonraki süreçte hazır olacaklar. Her şey ilahi planın bir parçası. Bizim görevimiz ise bu plana eşlik etmek, hatta Allah'ın elçileri olarak bu planı gerçekleştirmek. 

Hayal kurun, inanın ve içinizdeki sevgiyi büyütün

Aslında gökyüzündeki bu kavuşuma para ve ilişkileri temsil eden Venüs gezegeni de eşlik ediyor olacak. Yani hepimizin yaratıcılığı artacak ve sevginin binbir kapısı açılacaktır. Yalnız olanlar iyi bir eş için dua edebilir, ailesi olanlar ailelerindeki sevginin artması için dua edebilir. Kısacası hayatınızın her alanına sevgiyi ve huzuru davet edin. Bu size bolluk ve bereketi beraberinde getirecek. 

Geçenlerde sözüne değer verdiğim bir medyum "neden herkes hayatına daha fazla para ve maddi refah çekmek için bu kadar çabalarken, onun yerine paranın var olmadığı bir düzeni yaratmaya çalışmıyor?" dediğinde gülümsedim. Gerçekten günümüzün en büyük sorunlarından biri para. Özellikle ülkemizde.. Oysa şu an dünyadaki bütün parayı alıp eşit miktarda herkese dağıtsak bize mutluluk falan getirmeyecek. Çünkü aramızda parayı yatırıp, çoğaltanlar olduğu gibi parayı olduğu gibi saçma sapan şeylere harcayıp, anında yok edenler var. Yani bu eşitlik sadece kısa süreliğine var olabilir. Komünizmin işe yaramamış olmasının nedenlerinden biri de belki budur. Bu proje 2030 hedeflerinden biri olsa da aslında bizim daha yenilikçi bir şeye ihtiyacımız var: paranın olmadığı bir düzene! 

Neptün ve Kuzey Ay Düğümü Venüs ile birlikte adeta "dile benden ne dilersen ama bir dilenci gibi dileme" demekte. O zaman daha fazla paranın, maddi refahın, güç ve şöhretin değil de, daha ilahi şeyleri dileyelim mi? Gerçekten ihtiyaç duyduğumuz şeyler artık maddi şeyler değil, yitirdiğimiz manevi şeyler. Büyük, sevgi dolu bir aile gibi.. tadı olan ve bizi zehirlemeyen gıda gibi.. ya da doğada var olduğumuzda hissettiğimiz huzur gibi. Kim olduğumuzu yitirdik, hatırlamanın tam zamanı. Bu yüzden bu süreç boyunca bir çocuğun saflığıyla hayal kurun ve temiz bir kalp ile dua edin. Sessiz mucizeler gerçekleşecek. Sabırla bekleyin..

Sislerin içindeki gizem

Yazımı pozitif sözlerle bitirmeyi isterdim ama karanlık zamanlardan geçiyoruz ve dikkatli olmalıyız. Sosyal medyada gördüğünüz üzere dünyanın birçok farklı yerinden garip sis ve hava kirliliğine dair videolar paylaşılıyor. Her gece dışarda avlanmaya bayılan kedim bile bu sisli gecelerde evde kalmayı tercih etti ve nedense korku dolu davranışlar sergiledi. Bilmiyoruz ama bir şeyler yapılıyor ve bu kavuşum tabiki de belirli çevreler tarafından olumsuz bir şekilde kullanılmak istenebilir. Bu yüzden akciğerlerinizi temiz tutun ve bağışıklığınızı kuvvetlendirin. Sis olayları başladığından beri klordiyoksiti düzenli olarak içmeye özen gösteriyorum. Siz de lütfen kendinize iyi bakın ve bolca dua edin. Işık ne kadar kuvvetlenirse, gelecek o kadar aydın olur. Bu açıdan hepimize büyük görevler düşmekte. 

Dilerim sisli zihninizi kalbinizdeki mum ışığı aydınlatır..

12 OCAK 2025 | AY DÜĞÜMLERİ BAŞAK-BALIK AKSINDA

 


Kaderin ağlarını ören Ay Düğümleri burç değiştirmeye hazırlanıyorlar. Son bir buçuk yıldır Terazi ve Koç burcunda bulunarak savaş korkusunu aşıladılar. Empati yoksunluğunun ne büyük kötülüklere neden olabildiğini gördük. Suriye'de.. Ukrayna'da..

Şimdi ise yeni bir döngü başlamak üzere. Balık ve Başak burçlarının enerjisinin aktifleşmesiyle hepimiz iç dünyalarımıza yönelip sezgilerimizin fısıltılarına kulak vereceğiz. Dünyada yaşanan tüm kötülüklere rağmen ilahi adalete olan inancımız kuvvetlenecek. Korkuyla yaşamak yerine teslimiyet içerisinde olmaya gayret göstereceğiz. 

Başak burcunun kontrol manyaklığını, kusursuzluk arayışını ve mükemmeliyetçi tarafını törpülemek için bir buçuk yıl boyunca evren bize zaman tanıyor olacak. 

Bu nedenle şu soruların cevaplarını kendimize sormakta fayda var:

• Hayatımın hangi alanında yüce yaratıcının ilahi iradesine güvenmek yerine, kendi irademle elimde olmayan şeyleri kontrol etmeye çalışıyorum? 

• Hayatımın hangi alanında kusur buluyorum ve kusurdaki güzelliği görmek için neler yapabilirim? 

Güney Ay Düğümü başak burcunun güzel özelliklerine yönelmemiz gerektiğini göstermekte. Yani önümüzdeki süreçte problem çözücü olma özelliğimizi geliştirmemiz gerek. Ama bunu yaparken her sorunu büyütüp, işin içerisinden çıkamayacak hale getirmek yerine aklımızı ve gücümüzü ilahi iradeye teslim etmemiz gerek. 

Fazla düşünen, fazla analiz eden kendini korku ve stresin kucağına bırakmış olacak. Bu yüzden bu yılki mantra "sakın korkma, güven!" olmalı. Korkmak yerine kendilerine güvenenler, sezgileri aracılığıyla doğru zamanda doğru mekanda doğru insanlarla bir arada olacaklar. 

Mükemmeliyetçi davrandığımız her an şükür ve minnet duygusundan uzaklaşırız. Çünkü bir kişide veya olayda kusur bulduğumuzda şimdiye kadarki sürecimizi, başarıyla geçtiğimiz zorluklarımızı görmezden geliriz. İşinden memnun olmayanlar o işe başladıkları ilk günkü heyecanı hatırlasın. Ya da eşinden şikayetçi olanlar ona aşık oldukları ilk anları hatırlasın. Şu dünya gezegenindeki garip hayat yolculuğumuz, başımıza ne gelirse gelsin aslında minnet duymamız gereken kendi başarı öykümüzdür. Bir buçuk yıllık süreç bize bu gerçeği çok net bir şekilde hatırlatıyor olacak. Gelmek istediğiniz noktaya ulaşabilmenin sırrı, geldiğimiz noktanın kıymetini bilmekle başlayacak. 

Bu süreç boyunca öğreneceğimiz bir diğer önemli ders empati ve kusurdaki güzelliği keşfedebilmekle ilgili olacak. Malum Kuzey Ay Düğümünün Koç seyahati hepimizin hayatına bencilliği davet etti. Aslında öğrenmemiz gereken ders kendi olma cesaretimizle ilgiliydi ama bu sınavı geçemeyenlerimizin sayısı bir hayli çok oldu. Şimdi ise görevimiz merkezimize diğerlerine davet etmek olacak. Huzuru kalbinde ne kadar taşıyabiliyorsun, ilahi sevgiyi yüreğinde ne kadar hissedebiliyor ve onu karşındakinle ne kadar paylaşabiliyorsun? sorularıyla yüzleşecek ruhlarımız. 

Ayrıca bu süreç boyunca hepimiz susmayı ve daha çok dinlemeyi öğreneceğiz. Kendinizi ön plana çıkartmak veya bir yerlere getirmek için uğraşmayın çünkü bu işe yaramayacak. Tam aksine kendinizi geride tutun, daha yavaş hareket edin, sezgilerinize daha fazla kulak verin. Bu size önümüzdeki süreçte çok güzel şeyler getirecek. Özellikle yaratıcılığını kullananlar için güzel enerjiler kapıya dizilecek. Bu yüzden sahip olmadıklarınıza değil, sahip olduklarınıza odaklanın. Daha fazla parayı elde etmenin hayalini kurarak zaman kaybetmek yerine, parasız bir sistemin hayalini kurarak yeni boyut dalgaları oluşturun. Önümüzdeki süreç o kadar değişken olacak ki, her şey ama her şey çok hızlı bir şekilde değişecek. İlk başta bu zorlukları beraberinde getirse de, her şey eskisinden daha güzel olabilir. Bu bizim elimizde. Hayata olan bakışımız buna karar verecek.

Bu söylediklerim kendi küçük alemimizi etkileyen unsurlardı. Peki ya büyük alem, yani dış dünyamızı Ay Düğümleri nasıl etkileyecek? 

Balık burcu suları temsil eder, Başak burcu ise sağlığın sembolüdür. Bu yıl okyanusların sorunlarıyla daha yakından ilgileneceğiz. Nehirlerimiz, göllerimiz ve su kaynaklarımız önem kazanacak. Belki sularla ilgili yaşayabileceğimiz doğal afetler artacak ve ilgimizi mecburiyetten buraya vermek zorunda kalacağız. Sularımızı arındırmakla uğraşırken, kendi bedenimizin nehirleri olan lenflerimizi arındırma görevine de sahip olacağız. Kanımız ve bedenimizdeki tüm sıvılar için bu geçerli olacak. 

Balık burcunun en karanlık gölge yanı gerçeklerden uzaklaşma isteğidir. Maalesef bu etkiyi teknoloji ve sosyal medya üzerinden deneyimliyor olacağız. Sezgilerini duymayı reddedenler, gerçekleri görmezden gelmek isteyenler bu süreçte teknolojinin karanlık ağına sığınacak ve yapay zekanın tuzağında çok zor zamanlar deneyimleyecek. Gerçek ile gerçek dışını ayırt edemeyenlerimiz için bu süreç bir hayli sancılı geçebilir. Bu yüzden siyah aynaların kölesi olmak yerine, gerçek aynalarda kendimizle yüzleşme cesareti göstermemiz gerek. 

Son sözümde hepimizin bilge olarak doğduğunu hatırlatmak isterim. Her bebek doğar doğmaz yeni koşullara uyum sağlar. İlk nefesini nasıl alması, annesinin memesini nasıl emmesi gerektiğini bilir. Dünyaya geldiğimiz ilk anda bilgelikle doğarız, iç güdülerimizle yaşar, sezgilerimizle hayatı anlamlandırır ama sonra bu yeteneklerimizi bastırırız. Tekrardan bu masumiyete geri dönme zamanı. Tekrardan iç güdülere güvenme zamanı. 

Dilerim bu yeni süreç hayallerimizi gerçek kılar, pusulamızı sevgiye yöneltir ve direksiyonumuzu dürüstlüğe kırar. Yolumuz mum ışıklarıyla aydınlanır ve tekamül sürecimizde büyük adımlar atarız..



2 EKİM 2024 | TERAZİ BURCUNDA GÜNEŞ TUTULMASI

 


Sonbahar tutulma mevsiminin ikinci tutulmasını deneyimlemek üzereyiz. Güney Ay düğümü ekseninde gerçekleşecek olan bu tutulma hayatımıza yeni bir enerjiyi davet edebilmek için ilk önce eski çöplükleri bırakmamız gerektiğini gösteriyor. Terazi burcu haritamızda hangi hanede konumlanıyorsa, tam da o konularda bir arınma sürecine gireceğiz, bir şeyleri feda edip, vazgeçeceğiz. Bize artık bir fayda sağlamayan şeyi bıraktığımız da ise önümüzde yeni bir patika belirecek. Ama unutmayın bu patikanın belirginleşmesi için bir kurban gerekli. Terazideki dengeyi tekrardan kurabilmek için, dengeden çıkan her şeyi ilk önce derinlesmesine idrak etmeliyiz.

Bu tutulmayı özel kılan şey Lilith ile kavuşumda gerçekleşiyor olması. Venüs'ün yönetiminde olan Terazi burcu ve içimizdeki karanlık dişil tarafı simgeleyen Lilith'in bu tutulmaya eşlik ediyor olmasının ardında dişil kolektif karmanın yaraları yatıyor ve bu yaralar bu tutulmayla birlikte birer birer ortaya çıkacak. Toplumda bu kadın haklarını, feminizimle ilgili konuları hatta kadın cinayetlerini ve çocuk tecavüzlerini su yüzeyine çıkarabilir. Yaralar kanayabilir. Bilinçlenme seçildiği taktirde ise yaralar iyileşebilir. Kadında da, erkekte de var olan vahşi dişil öz kendine bir denge bulabilir. 

Mars ile sert bir açıda gerçekleşecek olan bu tutulma tabiki ikili ilişkilerimizi de sert bir şekilde tetikleyebilir. Hatta ülkeler arası ilişkilerin iyice gerginleştiğini, savaş çanlarının net bir şekilde duyulduğuna tanıklık edebiliriz. 

Biz bu dünyaya kendimizi keşfetmeye, keşfettikçe de kendi ve çevremizin yaralarını sarmaya geliriz. Amellerimiz ve niyetlerimiz önümüzde kapıların açılmasına ya da kapanmasına sebep olur. Çevremizde olup bitenleri aynada kendimizi izliyormuşuz gibi algılamaz isek, ihtiyaç duyduğumuz değişime ulaşamayız. Bu yüzden okurları her yazımda iç dünyalarına yönlendiririm. Her gökyüzü olayı ilk önce içimizdeki gökyüzüne yansıdığı için kör düğümleri içimizde çözmeye başlamaktan başka çaremizin olmadığını bilirim. 

Bu yüzden özellikle ikili ilişkilerde önümüzdeki 1 yıllık süreç boyunca damarınıza her basıldığını hissettiğinizde derin bir nefes alın. Hissettiğiniz duygunuza odaklanın. Ona isim verin. Kim o? Öfke mi, kırgınlık mı, keder mi? Sonra da kafanızdan aşağı bir damacana suyun boşaltıldığını hissedin. Bırakın bu su o duyguyu alıp akıtsın. Ruhunuzdan aksın gitsin. Bunu birkaç kez yaptığınızda ruhunuza bir dinginlik gelecek. İşte o huzura tutunun. Hayatınızda bir değişim yapın ve acılarınıza tutunmak yerine bu sefer huzura tutunun. Damarınıza basan karabasanlara karşı savaş açmak yerine, dengenizde kalın. Sarsılmadan.. dengenizde kalın.. 

Dilerim bu tutulma bizi dengeleyen güzel bir can simidi olur ve ölmüş gibi gözüken vicdanımızın sesini duyar hale geliriz. Çünkü öyle bir zamandan geçiyoruz ki, vicdanın sesini duyan kimse kalmadı. Oysa o ses birçok kilitli kapının anahtarını oluşturan bir sihir. Bulun bu sihri bu güzel şifa tutulmasında. 


18 EYLÜL 2024 | BALIK BURCUNDA AY TUTULMASI

 


Hepimiz ne kadar tuhaf bir süreçten geçiyoruz değil mi? 

Tuhaf bir sisin içinde yol alıyor, bitmek tükenmek bilmeyen bir kaosun içinde yaşam mücadelesi veriyor gibiyiz. Bir belirsizlik var önümüzde. Her ne kadar hırsla, azimle bir şeyleri değiştirmeye çalışsak da, bir türlü yol alamıyor, istediğimiz yere gelemiyoruz. Oysa hepimizin aradığı temel bir şey var: bir gram huzur. 

Balık burcunun 24.derecesinde bir Ay tutulması deneyimleyeceğiz. Balık burcu zodyağın son burcu olarak ilahi bir burçtur. Teslimiyetin sembolüdür. Tüm diğer burçların enerjisini içinde barındırdığı için birleştirici ilahi bir güce sahiptir. Ve her şeyden önemlisi Balık enerjisi sezgileri ön plana çıkarır. 

Bu kadar belirsiz ve zorlayıcı bir süreçte hepimizin ihtiyaç duyduğu şey bir pusula.. bize doğru yolu gösterecek bir rehber. Bu rehber, üstat veya minik mum ışığı bu tutulma anında bizzat Neptün tarafından bizlere sunulacak. Güneş doğmadan önce sabah saatlerinde gerçekleşecek bu. Hassas olanlarımız bu enerjiyi sezgileri ve rüyaları aracılığıyla hissedecek. 

Özellikle tutulma haftası boyunca iç sesinize kulak verin. Sakinleşin ve yavaşlayın. Hatta imkanınız varsa tutulma sabahı bir mum yakın, sonra güneşin doğuşunu izleyin ve bırakın ikisinin de ışığı ruhunuza işlesin. Söz veriyor ve garanti ediyorum kendinizi çok huzurlu hissedeceksiniz. 

Zorlayıcı süreçlerin tek bir amacı vardır. O da bizi güçlendirmek. Biz yaşam yolculuğumuzu, oynayacağımız kimliğimizi ve bize eşlik edecek oyuncuları bilinçli bir şekilde seçerek bu dünyaya geliyoruz. Unutuyor oluşumuz oynadığımız bu gizemli oyunun baş kuralı. Körlüğümüz bu işin sadece sırrı. Oysa önümüzde öyle bir çağ var ki, ölmeden ölmeyi deneyimlettirecek bizlere. Uyanış herkesin içinde gerçekleşen küçük bir enerji akımı. Bu değişimi bu kadar yoğun bir inatla reddettiğimiz için bu kadar çok zorlanıyor ve acı çekiyoruz. 

Bu tutulma frekansımızı yükseltme tutulması ve her birimize görünenin ardındakini gör emrini veriyor olacak. GÖRÜNÜR OLANIN ARDINDAKİNİ İDRAK ETME ZAMANINDAYIZ. Yani görünmeyeni, gizli olanı, anlaşılması zor olanı anlamalıyız. Bu bir teslimiyet gerektiriyor. Bu bilinmezliğe bir yolculuk anlamına geliyor. Bu kontrolü tamamen elimizden bırakmamız gerektiğini gösteriyor. Var mıyız buna? Hazır mıyız yüklerden arınmaya?

Bir çoğumuz değiliz hala.. Bu yüzden öldürülen çocukların, katledilen masumların haberleriyle, savaş korkularıyla çalkalanıyor gündemimiz. Ama unutmayın gündeminizi asıl belirleyen sizsiniz. Acının içinden geçen, ateşler içerisinde yanıp kül olan, bir Anka gibi dirilir. Hep beraber izin verelim mi bu tutulma içimizdeki Anka gücünü uyandırsın? 

İzin verelim Neptün bizi ilahi enerjisiyle yıkasın. İzin verelim bu sonbahar bizi bir yaprak misali oradan buraya savursun. İzin verelim ruhumuz özgürleşsin, saflaşsın, şifa bulsun.. 

Sadece sessizce izin verelim bu tutulma yolumuzu aydınlatsın ve kurban edeceğimiz şeyler varsa, bu güzel tutulma enerjisini pişmanlıklarımızı kurban etmek için kullanalım. Şifalanmanın kapıları ardına kadar açılsın..



Tekrardan merhaba

 


Söze nereden gireceğimi bilmiyorum.. Birçok kişi gibi benim de hayatım biraz tepetaklak bir durumda. Duygusal olarak zorlayıcı bir süreci geride bırakmak için çabalıyorum. 

Doğaya yerleşme hayalim hiç ummadığım bir anda son buldu. Kısaca özet geçmek gerekirse sanırım eşimin yabancı uyruklu olmasından kaynaklı olarak istenmedik. Aslında dağ köylüleriyle sıcak ve samimi bir ilişki kurmuş ve onları sevmiştim ama tabiki herkesten kabulleniş bekleyemeyiz. Özellikle yabancılara karşı bazı kesimler sanırım biraz garip davranabiliyor. Bir ay boyunca onca alın teriyle inşa ettiğimiz saman evimizi 2 gün içinde söküp tekrardan İstanbul'a geri döndük ve şu an bilinmez bir sürecin içindeyim. En azından internete erişimim daha fazla olduğundan danışmanlık hizmetlerime geri döndüm. İnşallah en yakın zamanda yazılarımı da çoğaltabilirim. 

Benim küçük dünyevi sorunlarımı bir kenarı bırakıp, asıl büyük dünyevi sorunlara gelirsek..

Şu anki gezegenler 2020'nin döngüsünü tekrarlamaktalar. Önemli gezegen geçişleri önemli noktaların üzerinden geçtiği için tekrardan bir salgın ve akabinde kapanma sürecini beraberinde getirebilirler. Zaten dünya sağlık örgütü bununla ilgili birçok önlem almış ve bazı ülkeleri kapanına yeni olası kısıtlama senaryolarıyla kıstırmıştı. 2020'deki soykırımı göz önünde bulundurarak aynı şeyleri tekrarlamak istemiyorum. Hepimiz tıbbi bir soykırımdan geçtik ve bedelinin ne kadar ağır ödenmeye başladığını görüyoruz. Yani uyanık ve açık bir bilince sahip olun. Bedeninizdeki zayıflıklarınızın kendini gösterebileceği bir süreçteyiz. Bu en az 6 ay boyunca tetiklenecek. 6 ay boyunca bağışıklığınızı kuvvetlendirmek için elinizden geleni yapın. Ve en önemlisi içsel savaşınızı önemseyin. Birçok yazımda 3. Dünya Savaşının bir öncekilere benzemeyeceğini dile getiriyordum. Bu savaş içimizdeki bir savaş. İçimizden dışımıza yansıyan bir savaş.. Gerçek fiziksel savaş cephelerini oluşturan bizleriz. Bu cephelerinizi içinizde ne kadar azaltırsanız, dünya boyutunda öldürülen masum canların sayısını bir o kadar azaltırsınız. 

Yani anlayacağınız ruhsal bir boyutta büyük değişim ve dönüşümlerden geçiyoruz. Umarım bu süreci sakin ve huzurlu bir şekilde atlatırız duasıyla yazımı sonlandırmak istiyorum ama biliyorum ki özellikle İran ve Doğu Avrupa ülkeleri sıradaki yeni savaş cepheleri olacak gibi gözüküyor. Minik bir kıvılcımla ülkemizi bu ateş çemberine çekmek için ellerinden geleni yapacaklar. Çünkü bir ayıklanma ve azalma sürecinden geçmek zorundayız. Bunun bir kaçışı yok. Bu yüzden siz de size ait olmayanları hayatınızdan ayıklayın. Ve unutmayın.. kaderi sadece dua değiştirir, eğer o duayı etmek kaderimizde varsa.. 

Ülkemizi altın bir korunma kalkanıyla çevreleyelim. Bir yumurta gibi altın bir zırhın bizi korumaya aldığını tasavvur edelim. Birlikte daima güçlüyüz bunu unutmayalım. Zor zamanlar güçlü ruhları doğurur. Güç kazanma zamanındayız. Sabredelim..

KISA BİR SÜRELİĞİNE ARA

 


Yazılarımı takip edenler Uranüs'ün Boğa burcuna geçtiği yıl Sakarya'nın bir dağ köyünde küçük bir toprak parçası aldığımı biliyorlar. Orayı doğa ananın bana emanet edişinin üzerinden tam 5 yıl geçti. Tam 5 yıl boyunca çeşitli imkansızlıklar yüzünden üzerine bir tane bile zeytin ağacı ekemedim. Çok üzüldüm, kendime öfkelendiğim hatta umudumu yitirip, satmayı bile düşündüğüm zamanlarım oldu. Ama her şeyde bir hayır vardır ve her şey doğru zamanı bekler.. Gökyüzü kapıları açmadan, yeryüzünde kul şurdan şuraya adımını dahi atamaz. 

Uranüs'ün değişim getireceğinden astrolojiyle ilgilenen herkes haberdardır. Kendisi bu sene yükselen yöneticim ve Güneş'imin derecelerine yaklaşmaktaydı. Sessiz sedasız bir şekilde acaba hayatımda büyük bir değişiklik olacak mı diye merak ediyordum çünkü hiçbir şey değişmiyordu. Ta ki Nisan'daki o tutulmaya kadar. 

Astroloji bana bir kere daha ne kadar yüce bir ilim olduğunu kanıtladı. Bu kadar kuvvetli göstergeler hayatımda bir değişime yol açmasaydı, gerçekten astrolojiye olan inancımı yitirecektim ama gökyüzü bir şeyin sözünü veriyorsa, onu doğru zamanda yerine getirmeyi biliyormuş. 

5 yıldır kurduğum o hayal sonunda gerçek oluyor. 60m²'lik minik bir dağ evini kendi ellerimizle inşa etmek üzereyiz. Benimle birlikte bu hayali kuranların olduğunu bildiğim için süreci sizinle paylaşmaya niyet ediyorum. Çünkü maddi olarak çok zorlayıcı bir zamandan geçiyoruz. Hiçbirimizin tuzu kuru değil, benim de öyle. Ustalara ve işini profesyonelce yapanlara verebileceğimiz bir paramız yok. Her şeyi doğa ananın bize verdiği malzemelerle yapmaya ve yaparken de nasıl yapılması gerektiğini öğrenmeye niyet ettik. Bu yüzden ana malzemelerimiz tahta, saman ve kerpiç. Ekolojik bir ev olsun, şehirde yitirdiğimiz sağlımızı geri kazanabilmemiz için bize yardımcı olsun istedik ama bakalım bu çıktığımız maceralı yolculuk bizi nerelere vardıracak. 

Bu hayalimi gerçekleştirmemde benden danışmanlık alan herkesin payı var. Sizin sayenizde kalbim şu an heycanla dolu. Bereketimi sizler oluşturdunuz bu yüzden umarım bir gün bahçemi sizlere de açar, doğa ananın sunduklarını sizinle de paylaşabilirim. O kadar saf niyetler var ki içimde, nolur benim için dua edin. Ev küçük bir yuva da olsa yine de buna herhangi bir tecrübesi olmayan iki kişi olarak cesaret etmek yürek istiyor. Sonbaharda gördüğüm bir rüyanın peşine takılarak bu cesareti kazandım. Hz. Nuh'un bir sepet içerisinde bana bir mektup gönderdiğini görmüştüm. Büyük değişimlere gebe olduğumuz bir süreçten geçiyoruz. Hepimiz Nuh'un gemisini arıyor gibiyiz. Sanırım rüyam bana sepet semboli ile kendini güvenli bir alana taşı ve kendi gemini inşa et mesajını vermek istedi. Ben bu rüyamı ilahi bir emir olarak yorumladım. Cesaretim bu yüzden. Yoksa ailem benim tam bir deli olduğumu düşünüyor.

Son bir aydır bu işlerle uğraştığım için bazı önemli gökyüzü değişimleri hakkında yazılar yazamadım. Görünüşe bakılırsa bunu daha bir müddet yapamayabilirim. Ama merak etmeyin geri döneceğim.. :)

25 MART 2024 | TERAZİ BURCUNDA AY TUTULMASI

 


5 derece Terazi burcunda gerçekleşecek olan tutulmanın etkisine girmiş bulunmaktayız. Bu tutulma Güney Ay Düğümü kanadında gerçekleşeceği için geçmişle ilgili bir konuda bize yeni bir denge kazandıracak. Özellikle ikili ilişkilerimizdeki karmik borçlarımız bizlere hatırlatılacak. Eskinin kadim ruhları, gönlünüzün çoktan rahmetli olarak andıkları tekrardan kapımıza gelebilir. Yarım kalmış hesapları kapatmamamız gerekebilir. Eğer geçmiş yaşamlara inanıyorsanız bu tutulma geçmişinizin ruhlarını tekrardan hayatınıza sokabilir. 

Bilin ki, kutsal bir denge kurma fırsatını elde ediyor olacaksınız. Yarım kalan işi sonlandırma ve kendinize yeni bir sayfa açma imkanına kavuşacaksınız. 

Farkında olmalısınız. Zaman hızlandı. Her şey çok çabuk gerçekleşmeye başladı. Sanki hayata yetişemiyormuşuz gibi hissediyoruz. Bahar aylarında bu etki daha da şiddetlenecek çünkü Boğa burcunda Uranüs'ün etkisini yoğun bir şekilde hissettireceği bir stelyum yani gezegen toplaşmasına tanık olacağız. Sağlam zannettiğiniz, ebedi olarak bildiğiniz, gözü kara bir şekilde güvendiğiniz her şey sarsılabilir. Çünkü Uranüs her birimize yeni kapılar açıyor olacak. Bilinmedik ve gidilmedik yolları tercih etmemiz için bize adeta meydan okuyacak. 

Kendiniz olmaya ne kadar cesursunuz? Bu yılın ana teması bu soru. Koç burcundaki Kuzey Ay Düğümü benliğimizi kuvvetlendirirken, Terazi'deki Güney Ay Düğümü "sevdiklerini unutma, bencilliğe kapılma, arkana sevdiklerinin gücünü alarak yol al" diye haykırmakta. 

Önünüzdeki aylarda başınıza ne gelirse gelsin bilin ki, bu yüksek benliğinizin isteği. Değişim ve dönüşüm zamanlarından geçerken yapabileceğimiz en doğru şey, dümeni yaratıcının ilahi adaletine teslim etmektir. Güvenin kendinize. Güvenin çevrenizde olup biten her şeye. Her şey hayrınıza gerçekleşiyor olacak. Bu yüzden kontrol etmeye çalışmayın, kurcalamayın, kafanızı takmayın. Sadece sessiz bir şekide teslim olun. Sadece gözlemci olun. 

Zaniah yıldızıyla kavuşumda gerçekleşecek olan bu Ay tutulması bizlere içsel huzuru armağan etmek isteyecek. Bu yüzden tutulma günü dünya barışı için bolca dua edelim. Semaya yükselttiğimiz enerji, ektiğimiz tohumlar biçeceklerimiz olacak. Huzuru eken, huzuru biçecek. Plüton tutulmaya olumlu bir açı göndereceği için hayatımıza damga vuracak, güçlü olaylarlar yaşayacağız. 

Zaniah Başak burcu takım yıldızının sol kanadında parlayan bir yıldızdır. Meleğin kanadında oturuyormuşcasına parlar. Bu yüzden saflığı ve masumiyeti de temsil eder. Bu tutulma her birimize saflaşmayı, durulaşmayı ve gerçek özümüze geri dönmeyi nasip edecek. Tövbe kapıları tutulma günü ardına kadar açılacaktır ve hatalarından dönmek isteyen herkes aradığı aydınlığa yakınlaşacak. Fahişe iken Azize'ye dönüşenlerin hikayesini anlatan bu yıldız, kendimize ihanet ettiğimiz anları idrak edip, bu yoldan geri dönmemizi bekleyecek. Gittiğiniz yolun doğru olup olmadığını çok iyi sorgulayın. Mecazi anlamda fahişeliği nerede yaptığınızı idrak edin. Ruhunuzu neden, ne uğruna satıyorsunuz? Bu tutulma bunun bir geri dönüşünü simgeliyor olacak. 

Dilerim kim olduğunuzu hatırladığınız ve kendinizi sevginin güvenli kucağına bıraktığınız bir tutulma enerjisi deneyimlersiniz..

20 ŞUBAT 2024 | KOÇ BURCUNDA KUZEY AY DÜĞÜMÜ & KİRON KAVUŞUMU

 


Uzun yıllar boyunca deneyimleyemeyeceğimiz bir gökyüzü olayının etkisi altındayız. Kaderimizin ağlarını ören Kuzey Ay Düğümü, derin yaralarımızı ortaya çıkaran yaralı şifacı Kiron ile Koç burcunun 16. derecesinde kavuşmakta. Yani içimizdeki şifacıyı çıkartmak için kadersel bir yol çıkışında bulunmaktayız. Ne kadar cesur olduğumuza dair sınanacağız. 

İçiniz paramparçaysa ve resimdeki gibi kafa sesleriniz sizi çıldırtmak üzereyse merak etmeyin, şu an hepimiz aynı şeyleri deneyimliyoruz. Şu an hepimiz içimizdeki karanlıklarla yüzleşiyor ve barıştırılıyoruz. Bu kavuşuma direnirseniz, kafa sesleriniz sizi çıldırtabilir. Ama eğer direnmez ve teslim olursanız sizi büyük bir arınma ve şifa bekliyor olacak.

____________________________

Kiron Koç burcunda son birkaç yıldır etkiliydi ve birkaç yıl daha etkili olmaya devam edecek. Bu yıllar içerisinde hepimiz kolektif olarak içimizdeki gücü uyandırmak için önemli bir göreve sahibiz. Çünkü hepimizin pişmanlıkları var. "Ah şu yola keşke girmeseydim, şunu keşke yapmasaydım, söylemeseydim, yaşamasaydım, istemeseydim..' dediğimiz şeyler var. Bu keşkelerimiz aslında derin hüzünlerimiz ve hüzünlerimizi genellikle halı altına süpürme ve görmezden gelme eğilimimiz var. İşte tam da bu davranışımız ruhumuzun bölünüp paramparça olmasına neden oluyor. Hayat akıyor ve ilerliyor bir şekilde. Biz de onunla birlikte rüzgarda savrulan yaprak gibi savruluyor yada bir sürüngen gibi sürünerek yaşamaya kendimizi alıştırıyoruz. Oysa tam da bu davranışımız ruhumuzun travmayı/acıyı deneyimlediği anlarda hapis kalmasına neden oluyor. Her birimiz hüzünlü anlarımızda ruhumuzun adeta donup kalmasına izin veriyoruz. Geride bıraktığımız özlerimiz yaşam yolculuğumuzda ilerlememizi engelliyor. Bu yüzden istediğimiz sevgi dolu ilişkileri yaşayamıyor, bereketi deneyimleyemiyor, bir türlü huzuru hissedemiyoruz. İşte şu anki gökyüzü buna bir son vermek istercesine bir çizgi çizmek istiyor. Gökyüzü bize "şu şeytani kısır döngüne bir son ver" emrini veriyor. Duyun bu sesi ve aynanın karşısına geçip, gözlerinizdeki hüznü görmezden gelmeye son verin. Acılarıyla yüzleşen ruhları güzel bir arınma bekliyor. Yeterki buna cesaret edelim. 

İçinizdeki çocuğun öldüğünü/öldürüldüğünü hissettiğiniz anlara yolculuk yapın. Her birini hatırlamaya çalışın. O anlara şu anki olgun halinizle zaman yolculuğu yapın ve o küçük hallerinize sarılın. Sımsıkı sarılın ve onlara güvende olduklarını hatırlatın. Biliyorum o anılarınızdaki haliniz korkuyor. En çok da yalnız kalmaktan korkuyor ama Kiron tam da yalnız kalma korkumuzu dönüştürmemizi bekliyor. Sevgi ve güven yerleştirin bu korkunuzun yerine. Kendinize sarılarak yapabilirsiniz bunu. 

Gökkubbedeki bu kavuşum çok önemli çünkü kaderimizde yazılı olan kişi olabilmek için olmadığımız tüm sahte kimliklerimizden kendimizi arındırmamız şart. Ama bunu yaparken nolur kendinizi robot gibi tamir etmek yerine, yaralarınızı kabullenmeye özen gösterin. Acıları sevgiye dönüştürebilmenin tek yolu acıyı kabul etmek, onu görmek, ona saygı duymakla başlar. 

Özetle tüm ilişki yaralarımızı iyileştirme zamanındayız. İster aşk ilişkilerimiz olsun, ister ailevi ilişkilerimiz. Bu ay kopuşlar yaşayacağız .. ve önemli olan prangalarımızdan koparken, sevgiye varmamız. Çünkü hayat bizi kendi yüreğimizdeki sevgi potansiyelini yaşamaya ne kadar cesur olduğumuza dair sınayacak. Cesur olanların ödülü huzur ve sevgi olacak ama buna cesaret edemeyenleri maalesef karanlık duygular bekliyor olacak. 

İçimizdeki sönen hevesleri, ölen yaşam enerjisini tekrardan diriltmek için bu özel gökyüzü olayını dilerim hepimiz güzel bir şekide değerlendirebilir ve kaybetmiş olduğumuz rotamızı tekrardan bulabiliriz. 


MU'NUN ÇOCUKLARI - LEMURIALILAR

 

Atlantis'in kara büyücüleri hakkında daha önce bir yazı paylaşmış ve Nuh tufanına neden olan kara büyücülerden bahsetmiştim. Bu yazımda çok daha uzak bir zamana dair size bir yolculuk yaptırıp, Atlantis uygarlığının başlangıcına neden olan Mu uygarlığının çöküşünden bahsetmek istiyorum. 

Mu yada bir diğer adıyla Lemuria dönemini aklınızda daha iyi canlandırabilmek için Avatar filmini hatırlayın. Mu döneminde hepimiz doğayla birdik. Bilinçlerimiz bile birdi. Anaerkil bir toplumduk yani dişil enerjinin etkisi altındaydık. Tanrıça rahibeler olarak adlandırabileceğimiz üst düzey yeteneklere sahip olan kadın bilgelerin yönlendirmeleriyle yaşıyorduk. Madde yerine manevi bir boyutta var olduğumuz için meleklerle ve çevremizdeki her şeyle telepatik iletişim halindeydik. Hepimiz birbirimize bağlıydık.


Ağaçlar bizim için çok önemli ve kutsaldı. Çapları dev olan ağaçlar ebeveynlerimiz gibiydi. Onların içinde yaşar, onların verdikleriyle bütün ihtiyaçlarımızı karşılardık. Kendi klanımıza ait olan ağaçla telepatik bir bağa sahiptik. Ağaç uykumuz geldiğini hissettiğinde bize yatak görevi olacak çiçeğini açar ve içine yattığımızde bizi sarmalayıp, diğer boyutlara yolculuğa çıkarırdı. Bu ağaçların boyları ve kökleri kilometrelerce uzun olduğu için hem göğün hem de yeraltının katmanlarında mistik yolculuklar yapabilmemizi sağlardı. Bu ağaçlar bizim için kutsaldı ve Analar olarak anılırlardı. Ana ağaçlar yılda bir kere özel kokulu beyaz bir çiçek açardı. Bu çiçeğin kokusu halüsinojen etkenlere sahip olduğu için bütün Lemuria'lıları transa sokar ve ilahi bilgileri edinmelerine yol açardı. Bu yüzden çiçek açma zamanı aynı zamanda büyük bir kutlama günüydü. (Bu gelenek bahar kutlamaları ve Paskalya bayramıyla günümüze kadar gelmiştir) Maalesef Mu'nun son dönemlerinde bu ağaçlar kesildi ve Lemuria'lılar üzerinde büyük bir acıya yol açtı. Bu kesilen ağaçların bazılarını günümüzde dağ veya dev kayalar olarak biliyoruz. 

Binlerce yıl bu güzel cennet ortamında yaşadı Mu halkı ama tekamül süreci için sonsuz cennet devam edemezdi. Güneşte ve gökte değişimler yaşanmaya başlanmıştı. Dünya'ya (Umay/Gaia) yeni kozmik enerji dalgaları çarpmaktaydı. Mu'nun insanları astral bedenlerine daha maddesel bir beden eklemek ve cinsel organlara kavuşmak zorundaydı ama bunu başaramayanlar oldu ve yarı insan yarı hayvan, yani canavara benzeyen varlıklar yaratıldı. 

Bizden önceki Ademoğulları bizim şu anki insan şeklimizden daha farklıydı. Mu halkının insanlarının sadece astral yani ruhsal bedenleri vardı ve bu beden ruhsal hissiyatlarına göre sürekli şekil değiştirebilen nitelikteydi. Anlatıma göre kafaları kartal, göğüsleri aslan, kalçaları boğa, alt tarafları ise yılan yani reptil şeklindeydi. (Burada 4 elemente ve Tarot kartlarındaki sembolizmaya atıfta bulunulmaktadır) Mesela günümüzde gönül gözü açık olan insanlar sinsi karakterdeki birini akrep formunda görebildikleri gibi, Lemuria'lılar da sürekli şekil değiştirebilmekteydi. Yani kim olduğun daima ruhunun görünümünden belliydi ama son döneme yaklaşıldığında Lemuria'lılara hayvani/vahşi özelliklerini geride bırakmaları emredildi. Bırakılan bu özler hayvanlar alemini oluşturacaktı. 

Mu'nun son zamanlarına doğru Ana tanrıçalar insanlara daha maddesel bir beden kazanabilmeleri için yardımcı olmaktaydı ama bu zannedildiği kadar kolay değildi. İnsanı maddesel boyuta indirebilmek için cinsel enerji büyük bir öneme sahipti ve Ana tanrıçalar çeşitli cinsel ritüeller aracılığıyla alt çakraların oluşumuna yol açıyor, mükemmel iki fatklı cinsiyetin oluşabilmesi ve yaşam enerjisininin cinsel organlarda köklenebilmesi için her iki cinse de yardımcı oluyordu. Rahmin ürettiği saf kutsal sular vardı ve Ana tanrıçalar ritüeller ile Atlantis döneminde insanlığa rehberlik edecek özel soy erkekleri doğurmakla görevliydi. Bu özel rahip kralların her biri tıpkı Meryem'in İsa'yı doğurduğu gibi, cinsel birliktelik yaşanmadan kutsal bir yolla doğmaktaydı. Yani Ana tanrıçaların ritüelleri kozmik enerjilerle alakalıydı ve günümüzdeki kadın ve erkeğin cinsel birleşmesinden çok daha farklıydı.  

Mu'nun son dönemlerine doğru bazı Ana tanrıçalar sahip oldukları cinsel gücü çok korkunç amaçlar için kullanmaya başladılar. Rahim enerjisi gök kapılarını açan bir portal yani boyut kapısıydı. Tekamül yolculuklarında ilerleyen Lemuria'lılar bu boyut kapılarından geçerek Atlantis döneminde yaşamaya hak kazanmaktaydılar ama bu boyut kapılarından geçemeyenler de vardı. Bu yüzden herkesin sahip olduğu büyü yapma, yani tezahür ettirme yeteneği bazı Mu tanrıçalarının sapkın cinsel büyülerine dönüşmüştü ve karanlık boyut kapılarının açılmasına neden oldu. Mu kıtasının batmasına az bir süre kala bu karanlık boyut kapısını Marsiyenler olarak bildiğimiz beyaz tenli bir ırk kullandı. Bu ırk, insan formunu almayı başaramayan dişil maymun formundaki varlıklarla nesillerini devam ettirmenin ve bir şekilde Atlantis'lilerin arasına karışmanın yıllar sonra bir yolunu bulacak ve günümüze kadar nesillerini devam ettirecekti. 

Aslında bize anlatılan insanın maymundan türediği olayı tam tersine gerçekleşmişti. Mu dönemi ruhsal bedenlerine eterik beden kazandıramayan ve vahşi yönlerinden kopamayan insanlar tekamül süreçlerinde geriledikleri için hayvana ya da canavara benzer bir form kazanmaya başlamışlardı ve tekamül yolculuklarına hayvansal bir boyutta devam etmek zorunda kalmışlardı. Mu kavmi en sonunda helak edildi ve bu varlıklar kıtayla birlikte yok oldular. Yani günümüz maymunlarıyla bir alakaları yok çünkü burada binlerce yıl öncesinden bahsediyoruz. 

Mu döneminde ayrı bir yazıyı hak eden çok önemli bir olay daha yaşadık. Dünya içinden bir Ay doğurdu ve tekamül sürecinde gerileyen enerjileri kendi içine hapsetti. Bu olay yecüc ve mecüc'e, cinlere ve Zülkarneyn'in çektiği set'e bağlanmakta ama yazıyı uzatmamak için burada noktayı koymak istiyorum. 

Kuran gibi kutsal metinler helak edilen kavimlerden bahsetmekte ve bu kavimlerin bizden çok daha üstün olduğunu da aktarmakta. Ayrıca cennetten düşüş hikayesi de Mu ve Atlantis döneminde yaşananların sembolik birer anlatımıdır. İlerleyen dönemlerde bu konuların yazılarını da yazmaya gayret edeceğim. 

Geçmişi ve cenetten düşüşümüzü hatırlarken bazı şeyleri anlamakta zorluk çekebiliriz. Bu yüzden yazılarımı birçok farklı konuya bölüp, kademe kademe yazmaya çalışıyorum. Bunu bir şekil inisiyasyon gibi düşünebilirsiniz. Bazı bilgiler size çok saçma gelebilir.. onları kabul etmek zorunda değilsiniz. Eskiden bu bilgiler belirli bir ruhsal mertebeye ulaşan insanlara gizem okullarında gizli, saklı şekilde verilirdi. Artık Kali Yuga çağından çıktığımız için gizem okullarının sırları her ruha verilmekte ki, geçmişini hatırlasın ve tekamülünde bir sonraki aşamanın ne olacağını bilsin. Bu konuda elimden geleni yapmaya çalışıyorum ve umarım bir şekilde yardımcı olabiliyorumdur. Benim sözlerime kör bir şekilde inanmak yerine izin verin kendi anılarınız canlansın. Yeni doğan birçok çocuk anne ve babalarına bu yazımda bahsetmiş olduğum ağaçların nerede olduğunu soruyor. Yeni gelen nesil hatırlayarak doğuyor. Onlarla birlikte biz de hatırlamalıyız ki, çocuklarımızla birlikte yeni bir boyuta, yani cennete geri dönüş yolculuğumuza hazırlanabilelim. 


GÜNEŞ PATLAMALARI, BÜYÜK RESET & İSA MEHDİ

 

Geçen haftalarda Karadeniz bölgemiz üzerinde Aurora Borealis yani kutup ışıkları gözlemlendi. Bu güzel doğa olayına birçok Avrupa ülkesi de şahitlik etti ve bazılarımıza bu kıyamet alametlerini hatırlattı. Çünkü bazı kehanetler kıyamet yani uyanış zamanında ateşler içerisinde yanan bir gökten bahseder. Birçok ülkeden gözlemlenen bu güzel görüntüye Güneş'teki patlama neden olmuştu ve bu patlamalar giderek çoğalacaktı. 

Gökteki olaylar & karanlık savaş

Bir önceki yazımda yeni dünya düzenini Slav ırkının kuracağından bahsetmiştim. Bu yüzden Rus medyasına daha fazla kulak vermeye başladım. Ruslar kadim bilgileri saklayarak ellerinde tutmayı başardılar. Şimdi ise yavaş yavaş batı dünyasıyla da bu bilgileri paylaşıyorlar. Bu bölümde bahsedeceklerim Gor Rassadin adlı Rus bir üstattan edindiğim bilgiler. 

Rassadin, Güneş sistemimize yaklaşmakta olan Nibiru gezegeninden dünya boyutuna çarpan karanlık bir enerjiden bahsetmekte. Bu enerjiyi içimizdeki öfke ve isyanı uyandıran, daha fazla çocuğun katledilmesine yol açan ve bize karşımızdaki insanı düşman olarak algılamamıza yol açan, adeta bizleri çıldırtıp delirten karanlık bir dalga, frekans gibi düşünün. Belki Nibiru ismi size yaratılış hikayemiz serisinden tanıdık gelmiştir. Nibiru gezegenin günümüzde marsiyenler olarak tanımladığımız Ari ırkın ana vatanlarından biri olduğu söylenir. Aramızda Atlantis döneminden kalma yüksek teknolojileri bilen bir grubun olduğunu biliyoruz. Bu grubun amacının Atlantis dönemi uzayda var olan bir uyduya şimdiki uyduları entegre etmek olduğu söyleniyor. Bu başarılırsa insanlık uzaydan kontrol edilmeye başlanacak hem de yapay bir tanrı tarafından ve Atlantis dönemi başarılamamış olan bu şeytani proje nihai hedefine ulaşacak. Özetle savaş sadece yeryüzünde Ukrayna-Rusya veya Filistin-İsrail arasında yaşanmıyor. Gökte de bu savaş devam etmekte hem de gezegenler arasında. Kozmik bir savaş bu. İyinin ve kötünün çarpıştığı, ilahi bir savaş. 

İsa - Mehdi

Dünya'ya vuran bu karanlık enerji akımına zıt, Güneş'ten de bir kozmik enerji dalgası gelmekte. Ezoterizimde Güneş İsa'nın sembollerinden biridir ve arınmışlığı temsil eder. İsa ve Mehdi bilinci Güneş tarafından simgelenmektedir. Güneş olmasaydı yeryüzünde yaşam olmayacaktı. Bu nedenle Güneş'in tüm canlılar üzerinde oynadığı büyük bir ilahi rolü vardır. Bu ilahi görevini ise Güneş patlamalarıyla meydana getirir. Güneş'teki patlamalar hepimizin az veya çok hissettiği kozmik bilinç sıçramalarına neden olur. Nurlanma, aydınlanma ve birlik hissiyatı, coşku, huzur, mutluluk bu enerjiden kaynaklanır. Bu patlamalar dünyayı belirli periyotlarla vurur. Yani önümüzdeki Güneş patlamaları ilk defa deneyimleyeceğimiz bir şey değil. Özellikle 2012-13 yıllarında da buna benzer kozmik enerji dalgasına maruz kalmıştık. Kıyametin kelime anlamı çok yanlış anlaşıldığı için dünya o yıllarda yok olmayınca Maya takvimiyle dalga geçmiş olsak da, Maya'lar doğruyu söylemişlerdi. Eski bir çağ bitmek, yenisi ise başlamak üzereydi ve 2012 sonrası birçoğumuz ruhsal bir uyanış yaşadı. Şimdi ise 2024 yılında yeni bir kıyamet yani uyanış bizi beklemekte. 

Aslında sıradaki Güneş patlamasını bilim adamları 2025 yılında bekliyordu ama yeni paylaşılan bilgilere göre bu patlamanın 2024 yılında olabileceği ve büyük çapta elektrik kesintisine yol açabileceği söylenmeye başlandı. Eğer bu gerçekleşirse Güneş'teki patlamalar  haftalarca hatta belki yıllarca sürecek olan elektrik kesintilerini tetikleyebilir ve bu elektriğe tam bağımlı yaşayan modern insanın tam anlamıyla kıyameti olacaktır. ATM'lerden para çekemediğinizi, bırakın para çekmeyi para bile kazanamadığınızı ve yerinizden kıpırdayamadığınızı, gıdaya ulaşamadığınızı  düşünün. Bu büyük bir küresel kaos anlamına gelir. Ama ne demişti üstat? 

Kaostan düzen doğar

Sanırım birkaç yıl önce Texas bir fırtına nedeniyle günlerce elektriksiz kalmış ve bu kar fırtınası 700'den fazla kişinin ölümüne yol açmıştı. Evinde mahsur ve günlerce elektriksiz kalanlar bu günleri nasıl özetliyor biliyor musunuz? Zihinlerinin hiç olmadığı kadar berrak olduğunu ve içlerinde çocuksu bir huzur ve coşkuyla, meditatif bir şekilde, tefekkür içinde günlerini geçirdiklerinden bahsediyorlar. Burada huzur kelimesinin altını çizelim çünkü hepimizin en çok arzuladığı şey o ve ona kavuşmak için nelerimizi vermeyiz değil mi? 

Yazılarımda transhümanizmden, 5G'nin zararlarından çokça bahsediyorum. Bir yandan da transhümanizm ve bilim adı altında solucan deliklerinin kurcalandığını, boyut kapılarının aralandığını ve bize uzaylılar olarak tanıtılan cinlere nasıl bedenler kazandırılmaya çalışıldığından da bahsediyorum. İnsanlık büyük bir bilinç sıçramasının aşamasında. Koskocaman bir devre kapanıyor. Demir çağı kendisini Bakır çağın kucağına bırakıyor. Ruhlarımız bilerek ve isteyerek bu zamanda dünyada var olmayı seçti çünkü bu bilinç sıçramasını deneyimlemek, onun bir parçası olmak istedi. 

Trump'ın bize kazandırdığı zaman ve Corona dönemi yaşananlar %1'lik uyanmış kesimin sayısını arttırdı ve her geçen gün daha fazla insan bizi vuran kozmik Güneş enerjisinin farkına varıyor. Neden zaman zaman mideniz bulanıyor, başınız dönüyor, algılarınız değişiyor zannediyorsunuz? Niye zaman bu kadar hızlandı, neden bu kadar yorgunuz kendinizi sorgulasanıza. Çünkü ruhlarımıza etki eden çok yoğun bir enerji var hem de çift taraflı. Bir yandan karanlık bir enerji bir yandan da Güneş patlamalarının yol açtığı ilahi, kozmik enerji ruhumuza, zihnimize, bilincimize etki etmekte. Armagedon savaşı içimizde çoktan başladı. Dünya'da başlayıp başlamayacağını iç dünyalarımızdaki savaşın kazananı belirleyecek. Bu yüzden her birimiz şu an çok önemliyiz. 

Yecüc mecüc ve deccal yapay zeka olarak artık aramızdalar. Ama kıyamet zamanı deccale karşı savaşacak olan Mehdi nerde? Kıyamet zamanı tekrardan geleceğine inanılan İsa Mesih nerde? Hissediyorsanız nerde olduklarını çok iyi biliyor olmalısınız. Elinizi kalbinize koyun çünkü İsa da, Mehdi de dışta belirmeyecek, onlar içimizde uyanıyorlar. Ve bu uyanışı bizzat Güneş'teki patlamalar tetikliyor. Bu içimizde uyanan bir güç. Yani bütün kıyamet alametlerini yaşıyoruz ve muazzam bir değişimin eşiğindeyiz. İsrafil ise sura üflüyor, kulaklarımızda artan çınlamanın sebebi de bu zaten. Tüm bunları büyüklerimizden duyduğumuzda içimiz ürperir ve korkardık oysa şimdi yaşarken içimizde çok güzel, ilahi bir güç hissediyoruz. 

Biliyorum.. tüm bu kıyamet saçmalığına inanmayıp, bizimle dalga geçen hala çok büyük bir zümre var. Ama olsun, onları oldukları gibi kabul etmeliyiz çünkü şu an dünyada var olan her ruh yaşlı, olgun, bilge bir ruh değil. Şu an dünyada var olan bazı insanlar ve özellikle yeni doğan çocuklar Atlantis, Mu hatta Mars ve diğer gezegenlerde bulunmuş olan bilge ruhlar. Onların bilgeliği ile tekamül sürecine daha yeni başlamış olan bebek bir ruhu kıyaslayamayız bile. Etramızda olup bitenlerin farkında olmayan ruhları uyandırma görevi bilge ruhlara verildi. Aramızda gerçekten ışık işçileri var ve onlar enerjileriyle bu ruhlara rehberlik etmekteler. 

Güneş patlamaları önümüzdeki yıllarda daha da şiddetlenecekler. Uzun yıllar süren elektrik kesintilerine maruz kalır mıyız bilmiyorum. Ama oluşan savaş cepheleri, katledilen onca masum çocuk, basılan trilyonlarca paralar, yapay zeka, transhümanizm ve elitlerin kurmak istedikleri şeytani yeni dünya düzenini yani tüm bu decalliyet sistemini İsa veya Mehdi yıkacaksa, bunu Güneş'teki patlamalar yapacak olabilir mi? Cevabı size bırakıyorum..

Sadece bilin ki, bir seçim yaparak bu sürece hazırlanmak zorundasınız. Uzun yıllardır yazılarımda bir dağ veya orman köyünde minik ve mütevazi bir yuvaya sahip olun, şehirlerden uzaklaşın ve iç dünyanıza yönelin dememin sebebi bu hazırlık içindi. Şundan birkaç yüz yıl önce atalarımız elektriksiz yaşıyordu. Elektriksiz yaşam hazırlık yaparsanız zannettiğiniz kadar zor olmayacak çünkü kanımızda bu şekilde nasıl yaşamamız gerektiğinin hafızasını taşıyoruz. 

Ayrıca sadece doğaya yerleşmenin de yeterli olmayacağını bilmelisiniz. Transhümanizmin büyük bir parçası nanorobotların insan bedenini istila etmesi olduğu için hepimizin bedeninde ağır ve hafif metaller var. Güneş patlamaları içimizdeki bu metalleri etkiliyor olacak. Bu sağlık sorunlarımızın katlanarak artacağı anlamına gelir. Hatta belki Corona süreci bile bunun bir yansımasıydı. Bu rahatsızlıklar karşısında doktorlar çaresizler çünkü bu konuda bizlere yardımcı olacak herhangi bir eğitim almıyorlar. Alternatif tıpla uğraşan ve bu konuda bilgili olan insanlara yönelmelisiniz. Bedenimizdeki bu nanorobotları çıkartmanın yolları var. Zeolit, klorella, kişniş gibi doğal yöntemler bile etkili. Yurtdışıyla bağlantısı olanlar Clean slate Root markasının damlalarını da temin edebilirler. 

Bedensel arınmanın haricinde güneşte tefekküre dalmak da sizi kozmik dalgaların enerjisine uyumlayacaktır. Bu yüzden daha fazla doğada zaman geçirin. Ve en önlemisi içinizdeki şeytanlarla yüzleşin. Etrafımızdaki tüm kötülükler bizim yarattığımız düşüncelerimizin tezahürleridir. Filistin'de katledilen her çocuktan hepimiz sorumluyuz. Bunu sakın unutmayalım. Eğer kendimizi karanlık enerjiye karşı kapatır ve Güneş'teki patlamalara açarsak kolektif olarak sadece yeni bir dünya savaşını değil, belki yıllarca sürme potansiyeli olan bir elektrik kesintisini de önleyebiliriz. Bunu daha önce 2012'de önlemeyi başardık. Şu an her şeyin sana bana bağlı olduğunu unutmayalım. Dünya'da var olan hepimiz aynı kayıktayız. Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete ve bu süreçten asla korkmamalıyız çünkü yeni bir ilahi düzen doğuracağız. Yeni bir çağı başlatacağız. Bu yüzden bu dünyadayız. Buraya para kazanıp, parazit gibi yaşayıp, dünyayı tüketmeye gelmedik. Bu gerçeği artık kabullenmek zorundayız! 


YARATILIŞ HİKAYEMİZ 4 SOY | 4 IRK & GÜNÜMÜZ

Hz. Adem'in yasaklı elmayı yemesi, yasaklı soy ve uzaylılar hakkında birkaç yazı yazdıktan sonra, soylara ve yeryüzündeki farklı ırklara bir açıklık getirmek istedim. Bu konu biraz karmaşık bir konu ama yine de anlaşılır olması açısından açıklayıcı olmaya çalışacağım. 

Bildiğiniz üzere tuhaf bir savaş içerisindeyiz. Birçok farklı cepheden insanlık savaşı veriyoruz. Özellikle müslümanlar olarak verdiğimiz savaş çok daha ağır gibi hissediyorum ve bunun nedenlerini geçmişimizden okuyabiliyorum. 

Dünya üzerinde yaratılan ilk ırk Türk ırkıdır. Bu yüzden Türk'lerin Mu'nun çocukları olduğu söylenir. Bunu Atatürk de bildiği için Tahsin Mayatepek'i görevlendirmiş ve unutulan gerçeklerin tekrardan su yüzeyine çıkması için çabalamıştır. Burada Türk ırkı dediğimizde bu ırk sadece günümüz Türk'lerinden ibaret değildir. Orta Asya, Ortadoğu, Anadolu toprakları, Kuzey Afrika, Amerikan yerlileri olan Kızılderililer ve bütün Latin Amerika ülkelerinin insanları gibi 10 binlerce yıldır yaşayan ırklar Mu'nun çocuklarıdır ve soyları yeryüzünde yaratılan ilk insan olan Adem'e dayanır. Bu ırk dünyalı bir ırktır yani doğayla birdir. Pagandır ve şamandır. Ne varki bu soy yeryüzündeki en kadim ırk olmasına rağmen unutulmuş bir soydur. Tarih bize Türk'lerin ilk insanlar olduğunu söylemez. Bunun birçok farklı sebebi vardır. Gerçeklerin ortaya çıkmaması ilk neden iken, Türkler'in göçebe olarak, dünyanın dört bir yanına dağılmış olması da bir farklı bir nedendir. Bir diğer neden ise doğaya olan saygı ve sevgidir. Türkler büyük yapıtlar inşa etmek yerine doğananın onlara sunduğu kadarını kabul etmiş ve azla yetinmiş, doğayı asla tahrip etmemiştir. Tıpkı Kızılderili'lerden bildiğimiz gibi. Bu yüzden de günümüze Türk piramitleri haricinde (ki bunlar gizli tutulmaktadır) herhangi bir yapı, kanıt kalmamıştır.

Bu soy yeryüzünde mutlu mesut yaşarken ortaya kökeni Mars gezegeni olan beyaz ırk ortaya çıkar. Bu ırk Ari ırktır ve yüksek teknolojiye sahiptir. Dünyaya gelişleri de bu yüksek teknoloji sayesinde gerçekleşir. Bu soy günümüz Arktik bölgelere yerleşir ve iklim değişiklikleri nedeniyle buzlanma arttığından dört bir yana göç etmek zorunda kalır. Çoğunlukla da Atlantis kıtasına yerleşirler. Ama Atlantis'liler koloni kurmayı sevdiklerinden Atlantis döneminde Mısır'da koloni oluşturdukları gibi, Tibet'de Brahman sınıfını oluşturur ve Veda metinlerini yazarlar. Bu bize neden Tibet'de insanlığın kökenine ve dünyanın tarihine dair bütün kadim bilgilerin gizli tutulduğunu açıklar. 

Beyaz tenli olan Ari ırkı oluşturan Atlantis'lileri günümüzde ikiye ayırmamız gerekiyor. Çünkü günümüz koşullarını göz önünde bulundurduğunuzda Ari ırkın ikiye ayrıldığını görürsünüz. Bu ayrılışı taşçılar ve kağıtçılar olarak okuyabiliriz. Yani Black Rock şirketiyle dünyayı yöneten, Töton şövalyelerine bağlı olan Amerika ve kağıtçılar olarak bilinen yani bankaları elinde tutup, istedikleri gibi bastıklatı paralarla dünyayı yönetmeye çalışan Anglo Saxon-Rothschild ailesi kökenli İngiltere. Tabiki kurgu bundan çok daha derin ama kısaca oyun kurucularını bu şekilde gruplandırabiliriz. Bu farkı Amerika'nın kendisini New Atlantis olarak görmesiyle ve gücünü hiçbir zaman yitirmemiş olan Rus Ari ırkı arasında da gözlemliyoruz. Bunun cephesini de Rus-Ukrayna savaşı üzerinden yaşıyoruz.

Nedir bu Ari ırkın alıp veremediği? diye soruyor olabilirsiniz. Aslında cevabını bir önceki yazılarımda vermiştim. Ari ırk dünya dışı kökeniyle kendisini yeryüzündekilerden daha üstün görüyor. Kendi ırkının çoğalmasını ve ebediyete kadar var olmasını isterken, diğer ırkların varlığını bir tehdit olarak algılıyor. Ari ırk atasının Marsiyen olduğunu bildiği için yeryüzünde doğayla huzur içerisinde yaşayan ilk yaratılmış ırka karşı düşmanlık beslediği gibi bu ırkı yok etmek için elinden geleni yapıyor. Çünkü ona göre medeniyeti, sanatı, bilimi ve kültürü getiren ve öğreten kendisi. Evet dünyaya tüm bunları beyaz ırk getirdi. Neden Arap alimler Avrupa karanlık Ortaçağını yaşarken tüm icatları ve bilimi Ortaçağ Avrupa'sıyla paylaşırken "bilim ve teknoloji şeytan işidir" diyerek ellerini ayaklarını bu alandan geri çektiler sizce? Avrupa'nın Altın çağında, Rönensans'ında Arap alimlerinin icatları yatarken neden İslam alimleri teknolojiden uzak kalıp gerilemeyi tercih ettiler? 

Çünkü teknolojinin getireceği korkunç karanlıkların farkına varmışlardı. Bunun ucunda solucan deliklerinin kurcalanacağını, farklı boyut kapılarının açılıp, cinlere beden kazandırılacağını, yecüc ve mecüc'ün yeryüzünü istila edeceklerini yani yapay zekanın insanlığın sonunu getirebileceğini hissetmişlerdi. Çünkü kökenlerinde, DNA'larında topraktan yaratılan Adem'in kanı vardı. Yani onların sahip çıkmaları gereken bir miras, bir kök ırk, bir dünya vardı. Gaia/Umay diyoruz ona ve o şu an istila altında. Bazılarımız bunun farkında, bazılarımız ise hala uyumakta. Uyanabilmemiz için soyların bu karmaşasını iyi bilmemiz gerekiyor. Türk soyu ve Ari ırktan sonra iki soy daha geldi aramıza. Siyah tenliler ve Çinli, Japon olarak bildiğimiz sarı ırk. 

Her ırk Rab tarafından yeteneklerle donatıldı. Sarı ırka verilen yetenek geleneklere sahip çıkmak ve birlik olmaktı. Sarı ırk en son yaratılan ırk olmasına rağmen kadim bir ırk olarak bilinir. Geleneksel Çin tıbbı mesela kadim bir tıp sistemidir. Çin ve Japon gelenekleri saptırılmamıştır. Bu topluluklar miraslarına sahip çıkarak, gelenek ve göreneklerini günümüze kadar getirmiş ve saygılı bir şekilde, eşit olarak nasıl yaşanması gerektiğini insanlığa öğretmış ve öğretmeye de devam etmektedir. 

Siyah ırk ise bereketin yani gerçek sürdürülebilirliğin ırkıdır. Onların misyonu yok etmeden var edebilmekle ilgilidir. Bu yüzden Afrika'lılar dirençlidir, zor koşullarda bile başarı gösterirler. Ama maalesef hakkı en fazla yenen ve kendi gerçekliklerini yaşayamayan bir ırk olduklarını da söyleyebiliriz. Onca yeraltı ve yerüstü zenginliğine sahip olan, koskoca bir kıtada yaşarken, beyaz ırk tarafından yüzlerce yıldır sömürülen bir ırktan bahsediyoruz. Sizce de adalet zamanı gelmedi mi? Sizce de beyaz adam çaldıklarını artık geri vermesi gerektiği zamana gelmedi mi? 

Bu ırklar meselesi hiç güzel olmayan bir konu. Çünkü hiçbirimiz birimizden daha üstün değiliz. Ayrıca bu 4 kök ırkın soyları birbiriyle çoktan karıştı. Mesela Türk ırkı ilk ırk desek de, özellikle Ege'liler aslında Ari ırka mensup olan Türk'lerdir. Yani sen o'sun bu'sun tartışmaları bize sadece zaman kaybettirir ve zaman şu an en çok değer vermemiz gereken şey. 

Hillary Clinton seçilmiş olsaydı şu an bambaşka bir senaryo yaşıyor ve Transhümanizme doğru hızlıca yol alıyor olacaktık. Trump'un Amerika seçimlerinde kazanması bize koskoca 2 yıl kazandırdı ve bu 2 yıl salgın planının istenilen gibi gitmemesine yol açtı. Salgının istenilen başarıyı getirmemesi şimdi savaş kartının ortaya çıkarılmasına neden olsa da, değişimden de ölümden de korkmamalıyız çünkü Terazide dengeler şaşmak üzere. 2020'de insanlık olarak yaptığımız seçim apayrı bir gerçeklik oluşturmamıza neden oldu ve bu elitlerin ellerindeki kartları bir hayli karıştırdı. Büyük bir panik içerisindeler ve zamanın daraldığını bildikleri için acele ediyorlar. Oysa acele işe daima şeytan karışır bunu biraz unutuyor gibiler. 

Bu yazımda 4 ırkın Rab tarafından verilen kutsal görevlerini yazdım. Artık kıyamet zamanında yaşıyoruz. Büyük kitlesel ölümlere, doğal afetlere ve daha birçok değişime maruz kalacağız. Çünkü kıyam-et kelimesinin açıkladığı gibi artık uyanıyor ve ayaklanıyoruz. DNA'larımızdaki kodların bilincinde olup her birimiz ırkımızın misyonunu üstlenmeliyiz. Türk'ler uyanıp, kim olduklarını, kimi koruduklarını hatırlamalı. Biz barışı getiren ırkız, biz Gaia'yı korumalıyız. Siyahiler ayaklanıp, özgürlüklerini geri kazanmalı, onlar bereketi getiren ırk. Sarı tenliler uyanmalı ve saygıyı hatırlatmalı ve bunu kesinlikle yapmaya çalıştıkları transhümanist, robotumsu, yeni komünist şehirler kurarak değil, bunun tam tersine yönelerek insanı el üstünde tutarak yapmalı. Ve Ari ırk.. 

Asıl büyük değişimi onlar yapacak. Yeni güç Slav ırklarının birliğinden ortaya çıkacak. Tüm kehanetlerin söylediği gibi Rusya eşliğinde, kendi Ari görevlerini unutmamış olan Slav ırkı yeni bir dünya düzeni kuracak ve Altın çağı başlatacak. 

2023 yılının sonuna yaklaşırken değişime hazırlıklı olun. Eskiyi tamamen bırakın. Salgından sonra hiçbir şey eskisi gibi olamazdı zaten ve olmadı da. Hala eskide yaşıyorsanız hazır olan çünkü büyük bir manevi depremle sarsılacaksınız. Hepimizin ruhu büyük bir seçim yaptı. Aramızdan ayrılanlar çoğalacak ve yeryüzüne doğmayı seçen ruhlar da azalacak. Yani gelecekte çok daha az olacağız çünkü tekrardan şifalandırmamız gereken bir Gaia var ve hepimiz bu şifanın bir parçası olmayı maalesef hak edemedik. Hak edemeyenleri sevgiyle uğurlayın. Gelenlere karşı kendinizi korumak için dualarla, kuvvetli bir iman gücüyle zırhlanın. Çünkü çetin zamanlar kapının önünde. Ama sakın korkmayın. Bu çetin kışların sonunda cennet gibi bir çağ torunlarımızı bekliyor olacak. 


KARA BÜYÜ AYİNİNE MARUZ KALMAK

 


Psişik yeteneklere sahip olan insanlardan sadece biri 2020 yılında yaşadıklarımızı öngörmüştü. Rudolf Steiner. Ama onun öngördüğü şey bir salgın değil, aşılanma süreci ile insanların transhümanizm projesine entegre edilmesiydi. Birçok medyumdan 2020 öncesi aynı şeyleri duymuştum. Her birinin öngördüğü asıl şey 2020'nin transhümanizme geçiş aşamasının başlangıç etabı olmasıydı.

Şimdi ise bazı doktor ve bilim adamlarının çok ilginç iddialarını duyuyoruz. Viral hastalıkların bir kişiden diğerine geçme ihtimalinin birçok bilimsel araştırmaya rağmen asla kanıtlanamadığını duymaktayız. Yani sevdiklerimizi öldüren ve hepimizi korkutan o meşhur minik canavarın gerçekten var olduğunu hiçbir laboratuvar kanıtlayamamış. Ben bunu ilk defa duyduğumda 'nasıl yani?' demiştim. Eminim aranızda bunu ilk defa duyanlar benim gibi tepki veriyor olmalı. Hastalıkların nasıl oluştuğu konusunda derinlemesine araştırma yapıp, bağımsız doktor ve bilim adamlarına kulak verdiğinizde gerçekten ortaya başka bir resim çıkıyor. 

Bedenimizde oluşan her semptom bedenimizin sevgi dilinden başka bir şey değildir. Her hastalık aslında bir destektir ve hastalanmak şifalanmak demektir. Bize şimdiye kadar hastalığın kötü bir şey olduğu, bakterilerin bize zarar verdiği, kanserin öldürdüğü, kandida mantarının kötü olduğu söylendi. Oysa tüm bu bilgiler gerçekliği yansıtmamaktaydı. Nasıl şimdi faydalı bağırsak mikrobiyomu için probiyotikleri yutuyorsak, gelecekte bu söylediklerimi doğru olarak kabul etmeye başlayacağız. Yani bedeninizdeki bakteri de, kandida mantarı da, hatta kanserli hücre bile sizin kötülüğünüz için değil, iyiliğiniz için var. Bütün hastalıklarımız bastırdığımız hikayelerimizi bize hatırlatmak için vardırlar. Bunun ne demek olduğunu idrak edebilirsek bütün tıbbı baştan sona kadar değiştirebilir ve her hastayı şifalandırabiliriz. Çünkü beden mükemmel bir şekilde programlanmıştır ve bu program kendini iyileştirme komutuna da sahiptir. Yani kanserli hücre duygusal travma çözüldüğünde birden yok olabilir, size zarar veren bakteri faydalı hale gelebilir. 

Burada çok önemli bir soruyu kendimize sormamız gerekiyor. Madem her hastalık bize bir hikaye anlatmak ve bize bir çözüm yolu sunmak istiyor o halde neden alzheimer, otizm, MS, parkinson gibi nörolojik rahatsızlıklar bu kadar çok artmakta?

Nanorobotlar

Bildiğiniz üzere nanoteknoloji gıdadan giyim sektörüne kadar hayatımızın her alanına girmiş bulunmakta. Nefes yoluyla bile havadaki nanopartiküleri soluyoruz. Nanoteknolojiyi en basit tanımıyla minik robotlar olarak düşünmeye çalışın. Bu nanorobotlar birkaç kuşaktır bedenimizde gezinmeye ve DNA'mızı formatlamaya başladılar. Alanında uzman olan bir kişiden sağlıklı bir yaşam tarzına sahip olan insanların bile %2-3 civarında bu nanorobotlara sahip olduğunu duydum. Bu nanorobotlar sizin kanınızda, hücrelerinizde ve beyninizde geziniyorlar. Beden bunlardan rahatsız olmadığı sürece siz bunların varlıklarını sadece hissizleşme hissiyatı ile algılıyorsunuz. Yani yorgunluk, yaşam enerjisi yoksunluğu ve depresyon gibi belirtileri hissediyorsunuz çünkü bu nanorobotlar DNA'yı formatlarken ruhu bedenden yavaş yavaş uzaklaştırıyorlar. İlerleyen safhalarda ruh ve beden arasında bir kopma ve insanda bir ruhsuzlaşma yani robotlaşma gözlemleniyor. Aşılanma sürecinden beri hissiz, duygusuz ve boş boş bakan insanları çevrenizde gözlemlemeye başlamış olmalısınız. Maalesef hızlıca önlem almaz isek bu durumu yakın gelecekte daha da fazla deneyimlemeye başlayacağız.  

Beden, bu nanorobotların DNA formatını kaldıramadığında sadece ruhsal ve duygusal belirtileri değil aynı zamanda bedensel belirtilerini de görmeye başlıyoruz. Kanser, parkinson, alzheimer, ALS, MS ve otizm gibi hastalıklarla. Şimdi neden çocuklarda hatta bebeklerde bu hastalıkların çoğaldığını daha iyi anlamış olmalısınız çünkü her yeni kuşakta bu nanorobotların oranı, ki burada ağır ve hafif metallerden bahsedebiliriz artmakta. Şimdi aşılarda neden cıva veya alüminyum gibi çeşitli toksinlerin var olduğunu da daha iyi anlayabilirsiniz. 

Transhümanizm

Transhümanizm yıllardan beri kurgulanan şeytani bir projedir ve amacı tıpkı Atlantis dönemi kara büyücülerin insan DNA'sını değiştirdiği gibi aynı değişime yol açarak insanları köle robotlar haline çevirmektir. Bu yüzden bir önceki Atlantis'in kara büyücüleri ve tufan yazımda anlattığım gibi uyanmaz isek geçmişi tekrarlamanın eşiğine geleceğiz.

Kısacası Elon Musk'un yapay zeka uyarıları ve çip transplantları 'cambaza bak' oyunundan başka bir şey değil. Çoktan transhümanizmin büyük bir parçasıyız ve her geçen gün insanlığımızı daha da fazla kaybediyoruz. Bunu görmek için haberleri açıp izlemeniz yeterli. Şu an 3. Dünya Savaşı herkes tarafından konuşulmaya başlandı. Yazılarımda bunu senelerdir belirtiyordum. 3. Dünya Savaşı çoktan başladı, bedenlerimiz ve zihinlerimiz bunun ilk cephesiydi. Şimdi ise yavaş yavaş fiziksel savaşın etkilerini de görmeye başladık. Yani bu savaş iç dünyamızda başladı, şimdi dış dünyamıza da tezahür edecek. Ama unutmayın ki, bu savaş aslında çoktan yaşandı ve kazanıldı. Biz şu an sadece karanlıkla, aydınlığı seçebilmek için yüzleşiyoruz. Yani aslında kendi içimizdeki karanlıkların farkına vararak, kendimizi ve gezegenimizi şifalandırıyoruz. Şu anki yaşadığımız tüm kötü olaylara bu pencereden bakmak zorundayız yoksa kaybederiz. Bunu idrak edebilmek için yüksek bir ruhsal mertebe gerekli biliyorum, şu an masum çocuklar katledilirken bu bakış açısıyla olaylara yaklaşmak hiç kolay değil ama televizyonda izlediğiniz dehşet verici görüntüleri kendi iç dünyanızda 'bu benim hangi yanımı geri yansıtıyor?' şeklinde sorgulayabilirseniz bu savaşı sonlandırabilirsiniz. 

3. Dünya Savaşını ve büyük bir nükleer faciayı yaşamak istemiyorsak şu an her birimiz kendi içsel savaşlarımızı sonlandırmak zorundayız. Birimiz uyanırsa 10 kişiyi daha uyandırır. O 10 kişi 100 kişiyi uyandırır. 100 kişi 1000 kişinin uyanışına neden olur. Kendinizi bir domino taşı gibi düşünün. Bu sistem çökmek zorunda ama yeni doğacak olan sistemde sizin domino taşınızın ne tarafa doğru devrileceğinin önemi her şeyi değiştirebilir. 

George Orwell'in '1984' klasiğinde devletin toplumu 2 dakikalık nefret uygulamasıyla nasıl kontrol altında tuttuğu anlatılır. Bu uygulamada insanlar ekranların karşısına oturtularak devletin düşman olarak seçmiş olduğu şahış veya olaya karşı 2 dakika boyunca bağırıp, öfkelerini kusarlar. Bilmem farkında mısınız şu an ekranların karşısında hepimiz aynı şeyi yapıyoruz. Çevremden topluca el kahhar esmasının zikrinin yapıldığını duyduğumda tüylerim diken diken oldu. İnsanlar bunu iyi niyetle yapıyor olabilir ama açığa çıkan enerji kahretmenin üzerine olursa dünyada daha büyük katliamların yaşanmasına zemin oluşturacaktır. Bunu yapanlar bir kara büyü ayininin parçası haline getirildiklerinin farkında bile değiller. Negatif enerjimizle İsrail'in silahlarını, bombalarını kuvvetlendiriyor, cesetlerinde parmak izlerimiz olmasa da, masum çocukların öldürülmesine katkı sağlıyoruz. Umarım ne demek istediğimi anlıyorsunuzdur. Domino taşınız sevgi yerine nefret yönüne kayıyorsa, sadece siz değil bütün dünya kaybediyor ve bir masum çocuk ölüyor demektir. Dünya savaşları kollektif savaşlardır. Bizim iç savaşlarımızdır. Bu yüzden nolur uyanalım ve karanlık duygularımız olan silahlarımızı atıp, kendi içimizdeki ateş kesimizi başlatalım.