Saçlarımız & Sırlarımız

  • Share

Aşk, tutku, sadakat & paylaşım | insan ilişkiden ne bekler?

  • Share

11 Nisan 2017 Terazi burcunda Dolunay

  • Share

6 Nisan - 25 Ağustos Satürn retrosu | İnancı geri kazanmak

  • Share

Kurtlarla koşan kadınlar

  • Share

Plütonik ilişkiler - derinlerde yalnız yüzenler

  • Share

28 Mart 2017 Koç burcunda Yeniay

  • Share

İlkbahar Ekinoksu - Uyanmaya hazır mısınız?

  • Share

Astroloji'de Lilith - Kadının korkulan yüzü

  • Share

12 Mart 2017 Başak burcunda Dolunay

  • Share

Yıldızların fısıltısı - Evren bizimle konuşur ama biz dinler miyiz?

  • Share

4 Mart - 15 Nisan | Venüs Retrosu - içindeki amazon kadınını uyandır

  • Share

Saçlarımız & Sırlarımız

Bir gün, adını hatırlayamadığım bir ilahiyatçı hocadan bir cümle duydum. 'İslam o kadar güzel bir dindir ki, mantığınıza yatmayan hiçbir şey bu dinde yoktur', demişti. 
Bu cümle çok hoşuma gitse de, mantığını tek başıma çözemediğim çok konu vardı islamda. 
Onlardan biri de şu ayetti: 
... Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar.
- Nûr 31 -

Kadınların güzel varlıklar olduğunu ve güzele bakmanın güzel olduğunu aklım ve mantığım kabul ediyor. Bir kadın olarak dahi, güzel bir kadını gördüğümde bakarken, bir erkeğin hoş bir kadını gördüğünde neler hissedebileceğini tahmin edebiliyorum. 
Hal böyle olunca kadının kendi güzelliğini ön plana çıkaracak davranış ve kılık kıyafetlerden uzak durması gerektiği gerçeğini aklım idrak edebiliyor. 
Ama gel gelelim saçın neden örtülmesi gerektiğinin mantığını bir türlü anlayamıyordum. 
_______________________________

Ata Nirun'un Adolf Hitler hakkında yazdığı bir kitabı var, "Adolf'un kavgası". 
Tarihe meraklı olduğum için ve Hitler'in gizemli dünyası hakkında daha yakından bilgi edinebilirim düşüncesiyle okumuştum bu kitabı. Çünkü Nazi almanyası hakkında bizlere okullarda öğretilmeyen tuhaf, hatta uçuk hikayeler vardı. 

Bu hikayelerden biri Vril kızlarıyla ilgiliydi. Vril kızları çok güzel ve modern görünümlü kadınlarmış ve en büyük özellikleri saçlarının topuklarına kadar uzun olmasıymış. Saçlarının bu kadar uzun olmasının sebebi, anten görevini üstlendikleri içinmiş. Çünkü onlar aracılığıyla geldikleri yer olan Aldebaran ile iletişime geçebiliyorlarmış. 
Bu hikaye size çok saçma gelebilir ama Hitler ve yakınında bulunan tüm üst rütbeli subaylar bu kızlara adeta tapmışlar. Onlarla gizli yerlerde gizli toplantılar düzenlemişler, hikayelerini ve mesajlarını dinlemişler, inanmışlar vs. Hatta ilk ufo almanlar tarafından 2. Dünya savaşında insan eliyle yapılmış.

Adamların çok ilginç, uçuk kaçık fikirleri vardı ve bu adamlar Alman devletinin başındaydı. 
Okuyup, 'hadi ordan şu saçmalığa bak' diye içimden geçirip kitabı bir yere fırlatmıştım. Ama tabii ki aklımdan çıkaramamıştım. İnandığım için değil, arkasındaki sırrı merak ettiğim için. 
_______________________________

Saçların güzel şey olduğunu biliyorum ve önemli olduklarını da düşünüyorum, yoksa Allah onları yaratmazdı. 
Yalnız diğer insanlardan saklayacak, yani kapanacak kadar önemli olduklarını bilmiyordum ama tuhaf bir şekilde son zamanlarda bilinmeyen bir kuvvet tarafından dışarıya çıkarken kendimi şapka takmak zorundaymış gibi hissediyordum. Sonra youtube'da tesadüfen bir video ile karşılaştım. 

Kızın biri yaklaşık bir yıldır saçlarını kestirmediği için uçlarını aldırmak için kuaför'e gitmiş. Daha saçının ilk teli kesilir kesilmez fenalaşmış, üzerine bir ağırlık çökmüş, hatta ruhu bedeninden çıkıyor gibi olmuş, panikle kuaföre bakmış, kuaförde keserken tuhaf bir enerjinin kızdan ona geçtiğini hissetmiş, kıza dönüp merak etme seni bu enerjiden kurtaracağız, kesmeme izin ver demiş ve saçları kesildikten sonra kız kendine gelmiş. Hem de kendisini tamamıyla yenilenmiş gibi hissetmiş. (Olay Amerika'da amerikalı bir kıza oluyor. Video ingilizce.)
Kızın bu olay çok tuhafına gidince nedenini araştırmaya başlamış ve Hindistan'daki bir arkadaşı ona saçların enerjileri depoladığını ve bu yüzden Hindistan'daki bazı rahiplerin saç veya sakallarını kesmediklerini söylemiş. 
Kız saçlarını kesmediği bu bir yıllık süreç içerisinde çok fazla olumsuz olay deneyimlemiş ve kuafördeki kesilen saçların, sembolik olarak bedeninden ayrılan olumsuz deneyimlerin enerjisi olduğunu anlamış. Yani saçların kesilmesiyle tüm olumsuz enerjilerden arınmış. 
Bu olay yinede tuhafına gittiği için bunu deneyimleyen başkaları da var mıdır acaba diye videoyu paylaşmak istemiş. 


Aranızda buna benzer bir olayı deneyimleyen olduysa bana iletişim formundan veya yorumlar kısmında hikayesini anlatabilir. Merak ediyorum..
___________________________________

Ve merak ettiğim için biraz araştırırken bakın neler buldum.

• Bir yogi'nin bakış açısıyla saçlarımız bizlere doğanın verilen en büyük armağanıymış. Çünkü kundalini, yani hayat enerjimizle bire bir bağlantılıymış. 
• Saçlar kesilmemeliymiş çünkü onlar aslında belirli bir uzunluğa kadar uzar ve sonra kendiliğinden dururmuş. 
• Saçların sıkça kesilmesi bedenimizin sağlığı için harcamakla yükümlü olduğu tüm enerjinin, saçları uzatmak için harcanmasıyla, boşa gidermiş. Kısacası şifa enerjisini kendi ellerimizle çöpe atarmışız.
• Çünkü saçlar kesilmediğinde ve uzayabilecekleri kadar uzatıldıklarında fosfor, kalsiyum ve D vitamini üretirlermiş. Ve bu da insanın hafızasını kuvvetlendirir ve fiziksel, ruhsal güç verirmiş.
• Eski kadim kültürler saçların bu gizemini bildikleri için saçlarını asla kesmezlermiş. Hatta sadece kölelerin saçları kesilirmiş. Çünkü itibarını kaybetmekle ilgiliymiş. (Çin'le ilgili tarihi filmlerde belki izlemişsinizdir. Askerlerin saçları kesildiğinde intihar ediyorlardı)
• Alın bölgemizin açık olması çok önemliymiş, çünkü güneş ışınları buradan beyin epifizine ulaşırmış. (6. çakraya, yani 3. göze) Beyin epifizi beyinsel aktivitelerle alakalı olduğundan, tiroid hormonundan cinsellik hormonuna kadar birçok fonksiyonla yakından bağlantılıymış.
• Cengizhan Çin imparatorluğuna saldırdığında, bu halkın çok bilge olduğunu ve kolayca yenemeyeceğini anladığı için çinli kadınların kahkül kestirmelerini istemiş. Kahkülün alın bölgesini kapatacağını bildiği için, boyun eğmesini bilmeyen bu toplumu daha kolay kontrol edebileceğini düşünmüş.
• Saçlarımız güneşten aldıkları enerjiyi, yani prana'yı (yaşam enerjisi) beynimizin frontal lobuna iletirmiş ve burada kozmik enerjiye dönüştürülürmüş.
• Saçların kesildikten sonra eski güçlerine kavuşmaları ve saç uçlarının anten görevini üstlenmeleri en az 3 yıl sürermiş.
• Hindistan'da Rişi'ler, tıpkı Osmanlıda da yapıldığı gibi saçlarını toplayıp sarık takarlarmış. Gün boyunca sarık takmanın ve akşam olduğunda onu çıkartmanın aura enerjilerine iyi geldiğini ve gönül gözünü açtığına inanırlarmış. Gönül gözünün (3. göz veya beyin epifizi) açık olması ise, kişiye ilham, zeka ve manevi zenginlik verirmiş.
• Saçların kesilmediği taktirde uçların kırılmasını engellemek için geceleri uçlarına badem yağı sürülmeliymiş ve gün boyunca dış enerjilerden korumak için örtünmeliymiş.
• Olumsuz enerjilerden arınmak için saçları doğal yöntemlerle yıkamak, güneş ışığında kurutmak ve tahta taraklarla taramak gerekliymiş. Ayrıca normal zamanlarda saçlar en az 72 saat aralıkla yıkanmalıymış.
• Kadim bilgilere göre saçın uzayabileceği kadar uzamasına izin verilmesi ve onu yukarıda toplayarak sarık takılması, prana enerjisinin beynimizden omurgamızın altına doğru akmasına ve böylelikle kundalini enerjisinin tetiklenip, ters yönde aşağıdan yukarıya doğru tırmanmasına sebep olurmuş. Yogi Bhajan: "Saça sahip olmak tesadüfen olan bir şey değildir. Bunun arkasında bilgelerin keşfedeceği, cahillerin ise gülececeği derin bir sır vardır," diyor.

Bu konuyla ilgili en ilginç olaylardan biri Vietnam savaşı sırasında gerçekleşmiş. Asker tıraşı olan askerler savaş sırasında bütün güç ve algılarını yitirmiş gibi aptalca hareketler sergilemeye başlamışlar. Olayın, saçları kesildikten sonra gerçekleştiği fark edilince deney amaçlı kimilerine tıraş uygulanırken, kimilerine uygulanmamış. Saçları uzun olanlar düşmanın onlara yaklaştığını uykularında dahi hissedip, uyanıp, kendilerini müdafa edebilmişler. Sanki 6. hisleri onları önceden uyarıyormuş gibi sezgileri aracılığıyla ne zaman ne yapmaları gerektiğini çok iyi biliyorlarmış. Sonra bu askerlerin de saçları kesilmiş ve tüm yeteneklerini, algılarını ve sezgilerini yitirdikleri anlaşılmış.
___________________________________

Tüm bu bilgiler ışığında yukarıdaki ayeti okuduğumda ve islamda erkeklerin neden sakal bırakmalarının sünnet olduğunu düşündüğümde, bazı şeyleri daha net anlayabiliyorum. En azından daha mantıklı geliyor.

Yukarıda madde halinde yazdıklarımın gerçek olup olmadığını anlayabilmenin en iyi yolu onları deneyimlemekten geçiyor.
En azından her şeyin mantıklı bir açıklaması var, yeterki insan arasın.
Siz de yazılanları saçmalık olarak damgalamadan önce kendinizi gözlemleyin. Etrafınızdaki enerjilerden nasıl ve ne şekilde etkilendiğinizi keşfetmeye çalışın.
Eğer tüm bu bilgiler doğruysa ve saç uçlarımız etrafımızdaki enerjileri algılayabiliyorsa, onlara çok iyi bakın..

Aşk, tutku, sadakat & paylaşım | insan ilişkiden ne bekler?

Su duygusallıktır, sevgidir. 
Ateş tutkudur, heycandır. Toprak sadakattir, güvendir. Hava ise arkadaşlıktır, paylaşımdır.
_________

Bir insanın mutlu ve huzur dolu bir birlikteliğinin olması için, tıpkı hayatımızın diğer alanlarında da olduğu gibi, ilişkilerimizde de dört element denge içerisinde olmalıdır.
 Lakin bu pek çok ilişkide yoktur. 

Bazı ilişkilerde ateş ağır basar. Tutku ve cinsel çekim inanılmazdır. Birbirlerinin yanında uslu bir şekilde dahi oturamazlar. Kontrollerinin dışında olan bir güç onları birbirlerine çeker. Bütün gün birbirlerini izlesinler, gözlerinin içlerinde kaybolsunlar, tüm gece boyunca sevişsinler isterler. Ama tüm bu tutkuya rağmen ilişkide genellikle güvensizlik hissedilir. Birbirlerine karşı kuvvetli duygular hissetmelerine rağmen ilişkinin sanki yarınları yokmuş gibidir. Aşk bir tohumdur ve onu ekecek toprak yoktur. Bu yüzden yoğun ateş enerjisi zaman geçtikçe sevgilileri tahrip etmeye başlar. Aşk artık besleyici değil, yok edici olmaya başlar.. Aşırı sahiplenme, kıskançlık ve birbirinin hayatını zindana çevirme genellikle bu aşamadan sonra başlar. 

Bazen güven ve sevgi vardır, yani toprak veya su ağırdır ama tutku diye bir şey yoktur. Bu tür çiftleri hepimiz biliriz. Senelerdir evlidirler. Dışarıya mutlu ve birbirini seven iki insan imajını çizerler. Özenirsin. Oysa bu sevimlilik sıra yatak odasına geldi mi yok olur. Çünkü bu iki insanın arasındaki aşk duygusu zamanla yerini ebeveyn sevgisine bırakmıştır. Artık birbirini tutku dolu seven iki insan yerine birbirine hizmet etmeyi aşk zannetmeye başlamış olan insanlara dönüşmüşlerdir. Kocasına yemeğini pişirir, pijamalarını ütüler, karısının sırtına üşümesin diye hırka verir, her akşam eve domates ve patates torbalarıyla gelir, yatağa girdiklerinde yanaklarına iyi geceler öpücüğü kondururlar ve sevişmeden mutlu mesut yaşar giderler. Ta ki adamın veya kadının gözü dışarıya kayana kadar. Böylelikle kendi yatak odasında elde edemediklerini başkasının yatak odasında elde etmeye çalışırlar. 
Tabii ki bu her ilişki için geçerli değildir ama kimileri için olabilir. 

 Peki ya çözüm nedir?

Ateş ile su birbirleriyle geçinemez. Çünkü tıpkı suyun ateşi söndürme potansiyeli olduğu gibi aşırı duygusallığın da tutkuyu yok etme gücü vardır. 
Eğer aşk ilişkilerinizde duygusallığın ön planda olmasına izin veriyorsanız, tutkunuzu kendi elleriniz aracılığıyla öldürüyorsunuz demektir. 
Çünkü aşırı duygusallık karşı tarafın özgürlüğünü kısıtlar. Ben sensiz yaşayamam, sen benim herşeyimsin, herşeyimi seninle yapmak istiyorum gibi cümleler karşı tarafı korkutur ve sizden uzaklaştırır. Çünkü kimse kendisine sümük gibi yapışan birisiyle bir ömür geçirmek istemez. Bir birliktelik içerisinde olmak, hayatı yapışık ikizler gibi deneyimlemek zorunda olmak anlamına gelmez. 
Özgürlüktür tutkuyu yaratan. Çünkü havadır ateşin ihtiyacı olan. 

Eğer ilişkinizde toprak ve su elementleri ağır basıyor ve ateşin eksikliğini hissediyorsanız, hava elementine ağırlık verin. 
İkinizin arasına biraz mesafe koyun. Her yere birlikte gitmektense, bazı yerlere tek gidin. Birbirinizi özleyeceğiniz alanlar yaratın. 
Kendinize bir hobi bulun ve ona ağırlık verin. Bir şeyi severek yapmak tutkunun canlanmasına sebep olur. Ve ister inanın ister inanmayın ama bir insanı sevdiği şeyi yaparken izlemek, izleyene haz ve neşe verir. Bu yüzden sanat bu kadar güzel bir şeydir. Dans eden birisini izlerken onunla aynı anı yaşarız. Onunla heycanlanır, üzülür, çoşar ve duruluruz. 
Kendinize bulduğunuz hobi ile uğraşırken sevdiğinizin sizi izlemesine izin verin. Aranızdaki ateşin tırmanışını izleyin. Sizi izlerken zevk duyacak ve kendisini ne kadar uzak tutmaya çalışsa da sizden uzak duramayacak, yanınıza gelip size sarılmak hatta belki size katılmak isteyecek. 

Hava elementi paylaşımdır. Hava burçları genellikle eğlenceli insanlar olurlar. Çünkü durdukları yerde durmak bilmezler. Hayatlarında hep bir yenilik, hep bir atraksiyon vardır. 
Bu yüzden siz de partnerinizi alın ve şimdiye kadar hiç yapmadığınız yeni şeyler yapmayı deneyin. Genelde hep sinemaya veya tiyatroya gidiyorsanız, bu sefer bir resim atölyesini ziyaret edin, balona, bisiklete, atlıkarıncaya binin, çocuk esirgeme kurumunu ziyaret edin vs. 
Bu hayatta yapılacak o kadar çok şey var ki.. Eğlenmek için maddiyatı sakın ha bahane etmeyin. Ormanda el ele tutuşmak, piknik yapmak, hatta sevişmek bedava. Hayatınıza renk katmak, ateş sönmeden, tutku ölmeden harekete geçmek sizin elinizde. 

☆☆☆

Eğer durumun tam tersi söz konusuysa, yani tutku çok ama güven yoksa bu sefer de toprağın ihiyacı olan suyu, yani duygusallığı katın işin içerisine. 
Hep eğlenmekten, dışarılarda gezinmekten ve sürekli sevişmektense, evde kalmayı deneyin. Birbirinizle sohbet edin, çocukluk anılarınızı anlatın. Müzik dinleyin, film izleyin, birlikte aile gezintilerine gidin, çocuklarla vakit geçirin vs. Sadece arkadaşça takılmaya çalışın. Birlikte yemek yapmak bunun için çok güzel bir çözümdür. Evi birlikte toplayabilir, sorumlulukları paylaşmak konusunda fikir birliğine varabilirsiniz. 
Birlikte gelecek hayalleri kurmaya çalışmakta iyi bir fikirdir. 
Çok fazla abartmadan ilişkinizin içerisine ebeveyn sevgisine benzer bir sevgi katmaya çalışabilirsiniz. Sevdiğiniz hiçbir zaman için anneniz veya babanız konumunda olmamalıdır. Ama biraz şefkat herkese iyi gelir. Uyuduğunda üstünü örtmek, dışarıya çıkarken atkısını boynuna sarmak, ona ihtiyacınızın olduğunu hissettirmek, kulağına sessizce sevgi sözcükleri fısıldamak vs. ateşin sakinleşmesine, suyun yönetimi ele geçirmesine ve toprağın beslenmesine sebep olacaktır. 
Bir ilişkide güven temelinin oluşması zaman ve sabır gerektirir. 
_____________________________

Denge her konuda anahtar kelime ve sihirli sözcüktür. 
Elementler özümüzdür. Onları göremesekte doğadaki dengesizlik sadece bizleri değil, ilişkilerimizi de etkiler. 
O halde o dengeyi sağlamak ve mutlu ilişkilere sahip olmak biraz da olsa bizim elimizde! 
Eksikliklerinizi fark edin ve düzeltmek için çaba sarfedin. 

11 Nisan 2017 Terazi burcunda Dolunay

Dolunay zamanları tamamlanış zamanlarıdır. Yeniay ile başlayan döngü artık kendisini sona doğru hazırlıyordur ve içimizdeki his bize bir şeylerin tamamlanmak üzere olduğunu hissettirir. Bir farkındalık hali deyimleriz.

Bu dolunay Terazi burcunda olduğu için ve Terazi burcu ilişkileri temsil ettiği için bu dolunay enerjisi ilişkilerimizi etkileyeceğe benziyor. Bunlar aşk ilişkileri olabileceği gibi, arkadaşlıkları, iş ortaklıklarını, hatta kendimizle olan ilişkiyi de kapsayabilir. 

Terazi burcundaki Ay, Jüpiter ile bir arada, ilişkileri uğruna herşeyi yapmaya hazır bir umutla geleceğe doğru bakıyor. Yeterki huzura ve dengeye kavuşabilsin, başka istediği bir şey yok. 

Oysa Koç burcundaki Güneş Uranüs ile kavuşmuş olmanın verdiği huzursuzlukla bencil ve ani kararlar vermemize veya ani olaylar deneyimlememize sebep olmakta. 
Dolunay yöneticisi olan retro Venüs, yüceldiği Balık burcunda ama şiron ile kavuşmakta. Kendini şifalandırmaktansa, kurbanlık rolünü oynamayı tercih ediyor. Neden ben, niçin hep benim başıma geliyor diye kendini hırpalıyor. 
Bir de Satürn'den gelen kare açıyla iyice kendini kapana kısılmış gibi hissediyor. 

Plüton ise hem Güneş'e hem de Ay'a yaptığı sert kare açısıyla, 'dön bak bakalım geçmişe, hangi karma'ndan dolayı yaşıyor olabilirsin tüm bunları' diye akıl vermeye çalışıyor. 

Aşırı bencillik ile aşırı vericilik arasında tuhaf yollarda yolculuk etmekteyken, Satürn Güneş'e yaptığı olumlu açıyla 'yoluna devam et ama farkındalıkla ve yaptığın hataları düzelterek' diye destek çıkıyor bizlere. 
__________________________________

Tüm bu gökyüzü olayları bizi bu sene ve en çokta bahar aylarında ilişkilerimiz üzerinden sınıyor. 
Nisan ayında devam etmekte olan Venüs ve Jüpiter retrolarına Merkür ve Satürn retroları da eşlik etmeye hazırlanırken, gökyüzü adeta ileriye dönük adım atmaktansa, içeriye dönük adım atmamızı bekliyor.  
O halde biz de kış uykumuzdan uyanıp bahara hazırlanırken, soğuk kışın etkileri ile birlikte olumsuz yükleri de atmaya çalışalım üzerimizden. 
Gerçek değerimizi ve öz sevgimizi bulmaya devam! 
Çünkü onlar olmadan hiçbir ilişkimizi rayına oturtamayız. 

6 Nisan - 25 Ağustos Satürn retrosu | İnancı geri kazanmak

Astrolojinin en sevilen büyük reisi retro dönemi için hazırlanmakta. 
Peki ya biz ne yapabiliriz bu durumda?

☆☆☆

Satürn'den nedense çok korkulur. Kötü olduğu zannedilir. Bizi yorduğu, sıkıntı içinde bıraktığı bilinir. 
Satürn korkudur, engeldir, gecikmedir. 
Ama Satürn aynı zamanda güçtür, sabırdır, sabitliktir, sağlam bir temele sahip olmaktır. Satürn zamanın kıymetini bilmektir. 
Satürn zannettiğimiz kadar kötü değil, hatta iyidir. 
O olmasaydı ödüller de olmazdı. 
O olmasaydı, insanoğlu yaptığı hataların farkına asla varamazdı..
•••

Satürn gerilemeye hazırlanırken sosyal medyada bir korku paniği estiğine şahitlik ediyorum ve bunu satürnyen biri olarak komik buluyorum. 
_____________________________________

Eğer aydınlığı arıyorsanız, karanlığın üzerine gitmekten korkmayın!
_____________________________________

Eğer sıkıntılar içerisinde yaşıyorsanız, dönüp karanlık içinize bir bakın. 
Tüm belalar ve aksaklıklar aracılığıyla evren bizimle konuşur. "Gittiğin yol senin yolun değil, geri dön, yoksa daha kötü şeyler başına gelecek", diye haykırır. 
Bela daima geleceğini önceden haber verir. Sen sağır ve kör olmayı seçersen, hayatının ortasında kocaman bir enkaz bırakır. Ardından çeker gider ve sen sana uzanacak olan yardım eli beklersin. Ve ne yazık ki bazen düşenin dostu olmayabilir. Tek başına kalkman gerekebilir. 
İçindeki bu gücü bulabilecek misin? 

☆☆☆

Yay burcu bilge bir burçtur. 
Dünyaya ve yaşadıklarına kuşbakışı bakmayı sever. Bu yüzden genellikle tarafsızdır ve daima kimsenin göremediği parçaların farkındadır. Diğerlerine nazaran daha pozitif bir bakış açısına sahiptir bu yüzden. Çünkü gerçekleri daha net bir şekilde görür. Ve hayatı boyunca gördüğü bir diğer şey de, doğruların herkesin kendine has olduğudur. 
Senin için yanlış olan bir başkası için doğrudur. Senin için doğru olan, bir başkası için yanlış. 
Bu yüzden kafasını hiç gereksiz tartışmalara takmaz. O kendi yolunu kendi çizer. Kendi kuralını kendi belirler. Ve kendi yaşam tarzını kendi seçer. Herkesi dinler ama inancını daima kendi oluşturur.

☆☆☆

İşte Satürn baba retro dönemi boyunca bizden bunları başarıyla tamamlamamızı bekleyecek. 
Gerçekten zannettiğin kadar güçlü bir temele sahip misin? diye sorgulayacak. 
Neyin üzerine inşa ediyorsun geleceğini böyle? diye farkına varmamızı bekleyecek. 
Gerçekten samimi misin inançlarında, hayallerinde, arzularında, hedeflerinde? diye soracak. 
Attığın adımlara dikkat et ve ayağını yorganına göre uzat diyerek kulağımızı dahi çekecek. 

Ve tüm bunları bizim kötülüğümüz için değil, iyiliğimiz için yapacak. 
Bu onun görevi ve o bu görevini tamamlamak üzere. Çünkü yakında yuvasına geri dönecek ve oğlak enerjisi üzerinden yepyeni bir döngüye başlayacak. Bu sefer bizi bambaşka imtihanlarla karşılaştıracak. 
___________________________________

Hayat bu işte!
Düşmekten ve düştüğünde tek başına ayağa kalkabilmekten ibaret. Hem de bıkmak usanmak nedir bilmeden..
Ve sevgili Satürn bize bunu öğretmek için yay burcunda bitirmemiz gereken son görevler için bize son şansları sunmakta. 
Korkmayın bu dönemden ve her zamanki gibi içinize dönüp sorgulayın kendinizi. 
Samimi olun, kandırmayın ruhunuzu ve kırın son zincirleri. 
Yay burcu özgürlüktür. Ve özgürlük vicdan huzurundan başka bir şey değildir. 
Özgürlüğü uzaklarda, uçan martılarda, dağların taşların arkasında aramayın. Çünkü özgürlük içinizde saklı. Ve onu bulabilmek de Satürn'ün derslerini iyi öğrenebilmekte saklı. 
O halde hep beraber öğreneceğimiz, özgürlüğümüzü ve huzurumuzu keşfedebileceğimiz bir retro dönemimiz olsun bu..

Kurtlarla koşan kadınlar

Bir gece rüyamda çöl gibi bir yerde, gelinliğe benzer beyaz elbiseler içerisinde, kendilerini kaybetmişcesine dans eden kızlar gördüm. Yanlarında vahşi kurtlar vardı ve hiçbiri onlardan korkmuyordu.  
___________

Etkisinde kaldığım bu rüyanın anlamını seneler sonra "Kurtlarla koşan kadınlar" adlı kitabın içerisinde keşfedebildim. "La Loba" - Kurt Kadın masalı sayesinde..

La Loba gizli bir yerde yaşayan bir kadınmış ve yaptığı tek iş kemik toplamakmış. Kemikleri toplar ve mağarasında saklarmış. En çok da kurtların kemiklerini toplamayı severmiş. 
Bir hayvanın bütün kemiklerini bulana dek toprağı didik didik eder, sürünür, emeklermiş. Bütün iskeleti bir araya getirdiğinde, mağarasında ateşin yanında oturur ve hangi şarkıyı söyleyeceğini düşünürmüş. 
Şarkıyı bulduğuna emin olduktan sonra yaratığın üzerinde kollarını kaldırır ve şarkısını söylemeye başlarmış. 
La Loba şarkısını söyledikçe kurdun bütün kemikleri ete bürünür ve kürkle kaplanırmış. Bunu gören La Loba şarkısını daha da yüksek sesle, daha kuvvetli bir güçle söylemeye devam edermiş ve kurt soluk alıp vermeye başlarmış. Ve La Loba şarkısını öyle bir derinden söylermiş ki, bütün çölün zemini sallanıp, sarsılırmış ve kurt gözlerini açıp, ayağa kalkar ve mağaradan çıkıp, uzaklara koşarmış. 
Koşusunun bir yerinde birden kahkahalar atan özgür bir kadına dönüşürmüş ve gözden kaybolurmuş. 
___________________________________

Bu masal "Kurtlarla koşan kadınlar" adlı kitabın ilk masalı. Ve yazar bu masalın sembolik öğelerini teker teker kitabında açıklamış. 
Kitapta kadınlığa dair birçok masal olduğu için herkesin ömründe bir kere olsun okuması gerektiğini düşünüyorum ve bu yüzden kitap severlere tavsiye ediyorum. 
Eğer kendi derinliğinizi keşfetmek, sezgilerinizi dinlemek ve bilge masallar diyarında gezinmek istiyorsanız, size tavsiye edebilirim. 

Kitapta yazar açıklamayı şu şekilde yapıyor: Yaşlı olan, Bilen, içimizdedir. Kadınların en derin ruh psişesinde, kadim ve canlı vahşi Benlikte serpilip gelişir. Yuvası öyle bir yerdir ki, zamanla orada kadınların ruhu ile kurtların ruhu karşılaşır, zihin ile içgüdüler karışır; orada bir kadının derin hayatı, dünyevi hayatının sermayesidir. Ben ile Sen'in öpüştüğü noktadır, bütün ruhsallığıyla kadınların kurtlarla birlikte koştuğu yerdir. 

La Loba kemiklerin üzerine şarkı söylerken, kendi ruh sesini, yani ilahi yaratıcı gücünü kullanıyor. Sevgisi aracılığıyla yaratığa ruhunu üflüyor. 
Kadınların yaratma ilahisini bulup söylemeye dönük bu çabaları, tek başlarına altından kalkacakları bir iştir, psişenin çölünde gerçekleştirebilecekleri bir iş.

☆☆☆

İçimizde olanı dışarıda aramamız ne tuhaf, değil mi? 
Sevgi içimizde ama biz onu sevgiliden bekliyoruz. 
Mutluluk içimizde ama biz onu maddiyata bağlıyoruz. 
Huzur içimizde ama biz onu uzaklarda arıyoruz. 
Güzellik de içimizde ama biz onu dışımızı süsleyerek elde etmeye çalışıyoruz. 
Yaratıcı güç içimizde ama biz sanki o yokmuş gibi davranıyoruz. 

Bu rüya ve seneler sonra bu masal şimşek gibi idrak etmemi sağladı bu gerçeği. Ve kurt, her yerde karşıma çıkan manevi sembolüm oldu. 
Onun vahşiliği, sürüsüne olan bağlılığı ve sadakati, ama yinede gerektiğinde yalnızlığı seçecek kadar cesur oluşu ve kesinlikle sezgileri. 
__________________________

Bazen en büyük hayat bilgileri okullarda öğretilmez ve bazen öğretmenler insan kılığında karşımıza çıkmaz. Denir ki, öğrenci hazır olduğunda öğretmen kendiliğinden belirir. 
Ve bir kadının en güzel ögretmeni içindeki vahşiliğidir!

Plütonik ilişkiler - derinlerde yalnız yüzenler

Eğer bir haritada Plüton'un kişisel gezegenlere (en çok Güneş, Ay & Venüs) açı yaptığını görüyorsak, bu kişinin yakın ilişkilerinde zorlanmalar yaşayacağını öngörebiliriz. 
Zamanla karanlık insanlarla yolu kesişecek veya ruhsal olarak dönüşmesine sebep olacak olaylar deneyimleyecektir. 
Aslında içinde muazzam şifalandırma yeteneği vardır. Ve bu yeteneğini ortaya çıkarabilmek için karanlıklara ihtiyaç duyar. Gerçek aydınlığa karanlıkları dönüştürerek kavuşacaktır. 
____________________________________

Güneş özümüzü, Ay duygusal yönümüzü, Venüs ise sevgimizi gösterir. 
Plüton ise değişim ve dönüşüm, ölüm ve diriliş temalarını temsil eder. 
Eğer kişisel gezegenler Plüton ile iletişim içerisindeyse, tüm karanlıklar ruhumuzun içine işler. Biz bilmeyiz ama bilinçaltımız bu enerjiyle her daim başeder.

Sıradanlıktan bir türlü tatmin olamayız. 
Daima bilinmeyene doğru bir kuvvet tarafından çekildiğimizi hissederiz. Eğer Plütonik enerjileri doğru kullanmayı bilmiyor isek, bilinmeyene olan merakımız bizi kötü yerlere yönlendirebilir. 

Mesela Plüton'un kişisel gezegenlere karşıt açıda bulunması, hayatımıza genellikle Plütonik kişileri davet etmemize sebep olur. Bu kişiler tüm karanlıklarıyla gelirler. Kıskançlık, manipülasyon, şiddet, aşırı bağımlılık, derin bir tutku, vazgeçememe, kurban rolünü üstlenme gibi temalar hayatımızın kaçınılmaz gerçekleri olabillir.  
Çünkü bilinçaltımızda gizli olan derin korkularımız vardır. Bu yüzden doğum haritalarında Plüton açılarına sahip olanlarda genellikle kontrol manyaklığı vardır. Delicesine herşeyi ve herkesi kontrol etmeye çalışırlar. Bunu başarabilmek için manipülatif davranışlarda bulunabilirler. İnsanın yüzüne gülebilir ama arkasından işler çevirebilirler. Bilinçaltlarında onları yöneten korkuyu bastırabilmek için, çevrelerindeki insanları bastırmaya çalışırlar. Ve ne yazık ki bunun farkına bile varmazlar. 

Evrenin muazzam bir işleyiş tarzı vardır. 
Bilinçaltımız her şeyin arkasındaki asıl yaratıcı güç olduğundan, hayatımızda yaşadığımız tüm olaylar ve ilişkiler, bilinçaltımızı bize geri yansıtan birer ayna görevini üstlenirler. 
Bu yüzden haritalarımızda Plüton'un kişisel gezegenlere karşıt açıda bulunması, plütonik temaları dıştan deneyimleyeceğimiz anlamına gelir. Kişi içinde barındırdığı kendi karanlık tarafını yakın ilişkileri aracılığıyla deneyimleyecek ve böylelikle farkına varabilme imkanına kavuşacaktır. Ama ne var ki, bilinçaltının bilince ulaşması, acı yaşanmadan olmayacaktır. 

Plütonik ilişkileri, eğer Güneş ile bağlantılıysa babamız ve otorite figürleri aracılığıyla deneyimleriz. Patronlarımız, iş verenlerimiz, bizden daha üst mertebede bulunanlar vs. 
Eğer Ay ile bağlantılıysa, anne ve anne figürleri aracılığıyla deneyimleriz. 
Eğer Venüs ile bağlantılıysa, aşık olduğumuz kişiler aracılığıyla deneyimleriz. 

Bu tür ilişkileri deneyimlerken hep karşımızdaki insanı suçlama eğiliminde oluruz. Eğer küçüksek bir an önce anne veya babanın yanından uzaklaşmaya çalışırız. Eğer Plütonik bir kişiye aşık olmuşsak, sorunun ondan kaynaklandığını ve bir sonraki ilişkimizin çok daha iyi olacağı yanılgısına kapılırız. 
Oysa sorun bu kişilerde değil, bizim bilinçaltımızdadır. Bunun farkına varıp, kendimizi düzeltmeden ilişkilerimiz ve deneyimleyeceklerimiz değişmez. 
Şiddet uygulayan babadan kaçıp, yakışıklı prensin kollarında huzur ararken, o yüreğinde huzur bulduğumuzu zannettiğimiz prensimiz, tıpkı babamız gibi şiddet uygulayan, zalim bir krala dönüşecektir. Bunu fark etmemiz ise bazen çok geç olabilir. Çoktan evlenmiş, çoluk çocuğa kavuşmuş oluruz. Ve tıpkı bizim çocukluğumuzda kendi babamızdan deneyimlediklerimizi, kendi kızımız kendi babasından deneyimleyecek ve tüm döngü kendisini sil baştan bir kere daha tekrarlayacaktır. Ta ki, aile üyelerinden biri bunun farkındalığına ulaşıp, döngüyü bilinçli bir şekilde değiştirmeyi göze alana dek. 
İşte bu yüzden aile haritalarında benzer temalar gözümüze hemen çarpar. Biliriz ki annenin yaşadıklarını kızı da deneyimleyecektir. 
__________________________________

Peki ya çare nedir?

Ben akıllıyım. Ben bilirim. Ben hata yapmam. Ben mantıklı karar veririm.. gibi cümleleri hepimiz kurar ve bunların gerçekliğine tüm kalbimizle inanırız. Oysa bilimsel araştırmalar kişinin mantığını kullanmadan seçimlerde bulunduğunu kanıtlıyor. 
Biz her ne kadar akıllı seçimlerde bulunduğumuzu düşünsek de aslında bizi yöneten bilinçaltımızdır. Biz her ne kadar tekbaşımıza karar verdiğimizi zannetsek de, sadece kendimizi kandırıyoruz. 
Bu yüzden yapabileceğimiz en iyi şey, ilk önce bu gerçeğin farkına varmak ve daha sonra dönüp kendi hayatımıza bakmak. 

Babam, annem, eşim, sevgilim veya çevremle ilgili yaşadığım sorunlar var mı?
Eğer başıma gelen herşey bana bir ayna tutuyorsa, o halde tüm bunlar benim hangi özelliğimden kaynaklanıyor?
Beni bilinçaltımdan yöneten ne gibi korkulara sahibim?

Eğer bu soruların cevaplarını bulabiliyorsanız, yolu yarıladınız demektir. Çünkü farkındalığın ardından acı ve onun ardından da şifa gelir. 

☆☆☆

Plüton karanlıklar diyarının gezegenidir. Bu karanlık ve korkutucu maskesinin ardında aslında çok önemli bir sır vardır. 
Onun asıl manevi amacı ego'nun transformasyonudur.
 İçimizdeki şeytanları hiçbir zaman için yenemeyeceğimizi ama onlardan daha güçlü olabileceğimizi göstermektir. Bu hissi deneyimlettirmektir. Ve işin ilginç yanı, gerçekten de başımıza gelen tüm plütonik olaylar bize şu sözü yaşatır: 'Beni öldürmeyen şey, güçlendirir.' 

Plüton bizi zorlar, yıkar, ölümün kıyılarında gezdirir ve kötülük ile biraraya getirir. Tam gücümüzün son sınırlarını deneyimlemek üzereyken, ruhumuzda tuhaf bir simya gerçekleştirir. Etrafımızdaki karanlığın içimizdeki karanlıktan başka bir şey olmadığının idrakı ile tüm dünyaya bakış açımız değişir. 

İşte bu yüzden kendi kişisel haritalarınızdaki Plüton'un zorlayıcı açılarına bu gözle bakmayı tercih edin. 
Kare açıları yenmek biraz daha zordur. Çünkü içsel krizi gösterirler. Karşıt açıları yenmek biraz daha kolay olabilir çünkü etkileri genellikle hayatımızdaki kişiler aracılığıyla deneyimleriz. Olumlu açılar ise destek verici oldukları için, genellikle sıkıntı yaratmazlar. 

Söz konusu Plüton olduğunda, farkında olmanız gereken en önemli şey, bilinçaltınızda var olan korkularınızdır. 
Bu korkuların başında güvensizlik gelir. 
Güvensizlik sorunu aşılamazsa, yakın ilişkilerde problemler ortaya çıkar ve kişi ister istemez manipülatif davranışlarda bulunarak, kendisini koruma altına alır. 
Mesela kocası gayet normal ve sadık bir insanken, karısının içinde onu aldattığına dair bir korku olabilir. Ve bunu ispatlayacağım diyerek tüm ailenin huzurunu mahvedebilir. 
Veya bir kız çocuğu babasını daima güvenilmez olarak bildiyse, kendisini aşka kapatabilir. Çok güzeldir, çok hoştur ve gayet de başarılıdır. Hatta aşık olmak için can atar, bir sevgilisi olsun diye hayal kurar ama Eros onu her daim görmezlikten gelebilir. O ise kendinden çok daha çirkin ama mutlu ilişkilere sahip olan arkadaşlarını bir türlü anlayamaz hale gelir. 
Asıl sorun, bu kızın kendisini kapatmasındadır. Bilinçaltı onu kendi duvarlarının içine hapseder. Hepimiz görmüşüzdür böyle örnekleri. Genellikle herkesden kaçar ve çevrelerine sadece güvenebileceklerinden yüzde yüz emin oldukları insanları toplarlar. Sevdikleri insanlar az ve özdür. Ve çoğu zaman yalnızlığı tercih ederler. Kendilerini kapatma huylarından dolayı onları gerçekten tanıyan çok az insan bulunur. İşte bu yüzden derinlerde yapayalnız yüzen balıkları andırırlar. Kendileri kadar derine inebilen kimse yoktur, oysa olması için herşeylerini vermeye hazırdırlar. 

Bu insanları aşık olmaktan alıkoyan bir diğer şey, bağlarının çok kuvvetli olacağını hissetmeleridir. Bir insanla 'Bir' oldukları anda artık geri dönüşün olmayacağını bilirler. 
Plüton akrep burcunu yönetir ve bir akrep ile aşkı yan yana koyduğunuzda ortaya çıkan tablo kırmızı ve siyah renklerin karışımı olacaktır. Tutku dolu bir aşkın yanında ya benimsin ya da kara toprağın hissini deneyimlettirir insana. Orta yolu olmaz genellikle bu insanların. Aşk ya vardır ya yoktur. Bu yüzden hayatları boyunca ya karanlık ama tutku dolu ilişkiler yaşayacaklar, ya da derinlerde yalnız yüzmeyi tercih edeceklerdir. 

Dış gezegenlerin enerjileriyle başedebilmek zordur. Onları aşabilmek bir süreç ve zaman gerektirir. Çünkü plütonik açıların gerçek potansiyelini kullanabilmemiz teslimiyetimize bağlıdır. 
Bu kişilerin öğrenmeleri gereken en önemli şey, Yaratıcıya olan güvendir. Anca kendilerinden daha üstün bir varlığa olan inançları kuvvetlendiğinde, kontrol etme ihtiyaçlarından vazgeçecekler ve herşeyi olduğu gibi kabul etmeyi deneyeceklerdir. İşte ancak o zaman dış dünyadaki yolculuğun aslında kendi iç dünyalarındaki yolculuk olduğunu idrak edebilecekler ve Plüton'un simyasını hissedeceklerdir. 

☆☆☆

Plüton'un enerjileriyle ilgili kişisel sorunlar yaşıyorsan ve ne yapman gerektiğini bilmiyorsan, bana sağ taraftaki (veya sayfanın altındaki) iletişim formundan ulaşıp, danışmanlık alabilirsin. 

28 Mart 2017 Koç burcunda Yeniay

Gök kubbede Güneş ile Venüs birbirine kavuştuktan sonra ve bu hafta ufak bir kriz deneyimlememize sebep olan, Merkür ve Plüton arasındaki kare açıyı deneyimledikten sonra, şimdi de Koç burcunda bir yeniay var karşımızda. 

Yeniay yeni başlangıçlar demektir ve Koç burcu da öncü bir burç olması nedeniyle yeni şeyleri deneyimlemeyi pek bir sever ve arzu eder. Ama ne var ki, bu Ay'a gerilemekte olan Venüs eşlik etmekte. 

İçimizdeki ses adım at, yeni bir sayfa aç derken, gerilemekte olan Venüs 'Hoop, dur bakalım, yolculuk nereye böyle' diyerek, kendimizi sil baştan sorgulamamıza sebep olabilir. 

Bir önceki yazımda yazmış olduğum gibi, Güneş hem Venüsle buluşup anlaştı, hem de onu cehennem yolculuğuna uğurladı. 
Bu yüzden kendimizi yeni bir başlangıca hazır hissetsek de, kaybolmuşluk hissinden bir türlü kurtulamıyoruz. Karanlıklarda gezinip duruyor, aydınlığı arıyoruz. 
Ama merak etmeyin, kaybolmuş olduğumuzu fark etmek dahi iyi bir başlangıçtır aslında. Böylelikle gerçekten ait olduğumuz yeri arayabilir ve sonunda bulabiliriz. 

Madem yollardayız ve değişime açığız o halde bu yeniayla birlikte herşeyi şöyle güzelce bir sorgulayalım. 
Bizi yeni bir başlangıç yapmaktan alıkoyan ne? 
İçimizde hangi korkuları taşıyoruz, adım atmamızı engelleyen?
Kimleri veya neleri suçluyoruz, önümüzde durduklarını zannettiğimiz için?

Bu yeniayla birlikte farkına varın: 
Kendinize tek köstek sizsiniz!
Şeytanları dışarıda zannedip, savaşınızı dışarıda sürdürmeye çalışıyorsunuz. Oysa tüm şeytanlar içinizde ve asıl savaş bilinçaltınızın derinliklerinde. 
Venüs ise bu yeniayla birlikte bizi bu derinliklere davet etmekte. 

Henüz hedefi belirlemeden yeni bir başlangıç yapmak akıllıca değildir. Eğer kaybolduysak ilk önce dönüp içimize 'Ey Ruh, bu yolculuk nereye böyle?' diye sormamız gerekir. 
O halde siz de sorun kendinize ve bir rota belirleyin bu yeniayın elinize verdiği pusula ile.

İlkbahar Ekinoksu - Uyanmaya hazır mısınız?

Her yıl, 21 Mart'da, Güneş'in 0° Koç burcuna girmesiyle Astrolojik yeniyıl başlar. 

Güneş tüm haneleri gezmiş, tüm burçları ziyaret etmiş ve görevini yerine getirmiştir. 
Şimdi yeni bir döngüyü başlatacak ve sil baştan aynı yolları bir kere daha kat edecektir. 

Aslında tüm bu hikaye bize zamanın döngüsel olduğunu hatırlatır. 
Herşey tekerrürden ibarettir. 
Biz yanılgıya düşer, zamanın geçmişten geleceğe doğru aktığı hissine kapılırız. Oysa zaman algısı sadece bir yanılsamadır. 
_________________________________

Astrolojik olarak yeniyılımızı kutlayabilmek için yapabileceğimiz en güzel şey, aynanın karşısına geçip şöyle güzelce bir gerinmektir. 
Sonra kollarınızı yukarıya kocaman açarak, yüzünüzde kocaman bir gülümsemeyle, "bu sene ömrümün en güzel günlerini içinde barındıracak, çünkü ben bunun böyle olması için mücadele edeceğim" diyerek, kendinize söz vermenizi istiyorum. 

Büyüklerimize göre ne ekersek onu biçermişiz. O halde 21 Mart günü mutluluk, güzellik, sağlık, aşk, huzur, bolluk ve bereket ekelim yarınlarımıza. 
________________________________

Bu haftaya güzel bir başlangıç yaparak başlayın çünkü kapımızda gerçekten önemli bir başlangıç bulunmakta. 
Çünkü Venüs ile Güneş bu hafta birbirine kavuşmakta.

☆☆☆

Eskiler, Güneş ile Venüs'ün kavuştuğu anda yeni bir döngünün başlayacağını söylerlermiş. 
Bu iki yıldız gök kubbede bir araya gelir ve ilahi bir aşk toplantısı yaparlarmış. Bu sene kimler evlenecek, kimler Eros'un okuna vurulacak, kimler ayrılacak, kimler bereketlenecek, kimler sanatlar yaratacak.. herşey konuşulur, kararlaştırılırmış. 
Daha sonra Venüs cehennem yolculuğuna başlamak üzere uğurlanırmış. Tüm bu yolculuk boyunca gök kubbeden kaybolur, insanlara artık göz kırpmazmış. 
Karanlıklarda gezinir, kendini ararmış. 
Cehennemin karanlıklarında ateşler içinde kavrulur, en sonunda aydınlığı bulur ve cennetin kapısını aralarmış. 
Cehennem yolculuğunu tamamladıktan sonra, 9 aylık süreç boyunca artık bir gece yıldızı olarak değil, sabah yıldızı olarak karşımıza çıkarmış. 
__________________________________

Peki bu gökyüzü olayı ve Venüs'ün cehennem yolculuğu bize ne anlatmakta?

Güneş özümüzdür, ruhumuzdur, içimizdeki kral veya kraliçedir. Her birimizin haritasında büyük öneme sahiptir. 
Bir gezegene yaklaştığı anda o gezegeni yakar, ateşler içerisinde bırakır ve ışığı o kadar çok kuvvetlidir ki, o gezegen gökyüzünde görünmez hale gelir. 
Gökyüzünde görünmez hale gelen gezegen gücünü yitirir. İşte Venüs'ün cehennem yolculuğu ve ardından bir müddet ortadan kaybolmasının arkasında bu olay vardır. 

Tüm bu gökyüzü olayı aslında yeni başlangıçlar deneyimlememize sebep olur. Çünkü Güneş herşeyi başlatandır, kuralı koyan ve yolu belirleyendir. Gerilemekte olan Venüs ile kavuşarak önümüzdeki aylarda aşk, ilişkiler ve para konularında yaşayacaklarımızın yolunu belirler. 
_________________________________

Hepimiz biliriz, yeni bir başlangıç için ilk önce ölüm gereklidir. 

Bu yüzden Venüs'ün cehennem yolculuğuyla birlikte hepimiz Venüs'ün haritamızda transit ettiği alanla ilgili bir kapanış ve bitiş deneyimleyeceğiz. 
Eğer bu sonlanmaya karşı direnirsek, acı çekeceğiz. 
Eğer tıpkı Venüs gibi evrenin bize gösterdiği yolu takip edersek, biraz karanlık ama sonrası aydınlık olan yollardan geçeceğiz. 

Lütfen bu hafta karşınıza çıkan hiçbir şeye direnmeyin!
Eğer bir aşk bittiyse bitmiştir. Hala düzeltebilir miyim diye çabalamayın. 
Eğer yalnızsanız, yalnızlığı sürdürebilmek için savaşmayın. Unutmayın ki hayatımıza giren her ruhu biz seçtik. Çünkü ondan öğrenmemiz gereken dersleri deneyimlemek istedik.
Eğer yaptığınız işle ilgili bir mutsuzluğunuz, kazandığınız parayla ilgili bir bereketsizlik varsa, evrene teslim olun. Çünkü bu teslimiyet Koç burcundaki yeniayla birlikte yepyeni kapıların anahtarını teslim edecek ellerinize. 
Sabırla bekleyin..

Sabır içinde beklerken de, tıpkı hayvanlar gibi siz de bir yandan hazırlanın kış uykusundan uyanmaya. 
İlkbahar Ekinoksu kapıda! 

Astroloji'de Lilith - Kadının korkulan yüzü


Bir varmış bir yokmuş
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde 
Adem ile Lilith mutlu mesut bir arada yaşar iken, Adem'in içinden gelmiş ve Lilith'e 'yat aşağa' demiş ve Lilith 'ben yatmam, asıl sen yat aşağa' diye cevap vermiş. 
Bu anlaşmazlık sonucunda vay sen kimsin diye bir kavga çıkıvermiş ve Lilith Adem'i terk etmiş. 
Adem yalvarmış yakarmış, karısını geri istemiş ama Lilith yeminliymiş, asla geri dönmemiş. Bunun üzerine de Tanrı Adem'e ihanet etmeyecek olan Havva'yı, Adem'in kaburga kemiğinden yaratmış ve ona sunu vermiş. 
•••

Musevi inancına göre olay bu şekilde şekillenmiş. Hatta hikayeyi ilerletmek gerekirse, inanca göre Lilith gitmiş şeytanla birlikte olmuş, ondan bir sürü çocukları olmuş. Tanrı ise meleklere tüm bu çocukların öldürülmesine dair emir vermiş ve Lilith tüm çocuklarını kaybedince, 'bende ademoğullarını yaşatmayacağım, her birine musallat olacağım diye' yemin etmiş. Ve böylelikle bu inanç çağlar boyunca Anadolu halkını da etkilemiş. Çünkü hala yeni doğmuş bebekler yalnız bırakılmaz, odaya soğanlar, sarımsaklar vs. asılır, binbir dualar okunur ki 'Ümmu Sübyan' veya 'Alkarısı' uzak dursun. 

☆☆☆

Eski insanların bizden çok daha bilge olduğuna inananlardanım. Çünkü onlar çok daha basit ve çok daha doğayla iç içe yaşıyorlardı. Kadim bilgelik ağızdan ağıza aktarılıyor ve sahip çıkılıp, kıymet biliniyordu. 
Oysa günümüzde bir çok şey kocakarı saçmalığı diye adlandırılarak önemsenmiyor. Kadim bilgelik gittikçe kayboluyor. O kayboldukça da biz kendimizi yitiriyor köklerimizi yok ediyoruz ama farkına bile varmıyoruz. 

Gerçek şu ki, ağızdan ağıza aktarılan bilgiler sembolik bir anlatım kullanılarak yapılıyordu. Bu yüzden tüm mitolojik hikayeler, masallar ve efsaneler belirli anlamlar taşıyan semboller içeriyordu. 
Günümüzde mitolojik hikayeleri, masalları veya efsaneleri daha iyi anlayabilmek için, perdenin ardında gizleneni keşfetme arzusunda olmalıyız. Bu tür hikayeleri anca bu şekilde anlayabiliriz.
Bu yüzden siz de başta saçma gelen bir hikayeyle karşılaştığınızda, bunun ardındaki mesaj nedir acaba? diye düşünmeye çalışın. 
_____________________________________

- Tarih daima kazananlar tarafından yazılmıştır. 
Ah, keşke bir de kaybedenlerin gözüyle bilebilseydik geçmişi -
_____________________________________

Yüzyıllardır ataerkil bir düzenin hükmü altındayız. Kadının ve güçsüz olanın ezildiği, hor görüldüğü, kıymet bilinmediği, değer gösterilmediği bir dünyada yaşıyoruz. 
Oysa bu hep böyle değildi. 
Anaerkil toplumda düzen bambaşkaydı.
Kadın, yaratıcılık gücünden ötürü yüce olarak görülür, el üstünde tutulur, değer verilir, derinden sevilirdi. 
Kadın ile erkek fiziksel olarak birbirinden ne kadar çok farklı da olsa, insan olarak eşit değerlere sahipti. Biri ötekini ezmez, birbirlerini tamamladıkları bilinirdi. 

Ataerkil topluma geçişle birlikte bu bilgi tarihin karanlıklarına gömüldü. 
Tarihin karanlıklarına gömülen tek şey bilgelik değildi. Yaratıcıya olan bağından ötürü kadının varlığı da karanlığa gömüldü. Hatta lanetlendi. 
Çünkü korkuldu. 
Güzelliğinden. Cazibesinden. Cinselliğinden. Yaratıcı gücünden. Bilgeliğinden. 

Bir zamanlar Tanrının kutsal bir armağanı olarak görülen kadın, artık bir orospuydu insanların gözünde. 
Kadının şeytana yatkınlığı vardı. Bu yüzden her türlü kötülüğü yapabilirdi. Masum çocukları şeytana kurban edebilir, çeşitli bitkiler aracılığıyla korkunç kara büyüler yapabilirdi. Kadın cinselliğini kullanarak erkeği baştan çıkarır ve karanlık fantazilerine alet ederdi. Hatta kadın ruhunu satabilir, şeytanla dahi sevişebilir, onun çocuklarını dünyaya getirebilirdi. 

Ortaçağ ve ne yazık ki en çok yeniçağ döneminde yaşanılan cadı avı tam da saymış olduğum bu gerekçelerden dolayı yüzbinlerce masum kadının ateşler içinde yakılmasına sebep oldu. 
Sebep olarak gerçekten yukarıda bahsettiğim suçlamalar örnek verilirdi. 
Maleus Maleficarum gibi dini kitaplarda kadınların ne kadar korkunç, saçma, hatta gülünç şeylerle suçlandığını bir bilseniz, tüyleriniz ürperir. 

Bir kadının cadı olup olmadığını öğrenebilmek için çeşitli işkenceler icat edilmişti. Cadı olarak suçlananlar bu işkencelere o kadar sık ve günlerce maruz bırakılıyorlardı ki, bir çoğu deliriyor ve daha fazla acı çekmemek için duymak istenilen hikayeleri uyduruyor, yani 'itiraf' etmiş oluyorlardı. Bu hikayelerin arasında süpürgenin üzerine binip, gece ormanda şeytanla yaşanılan seksten tutun bir çok akıl almaz saçma ve gülünç, hayal ürünü hikayeler o zamanki alimler tarafından gerçek olarak kabul ediliyordu. 
____________________________________

Sapık ve hasta ruhlu bir zihniyetle yukarıdaki Lilith ile Adem'in hikayesini yorumlamaya çalışırsak, ortaya ortaçağ zihniyetinde bir yorum çıkar: 
• Kadın dediğin erkeğin sözünden asla çıkmamalıdır. 
• Kadın dediğin erkeğin ona hükmetmesine ve emir vermesine izin vermelidir. 
• Kadın dediğin itaatkâr ve aciz olmalıdır.
• Kadın dediğin cinsellikte gücünü asla kullanmamalı, erkeğin istediği gibi davranmalı, daima onun altında olmalıdır. 
• Kadın dediğinin cinsel istekleri olamaz, arzuları ve hayalleri olamaz. 
• Kadın dediğin değersizdir ve hakkını aramak için asla erkeğe meydan okuyamaz. 
• Kadın dediğin başını alıp, istediği gibi çekip gidemez. 
• Kadın dediğin eğer tüm bunları yaparsa, şeytani bir varlık olduğunu ispat eder. 

İşte bu Lilith'in özeti. 
Listeyi daha istediğiniz gibi uzatabilirsiniz. Bitmek bilmez. 
Çünkü sapık bir zihniyetle yorumlanmış kadının değeri ancak bir böceğinki kadardır. Kadın dediğin nefes almayı, yaşamayı, var olmayı dahi hak etmez. 

İşte bu zihniyet kadını gerçek özünden kopartmış ve istediği gibi kullanılabilen çok amaçlı, cinsel bir objeye dönüştürmüştür. 
Bu yüzden astrolojide dahi Lilith'in bulunduğu ev, şeytana yatkınlığımızı gösteren ev olarak yorumlanır. 

Erkeğin haritasında Lilith en çok arzuladığı ama aynı zamanda en çok korktuğu kadını anlatır.
 
Kadının haritasında Lilith, içinde gizlediği vahşi cinsel tutkularını ve ruhunun karanlıkta kalmış, derin yaralarını, bastırılmış cinselliğini, terk edilmiş, önemsenmemiş, sevilmemiş, değer verilmemiş olmanın getirdiği karanlık intikam gücünü temsil eder. 

İlişki haritalarında Lilith geçmişten gelen karanlık, karmik bir borcun varlığını (karabüyü gibi) gösterir. Ayrıca aşırı bağımlı, tahrip edici, karanlık ama tutku dolu, cinselliğin uç noktalarda yaşanacağı bir ilişkiyi gösterir. 

Genellikle harita yorumlarıma katmadığım bir bakış açısıdır Lilith'in astrolojik yorumu. 
Ama onun sayesinde bilinçaltımızda, ruhumuzun en derinlerinde barındırdığımız gerçek karanlık tarafımızı, masum maskemizin ardında gizlediğimiz, vahşi, savaşçı gücümüzü ve gerçek cinsel potansiyelimizi keşfederiz. 
Bu karanlık aydınlığa kavuşmak için yalvarıp yakaran yönümüzdür. Onu bilinç düzeyine çıkarıp, yarasına şifa ve sevgi merhemini sürmemizi bekler. 

Unutmayın hikayede hak ettiği sevgiyi ve değeri göremediği için yalnızlığı göze alan, yaralı ama güçlü bir kadınla karşılaşıyoruz. 
Bu yüzden astrolojik haritanızdaki Lilith'i bu gözle yorumlayın. 
Onun karanlık, intikam odaklı enerjisindense, içinde barındırdığı korkusuz gücü ortaya çıkarın. 
Kendi karanlığınızla tanışın ve barışın. 
Ve asla ama asla hak etmediğiniz, sevgi görmediğiniz, değer verilmediğiniz, küçük görüldüğünüz, ezildiğiniz, aşağılandığınız yerde durmayın ve hemcinslerinizin durmasına da izin vermeyin. 
Artık enerjilerin eşitlenmesi ve dengelenmesi gereken bir çağa adım atıyoruz. Anaerkil bir topluma doğru yol alıyoruz. Bu yüzden karanlıkları ardımızda bırakmalı ve aydınlığı çağırmalıyız. 
Kali Yuga bitmek üzere. 

12 Mart 2017 Başak burcunda Dolunay

Gök kubbede, balıklar diyarındaki Güneş tutulmasının ardından bir çoğumuzun üstüne bir yorgunluğun çöktüğünü hissettik. Bir uyuşuk, karmaşık, sisli, puslu, can sıkıcı halleri deneyimledik. 
Herşey düzelecek ve eski haline kavuşacak diye umarken, gök kubbede Zühre'yi gerilerken bulu verdik. 

Jüpiter ve Uranüs'den dolayı ilişkiler alanında yaşanılan değişimlere ayak uydurmaya çalışırken, bir de Venüs'ün katkıları eksikti zaten. Şimdi olaylar iyice karmaşıklaştı, krizler iyice büyüdü ve işin içinden çıkılamaz hale geldi. 
Çok güzel bir dönemden geçiyoruz!

☆☆☆

Böyle içinizin sıkılması, patlayacakmış gibi hissetmeniz, midenizin bulanması, içinizdeki kusma isteğiniz, saçınızı başınızı yolmamak için kendinizi zor tutuşunuz ve başkalarının üzerine atlayıp, güzelce bir benzetme isteğiniz, etrafınızdaki her şeye kıl olmanız o kadar doğal ki..

İşte tam böyle bir cinnet halini deneyimlerken, dönüp kendinize bakmanızı ve resimdeki Ay gibi, kocaman bir kahkaha atmanızı istiyorum sizden. Geçin karşınıza ve güzelce bir kahkaha atın. 
Ciddiyim bunu yapın. 
Size şifa gibi gelecek. 

Çünkü bazen hayatı gereğinden fazla ciddiye alırız. 
Bir gün bir yerlerde bir söz okumuştum. 'Tanrıların gülmek için yarattığını, insanoğlu ciddiye aldığı için mutsuzdur.' 
İşte bu sözü kazıyın kalbinizde bir yerlere. Çünkü Mart boyunca ona ihtiyacınız olacak. 
•••

Tüm bu gökyüzü olayları bizi içimizin karanlıklarına davet ederken, karanlıklara karşı direnmemeli, onları olduğu gibi kabul etmeliyiz. Çünkü bize bir şeyi öğretmeye çalışıyorlar. Şimdiye kadar görmediğimiz veya bilerek görmezden gelmeye çalıştığımız acı gerçeklerle buluşturuyorlar. Gerçekten değer verdiklerimizin farkına varmamız için bizi bu kadar çok zorluyorlar. 
Neyi hak ediyorsun bu hayatta?
Ne kadar değer veriyorsun kendine ve diğerlerine?
Neler istiyorsun kendin için, sevdiklerin için?

Merkür Balık burcunda bizi bir yandan hayal dünyasına sürüklerken, 'o hayallerin gerçekleşmesini istiyorsan, çabalamak zorundasın', diyen Satürn'e kare açı yapmakta.
Hem istiyor, hem korkuyoruz bu yüzden. 
Hem niyet ediyor ama bir türlü ilk adımı atmaya cesaret edemiyoruz. 

İşte tüm bu sıkıntılı halleri deneyimlerken ve isteklerimizi gerçek hayata geçirmeye uğraşırken, Başak burcundaki dolunay enerjisini güzelce bir bahar temizliği yapmak için kullanalım. 
Açın bakalım kalbinizi, neler biriktirmişsiniz gerekli gereksiz? Boşaltın orayı şöyle güzelce. Alın elinize kağıt ve kalem ve yazmaya başlayın içinizden geldiği gibi ve dolunay gecesi tüm yazdıklarınızı yakın veya suya atın. Bırakın gitsin, bu yükler aslında hiçbir zaman için size ait değildi. Boşuna hamallığını yaptınız onca sene. 
Açın dolabınızı, gerekli gereksiz, hiç giyilmemiş veya artık ihtiyaç duyulmayan neler var? Hepsini güzelce bir ayıklayın. Dağıtın konu komşuya, verin ihtiyacı olana. Hem alan sevinsin, hem veren kavuşsun bahar huzuruna..

Hem ruhunuzun hem evinizin temizliğiyle uğraşın bu dolunay, çünkü bu size çok iyi gelecek. 

Yıldızların fısıltısı - Evren bizimle konuşur ama biz dinler miyiz?

Astroloji, sembollerin dilini öğrenmektir.
Bana kalırsa en gerçek dil, harflerin değil, sembollerin oluşturduğu dildir. Çünkü bu dil evreni yaratanın kutsal dilidir. O semboller aracılığıyla bizimle her daim konuşur. O konuşur ama biz çoğu zaman dinlemeyiz. Çünkü onu dinleyecek vaktimiz yoktur. Kendimizi hayat koşuşturmasına öyle bir kaptırırız ki, etrafımızda gerçekten olup bitenlerin farkına varmayız, varsak da umursamayız.

Mesela başına bir bela gelen insanları gözlemleyin. Öncesinden evren onu tam 3 kez uyarır. 'Gittiğin yol, yol değil, geri dön, kendini düzelt,' diye tüm hayat haykırır. Kişi akıllı ise, uyanır ve kendini düzeltir; eğer değilse belanın kapıyı çalması yakındır.

Kişinin genellikle bu tür ikazları anlayamamasının ardında, evrenin dilini okuyamaması vardır.
Bu yüzden yazılarımda bu kadar çok yalnızlığa çekilmekten ve sezgileri dinlemekten bahsediyorum. Kişi kendi kafa seslerini susturmadan, gönlünün fısıltılarını duyamaz. Yaratıcının neler anlatmaya, öğretmeye, göstermeye çalıştığını kavrayamaz.
Kişi ilk önce kendi ruhunda cenneti bulmadan, dıştaki cennete kavuşamaz.
Kişi ilk önce kendi içinde huzuru yaratmadan, huzurlu birliktelikler yaşayamaz.
............................................................

Astrolojik haritasını daha iyi anlayabilmek isteyen burçların, gezegenlerin ve evlerin sembolik anlamlarını iyi kavramalı ve onlar üzerine tefekküre dalmalıdır. Bunu yaptığı anda, kendi sessizliği içinde, sesi dahi olmayan birinin, onunla iletişime geçtiğini hissedecektir. (Ve hayır cinlerden bahsetmiyorum. Ben sezgilerimiz aracılığıyla bizimle iletişime geçen Yaratıcımızdan bahsediyorum.
Farklı alemlerin varlıklarını üzerinize çekebilmeniz için evrenin yasalarına aykırı davranıyor olmanız gerekir. Bunu yapmak çok kolaydır, bir barda tek başınıza alkol içmek dahi yeterli olabilir. Ama bu başka bir yazının konusudur.)

•••

Söz konusu aşk ve evlilik olduğunda, yıldızlar pek bir merak edilir.
Bu yüzden sizinle ufak ve aslında çok kolay bir sembol okuma tekniğini paylaşmak istiyorum.

Astrolojide 7. ev, evleneceğimiz kişi hakkında bize bilgi verir.
Yapmanız gereken, bu eve yerleşen burcun yönetici gezegenini bulmak ve daha sonra o yönetici gezegenin hangi burca yerleştiğine bakmak. Yönetici gezegenin yerleştiği burcun karşıt burcu hangi sembolleri içeriyorsa, evren siz evleneceğiniz kişiyle karşılaştığınız anda, o sembollerden birini karşınıza çıkartır.

Diyelim 7. evinizde Boğa burcu var. Boğa burcunun yöneticisi Venüs ve Venüs haritada Kova burcuna yerleşmiş. Kova'nın karşısında bulunan burc Aslan burcudur. O halde siz evleneceğiniz kişiyle tanıştığınız ilk anda, çevrenizde bir yerlerde Aslan burcunu sembolik olarak temsil eden bir nesne, olay veya herhangi bir şey olacaktır. Eğer yeteri kadar çevrenizin farkındaysanız, bu sembol gözünüze batar. Evren size adeta bu anın özel bir an olduğuna dair göz kırpmıştır.

Sembolleri okuyabilmenin en kolay yolu burçların temsil ettikleri hayvanlara dikkat etmektir. Mesela kişinin üzerinde bir aslan resmi, bir aslan dövmesi olabilir. İlk göz göze geldiğiniz anda arkada bir aslanın tablosu olabilir. Bu çok açık ve net bir semboldür.

Semboller bizimle biraz daha üstü kapalı şekilde de konuşabilir. Mesela aslan burcu ayrıca kraliyeti temsil eder. Evleneceğiniz kişiyle ilk defa buluştuğunuz mekan kraliyet üyelerine ait olabilir veya restoranın adı kral, kraliçe, taht gibi kelimeleri içerebilir. Sembollerin konuşarak dertlerini anlatmalarının bir çok yöntemi vardır. Say say bitmez!

Yapmanız gereken tek şey sembolünüzün ne olduğunu bilmek. Lütfen bunu öğrendikten sonra her yerde delicesine bu sembolü aramayın. Çünkü bu doğru bir yöntem değildir. Sadece bilin ve unutun. Doğru zaman geldiğinde ve siz o sembol ile karşılaştığınızda küçük bir deja-vu yaşayacaksınız. Hem biraz yanaklarınız kızaracak çünkü karşınızda çok önemli birisinin olduğunu anlayacaksınız, hem de dudaklarınıza küçük bir gülümseme yerleşecek, çünkü evrenin düzeninin ne kadar mükkemmel işlediğini ve teslimiyetin ne kadar huzur verici olduğunu yaşayacaksnız.
Eğer her yerde bu sembolü ararsanız, bu büyüleyici anı tadamayacağınız gibi, yanlış kişileri doğru kişi zannetme yanılgısına da düşebilirsiniz.
Aman dikkatli olun!

4 Mart - 15 Nisan | Venüs Retrosu - içindeki amazon kadınını uyandır

4 Mart - 15 Nisan arasında Venüs geriliyor olacak. Venüs retroları yaklaşık 1.5 sene içinde sadece bir kere gerçekleşir. Bu yüzden etkilerini, Merkür retrolarınla kıyaslarsak, daha kuvvetli şekilde hissedebiliriz. 
Venüs, retrosuna Koç burcunda başlayacak, Balık burcuna kadar gerileyecek ve 15 Nisan'dan itibaren retrosunu tamamlayacak ve ardından bir kere daha Koç burcuna girecek. 

Kimler ve neler etkilenecek?

Kısacası aşk, para & değerler konusu, Koç burcunun enerjisiyle başetmeyi öğrenecek bu önümüzdeki bir kaç ay boyunca.
Ve Venüs tarafından yönetilen kişiler; Terazi & Boğalar, ayrıca haritasında AtmaKaraka'sı Venüs olanlar, Asc, Güneş, Ay'ı Koç burcunda olanlar bu retrodan en çok etkilenecek olanlar diyebiliriz. 
Ama tüm bu konumlara sahip olmayanlar da etkilenecek. Kısacası hepimiz etkileneceğiz, sadece kimilerimiz daha yoğun ve kimilerimiz daha az etkileri hissedecek. 
Venüs'ü Koç burcunda olan, ve Venüs dönüşünü iki defa arka arkaya yaşayacak biri olarak, iple çektiğim bir dönem diyebilirim. 
Retro gezegenler sizi korkutmasın. Çünkü aslında hepimizin bu retrolara ihtiyacı var. Bazen hayatı geriye sarıp, sil baştan yaşamak güzeldir ve gereklidir de. Başta canımızı yaksa da, sonradan güç katar ruhumuza.
 İşte siz de bu Venüs retrosunu bunun için kullanın: 
İçinizdeki vahşi Amazon Kadınını uyandırın!

 •••

Venüs'ün Koç burcunda zararda olduğu söylenir. Çünkü Koç burcu zodyağın birinci burcu olması nedeniyle başlatan, öncü, güçlü, yönetmeyi seven, hatta bencil olarak bilinir. Oysa Venüs tüm bu sıfatların tam tersini temsil eder. 
Venüs verici olmayı sever, fedakârdır, uyuma önem verir. Aşkta bencilliğe fazla yer yoktur, bunu iyi bilir. Aşk sevdiğinin içinde eriyip gitmektir. Herşeyi olduğu gibi kabul etmektir. 
Koç burcu Venüs'ün bu sözlerini duyunca güler. Çünkü onun için aşk rekabet demektir, savaş demektir, gözüne kestirdiğini ne pahasına olursa olsun elde etmek demektir. Aşk, Koç için macera ve eğlence demektir ve bunu sevdiğinden almasını çok iyi bilir. Bir kere istediğini aldıktan sonra da yoluna devam etmesini iyi bilir. Yalnızlık ona koymaz. O tekbaşınalıktan muazzam bir güç edinir. 

Koç burcu içimizdeki Amazon Kadınını temsil eder. 
Bu kadın içinde, her erkeğin korktuğu, gücü barındırır. 
Korkusuzdur, ne istediğini çok iyi bilir, cinsel gücünü iyi kullanır ve tek başına kendi ayakları üstünde durmayı her daim başarır. Çünkü içinde vahşi bir savaşçı vardır. 
Bu savaşçıyı gözlerinin içine baktığınızda görürsünüz ve saygı duymadan edemezsiniz ve yanına yaklaştığınız anda, içindeki yanan ateş sizi de etkiler. Hem içinizin ısındığını ama çokta fazla yaklaşırsanız, yanacağınızı hissedersiniz. 

Beyonce, Shakira, Rihanna, Lady Gaga, Mariah Carey, Janet Jackson, Marilyn Monroe, Elizabeth Taylor, Audrey Hepburn & Sarah Michelle Gellar.. tüm bu kadınlar Venüs'ü Koç burcunda olanlara çok güzel birer örnektir. 
Kimileri giyimleriyle, kimileri danslarıyla, kimileri bedenleriyle, kimileri ise sözleri aracılığıyla, Koç burcunun enerjisini kullanarak dünyaya iz bırakmışlar ve bırakmaya da devam ediyorlardır. 

•••

İşte sizin de bu Venüs retrosunu kullanarak, içinizdeki vahşi ormanınıza çekilip, kendi vahşi dişiliğinizi keşfetme zamanınız. 

Önümüzdeki bu bir buçuk aylık süreç içerisinde kendinize şu soruları sormalı ve cevaplarını bulmalısınız: 
1| Bu hayatta hak ettiğim değeri kendime veriyor muyum ve başkalarından görüyor muyum? 
2| Aşk hayatımda kendimi yeteri kadar doyurabiliyor muyum/ sevgilim beni yeteri kadar doyurabiliyor mu?
3| Para ve maddi manevi değer verdiklerimle aram nasıl? Nasıl olmasını isterim?

Nelere dikkat edilmeli
Venüs gerilerken kapımızı eski sevgilimiz çalabilir, bize güzelce vaadlerde bulunabilir, kalbimizi bir kere daha kazanabilir ve retro boyunca hoşça vakit geçirip, eğlendikten sonra, Venüs eski hızzına kavuşur kavuşmaz, bizi bırakıp, çekip gidebilir. 
Bir kaç ay içerisinde ise, bir bakmışsınız bir haber almışsınız. Beyefendi mutlu mesut bir şekilde evleni vermiştir.  
Ani bir şok, ardından dev bir öfke, sonrasında ise hayal kırıklığıyla kocaman bir boşluk kalır kalbinizin derinliklerinde. 

Kendinizi bu konuma sokmayın. 
Bitmiş olan bitmiştir. 
Gitmiş olan gitmiştir. 
Bu yüzden gerçekten bir daha hayatınızda istemediğiniz kişileri tüm sosyal medya hesaplarından engelleyin. Size ulaşmalarını imkansız kılın ki, kafanızı karıştıramasınlar. 

Dikkat etmeniz gereken bir diğer nokta, yeni bir aşka yelken açmak için doğru bir zaman diliminde bulunmadığınız. Çünkü Venüs gerilerken bize aslında hoşumuza gitmeyecek şeyleri hoş gösterebilir. Bu tüm estetik ve güzellik konuları için de geçerlidir. Estetik ameliyatları, saç boyamaları, hatta kestirmeleri, yeni makyaj malzemeleri, giyim kuşam vb. Venüs gerilerken alınan ve güzellik uğruna atılan tüm adımlar sonradan pişmanlık verebilir. 

Bir gezegenin geriliyor olması enerjisini iki katına çıkarır. Bu yüzden enerjileri çok daha yoğun hissederiz. Ama sonuçta bu bir retrodur. Yani enerji ileriye dönük değil, geriye dönük akar. Bu nedenle yeni bir aşk veya bu süreç içerisinde nikah masasında atılan bir imza, sonrasında bize 'Ben bunu neden yaptım' dedirtirebilir. 

Aşk yok, alışveriş yok, o yok, bu yok. Peki biz neler yapacağız bu retro dönemi boyunca diye soruyor olabilirsiniz. 
İlk olarak kendi içinize çekilin ve üstteki 3 sorunun cevabını bulun. Eğer bu soruların cevaplarını bulduysanız, kapınızı isteyen çalsın veya istediğiniz şeyi yapın, alın, korkmanıza gerek yok. 

Venüs'ün sizden istediği tek şey, kendi değerinizin farkına varmanız. Bunu başardıktan sonra, aşk konuları üzerinde yeni bir sayfa açma isteğinde olacaksınız. 
Bunun sonucunda kaybedilmiş bir aşkı geri kazanabilir, zamanında değeri bilinmemiş bir ilişkiye yeni bir şans verebilir veya var olan ilişkinizi bitirebileceğiniz gibi, şimdiye kadar hiç olmadığı kadar derinleştirebilirsiniz. 
Aslında yine herşey sizin elinizde!
Yeterki kendinizi kandırmayın ve başkasının da bunu yapmasına izin vermeyin. 
Kendi ruhunuza ve kalbinize değer verin bu bir buçuk ay. 
Onu maddiyatla değil, maneviyatla besleyin. Ruhunuza o kadar güzel sevgi tohumlar ekin ki, baharla birlikte çiçekler açtığında, siz de içinizde yaşayın baharı, çocuksu çoşkuyu ve yeniden doğuşu.
NOT: Peki ya erkekler ne yapsın bu süreçte?
Boş yere eski sevgililerini rahatsız etmesinler & kendilerini kadın aleminden sakınsınlar. Malum bütün kadınların üzerinde Koç enerjisi olacak, sizi Amazon ormanlarına çekip, ısırırlar sonra. 
Canınızın yanmasını istemeyiz.