28 Temmuz 2022 | ASLAN BURCUNDA KRİTİK YENİAY

  • Share

13 Temmuz 2022 | OĞLAK BURCUNDA SÜPER DOLUNAY

  • Share

29 HAZİRAN 2022 | YENGEÇ BURCUNDA YENİAY

  • Share

TOKAT ÜSTÜNE TOKAT | SATÜRN DÖNÜŞÜNÜ DENEYİMLEMEK

  • Share

MEDİKAL ASTROLOJİDE KLOR DİOKSİT & BİLMEMİZ GEREKENLER

  • Share

14 HAZİRAN 2022 | YAY BURCUNDA DOLUNAY

  • Share

30 MAYIS 2022 | İKİZLER BURCUNDA YENİAY

  • Share

ÖLÜM ÖTESİ | REENKARNASYON DÖNGÜSÜNDEN KURTULMAK

  • Share

16 Mayıs 2022 | AKREP BURCUNDA KANLI AY TUTULMASI

  • Share

MEDİKAL ASTROLOJİDE PLÜTON & KANSER

  • Share

11 Mayıs 2022 - 16 Mayıs 2023 | TRANSİT JÜPÎTER KOÇ BURCUNDA

  • Share

30 NİSAN 2022 | BOĞA BURCUNDA URANÜSYEN GÜNEŞ TUTULMASI

  • Share

16 NİSAN 2022 TERAZİ BURCUNDA DOLUNAY

  • Share

12 NİSAN 2022 | TRANSİT JÜPİTER NEPTÜN KAVUŞUMU

  • Share

28 Temmuz 2022 | ASLAN BURCUNDA KRİTİK YENİAY

 

28 Temmuz'da Aslan burcunda gerçekleşecek olan yeniay, gökyüzünde T-kare açı kalıbını oluşturacak. Satürn, Uranüs ve Mars kavuşumuyla kare açıya geçerek, zorlayıcı bir yeni başlangıç yapmak üzere olduğumuzu göstermekte. 

Bu yeniay döneminde çok dikkatli olmalı ve boyumuzdan büyük işlere kalkışmamalıyız. Özellikle Mars ve Uranüs'ün kavuşumu hepimizin içindeki isyanları tetikliyor olacak. 

Sadece dıştaki yangınlarla değil, aynı zamanda içimizdeki yangınlarla savaşacağımız iki haftalık bir sürece girmek üzereyiz. Kavurucu sıcaklar ve yangınlar bir yandan, içimizde büyük fırtınalara sebep olacak Merkür'ün sert açıları bir yandan.. Buna bir de Venüs ile Kiron arasındaki sert açıyı ekledik mi, canımızın yanma riskinden kaçamayabiliriz. 

Her zaman dediğim gibi gökyüzündeki zorlayıcı açılar aslında kendimizi aşmak için muazzam fırsatlardır. Her şey güllük gülistanlık olduğunda ruhumuzun olgunlaşmasına gerek kalmaz. Bizi biz yapıp, olgunlaştıran, büyüten ve güçlendiren şey yaşadığımız zorluklardır. 

İşte gökyüzü bizi bu yeniayla aslında cezalandırmak yerine ödüllendirmek için bir fırsat tanıyor olacak. 

Bu zorlayıcı yeniay enerjisini düzgün şekilde kullanabilmek uğruna hepimiz üzerimize sükûnet kıyafetimizi geçirmeliyiz. Fazla konuşmak yerine alçakgönüllü davranmalı ve sessizleşmeliyiz. 

Aslan burcu kalbimizi ve gücümüzü temsil eder. Yeniay'da yapmamız gereken şey tam da bu kalbimizin merkezinde saklı olan iç gücümüzü keşfetmek olacak. 

Merkür ile Kiron arasında oluşan üçgen açı kalbimizin güzel sesini dinlememiz gerektiğini söylüyor. İçimizdeki rehberimiz bizi en zor durumlarda bile yönlendirdiği için en karanlık zamanlarda bile aslında yalnız değiliz. Bu yüzden korkmamızı, endişelenmemizi gerektiren bir şey yok. 

Bu yeniay sert fırtınalı zamanlarda bile içimizde  huzurlu olmayı başarıp, başaramadığımızı sınayacak. Dilerim bu sınavı en başarılı şekilde verir ve Uranüs ile Mars kavuşumunun gazabına uğrayarak, gemilerimizi ateş denizinde batırmayız. 

13 Temmuz 2022 | OĞLAK BURCUNDA SÜPER DOLUNAY

21 derece Oğlak burcunda gerçekleşecek olan yılın en büyük dolunayına kavuşmaya hazırlanıyoruz. Gök kubbede ışıl ışıl parlayarak bizi büyüleyecek olan bu dolunay Satürn'ün yöneticiliğinde gerçekleşeceği için bizi kısıtlanmalar üzerinden sınıyor olacak. Bu yüzden önümüzdeki 2 hafta boyunca ulaşılabilir zannettiğimiz bazı şeylere ulaşmakta zorlanabilir ve istemesek de bazı ciddi gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalabiliriz. 

Dolunay Ceres ile dizilimde gerçekleşeceğinden bu kısıtlamaların gıda ve özellikle de tahıl üzerinden olabileceğine işaret ediyor. Herkes bu konu hakkında zaten yeteri kadar uyarıda bulunduğu için her yazımda bu konuya dikkat çekerek insanları korkutmak istemiyorum. Sadece yapay bir gıda krizine sürükleniyoruz ve bu dolunay bu krizin artık kaçınılmaz olduğunun en büyük işareti. İstanbul'dan en az 4 milyon insanın göç edeceği bekleniyor. Şimdiye kadar birçok yazımda ters göçün kaçınılmaz olduğundan bahsetmiştim. Ceres ve Satürn bize kendi gıdanı yetiştirebiliyor olmanın ne kadar büyük bir güç olduğunu gösterecek. 

Ceres ile Plüton arasındaki karşıt açı bundan başka bir yolumuzun olmadığını, kendi gıdasını yetiştirebilenlerin güçlü olacağını bunu yapma imkanı bulunmayanların ise Plütonik yollardan bir hayli zorlanacağını gösteriyor. 

Dolunayın Merkür ile olan zorlayıcı açısı 2 hafta boyunca en büyük düşmanımızın bize korku ve endişeyi aşılayan kafa seslerimizin olacağını gösteriyor. 

Dolunayın Uranüs gezegeninden aldığı destek açı ise kendimizi özgürleştirmemizin yollarını bulmamız gerektiğine dair bize yardım elini uzatıyor. 

Unutmayalım ki, Boğa burcundaki Mars ve Uranüs kavuşumu ani şeylerin gerçekleşebileceğine dair bizi uyarıyor. Boğa burcu maddi manevi değer verdiğimiz her şeydir. Tüm değer verdiklerimiz üzerinden ani ve en beklenmedik anda sınanacağız. Kısacası büyük bir değişimin eşiğindeyiz. 

Mars, Uranüs ve Kuzey Ay Düğümünün bu burçtaki kavuşumunu en son Büyük İskender döneminde deneyimlemiştik. İskender Doğu'nun kapılarını Batı'ya açıp adeta yepyeni bir dönemi başlatmıştı. Hayat tekerrürden ibarettir. İşte tam da bu yüzden gücün Doğu'ya kaydığını ve güç dengelerinin yeniden oluştuğunu gözlemleyeceğiz. Tahmin edebileceğiniz üzere Türkiye de, inanması her ne kadar zor da olsa bu yeni doğan yıldızların arasında yer alacak. Bu yüzden korkmayalım ve umutsuzluğa kapılmayalım. Şu an için karanlık bir süreçten geçsek de, bu karanlık çok yakında muazzam bir güce kavuşarak aydınlanacak. 

Dolunayın bize olan mesajı: 

Alışılmışın dışında olanı düşün, farklı ol ve alternatif yollar dene. Zihninin hapsinden kendini kurtar çünkü kafa seslerinin fısıldadığı panik yüzünden sezgilerini duyamaz vaziyettesin. 

Bu dolunay emirler oğlak burcu aracılığıyla bizzat Satürn'ün kendisinden geliyor. Bu yüzden kontrolü kaybetmek yerine kontrollü davranmalı, sabırlı olmalı ve zorluklara karşı dimdik ayakta durabilmek için kendi çıkış yollarımızı kendimiz belirlemeliyiz. 

Dilerim hepimize süper güçler armağan eden bir süper dolunay deneyimler ve kendimizin aslında ne büyük bir kudrete sahip olduğunu idrak ederiz. 

29 HAZİRAN 2022 | YENGEÇ BURCUNDA YENİAY

 

7 derece yengeç burcunda Mısırlıların haberci olarak gördükleri Mirzam yıldızıyla kavuşumda olan yeniayı deneyimlemek üzereyiz. 

Bu yıldızın öyle bir etkisi var ki, ailesel ve vatanı ilgilendiren konularda bir söz sahibi hakkına kavuşabilir ve yaşam alanımızla ilgili bir takım değişimler yapmaya niyet edeceğimiz bir sürece girebiliriz. Ama bir yandan yeniayın Jüpiter ile olan zorlayıcı açısı aptal cesaretiyle boyumuzdan büyük işlere kalkışıp, sonrasında pişmanlık duyma riskimizin yüksek olduğunu gösteriyor. 

Gök kubbede Mars ve Plüton'un arasındaki sert etkileşim ani patlamaların riskini göstermekte. Bir şeyleri katlemek üzereyiz ve tam olarak neyi öldüreceğimize bu yeniaydan sonraki 2 haftalık süreç içerisinde karar veriyor olacağız. 

Hazır gökyüzü bu kadar karanlık ve dönüştürücü etkileri bize armağan ederken, içimizde yer edinmiş zehirli duygularımızı olumluya dönüştürmeyi tercih edebiliriz. 

Bu yeniay kendimize kurban seçerken gerçek kişileri seçmek yerine, ilişkilerimizi zedeleleyen iç şeytanlarımızı kurban etmeyi seçmeliyiz. Bunun için gökyüzü bize tüm desteğini sunuyor olacak. 

Merkür ile yaralı şifacı olarak bilinen Kiron arasındaki olumlu açı bize sürekli olumsuz şeyleri fısıldayan iç seslerimizi şifalı sözlere çevirebileceğimizi gösteriyor. Yeterki biraz arınma enerjisini hayatımıza davet edip, sessizleşelim. Kendimizi motive edip, cesaretlendirebileceğimiz bir zamandan geçiyoruz. Yani karanlık günlerin gelip geçici olduğunu kendimize hatırlatmakta büyük fayda var bu aralar. 

Bu hafta Mars ile Satürn arasında da olumlu bir sekstil açı gerçekleşecek. Gücümüzü daha dengeli bir şekilde kullanabileceğiz. Ayaklarımız yere daha sağlam basacak ve akla mantığa yatkın adımlar atarak yolumuzu belirleyebileceğiz. 

Venüs ile Jüpiter arasındaki olumlu açı ise ilişkilerimiz açısından bize uğur getirebilir. Ayrıca her iki gezegen finansla ilgili olduğundan bu yeniay ülkemizin insanlarına bolluk ve bereket armağan edebilir. Ülkece çok zorlayıcı bir zamandan geçsek de, bu zorluklar önümüzdeki senelerde devrini refaha bırakacak. Evren bize sadece sert bir şekilde mütevazileşmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Çünkü bu hızda dünyayı tüketmeye devam edersek çocuklarımıza yaşanılır bir dünya bırakamayız. Kova çağında hırsa yer yok! Bu yeniay bize bir kere daha bu gerçeği hatırlatıp asıl önemli olanın aile, sevgi, merhamet ve bereket olduğunu anımsatacak. 

Dilerim yengeç yeniayının bu etkisiyle ailenizde ve iç dünyanızda huzuru bulur ve güzel bir yeni sayfa açarsınız. 

TOKAT ÜSTÜNE TOKAT | SATÜRN DÖNÜŞÜNÜ DENEYİMLEMEK

 

Bu yıl ilk Satürn dönüşünü yaşayan biri olarak bu yazımda kendi deneyimlerimi paylaşıp bu süreç hakkında merak edenleri bilgilendirmek istedim. 

Satürn 28.5 yılda bir döngüsünü tamamlar. Yani ilk Satürn dönüşümüzü 28-29 yaşlarımız arasında deneyimleriz. Bir insanın yaşam süresi göz önünde bulundurulduğunda yaşamı boyunca 3 kere Satürn dönüşünü yaşar. 

Benim Satürn'üm 29. derecede bulunduğu için ben dönüşümü 30. yaşıma doğru yaşadım. Şanslıydım çünkü bu tetiklemeyi sadece bir kere deneyimledim. Satürn retrosuna başladı mı Satürn derecesini 3 kere tetikleyebilir. Bu da evrenin tokatlarını arka arkaya yemenize neden olabilir. Benim haritamda Satürn kendi burcu olan Kova'da bulunduğu için de bir tık daha şanslıydım. Satürn özellikle su burçlarındaysa Satürn dönüşü duygusal anlamda çok daha ağır hissedilebilir. 

Peki neler bekler bizi ilk Satürn dönüşümüzde?

Aslında Satürn haritamızda bulunduğu alanda bizi 29 yıl boyunca zaten sınar. Yani 29 yıl boyunca zaten zaaf ve zayıflıklarımızın neler olduğunu öğreniriz. İşte ilk Satürn dönüşü bu zayıflıklarımızla gerçek anlamda yüzleştiğimiz ilk andır. Kimse zayıf yönüyle yüzleşmekten hoşlanmadığı için ilk Satürn dönüşü büyük bir darbe gibi algılanır. Oysa Satürn'ün tek bir amacı vardır o da bizi güçlü kılmak!

30'lu yaşlara kadar gençliğin verdiği coşku ve heyecanla dünyayı değiştirecek kadar güçlü hissederiz kendimizi. Hayallerimiz ve hedeflerimiz boyumuzu aşacak kadar büyüktür ama bunu umursamayız. Çünkü inanılmaz bir güç vardır içimizde, daha doğrusu kötü ve zor şeylerin hep başkalarının başına geleceğini ama belaların asla bizim kapımızı çalmayacağına inanırız. 

Çocukluk yıllarınızı hatırlasanıza.. Çocukken anın tadını çıkarıp, sürekli hayat neşesiyle evcilik oynardık. Düşüp de dizimizi yaraladığımızda hissedeceğimiz en büyük acının bu acı olacağına inanırdık. Oysa hayat bize büyüdükçe bu düşüncelerimizi elimizden aldı. Kalbimiz dizimizdeki ufacık yaralardan daha büyük olan acılara katlandı. Her anın tadını çıkarmasını bilen o teslimiyet içerisindeki mutlu çocuk eninde sonunda coşkusunu yitirdi ve büyümek zorunda kaldı..

Aslında Satürn dönüşü bu içimizdeki çocuğun gerçek anlamda ilk defa büyüdüğü andır. İlk defa gerçek gücümüzü Satürn dönüşüyle fark ederiz. Çünkü Satürn bize bu yaşlarımızda dayanamayacağımızı sandığımız bütün acılara karşı aslında ne kadar dayanıklı olduğumuzu öğretir. Kimimiz babasını kaybeder bu dönemde, kimimiz yeni bebek doğurmuş olsa da kanser olduğunu öğrenir, kimimiz anne olur ve sorumluluk almayı öğrenir, kimimiz ise ailedeki uyuşturucu bağımlısı biriyle ilgilenmek zorunda kalır vs.

Tüm bu verdiğim örnekler kendi Satürn dönüşümde yaşadığım gerçek hayat hikayelerinden alıntı. Korkutmasın sizi bu örneklerin hiçbiri. Çünkü başına tüm bu olayların geldiği insanlar hala hayattalar. Çok büyük darbeler aldılar, bazen ölenle birlikte öldüler, bazen ölmekten çok korktular, bazen de ölmek istediler ama yine de dimdik ayaktalar. 

Ruhunun en karanlık gecesini zaten deneyimlediğini, zaten yaşlı, olgun bir ruh olduğuna inanan ben dahi ilk Satürn dönüşümde bütün yaşam enerjimi bir kere daha yitirip karanlık bir depresyona düştüm. Ölmeyi arzuladım, yaşamaktan bıktım ve dertlerle baş edemeyeceğime dair kendimi inandırdım. Bugün Prof. Dr. Derya Uludöz'ü dinlerken teşhisimi bile koyabildim: Maskeli depresyon! Depresyonda olduğunu bilmeden depresyonda olan insanlara verilen ad. Her Satürn dönüşünde herkesin deneyimlediği ruh hali de, bir diğer tanımı. 

Depresyonun iyi bir tarafının olduğunu söylesem saçmalık dersiniz. Ama var.. Maskeli depresyonun en iyi tarafı bizi asıl rayımıza oturtması, gerçek temelimizi oluşturması ve bize bu yolda yürüyecek içsel gücü vermesidir. Satürn dönüşü ne kadar sancılı da geçse tam da bunu armağan eder bize. 

Satürn dönüşüyle gerçek anlamda kim olduğumuzu keşfeder ve bu hayatta ne kadarını başarabileceğimizi idrak ederiz. Hayalperest özümüzle vedalaşır ve artık gençliğin vermiş olduğu aptal cesareti kıyafetimizi çıkarırız. 

Satürn dönüşünden önce kim olduğumuzu başkalarının değer yargıları üzerine kurarız. Herkesin yaptıkları bize de cazip gelir. Gerçek varlığımızı yaşamaz, başkalarının isteklerine göre var oluruz. İşte tam da bu yüzden Satürn dönüşümüz sırasında yok oluruz. Sahte bir temel üzerine inşa ettiğimiz varlığımızın gerçek ölümünü deneyimliyor olmak aslında hissettiğimiz acının ana sebebidir. 

Bu yazımı birkaç hafta sonra yayınlayacak olsam da aslında 29. yaş günümde kaleme almış oldum. Ettiğim onca bilge lafı Satürn'ün doğum günü hatırası olarak kabul ediyorum. 

O kadar tuhaf bir yaş ki bu benim için gerçekten Satürn'ün ağır enerjisini üzerimde hissediyorum. Aslında her doğum günümü gerçekleşmesine dilediğim dilekleri kaleme alarak geçirirdim. Oysa bu yaşımda tam tersine senelerdir bir gün gerçek olur diye umut ettiğim hayallerimi silerek ve tarihe gömerek geçirdim. Bana ait olmayanları ayıkladım. Bir gün olur ümidiyle kaybettiğim zamanımı geri kazandım. 

Meğer Satürn dönüşü öyle bir şeymiş ki, çok alçakgönüllü bir şekilde size 'bundan sonra başıma ne gelirse gelsin, korkmayacağım. Bundan sonra yalnız da kalsam var olacağım. Bundan sonra başarısız da olsam yine de BEN olacağım' dedirten bir güçmüş. 

Yani her şeyi silmenize ve belki de her şeyi yitirmenize rağmen kim olduğunuzu ilk defa gerçek anlamda keşfettiğiniz çok önemli bir şeydir Satürn dönüşü. Kaderinize teslim olduğunuz ve artık hiçbir acıyı umursamadığınız ama yine de varlığınızın tüm sorumluluğunu üstlendiğiniz andır. Bunu ne kadar hızlı fark ederseniz o kadar hızlı güç kazanırsınız ve o kadar az canınız yanar evrenin ilk tokadını yediğinizde. 

Korku ve yenilgi en büyük üstadınız olur bu dönemde. Canınızı en çok yakanlar, size en büyük hayat derslerini öğretenlerden olurlar. Çünkü korku size neyi istemediğinizi öğretir, yenilgi ise size gerçek yeteneklerinizi ve başarı için gerekli olan disiplin ve özveriyi öğretir. Kısacası ilk Satürn dönüşü sağlam bir temel inşa edebilmemiz için gerekli olan tüm hayat derslerini bize armağan eder. Artık gerçek hayatımızı inşa edecek deneyime ve bunun için gerekli olan aletlere kavuşuruz ve 30 yıllık yeni bir döngü başlar önümüzde ve ilk yaptığımız şey de Satürn'ün halkalarını mecazi anlamda etrafımızda oluşturmaktır. Çevremizi küçültür, hayal ve beklentilerimizi azaltırız. Onun yerine sağlam duvarlar öreriz benliğimize ve sadık kalacağımız bir yol seçeriz kendimize. 

Uzun lafın kısası.. Çok zorlayıcı ama bir o kadar da güçlendirici bir süreç benim için başlamak üzere. Benimle birlikte bu sürece giren tüm Satürn Kovalara iç güç diliyorum. Bu sürece yaklaşanlara da sakın korkmayın diyorum. Bu süreci zaten atlatmış olanlara da helal olsun diyorum..

Başka bir yazımda görüşmek üzere..

Bu arada kendi Satürn dönüşünü nasıl deneyimleyeceğini merak edenler danışmanlık hizmetlerimden faydalanabilirler. 

MEDİKAL ASTROLOJİDE KLOR DİOKSİT & BİLMEMİZ GEREKENLER

Medikal astroloji yazılarıma kısa bir ara verdikten sonra farklı bir konuyla geri dönmek istedim. Bugünkü konumuz Türkiye'de henüz pek bilinmeyen etkileriyle klor dioksit. 

Hatırlarsanız Donald Trump salgın ilk patladığında "dezenfektan, çamaşır suyu vs için" gibi bir laf ettiğinde herkes şaşırmış ve iyice kafayı yediğini düşünmüştü. Oysa bahsettiği asıl şey klor dioksit idi ve gerçekten de ölüm döşeğinde olan bazı hastaları tekrardan hayata geri getirebilmişti. Daha o zamanlardan bunu bilenler hastaneye düşmeden kendilerini tedavi edebildiler. 

Bu yazımda bahsettiklerim benim şahsi fikrim değil. Bu konuyla ilgili katıldığım kongredeki Dr. Dietrich Klinghardt, Dr. Andreas Kalcker gibi önemli ve bağımsız doktorlardan edindiğim bilgileri paylaşıyor olacağım. Bu doktorlar kim diye soracak olursanız da, kısaca 'çaresi olmayan' olarak pazarlanan ALS, Parkinson, Alzheimer, MS, otizm, kanser gibi hastalıkları iyileştirmeyi başaran doktorlar ve bunları alışılmışın dışında olan yöntemler üzerinden yapıyorlar. 

Madem onca hastalığa iyi geliyor bizim niye haberimiz yok diye soruyorsanız artık uyanmanın zamanı geldi demektir. Çünkü iyileşmeyen hastalık diye bir şey yoktur sadece iyileşmeyen daha doğrusu iyileşmek istemeyen hasta vardır. Bedenimiz o kadar muazzam bir tasarımla yaratılmıştır ki, kendisini her an yenileyebilecek ve iyileştirecek kabiliyete sahiptir. 

2 senedir hepimiz zor zamanlar yaşadık. Evlerimize kapandık, hapsolduk, hastanelerde süründük, aşılanmaya mecbur bırakıldık, hatta sevdiklerimizi kaybettik. Geriye dönüp baktığımda yaşanan onca acı için o kadar çok üzülüyorum ki.. Oysa bağımsız doktorlar bilimsel çalışmalarıyla birlikte daha salgının ilk zamanlarında klor dioksitin ne kadar etkili olduğunu kanıtlamıştı. Yani ölen onca insanı çok basit bir çözümle hayata geri döndürme şansımız vardı ama medya bu haberlerin gün ışığına çıkmasına izin vermedi. 

Maalesef iş sadece bu salgınla bitmedi. Bu tarz hastalıklar 5G ve elektrosmog artışıyla canımızı daha çok yakacak. Bill amca boşuna bir sonraki salgın bundan bin beter olacak demiyor. Bu yazımı yazmamdaki amaç bu korku ve paniğe bir son vermek. Bu dünya milyonlarca yıldır ne bakteriler, ne parazitler, ne virüsler gördü.. Hiçbiri insan neslini sonlandıramadı. Tam tersine güçlendirdi ve bağışıklık sistemini her koşula uyum sağlayabilecek şekilde programladı. Korkmak yerine herşeyin bir çaresinin olduğunu kendimize hatırlatmamız ve bu gibi basit, kolay ve zararsız çözümlerin nasıl kullanıldığını bilmemiz gerek. 

Klor dioksit nedir & nasıl işe yarar?

Aslında en basit anlamıyla klor dioksitin oksijenin ulaşamadığı, artık yaşamın var olmadığı yere oksijeni ulaştırıp, hücreyi tekrardan yaşama döndürdüğünü söyleyebiliriz. Bedende oksitlenme hangi hücrede veya hangi organda bulunuyorsa oraya yönlenir ve hücreyi eski sağlığına kavuşturur. Bir diğer anlatımla hücre ve organda deformasyona neden olan parazit, virüs, bakteri veya tümörü yok eder. Tıpkı ateş gibi bedene zarar veren tüm patojenleri yakarak etkisiz hale getirir. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi bedende parazit, virüs ve bakterilerin bulunabilmesi için bedenin asidik olması gerekmektedir. Klor dioksit tam da asidik olan bölgeye yönlendiği için kısa sürede hastalığın iyileşmesine neden olmaktadır. İyileşme belirtileri genelde 5 günlük kullanımdan sonra kendisini gösterir. 

Klor dioksit hakkında çok fazla yalan yanlış haber bulunuyor. Bunlardan biri de klor dioksitin bir ağartıcı olduğu yalanı. Yani klor dioksit bir çamaşır suyu değil. Ayrıca yüzme havuzlarına eklenen klorla da karıştırılmamalı. Klor dioksit bir toz değil, bir gazdır ve rengi de sarımsıdır. En güzel özelliği bedendeki arınma mekanizmalarını harekete geçirmesi ve toksinlerden arınmayı sağlamasıdır. 

Diğer medikal astroloji yazılarımı okuduysanız süslü püslü isimlere sahip olan modern hastalıklarının ardında toksinlerin, parazit veya virüslerin olduğunu biliyor olmalısınız. Mesela alzheimer'ın ardında çoğunlukla herpes virüsü, tiroid hastalıklarında epstein barr virüsü, MS'de ise borellia bakterisi bulunmaktadır. Bedenimizdeki birçok bakteri, parazit veya virüsün var olabilmesi için organ ve hücrelerimiz alkali yerine asidik olmalıdır. Bir kene asla alkali olan bedeni ısırmaz çünkü onda barınamayacağını bilir bu yüzden daima asidik bir bedeni arar ve ona yerleşir. Bu arada Dr. Klinghardt kenelerden bulaşan borellia bakterisinin 2. Dünya Savaşı sırasında Adolf Hitler'in güç kazanması uğruna laboratuvarda geliştirilip, uçakla Polonya üzerine atıldığının bilgisini paylaştı. Yani başımıza bela olan onca parazit ve bakteri maalesef çoğunlukla doğa yapımı yerine laboratuvar yapımı olduğu için hastalıklar bu kadar hızlı çoğalıyor. 

Bu arada şu küçük bilgiyi de araya sıkıştırayim. Dr. Klinghardt'a 2019 yılının yaz aylarında şiddetli akciğer enfeksiyonu geçiren ve Teksas'taki laboratuvarda çalışan iki hasta gelmiş. Klinghardt böyle bir şeyi daha önce hiç görmediği için bir anormallik sezinlemiş ve hastalardan gizli olarak kan örneklerini alıp dondurmuş. Salgın patlak verdiğinde bu kan örneklerini tekrardan çıkarıp bizim Cavid olduğunu anlamış. Yani olayın Çin'deki bir laboratuvarda üretildiği tam bir yalan. Bu iblis Teksas'ta yaratıldı. Ve şaka gibi salgın öncesi viral enfeksiyona iyi gelecek tüm ilaçlar piyasadan kaldırıldı ve doktorlara kullanma yasağa getirilidi. 

Konumuza geri dönersek..

Dr. Klinghardt, ağız yoluyla alınan klor dioksitten ziyade lavmanın yukarıda saymış olduğum hastalıklarda 2 hafta içerisinde iyileşme gösterdiğine tanık olduğunu anlatıyor. Lavmanla klor dioksitin beyne de ulaşması daha hızlı olmakta. Bağırsaklarımızın ikinci beyin olduğu söylenmektedir. Bu yüzden klor dioksit lavmanı direkt olarak bağırsaklardaki parazitleri etkisiz hale getirmekte ve hastanın daha hızlı iyileşmesine katkı sağlamaktadır. Klor dioksit içildiğinde klorella veya zeolit gibi (1 bardak suya 1 ç.k kadar) toksinleri bağlama yetkisine sahip olan ek yardımcıların da tüketilmesi tavsiye edilmektedir. 

Klor dioksit sadece bu hastalıkları iyileştirmekle de kalmıyor. Afrika'da görev yapan bağımsız doktorların klor dioksit ile malaria'yı (sıtma) bir gün içerisinde tedavi ettiklerini biliyoruz. O kadar mucizevi ki, bir gün öncesinde kanında malaria parazitleri bulunanlar klor dioksiti kullandıktan sonraki ertesi gün yapılan kan tahlilinde tamamıyla temiz çıkıyor. 

Peki klor dioksit nasıl kullanılır?

Göz damlası olarak kullanılabilir, yaralı bölgeye suyla seğreltilmeden sürülebilir, kulak ağrılarında kulağa da damlatılabilmektedir. Ağız yoluyla alınabileceği gibi dediğim gibi lavmanı da etkili olmaktadır. Tüm bu yöntemlerin uygulanması zor olan yaşlılarda da ayak banyosu olarak değerlendirilebilir. Ayak banyosu aynı zamanda mantarda da etkili olmaktadır. Cilt kanserinde veya ciltteki parazitlerde küvet suyuna klor dioksit eklenerek banyo yapılabilir. Diş sağlığı için gargara olarak kullanılabilir. Yani kullanım alanı bir hayli geniş. 

Peki herhangi bir yan etkisi var mıdır?

Klor dioksit MMS'den farklı olarak herhangi bir olumsuz yan etkiye yol açmamaktadır. Eğer yine de bir rahatsızlık hissederseniz 1000mg C vitamini alabilirsiniz. Klor dioksit bir oksidan olduğu için bir antioksidan olan C vitamini, etkisini minimuma indirecektir. Bu yüzden aslında ikisinin aynı anda alınmaması tavsiye edilir. Bir diğer yan etkisi kanı sulandırmasıdır. Özellikle ameliyat olacaksanız öncesinde klor dioksiti kullanmayı bırakmalısınız. Bu bir yan etki olmasa da klor dioksit yüksek tansiyonu da dengelemektedir. Bu yüzden klor dioksit aracılığıyla tansiyon haplarınızı doktorunuzla konuşarak azaltabilir hatta belki tamamen bırakabilirsiniz. 

Klor dioksit buzdolabında 10 derecenin altında saklanmalıdır. Yalnız bir gaz olduğu için şişe kapağının açılmasıyla uçacağı için yıllar içerisinde etkisini kaybedebileceğinden kullanırken dozunu arttırmak gerekebilir. (Bunu sıvının renginden anlayabilirsiniz. Sarısı ne kadar fazla ise gazı o kadar çoktur) Bunun haricinde amber cam şişelerde karanlık kalacak şekilde saklanmalıdır. 

Nasıl hazırlanır?

Kongreye Türkiye'de yaşayan bir Alman kadın katılıp klor dioksiti nereden temin edebileceğini sordu. İlginç bir şekilde (sanırım henüz kimse uyanmadığı için) Türkiye'de bunu eczanelerden bile alabiliyormuşuz. Konuşmacılar klor dioksitin Türkiye'de su arındırmada çok sık kullanıldığını ve Avrupa'nın aksine hiçbir yasal sıkıntının olmadığını söylediler. Yani eczacınıza hazır klor dioksiti satın alma imkanınızın olup olmadığını sorabilirsiniz.

Yalnız aslında en etkilisi klor dioksiti her kullanımdan önce sizin karıştırıp hazırlamanız. (Daima cam kullanılmalıdır asla metal kaplar kullanmayın) Bunun için cam şişenin içinde %22.5'lik sodyum klorit (NaClO2) ve %4'lük hidroklorik asit (HCL) satın almalısınız. Hazırlanışı ise çok basit. Temiz bir cam bardak veya şişenin içine 1 damla sodyum klorit ve 1 damla hidroklorik asit damlatmalı ve sıvının sarıya dönmesini beklemelisiniz. Ölçü daima 1:1 oranıyla olmalıdır. Yani kaldırabildiğiniz miktara göre mesela 6 damla sodyum klorit damlatıyorsanız 6 damla da hidroklorik asit damlatmalısınız. Yaklaşık olarak 1 dakika boyunca etkileşime girmeleri beklenir. (Etkileşime girdiklerini o yoğun sarı renkten anlayabilirsiniz) Sarı rengi gördükten sonra üzerine içme suyunuzu ilave edip içmelisiniz. Daima suyla seğrelterek için.

Gazın burna gitmemesi için cam bir şişeden içmek bardaktan içmektense daha kolay olabilir. Bu arada klor dioksitin soğuk içilmesi tavsiye edilmektedir. Çünkü 11 derecenin üstünde buharlaşır ve etkisini kaybeder. Bu nedenle hazır klor dioksit karışımları daima buzdolabında tutulmalıdır. 6 aya kadar buzdolabında etkisi yitirilmeden tutulabilir. Hidroklorik asit ve sodyum kloriti ise yıllarca saklayabilirsiniz.

Ne kadar kullanılır? 

Aslında genel kural az dozla başlayıp bunu yavaşça artırmaktır. Hangi dozun size iyi geldiğine sezgisel olarak hissedeceksiniz. Eğer doz yükseltildiğinde rahatsızlık hissi oluşuyorsa tekrardan doz azaltılmalıdır. Viral enfeksiyonlarda gün içerisinde sık sık küçük dozlar alınırken, bakteriyel enfeksiyonlarda yüksek dozlar gün içerisinde daha az olarak tüketilmelidir. Ağır metal ve toksin zehirlenmelerinde uzun vadede yüksek dozlar kullanılmalıdır. Zehirlenmelerde her birkaç dakikada bir küçük yudum içilir. Parazitlerde yüksek doz en az 1 hafta boyunca her gün kullanılır. 

Dozlar yemeklerden en az  yarım saat önce alınmalıdır. Genel kural olarak 1.5-2 saat aralığını aklınızda tutabilirsiniz. Yani klor dioksit içiyorsanız yemeklerinizi en az 1 saat sonra yiyin. Antioksidanlarla ise en az 4 saat aralık bırakın. Kronik rahatsızlığınız ne kadar şiddetliyse alacağınız doz da bir o kadar yavaş artırılmalı ve iyileşme belirtileri gözlemlenene dek uzun vadeli kullanılmalıdır. 

Yandex veya google gibi bilindik arama motorlarından arama yaptığınızda Dr. Andreas Kalcker'in protokollerine ulaşamayabilirsiniz. Aslında kendisinin birçok yabancı dile çevrilmiş hazır uygulama protokolleri var. Ordan her türlü bilgi edinebilirsiniz. Örnek olarak bir protokolü burda paylaşıyorum. 

Genelde 3 gün boyunca 6 damlayla başlanıp bu ilerleyen günlerde 11 damlaya kadar çıkarılır. (1-1.5 litre su içerisine ilave edilip gün içerisinde içilir). Sonra 4 gün boyunca 12 damlaya yükseltilir. Sonra 7 gün boyunca günde 18 damlaya yükseltilir. Sonraki 7 gün boyunca 24 damlaya çıkılır. Eğer doz artışında mide bulantısı gibi herhangi bir sorun yaşanıyorsa dozu düşürülmelidir. Zaten az dozlardaki kullanımı daha etkili olmaktadır. Kronik rahatsızlıklarda 6 ay, kanserde ise 1 yıl içerisinde iyileşme gözlemlenmektedir. 

DMSO nedir? 

Klor dioksit DMSO ile de tüketilebilir. DMSO (dimetil sülfoksit) bir kükürt bileşiğidir ve doğada bol miktarda bulunur. Okyanuslarda planktonlar doğal olarak yaratır ve atmosfere karışmasını sağlarlar. Yani klor diyoksit de, DMSO da doğada var olan doğal süreçlerdir. 

DMSO, antibiyotik ve kortizonla birlikte 20.yüzyılda geliştrilimiş olan 3 tedaviden biridir ama nedense diğerlerine nazaran pek ismini duyuramamıştır. DMSO hem ağrı kesici özelliklere sahiptir, hem inflamasyonu dengeler. Ayrıca hücre yenileyici olarak bilinmektedir. Kısacası etki etme kapasitesi çok yüksektir bu yüzden kanser başta olmak üzere birçok sağlık sorununda büyük fayda sağlar. 

DMSO tıbbi bitkilerle kombinlendiğinde gerçekten mucizevi etkiler yaratabilmektedir ama bunun için ikisinin arasında en az 2 saatlik zaman bırakılmalıdır. Yani DMSO alındıktan 2-3 saat sonra peygamber süpürgesi (Artemisia annua) viral ve bakteriyel enfeksiyonlar için kullanılabilir. DMSO tıbbi bitkilerin hücrelerin daha da derinine ulaşabilmesini sağladığı için bu kadar etkili olmaktadır. 

Klor dioksit yaşağı 

Klor dioksidi ilaç sektörünün çok kuvvetli olduğu Almanya gibi ülkelerde sağlık amaçlı kullanmak yasaktır. Bu yüzden hastalarına yardımcı olmak isteyen doktorlar bunu büyük bir gizlilik içinde yapmak zorunda kalıyorlar. Oysa Latin Amerika ülkelerinde bunu sağlık amaçlı kullanım için her eczaneden kolaylıkla temin edebiliyorsunuz. Ben kendim henüz denememiş olmama rağmen kansere yakalanıp da kemoterapiyi reddedenlerin klor dioksitle kanseri yendiklerine şahit oldum. Madem klor dioksit bu kadar etkili ve güvenli o zaman neden yasak diye soranlarınız hala varsa kanserli bir hastanın bir hastaneye ne kadar para kazandırdığını araştırsın. 

Doktorluk mesleğine karşı saygım sonsuz ve iyiki iyi doktorlarımız var. Yalnız söz konusu insan sağlığı olunca bilinçli olmamız çok önemli. Bir kalp cerrahının kalp cerrahı olabilmesi için ilk önce onlarca safra ameliyatında başarılı olması gerektiğini belki de duymuşsunuzdur. Bir doktor için kanserli hasta büyük bir para kazancıdır. Safrasında ufak bir taşı olan da bir kalp cerrahı için yükseliş fırsatıdır. Yani her doktorun sizinle empati kurabileceğini zannetmeyin ve her doktorun iki dudağının arasından çıkan felaket haberleriyle hemen hayatınızı karartmayın. 

Maalesef çocukluğumdan beri tıbbın o kadar çok istismarına uğradım ki, bu sektöre olan inancım kalmadı. Lüks arabalarla takım ceketli karanlık insanların çanta dolusu ilaçlarla benden önce doktoruma girdiğini gördüm. Bu yüzden sadece bağımsız olan doktorları takip ediyor ve sadece onların sözlerine değer veriyorum.

Daha önceki yazılarımı okumuş olanlar bizim ailemizde de teyzemin geçen sene kanseri yendiğini biliyordur. Teyzem bunu kemoterapi ve ağır ilaçların yardımıyla başardı çünkü doktoru onu bu şekilde yönlendirmişti. Tam da kabus bitti artık iyi olacak derken bu sefer de rahminde büyüyen kist yüzünden doktoru "gel komple rahmini alalım, sen de rahat et bir daha kanser olma riskini yok edelim" dedi. Benim bildiklerimi bilmeyen birisi için bu çok masum ve yardım sever, iyi niyetli bir cümle ama keşke gerçekler de bu kadar masum olsa..

Medikal astrolojide hormonları Ay yönetir. Ay ayrıca rahim ve dişil enerjiyi de yönetmektedir. Rahim esmasından sorumludur. Teyzemin göğüs kanseri hormon bağlantılı olduğu için bedene hormon baskılayıcı ilaçlar verildi. Bu haritasındaki Ay'ın gücünü tamamıyla devre dışı bıraktı. Eğer astrolojide bir gezegen enerjinizi bastırırsanız çok kötü bir şekilde intikam alırcasına etkisini tersine döndürür ve baskın hale gelir. Bu da tabiki rahimde aslında tamamen masum olan kistinin büyümesine neden oldu. Oysa Ay'ın etkisi pozitif şekilde tezahür edilseydi iş bu raddeye gelmeyecekti. Teyzem tekrardan doktorunun sözünü dinleyerek dişil enerji merkezini tamamıyla yok etme kararını aldı. 

Kanser kongresinde konuşan doktorlar hormonların kansere neden olamayacağını, olsaydı hormonların adeta çıldırdığı hamilelik döneminde kadınlarda kanser artışını tetiklemesi gerekeceğini hatırlattı. Bu konuda fikir çatışması olduğunu biliyorum bu yüzden noktayı koyup, gerçeği öğrenmeyi herkesin kendi inancına bırakıyorum. Rudolf Steiner, hekimin hastasına verdiği ilacın en az 4 kuşak boyunca aileyi nasıl etkileyeceğini düşünerek ilacı verme kararı alması gerektiğinden bahsederdi. Bunu günümüzde acaba hangi doktor yapıyor? 

Tüm bunları niye anlattım diye soracak olursanız size hem başka kolay yolların var olduğunu göstermek hem de medikal astrolojide gezegen enerjilerinin üzerimizde nasıl etkiler oluşturabileceğini hatırlatmak istedim. 

Sağlık sektörü tıpkı eğitim ve para sektörü gibi Kova çağında değişmek zorunda çünkü şu anki halleriyle sadece karanlığa hizmet ediyorlar. Tüm bu konularda ne kadar çok bilinçlenir ve sağlığımızın sorumluluğunu kendi elimize alırsak o kadar iyi olur. 

Bu arada unutmayın. Hiçbir ilaç veya madde insanı gerçek manada iyileştiremez. Daima bedenin kendi iyileştirir. Klor dioksit her hastalığa iyi gelecek mucizevi bir ilaç değildir. Sadece bedenin kendini iyileştirme mekanizmasını tıkayan etkenleri devre dışı bırakır. Bu hakikati lütfen unutmayın. 

14 HAZİRAN 2022 | YAY BURCUNDA DOLUNAY

23 derece Yay burcundaki dolunayı deneyimlemek üzereyiz. Dolunay haftasında doğru bildiklerimiz ve inançlarımız üzerinden bir tamama erme yaşayacağız. Son bir ayda ektiklerimizi biçip, kendi ahlaki değerlerimizi sorguluyor olacağız. 

Ateş elementinin etkisinde olan bu dolunay karanlık ve ahlaki olmayan davranışlarımızdan ne kadar vazgeçmeye cesaretli olduğumuzu sorgulattıracak bizlere ve seçim yapma hakkını sunacak her zamanki gibi yeryüzündekilere. 

Ego çağında yaşayan bireyler olarak korkunç olarak tabir edebileceğimiz kıyamet zamanlarını  deneyimliyoruz ve bilmem farkında mısınız ama ilk defa paralel evrenleri net bir şekilde hissedebildiğimiz bir zaman diliminden geçiyoruz. Son birkaç senedir her ruhun bir seçim yapmak zorunda kalacağı bir döngünün gelmek üzere olduğundan bahsediyordum. İşte o döngü artık geldi ve Yay burcundaki bu dolunay bunu idrak etmenin en güzel zamanı.  

Çevrenizdeki insanları ve kendi amellerinizi çok iyi gözlemleyin. Şu an acı çeken, işleri yolunda gitmeyen, umudunu yitirmiş, hayat neşesi kalmamış olan insanları savaşçı ve aydın ruhlarla kıyaslayın. Cesur davranan, seçim yapma hakkından vazgeçmeyen, özgür ve bağımsız olmak için büyük bir savaş veren insanların attıkları adımlara bakın. Kendimize liderler, örnek alabileceğimiz insanlar seçmek zorundayız. Kova çağına doğru ilerlerken herkes kendi kafa dengini bulup birliktelikler oluşturacak. Eğer evrende uçuşan bu sübtil enerjilerin farkına varmazsanız yanlış vagona binip bütün ruhunuzu şeytana kaptırırsınız. 

Titanların, asuraların, iblislerin serbest bırakıldığı bu zamanda sarılabilecek tek bir şeyimiz var o da Yay burcunun temsil ettiği inanç ve imanımız. Tüm medeniyetlerin mitolojileri ve tüm dini anlatımlar bizi gelecek olan bu zamana karşı uyarmıştı. 

Zihnimizde oynanan oyunlar, medyanın maniplülasyonları ve iman tahtasını zedelemek için yapılan onca deneye karşı dimdik ayakta durmak çok zor biliyorum. Özellikle 5G baz istasyonlarının aktifleştirilmesiyle birlikte berrak düşünme kabiliyetimizi yitirmek üzereyiz. Odaklanamıyor, mantıklı düşünemiyoruz. Sezgilerimizin sesini duymakta ve onların rehberliğinde yol almakta zorlanıyoruz. Adeta karabüyü etkisi altındayız ve bunu fark etmemek için maddi konularla oyalanıyoruz. 

Geçim sıkıntısı bir yandan, gelecek korkusu bir yandan.. Sanki hepimiz bardağı taşıracak olan son damlayı bekliyor gibiyiz. Ama yaşadıklarınıza bir de şu açıdan bakın. Hayat bizlere şu an yaptığımız hataların bedelini ödeterek yeni kurmamız gereken Kova çağı sisteminin nasıl olması gerektiğini gösteriyor. Muazzam bir kuantum sıçrayışının eşiğindeyiz, sadece bilincinde değiliz ve olmamamız için korkuyla eğitiliyoruz. 

Bu dolunay kibrinden, dogmatik düşüncelerinden kopabilen ve berrak bir aydınlığı iç dünyasına tekrardan armağan edebilen insanlara çok büyük bir manevi güç armağan edecek. Dolunaya kare açıda konumlanan Neptün görmezden geldiğimiz gerçekler yüzünden gökyüzünün bize sunduğu bu armağanı kaybetmek üzere olduğumuza dair bizi uyarıyor. Artık mütavizileşmeli ve bazı hayal ve hedeflerimizden vazgeçmeliyiz. Bu hayatta herkese yetecek kadar gıda ve barınma var ama hiçbirimizin egosunu tatmin edecek kadarı yok. Adaletli bir dünya için ilk adil adımı kendi iç dünyamızda biz atmalı ve parayla ne yapmayı seçtiğimizi çok iyi sorgulamalıyız. Çünkü bizi bu sisteme bağımlı kılan en büyük şey o.  Ve titanlar, asuralar, iblisler bunu çok iyi bildikleri için borcu olanlara görünmeyen köle tasmalarını takıyorlar. Farkında değiliz ama damgalanıyor ve ikiye ayrılıyoruz. Hatta ayrıldık bile. Herşey maalesef çok hızlı gerçekleşti. Şimdi ise su yüzeyine çıkıp, görünmeye başlıyor. 

İki ayrı paralel evrene ayrıldıkça birbirimizin söz ve amaçlarını da anlamakta zorluk çekmeye başlayacağız. Bu yüzden 'bu yazıda ne demek istedi, hiçbir şey anlamadım' diyen kardeşimi sevgiyle seçmiş olduğu diğer boyuta uğurluyorum. Bundan böyle aynı zaman çizelgesinde bulunuyor olsak da, iki farklı boyutta yaşayan insanlık olarak galaktik evrende büyük bir ilgi odağıyız. 

Hazır büyük baba Satürn gerilerken bu dolunayı karmik karanlıklarımızdan arınabilmek için kullanalım. Henüz hala geç değilken hangi tarafı seçmiş olduğumuzu sorgulayalım. Aydınlığa mı hizmet etmek istiyoruz yoksa karanlığa mı?

Dilerim her ruh kalbine kibri aşılayan yılanı bu dolunay gecesi fark eder ve onu dönüştürmeye niyet eder. Zaten ne olursa olsun Mevlana'nın dediği gibi iyinin ve kötünün dışında olan bir yerde elbet tekrardan buluşacağız. Seçimimiz bu buluşmanın ne kadar yakın veya ne kadar uzak olduğunu belirliyor olacak o kadar..

30 MAYIS 2022 | İKİZLER BURCUNDA YENİAY

 

9 derece İkizler burcunda gerçekleşecek olan yeniay bize yeni bilgiler getiren bir etkiye sahip olacak. Belki de uzun zamandır gözümüzün önünde olan şeyi ilk defa tam anlamıyla idrak edebildiğimizi göreceğiz ve işte bu farklı bakış açımız bize yeni bir sayfa açma ve yeni bir adım atma imkanını tanıyor olacak. 

Yeniay, Aldebaran yıldızıyla kavuşumda olacağı için 2 hafta içerisinde atacağımız adımlarda zaferler elde etme imkanımız yüksek olacak. Yalnız Aldebaran gibi kraliyet yıldızları bu etkilerini sadece ahlaklı ve erdemli davranmasını bilen insanlara vaat eder. Yani girişeceğimiz işlerde dürüst ve akıllı olursak güzel bir sürece girmemize vesile olabiliriz. Merkür gerilemesinin de bitmesiyle kapalı olan kapılarımız açılacaktır. 

Yalnız Merkür bu süreç içerisinde Algol yıldızından etki alacağı için tutkularımızın çok iyi farkında olmamız gerek yoksa gireceğimiz yolda büyük bedeller ödemek zorunda kalabiliriz. Çünkü bu yeniay İkizler burcunda yani tutkularımızla hareket etmek yerine tamamıyla mantıklı olana yönelmeliyiz. Bu yüzden kalbinizi duyun ama mantığınızın uygulayıcısı olun. 

Buna bu kadar vurgu yapıyorum çünkü Merkür retrosu bitse de Satürn gerilemesi başlamak üzere. Aklını kaybedip, boş işler peşinde koşanlar için bu süreç zorlayıcı olabilir. 

Bu ikilinin arasındaki zorlayıcı açıyı mantıklı kullanamayacak gibi olursanız en azından sevdiklerinize karşı dikkatli olun ve kimsenin kalbini kırmayın çünkü yaşayacağımız bazı şeyler damarımıza basabilir ve agresyona neden olabilir. Kendimizi tutmakta zorlanabiliriz. 

Bunun haricinde Mars Jüpiter ile kavuşumda. Bir yandan yeni girişimler için ihtiyaç duyduğumuz enerjiye kavuşacağız ama bir yandan da özgüven patlaması yaşayarak haddimizi aşma riskine de sahip olduğumuzu bilmeliyiz. Dolayısıyla alçakgönüllü davranmalı ve boyumuzdan büyük işlere kalkışmak yerine sağlam adımlar atarak yol almalıyız. 

Geçen ay hakim olan onca Balık enerjisinin aksine bu yeniay Koç burcu baskın. Jüpiter, Mars ve Kiron'un burada bulunması aslında pasif davranmaktan vazgeçip, içimizdeki savaşçı ve yaratıcı gücümüzü ortaya çıkartmamız gerektiğini gösteriyor. Ama bunun için de ilk önce içimizdeki şeytanları dizginlememiz gerek. Sonuçta yeniay yöneticisi olan Merkür şeytani enerjiyi temsil eden Algol'den etki alıyor. Aldebaran yıldızı ise Mikail meleğiyle bağdaştırılır. 

İnsanın içindeki gerçek potansiyeli ortaya çıkarabilmesi için ilk önce kendi içindeki karanlıkların farkına varıp değişime niyet etmesi gerek. İşte bu yeniay bu değişime niyet edeceğimiz zaman olsun. İçimizde gizli saklı tuttuğumuz tüm iblislerle yüzleşip onları serbest bırakalım yoksa Satürn retrosu boyunca başımıza bela olacaklar. 

Dilerim bu yeniay hepimiz içimizdeki cesareti keşfeder ve yeniliğe doğru ilk adımımızı atarız. Bu yeniay öyle bir kapı açıyor ki yeryüzündekilere, uzun zamandır veremediğimiz bir savaşı zaferle kazanma şansını elde edeceğiz. Bu yüzden bu belki de yılın en iyi yeniayı olabilir. Yeterki içimizdeki iyiliğe hizmet edip karanlığa aydınlık armağan edecek gücü bulalım. 

Özgürlüğümüz daim, aklımız zinde olsun, kalbimiz de huzurla dolsun.. 

ÖLÜM ÖTESİ | REENKARNASYON DÖNGÜSÜNDEN KURTULMAK

 

Bu yazıyı yazarken Akrep burcunda Ay tutuluyor. Onun etkisi midir nedir sabah sabah bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Aslında geceden çok karanlık bir enerjiyle yatağa girip çok içten bir dua etmiştim ve gecenin bir vakti şimdiye kadar gördüğüm en güzel rüyalardan birini gördüm. Öldüğümü..

Sanki deniz kenarındayım. Kayalıklarda bekliyor ve çıldıran denizi izliyorum. Kötü bir şeyin olacağını hissedercesine bir iç titreme var içimde. Sonra sanki bir fırtına çıkıyor ve şaman tipli, bilge bir yaşlının (kendisini rüyada Wolf Storl olarak görüyorum) etrafımı sararak beni diğer boyuta götürdüğünü hissediyorum. Yani ölüyorum. Diğer boyutta bütün üstatların olduğu yerde buluyorum kendimi. İlk karşılaştığım kendisini Hz. İsa olarak tanıtıyor. O kadar büyük bir mutluluk ve huzur var ki içimde sevinçten ağlamaya başlıyorum. Sonra beni gezdiriyorlar boyutlarda. Sonra sanırım geri gönderiliyorum çünkü en son hatırladığım Hz. İnsan diye arkasından bağırdığım birinin benden uzaklaşması. Sanırım tekrardan dünya boyutuna inip öteki tarafta kalan kendi üst benliğimden uzaklaştığım için üzüntü duyuyorum. 

Daha önce hiç gerçek anlamda ölüm ötesi deneyimim olmamıştı. Bu deneyime yakın olan tek şey bu gördüğüm rüyaydı. Ya rüyanın etkisinde kaldım ya da tutulmanın etkisiyle bir mesaj mı almam ve iletmem gerekti bilmiyorum ama uzun zamandır tıklamak için beklettiğim ölüm ötesiyle ilgili bir videoyu izlemeye başladım. Bu yazımda da bu konu hakkında bahsetmek ve Karleen'den öğrendiklerimi aktarmak istiyorum çünkü bilgilerin bazıları benim için de çok yeni ve ilginçti.

Aslında bu Karleen'den bahsettiğim ilk yazı değil. Daha önce haritada medyumluk göstergeleri adlı yazımda onun haritasından bahsetmiştim. Ne zaman karşıma medyum veya psişik yetenekleri olan biri çıksa bir şans veririm ama genelde hep hayal kırıklığına uğrarım. Karleen ise bu konuda güvenimi kazanmış olan tek kişi diyebilirim. Bu yüzden bilgilerine değer verdiğim için bu yazıda onun anlattıklarını paylaşmak istedim. 

Karleen benim rüyamda gördüğüm ölüm ötesi deneyimimi gerçek hayatta bir meditasyon sırasında yaşamış. Boyut atlarken bir parçasını geride bıraktıktan sonra üstatların onu güzel bir bahçede ağırladığını anlatıyor. Orada gördüğü herkes onun bu misafirliğine çok sevinmiş. Karleen "benim sadece kısa süreliğine geldiğimi biliyor ve beni tanıyorlardı, ben de onları tanıyordum ama nereden tanıdığımı bilmiyordum" diye anlatıyor. Oradaki her şey çok güzelmiş ve o anda her şeyin ortak bir bilinci olduğunu idrak edebilmiş. Bahçe, duvarlar, kısacası o anda farkına vardığı her şeyde yaratıcının bütünlüğünü hissetmiş. "Bu o kadar güzel bir histi ki, geri dönmek istemedim ama üstatlardan biri kulağıma misyonumu fısıldayarak geri dönmem için beni ikna etti" diye anlatıyor. Sonra boyutlardan aşağa inerken bıraktığı benliği tekrar üstüne giyerek dünya boyutunda kendine gelmiş. 

Hem benim hem de onun anlatımında karanlık bir tünelin ardındaki ışık sembolizması yok. Oysa ölüm deneyimi yaşayan birçok insan bu tünelden bahseder. Bizim bu tüneli görmemiş olmamızın sebebi bunun gerçek bir ölüm deneyimi olmamasıyla alakalı olabilir. Herkes ölünce bu tünele benzer bir geçitten geçitiğini anlatır. Hatta bu islami literatürde sırat köprüsü olarak geçer. 

Karleen bir medyum olsa da, araştırmalarını çok iyi yapan biridir ve ölüm ötesiyle ilgili birçok kadim kabilenin anlatımlarını ve özellikle de bu konu üzerine çok fazla araştırma yapmış olan isveçli bilim adamı Emanuel Swedenborg'un bilgilerini araştırmış (google'a ismini girerek life after death yazarsanız araştırmalarını pdf olarak indirip okuyabilirsiniz) ve bu tünelle ilgili çok ilginç bir tehlikenin söz konusu olduğunu öğrenmiş. 

Hazır Jüpiter 8. evime girmişken ölümle ilgili konulara iyice dalmam gerektiğini hissediyorum ve bu konuda birçok bilgi kirliliği olduğunu biliyorum. Maalesef bu bilgi kirliliği ve özellikle de ölüm korkusunun ardında 3 semavi dinin aktardığı bilgiler var. Dinimiz bu kavramları vermiş olsa da bunları topluma aktaran hocaların anlatımları kafa karıştırıcı olabiliyor. Bu yüzden bu yazımda bazı tanımları doğru anlamamız için açıklamalar yapıyor olacağım ama gelin ilk önce ölümün biz dünyalıların algıladığı gibi acı verici olup olmadığı sorusuyla başlayalım. 

Ölümün kendisi acı verici değildir. Özellikle ani ve acı verdiğini düşündüğümüz ölümlerde ruh, olüm anı gerçekleşmeden bedeni terk eder. Bazen derin rüya görürken pat diye yüksek bir ses duyarak kendinize gelirsiniz ya işte ölüm anı da tam böyle bir andır. 

Bu anı yaşayanlar ya karanlıkta bir müddet var olduklarını anlatır, ya melekler tarafından karşılandıklarını ya da cehennem vari bir süreçten geçtiklerinden bahsederler. Sonunda ışık olduğu görülen tüneli de görenler çok olur ama bu bir tuzaktır. Genelde ışığa doğru yürümemiz gerektiği söylenir. Aslında o görülen ışık Ay'ın ışığıdır ve beklemeyip hızlıca ışığa doğru yürüyen ruhlar Ay'ın boyutuna varırlar. Bu boyuttaki varlıklar biçim değiştirerek sahte bir cennet deneyimi sunabilirler. Yani siz üstatların boyutuna eriştiğinizi zannedersiniz oysa burası araf gibi bir yerdir. Size görmek istedikleriniz gösterilir ve tekamül sürecinizi idrak edemeden tekrardan dünya boyutuna enkarne olmak zorunda bırakılırsınız. Bu büyük karmik yüklerle doğmak anlamına gelir ve ruh öyle bir döngünün içine hapsolur ki, sürekli gelir karma yaratır ölür ve yine gelir ve her gelişinde karmik yükleri daha da kabarık olur. Aslında reenkarnasyon diye bir döngü yoktur. Ruh dünya boyutundaki yaşamı tekamül süreci için tek seferlik seçer. Yani aslında bu dünyadaki yaşamımızdan sonra farklı boyutlara yükselmemiz beklenir. Tekrardan gelmek zorunda değilizdir. 

Psişik yetenekleri olan araştırmacı yazar İngo Swann ölüm sonrası ışığın olduğu tünele yönelmek yerine karanlığın içinde beklememiz gerektiğini söyler. Tuhaf bir şekilde Kızılderili şamanlar ve Meksikalı Toltek bilgelerinin söyledikleri şey de aynıdır. Tüm bu kadim bilgeler karanlığı aydınlatanın kendi ışığımız olduğunu ve bu ışık yanana kadar karanlıkta bekleyip bitmiş yaşamın muhasebesini yapmamız gerektiğini söyler. Kendi ölüm deneyimini anlatan İngo Swann ısığa yönelmek yerine karanlıkta oturduğunu anlatır ve bunu yaptığında tıpkı onun gibi karanlıkta bekleyen diğer ruhların farkına vardığını söyler.

Ölüm sonrası yaptığımız bu bekleyişi aslında dünyada başarmak üzerine eğitiliriz. Başımıza sürekli zorluklar gelir ve Allah sabreden kullarını bu karanlıktan er ya da geç kurtarır. Yani dünyada sabretmeyi öğrenen kullar aslında karanlık dönemlerde adeta bir mum ışığına dönüşebilecek iç gücü geliştirirler. 

Ölüm sonrası bekleyip bu iç muhasebeyi yapan ruhları melekler almaya gelir. Aslında bu bekleyiş ve iç muhasebe yüksek mertebelere erişmeye ne kadar layık olup olmadığımızı gösteren bir imtihandır. İslami literatürde buna kabir azabı denmiştir ve bu kimilerimiz için karanlık hatta cehennem gibi bir deneyimdir. Kimilerimiz ise yaşadığı hayata minnetle geri dönüp bakar ve cennet tarzı bir deneyime benzetebilir. Bu imtihanı geçenler koruyucu melekleri tarafindan karşılanıp diğer boyutlara götürülürler. 

Beklemeyip ışığa yürüyen ruhlar ise ikiye ayrılır. Ay'dan ya tekrar dünyaya enkarne olanlar vardır. Ya da öldüklerini bir türlü kabul edemedikleri için arafta kalanlar vardır. Bu arafta kalan ruhlar genelde ani ve travmatik ölümler deneyimledikleri için öldüklerinin farkına varmakta zorluk çekerler.  Ölümleri onlara duygusal bir şok yaşattığı için dünyada buna benzer duygusal boşluk yaşayan insanlara musallat olarak onların hayatlarına ortak olurlar. Bu ruhları melekler neden kurtarmıyor diye sorabilirsiniz. Aslında kurtarmak için çok çabalarlar. Ama arafta kalan ruhlar artık fiziksel bir bedene sahip değildir yani sadece titreşim olarak vardırlar ve görebildikleri tek şey alt boyutlardır. Yani alt boyutta olan dünyadaki bizleri görebilir ama üst boyutta olan meleklerin yardımlarını duyamazlar. Onların tek istekleri bizim yani dünyadakilerin ilgisini çekmektir. Melekler bu yüzden dünyadaki medyum ve psişik yetenekleri olan insanlarla iletişime geçerek bu ruhlara yardım etmeye çalışırlar. Melekler medyumlar aracılığıyla bu ruhları tekrardan üst boyutlara çekebilirler ama bazı ruhlar vardır ki kendi iradeleriyle ölü olduklarını bilmelerine rağmen arafta kalıp dünyadaki insanların enerjilerini emmek isterler. Bu ruhlar genelde barlarda ve gece hayatı olan, uyuşturucu ve alkol kullanımının yoğun olduğu yerlerde bekler ve iradesi zayıf olan insanlara mussalat olurlar. (Toplumun %90'ının bu tarz mussallatları olduğu söylenir) Bu ruhların kurtuluşu çok zordur çünkü karanlıkla beslendikleri için Allah'ın birliğinden her geçen anla daha da uzaklaşır ve tamamıyla karanlık enerjilere hizmet ederler. 

Meleklerle birlikte diğer boyutlara yükselen ruhlar için dünyada geçirdikleri zaman bir sanat eseri gibi bir şeydir. Nasıl bir ressam eserine bakıp yaptığı güzelliklerin veya kusurların farkına varıyorsa bu ruhlar da aynı şekilde yaşamlarını gözden geçirirler. Üstlendikleri misyona ne kadar yaklaşabildiklerini sorgularlar. Karmik görevleri iyi çözüp çözemediklerine bakarlar ve bundan sonra nasıl devam etmek istediklerine karar verirler. Kimileri dünyaya geri dönmeyi seçer kimileri ise farklı boyutları deneyimlemeye geçer. 

Dinimizde 7. veya 40. gününde yapılan tüm dualar hatta ölüm sonrası Anadolu insanının göğüs üzerine koyduğu bıçak, bedeni terk eden ruhu bu süreç boyunca destekler. Bu yüzden ölüm aslında bir son değildir. Hem hayatta kalanlar hem de ölenin bağları var olmaya devam eder ve dualar bu süreçte en güzel iletişim aracıdır. 

Şu son bir yıl ve özellikle de metaverse bu kadar yoğun konuşulmaya başlandığından beri reenkarnasyon döngüsü nasıl kırılır konusuna çok fazla kafa patlatmaya başlamıştım. Ruhum bir daha bu dünyaya tekrardan geri gelmek istemiyor.  Bilincimi bir yapay zekaya bağlayıp hapsetmek istemiyorum. Bir yandan bunu zaten başaramayacaklar diyorum çünkü Kova çağı böyle bir kölelikten ibaret değil. Ama bir yandan da ne kadar başarılı olduklarını gördükçe insan ister istemez endişeleniyor. Sonuçta adamlar ufak bir sıvıyla bütün dünyayı kaosa sürükledi. 2 yıl içerisinde orta sınıfı tamamen yok edebildi. Bütün dünya ekonomilerini ise altüst edebildi. Dünyanın haline baktığımda muazzam bir başarı sergilediklerini görebiliyorum. Bu başarıyı gördükçe de insan ister istemez kendisini güçsüz hissediyor. Oysa biliyorum bu çark sadece 2030'a kadar devam edip sonra içten çökecek. İşte tüm bu düşüncelerim bu konuları araştırıp bu yazıyı yazmama vesile oldu. Umarım ölüm korkusu olanlar bu yazımdan etkilenip, korkulacak bir şeyin olmadığını hisseder. 

Kadimlerin de dediği gibi tüm bu karanlık süreç boyunca gerçekleri unutmamak için her geçen anımızı sanki son anımız gibi düşünmeli ve sanki yarın ölecekmiş gibi yaşamalıyız. Bu bakış açısı hepimize kaybettiğimiz gücümüzü geri verecektir. 

16 Mayıs 2022 | AKREP BURCUNDA KANLI AY TUTULMASI

 

25 derece Akrep burcunda gerçekleşecek olan zehir tutulmasına yaklaştık. Ektiklerimizi sert bir şekilde biçip, kendi zehrimizden etki alacağımız bir dönem başlamak üzere. 

Bu dönem içerisinde attığımız tüm adımlarda veya almak zorunda kaldığımız tüm kararlarda ancak sonradan fark edeceğimiz karanlık bir yön olacak. Bir şekilde karanlık bir bedel ödemek zorunda kalacağız ama bunun farkına ancak çok sonradan varacağız. Bu bedeli ödemek istemeyenler bu aralar hissettikleri yoğun karanlık enerjiden kaçmak için tüm zorlukları olduğu gibi halının altına süpürerek yok etmeye çalışabilir. Oysa tam da bunu yapanlar ilerleyen zamanda bunun bedelini çok ağır ödemek zorunda kalacaklar. 

Tutulma anı Güneş semadaki en tehlikeli yıldız olan Algol ile, Ay ise Agena yıldızıyla kavuşumda olacak. Bu iki yıldız iyi ve kötünün arasında bir seçim yapma zamanı geldiğini hatırlatıyor. Halının altına mı süpüreceğiz yoksa cesur davranıp yüzleşecek miyiz? sorusuyla karşı karşıyayız. 

Satürn ile sert açıda gerçekleşen Ay tutulması bir devrenin kapanmak üzere olduğunu ve bu yüzden bırakmak istemesek de, büyümek ve olgunlaşmak adına bazı şeylerden vazgeçmemiz gerektiğini gösteriyor. Eğer bunu kendi irademizle yapmaz isek bu tutulma bizi öyle bir sarsacak ki, tutunduğumuz, kendimizi güvende zannettiğimiz ve çok arzuladığımız şeyleri kaybedeceğiz.  Artık bize hizmet etmeyen hedefleri, kişileri ve olayları geride bırakıp, hayatın gerçekleriyle yüzleşmek zorundayız. Zorlukları göğüslemek için sorumluluk üstlenmek zorundayız. Tüm bu süreç boyunca biraz üzülebilir, hayat neşemizi kaybedebiliriz. Sonuçta tutulmanın ucunda bizi zorluklarla imtihan eden Satürn var. Ama sabreden muradına erecek yeterki zehirli duygularına tutunmasın, hırsın sahte aleviyle hareket etmesin. 

Akrep tutulması bilinçaltımızın en derinlerinde saklı olan korkularımızla bizi yüzleştirmeye hazırlanıyor. Bu yüzden tutulma haftası sakın korkularınızdan kaçmayın. Tam tersine her biriyle yüzleşin. Çünkü korkularıyla yüzleşme cesareti gösterenlere bu tutulma muazzam bir güç bahşedecek. 

Korkularımız en büyük zehirlerdir. Biz farkında olmadan bu zehirlerle kendimizi yıllar içerisinde hasta ederiz. Bu tutulma bu yükten arınma ve şifalanma için bize çok önemli bir geçit oluşturacak. Hem Akrep enerjisi hem de Neptün'den gelen olumlu açı mistik yönlerimizin artacağını ve sezgilerimiz aracılığıyla bazı kısır döngüleri kırabileceğimizi anlatıyor. Hazır Merkür de gerilerken geçmişe yönelik akıl yürütüp, geleceğimizi aklamak için yüklerimizi bırakırsak tutulma enerjisini en güzel şekilde tezahür etmiş oluruz. 

Mars ve Neptün gezegenlerinden destek alan tutulma enerjisi hayal kırgınlıklarını geride bırakma zamanının geldiğini gösteriyor. Mars ise karanlıkları aşmak için ihtiyaç duyduğumuz gücü bize vermek için hazır vaziyette. Yalnız bu gücü abartıp boyumuzdan büyük işlere kalkışmak için hiç uygun bir zamandan geçmiyoruz. Tam tersine alçakgönüllü ve mütavazi olma, hatta bazı hırslarımızdan vazgeçme ve pes etme, teslim olma  zamanı. 

Yolunu değiştirmeyene kader yardım etmez sözünü bu tutulmayla birlikte yüreğimize kazıyalım. Çünkü tüm dünya insanları bir dönemeçteler ve seçim yapmak üzereler. İyiye mi yoksa kötüye mi teslim olacağız sorusu hepimizi meşgul edecek. 

Kendi yalanlarımıza sadık kalmaktan vazgeçmek zorundayız. Aynı şekilde kendimiz olmayan hayatları yaşamaktan da vazgeçmek zorundayız. Yarattığımız ilüzyonların farkına varmak ve değişime niyet etmek bizi bu süreç içerisinde kurtaran tek şey olacak. Çünkü unutmayalım ki işin içinde bizi en ufak hatamızda cezalandırmak için bekleyen Algol yıldızı var. Kendini kandırmaya, yalanlara inanmaya devam edenler için bu tutulma tarot kartlarındaki yıkılan kuleyi hatırlatacak. 

Dilerim kulenin yıkılmak üzere olduğunu haber veren çanları herkes duyar ve maneviyatına sığınarak inancını kuvvetlendirir. Darbe üzerine darbe aldığımız bu kadar karanlık bir süreçte güzel olan şeylere sıkıca tutunun. Ailenize, sevdiklerinize, sahip olduklarınıza.. ve minnet duyun. Ve sakın unutmayın bizim yaşadığımız zorluklar atalarımızın yaşadıklarının yanında bir hiç kalır. Onlar tüm bu zorlukları aştığı için biz bugün hayattayız. Yani aşamayacağımız hiçbir zorluk yok! Bunu hatırladığımız bir tutulma olsun inşallah ve bize tüm zorlukları aşacak gücü versin. 

MEDİKAL ASTROLOJİDE PLÜTON & KANSER

 

Kanser. Çoğumuzun adını bile ağzına almak istemediği ve çok korktuğu bir hastalık. Çağımızın belki de en büyük belası ve daha da kötüsü her geçen gün daha da artan bir lanet. Lanet mi yoksa lütuf olabilir mi? Gelin birlikte bu konuyu ele alalım. Hem neden arttığına bakalım, hem de kendimizi nasıl koruyacağımızı öğrenelim. 

Endüstri devrimiyle birlikte başımıza büyük bir bela aldık. Çünkü bu devrim bizi gerçek doğamızdan kopardı. İşlenmiş gıdaların hayatımıza girmesiyle birlikte organlarımızın zikrini bozduk. Bu yüzden kansere neden olan ilk şey maalesef yanlış beslenme şeklimiz. 

Geçen sene teyzem kanser mücadelesi verip yendi. Yalnız doktorunun verdiği tavsiyeler bizi bir hayli şaşırttı. Katıldığım kanser kongresinde doktorların ana şikayeti hastalar değil, doktorların kendileriydi. Kanser hastasına ne istediğini yiyebilirsin diyen doktorlar var. Oysa bu hastalığı yenmek isteyen herkes ilk önce beslenmesini değiştirmekle başlamalı. Doktorlar beslenme konusunda kendilerini bilgilendirmediği için ameliyat ve kemoterapi sonrasında 'Hadi eyvallah yine olursa yine gelirsin' şeklinde hastalarını desteklemeden tedavi sürecini tamamladıklarını zannediyorlar. Oysa kanserli hücreler yok olana dek 6 ay boyunca meyve bile tavsiye edilmiyor çünkü kanserli hücrelerin en sevdiği gıda şekerdir. 

Bir insanın temel gıdası su, protein ve faydalı yağlardır. Bu üçü olmadan sağlıklı kalmamız çok zordur. Dolayısıyla suyun kalitesine ve plastik damacanadan içmemeye özen göstermelisiniz. Gerçek, saf yayla tereyağı inanılmaz bir şifadır. Aynı şekilde doğada yaşayan hayvanların kuyruk yağı veya balık yağı gibi faydalı omega 3 oranı bol olan yağları tüketmelisiniz çünkü omega 3 bedenimizdeki inflamasyonu kontrol altına almada çok önemlidir. Artık denizlerimiz kirli, hayvanlarımız antibiyotikli ama yine de sağlıklı kalmak istiyorsak hayvansal ürünlere ihtiyacımız var. Yalnız burada kan grubunuza da dikkat etmenizi tavsiye ederim. Özellikle A kan grubu olanların et tüketiminde daha dikkatli ve seçici olmaları gerekiyor. Bu kan grubuna sahip olanlar için vegan veya vejetaryen bir beslenme tarzı mantıklı olabilir ama 0 kan grubuna sahip olan biri vegan olursa sağlık sorunları hızlıca kendini belli etmeye başlayacaktır. Yani kanser tedavisinde beslenme önemli olduğu kadar beslenme şekli kişiye has tasarlanmalıdır. Birimize şifa olan şey, diğerimize zarar verebilir. İster kanser teşhisi konmuş olsun, isterse amacınız sadece kendinizi korumak olsun, yapmanız gereken ilk şey alkali beslenme tarzına geçmektir. Asidik bir beden tüm kanser hücreleri için muazzam bir yaşam alanıdır. Alkali bir bedende kanser hücreleri hayatta kalamaz, kendiliğinden yok olmak zorunda kalırlar. Eczaneden aldığınız ph çubuklarıyla her gün ölçüm yaparak hangi gıdanın sizi asitleştirdiğini fark edebilir ve asidik bedeninizi alkali hale getirerek, tedavi sürecinizi destekleyebilirsiniz. 

Not: Şekere dönüşen her şey bedeni asidik hale getirir. Dolayısıyla tatlılar ve hamurlu gıdalar beslenmeden çıkarılması gerekilen ilk şeylerdir. Bedeni asidik hale getiren ikinci şey ise hayvansal ürünlerdir. Kanser tedavisini bu kadar zor kılan şey tam da budur. Bir yandan beden proteine ve inflamasyonu gidermesi için omega 3 yağ asitlerine ihtiyaç duyar ama bunları günümüzde beslenmemizden almamız iyice zorlaştı. Şehirde artık bunlara ulaşmak çok zor. Ulaşsanız da iş bununla da kalmıyor. 

Kanser hücrelerini besleyen ikinci önemli etken strestir. Bu stres hem yanlış beslenmenin organ ve hücrelerde yol açtığı strestir. Hem iş ve ailevi sorunlardan gelen strestir. Ama bedenimizi strese sokan ve günümüzde hepimizin maruz kaldığı çok büyük bir tehlike daha var ki, o da 7/24 elektromanyetik alana maruz kalıyor oluşumuz. Stres bağışıklık sistemimizi çökerterek içimizdeki savaşçıları güçsüz bırakır. Böylelikle kanser hücrelerine saldıracak ve onları yok edecek Allah'ın mucizevi yaratımından faydalanamaz oluruz. 

Bütün tedavileri reddetmelerine rağmen kanseri yenen insanlar yukarıda bahsettiğim şeyleri doğru yaptıkları için bunu başarırlar. Bu yüzden kanserden korkmayalım. Zaten Kübalı doktorlar kanseri çok başarılı bir şekilde tedavi ediyorlar. Yani bu hastalığın çaresi çoktan bulundu sadece herkesin iyileşmesi istenmiyor. Sonuçta arkasında büyük paralar dönen bir sektör bu. Özellikle kemoterapiden hastaneler çok büyük paralar kazanıyorlar. Bu bizi ne kadar öfkelendirse de kanseri yenmek ve iyileşmek mümkün. Sadece değişime iç dünyamızda başlamamız ve bunu dış dünyamıza yansıtmamız gerek. 

Kongrede konuşan profesörler artık kemoterapi ve ışın tedavisi yerine immün terapiyi kullandıklarından bahsettiler. Burada amaç kişiyi içten kuvvetlendirmek ve bahsetmiş olduğum savaşçı hücrelerimizi harekete geçirerek, kanserli hücreyi yok etmeleri için onlara saldırma emrini vermek. Tabiki bu tedavi kişiye özel olarak uygulanıyor ve birçok etkili faktör göz önünde bulunduruluyor. Bedende istenmeyen strese yol açan etkenler ortadan kaldırılıp, hastaya psikolojik olarak da destek olunuyor ve bütün yaşam tarzını değiştirmesi sağlanıyor. 

Gelelim genetik konusuna..

Hepimizin bedeninde parazitler, virüsler ve kanserli hücreler bulunur. Hatta bedenimizde her an kanserli hücreler oluşur. Bunlardan asla kaçamayız ki zaten kaçmamalıyız. Şu an bir genetik test yaptırsak bir çoğumuzun farklı kanser türlerine sahip olduğunu veya yatkın olduğunu görürüz. Yani aslında olay genetik mirasta değil, bizim yaşam tarzımızla alakalı. Bu yüzden ister kansere yakalanmış olalım isterse sadece önlem almak istiyor olalım, yapmamız gereken temel şeyler vardır ve bunlardan biri de uyku düzenimize dikkat etmektir. 

Araştırmalarda, en sık rastlanan göğüs kanseri hastalarında uyku hormonu olarak bildiğimiz melatoninin normalden çok daha az olduğu saptandı. Oysa melatonin hormonu bedenimizin ürettiği en kuvvetli antioksidandır. Yani melatonin ve düzenli uyku her kanser hastası için hayati öneme sahiptir. Dolayısıyla beslenmeye verilen değer kadar kaliteli uykuya da büyük bir önem verilmelidir. Kaliteli bir uyku için de elektromanyetik alanlar azaltılmalıdır. Daha az televizyon, daha az bilgisayar veya daha az telefonla baş başa vakit geçirilmeli, modemler özellikle gece uyurken kapalı tutulmalıdır. Aslında bir kanser hastası bu gibi şeylerden iyileşene kadar tamamen uzak dursa daha iyi olacaktır. Bu arada melatonin hormonu dıştan alınabildiği gibi derin uykuya yatmayı sağlayan tıbbi bitkilerden de faydalanılabilir. Araştırmalarda melatonin kullananlarda tümörlerin azaldığı da görülmüştür. 

Kongrede bir doktor kemoterapi görmüş olan hastaların cesetlerinin bir türlü çürümek bilmediğini anlattı ve bunu kemoterapiyle etkisiz hale getirilen bakterilere bağladı. Bağırsaklarımızdaki faydalı bakteriler ihtiyaç duyduğumuz vitaminleri yaratırlar. Mutluluk hormonu olan seratonini bile bakterilerimiz oluşturur. Yanlış beslenme tarzımız ve sürekli kullandığımız antibiyotik gibi ilaçlar, ki doğum kontrol hapları bile antibiyotiklerden daha da korkunç hasarlara yol açmaktadır, bu faydalı bakterilerin yok olmasına neden olur. Dolayısıyla cesetlerin bile çürümüyor olmasına şaşırmamalıyız. Kanser tedavisinin en önemli parçası bu bakterilere tekrardan yaşam alanı sağlamak ve bağışıklığımızı kuvvetlendirmektir. D vitamini değerlerimizi hızlıca yükseltmeli ve bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirmeliyiz. Bir yandan da koenzim 10 takviyesi veya klor dioksit ile enerjimizi geri kazanabilir ve CBD yani kenevir yağı ve Omega 3 takviyeleriyle bedenimizdeki inflamasyonu dengeleyebiliriz. Tüm bunlar yapılması gerekilen çok önemli şeylerdir. Kansere neden olan ana sebeplerden biri kronik inflamasyon olduğu için aslında bedeni ve bağışıklığı desteklemek kanserli hücreyi zayıf düşürebilmemize yardım eder. Eğer doktorunuz tüm bu konularda sizi bilgilendirmeden tedavinizi sonlandırıyorsa, o zaman siz ipleri kendi elinize almalısınız. 

Kemoterapi başlangıçta kanseri yok etmede başarılı olsa da, bu tedavi şekli büyük yan etkileri beraberinde getirir. Birçok metali bedenden atmanın bir yolu vardır ama bu platin için geçerli değildir ve maalesef platin kemoterapi tedavisinden kullanılır ve ilerleyen dönemlerde kanserli hücrelerin tekrardan bedende oluşmasını sağlar. Kanser hastaları çoğunlukla kanserden ölmemektedir. Bu hastaların ölüm sebeplerine bakarsanız karaciğer ve böbrek iflasını görürsünüz. Bu iki organ toksinleri bedenimizden atabilmemiz için hayati öneme sahiptir ve kanser hastalarını ölüme götüren asıl sebep kanserin kendisi değil, bedenin toksinleri atma mekanizmasının artık çalışmıyor oluşudur. 

Özellikle kemoterapi almaya karar verdiyseniz bedeniniz yaşayan bir cenazeye döndü demektir. Kemoterapiyi kötülemek istemiyorum ama immün terapide tüm beden canlandırılıp kuvvetlendirilirken, kemoterapide bütün canlı olan şeyler ölür. Bu yüzden bağırsaklarınızdan başlayarak faydalı tüm bakterileri tekrardan diriltmek zorundasınız. Bu bakterileri canlandırmak için de vitamin ve mineral depolarınız tam olmalı. Bununla birlikte bedenin büyük bir arınmaya ihtiyacı olur. Tıbbi bitkiler bu arınmayı sağlayan en güzel şeydir. Doğal killer veya yosunlar da bu amaçla kullanılabilir. 

Uzun lafın kısası.. 

O kadar zehirle dolu bir dünyada yaşıyoruz ki, ıssız bir adaya kaçsak bile toksinlerden uzaklaşamayacağız. Yine de sağlık bu hayattaki en değerli şey olduğu için belirli bir takım şeylerden uzak durmak ve bazı şeylere de dikkat etmek çok önemli. 

Allah herkesi bu hastalıktan korusun. Yakalananlara da acil şifalar versin. Unutmayın ki, şifa da sağlık da hepimizin hakkı. Sadece bu hakka sahip çıkmalı ve doktorun yönlendirmelerinin yanında yaşam tarzımızı da değiştirmeye büyük özen göstermeliyiz. O zaman bedenimizi tekrardan arındırabilir ve kanserli hücrelerimize eski sağlıklarını hatırlatarak, şifaya erişebiliriz. 

11 Mayıs 2022 - 16 Mayıs 2023 | TRANSİT JÜPÎTER KOÇ BURCUNDA

Gök kubbede bir değişim yaşanmakta. Büyük iyicil Jüpiter hane değişikliğine giderek kısa süreliğine yan komşu olan Koça geçip tekrardan Balığa geri dönecek. 

Jüpiter tam olarak 8 derece Koç burcuna kadar ilerledikten sonra 28 Temmuz'da tekrardan Balık burcuna geri dönecek. 20 Aralık 2022 yılına kadar burada kaldıktan sonra da tekrardan kışa doğru Koç burcuna geçecek ve 16 Mayıs'ta bu misafirliğini 12 yıl boyunca geri dönmemek üzere tamamlayacak. 

Jüpiter bir yıl boyunca neredeyse eşit miktarda iki burçta kalıyor olacak. Koçtan enerji alarak yeni başlangıçlar yaparken bir yandan da Balığın enerjisinden faydalanarak yarım bıraktıklarını tamamlayacak. Kısacası ateş ve suyun, eril ve dişilin arasında bir dans bizleri beklemekte. 

Bu yıl öyle bir yıl ki, yeni adımlar atabilmemiz için ilk önce yarım bıraktıklarımızı tamamlamak zorunda kalacağız. Bir adım ileriye gidiyorsak 2 adım geriye gitmek zorunda kalacağız. Sağlam adımlar atabilmek için ise hem Balığın inancına hem de Koçun cesaretine sarılmamız gerekecek. Kısacası bu yıl kendine inanan ve cesaretle, korkmadan adımlar atanların yılı olacak. 

Jüpiter değdiği her şeyi büyüttüğü için bu yıl içimizdeki lider gücü büyütecek. Korkularımızı yenmemiz için cesaretimizi büyütecek. Bir çoğumuz yepyeni başlangıçlar yapacak, adeta kendini tekrardan keşfedecek, hiç ummadığı alanlara girişecek ve başarılı olacak. 

Son iki yıldır hayat durmuştu. Olduğumuz yerde kaldık ve sudan çıkmış balıklara dönerek pusulamızı kaybettik. Bu yıl ise Koç enerjisi ve yüce Jüpiter 'harekete geç, bir şeyler yap, erken davranan kazanacak' diye haykırıyor olacak. Yerinde sayana bu yıl şans yok ama cesaret edip erken davranana bolluk ve bereket vaad ediyor gökyüzü. Yalnız Koç burcu öncü ve hızlı bir burç olduğu için karşımıza fırsatlar hızlıza ve sadece tek bir defa çıkacaktır. 

Jüpiter'in transiti boyunca Koç burcunda bulunan ve astrolojide yaralı şifacı olarak anılan Kiron ile buluşacak. Bu buluşma kendisini iki farklı yönde tezahür edecek. Bazılarımız için bu buluşma yaralarını sarma ve şifalanma anlamına gelecek ama bazılarımız için de bu tam ters etki ederek büyük yaraların oluşumuna neden olacak. 

Koç burcunun gölge yanı aptallık cesaretidir, abartılı bencil hareketleri ve düşüncesiz hareketleridir. Jüpiter Koç burcunun tüm bu gölge özelliklerini de büyütebilir ve boyumuzdan büyük işlere kalkışmamıza neden olabilir. Burada önemli olan karşıt burç olan Terazinin dengesine değer vermemiz olacak. 

Özgüvenimizi geliştirmeye özen verirken egomuzu şişirmekten geri durmalıyız. Yine de bu 1 yıl kendimizi keşfetmemiz ve kim olduğumuz sorusunun peşinden gitmemiz için çok güzel bir yıl olacak. Bu yüzden bu yıl girişimci sayısında bur patlama bekleyebiliriz. İnsanların çoğu çalıştıkları işi bırakacak ve daha bağımsız olabileceği alanlara kayacak. Zaten bu yıl sıradan şeyleri yapanlar değil, farklı olanı yaratmaya cesaret edenlerin kazanacağı bir yıl olacak. 

Dilerim bu transit son iki yıldır yaşadığımız dünya hapsinden bizi kurtarır, ufkumuzu genişletir ve bize gerçek gücümüzü hatırlatır. 

30 NİSAN 2022 | BOĞA BURCUNDA URANÜSYEN GÜNEŞ TUTULMASI

 

Gök kubbede hepimizi sarsacak büyük bir enerji akışını deneyimlemek üzereyiz. Uzun zamandır beklenen tutulma mevsimi geldi çattı. 

Ay ve Güneş Boğa burcunun 10. derecesinde birbirine kavuşacak ve hepimize Boğa burcunun haritamızda bulunduğu alanla ilgili yeni bir başlangıç yapma fırsatı sunulacak. 

Bu tutulma Kuzey Ay Düğümü eşliğinde ve Uranüs gezegeniyle kavuşumda gerçekleşeceği için geleceğimizi ilgilendiren konularda sarsıcı ve yepyeni bir kapı açılacaktır. Şok edici hatta ani şeyler yaşayabilir, ummadığımız şeylerle yüzleşmek zorunda kalabiliriz. 

Boğa burcu maddi manevi değer verdiklerimizi temsil ettiği için değişim daha çok değer verdiğimiz şeyler üzerinden bizi bulacaktır. Küresel çapta ise bu tutulma ekonomileri güzelce sarsacağa benziyor. Bu büyük depremden ister istemez biz de olumsuz etkileneceğiz. 

Her şeye rağmen hepimizin önemsediği tek bir şey olacak o da kendimizi güvene almak. Sahip olduklarımızı garantilemek için yeni adımlar atacak ve yeni çözümler üreteceğiz ve sımsıkı huzurumuza tutunacağız. Ne var ki, bazı işler umduğumuz gibi gitmeyecek. Sonuçta Uranüs olacak işin içerisinde. Yani umulmayanı beklesek iyi ederiz. Çünkü Üranüs bizi yepyeni bir hayata çağırıyor. 

Bu tutulma bazılarımıza huzursuz aydınlanmalar bazılarımıza ise tatlı sürprizleri getirecek. 

Tutulma anında Venüs ve Jüpiter Balık burcunda kavuşumda olacaklar. Her ikisi de bu burçta ev sahibi gibiler çünkü Jüpiter balık burcunun klasik yöneticisi, Venüs ise yücelen konumda. Bu tutulmanın aslında çok güzel bir enerjiyi içinde barındırdığını gösteriyor. Aşk, ilişkiler, para konularında şimdiye kadar güzel şeyler ektikysek bu tutulma bizi sürpriz ve büyük olaylarla olumlu anlamda şaşırtabilir.  

Venüs-Jüpiter ikilisine ilahi Neptün de eşlik ettiği için bulunduğumuz tüm kaosun aslında iyiliğimize hizmet ettiğini ve biz şimdilik fark edemesek de her şeyin hayrımıza olduğunu göreceğiz. Tutulma, bize günlerimiz ne kadar karanlık da olsa, aydınlığın artık çok az uzakta olduğunun müjdesini getirecek.

Her tutulma karanlıktan doğan aydınlığı temsil eder. Ama bu asla karanlığın gücünü görmezden gelmemiz gerektiği anlamına gelmez. Tutulma haritasında ekonomik zorlukları anlatan iki sabit yıldız ön plana çıkıyor ve dikkatsiz, aceleci, huzursuz davrananları hala zor zamanların bekleyeceğinin sinyalini veriyor. 

Bu tutulmayla birlikte öyle bir süreçten geçeceğiz ki, her gün değerini yitiren para bize gerçekten neye değer vermemiz gerektiğini gösterecek. Zaten bu üçlü kavuşum manevi anlamda güzel deneyimleri getirebileceği gibi hiperenflasyonu da temsil etmekte. Her şeyin fiyatı zirvelere kadar tırmanıyormuş gibi gözükecek. Oysa tırmanan fiyatlar değil, çöken para sistemimiz olacak. Biz her şeyin değerini parayla ölçtüğümüz için sahte bir değerler sistemi yaratmıştık. Binbir emekle domatesini büyüten çiftçinin emeğini yıllarca birkaç kuruşla ödeyebileceğimizi zannetik ve adaletsiz bir sistemi besledik. İşte Uranüs ve tutulmalar bu sistemi darmaduman edecek. 

Bu tutulma küresel yeni bir ekoniminin ilk temellerini atacak. Yeni bir başlangıç için bir resetleme olacak. 

Tüm bu süreç içerisinde sahip olduklarınıza tutunun. Yeniliğin yakında kapınızı çalacağını bilin ama o zamana dek sabırla bekleyin. Minnet duyun size şimdiye kadar verilmiş olan her şey için.. Çünkü şükür bereketi yaratır ve bereket hepimizin bu süreç içerisinde paradan çok ihtiyaç duyduğu en önemli şey olacak. Şükretmesini bilene bu tutulma bereketini getirecek. 

Unutmayalım ki, tutulmalar bize ilahi gücün direksiyonda olduğunu hatırlatırlar. Yani aslında korkulacak bir süreçten geçmiyoruz. Tam tersine teslim olmamız gereken bir süreçten geçiyoruz. Kapımızın önündeki yeniliklere direnç göstermeyelim. Değişim rüzgarlarını kabul edelim. Bırakalım bakalım bizi nerelere götürecek..

Dilerim bu tutulma Uranüs'ün simgelediği gibi bize parasal özgürlüğü ve bağımsızlığı getirir ve böylelikle paraya olan köleliğimize sonsuza dek bir son verir. 

16 NİSAN 2022 TERAZİ BURCUNDA DOLUNAY

 

26 derece Terazi burcunda gerçekleşecek olan bir dolunay var önümüzde. Bize dengeyi ve adaletli olmayı hatırlatan bu dolunay, Terazi burcunun haritamızda bulunduğu hane üzerinden etkileyecek. Plüton ile dik açıda gerçekleşeceği için bir takım içsel krizleri tetikleyebilir ve bazılarımız zorlu bir iki hafta geçirebilir. 

Terazi uyumun sembolüdür. Dolunay gecesi uyuma en çok hayatınızın hangi alanında ihtiyaç duyduğunuza bakın. En çok nerede dengeden çıktınız, kendinizi kaybettiniz, kontrolünüzü yitirdiniz? Bu dolunay hem kendimizi tekrardan bulma hem de içimizdeki karanlıkları dönüştürme zamanı. 

Kendimize karşı adaletli davranmadığımız sürece sürekli dıştan aldatılırız. Hep birileri gelir ve hakkımızı yer bir türlü nedenini anlayamayız. Oysa evrenin muazzam bir matematiği vardır. İçerisi nasılsa dışarısı da daima öyledir. 

Bu dolunay hepimiz kendimize değer vermeyi tekrardan keşfedelim. Nerede hakkımızı çiğnemiş olabiliriz, kendimize zulmetmiş olabiliriz diye düşünelim. Her dolunay karanlık geceyi aydınlattığı gibi, karanlık bilinçaltımızı da aydınlatır. Yeterki ışığın içimize kadar işlemesine izin verelim. 

Terazi burcu ilişkilerimizden sorumlu olan burç olduğu için bu dolunay kendisiyle olan ilişkisini düzeltene ikili ilişkilerinde güç ve derinlik armağan edecek. Hayatımıza giren herkes bize birer ayna ise, kendimizle olan ilişkimiz mutlu olabilmemiz için başlamamız gereken ilk yerdir. Kendiyle ilişkisi bozuk olanı bu dolunay zorlatıcı bir deneyim bekleyebilir. İlişkilerde ego çatışmaları yaşanabilir. Kavgalar gürültüler artabilir ve huzursuz bir enerjiye neden olabilir. 

Oysa Merkür Boğa burcuna geçti. Artık sağlam düşünüp, sağlam adımlar atma zamanı. İlişkilerimizi bozmak yerine kuvvetlendirmek için çok güzel bir aydayız. Bu ay genel anlamda üzerinde çalıştığınız şeyleri sağlama almak için iyi bir zaman diliminde olacağız. Bu yüzden ani kararlar almayın ama yine de kararlı davranın. Çünkü hafta genelinde etkili olan Güneş-Satürn sekstili sağlam bir temel atmak isteyenlere yardımcı olacak. İster aşk ister iş olsun dolunay enerjisini doğru kullanırsanız evren tarafından güzelce karşılanırsınız. 

Bu hafta Mars Balık burcuna geçiyor. Neptün, Venüs ve Jüpiter'in de burada bulunmasıyla Balık burcunda büyük bir stelyum oluşacak. Yani yoğun bir Balık enerjisi altındayız. Hazır mübarek Ramazan'dayken ve oruç tutarken ruhumuzu Balığın şifalı enerjisiyle derinden etki edebilir ve maneviyatımıza sığınarak muazzam bir güç elde edebiliriz. Bu ay yeryüzüne inen ilham perilerinin mesajlarını ömrümüz boyunca bir daha deneyimleyemeyeceğiz. Bu yüzden meleklerin fısıltılarına kulak verin. Size karanlıktan yol gösteriyor 

Bu ayın sonunda gerçekleşecek olan tutulmaya yaklaşırken bu dolunay enerjisini nasıl kullandığınıza çok dikkat edin. Enerjimizi aptalca harcarsak çok aptalca şeylerle karşılaşabiliriz. İçinizdeki karanlığı dışa yöneltmek yerine onu dönüştürmeyi deneyin. Her karanlıktan aydınlık doğar. Her kötülük iyiliğe gebedir. Evren bu dansın üzerine inşa edilmiştir. Bizim yapmamız gereken şey de tam da Balık burcundaki stelyumun temsil ettiği gibi akışa teslim olmak ve hayatla dans etmektir. 

Dilerim bu dolunay bize kendimize değer vermeyi öğretirken, ilişkilerimizi de güzelleştirip, derinleştirecek bilgeliği verir. 

12 NİSAN 2022 | TRANSİT JÜPİTER NEPTÜN KAVUŞUMU

 
En son 166 yıl önce gerçekleşmiş olan bir kavuşumu tekrardan deneyimlemek üzereyiz. Her zamanki gibi bunun ne anlama gelebileceğini öğrenmek için gelin birlikte ufak bir zaman yolculuğuna çıkalım ve 166 yıl önce nelerin yaşandığına bakalım. 

Bu kavuşum en son 1856 yılında gerçekleşmişti. Sigmud Freud'un dünya sahnesine çıkıp bilinçaltına dair psikoloji dünyasında büyük bir etki bırakmasına neden olmuştu. Yalnız Freud ve akrabası olan Edward Bernays kapitalist dünyanın acımasız manipülatör gücünü doğuran ikili olmuştu. (The century of the self belgeselini izlemenizi tavsiye ederim) Bu ikili sayesinde insanların bilinçaltına etki ederek alışkanlıklarının nasıl yönlendirilebileceği bilgisi şirket sahiplerinin eline verildi ve bu da günümüzde yaşadığımız tüm sorunların ana kökenini oluşturdu. 

Çocuklarınızı tüketim hırsından arındırabilmek için televizyonun ilk çıktığı yıllardaki reklamları birlikte izleyin. Sigaranın, asbestin, DDT'nin nasıl da ballandırılarak pazarlandığının, insanları kandırmanın ne kadar kolay olduğunun bilinciyle büyüsünler. Walt Disney filmlerindeki 25. kareleri görsünler. Görsünler ki, teknolojinin bize sunduklarının korkunç etkileri konusunda bilinçlensinler. Çünkü biz buna bir dur demez isek, çipler beynimize, kanımıza yerleştirilecek ve biz düğmeye bağlı birer kukla haline geleceğiz. Algoritmalar çağı çoktan başladı ve biz aslında çoktan metaverse'in bir parçasıyız ama henüz hala ona bağımlı olmamayı seçme hakkına sahibiz. Bu kavuşum bu hakkın farkına varmamız için çok önemli. 

Tarih sahnesinde yine 1856 yılına baktığımızda Kırım savaşının sonlandığını ve Rusya'nın barış antlaşmasının imzaladığını görüyoruz. Ne kadar tuhaf ki, 166 yıl sonra yine benzer bir senaryonun içerisindeyiz. Putin istediğini almak üzere ve Avrupa neredeyse barış için ayaklarına kapanacak vaziyette. Çünkü Avrupa'nın sadece 40 günlük motorini kaldı. Rusya gibi gücünü kaybettiğini zannettiğimiz  bir devi yıkmak veya amelinden geri döndürmek hiç de kolay değildir. Avrupa nasıl bu hatayı yapabildi tam olarak anlamış değilim.

Vladimir Putin, astrolog Aleksandar İmsiragic'in dediği gibi Vladimir Lenin'in tekrardan reenkarne olmuş ruhu. Çarlık Rusya'yı yıkan ve Sovyetleri doğuran adamla şu anki Rusya'yı birleştirmeye çalışan adamın aynı kişi ve ruh olması ne kadar ilginç. Vladimir'in belli ki kendine bir sözü var. Rusya tekrardan eski gücüne erişecek. Yıktığını tekrardan inşa edecek. 

Bu adam isterse doları bitirebilecek güce sahip ve hamlelerini tam da bu yönde yapıyor. Ambargoları bir bir yiyince rublesini altına bağlayı verdi. Türkiye'nin Turan birliğini kurmasından belki de güç alarak güçlü bir Doğu Birliği kurup bütün ticareti altın üzerinden yaparak doları tamamen devre dışı bırakabilir. Zaten eski kehanetler kapitalizm yıkıldıktan sonraki asıl yeni gücün Rusya'yla birlikte doğudan oluşacağını söyler. 

Rusya birçok konuda Avrupa'dan önde. Putin kendi dijital parasını da yarattı. Altyapısı her koşula hazır. Halkı fakir, kendi zengin ve bunun ne kadar büyük bir güç olduğunu çok iyi biliyor. Fakirliğin neresi güç? diye düşünebilirsiniz ama burada fakirlikten kastım aslında bağımsızlık. Rus halkı hala köylerde kendi başına ayakta durabilen, kendi gıdasını yetiştiren ve kendine yetebilen bir halk. Ne teknolojiye muhtaçlar ne de kapitalizmin süslü püslü hediyelerine. Bir savaş çıksa en az darbeyi alacak olan insanlar belki de onlardır. Ayrıca bu tarz ambargoları da ilk defa yaşamıyorlar. Tüm bu süreç içerisinde olan maalesef Avrupa'ya yakınlık gösteren Ukrayna halkına oldu. Ölen bir gücü doğan bir güce tercih etmenin bedelini çok ağır ödüyorlar. Vatanlarını terk edip mülteci gibi diğer ülkelere sığınmak zorunda kaldılar. İşte bu mülteci göçleri Jüpiter-Neptün kavuşumunun en acı tezahürlerinden biri ve bu maalesef sadece Ukrayna halkı için geçerli değil. Bu kavuşum bu tarz göçleri arttıracak. Büyük çapta kitlesel hareketler olabilir. İnsanlar yalan yanlış galeyana gelebilir ve manipüle edildiğini maalesef çok geç fark edebilir. 

Gelelim günümüze..

Jüpiter dokunduğu her şeyi büyütür. Neptün ise kaçışı, kendini kaybetmeyi, kurban edilmeyi sembolize eder. Bu yüzden önümüzdeki 13 yıllık süreç içerisinde uyuşturucu olaylarının adeta patladığını göreceğiz. Daha fazla insanın zarar görmesi için birçok uyuşturucu madde yasal hala gelecek ki gelmeye bile başladı. Maalesef kolektif olarak buna hiçbir şekilde hazır değiliz. 

Bu maddeler en saf bitkisel halleriyle gizem okullarında veya şaman ayinlerinde tanrı bilincine ulaşmak için kullanılıyordu. Aslında bunlar gök kapılarıydı. Ama şimdi mahalle kuytu köşelerinde küçücükün çocukların elinde eroini görünce tüylerim ürperiyor. Kaç kere şikayet edilip polis çağrılsa da devletin bu konuda pek bir işe yaradığı yok. Bu yüzden gençlerimizi bu tuzaktan nasıl kurtaracağımızı düşünürken çıldıracakmış gibi oluyorum. 

Uyuşturucu bataklığına düşmeyenleri ise bekleyen en büyük tehlike manik-depresyon. Kısacası bipolar bozukluk bir hayli artacak. Maneviyata tutunamayanlar depresyon haplarına tutunmaya çalışacak. Bu da zombi tarzı insanların oluşumuna neden olacak. Yaşayan ölüler bu kavuşumun en korkunç tezahürü olabilir. (Zaten ilk zombi filmi 1932'de Jüpiter-Neptün kavuşumunda çekilmişti)

Balık burcu iki farklı yöne yüzen iki balık tarafından sembolize edilir. Bu 13 yıllık süreç içerisinde insanlığın ikiye ayrılacağını gösteriyor. İlk grup kendini tamamen kaybeden grup olacak. Uyuşturucularla, metaverse ile tamamen gerçeklikten kopup, zihinlerinin ve hayal dünyalarının içinde hapis yaşayacaklar. 

İkinci grup ise maneviyata sığınan, 5. boyuta atlayan, altın çağı yaşayan ve çevrelerindeki tüm karanlık enerjilerden arınan insanlar olacak. Yani bir grup kendini kaybetmeye koşarken, ikinci grup kendini bulmaya koşacak ve hangi grupta olacağımıza bu 13 yıllık süreç içerisinde kendi irademizle karar vereceğiz. 

Bu kavuşumun etkilerini olumlu anlamda tezahür edenler için bu süreç muazzam bir şifa ve arınmayı beraberinde getirebilir. Özellikle su ve toprak elementinin burçları olumlu etkilenenlerin arasında olacaktır. 

Jüpiter, Neptün'ün hayal dünyasını adeta aydınlatacaktır. Bu muazzam sanat eserlerinin, yeni müzik akımlarının ortaya çıkacağını gösterir. Dolayısıyla sanatla uğraşmak ve yaratıcılığınızı kullanmak size çok güzel şeyler kazandırabilir. 

Bu kavuşum aslında yalan ve sahtekarlıkları arttırdığı gibi tüm bunları görünür hale de getirecek. Tam da bu dönemde netflix'te en çok hangi dizilerin izlendiğine bir bakın. 'İnventing Anna' ile zengin wallstreet çevresini, önemli bankerleri ve yüksek sosyeteyi kandıran küçük bir Rus kızın hikayesi izlenme rekorları kırdı. Tinder Swindler yapımı buna örnek olan bir diğeriydi. Çöken bir kapitalist sistemin eşiğinde olduğumuzu bu gibi yapımlar çok güzel ortaya seriyor. Para çağı artık bitti. Maddi değerlere hala tutunmaya çalışan insanlardansanız sizin için zor bir süreç başlamak üzere. Bu yüzden maddi şeylere değil manevi şeylere sığının. 

Jüpiter Neptün kavuşumuna 26 Nisan'da Mars, Venüs ve Ay da eşlik edecek ve Balık burcunda büyük bir stelyumun oluşmasına neden olacaklar. Bu yüzden gök kubbeden yeryüzüne inen Balık enerjisi muazzam ve hayatımızda sadece bir kereliğine deneyimleyebileceğimiz bir enerji olacak. 

Sakın kaçmayın. 

Bu ikili küresel uyanışı tetikleyecek olan bir ikili. Uyanıp, manevi gücümüze tutunmaktan, yaratıcı fikirler ve çözümler üretmekten ve birbirimize kenetlenmekten başka bir çaremiz yok. Yalnızlık için doğru bir zaman değil. Nefret duygumuzu değil, sevgi duygumuzu büyütecek bu kavuşum. İlahi olana sığınmak yerine sanal şeylere kaçan herkesi eninde sonunda korkunç bir uyanış bekliyor olacak. Çünkü gerçeklikten kaçanın yolu yine gerçekliğe varır. Metaverse gibi, uyuşturucular gibi şeyler bizim sonumuzu getirebilecek korkunç tehlikeleri içinde barındırıyorlar. Bu yüzden çok dikkatli olmamız gereken bir süreç başlamak üzere. 

Bu süreç içerisinde Nil nehri ikiye ayrılacak. İkiye ayrılacağına inananlar tıpkı Musa peygamber gibi öteki tarafa yani öteki boyuta geçerken, bunun olacağına inanmayanlar ise derin sularda tıpkı firavun gibi boğulacak. Kısacası paralel evrenlere ayrılmak üzereyiz. Aynı zamanda farklı boyutlarda yaşıyor olacağız. Kimimiz sefalet içinde, kimimiz altın çağında.

Seçiminizi yapmadan inancınızı kuvvetlendirin. Çevrenizdeki Musa'ya tutunun, firavunlarınızdan da kurtulun. İşte o zaman altın çağınızda olursunuz.