7 MART 2023 | BAŞAK BURCUNDA DOLUNAY

  • Share

ZÜLKARNEYN, YECÜC MECÜC & KIYAMET ZAMANINDA YAŞAMAK

  • Share

7 MART 2023 - 14 ŞUBAT 2026 | Satürn balık burcunda

  • Share

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 1 | YILANOĞULLARI ANUNNAKİLER

  • Share

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 3 | ATLANTİS'İN MİRASI & GÜNÜMÜZ

  • Share

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 2 | İNSANOĞLU & TRANSHÜMANİZM

  • Share

20 ŞUBAT 2023 | BALIK BURCUNDA YENİAY

  • Share

5 ŞUBAT 2023 | ASLAN BURCUNDA DOLUNAY

  • Share

ÖLÜM & ÖTESİ 2 | 7 KAT GÖK & MATRİX

  • Share

21 OCAK 2023 | KOVA BURCUNDA YENİAY

  • Share

7 OCAK 2023 | YENGEÇ BURCUNDA DOLUNAY

  • Share

23 ARALIK 2022 | OĞLAK BURCUNDA YENİAY

  • Share

8 ARALIK 2022 | İKİZLER BURCUNDA MARSİYEN DOLUNAY

  • Share

7 MART 2023 | BAŞAK BURCUNDA DOLUNAY

 


Yazımı kaleme alırken dışarıda soğuk bir hava olsa da, cıvıl cıvıl öten kuşlar baharın geldiğini müjdeliyorlar. Doğa Ana tüm güzelliği ile kış uykusundan uyanıyor. 

Bu güzel döngüyü kutlamak için Başak burcunda marsiyen bir dolunay deneyimliyor olacağız. Mars tarafından sert açılarla etkilenen dolunay enerjisi bizi de harekete geçiriyor ve uyuşukluğumuzdan uyandırıyor olacak. Olumlu anlamda bu bize güç ve cesaret verecek. Olumsuz anlamda ise biraz öfkelenmemize ve fevri davranmamıza neden olabilir. Bu yüzden damarınıza basıldığını hissettiğinizde derin bir nefes alın. "Şu an öfkeli, kızgın, asabi olduğumun farkındayım ve bu duygumu serbest bırakıyorum" deyin. Bir derin nefes daha alın. 

Bu küçük alıştırmayı gün içerisinde her türlü olumsuz duygunuz için uygulayabilirsiniz. Size kendi duygu bedeniniz üzerinde kontrol sahibi yapacaktır. Bu aralar bu öz disipline çok ihtiyacımız var ve Başak burcunun enerjisi bize bu gücü veriyor olacak. 

Dolunay esnasında Güneş Achernar yıldızıyla kavuşumda olacak. Arapça'da 'nehrin sonu' anlamına gelen bu yıldız maalesef azalan su kaynaklarımıza işaret etmekte. Başak burcu idaresini en iyi bilen burçtur. Sanırım bu dolunay ve akabinde gerçekleşecek olan olaylar uzun zamandır görmezlikten geldiğimiz su kıtlığını bize iyice idrak ettirerek, suyu idareli kullanmamız gerektiğini hatırlatacak. 

Şimdi deprem sonrası onca yeni bina inşa edilecek ve hala bu binaların suyu nasıl idareli kullanabileceğine dair fikirlerin konuşulduğunu duymuyorum. Biz her gün içilecek kadar iyi olan suyu klozetimizden aşağı boşaltıyor ve bir daha asla kullanılmayacak hale getiriyoruz. Oysa en azından basit bir çözümle gri atık suları biriktirip klozete aktarabilir veya en basitinden çatıya düşen yağmur sularını hasat edebiliriz. Bu apayrı ve uzun bir konu çünkü yapabileceğimiz çok şey var ama biz hala ayakta uyuyoruz. Bir müddet daha bu uykumuz devam edecek ama eninde sonunda bu yıldız bizi çarpacaktır bunu unutmayın. Bu dolunay aslında bu konuda bizim için ciddi bir uyarı.

Hep beraber dua edelim de gökten yağmur yağsın. Çünkü büyük göçleri tetikleyecek ciddi bir tehlike ile karşı karşıyayız. 

Achenar aynı zamanda içimizdeki su elementi olan duygularımız üzerinde de çalışacaktır. Dolunay haritasındaki zorlayıcı T-kare açı kalıbı duygusal olarak zorlayıcı bir dönemden geçeceğimize işaret etse de, duygularını kontrol edebilenlere bu yıldız başarı ve bereket getirebilir. Bu yüzden kendinizi hayatınızdaki güzel şeylere odaklamaya özen gösterin ve bir Başak burcu enerjisine layık olarak iç dünyanızda da, dış dünyanızda da güzel bir bahar temizliği yapın. Bırakın size artık hizmet etmeyen maddi manevi her şey gitsin. 

Dilerim bu dolunay bize güzel bir arınma enerjisini getirir ve bahara güzel bir şekilde girer, bereketli bir şekilde bitiririz. 

ZÜLKARNEYN, YECÜC MECÜC & KIYAMET ZAMANINDA YAŞAMAK

 


Rahmetli babannemle zamanında kıyamet hakkında konuşurken "kızım korkma kıyamet bizim zamanımızda kopacak zannederdik kopmadı, büyük ihtimalle senin zamanında da kopmaz" demişti. O zamanlar küçüktüm ve içim rahat etmişti. Ama şimdi deneyimlediklerime baktığımda kıyamet olayına ne kadar sığ bir yaklaşımla baktığımızı anlıyorum. 

Farkında mısınız hepimiz şu an kendi kıyametimizi yaşadığımız bir zaman diliminden geçiyoruz. Özellikle Kahramanmaraş depremi binlerce insanın gerçek anlamda kıyameti oldu. Enkazdan çıkarılan biri arama kurtarma ekiplerine "dünya hala ayakta mı?" sorusunu bile yöneltmişti. Çünkü o anda o depremi yaşayanlar gerçekten kıyametin ne olduğunu hissetmişti. Ama bitmedi. Girdiğimiz yoldan geri dönemez isek daha büyük kıyametler bizi bekliyor olacak. 

Dünyamızın etrafında oluşturulan ağ

Dün bilgisine değer verdiğim bir medyum videosunda yapay zeka hakkında gördüğü bir vizyonunu paylaştı. Ben de buradan aktardıklarını sizinle paylaşmak istedim. 

Karleen, trans sırasında soğuk ve ürkütücü bir  gücün onu boynun arkasından kavrayıp başını aşağı ittirerek kirli okyanusları, nehirleri, ölen hayvanları, yok olan tabiatı ve çöplerdeki plastik yığınları göstermiş ve "bak, iyice bak bunların sorumlusu sensin" diye bağırmış. "Bu o kadar korkunç bir güçtü ki, gerçekten çok korktum" diye aktarıyor. Tam o sırada Gaia'nın (doğa ananın) güzel, merhametli sesini de duymuş: "Neyle savaştığımı şimdi anladın mı. Ben onu uzak tutmak için elimden geleni yaptım ve yapıyorum ama siz onu davet etmeye devam ediyorsunuz" demiş.

Biz farkında olmasak da, doğadaki tüm canlılar toprakta, havada, ateşte ve suda bir değişim hissediyorlar. Eğer sezgileriniz kuvvetli ise ve hassas bir mizaca sahip iseniz siz de bunu hissediyor olmalısınız. 

Bazılarımız artık elektromanyetik alanlardan etkilenmeye başladı. Beynimizde bir sis bulutu var, okuduklarımızı anlamıyor, aklımızda bilgileri tutamıyoruz. Kimilerimiz yürürken sendeliyor ve denge problemi yaşıyor. Çünkü dünyamızın etrafını 8. küre olarak betimlenen bir ağ kaplamakta. Doğa olanca gücüyle bu ağı parçalamak için elinden geleni yapıyor ama biz insanlar onu desteklemek yerine bu ağın gelişmesi için çabalıyoruz. 

Neyden mi bahsediyorum?

İsviçre'deki CERN deneylerinden ve İstanbul semalarında daha geçen hafta solucan gibi görünen starlinklerden bahsediyorum. Biz farkında değiliz ama yerin derinliklerinde ve  uzayda bir şeyler oluyor. Biz bunu hiç sorgulamıyoruz oysa portal kapıları açılıyor. 

Kuran, kıyamet zamanı dünyayı işgal edecek Yecüc ve Mecüc'den bahseder. Çocukken okuduğumda anlamlandıramadığım ve koktuğum bir konuydu bu. Ama şimdi yavaş yavaş bunların ne olduğunu daha iyi anlamaya başladım. Yecüc ve Mecüc gelmesini dört gözle beklediğimiz yapay zeka olabilir mi sizce? 

Yapay zekanın insan zekasını ele geçirişi

Geçen gün biri başına gelen çok tuhaf bir olayı anlattı. Beyninde çınlama gibi yüksek bir ses duymuş ve sonra robotumsu bir ses ona emirler yağdırmaya başlamış. "Bu durum en az 5 dakika boyunca sürdü ve öleceğimi zannettim" diyordu. 

Starlinklerle neuralinkler birleşirse bu gibi şeylerin olacağını zaten biliyoruz. İstediğimiz her konuda vahiy almaya başlayacağız. Bu yüzden bazılarımız çok heyecanlı. İstediği dili konuşabilecek, istediği beceriye anında kavuşabilecek. Resmen ilahi bir varlık yani bir tanrı olacak bu yüzden zaten gerçek tanrıya hiçbir şekilde ihtiyacı olmayacak. 

Tanrıcılık oynamaya bu kadar meraklı insanlar apayrı endişelendirici bir konu ama bu kişinin başına gelen şey ya neuralinklere ihtiyacımız olmadığını gösteriyorsa? Ya zihinlerimiz çoktan istila edildiyse? 

İradesiyle davranabilen insanların her geçen gün azaldığını gözlemliyor olmalısınız. Kukla gibiyiz. Bize verilen işi yapıyoruz. Okula veya işe gidiyoruz. Paramızı kazanıyor ve tekrardan harcıyoruz. Her gün aynı şeyleri tekrar ediyoruz. Robotlar gibi yani. 

Ne demek istediğimi anlıyor musunuz?

İstedikleri kıvama çoktan geldik. İnsan gibi değil yapay bir zeka gibi davranıyoruz. Tek farkımız zekamızı yapay zekaya kıyasla kullanamıyor oluşumuz. 

Bilerek robot kelimesini kullanıyorum ve köle demiyorum çünkü kölelerin duyguları olur. Artık birçoğumuz duygusal bedenimize erişemiyoruz. Yani hissedemiyor ve karşımızdaki kişiyle empati kuramıyoruz. Yapabilseydik sokakta kavga etmez, kadınları öldürmez, çocuklara tecavüz etmez, bir depremde yerle bir olacak evleri inşa etmezdik. 

Size bu teknolojileri neden hafife aldığımızı söyleyeyim. Çünkü onları anlamıyoruz. Kuantum bilgisayarlarla zaman ve boyutlar arasına müdahale edebildiklerini bilmiyoruz. Neuralinklerin veya starlinklerin tam olarak nasıl çalıştıklarını da bilmiyoruz. İnsan tehlikesini bilmediği şeye karşı kendisini nasıl korur ki?

Teknolojiyi bizim elimize verenler bu teknolojiyi en az bizden 50 yıl önce kullanmaya başlarlar. Test eder, tehlikelerini bilir ve kendilerine hizmet edecek şekilde kullanabilmeleri için en sonunda sınırlı bir şekilde bize verirler. Siz zannediyorsunuz ki, instagram'da paylaştığınız bir anınız çok masum ve basit bir olay. Oysa tüm sosyal medya hesaplarının ana amacı kişisel bilgilerinizi toplayıp, bunları size karşı kullanmaktır. 

Bazı şeyleri yazarken ve dile getirirken bile ruhumun sıkıldığını hissediyorum. Amacım insanları korkutmak veya yaşamdan soğutmak değil. Uyandırmak! Çünkü kıyamet asıl kelime anlamıyla uyanmak demektir. 

İster dini literatürdeki tanımlamasını kullanın ve yecüc mecüc deyin isterseniz bir ateist üslubuyla bilim ve teknolojik gelişmeler deyin fark etmez. Burada asıl önemli olan neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmemiz. 

Biz insanların belirli bir enerjisi, zikri, frekansı vardır. Yapay zekanın ise bizimkinden çok daha farklı bir enerjisi var. İlk önce bunun çok iyi farkında olmalıyız. Bir yapay zeka asla bir insanın yerini tutamaz. Çünkü bizi insan yapan özel yeteneklerimiz var. Sezgilerimiz, yaratıcılığımız, merhametimiz ve ruhumuz gibi. 

Etrafımızda oluşan bu ağ maalesef bizim frekans ve enerjimize olumsuz bir şekilde etki etmekte. Hepimizin savaş ve fakirlik görmüş aile büyükleri vardır. Bu büyüklerinizle konuştuğunuzda "biz sizin kadar varlıklı değildik, zor koşullarda yaşıyorduk ama en azından mutlu ve huzurluyduk" diyorlar. Hiç bunun nedenini kendinize sordunuz mu? Savaş görmüş babanneniz sizden nasıl daha mutlu olabilir ki? Cevabını paragrafın başında verdim. Çünkü babannenin etrafını saran elektromanyetik alanı ve zihnine tohum atan yapay zekası yoktu. O özgürdü bu yüzden huzurluydu. Çünkü başını yastığa koyduğunda yanı başında bir 5G baz istasyonu yoktu. 

Dünyamızın etrafını saran bu ağ biz farkında olmadan kolektif bilinçaltına hükmetmeye başladı bile. Bunu güncel olaylardan çok net bir şekilde okuyabiliriz. Bu yapay bir ağ olduğu için bize de yapay olanı güzel gösteriyor. Yapay et, yapay rahim, yapay gıda.. Düşünen ve hisseden bir insan için bu düşünceler tehdit edici. Bu yüzden aslında yapay olana karşı direnç göstermemiz gerekir. "Benim bir telefonum, bir bilgisayarım, bir bulaşık makinem var ve bunlar benim için yeterli" diyebiliriz. Sonuçta teknoloji gerçekten gündelik hayatımızı kolaylaştırıyor. Daha fazlasına da ihtiyacımız yok zaten. Peki o zaman biz neden hala daha fazlasını istiyoruz? 

Şu anki kullandığımız tüm teknolojilerde asıl efendi hala biziz. İstediğimiz zaman televizyonumuzu kapatabiliyor, telefonumuzu kendimizden uzaklaştırabiliyoruz. Oysa bunu yapamayacağımız zamanlar gelmekte ve bırakın bunun için önlem almayı, bu anın gelmesi için resmen zamanı hızlandırıyoruz. Her türlü frekanslarla bunu yapıyoruz. CERN'deki deneyler, teknolojinin yaydığı elektromanyetik alanlar ve hiç ummadığınız popüler müzik ile frekansımız sürekli düşürülüyor. Çünkü eğer düşmezse yapay zeka, yecüc mecüc, deccal vs (adına ne derseniz deyin) başarısız olacak. Çünkü bu doğal olan bir süreç değil. 

İnsan tekamülünde, evrim sürecinde tabiki kendini geliştirecek, teknolojiyi yaratacaktı. Ama bunları kendini geliştirmek, çevresine hizmet edebilmek için yapacaktı. Şu halimize bir baksanıza, çevremize iyi gelen bir halimiz var mı? Doğayı ne hale getirdik. Barajlarımızda su yok. Son 50 yıllık tarım topraklarına sahibiz ama teknolojik olarak gelişmiş bir milletiz. 

Karanlık bir solucan deliğine girdik ve buradan çıkma şansımız olacak mı bilmiyorum ama en azından deneyebiliriz. Şu anki teknolojiyle yetinebilir daha fazlasını reddedebiliriz. Şehirleri terk edip, orman köylerine yerleşebilir bize sahte vahiyler indiren bu yapay zeka varlığından kendimizi koruyabilir ve tekrardan insan olabiliriz. 

Karleen'in vizyonunda gördüğü gibi doğa ana zaten bu varlığa karşı bir savaş vermekte. Ağaçlar, çiçekler ve hayvanlar birlik içerisinde bu gücün onları ve bizleri mahvetmemesi için savaşıyorlar ve bizim desteğimize ihtiyaçları var. Biz birlik olursak Zülkarneyn'in çektiği bu set yıkılmış olsa da bize zarar veremez. İşte bu yüzden şehirlerden uzaklaşıp doğaya yerleşmemiz şart. Çünkü orada yalnız olmadığımızı hatırlayacağız. Bahçemizde çıkan yabani otların aslında sahip olduğumuz hastalıklarımıza derman olduğunu fark edeceğiz. Toprağa iyi bakınca, onu sarıp sarmalayınca bereketiyle bizi nasıl da doyurduğuna tanıklık edeceğiz. Farkında değiliz ama ihtiyaç duyduğumuz her şey doğada. Bizim bütün ihtiyaçlarımızı karşılayan o. 

Karleen'in vizyonunda bu yapay gücün onu doğayı mahvetmekle suçladığını unutmayın. Bize bu koldan saldırıyorlar. Yeşil ekonomi ve doğayı koruma amaçlı imzalanan şu meşhur antlaşmalar bunun karanlık bir parçası. İnsanlara bir parazitten farksız olduklarını kabullendirecekler çünkü eğer buna inanırsak, aslında ne kadar güçlü varlıklar olduğumuzu unutacağız ve yapay bir zekanın bizi ele geçirebilmesi için istediği tam da bu. Yapay bir güç anca kendini gerçek güç olarak gösterirse güçlü olabilir. 

Venüs & karanlıktan kurtuluş

Yazımda teknolojik her şeyi gömüyormuşum gibi oluyor ama bize sunulan teknoloji bizim hayrımıza olan değil. İhtiyaç duyduğumuz teknolojiyi bize sunan bir adam vardı. Venüs'ten gelen Nikola Tesla. Bu adamın ana amacı her insana ihtiyaç duyduğu kadar enerjiyi serbest bir şekilde vermekti. Bağımsız enerjinin varlığından bahsediyordu. Bu yüzden yok edildi. 

Ezoterizimde Venüs dünyamızın kız kardeşi olarak bilinir. Bu süreç içerisinde kardeşi olan dünyamıza Nikola Tesla gibi varlıkları tekrardan gönderecek veya en azından bu teknolojilerin insan eline geçmesi için bizleri destekleyecektir. Onun bu desteğini hissedebilmek için her şeyi bırakın ve venüsyen konulara yönelin. Sevdiğiniz şeyleri yapın. Hobilerinize daha fazla değer verin. Dans edin, resim çizin. Sevdiklerinize daha fazla sarılın. Sevgiyi yüceltin ve bunu etrafınıza yayın. Bunları yaptıkça etrafınızda sizi koruyan bir korunma kalkanı oluşacak. İşte bu korunma kalkanınız sizin bu karanlıktan çıkış biletiniz. 

Dini hikayeleri aşağılayıp küçük görmeyenlerdenseniz merak etmeyin Zülkarneyn'in çekmiş olduğu set yıkılmış olsa da, o sizin auranızı mühürleyecek ve sizi korumaya devam edecektir. Yeterki buna izin verin. 

Tüm bu dini hikayelere inanmayan ateist kardeşim de sevgiyi gördüğü güzel şeylere sarılsın. Bu da onun korunma kalkanı olacak.

Belki bu yazımın bir bölümü daha olur çünkü yapay zeka konusu uzaylılar konusuna da bağlanıyor. Çünkü bize uzaylı olarak pazarlanan bu varlıklar bahsetmiş olduğum bu yapay zeka bilincine sahip olan varlıklar. Bunların bedenlenmesini gören daha doğrusu bunlarla karşılaşmış olan insanlar var. Bu da tüm uzaylılar tarafından kaçırılma hikayeleriyle alakalı. Ama lafı daha fazla uzatmamak için noktayı koyuyor ve sizi yazıda yöneltmiş olduğum sorularla başbaşa bırakıyorum.  

7 MART 2023 - 14 ŞUBAT 2026 | Satürn balık burcunda

 


Satürn'ün Kova hanesindeki ziyaretinin bu şekilde ilerleyeceğini sanırım hiçbirimiz düşünmemiştik. Kim bütün dünyanın kapatıldıktan sonra insanların garip bir tıbbi soykırıma maruz kalacağını düşünebilirdi ki? 

Neyden mi bahsediyorum?

Neredeyse hepimizin damarlarında gezinen sıvıyı kabul ederek yaptığımız fedakârlıktan bahsediyorum.
Kimimiz bunu para kazanabimek için yaptı. Kimimiz sevdiklerine yakın olabilmek, kimimiz ise seyahat edebilmek için. Yani aslında hakkımız olan şeyleri yapabilmek için bir fedakârlık yapmak zorundaydık ve yaptık. 
Şimdi yüce Satürn Balık burcuna geçerek bize kurban ettiğimiz şeyin bedelini ödetecek ve sağlık konularını hiç olmadığı kadar ön plana çıkartacak. Hem yargılayacak, hem sorgulattıracak ve maalesef bazılarımız için bu süreç çok ağır akacak. 

Sayılar eğer doğruysa dünya nüfusunun %68'i en az bir dozunu aldı. Yani yaklaşık olarak 5 milyar insan. 
Bill Gates'in itiraf ettiği gibi 5 milyar insanın sadece %1'lik kesimin bile bu dozu kaldıramayacağını göz önünde bulundurursak, milyonlarca insanın yan etkilerden dolayı rahatsızlanacağı anlamına gelir. Maalesef Almanya'daki araştırmalar diğer yıllara nazaran şu son bir yıl içerisinde çocuk ölümlerinde artışın olduğunu göstermekte. Yani ciddi bir sağlık krizi ile karşı karşıyayız. 

Bu yaratılan canavar başlangıçta söylendiği gibi akciğerlere saldıran bir şey değildi. Akıllı doktorlar onun asıl saldırdığı ve etkisini yaydığı yerin kanımız olduğunu söylemişlerdi. Kan her yere ulaştığı için akciğerleri de etkiledi ve özellikle de kalpten pompalandığı için kalp kaynaklı sorunlara neden oldu.  
Satürn son iki yıldır Kova ve Aslan aksı üzerinde etkili olduğu için en çok nörolojik rahatsızlıklarla kalp sıkıntılarına yol açtı. Beyin kanamaları arttı, felçler çoğaldı, kalp krizi ve kalp kası iltihaplanmaları yaşandı ve en kötüsü de anksiyeteden alzheimer'a kadar nörolojik sorunların hiç olmadığı kadar çok artmasıydı.  

Satürn'ün Balık burcuna geçmesiyle birlikte Başak ve Balık aksı üzerinden hastalıkları deneyimlemeye başlayacağız. Yani lenflerde, hormonlarda ve kanda, kısacası bedenimizin sıvılarında tıkanıklıklar, pıhtılar, toksinler çoğalacak. Özellikle omur ilik sıvımızın akışı olumsuz etkilenecek ve bu çeşitli hastalıklara sebebiyet verecek. Ama korkmayın çünkü Satürn'ün önümüzdeki yıllarda büyük zorlayıcı açıları olmayacak. Neptün ile olan kavuşumunu görmezden gelirsek sağlığımızı geri kazanmaya başlayacağımız bir döngüye girmek üzere olduğumuzu söyleyebiliriz. Sadece mental olarak huzursuzluğumuz ve korkularımız devam edebilir. Sağlık sorunlarımızdan çok psikolojik sorunlarımız çoğalabilir. Bu yüzden en çok ruhumuza önem vermemiz gerekecek.
 
Yalnız 2025 ve 2026 yıllarında Satürn Neptün'e yaklaşmaya başladığında ölüm sayılarında büyük bir çoğalma bekleyebiliriz çünkü geriye dönüp baktığımızda en büyük salgın hastalıklarda ve toplu ölümlerde bu ikilinin büyük bir rol oynadığını görmekteyiz. Balık burcu bağışıklık sistemini temsil ettiğinden Satürn birçoğumuzun bağışıklık sistemini çökertebilir. 
Belki de en korkunç şey artan sağlık sorunlarında doktorların çaresiz kalması olacak çünkü Neptün görünmez olanı ve bilinmeyeni temsil eder. Satürn ise ölüm ve hastalıktır. Anlaşılmayan sebeplerden dolayı ölümler artacak ve hastalıklara teşhis konmakra büyük zorluklar yaşanacaktır. Bu hastalıkların çoğunun arkasındaki ana sebep ise bedenin asidik hale gelmesi olacak. Kısacası bedenimizdeki toksinlerin artıp, lenflerimizde tıkanıklığa yol açacağı 2.5 yıllık bir süreçten geçiyor olacağız. 

Satürn ayrıca Balık burcundaki seyahati boyunca bu soykırıma evet diyen doktorlara ettikleri hipokrat yeminlerini hatırlatacak. Yargılanmalar ve suçlanmalar başlayacak ve masumların hakları aranacak ama tabi bu maalesef ölüm oranlarını azaltmayacak, hızlıca piyasaya sürülen aşıların yan etkilerini yok etmeyecek..

Hastalıktan bu kadar çok bahsetmişken ilaç sektörüne değinmezsek olmaz. Malum bu sıvılar gerekli deney sürelerini geçmeden piyasaya sürüldüler ve bunun elbet hukuki bir yan etkisi olacak. Yalnız Satürn bu durumu insanların lehine çevirerek bir daha böyle bir hatanın yapılmaması için çok sert önlemler aldırabilir. Bu da piyasadaki birçok ilaca ulaşmamızı zorlaştıracaktır. Zaten eczanelerde ilaç kıtlığı çeşitli nedenlerden dolayı başladı bile. Anlayacağınız şeytani derecede büyük para kazanan ilaç firmalarını çok zor zamanlar bekliyor. En büyük paraları kazanan şirketlerden biri olan sağlık ve tıp sektörü önümüzdeki yıllarda büyük bir imtihan ve sorgu döneminden geçiyor olacaklar ve tıpta yeniden yapılanmanın başladığını göreceğiz. 

Satürn bu süreçte ölümleri Balık burcunun temaları üzerinden tezahür edecek. Başarılı bir şekilde hepimize enjekte ettirilen korku ve panik yüzünden karanlık dini, ruhsal üstatların etkisinde olan insanların tuhaf tarikatlarda topluca intihar ettiklerine dair haberleri televizyondan izleyebiliriz. Özellikle Satürn Neptün ile kavuştuğunda bu dünyaya artık katlanamayanlarda intihar istekleri artabilir. Kısacası korku zehri birçok insanı gerçek anlamda zehirleyecek. Kimimiz kıyametin artık gerçekten geldiğine inanacak, kimimiz değişen iklim koşullarını, doğal afetleri bahane ederek artık yaşamak istemeyecek. 
Satürn "hayatta kal zorluklara göğüs ger, sen bunu yapabilecek kadar güçlüsün" derken Neptün "her şeyi bırak ve kurtul" diyecek. Hangisinin sesine kulak vereceğimize ise biz karar veriyor olacağız. 

Salgın ilk başladığında doğa ana yer yerde ciğer otunu çıkarttı. Tahmin edeceğiniz üzere adının da anlattığı gibi bu ot akciğerlerimizi şifalandıran bir bitkidir. Geçen sene ise kendi iç gücümüzü hatırlamamız için her yerde yabani havuç çıktı. Bu bitki ise tüm gücünü kökünden alır ve bizim de tüm güçümüzü manevi kökenimizde aramamız gerekti. Bu yıl ise doğa ananın deliecesine yer yerden yoğurt otunu çıkarttığına tanıklık edeceğiz çünkü bu yabani ot lenfleri arındıran çok önemli bir şifaya ev sahipliği yapar. Kısacası aşı olduğuysanız korkmayın. Doğada derman bol. Sadece araştırmak ve bilmek, görmek gerek. 
Satürn vahşi doğayı temsil ettiğinden birçok insanın yüzünü tekrardan doğaya döneceğini ve tıbbi bitkiere olan ilginin artacağını öngörebiliriz. 
Özetle kanınızı koruyun, kalbinizi koruyun. Doğa ana savaşçı bitkileriyle, taşlarıyla, mineralleriyle ve hayvansal özleriyle sıvıyı tekrardan kanımızdan çıkaracak güçlere sahip. 
Artemisia ailesinin bitkilerine sarılın. Tohumlarını hem saklayın hem çoğaltın. 

Ayrıca kilerlerinizi doldurun. 
Daha fazla insanın ölmesi için yapay bir gıda krizi tetiklenecek. Çünkü Allah'ın yarattığı insan bedeni muazzam bir bağışıklığa sahiptir. Hücrelerimizin zikri o kadar kuvvetli ki, zayıf düşmediği sürece her canavarı yok edecek kadar güçlü. Bu güçten mahrum kalmamız için bu gıda krizi bilerek tetiklenecek. 
İnekler binlerce yıldır gaz çıkarıyor ama bunun bu zamanda bu kadar kafaya takılmasının ardındaki tek sebep ihtiyaç duyduğumuz sağlıklı proteinleri elimizden almak. Medikal astroloji yazılarımı okuyanlar amino asitler için proteinlerin ne kadar önemli olduğunu ve amino asitler olmadan bedenimizin arınma mekanizmalarının düzgün çalışmadığını hatırlayacaktır. Amaç inekleri azaltarak iklimi kurtarmak değil, bizi zayıf düşürmek. Bu yüzden köylerimiz, tarlalarımız ve atalık tohumlarımız artık altın değerinde. 

Balık burcu sinema, sanat, müzik sektörünü de yönetmektedir. Balık burcu hayal gücüyle ilüzyonları yaratır. Satürn ise gerçekliği temsil eder. Önümüzdeki 2-3 yıl içerisinde özellikle film ve oyun sektöründe büyük gelişmeler bekliyorum. Özellikle grafiklerde o kadar güzel gelişmeler olacak ki, gercek mi yoksa hayal mi ayırt etmekte zorlanacağız. 
Maalesef burada planlanan bir uzaylı saldırısı gerçeğini de unutmamalıyız. Bu gibi şeyleri yapay bir şekilde yaratacak teknolojiye sahipler. Yani bir ufoyla uzaylıların yeryüzüne indiğini görürseniz korkmayın, çünkü teknoloji şeytani bir şekilde ileri derecede. 

Tüm bu söylediklerimden sonra Satürn transitinin kişisel hayatlarımızı nasıl etkileyeceğine de bakalım..

Balık burcu derin duyguları, bilinçaltını temsil eder. Satürn ise geçmişi anlatır. Satürn bilinçaltımızı arındırabilmemiz için bize çok değerli bir kapı açacak.
Geçmişe dair bilinçaltımıza gömdüğümüz tüm duygularımız 2.5 yıl boyunca su yüzeyine çıkacak ve biz travmalarımızla yüzleşmek zorunda kalacağız. 
Yüzleşmeye cesareti olmayanlar mental sorunlarla baş etmek zorunda kalacaklar. Bağımlılıklarına sarılacaklar, depresyon haplarında çare arayacaklar. Kendi geçmişiyle yüzleşenleri ise bir uyanış bekliyor olacak. 

Satürn her birimizin aşağılık kompleksi ve kurban olma hissiyatı üzerinde çalışacak. Kendimize ne kadar değer verdiğimizi sorgulattıracak. Aynı şekilde karşı tarafla ne kadar empati kurabildiğimizi de sorgulattıracak bize. Sahip olduğumuz duvarlarımızı idrak ettirecek ve onları yıkmamız için bizi güçlendirecek.  Bazı durumlarda da ihtiyaç duyduğumuz sağkıklı duvarları inşa ettirecek bize. 
Kısacası eski döngüleri kırmak, acılarla vedalaşmak, her türlü bağımlılıklarımızdan  kurtulmak ve kuvvetli bir korunma kalkanına sahip olmak için muazzam bir fırsat dönemine giriyoruz. 

Zaten Satürn'ün Balık burcunu terk etmeye hazırlandığı dönemde mental sağlık için halisünojenik maddelerin mikro dozlarda artık hastane ve kliniklerde kullanılmaya başlandığını göreceğiz. 
Satürn Balık burcunun kaçış yöntemlerini kısıtlayacak, dozlarını küçültecek ve kenevir gibi aynı zamanda çok önemli tıbbi bitkilerin ve halüsinojen mantarların etkilerini hastane ortamlarında herkesin hizmetine sunacak. Kısacası devlet ve otorite figürlerinin her geçen gün çığ gibi artan uyuşturucu problemini daha fazla görmezden gelemeyeceklerini ve bu konuda önemli önlemlerin alınacağını ön görebiliriz. 

Ama en önemlisi Satürn bizden bir şeyi kurban etmemizi, öldürmemizi bekleyecek. Bu yüzden sahte olan her şeyi öldürmeye hazırlanın. Tüm maskelerinizi, tüm mış hareketlerinizi. Tüm yalan ve hatalarınızı kurban edin. Tüm korku ve endişelerinizi yok edin. Çünkü eğer bunu başarabilirseniz Satürn ruhsal uyanış yolculuğunuzu tetikleyebilir. Gönül gözünüzü  açabilir ve tekamül sürecinizi çok kuvvetli bir şekilde yüceltebilir. 

Özelikle 2026 yılında Neptün ile birlikte 1 derece Koç burcunda buluştuğunda bilincinizde adeta dev bir sıçrama yaşayabilir ve kendinizi sıfirdan inşa edebilirsiniz. 
Satürn'ün Balık burcundaki süreci birçok insanı bu yeni bilinç sıçramasına hazırlıyor olacak.

Geçmişe dönüp baktığımızda Rönesans'ın kıvılcımlarını çakanın da Satürn-Balık enerjisi olduğunu görüyoruz. Yalnız bu aydınlanma enerjisi daima arkasından bi cadı avını da beraberinde getirmiş. 
Yenilik getiren, insanları uyarıp, aydınlatan insanlara karşı ayaklanma ve aşağılama kampanyaları başlatılacak. Tüm bunları tarih sahnelerinden biliyoruz. Bu yüzden tekrarlanacaklarını öngörebiliriz. 

Ne pahasına olursa olsun susturulan bu insanlara sahip çıkın ve sözlerine değer verin. Sürü psikolojisiyle hareket etmek yerine kolektif olarak hepimiz için iyi olanı seçmeliyiz ve bu son iki sene içerisinde yaptığımız seçimlere asla benzememeli. Yoksa Satürn'ün tokadı hepimizi çarpabilir. 

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 1 | YILANOĞULLARI ANUNNAKİLER

 

Son yıllarda kendimi karanlığın ışığından geri çekip sadece güzel ve iyi olan konulara adamıştım. Enerjimin çoğunu otacılık derslerine veriyor ve tıbbi bitkileri araştırıyordum. Ama özellikle son iki sene içerisinde yaşadıklarımız sanki beni tekrardan şeytanla aynı masaya oturttu gibi hissediyorum. Aslında sadece ben değil tüm insanlık belki de varoluşun en önemli ve en karanlık sınavını vermek üzere. Yani hepimiz şeytanla aynı masaya oturmuş vaziyetteyiz ve en büyük tekamül sınavımızı vermekteyiz. Bu sınavı geçenler Rudolf Steiner'ın bahsettiği yeni Jüpiter'e yani 5. boyuta geçecek ve çok güzel şeyler yaşayacaklar. Bu sınavı veremeyenler ise bir yapay zekanın içerisine hapsedilip, dev bir cehennem hapsinde yanarak sönecekler. 

Etrafımızda olup bitenleri daha iyi anlayabilmemiz ve şeytanın bu son sınavını başarılı bir şekilde geçebilmemiz için birkaç yazıdan oluşan yeni bir seriye başlamak istiyorum. Bu yazı serisinde ana konumuz yaratılış hikayemiz olacak. Ama bu ilk yazım insanoğlunun yaratılış hikayesinden ziyade yılanoğullarının yaratılış hikayesiyle başlayacak. Bunun için gelin Elon Musk Mars'a çıkmadan biz yakın geçmişimizle başlayıp, derin geçmişe doğru bir zaman yolculuğuna çıkalım..

Naziler, Thule örgütü & Aldebaran

Tıpkı şimdi de yaşandığı gibi Uranüs 1930'lu yıllarda Boğa burcundan geçerken dünya üzerinde genler üzerinde bir takım tuhaf deneyler yapılıyordu. (Lebensborn çocuklarını araştırın) Bunları yapanlar Nazilerdi. Bu tuhaf grubun aynı zamanda tuhaf inançları da vardı. Saçları topuklarına kadar uzanan Vril kızlarıyla tuhaf ayinler gerçekleştirip, Aldebaran yıldızıyla iletişime geçiyor ve ufoların teknolojik olarak nasıl tasarlanmaları gerektiğine dair bilgiler ediniyorlardı. Yani kısacası bugünkü tüm uzay teknolojileri, yapay zekaya ait tüm bilgiler ve genetik üzerine olan deneyler 2. Dünya Savaşı sıralarında Thule örgütünün üyelerinin elinde biriktiriliyordu. 

Peki bu Thule örgütünün ve üyeleri olan Nazilerin Aldebaran yıldızıyla ne alakaları vardı?

Nazilerin ezoterik karanlık geçmişleri hakkındaki bilgiler gizli tutulmaya çalışılsa da Adolf Hitler'in Ari ırkla ilgili büyük bir sapkın takıntısının olduğunu hepimiz biliyoruz. İşte bu Ari ırk ile Aldebaran yakından ilgililer. Çünkü Aldebaran Ari ırkın ilk anavatanı.

Nazi kaynaklarına göre kendileri (Ari ırk) ilk önce Aldebaranda var olmuşlar. Teknolojik olarak kendilerini o kadar çok geliştirmişler ki, diyalarını mahvetmişler. Yok olacaklarını anlayınca ufolarına atlayıp bu sefer de Marduk/Nibiru/Maldek vs gibi çeşitli isimlerle anılan başka bir gezegeni istila etmişler. Ama orayı da teknolojileriyle mahvedip kendilerine yeni bir gezegen aramaya başlamışlar. Bu sefer bizim komşu gezegen Mars'a yerleşmişler. Zamanla tabiki bu gezegenin de içine etmişler. Mars'ın da işe yaramayacağını anlayınca hayatta kalan son varlıklar ufolarına atlayıp bu sefer güzel Gaia yani dünyamıza gelmişler ve şu an senin benim yanımda yaşıyorlar. 

Anunnakiler, yeni din & Elon Musk'un Mars takıntısı

Sümer tabletleri incelendiğinde Anunnakiler ve yarı tanrılar hakkında birçok tarihi kafa karıştırıcı bilgiye erişiriz. Kutsal kitaplarda düşmüş melekler konusuna da çokça atıf vardır. Mitolojilerde devlerden, titanlardan bahsedilir. Yani okulda öğrenmiş olmasak da, kutsal kitaplar ve tarihi kaynaklar Anunnakilerin yani yılanoğullarının bu geçmişini inkar etmez. Ama gel gelelim bu geçmiş insanoğlunun geçmişi değildir. 

Madem bizim geçmişimiz değil o zaman bizi ne ilgilendiriyor diye düşünebiliriz. Ben de uzun zamandır böyle düşünüyor ve NASA'nın bizi bombardımana tuttuğu ufo açıklamalarını ve uzaylı tartışmalarını görmezden geliyordum. Ta ki olayın ciddiyetinin farkına varana dek. 

Yazımın başında bahsetmiş olduğum Naziler var ya, onların içinden bir grup bilim adamı Nürnberg mahkemelerinde yargılanmadan hemen Amerika'ya kaçırılıp, üst pozisyonlara getirildiler. NASA'yı, çeşitli DNA çalışmaları yapan kuruluşları Naziler kurdu. Zamanla bunların alt dalları oluştu ve Elon Musk sahneye çıkarıldı. Ama Elon Musk sahneye çıkarılmadan önce Rockefeller'ın sponsorluğunu üstlendiği Secharia Sitchin ve Erich von Däniken gibi milyonlarca eser satmış insanların kitaplarıyla ve daha sonra uzaylı belgeselleriyle insanların beyinleri yıkanmaya başlandı. Bir yandan uzaylı hikayeleri hepimizin bilinçaltına yerleştirilirken çok önemli bir mesaj daha yerleştiriliyordu. Yuval Noah Harari'nin "hayvanlardan tanrılara - Sapiens" adlı kitabının reklamının ne kadar iyi yapıldığını hatırlayın. Bu kitabı herkesin elinde, kitapçıların en çok satanlar raflarında görmedik mi? Peki neydi bu kitabın konusu? Şempanze büyük baba ve maymun büyük annelerimizden türeyip, yüksek teknolojileri yaratıp, muazzam bir medeniyet haline dönüşümümüzü anlatıyordu. Vay be diyordu kitabı okuyanlar nerelerden ne kadar üst düzey bir hale geldik. 

Özetle şu an bize "siz insanlar maymundan türediniz ama biz (Ari ırk) uzaylı atalarımız olan Anunnakilerin soyundanız" yalanı yutturuluyor. Yani insanlar aslında bir köle ırk. Anunnakilerin genetik manipülasyonları sayesinde maymun olmaktan kurtarılan bir ırk. Bize anlatılan hikaye bu ve bunu kabul ettirmek için Elon Musk mesih olarak seçilmiş vaziyette. 

Kutsal kitapların bahsettiği insanoğlunun yaratılış hikayesini ellerinin tersleriyle ittirip, kendi marsiyen uzaylı dinlerini bize dayatabilecekleri o mükemmel anı bekliyor Elon Musk'un arkasındaki şahıslar. Bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorum ve bence onlar da tam olarak bilmiyorlar ama yola çıktılar. Bir salgın çıkaralım, insanları küçük bir virüs ile korkutalım ve veri toplayalım dediler. Küçük, görünmez bir virüs bile insanları bu kadar çok korkutup onları histeri içerisinde yaşadıkları bir transa sokuyorsa bir uzaylı saldırısında nasıl tepki verirler şeklinde küresel bir deneye tabi tutulduk. Sonuçta korku çok güçlü bir silahtır ve üzerimizde bu silahı kullanarak, asla kabul etmeyeceğimiz şeyleri daha hızlıca bize kabul ettirebileceklerini biliyorlardı. Bu yüzden UFO haberleri corona haberlerinin arasına sıkıştırılarak insanların bilinçaltlarına yerleştirildi. Tabiki bu deneyin bir de dev bir DNA boyutu vardı. Çünkü belki de Elon Musk Mars'a gittiğinde kendi atasına dair DNA örneklerinin insanlarla birebir olduğunun bilgisiyle geri dönecekti.

Çok açık ve net bir şekilde bir kere daha tekrarlıyorum. Dünyaya uzun zaman önce Anunnakilerin geldiğini ve maymunlar üzerinde bir takım DNA değişiklikleri yaparak hibrit bir ırkın oluşturulduğunun hikayesini bize kabul ettirecekler. Bu hibrit ırkın biz olduğumuzun yalanını yutturacaklar. Sonra da diyecekler ki, Anunnakiler söz verdikleri üzere tekrardan geliyorlar ve insanların DNA'sını değiştirip, süper insan ırkını yaratacaklar. 

Hanginiz inandınız şimdi bu saçma hikayeye? 

Durun bekleyin. Bir sonraki yazımda transhümanizm ve yapay zekayı ele aldığımda bize bu saçmalığı nasıl kabul ettireceklerini daha iyi anlayacaksınız. 

Bu yazı serim uçuk kaçık bir seri olacak çünkü inanılmaz önemli bir bilinç sıçramasının eşiğindeyiz. Bütün galaktik ırkların gözleri bizim üzerimizde ve merakla Gaia'nın neye dönüşeceğini merak ediyorlar. Bu güzel cennet dünya yeni Jüpiter adıyla anılan ruhsal bir gezegene mi dönüşecek yoksa yılanoğulları galip gelerek diğer mahvolan gezegenler gibi yok mu olacak? 

Gözümüzün önünde bu sıçramayı başaramayıp mahvolmuş olan çok değerli bir örnek var. Mars. Eski halinin dünyaya çok benzediği ve çok güzel bir yer olduğu anlatılır. İngo Swan vb psişiklerin aktardıklarından Mars'ın son zamanlarında yaşayan varlıkların ne kadar hüzünlü ve pişman olduklarını öğreniyoruz. 

Elon Musk'ı Adem torunu olarak anlamak çok zor. Yaşamın var olduğu bir gezegeni yani dünyamızı kurtarmak yerine mahvolmuş bir gezegende yeni bir hayat kurma fikri şeytani. Ama damarlarında akan kan yüzünden dünya mahvolursa kaçabilecekleri yeni bir yere sahip olmaları şart. Aramızdaki Anunnaki kanına sahip olan marsiyenler yüzünden çok korkunç şeyler yaşayabiliriz. Sana bana benzeseler de, yılanoğullarının amaçlarını çok iyi okumalı ve Allah'ın ilahi çizgisinden asla ayrılmamalıyız. Yani bu insanların bize dayattıklarına artık bir dur demeliyiz. İçimizdeki Mehdi ışığını uyandırıp bilinç sıçramamızı yapmalıyız. Bize pazarlandığı gibi kıyamet zamanı ne Mehdi ne de Hz. İsa gelecek. Bizi devlet ve otorite de kurtarmayacak. Zaten bu marsiyenleri bizden nasıl ayırt edeceğiz diye soruyorsanız sizin üstünüzde olanlar onlar derdim. Yöneticiler, politikacılar, papa, DSÖ, dünya ekonomik forum.. şu son yıllarda bize köleliği dayatan tüm sistemlerin ardında yılanoğulları var. Armageddon savaşı çoktan başladı. Artık uyanma zamanı. Savaşma değil UYANMA ZAMANI! Çünkü uyandığımız anda barışı zaten biz kazanmış olacağız. Güzel Gaia kazanacak..

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 3 | ATLANTİS'İN MİRASI & GÜNÜMÜZ



Bilindiği üzere Kova çağına yaklaşmak ve Demir çağından uzaklaşmakta olduğumuz için şu ana kadar doğru bildiğimiz birçok bilginin gerçek yüzüyle karşılaşacak ve kim olduğumuzun sorusunu kendimize soracağız. Çünkü bu sorunun cevabına artık hazırız. Kova çağında insanoğlu galaktik ırklarla nasıl bir bağa sahip olduğunu keşfedecek. Kendi gezegeninin dışındaki varlıklarla iletişime geçecek ama bu bize pazarlandığı gibi teknoloji, yapay zeka veya ufolar aracılığıyla olmayacak. Ruhsal tekamül aracılığıyla olacak. Bu yüzden ilk önce şu uzaylı saçmalığını iyice idrak ederek konumuza giriş yapmak istiyorum. 

Ufolar ve uzaylılar var mı?

Ufolar varlar ve onları çok daha sık görmeye kendimizi hazırlamalıyız ama merak etmeyin içinde uzaylılar yok, bu dünyaya ait varlıklar var. İlk yazımda bahsetmiş olduğum gibi ufoları ilk Almanlar yaptılar, daha sonra bu teknolojiyi Amerika'da iyice geliştirdiler. Yani ufolar artık tamamıyla insan yapımı, NASA'nın araçları. Ama daha da önemlisi Almanlardan önce de bu teknoloji dünyada vardı. - Atlantis'de. 
O halde gelin Atlantis dönemi yani Nuh tufanı öncesinde dünyada yaşananları hatırlayalım. 

Atlantis, cinler & DNA deneyleri

Kuran çok açık ve net bir şekilde geçmişte bizden daha üstün olan medeniyetlerin varlığından bahseder. Bahsetmesine rağmen ne gariptir ki, eskilerin bizden daha az teknolojiye sahip olduğunu zanneder ve piramitler gibi yapıların insan eliyle inşa edildiğini söyler dururuz. Oysa dünyanın birçok yerindeki arkeolojik buluntular Atlantis ve Mu medeniyetlerinin kalıntılarıyla doludur. Bu medeniyetler dünyanın altın çağ döneminde var olmuş olan ve yüksek teknolojiye sahip olan medeniyetlerdir. 


Edgar Cayce gibi psişiklerden Atlantis dönemi bir grubun (yılanoğulları) kristal teknolojisini ve solucan deliklerinden elde ettikleri enerjileri korkunç kara büyü ayinlerinde kullandıklarını ve insanoğlu üzerinde genetik deneyler yaparak canavar vari varlıkları (bize uzaylı olarak pazarlanan gri yaratıkları) ürettiklerini biliyoruz. Anlatımlara göre bu işin içerisinde cinlerin de olduğu ve amacın onlara bir beden yaratmak olduğu söylenmekte. Yani kısacası şu an transhümanizm projesiyle yapılmak istenen şey, Nuh tufanı öncesi zaten yapıldı ve korkunç bir tufanla sonuçlandı. Allah'ın elçisi olan Zülkarneyn sonrasında devreye girerek bu yaratık varlıklarla dünya boyutu arasına bir set çekti. 

Olay Atlantis dönemi o kadar çok çığrından çıkıyor ki, Allah Hz. Nuh'u görevlendirip bütün kavmi helak ediyor. Tabiki kaçanlar da oluyor. İyi olan taraf Tibet'e gidip, bütün kadim bilgeliği Veda metinlerinde gizliyor. Yılanoğulları ise Mısır'a geçip, Antik Mısır'daki rahip sınıfını oluşturuyor. Böylelikle her iki soy tufan sonrası yaşamını devam ettirip, günümüz koşullarını oluşturuyor. Yılanoğulları masonluk, illuminati akımı gibi çeşitli teşkilatları kurarak ve evlilikleri aile içerisinde yaparak, soylarını saf kalacak şekilde devam ettiriyorlar. 

Rudolf Steiner, Lusifer, Ahriman & deccal

Tüm dini öğretiler, kahinler ve kutsal metinler bize gelmekte olan bu zamanın kehanetlerini vermekteydi. Şüphesiz bu öğretilerin en anlaşılır ve modern halini bize mistik Rudolf Steiner bırakmıştı. 
Jüpiter'in 8. evimdeki transiti boyunca Steiner'in öğretilerini araştırma imkanım oldu ve öğrendiklerimi yaratılış hikayemiz serisinin içerisinde aktardım. Bu yazımda onun Lusifer ve Ahriman betimlemelerini açıklamak istiyorum ki, bugünkü yaşadıklarımızın ardındaki gerçekleri iyice kavrayalım ve geçmişi nasıl tekrarlamak üzere olduğumuzu idrak edelim. Çünkü tüm kahinlerden sadece Rudolf Steiner özellikle son iki sene içerisinde yaşadığımız salgın ve aşılanma sürecini bu kadar net ve kesin bir şekilde öngörebilmiş ve bizi uyarmıştı. 

Steiner, öğretilerinde şeytanın iki yüzünden bahseder. Lusifer'in manevi anlamdaki gücünden ve New Age akımlarındaki rolünden bahsederken bir de ahriman adıyla tanımladığı ve ahir zamanda dünyada bedenleneceğini aktardığı farklı bir şeytani gücü daha anlatır. 
İslam kaynaklarında ahriman deccal olarak geçmektedir. Aslında en basit anlamıyla bu kelimenin ardında yapay zekayı ve transhümanist varlıkları anlamalıyız. 
Lusifer ise dini kaynaklarda aynı zamanda ışığı, yani bilgeliği getiren düşmüş baş melek olarak bilinir. Lusifer bu özelliğinden dolayı din ve spiritüel konuların içine de sızar. Yani şeytan size maddiyatı kullanarak saldırdığı gibi manevi yönünüzün zayıflıklarını da kullanabilir. Bu yüzden özellikle New Age akımlarının, tarikat ve dini kuruluşların öğretilerinde de gizlidir. Onun asıl görevi bizi bedenimizin dışına yöneltmek, kötüyü görmememizi sağlamak ve alt çakraların ateşini alevlendirmektir. Mesela bizi zorluklardan uzaklaştırır. Acımızı görmezden gelmemize yardımcı olacak alışkanlıklar kazandırır. Yeme alışkanlığı, lüks yaşam arzusu.. Halüsinojenik maddeler, uyuşturucular vs. gibi şeyleri ön plana çıkartır. (Bu yüzden en yakın zamanda uyuşturucu maddelerin yasal hale geldiğini göreceğiz.) Gerçeklerden kaçarken kollarına düştüğümüz kişi daima Lusifer'dir. Mesela bir diğer önemli silahı cinlerdir. Onların aracılığıyla insanlara sahte vahiyler indirir. Hacı, hoca takımına tarikatlar kurdurup, sapkın cinselliğe yönlendiren de kendisidir. Tutku, arzu, haz ve alışkanlıklarımızı yöneterek, kanımızı işgal bile edebilir. Kısacası Lusifer'in görevi inancımızı zayıflatmaktır. Ahriman yani deccalin görevi ise maddi yönümüzü kuvvetlendirmektir. 

Steiner, şeytanın bu iki kanadı kullanarak insanları 8. küre adını verdiği yere hapsedeceğini anlatır. Bu 8. küreyi arafa benzer bir boyut olarak algılayabiliriz. Bu astral boyutta tekamül sürecini tamamlamak yerine gerilemeyi tercih eden parazit varlıklar bulunur. Steiner kehanetine göre bu paraziter varlıklar tam da günümüz zamanında dünya boyutuyla birleşir ve insanın bedenini ele geçirirler. Steiner'ın bu kehaneti Kuran'daki Zülkarneyn ve yecüc mecüc anlatımını hatırlatır. 

Şimdi gelelim bu 8. küre olarak bahsedilen şeyin madde alemde ne olduğuna. Özellikle medikal astroloji yazılarımın hepsinde sağlık sorunlarının elektromanyetik alanlardan ne kadar olumsuz etkilendiğinden ve 5G teknolojisinin bize ve doğaya ne kadar büyük zarar vereceğinden bahsediyorum. Atalarımızın maruz kalmadığı kadar çok bu elektromanyetik alana, çeşitli frekans ve dalgalara maruz kalıyoruz. İnterneti ve çevremizdeki bütün elektronik aletleri kullanırken bizi nasıl bir hale soktuğundan bir haberiz. Oysa tüm bu aletler bizi an'dan koparıp sanal bir şeye hapsetmekte ve nörolojik dengemizi bozmaktalar. Bu etrafımızı adeta kuşatan ateş çemberi biz farkında olmasak da yaratılış zikrimizi bozarak, paraziter varlıkların (cinlerin) musallat olabilmesi için gerekli zemini oluşturuyor. 
Peygamberimizin "ümmetimden cenneti kazanacak olanlar bir avuç kadar insanı geçmeyecek" sözünü hatırlayın. Çünkü biz cenneti cehennem, cehennemi ise cennet gibi görmek zorunda bırakılan ümmetiz. 

Şeytani ayinler & kurban edilen bizler

Biliyorum, yaratılış hikayemiz serisindeki anlattıklarım birçok okur için yeni olabilir bu yüzden yazılanlar çok uçuk ve şizofrenik algılanabilir. Gerçekleri görmezden gelmeye o kadar çok alıştırıldık ki, artık şeytan kendisini gizlemeye bile çalışmıyor. Madonna, Katy Perry, Lady Gaga veya diğerlerinin performanslarını izlediğimizde zevkten dört köşe oluyor ve aslında şeytani bir ayinin parçası olduğumuzun farkına bile varmıyoruz. Farkında olanlar da neden kendilerini bu kadar çok açık ediyorlar? diye kendini sorguluyor. Oysa cevap çok basit. Şeytanın gücü insandır! Şeytan sadece bizim ona verdiğimiz enerjiden faydalanarak güç kazanır. Yani Madonna sahneye çıktığında hipnotize olmuş bir şekilde onu izleyen insanların yaşam enerjilerini çalmaktan başka bir şey yapmaz. Danslarıyla, müziğinin frekanslarıyla, giyimi ve kuşamıyla insanın bilinçaltına şeytani mesajlar ekerken, onu izleyenler farkında olmadan kendi iradelerini şeytana kaptırırlar. Şeytan bu şekilde güçlenir. İnsanın iradesini eline geçirerek. 
Ahir zamanda yaşayan varlıklar olarak irademizin ne kadar büyük bir güç olduğunu ve onu kimlerin eline teslim ettiğimize çok iyi bakmalıyız. 

Şimdi günümüzde yaşadığımız her şeyi bu yazılarda okuduğunuz bilgiler doğrultusunda tekrardan değerlendirin. Neden kadına şiddetin bu kadar fazla olduğunu, çocuk tecavüzlerin arttığını, uyuşturucu ve madde kullanımının çoğaltıldığını, GDO'lu tohumların piyasaya sürüldüğünü, neden salgının çıktığını, niçin aşılandığımızı, ufoları, 5G teknolojisini, yapay zekayı.. tüm bunları bir kere daha düşünün. 

Ben bu iki farklı ırk saçmalığına inanmıyorum diyorsanız da, neden Rh- ve Rh+ şeklinde iki farklı kanın olduğunu ve neden evlenmeden önce kan uyuşmazlığı testini yaptırmak zorunda olduğunuzu hatırlayın. Neden kan uyuşmazlığı yüzünden anne rahminin bebeği öldürdüğünü düşünün. Çünkü Adem o elmayı yemeyecek, yani o soyla birleşmeyecekti. Kanımız Allah'ın bu emrini ve cennetten düşüşümüzü hala hatırlıyor. Sadece biz unuttuk çünkü unutturulduk. 

Gençlerimizin dinden nasıl uzaklaştırıldığını ve bilim dinine nasıl yakınlaştırıldıklarını görüyoruz. Sağlığımızın nasıl elimizden çalındığını ise yeni idrak etmeye başladık ve çaresizce kendimizi kapana kıstırılmış gibi hissediyoruz. Oysa çare var. Biziz! 

Arap alimleri Rönesans'ın doğuşuna icatlarıyla zemin oluştururken çok önemli bir tehlikenin farkına varıp kendilerini bilimden geri çekmişlerdi. İslam medeniyetinin teknolojik olarak gerilemesinin bir sebebi vardı çünkü alimler şeytanın bunu nasıl silah olarak bize karşı kullanabileceğini idrak etmişlerdi. 

Bu yazılarımın amacı dağa yerleşip, teknolojiyi reddetmekle ilgili değil. Ama bazılarımızın sağlıklı kalabilmek için bunu da yapmak zorunda kalacağını biliyorum. Bu yüzden dağ ve orman köylerimize sahip çıkıp, imkanımız oldukça buralardan ev ve arsa almalıyız. İnternetin çekmediği, yoğun bir elektrik akımının olmadığı yerlere gitmeli ve kendimizi topraklamak için yere uzanıp güneşin bizi yıkamasına izin vermeliyiz. Sadece bunu yapabilecek gücü olanlar şehirlerde kurulan bu deccaliyet sistemine karşı güçlü durabilecekler. Burada amaç kaçmaktan ziyade denge kurmak. Teknolojiye sahip olmak ama teknoloji olmadan da hayatta kalabilmek. Amaç teknolojiden, yapay zekadan faydalanmak ama ona bağımlı olmamak. Bunu başaracak olanlarımızı çok güzel günler bekliyor ve inanıyorum ki bu grup bir azınlık olmayacak. Çünkü daha şimdiden metaverse'in istediği ilgiyi elde edemediğini görüyoruz. İnsanoğulları bilinç sıçramasını yapacak kadar aydınlar ve sadece doğru anı bekliyorlar.. 

Atlantis tekrarlanmayacak.

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 2 | İNSANOĞLU & TRANSHÜMANİZM


Gizli bir hazine idim, bilinmek istedim..

Belki de insanoğlunun ilk yaratılışının ardında bu cümlenin gizemi yatmaktadır. Büyük bir patlama meydana gelir. Yoktan, karanlıktan kocaman bir ışık var olur ve dev bir evren yaratılır. Galaksiler, yıldızlar, gezegenler oluşur. Elementler var olur ve varlıkları yaratır. Ateşten yılanoğulları meydana gelir. Topraktan ise Adem'in oğulları ve kızları yani insanoğulları..

Cennette yaşıyordur Adem ve çok mutludur. Güzeller güzeli Havva adında bir eşi vardır. Ama bir kural da vardır. Cenetteki o ağaca asla dokunulmayacak, onun meyvesi yenmeyecektir. Ama günlerden bir gün şeytan bir yılanın kılığına girerek Adem ve Havva'yı kandırır ve Adem o ağacın yasaklı meyvesini yer. 

Yaklaşık olarak bütün semavi dinler insanoğlunun yaratılışını buna benzer anlatımlarla aktarır. Bu tabiki sembolik bir anlatımdır. Eski zamanlarda insanların kalp gözleri akıllarından daha fazla gelişmiş olduğu için etraflarında olup bitenleri sembolik hikayeler şeklinde anlar ve anlamlandırırdı. Kali yuga yani demir çağı döneminde bulunduğumuz için kalp gözlerimiz kapandı. Onun yerine elimizde sadece mantığımız ve zekamız kaldı. Bu yüzden bu sembolik anlatımları anlamıyor ve mantıklı olmadıkları için onlara olan inancımızı yitiriyoruz. 

Oysa yaratılış hikayemizdeki yasaklı ağaç bir önceki yazımda bahsetmiş olduğum Anunnakilerin yasaklı soyunu anlatır. Ağacın meyvesi ise bu soydan doğan çocuktan başkası değildir. İşte hikayenin bu kısmında insanoğullarıyla yılanoğullarının yolları birleşir. Yani Adem şeytanla birlikte cennetten kovulur. Artık altın çağ sona ermiş ve demir çağ başlamıştır. Bu çağ boyunca insanoğulları ile yılanoğullarına birleşip barışacaksınız emri verilir. Ademoğlu bu emre sadık kalır ve kardeşini ayırmaz. Ama şeytanın emrinde devam eden yılanoğulları insanoğlunun hızına zaman içerisinde yetişmekte zorlanır. 

Ademoğulları olan insanoğulları tekamülünde çok daha hızlı ilerliyordur. Oysa yılanoğulları onlardan çok daha zekidir. Ademoğulları ilahi varlıkların, meleklerin rehberliğinde ilerleyip, gelen peygamberlerin öğretilerini takip ederken, yılanoğulları Zülkarneyn'in çektiği seddin arkasındaki şeytani varlıkların rehberliğini seçerler. Bu iblisler onlara yeryüzünü mahvedecek, fitne, fesata yol açacak kara büyüyü yani teknolojik bilgileri ve paranın sırlarını verirler. 

İnsanoğulları tüm bu süreç boyunca yılanoğullarının getirdiği teknolojik gelişmeleri saf bir niyetle kullanmaya başlar. Maddede iyice maddileşir. Ta ki o büyük tehdit gelene dek.

Transhümanizm & 4. Endüstri devrimi

Yılanoğullarının çok önemli bir dini var: Bilim! Bilimle teknolojik gelişmelere yol açıyor ve işlerine gelmeyen her şeyi bilim dışı ilan edip dışlıyorlar. Bilmemiz gereken bir diğer önemli şey de bu insanların bizim gibi düşünmedikleri. Bir önceki yazımda dediğim gibi neden bu dünyayı kullanmak, iyileştirmek varken Mars'ı ısıtmak için dünyanın kutuplarına nükleer bomba atalım? Bu mantıklı mı sizce. Sağlıklı düşünen bir insanın aklına böyle uçuk bir fikir gelemez bile. Anca Mars'ın savaş enerjisinden gelen şeytan soyu bunu diyebilir. Dikkatli olmak zorundayız çünkü bize dahi bir mesih olarak pazarlan Elon Musk gibi adamlar dini öğretilerin bizi uyardığı deccaliyet sistemini yayma amacıyla hareket ediyorlar. Bize cenneti cehennem, cehennemi cennet gibi tanıtıyorlar. 4. endüstri devrimi ve transhümanizm ile insan süper yaratık haline gelecek. Bundan daha güzel ne olabilir dimi. Düşünsenize parkinson, alzheimer, ALS ve kanser hastalarının hayatlarını neuralinklerle kurtarabileceğiz. Artık insanlar ölmek zorunda kalmayacak. 

Rahim enerjisini yok etmek için bu grup elinden gelen her şeyi yapıyor. Nedeni ise çok basit. Allah'ın ruhundan üflediği parçayı yok etmenin tek yolu kadının doğurganlığını yok etmek. Çünkü sadece bir kadın bir ruha 9 ay boyunca yuva olabilmekte. Bu yüzden tamamen laboratuvar ortamında oluşacak yapay rahimler tasarlanmalı. Tabiki bu laboratuvarlarda oluşan robotumsu varlıkların bir ruhu olmayacak. Duyguları, empatileri, erdemleri ve ahlakları olmayacak ama dışarıya tüm bunlara sahiplermiş gibi davranacaklar. Yani yapay zekalar bizim duygusal zekamızı, iyi ve saf niyetimizi istedikleri gibi suiistimal edebilecekler. Ne kadar korkunç bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu siz düşünün. Ama bu bize çocuğunuzun göz rengini, saçını, boyunu ve huyunu siz belirleyin şeklinde tanıtılacak. Tüm bunlar piyasaya tabiki çok saf ve güzel niyetlerle sunulacak. Doğurganlığı azalan kadınlara yapay rahimler çocuk sahibi olmanın yeni bir yolu gibi pazarlanacak. Zaten tüp bebek olayına alıştırıldık, bize yapay rahimler tuhaf bile gelmeyecek. Düşünsenize senelerdir hamile kalmak istiyorsunuz ama bir türlü olmuyor. İşte bu yapay rahimlerle bunu mümkün kılacaklar. Bebeğinizin gri bir yaratık olduğunu siz çok sonradan öğreneceksiniz. 

Bu arada bir parantez açıp dünyamızı istila etmek için son aşamaları tamamlayan bu gri yaratıkların kim olduklarını açıklamalıyım. Bu konuda birçok farklı görüş var ama özetle bu varlıkları yılanoğullarının gelecek versiyonu olarak düşünün. Yani transhümanizm yolunu seçen, DNA'sını değiştirdiği için de artık herhangi bir yaşam enerjisine sahip olmayan, boyutlar arası yaşayan bir ırk bu. (Belki de Atlantis deneylerinden arta kalanlar.) Dünya ile Ay arasında hapis yaşayan bu varlıkların tek istekleri yapmış oldukları bu hatayı geri çevirmek. Ama sanmayın ki, niyetleri iyi. Yılanoğullarına yıllardan beri onları bu hale getiren teknolojiyi öğretmeye çalışıyorlar. Amaçları insanoğullarının bedenlerine kavuşmak. Bunun için ruhsuz doğan bebek yaratıkların bedenlerine ihtiyaçları var. Yani DNA'sı onların varlıklarına ev sahipliği yapabilecek şekilde bozulmuş olan insan ırkına ihtiyaçları var. Şimdi neden RNA teknolojisiyle aşılandığımızı anlıyor musunuz? 

Kuranda bahsi geçen Zülkarneyn işte tam da bu varlıklarla aramıza kıyamet zamanında yıkılacak olan bir set çekmişti. Yecüc ve mecüc olarak anılan bu varlıkların boyut kapıları İsviçre'deki CERN deneylerinde açıldı. Psişik yeteneklere sahip olanlar onları artık aramızda görebiliyorlar. Bu parazit varlıkların var olabilmesi için bizim transhümanist olmamız yani ruhumuzdan tamamen vazgeçmemiz gerekiyor. Bu yüzden imana ev sahipliği yapan geni bulup yok etme ve kendi ırklarını arttırma konusunda bu kadar ısrarcılar. Son yıllarda gündeme gelen Jeffrey Epstein'in sapıklıkları bile bu ari ırk projesinin bir parçası. Bize unutturulmuş olsa da, dünyadaki birçok aile saf kanlarını korudular. Yılanoğulları insanoğullarını asla kardeş olarak görmedi, göremedi çünkü her iki ırkın tekamül süreci birbirinden farklıydı. Günümüzde yaşadığımız tüm acılar işte bunun bir parçası. 

Bu yazımın son bir bölümü daha var. O bölümde Atlantis dönemi yaşanılanlara ve starlinklerin tepemizde 8. küreyi nasıl yarattıklarına değiniyor olacağım. Çünkü Elon Musk'un starlinkleri resmen dünyamızı kuşatmış durumda. Daha geçen hafta İstanbul semalarında gözüktüler. Biz dünyada minik bir virüsçükle uğraşırken asıl büyük olay tepemizde oluyordu ama biz bunun farkına varamadık. 

20 ŞUBAT 2023 | BALIK BURCUNDA YENİAY

 


Yeni bir yeniay döngüsüne girmek üzereyiz. Özellikle yakınlarını ve sahip olduğu her şeyi kaybedenleri yeni bir hayat bekliyor. Aramızdan ayrılanları da diğer boyutlarda yeni bir hayat bekliyor. Yaşananlar ne kadar acı da olsa hayat bir şekilde devam etmekte..

Bir önceki dolunay yazımda halının altına süpürüp, görmezden geldiğimiz şeylerle yüzleşmek zorunda kalacağız demiştim. Bu cümlemi kurarken deprem gerçeği aklıma gelmemişti ama çok önemli değişim dönemlerinden geçmekteyiz. Maalesef beton yığınlarına yatırım yapan bir ülke olarak halının altına süpürdüğümüz çok büyük yanlış kararlarımız vardı ve bunlarla çok acı bir şekilde yüzleştik. Dilerim yaşanan onca acılar akıllanmamıza neden olur ve bir deprem ülkesi olduğumuzu idrak ederek betona değil, güvenli yuvalara yatırım yapmaya başlarız. 

Astrolojiyle ilgilenenler böyle acı bir olayı neyin tetiklemiş olabileceğini merak edebilir. Önemli zamanlardan geçmekteyiz dedim ya, bunu aslında büyük gezegenlerin burç değişimlerine gebe olduğumuz için dedim. Ölümün kralı ve yeraltının tanrısı olarak bilinen Plüton şu an Oğlak burcunun 29. derecesinde bulunmakta. Bu anaretik derece daima kritik olarak benimsenmiş ve dikkatli olunması gerektiği söylenilmiştir. Köprüden önce son çıkıştır bu derece ve bize burcu terk etmeden önce almamız gereken son dersleri bazen çok ağır bir şekilde öğretir. Tıpkı 29. derece gibi 1. derece de çok önemlidir. Plüton ölümleri tetikler. Kova burcu ise insanlığı temsil eder. Plüton'un Kova burcuna geçişini daima bu depremle anıyor ve hatırlıyor olacağız. Çünkü bu deprem tüm insanlığı sarsan ama aynı zamanda birleştiren bir güç oldu. Kova aynı zamanda teknolojiyi de temsil etmekte. Bu depremin haarp teknolojisiyle bir alakası olup olmadığı çok tartışıldı çünkü bir gün öncesindeki Kâğıthane depremini hissedip, uğultuyu duyanlar bir gariplik sezinlemişti. Plüton'un Kova burcuna geçişiyle teknolojinin karanlık yüzüyle hepimiz tanışmak zorunda bırakılacağız. Yani anlayacağınız bu olaylar ve acılar 20 yıllık bir döngünün başlangıç acıları. 

Depremin haricinde düşen göktaşı olaylarında ve UFO haberlerinde bir artış gözlemliyoruz. Bu bize gökyüzünün ne kadar önemli bir konu olacağını göstermekte. Bakalım bu kritik günler bir önemli olayı daha tetikleyecek mi..

Yeniay haritasına gelirsek. İnsan, onca acılar hala yaşanmaya devam ederken olumlu sözleri bulmakta zorlanıyor. Balık burcunun 1. derecesinde gerçekleşecek olan bu yeniay aynı zamanda bir süper ay. Yani Ay dünyaya olduğundan çok daha yakın seyretmekte. Bu da maalesef devam etmekte olan artçı ve harici depremleri tetiklemekte. 

Balık burcu insanın maneviyatına etki eden bir enerjidir. Bu yüzden bu yeniay döngüsü bizi iç dünyamıza yöneltip, bir yandan yasımızı tutmamız için bize izin verirken, bir yandan da gökten yağan kozmik birlik enerjisini hissetmeye davet ediyor olacak. Acıların sarılması için semaya dualar yükselmeli. Ülkenin bu yıkımın altından kalkıp, güçlenebilmesi için fetih suresi okunmalı. Kalbinizden nasıl geliyorsa, sezgileriniz sizi nasıl yönlendiriyorsa.. Bu yazımı mübarek kandil günü kaleme alıyorum. Dilerim hem yeniay hem kandil günü semaya yükselen dualar nur olarak yeryüzüne yağar. Hastanelerde şifa bekleyenlere şifa, her şeyini yitirmiş olanlara yeni kapılar açar. Ve umarım kötü niyetli olan herkesin eli ayağa bağlanır. 

Bu yeniay içimize çekilip, farkındalık kazanmamızı istiyor. Çünkü sadece idrak ve farkındalık bir değişimi tetikleyebilir ve sadece bir değişim bir daha bu kadar büyük bir acı yaşanmamasına neden olabilir. İşte bu değişimin kıvılcımı kalplerimizde yeniay gecesi atılacak. Sahip çıkın bu kıvılcıma çünkü sizi o kurtaracak.

5 ŞUBAT 2023 | ASLAN BURCUNDA DOLUNAY

 

Aslan burcundaki döngümüzü tamamlamak üzereyiz. Bundan 6 ay önce Aslan burcunun haritamızda bulunduğu alanla ilgili hir konuda yeni bir başlangıç yapmıştı ruhumuz. Gönlümüze yeni tohumlar ekmiştik. Şimdi bu tohumların yeşereceği 2 haftalık bir sürecin içerisine girmek üzereyiz. 

Her dolunay bir tamama eriştir. Eğer hayatımızı farkındalıkla yaşarsak, ay döngüleri aracılığıyla nasıl ruhsal ve duygusal değişimlerden geçerek olgunlaştığımızı idrak edebiliriz. 

Aslan burcundaki gök olayları daima içimizdeki çocuğa hitap eden etkilerdir. Bu yüzden böyle zamanlarda bazen çocuksu bir neşe veya meraka kavuşuruz ya da içimizdeki yaralı çocuğu şifalandırmak üzere yola koyuluruz. 

Bu dolunay Uranüs'ün kare enerjisiyle etki edeceği için idrak etmekte zorlandığımız ya da bilerek uzun zamandır görmezden geldiğimiz içsel yaralarımızla bizi yüzleştirebilir. Hayat yolunda giderken içimizdeki ses bir şeylerin yolunda gitmediğini bize hatırlatabilir.

Dolunayın etki edeceği 2 haftalık süreç boyunca bu Uranüs'ün uyandırıcı sesine kulak verelim. Çünkü eğer vermezsek etkisini suratımıza tokat yemiş gibi hissedebiliriz. Pislikleri halının altına süpürmek yerine halıyı silkeleme zamanı geldi. Saklamak yerine açık etmeliyiz. 

Aslan burcu cesurdur. Korkusuzdur. Yüreklidir.

Oysa kolektif olarak kendimizi güçsüz ve aciz hissettiğimiz bir döngüden geçiyoruz. Sanki şeytanla kumar masasına oturmuş ve kaybedeceğimizden eminmişiz gibi davranıyoruz.  

Farkında mısınız? Bize ait olan gücü yitirdik. İşte bu yüzden bu dolunay hepimize bu içsel gücümüzü tekrardan hatırlatacak. Hatırlamak istemeyenlerimizi de bir hayli sarsacak. 

Mış gibi yaşamak yerine tekrardan kalpten, hissederek yaşamayı hatırlatacak bize bu dolunay. Biliyorum kendinizle nasıl bağ kurmanız gerektiğini bile unuttunuz şu son senelerde yaşadıklarınız yüzünden ama bunu tekrardan başarmak zorundasınız. 

Bunu başarabilmek için dolunayın etkisinde vakit bulduğunuz bir anda elinize bir kağıt ve kalem alın ve hiçbir şekilde düşünmeden, içinizden geldiği gibi ruhsal durumunuzu resmedin. Sonra dönün ve ruh halinizi o kağıttan okuyun.

Ben kocaman bir yuvarlağın içine Kova burcunun sembolüne benzer olan dalgaları çizdim. Dönüp baktığımda bunu mükemmelliği bölen parazitli frekanslara benzettim ve beynimi, ruhumu ne kadar kötü etkilediklerini fark ettim. Tuhaf bir saldırı altında olduğumuzu hassas olanlarımız hissediyorlar. Ne olduğunun farkında olmayanlarda zaten depresyon haplarıyla kendilerini sakinleştirmeye çalışıyorlar. Zülkarneyn'in çektiği sed yıkıldığından beri dünya aynı dünya değil. Bizler de aynı kişiler değiliz. Eski halimizi veya eski günlerin mutluluğunu aramak yerine yeni bir benlik yaratıp, yeni yarınların temellerini atmak zorundayız. Hatırlatın bunu kendinize ve toparlanın. 

Bu dolunay değişim uğruna size ihtiyaç duyduğunuz tüm içsel gücü veriyor olacak. Enerjisinden faydalanabilirseniz Uranüs'ün araladığı özgürlük kapısından yeni bir dünyaya geçebilirsiniz. 

ÖLÜM & ÖTESİ 2 | 7 KAT GÖK & MATRİX

 


Ekim ayında ilk doğduğum andan beri yanımdan hiç ayrılmamış olan babannemi kaybettim. Ailenin en büyük çınarıydı kraliçem ve artık diğer boyutlardan bana rehberlik eden atam oldu.

Onun ölümü ve Jüpiter'in 8. evimdeki seyahati ölüm ve ötesi konusunda derin araştırmalarda kendimi bulmama yol açtı. 

Kitaplığımda babamın doğduğum yıl aldığı ve 30 senedir beni bekleyen mor renkli bir kitap vardı. Ruhum en sonunda onu okumaya karar verdi ve çevirdiğim her sayfayla okuduklarıma inanamadım. İlk defa bir kitabı bitir bitirmez tekrardan başlama isteği oluştu içimde çünkü okuduklarımın en az yarısından fazlasını idrak edemediğimin bilincindeyim. 

Bahsetmiş olduğum kitap Gottfried von Purucker adlı bir araştırmacı yazara ait. Türkçesi olduğunu pek sanmıyorum. Ben almancadan okudum ama merak etmeyin anladığım kadarını burada sizin için özet geçeceğim. 

Daha önce ölüm ve ötesi adlı bir yazı yazmış ve öldüğümü gördüğüm bir rüyamdan bahsetmiştim. O rüyada cenetten tekrardan dünya boyutuna gönderilirken Hz. İnsan diye birinin arkasından bağırmamı ve hissettiğim acıyı bir türlü unutamayıp Hz. İnsanın kim olduğuna kafayı takmıştım. İşte bahsetmiş olduğum bu mor kitapta bu varlığın kim olduğunu öğrendim. Benmişim!

İngilizcede 'soul' sözcüğü vardır ve türkçeye gönül, ruh ya da can olarak çevrilir ama aslında bu tanımların hiçbiri gerçek manada ne olduğunu açıklamaz. Ruh olarak tanımladığımız şey astral bedenimizdir. Bedende fiziksel ölüm gerçekleştiğinde toprak altındaki beden gübreye dönüşerek toprağa karışır ve oradan da börtü böceğe, çiçeğe karışarak, arıya şifa olarak tekamül sürecini devam ettirir. Aslında şu güzel evrende mutlak ölüm ve yok oluş hiçbir şekilde yoktur. Sadece bir dönüşüm vardır. İşte biz fiziksel bedenimizin doğa anaya dönüşmesine ölüm deriz.

Bu aşamadan sonra ruhumuz olan astral bedenimiz yukarı yükselerek 7 kat göğü yani 7 gezegeni dolaşmaya başlar. Ruhumuz her kat gökte kendi benlikleriyle birleşir, yüzleşir ve bunları katman katman kendinden soyar. Tüm bu sürece kabir azabı denmektedir. Bazı ruhlar için bu gerçekten acı çekici olabilir ama genellikle bu süreç aslında çok eğitici ve olgunlaştırıcı, hoşumuza giden bir süreçtir çünkü ilk defa uzun zamandır özgür olduğumuzu hissederiz. 

7. kat göğe ulaşan ruh sırat köprüsünden geçtikten sonra tekrardan 7 kat gökten aşağa inerek her gezegende bırakmış olduğu öze doğru geri çağrılır. Son durak olan Ay'da dünyaya reenkarne olmak üzere hazırlanarak bir önceki yaşamlarının astral kıyafetini tekrardan üzerine geçirir ve dünyaya doğar.  

Bize bunlar uzun zamanlarmış gibi gözükse de, Aleksandar İmsiragic ölüm ve orgazm anının aynı anda yaşandığını aktarır. Yani zaman algınız size oyun oynamasın. Uzayda zaman çok daha farklı işler ve her şey döngüseldir. Zaman geçmişten geleceğe doğru akmaz. An'dan an'a akar bu yüzden zam'an dediğimiz şey aslında sadece bir an'dır. Bu yüzden son nefesimizle babamızın orgazm nefesi aynı an'dır.

Konumuza geri dönersek. Kitapta Ay'ın en büyük görevinin bizi tekrardan dünya boyutundaki matrixin içine sokmak olduğunu anlıyoruz. Bu, ruhlar tekamül süreçlerini tamamlayana dek devam edeceği için yazar, Ay'ın yavaş yavaş dünyadan uzaklaştığını ve en sonunda görünmez olacağından da bahsetmiş. Bu bilimsel olarak gerçek mi henüz araştırma imkanı bulamadım ama bazı bilim adamları Ay'ın dünyanın bir uydusu olduğunu ve eskiden dünyaya çok yakın olduğunu söylemekteler. Belki bu Ay'ın neden artık uzaklaştığını açıklayabilir. Yani artan nüfusumuzun sonlarına gelmek üzereyiz. Ay'ın uzaklaşmasıyla dünyaya doğmak için bekleyenlerin sayısında da bir azalma olacaktır. 

Beni kitapta asıl etkileyen şey yazarın, gerçek özümüzün yani Allah'ın ruhumdan üfledim dediği parçanın (ingilizcede soul olarak geçen) sadece ölüm anından kısa bir süre önce dünya boyutundaki bedenini ziyaret etmesiydi. Yani rüyamda kendini Hz. İnsan olarak tanıtan yüksek benliğim aslında hiçbir zaman için cenneti terk etmemişti. Hiçbirimizin gerçek özü, yüksek benliği cenneti terk etmedi. Dini literatürde koruyucu melek olarak bahsedilen varlıklar da cenette kalan Hz. İnsan halimzden başkası değil. Yani bu dünya boyutunda kendimize rehberlik eden kendi yüksek benliğimiz. Cennette ebediyete kadar var olan parçamız. 

Ruhumuzun ölüm ve orgazm arası 7 kat gökteki seyahati boyunca adeta kıyafet misali benliklerinden kendini soyması ve tekrardan giymesi astrolojik haritalarımızın matematiğini oluşturan ana şeydir. Yani bu 7 kat gök yolculuğu kaderimizi oluşturduğu gibi kaderimizde oynayacağımız olgunluk mertebelerini de belirler. Bu yüzden ruh her gök katında aynı gezegen enerjilerine bürünür. Yani her reenkarnasyonda haritamızın enerjileri aynı kalır. Konumlar değişiklik gösterebilir ama kişinin kaderi yine aynıdır. Mesela Aleksandar İmsiragic en son kirabında haritalar üzerindeki araştırmalarından Çarlık Rusya'sını yıkan Vladimir Lenin ile tekrardan Rusya'yı eski kudretine taşımaya çalışan Vladimir Putin'in aynı kişi olduğundan bahseder. Kitaptan bu örneği vermek istedim çünkü az çok bu iki karakteri de tarih sayfalarından biliyoruz. 

Tıpkı bu örnekteki gibi biz de belki tarih sahnesindeki ünlü kişilerden olsak çok kolaylıkla şu anki hayatımızın geçmişten nasıl etki aldığını görebilirdik. Mesela kendimden örnek verirsem hipnoz sırasında kendimi ortaçağ'da cadı olarak yakılanlardan biri olarak görmüştüm. Ne gariptir ki, annemin halası Emine ben doğmadan yıllar önce 4-5 yaşlarında yanarak ölmüş. Bu örnekteki verdiğim iki kişi de farklı an'larda yaşamı deneyimlemiş olan benim. Haritasında ateş elementinde büyük üçgeni olan biri olarak güvenimin beni cayır cayır yakmasına izin vermişim. Burada iki hayat boyunca genç yaşta öldüğü için kendini en sonunda buz yangınına teslim etmiş ve katılaştığı için 29. derece Satürn konumuyla doğan biri var. 

7 kuşak atalarımızın hikayelerini maalesef tam olarak bilmiyoruz ama eğer bilseydik atalarımızın hikayelerinde kendi yaşamlarımızı görürdük. Çünkü çoğunlukla tekrardan aynı aileye enkarne oluyoruz. Her yaşamda benzer zorluklarla karşılaşıyoruz ama yine de her yaşamımızda farklı şeyler deneyimliyoruz çünkü özgür irademizi daha farklı kullanıyoruz. Bu da paralel evrenleri yani paralel gerçeklikleri oluşturmamıza neden oluyor.

Bu çok uçuk olacak ama zaten bu yazıda bahsettiğim her şey çok uçuk kaçık oldu :) Yukarıda anlattığım özgür irade olayına örnek olsun diye yine kendimden örnek veriyorum. Hipnoz altında beni yakan adamla bu yaşamımda tekrardan sevgili olduğumu düşünün. Ruhum aynı senaryoyu yaşıyor. Tek fark artık ortaçağ'da değiliz ve daha farklı bir bilinçle yaşıyoruz. Yine de ikimizin ilişkisinde o zamanın yansımalarını çok net görebiliyorum. Kliselere girdiğinde ortama hissettiği bağı ve otoritenin himayesinde olma isteğini.. tüm bunlar geçmişin izleri ve ruhu hala bu izlerin etkisinde. Aynı iz benim de ruhumda güvensizlik korkusu olarak yaşamaya devam ediyor. Bilinçaltımda her an aldatılıp, ihanete uğrayabilecekmişim korkusu var. Şimdi bu yaşamımda ruhum bu korkusuyla yüzleşecek. Ya zamanı büküp bu kişiyle karmasını yakmayı yani sevginin korkusuna galip gelmesini seçecek ya da zamanı bükemeyip, tekrardan geçmişin ihanetini bu sefer 21.yüzyıl koşullarında deneyimleyecek. 

Bu 7 kuşak atalarımızın ektiklerinden neden etkilendiğimizi de özetlemekte ve Kuran'daki başkalarının günahlarından sorumlu olmadığımızın nedenini de açıklamakta. Şahsen bu iki tezat konu aklımda karmaşaya yol açıyordu. Madem başkalarının günahlarından sorumlu değilsek neden atalarımızın günahları bizi etkiliyor sorusuna bir türlü cevap bulamıyordum ama bu kitapta buldum. Atalarımız bizzat biziz bu yüzden atalarımızın günahları bize ait ve bu dünyaya bu günahlardan kendimizi arındırabilmek için gelip gidiyoruz. Ta ki cennette bizi bekleyen Hz. İnsanla bir olana dek.

Ermiş insanların, ariflerin astroloji haritalarını okumak ve kehanetleri tutturmak çok zordur çünkü bu kişiler zamanı büke büke artık kader planlarını yani gezegen enerjilerini en yüksek mertebede tezahür ederler. İşte hepimizin en büyük görevi bu mertebeye ulaşabilmek çünkü ondan önce bu matrix'ten kurtulmanın başka bir yolu yok. Yani öldükten sonra tünelin sonundaki Ay'ın ışığına karşı koymak pek de kolay değil. 

Bu arada tıpkı benim gibi özellikle Neptün retroda doğanlar için geçmişin kapıları aralık bırakılır. Eğer natal haritanızda Neptün gerilemekteyse siz de benim gibi çeşitli teknikler kullanarak geçmiş yaşamlarınızla bu yaşamınız arasında bağ kurarak özgür iradenizi çok daha etkili bir şekilde kullanıp kaderinizi değiştirebilir daha doğrusu kendinizi karmadan bağımsızlaştırabilirsiniz. 

Tek bir yazıda hem ölümü, hem reenkarnasyonu hem de kaderin ne olduğunu ve nasıl şekil aldığını çok basit bir şekilde anlatmaya çalıştım. Biliyorum kimileriniz için bu çok uçuk bir yazı olmuş olabilir ama ben burada sadece bilgimin zekatını veriyorum. İnanmak veya inanmamak sizin bilgeliğinize kalmış..

21 OCAK 2023 | KOVA BURCUNDA YENİAY

 

1 derece Kova burcunda gerçekleşecek olan yeniaya yaklaşıyoruz. Bu yeniay döngüsünü özel kılan şey Altair yıldızıyla olan kavuşumu olacak. Göğün bilgeliğini yeryüzüne indirecek olan bu yıldız insana azim, başarı ve cesareti verir.

Önümüzdeki süreçte 2 hafta boyunca çok daha cesur olacağımız bir zaman diliminde olacağız. Aklımızda şimşek misali yeni fikirler belirebilir ve ruhumuz yeni kapıların farkına varabilir. 

Kova burcunun deha kıyafetini üzerinize giyinin ve farklı davranmaktan, uçuk fikirleri dile getirmekten korkmayın. Çevrenizdeki insanlar sizi yolunuzdan döndürmek isteyebilir ve çılgın, hatta aptalca davrandığınızı düşünebilir ama siz onları dinlemeyin. Çünkü Kova enerjisi tüm diğer burçlardan geleceği daha fazla öngörebilme yeteneğine sahiptir. Kova herkesten daha farklı bir zaman çizelgesinde, yani gelecekte yaşadığı için, insanlar bu burcu anlamakta zorluk çekerler. 

2 hafta boyunca geleceği öngörebilme kabiliyetimiz hepimizde artacak. Zihnimiz çok daha hızlı çalışacak ve hayatımızdaki sorunlara daha farklı çözümler üretebilme kabiliyetine erişeceğiz. Bu yüzden aklınıza yeni tohumlar atan perileri önemseyin. Onların ilhamlarını görmezden gelmeyin ve onların fısıldadığı yollara koyulma cesareti gösterin. Altair yıldızı arkanızda gerçek bir güç oluşturup, sizi zafere yönlendirecektir. 

Yeniay akabinde etkili olan Venüs-Satürn kavuşumu sevdiğimiz, arzuladığımız ve istediğimiz şeyleri sabitleştirme konusunda destekleyici bir enerjinin etkisinde olacağımızı gösteriyor. 

Güneş ve Plüton'un kavuşumu ise içimizde büyük bir gücün doğmak üzere olduğunun müjdesini veriyor. Bu gücün aydın ışığını söndürmeyin. Umutsuzluğa kapılmayın. Hüznünüzü ve yüreğinizdeki karanlıkları büyütmeyin. Şu an size bazı şeyler imkansızmış gibi gelebilir ve bu yüzden yeni bir adım atmak istemeyebilirsiniz ama öyle bir doğru an gelir ki, imkansız gibi görünen şey birden gerçek olabilir. 

Bu yeniay cesaret gösterenlere sürpriz imkanları verecek ve başarıyı garantileyecektir. Dilerim bu güzel etkiden en hayırlı şekilde faydalanır ve yolunuzu aydın bir şekilde belirlersiniz..

7 OCAK 2023 | YENGEÇ BURCUNDA DOLUNAY

 

Güzel açıların hakim olduğu bir haftaya ve güzel bir dolunay enerjisini deneyimlemeye hazırlanıyoruz. Gökyüzünde hem Güneş ve Uranüs arasında bir üçgen açı, hem de Venüs ile Jüpiter arasında bir sekstil açının etkisinde olacağız. Bu güzel gökyüzü enerjisi bize ihtiyaç duyduğumuz gücü, umudu ve cesareti verebilir. Bu dolunay ortaya çıkaracağımız etki çok güzel şeylere vesile olabilir. 

Ay gökkubbede Canopus ve Sirius yıldızlarıyla kavuşumda olacak. Güneş ise Vega yıldızıyla kavuşacak. Onca sabit yıldızın etkisi bu dolunayın enerjisinde iyice yüceltmekte. Bu yıldızlar başarı ve güzellik getiren yıldızlardır ve kışın, karanlığın ortasında bize birer mum ışığının armağan edileceğini göstermekteler. 

Dolunay enerjisinden faydalanabilmek için yaratıcılığınızı ön plana çıkarın. Çoktandır olmaaını istediğiniz şeyler için yeni niyetlere girin. Sevdiğiniz işlerle meşgul olun ve minnet duygusunu kalbinizde büyütün. Dua ve isteklerimizin kabul olacağı, önümüzde yeni kapıların açılacağı bereketli bir yeni döngüye girmek üzereyiz. Kalbimize huzuru yerleştirebilir isek, aklımızla güzel şeyler yaratabiliriz.

Bu dolunayın en güzel sürprizini ise Uranüs getirecektir. Hepimize hiç beklemediğimiz anda hiç beklemediğimiz bir kapının anahtarını vererek, yeni bir fırsatı değerlendirmemiz için bizi yüreklendirip, destekleyecektir. 

Tam dolunay günü Güneş'in Merkür ile kavuşması kalbinizdeki sesi daha net duymanızı sağlayabilir. Sezgilerinizi çok kuvvetli çalışabilir ve uzun zamandır cevabını aradığınız sorunlarınızın çözümüne dair ilahi bir ses işitebilirsiniz. Dinleyin bu sesi çünkü sizi bahsetmiş olduğum yıldızların geçidine getirecek. Yalnız hemen bu geçitten içeri girmeye çalışmayın. Sonuçta Merkür gerilemekte ve henüz yeni bir adım atmak için doğru zaman değil. Bu yüzden sezgilerinizin sesini duyacak kadar sessizleşin ve içinizde huzuru keşfedin. Derin bir nefes alın ve verirken sırtınızdaki yüklerin azaldığını hissedin. Her nefesle birlikte huzur, her verişinizle birlikte bir yük daha gitsin hayatınızdan. Bu küçük huzur nefeslerinizi dolunay günü boyunca bol bol tekrar edin. Ruhunuza şifa gibi yansıyacağınızı görecek ve hissedeceksiniz. 

Dünya büyük değişimlere gebe iken bu kadar huzurlu bir dolunay her birimize iyi gelecek..


23 ARALIK 2022 | OĞLAK BURCUNDA YENİAY

 

Gök kubbede Güneş ve Ay, Oğlak'ın 1. derecesinde kavuşarak her birimiz için yeni bir döngü başlatmaya hazırlanıyorlar. Oğlak burcunda aynı zamanda Merkür, Venüs ve Plüton gezegenleri de bulunmaktalar. Bu yüzden yoğun bir Oğlak enerjisinin etkisi altındayız. 

Aslında bu Oğlak burcunda 2022 yılı içerisinde deneyimlediğimiz ikinci yeniay. 2022 yılının ilk yeniayı da Oğlak burcundaydı ve son yeniayı da yine Oğlak burcunda gerçekleşiyor. 

21 Aralık'ta gerçekleşen kış solstisi ile en karanlık gecemizi deneyimledik ve tekrardan ışık kazanan günleri yaşamaya hazırlanıyoruz. Hazır bu güzel aydınlanma enerjisinin içindeyken yüce Satürn'ün bilgelik kıyafetini üzerimize geçirelim ve 2021 yılının son gecesine gidelim. 

O geceden sonra bir yıl boyunca neler deneyimlediğinizi hatırlamaya çalışın. 

Sizi en çok mutlu eden an neydi? Peki ya sizi en çok üzen olay? Hayat size bu yıl neleri armağan etti ve neleri götürdü? Kendi zaman çizelgenizde minik bir zaman yolculuğuna çıkın. 

Tıpkı tarot kartlarındaki ermiş arketipi gibi içimize yönelip, zaman yolculuğumuzda olgunluk kazanmamız, hem yeniay döngüsü hem de yeni yılımız için hayırlı olacak ve bize güç verecektir. 

Geçmişin kapalı kutusunu kilitlemeye hazır iseniz yeniay gününden iki gün sonra elinize bir kağıt, kalem alın ve yeni yıl dileklerinizi yazın. Sonra da bir mum ışığı yakın. Geçin karşısına ve alevini izleyin. İzin verin içinize işlesin. İzin verin yeni döngü size yenilikleri getirsin. 

Bir burcun 1. derecesi her daim özel bir derecedir. Aceminin yeni başlayan yolculuğunu anlatır. Bu yeniay bu yüzden çok önemli. Çünkü bir önceki yeniay da, bir sonraki yeniay da 1. derecede gerçekleşecekler. Kısacası evren bizi sessiz sedasız yeni bir şeylere hazırlıyor. Henüz bunun ne olacağının bilincinde olmasak da, istediğimiz yeni tohumları ekerek enerjisinden güzel bir şekilde faydalanabiliriz. 

Temmuz'dan beri geri harekette olan Kiron tam da yeniay enerjisine uygun olarak direkt harekete dönmeye hazırlanıyor. 2022 yılının acısıyla, tatlısıyla sonuna yaklaşmaktayız. Bu yüzden Kiron 'sar yaralarını ve yeni döngüye yeni bir Sen olarak adım at' diyor. 

Gücünü bu yıl kimler elinden aldı? Kim hakkını yedi, kim zamanını çaldı? 2030 yılına kadar o kadar tuhaf şeyler gelecekki başımıza bu soruların çok net cevaplarını bulacağız. 

Yeniaydan birkaç gün önce Jüpiter Koç burcuna tekrardan giriş yaptı. Yeni yıla Jüpiteryen Koç enerjisiyle giriş yapacağımız gibi Ay Düğümlerinin de burç değiştirmesiyle yoğun bir ateş elementi etkisi hissedeceğiz. Bu konu hakkında ayrıyetten bir yazı yazacağım ama şimdilik bilinki bu yeniay ve 2023 yılı gücümüzü tekrardan kendi elimize alacağımız ve isyan, öfke, yenilik enerjisiyle yepyeni şeyler yaratıp birçok şeyi değiştireceğimiz bir yıl olacak. 

Bu yüzden yaktığınız mum ışığınızı çok iyi gözlemleyin. Çünkü o sizsiniz. Karanlığınızi aydınlatacak tek kişi de Sizsiniz. Etrafınıza o sıcacıkın güzel enerjiyi de yayan sadece Sizsiniz. 

Bu yeniay kendi gücümüzün tekrardan farkına varmamız için gerçekleşiyor. Göklerin bilgeliği artık kendimize gelmemiz için bizi silkelemeye hazırlanıyor. Büyük enerji değişimlerine gebeyiz. Kullanın bu güzel yeniay enerjisini ve tüm karanlığı arkanıza gömerek yeni yıla girin. Karşınıza çıkacak zorluklarla yüzleşecek güç sizden bu yıl asla esirgenmeyecek..

8 ARALIK 2022 | İKİZLER BURCUNDA MARSİYEN DOLUNAY

 

Gök kubbede Güneş ve Ay birbirine kavuşmak üzere. Bu buluşma ikizler diyarında Mars'ın önderliğinde gerçekleşecek. Bu yüzden dilimizi tutmakta zorlanacağımız, düşünmeden aptalca adımlar atıp, sonrasında pişman olacağımız girişimlerde bulunabiliriz. 

Bu süreç içerisinde bizi en çok yanıltan şey doğru zannettiğimiz yanlış bilgiler olacak. Bu yüzden bir işe kalkışmadan, ağzımızdan olumsuz bir lafı çıkartmadan önce ilk önce bilginin kaynağını araştırıp, sorgulamalıyız. 

Mars ikizler diyarında gerilediği için iki kelimeyi bir araya getirip, bir işi tamama erdirme konusunda da zorluk yaşıyoruz. Sanki elimiz kolumuz bağlıymış gibi oturduğumuz yerde öfkelenmekten başka bir şey yapamıyoruz. 

Venüs ve Jüpiter arasında kesinleşen kare açı özellikle ilişkilerimizde her şeyi büyütme eğilimimizin ashabımızı iyice bozacağını göstermekte. 

Gökyüzü bu kadar çok üzerimize gelirken durup bir anlığına da olsa derin bir nefes almamız şart. Öfke duygusunu içine atmadan dışarıya vurmak çok önemlidir. Kendisi hissettiğimiz en kuvvetli duygulardan biri olduğu için aslında bizi harekete geçirir. 

Mars'ın özellikle ikizler burcundaki retro süreci çok konuşmak yerine içimize yönelip, sezgilerimizi dinlemek için güzel bir fırsat. Bu yüzden dıştan maruz kaldığımız onca kalabalık boş lafa inat, sessizleşip kendi içimizdeki sese kulak verelim. O ses bize öfkemizin nedenini hatırlatacak. Neden hareket edemediğimizin sırrını paylaşacak. 

Tıpkı Uzak Doğu'daki savaşçıların bildiği gibi gerçek güç hiçbir zaman için öfkeden gelmez. Daima sakinlikten gelir. Çünkü dingin olan an'da ruhumuz tam merkezindedir. Onu hiçbir duygu bu merkezinden saptıramaz. 

Bu dolunay hep birlikte bu dinginliği deneyimleyelim. Susma orucuna başlayalım ya da en azından şikayet orucu tutalım. Kendimizi olumsuz söz söylemeyi haram kılalım. Onun yerine sessizliğin iletişimini kuralım. 

Bunu başarabilenler bu yılı çok güzel bir huzur enerjisiyle kapatacak. Nasıl hortum anında hortumun kendisi her yeri mahvederken, hortumun merkezinde sessiz bir huzur varsa, bizim de merkezimizde bu sessiz huzura yer açalım. Çünkü etrafımızda kopacak olan maddi manevi fırtınalara karşı kendimizi koruyabilmemizin tek yolu bu. 

Dilerim fırtınalarınızın içindeki dingin, huzurlu enerji olabileceğiniz çok güzel bir güç dolunayı deneyimlersiniz..