MEDİKAL ASTROLOJİDE NEPTÜN VE PARAZİTLER

  • Share

NATURA MEDİCA | E-KİTAP

  • Share

2 Mart 2022 | Balık burcunda JÜPİTERYEN YENİAY

  • Share

MEDİKAL ASTROLOJİDE MARS VE İNFLAMASYON

  • Share

16 Şubat 2022 | Aslan burcunda dolunay

  • Share

MEDİKAL ASTROLOJİDE Ay ve çocuk sağlığı

  • Share

MEDİKAL ASTROLOJİDE Venüs & kadın sağlığı

  • Share

1 Şubat 2022 | Kova burcunda SATÜRNYEN YENİAY

  • Share

MEDİKAL ASTROLOJİDE URANÜS & NÖROLOJIK SAĞLIĞIMIZ

  • Share

18 Ocak 2022 | yengeç burcunda Dolunay

  • Share

BEDENİMİZDEKİ PLÜTONİK ZEHİRLER

  • Share

2 Ocak 2022 | Oğlak burcunda YENİAY

  • Share

18 Ocak 2022 | AY DÜĞÜMLERI BOĞA - AKREP AKSINDA

  • Share

19 Aralık 2021 | İKİZLER BURCUNDA GALAKTİK DOLUNAY

  • Share

MEDİKAL ASTROLOJİDE NEPTÜN VE PARAZİTLER

 

Bir önceki yazımda her hastalığın ardında inflamasyon bulunur demiştim. Birçok inflamasyonun ardında da parazit olarak adlandırdığımız görünmeyen canavarlar vardır. Kısacası parazitler alzheimer, epilepsi gibi nörolojik rahatsızlıklara sebebiyet verebilirken aynı zamanda kansere yakalanmamızın ardındaki ana sebeplerden olabilir. Hatta Amerikalı bir doktor kanser hastalarını yüksek doz parazit ilaçlarıyla iyileştirmeyi bile başarmıştır. 

Bilim dünyası şimdilik insanın bedeninde yaşayabilen 200 bin parazitin var olabildiğini keşfetti ve henüz bu konu hakkında pek fazla bir şey bilmiyorlar. Bu yüzden teşhisi de tedavisi de muallakta kalıyor. Oysa toplumumuzda birçok kişide bu problem var. Özellikle bağışıklığı düzgün çalışmayan insanların parazitlere yakalanması büyük bir olasılıktır. Bu yüzden otoimmün hastalıkları olanların parazitler konusuna büyük önem vermeleri şarttır. Özellikle otizimli çocuklarda parazitlerin olmaması çok nadir görülmektedir ve parazitler için önlem alındığında otizm belirtileri ortadan kalkmaktadır. 

Depresyon, ankisyete, panik atak, şizofreni, bipolar bozukluk veya yeme bozuklukların ardında da parazitler bulunabilir. Eğer hastalığa teşhis konamıyorsa psikolojik bir sorun damgasını vurmadan parazitlerin olup olmayacağı kontrol edilmelidir. 

Toxoplasma gondii çok sevdiğimiz kedilerimizden bize bulaşabilen bir bakteridir. Aslında doğada bol miktarda bulunur ve fareleri kedilerin bulunduğu ortama yönelmeleri için iradelerini adeta ele geçiren çok akıllı bir bakteridir. Kedi fareyi bir kere yedi mi toxoplasma gondii kendini 3 hafta içerisinde kedinin içinde 3-4 kat çoğaltabilir ve kedinin okşanmasıyla eller yıkanmadan ağıza götürülüyorsa, artık toxoplasma gondii insan bedenindedir. Belirtileri ise yorgunluk ve bir var olan bir kaybolan kas ağrıları, migren gibi şiddetli baş ağrıları, gece ter basmaları, unutkanlık, baş dönmesi, konsantrasyon güçlüğü çekilmesi, depresyon belirtileri ve korku halleridir. Ayrıca bir gün iyi görme bir gün daha kötü görme gibi şikayetlere de yol açabilir. 

Bu arada bu bakteri sadece kedilerde veya farelerde yoktur. Yediğimiz balıktan ete hatta marul gibi sebzelere kadar birçok şeyde var olabildiği söylenmektedir ama kediler çoğunlukla hane halkına yakın olan hayvanlar olduğu için en çok onlardan bu bakteri kapılmaktadır. Maalesef bu durum hamileler için büyük bir tehlikedir ve çocuğun gelişimine korkunç etkiler olabileceği için hamileliği sonlandırmak bile gerekebilir. 

Toxoplasma gondii örneğiyle kimseyi kedilere veya doğaya karşı düşman etme niyetinde değilim. Dedelerimiz ve ninelerimiz doğayla birlik içerisinde yaşarken kimse toxoplasma gondii'nin ne olduğunu bile bilmiyordu çünkü atalarımızın bağışıklığı kuvvetliydi. Hayvanlarla bir arada yaşar ama onları evlerin içlerine almazlardı. Günümüzde artan aşırı hayvan sevgisinin ardında maalesef psikolojik sorunlar yatmaktadır. İnsanların çocuk sahibi olmak yerine hayvan sahibi olmayı seçmelerinin ardında bencil bir öz sevgi ihtiyacı yatar. Özellikle kedilerin mistik yetenekleri olduğu ve insanın negatif enerjisini çekebildikleri için, insanlar tarafından adeta kullanılıyorlar. Lütfen bu sözlerimi yanlış anlamayın. Ben de kedi baktım ve kedileri çok severim. Sadece kendi sevgimi irdelediğimde ve çevremdeki insanların davranışlarını gözlemlediğimde böyle bir acı gerçeklikle karşılaştım. Kedi köpeklerini yatak odalarına kadar alan insanlar kendilerini çok yalnız hisseden ve çocukluğunda sevgisizlikle ilgili travmaları olan insanlardır. Evcil hayvanlar bu negatif enerjiyi üzerine çektiği için hayvan sahipleri onlara bağımlı hale gelir. Aslında bir vampir misali hayvanın enerjisini emer ama bunu hayvan sevgisi zannederler. 

Bir virüs, parazit veya bakteri zayıf bir bedene ihtiyaç duyar. Biz modern yaşam tarzımızla bedenimizi zayıf düşürerek doğadaki en ufak bir bakteriye karşı bile savaşamayacak duruma geldik.

En son ne zaman ateşlendiğinizi hatırlayın? Eskiden insanlar sık sık ateşlenirdi. Ateş bedenimizdeki tüm bakterileri yakar yok ederdi. 38 derece vücut ısısı atalarımızın hareketli yaşam tarzları sayesinde gerçek vücut ısılarıydı. Oysa şimdi ateş 38 dereceye çıktı mı hemen ateş düşürücü kullanıyoruz. Bedenimizin arınma mekanizmasını devre dışı bıraktığımız için bedenimiz parazitlerle kaynıyor. 

Yaklaşık olarak toplumun %20'sinin parazit kaynaklı hastalıklara sahip olduğu düşünülmektedir. Bu Türkiye baz alındığında yaklaşık olarak İstanbul nüfusunun tümü gibi düşünülebilir. 

Maalesef parazitlerin teşhisini koymak çok zordur ve dışkı örnekleri parazitlerin varlığını gösterebilmesi için laboratuvarda 15 dakika içerisinde analiz edilmelidir ve bu maalesef imkansız gibi bir şeydir. 

Bedenimizde parazitlerin olup olmadığını anlamanın en kolay yollarından biri çinko ve selenyumu ölçtürmektir. Eğer bir eksiklik varsa takviye alınmalı ve ölçüm tekrardan yapılmalıdır. Eğer takviyeye rağmen ölçüm hala eski değerleri gösteriyorsa, bedenimizdeki bir canavarın bizimle birlikte bir şeyleri yiyip tükettiğine emin olabiliriz. 

Parazitler konusu çok tuhaf bir konudur çünkü bedenimizdeki parazitler bize zarar veren ağır metallerden, glifosat gibi tarım ilaçlarından ve şekerden beslenirler. Bize zarar veren şeylerle beslendikleri için bizi bir bakıma korurlar ve hayatta kalmamızı sağlarlar. İçinizde bir canavarın yaşadığını ve onun sürekli zararlı şeyler yediğini ve ağır metallerle etrafında bir zırh oluşturduğunu düşünün. Zavallı bağışıklığımız her geçen gün güç kazanan bu canavarın karşısında güçsüz düşer. Kanserli hücrelerin büyümesinin ardında bu canavardan başka bir şey yoktur. Bu yüzden bilim dünyası henüz hala inatçı da davransa artık yavaş yavaş bu canavarı habis ruhlara benzetmeye başladı. 

Dr. Dietrich Klighardt kongre konuşmasında Hz. İsa'nın onca insanı tedavi ederken yaptığı tek şeyin bu habis ruhları uzaklaştırmak olduğunu ve bilim dünyasının bunu tamamen görmezden geldiğini anlattı. Ve egzorsizmle ilgilenen rahiplere giden insanların ertesi gün 3-4 metre kadar büyüklüğünde parazitleri çıkarttıklarına şahit olduğundan bahsetti. 

İslam literatüründe parazitler musallat enerjileri olarak tanımlanır ve korunmak için temizliğin, abdestin ne kadar önemli olduğuna dair birçok ayette vurgu yapılır. Parazit kongresinde Alman bilim insanları Kuran'dan örnek vererek, kutsal metinlerin hijyen kurallarını önemsenmesinin ardında parazitlerin olması gerektiğini anlattılar. TRT belgeseli izleyenler dünyayı gezen Amerikalı Reshad'ın "onca ülkeyi gezdim ama hiçbir yer Türk kadınların evi kadar temiz değildi" sözüne belki denk gelmiştir. Lütfen buradaki hijyen kurallarından deterjanla temizliği anlamayalım. Abdestle kastedilen şeyin fiziksel ve ruhsal bir arınma ve temizliktir. Deterjanlarla evlerini temizlediklerini zannedenler daha çok parazitlerin yaşayabileceği ortamları yaratmaktadır. 

Fareler üzerinde yapılan deneylerde bahsetmiş olduğum toxoplasma gondii bakterisi farelere enjekte edildiğinde, bile bile kedilere gidip kendilerini yedirdikleri gözlemlendi. Parazitler o kadar zekidir ki, zihnimizi adeta ele geçirir ve yönetmeye başlarlar. Bu yüzden şizofreni veya bipolar bozukluk gibi ruhsal hastalıkların oluşumuna neden olurlar. 

Parazitlerin en çok sevdiği şey asidik bir bedendir bu yüzden şekerli gıdaları yeme isteğimizin ardında daima bedenimizdeki parazitler bulunur. Bu habis ruhların sevdiği bir diğer şey elektrosmog, yani radyasyon ve elektromanyetik alanlardır. Bu yüzden 5G teknolojisiyle birlikte parazitlere karşı çok daha açık hale geleceğiz. 

Stres ve elektrosmog birleştiğinde beynin kapıları açılır ve kandaki tüm zehirler ve parazitler beyine ulaşır. Zamanla bu ya alzheimer, ya demans, ya MS ya da beyin tümörü olarak kendini tezahür eder. Beyindeki tüm zehirler üçüncü göz olarak bilinen epifiz bezimizin çalışmasını engeller. Kişi ya aptallaşır ya da zombileşir. Kısacası şifa gücü olan ruh, habis enerjiler tarafından köşeye kıstırılır, ele geçirilir ve yönetilmeye başlanır. Epifiz bezi şifa merkezidir. Üçüncü gözünü, yani sezgilerini hissedebilen insan kendini nasıl iyileştirmesi gerektiğini de iyi bilir. Maalesef parazitler beyne ulaştı mı bu merkez etkisiz hale getirilir. 

Parazit ilaçlarıyla tedavi edilmeye başlandığında bu habis ruh ölür ve bütün zırh parçalanarak tüm toksinler açığa çıkar. İşte bu beden için büyük bir felakettir ve kişinin ciddi sağlık sorunları hissetmesine neden olur. Bu yüzden aktif kömür, klorella veya çeşitli killer kullanılmalıdır ki, serbest kalan zehirler yakalanıp bedenden atılsın. 

Çeşitli nedenlerden dolayı ilaç kullanmak istemeyen veya kullanmasına rağmen bir fayda görmemiş olanlar doğa tıbbının hazinelerinden faydalanabilirler. Özellikle Artemisia ailesinin tıbbi bitkileri olan pelin otu, peygamber süpürgesi veya misk otu parazitlere karşı nasıl savaşması gerektiğini gayet iyi bilen ve binlerce yıldır bu amaç için kullanılan bitkilerdir. 10 diş sarımsak kaynatılıp ezilip yenebilir. Bedene yayılan bu yoğun kokuyla bütün parazitler panikle popo deliğinin çıkışını arayacaktır.

Bu arada İran bilim adamları bilimsel araştırmalarında üzerlik otunun toxoplasma gondii'yle çok güzel bahşedebildiğini ve etkisiz hale getirdiğini kanıtladı. Hintlilerin kutsal içeceği Soma tanrıların içtiği iksir olarak bilinir ve ölümsüzlük bahşettiğine inanılır. Bu iksirin ana kaynağı Anadolu insanın binlerce yıldır kullandığı üzerlik otudur. 

Eskiden çocuklarda gelişim sorunu olduğunda, göz altlarında morluklar gözlemlendiğinde nineler bir parazitin olduğunu bilir ve hemen önlem alırdı. O zamanlar ilaç da doktor da olmadığı için sarımsak, kişniş tentürü, zeolit, boraks veya karbonat gibi basit ve ucuz şeyler kullanılırdı ve bu kürler yılda en az bir kez yapılırdı. 

Bir önceki yazımda bütün hastalıkların ardında inflamasyon vardır demiştim. Bu yazımı da inflamasyonun ardında parazitler vardır sözlerimle bitirmek istiyorum. Unutmayın bedenimiz bir mucizedir ve her şey birbiriyle bağlantılıdır. Modern bilim MS, alzheimer, romatizma gibi çeşitli süslü püslü isimler takmış olsa da, atalarımız hastalıkların ardındaki ana sebeplerin bilincindeydi ve doğal yöntemlerle kendilerini ve ailelerini koruyorlardı. Modern hastalıklar birer hastalık değil sadece birer semptomdur. 

Eğer kronik rahatsızlıklarınız varsa ve eğer doktorun yönlendirmeleri hiçbir işinize yaramadıysa parazitler konusuna dalmanın zamanı geldi demektir. 

Parazitler kendi hayatlarını yaşamayı bırakıp başka insanların kuklaları haline gelen insanların bedenlerinde hayatta kalabilirler. Hiçbir parazitin ana amacı insana zarar vermek değildir. Çünkü doğada bulunan hiçbir şey salt kötü olamaz. Doğada her şey ahenk ve denge üzerine kuruludur. Biz kendi doğamızı bozduğumuz için bakteri ve parazitler bize zarar vermeye başladı. Onlardan korkmak yerine kendimize ihanet etmeyi bırakmalı ve başka insanların emirlerine göre hayatlar yaşamaktan vazgeçmeliyiz.

Sakın bu canlılardan korkmayın ve onlarsız bir hayat yaşayabileceğinizi sanmayın. Bakteriler bizden milyonlarca yıl önce bu dünyaya ayak uydurdular. Biz sonradan geldik ve onlara ayak uydurmayı öğrendik. Eğer bedeninizde parazit sorunu varsa, sorun parazit değil, sizsiniz demektir çünkü bir parazit sadece güçsüz bir bedende var olabilir. Doğanıza geri dönerseniz, parazitler de kendi doğalarına geri dönecektir. 

NATURA MEDİCA | E-KİTAP


Yazılarımı takip edenler son birkaç yıldır tıbbi bitkilerin medikal astrolojideki kullanımıyla ilgili eğitimler aldığımı biliyordur.
Eğitimlere katıldıkça öğrendiklerimi küçük notlar halinde düzenliyordum. 
Aslında amacım bilgilerimi iyice derinleştirmek ve öyle bir kitap haline getirmekti. Bu kitabı da anca 40-50 yaşıma gelince yazarım diye düşünüyordum ama tutulmalar 3. ve 9. evlerimde gerçekleşmeye başlayınca bir baktım kalemim kendiliğinden satırlarını yazmaya başlamış bile. 
Bu kitap şimdiye kadar edinmiş olduğum tüm eğitim ve araştırmalarımın bir özeti gibi oldu.

Kitapta ilk önce okuru bir zaman yolculuğuna çıkarıp koca karı ilaçlarının kökeni olan Koca Karia medeniyetinin mirasını keşfetmeye çağırıyor olacağım ve Osmanlı halkına bu kadim bilgilerin nasıl bir Fransız oyunuyla unutturulduğunu anlatacağım. 

Daha sonra sizi mistik bir yolculuğa çıkararak sihirli mantarlar ve mistik deneyimlere yol açan bitkilerle tanıştırıp, gizem okullarının sırlarını açıklayacağım ve hippi akımının bununla ne alakası olduğunu öğreneceğiz.

Bu kitapta doğa ruhlarıyla tanışacak, medikal astrolojinin temellerini öğrenecek ve kendi tabiat eczanenizi oluşturacak kadim, gizemli bilgilere erişeceksiniz.
Ve belki de en önemlisi simya aracılığıyla çok kuvvetli şifa iksirleri yapmayı öğreneceksiniz.
Bu bilgi gerçekten büyük bir sırdır ve bunu öğrencilere aktaran üstatlar artık maalesef kalmadı. Simya sanatının yok olmaması için simya bölümünü de kitabıma ekledim çünkü astroloji bilgisi olmadan simya gerçekleşemez.
Bu bilgileri bize unutturmak için büyük bir çaba harcandı ve hala da harcanmaya devam ediliyor.
Bu yüzden ne pahasına olursa olsun atalarımızın bu mirasına sahip çıkmalı ve bu kadim bilgileri gelecek kuşaklara aktarmalıyız.

Kitap 313 sayfa.
Her zamanki gibi kolay ve anlaşılır olması için basit bir üslupla kaleme almaya çalıştım. 
Okurken çok değerli bilgiler edineceğinizi düşünüyorum. 
Özellikle 7 gezegen için seçmiş olduğum bitkilerin bazılarını bahçenizde, balkonunuzda yetiştirerek hem kendi hem de sevdiklerinizin sağlığını koruyabilecek bilgeliğe erişeceksiniz.
Son birkaç aydır yoğun olarak bu kitabımla uğraştım ve bir hayli emek verdim. 
Bu yüzden içindeki bilgiler ve emeğimden dolayı diğer e-kitaplarımdan ücretini daha yüksek tutuyorum.
Ücreti 100tl.
Eğer kitabımı okumak isterseniz carpediemcii@gmail.com'a mail atabilirsiniz ve ben de pdf formatında size gönderebilirim.

2 Mart 2022 | Balık burcunda JÜPİTERYEN YENİAY


Bir yandan savaş haberleri bir yandan salgın gündemi bir yandan da artan pahalılık hepimizi iyice bunaltmış durumda. Gökyüzü üzerimizdeki olumsuz enerjiyi biraz da olsa hafifletmek isteyinde olmalı ki, onca karanlığın içinde bize Jüpiter gezegeniyle kavuşumda olan bu yeniay ile ferah bir nefes aldıracak. 

Yeniay Balık burcunda gerçekleşecek ve aynı zamanda Neptün gezegeninden de etki alacak. Makro kozmosta hamlelerin ardındaki gerçek hedeflerin neler olduğunu kestirebilmek güç olacak. Dolayısıyla televizyonda izlediklerimize, bizimle paylaşılan bilgilere temkinli yaklaşmakta fayda var. Çünkü önümüzdeki iki haftalık süreç içerisinde büyük yalan yanlış haberlerle yüzleşmek zorunda kalabiliriz. 

Öte taraftan kendi küçük mikro kozmosumuzda şanslı ve bereketli bir sürece girmiş bulunuyoruz. Onca karanlığa rağmen biraz hayal kurabilir ve bu hayallerimizin peşinden gidebiliriz. Jüpiter bize şanslı fırsatlar vadedecek gibi duruyor. 

Bir yandan da hafta genelinde etkili olan Merkür - Uranüs karesi etkin olacak. Yani iletişim konularında ani parlamalar veya yapılan planlarda ani gündem değişiklikleri söz konusu olabilir. Bu yüzden sözlerimize de, düşüncelerimize de dikkat etmemiz gerek. Gerçi Güneş ile Uranüs arasındaki uyumlu açı bu sert ortamı biraz yumuşatabilir ve bize destek çıkabilir. Dolayısıyla yeni olanı deneyimlemekten korkmayın. Hatta tam tersine yeni olan bir şeyi deneyin ve konfor alanınızdan çıkın. Çünkü bu yeniayın bizi özgürleştiren bir enerjisi de olacak. Kısacası farklı düşünen kazanacak, değişik davranan ilgi odağı olacak. 

Merkür ile Satürn hafta içerisinde kavuşumda olacakları için ciddi atılımlar için adım atmakta fayda var. Sorumluluk üstlenmekten korkmayın ve zorluklardan kaçmayın. Çünkü her bir adımımız güzel fırsatları beraberinde getirecek. Özellikle 5 Mart günü Güneş ve Jüpiter kavuşuyor olacağı için yılın en şanslı günlerinden birini deneyimliyor olacağız. 

Neptün ile işbirliği içerisinde olan bu yeniayın aynı zamanda manevi yönü de kuvvetli olacak. Dolayısıyla bize gerçekten önemli olan değerlerimizi, birlik ve sevgiyi hatırlatacaktır. Balık burcunun temsil ettiği evrensel sevginin savaş ortamını hafifletmesini ümit edelim ve evini terk etmek zorunda olanlar, hayatını kaybedenler ve korku dolu olan onca çocuk için dua edelim. 

Bu yazımı mübarek kandil günü yayınlıyorum. Dilerim göğe yükselen tüm dualar sevgi yağmuruna dönüşerek üzerimize yağar ve hem kendi küçük dünyamıza hem de üzerinde yaşadığımız dünyayamıza huzur, sevgi ve barış getirir. 

MEDİKAL ASTROLOJİDE MARS VE İNFLAMASYON

Medikal astrolojide Satürn hastalık göstergesi olarak kabul edilse de, aslında Mars tüm hastalıkların ardında saklanan ana güçtür. Çünkü bildiğimiz tüm hastalıkların ardında inflamasyon bulunmaktadır. 

Bazılarımız için bu kelime yeni olabilir. Bu yüzden ilk önce google amcanın tanımını verelim. İnflamasyon, bağışıklık sisteminin organları enfeksiyondan ve yaralanmadan korumaya çalışması esnasında meydana gelir. İnflamasyonun amacı, vücudun iyileşmeye başlaması için hasarlı dokunun yerini belirlemek ve ekarte etmektir. 

Kısacası inflamasyon iyileşmemizi kolaylaştıran çok önemli bir unsurdur ve bağışıklık sistemimizin doğru çalıştığını gösterir. Lakin bize zarar veren yaşam tarzımız yüzünden bedenimizin birçok farklı yerinde inflamasyon oluşmakta. 

Eğer inflamasyon beyindeyse alzheimer veya depresyondan konuşuruz, eğer kalpteyse kalp sorunlarından bahsederiz, bağırsaktaysa bağırsak sorunlarından kaynaklandığını biliriz. Tansiyon, şeker, tiroid sorunları vs.. Kısacası hastalığımız hangi organımızla ilgiliyse orada uzun zamandır Mars'ın sessiz yardım çığlıkları vardır ama kimse bu çığlıkları duymamıştır. Bu çığlıklara bilim dünyası sessiz inflamasyon adını taktı ve her hastalığın ardındaki ana neden olduğu söyleniyor. Bu o kadar korkunç bir durum ki, beden inflamasyonu fark ettiği anda bağışıklık sisteminin savaşçılarını oraya yığar ve soruna çare kavuşturur. Yalnız bedenin birçok yerinde bu sessiz çığlıklar varsa bu savaşçılar kime nasıl yardım edeceklerine şaşırırlar ve en sonunda hiç kimseye yetemediklerini idrak ederek iyice pes ederler. 

Bu çığlıkları yangına da benzetebiliriz. İnflamasyonun olduğu yer cayır cayır yanar ve bu eğer bedenin sadece bir kısmındaysa problem yoktur çünkü bağışıklık sistemimizin savaşçıları bu yangını kolaylıkla söndürebilir. Ama kronik rahatsızlıklarda olduğu gibi eğer bedenin birçok farklı yerinde bu yangınlar varsa savaşçılar nereye yetişeceklerine şaşırırlar. Az hareket, yanlış beslenme, doğadan uzak olmak ve elektromanyetik alanın içinde yaşamak ve bedende biriken her türlü toksinler ki buna zehirli duygular da dahildir, bu yangınların oluşmasının ardındaki ana sebeplerdir. Bu yangınlar söndürülemediğinde organ ve dokularda bozulmalar meydana gelir ve bağışıklık sisteminin savaşçıları nihayet yanan bölgeye ulaştıklarında organ veya dokuyu tanıyamaz hale gelirler. Tanıyamadıkları için de sorunun o olduğunu düşünerek saldırmaya başlarlar. Ve biz bu saldırıyı otoimmün hastalıklar olarak biliriz. 

Bütün otoimmün hastalıkların ardında kronik inflamasyon vardır ve bu sadece otoimmün hastalıklar için geçerli de değildir. Depresyon veya tükenmişlik sendromu gibi ruhsal şikayetler hem bağırsaklardaki inflamasyonun belirtileridir hem de böbrek üstü bezlerindeki sorunlara işaret ederler. 

Bütün otoimmün hastalıkların ardındaki manevi sebep dışa yönlenmesi gereken agresyonun içte sıkışıp kalmasıdır. Bu yüzden içimizdeki savaşçılar kendi organ, hücre ve dokularına saldırmaya başlarlar. Bunun ardında her zaman vitamin veya mineral değerlerin eksikliği yatmaz. Çocukluktan kalan travmalar da yatabilir. Bunlar yaşanan doğal afetler olabilir, çocukken anne ve babadan ayrılmış olmak olabilir ki bunun için okula başlamak bile yeterli bir sebeptir. 

Travmaların yanında kronik inflamasyona neden olan ana sorun aslında bağırsaklarda başlar. Bağırsaklardaki enfeksiyonlar bütün organları etkilerler. Çölyak, geçirgen bağırsak, gastrit gibi tüm hastalıklar bağırsaktaki inflamasyonun belirtileridir. 

Epstein-barr virüsü, herpes, hepatit, borreliose gibi viral veya bakteriyel hastalıklar da kronik inflamasyonun ardında yatan nedenlerdir. Bağışıklık düştüğü anda bu enfeksiyonlar güç kazanarak insanı zayıf bırakırlar. 

Bunun haricinde ayaklarda yanma hissi de bedende bir inflamasyonun belirtisidir. Özellikle fibromiyalji sessiz inflamasyonun belirtisidir. Bedenimiz her daim bizimle iletişime geçer. Önemli olan bu dili okuyabilmektir. 

Gece 1-3 arasında uyanıyor veya uyuyamıyorsanız karaciğerinize dikkat etmelisiniz. Karaciğerimiz acısını diğer organlarımız gibi belli etmez. Karaciğerin acısını belli etme şekli yorgunluktur. Eğer sürekli kendinizi yorgun hissediyorsanız bilin ki karaciğerinizin acil yardımınıza ihtiyacı var. Karaciğeriniz için yapabileceklerinizin başında vitamin ve mineral takviyelerinizi depolamak bulunuyor. Kendinize kaliteli bir multivitamin içeceği bulmanız gerek. İçinde magnezyumundan çinkosuna kadar hepsi bulunmalı. Bunun haricinde yapmanız gereken şey bitter tadı beslenmenize dahil etmektir. Her yemekten önce bitter bir şeyi damağınız hissetmeli. Bu iki şey karaciğeri kuvvetlendirir. Karaciğer kuvvetlendiğinde detoks süreci kendiliğinden başlar ve bedende inflamasyon yükü azalır. 

İnflamasyon yükünü hafifletmek için yapabileceğimiz birçok şey vardır. Bunlardan biri de kenevir yağıdır. Eskiden kenevirin şifalandıramayacağı hastalık yok diye bilinirdi. Sonra ilaç sektörünün ortaya çıkmasıyla birlikte kenevirin şifalı özelikleri yok edildi ve uyuşturucu olarak damgalandı. Oysa birçok sağlık sorunumuz için çok faydalı bir bitkidir. Umarım ülkemizde tıbbi amaçlı kenevir yetiştiriciliği yaygınlaşır ve yağına daha makul fiyatlarda erişebiliriz. Özellikle inflamasyona çok iyi geldiği için CBD yağını birçok alerjiniz için de kullanabilirsiniz. Kanser, epilepsi, MS, geçirgen bağırsak gibi ağır hastalarda bile bilimsel araştırmalar kenevir yağının etkili olduğunu göstermiştir. 

Sıvıyı kendine enjekte ettirdikten sonra yan etkileri olanlara da kenevir yağı tavsiye ediliyor. Kısacası kenevir aynı zamanda bağışıklığı kuvvetlendirici özelliklere de sahip. 

İnflamasyonu dengeleyen bir diğer şey bedeni ekstrem koşullara alıştırmaktır. Soğuk duşlar hatta buz banyoları veya sıcak saunalar bedeni kısa bir süreliğine strese sokarak koşullara hızlıca adapte olmasını sağlar. Devam eden strese karşı bedeni tekrardan dengeye sokarlar. 

İnflamasyonu dengeleyebilmek için serbest radikallerin ve antioksidanların da büyük bir önemi vardır. Bilim dünyası bedenimizde her gün yaklaşık olarak 15 gr serbest radikalin oluştuğunu söylemekte. Bu serbest radikalleri serseri savaşçılar gibi düşünün. Bu serserilerin bir elektron eksikliği var bu yüzden her yerden bu elektronu çalmaya çalışıyorlar. Eğer karşılarına bir bakteri çıkarsa ne ala, ondan kopararak ölümüne neden oluyorlar. Ama bakteriden önce bedenin hücrelerine denk gelirlerse bu sefer de ondan kopararak bedenin güç kaybına yol açıyorlar. Bu serseri savaşçıları adam eden savaşçılarımız da var. Onların adı da antioksidanlar. Antioksidanları bolca elektrona sahip olan zengin güçlü krallar olarak düşünün. Serseri savaşçılar bu zengin kralları çok seviyorlar çünkü onlardan bedavaya bolca miktarda elektron alabiliyorlar. Bu antioksidanların bir kısmını gıda olarak dıştan alabiliyoruz. Özellikle tıbbi bitkiler bu konuda bize bir hayli yardımcı oluyorlar. Bu arada antioksidanları gıda olarak alabildiğimiz gibi bedenimizin kendisi de antioksidanları yaratma gücüne sahiptir ve bunu belirli enzimlerle yapar. Bu enzimlerden sadece biri 1 saniye içerisinde 30.000 serbest radikali nötr hale getirebilir. Tahmin edebileceğiniz üzere bu gücün oluşabilmesi için beden vitamin ve minerallere ihtiyaç duymaktadır. Eğer bunlar yoksa beden oksidatif strese karşı kendini koruyamaz hale gelir. Glutatyon bu antioksidanlardan biridir ve serbest radikallerin görüldüğü anda onların yanına giderek bir elektron armağan eder. Glutatyonu bedenimizin yaratabilmesi için günde 200-500 mg arasında antioksidan olan C vitamine ihtiyaç duyarız. Bir enfeksiyon söz konusuysa bu miktar günde 1-3 gr kadar çıkarılmalıdır. Omega 3 hücrelerimiz güçlenmesi için çok önemlidir ve görevini yerine getirebilmesi için yardımcı olur. Omega 3 aynı zamanda inflamasyonu dindirme gücüne de sahiptir. Günde 2-4 gr Omega 3 alınmalıdır. Manganez (bakliyatlar, sebzeler vs), çinko (günde 10-20 mg) ve selen (günde birkaç fındık bunun için yeterlidir) bu enzimlerin oluşabilmesi için gerekli olan diğer minerallerdir. 

Bu yazımda biraz karmaşık gibi gözüken inflamasyon konusunu ele alarak Mars'ın bedenimizdeki gücü ve aynı zamanda tahribatı üzerinde birkaç bilgi paylaşmak istedim. Medikal astroloji serimi okuyorsanız neredeyse her yazıda ana kaynağın vitamin, mineraller, sağlıklı beslenme ve egzersize bağlı olduğunu görmüş olmalısınız. Aslında hastalıklardan pek fazla korkmamıza gerek yok. Bu saymış olduğum şeylere ve özellikle de karaciğerimizin sağlığına dikkat edersek, şifası mümkün olmadığı söylenen hastalıklarımızı dahi iyileştirebiliriz. Yeterki Mars gezegenimizin enerjisini doğru kullanabilmeyi öğrenelim. 

16 Şubat 2022 | Aslan burcunda dolunay

Bu dolunay 27 derece Aslan burcunda gerçekleşecek ve bize güzel bir kalp şifası armağan edecek. Zaten gök kubbede Mars ve Venüs kavuşumdalar. İçimizin kıpır kıpır olacağı bir dolunay bu. Özellikle aşk ve ilişkiler alanında güzel gelişmeler yaşanabilir. Hem tutku artabilir, hem ilişkiler ciddiyet kazanabilir.. çünkü işin içerisinde Oğlak burcunda bulunan Plüton da var.

Bu dolunayın ana mesajı: Karanlıktan doğan sevgi! 

Kendini ne kadar seviyorsun, etrafındakilere ne kadar sevgi saçıyorsun? Hayatında sevgiye ne kadar yer açıyorsun? 

Bu 3 soru iki hafta boyunca kalbimizi biraz meşgul edebilir ve aklımızdaki sorulara cevaplar sunabilir. Çünkü kalbimizin mutlu olmasının önünde bazı inançlarımız engel oluşturmakta ve bu dolunay bizi bilinçaltımızın karanlık diyarına davet ederek, bazı şeylerin farkına varmamıza vesile olacak. 

Dolunay haftasında Güneş Balık burcuna geçiş yapacak. Evrensel sevgidir Balık burcu. Sarıp sarmalar insanı ve seni olduğun gibi kabul eder. Koşulsuzca sever. Hepimizin empati yeteneğinin artacağı ve birbirimize karşı daha hoş görülü davranabileceğimiz bir ay var karşımızda. Bu güzel enerjiyi kullanmalı ve kalbimizde sevgiye yer açmalıyız. 

Bu dolunay ve akabindeki 2 haftalık süreç içerisinde en çok kalbinizi önemseyin. Kalbinize giren duyguları veya çıkan hisleri dikkate alın. İçimizdeki küçük çocuğun yaralarını sarma fırsatını veriyor olacak bize dolunay. Hem yaralarımızı sarmalı hem de içimizdeki çocuksu yanımızı gün yüzeyine çıkarıp, doyasıya eğlenebilmesine izin vermeliyiz. Ama bunun için ilk önce Plüton'un imtihanını geçmemiz gerek. Çünkü sevgiyi hissedebilmemizin de hissettirebilmemizin de önündeki en büyük engel beslemekten vazgeçmediğimiz karanlık duygularımızdır. Bu dolunay bunları değiştirme fırsatını veriyor olacak bizlere. 

Bir yandan da Merkür rahat ettiği Kova burcuna tekrardan geçiş yaptı. Zihnimizin çok daha aktif ve aklımızın daha fazla dahice çalışacağı 20 günlük bir sürece girmiş bulunuyoruz. Bu dönem içersinde aklınızda yanacak ampullere değer verin. Bu süreç bilimsel icatların da, dahice olan fikirlerin de daha fazla ön plana çıkmasını sağlayacaktır. Retro Merkür'ün enkazından kurtulduğunuz için iletişimi ve paylaşımı ilgilendiren her türlü konuda önümüz açık. Yeterki farklı olmaktan, değişik şeyleri ortaya atmaktan çekinmeyelim. 

Uzun lafın kısası bu dolunay güzel bir aydınlık getirecek hayatlarımıza ama ilk önce karanlık iç dünyamızda bazı şeyleri dahice çözmemiz gerekecek. 

Umarım bu dolunay bunu başarabilir ve hem kalbimizi sevgiyle, hem de zihnimizi dehalıkla doldururuz. 

MEDİKAL ASTROLOJİDE Ay ve çocuk sağlığı


Medikal astroloji serisi yazılarıma devam ediyorum. En son katıldığım kongre çocuk sağlığı üzerineydi. Her zamanki gibi edindiğim bilgileri bu blog yazında birleştirdim ve sizlerle paylaşıyorum. Gelin birlikte hamilelikten, çocuk sağlığına kadar ufak bir gezintiye çıkalım ve yaptığımız hataların farkına varalım. 

• Doğumla başlayan serüven •

Aslında bebeğimizin sağlığı vajinamızın sağlığıyla başlamaktadır. Doğum öncesinde vajinal ph değer 3.5-4.5 arasında olmalıdır. Doğum süresi boyunca bu değeri ölçerek doğum süreciniz hakkında bilgi edinebilirsiniz. Çünkü bu değerin üstüne çıkılması erken doğumu tetikleyebilir. 

Doğum sonrası bebeğe yapılan K1 vitamini karaciğerde tahribata yol açar ve böylelikle sarılığa davetiye çıkarır. Eğer bu sorunla karşılaşırsanız tahribatı gidermek için bebeğinizin karaciğerini kuvvetlendirmelisiniz. 

Tarım topraklarında mineraller azaldığı için çinko ve selen neredeyse her çocukta eksik çıkmaktadır. Ayrıca B vitaminler grubu ve omega 3'ün büyük bir önemi vardır. Demir eksikliğine de dikkat edilmelidir. A vitamini ve iyot değerleri yerinde olmalıdır. Beslenmesinde başlangıçtan beri bitter tatların bulunmasına değer verilmelidir. Çünkü bu tatlar karaciğer ve safra sağlığı için büyük bir öneme sahiptir. 

Doğumun hastanelerde gerçekleşmesi bebek ve anne üzerinde büyük bir travmaya neden olmakta. Hastanelerdeki beyaz ışıklar, odaya kadının isteği dışında girip çıkanlar, bir çeşit taciz olarak algılanan doktorların kaba hareketleri ve tabiki bebeğin doğar doğmaz anneden uzaklaştırılıp alınması.. Tüm bunlar çocuğun üzerinde de, annede de büyük bir etki bırakan ve sonrasında çeşitli fiziksel veya psikolojik hastalıklara davetiye çıkaran şeylerdir. 

Bu günümüz bakış açısına ters düşse de, aslında doğumun yeri insanın sıcak yuvasıdır. Atalarımız yıllarca bizleri kendi evlerinde doğurdu. Özellikle Guatemala veya Peru gibi hala eski kültür ve geleneklerini ayakta tutan kabilelerdeki doğumlara baktığımızda kadınların doğum sırasında bırakın acı çekmeyi, orgazm olabildiğini görüyoruz. Biz bir şeyi çok yanlış yapıyor olmalıyız ki, doğumu acı ve zorluk hatta ölümle eşdeğer görür olduk. Ve maalesef bu yanlış zihniyetimiz bebeğimize daha ilk doğduğu anda büyük bir zarar veriyor. Çünkü bebek 9 ay boyunca annesinin varlığına alışır. Annesini her isteğini karşılayan bir tanrıça gibi görür. 9 ay boyunca su elementinde, cennet gibi bir yerde yaşar. Bir bebek için doğum cennetten ayrılış anlamına geldiği için ölüm gibi bir şeydir. Bu cennetten kopuş hali hastane ortamında beyaz ışıkların altında bebek için tam bir cehennem ortamına dönüşür. Tüm bu dehşet verici süreci bebek ve anne için daha iyi bir hale getirebilmenin en güzel yolu suda doğumdur. Hem anneyi hafifleten hem de bebeğe alışkın olduğu ortamı hatırlatan su doğumu, tüm süreci kolaylaştırmaktadır. Bunun haricinde bebek rahimden ayrılır ayrılmaz hemen anneye verilmeli ve kordon bağı uzun bir müddet boyunca kesilmemelidir. 

• Anne sütü ve uyku düzeni •

Eski topluluklara baktığımızda çocuklarını 6-7 yaşına kadar emzirdiklerini görürüz. Anne sütü o kadar değerli ve şifalı bir gıdadır ki, bir çocuk ne kadar çok emerse bağışıklığı o kadar kuvvetli olmaktadır. Ama anne sütü sadece fiziksel sağlığı kuvvetlendirmez aynı zamanda çocuğun sağlıklı uyuyabilmesini sağlar. Özellikle akşama doğru anne sütündeki melatonin oranı artmaktadır. Ama anne sürekli telefon veya tablete bakıyor ve mavi ışığa maruz kalıyorsa kendi melatonin oranı az olacağı için anne sütüyle bebeğe geçemez ve böylelikle bebek de gece uyumamaya başlar. Uyku sıkıntısı yaşanıyorsa küçük bir lavanta kesesi bebeğin beşiğine asılabilir. Ayrıca bebeğin iyi uyuyabilmesi için gece sütüyle emzirilmelidir. Akşama doğru bebeğe ılık bir duş aldırmak da uykuya dalmasını kolaylaştırabilir. Bebekte yine de bir uyku düzensizliği devam ediyorsa mineral ve vitamin değerleri kontrol edilmelidir. Bu arada bebeklerin ilk yıllarda gece birkaç kere uyanmaları çok normaldir. Ve ilk yıllarda anne ve babanın sıcaklığına ihtiyaç duyarlar. Ayrı odada uyuyan ve tek başına bırakılan çocuklarda stres düzeyinin inanılmaz oranlara çıktığı kanıtlanmıştır. Bebek uyuyabilmek için annenin kokusuna ihtiyaç duyar. Bu yüzden modern dünya her ne kadar bağımsızlığı övse de, bu anneye muhtaç olan bir çocuk için geçerli değildir. Dolayısıyla ilk yıllarda yavrunuzla birlikte uyumaktan çekinmeyin, hatta bunu sağlıklı bir birey yetiştirmek istiyorsanız, önemseyin. Uyku sorunları yine de devam ediyorsa B grubu vitaminleri ve D vitamini düzeyi kontrol edilmelidir. 

• Çocukluk dönemi travmaları •

Uyku düzensizliğine yol açan ana etkenlerden biri mineral ve vitamin eksiklikleridir ve bunlar anne ve çocuğun beslenmesiyle ilgili olduğu kadar duygusal durumla da ilgilidir. Bebekken çok ağlayan ve yalnız bırakılan çocuklar hayata karşı güvensizlik geliştirirler. Bir bebek ihtiyaç duyduğu anda annesi ağlama sesini duymasına rağmen yanına gelmiyorsa 'bu yaşamda kimse benim ihtiyaçlarımı karşılamıyor, ben yalnızım ve değersizim' inancının bilinçaltına yerleşmesine neden olur. Bedenimiz %70 sudan oluştuğu için ve su taşıyıcı olduğu için bu inanç bedenin organlarına, hücrelerine ve meridiyenlere yerleşir ve mineral vitamin eksikliklerine yol açar. Yani sağlıklı bir beslenme çoğu zaman yeterli değildir. Çünkü çocukluk döneminde yaşanan travmatik deneyimler çocuğun sağlıklı beslenmesine rağmen mineral ve vitamin eksikliklerine neden olarak çeşitli sağlık sorunlarını beraberinde getirebilir. 

Olay sadece bununla da kalmaz. Çocuk büyüdükçe bu negatif duygularını ona unutturacak bir şey keşfeder: Şekeri! 

İşte bu yüzden obezite sayılarında büyük artış gözlemliyoruz. Atalarımız geniş ailelere sahipti. Çocuk ağladığında anne yetişemiyorsa diğer kardeşler veya ananne babanneler, olmadı teyzeler veya komşular yetişirdi. Çocuk duygusal olarak hiçbir zaman için aç kalmaz ve daima yakınlıkla beslenirdi. Oysa şimdi çalışan anne babaların çocukları bu yakınlıktan yoksun büyümekte. Bu yüzden de bu yoksunluklarını şekerle gidermeye çalışıyorlar 

• Şeker bağımlılığı •

Fareler üzerinde yapılan bir deneyle şekerin kokain bağımlılığıyla eşdeğer olduğu anlaşıldı. O kadar fazla şeker tüketen bir insanlık haline geldik ki, artık şeker bağımlılığına sahibiz. Hatta eroin bağımlıları eroini şekerden daha kolay bırakabildiklerini söylemekteler. 

Hamilelik döneminde tüketilen şeker miktarının çocuğumuz için zehir olduğunu bilmemiz gerek. Küçük yaşta diyabeti olan çocuklar artmakta. 3-4 yaşlarındaki çocukların bile karaciğerlerinde yağlanma gözüküyor. Tüm bunların ardında şeker laneti var. Çocuklarımızın yiyebileceği tek şeker meyve veya bal olmalıdır. Bunun haricindeki şeyler, doğal pancar şekeri bile olsa çocuklarımız için büyük bir tehlike oluşturur. Bu tehlikenin vahim sonuçlarıyla uğraşmak istemiyorsak, daha hamile bile kalmadan önce kendi şeker tüketimimizi azaltmalıyız. 

Özetle bir canı dünyaya getirmek istiyorsak, ilk önce kendimize çeki düzen vermemiz ve bu serüvene kendimizi hazır hissetmemiz gerek. Herkes çocuk sahibi olabilir ama herkes sağlıklı çocuklar yetiştiremez. Maalesef bu hafife alınsa da, hiçbir zaman için bir bebek sapık, zalim veya psikopat olarak doğmaz. Anne babanın ve bebeğin çevresindeki insanlar onu bu hale getirir. Bu yüzden toplum sağlığı için bilinçli olmalı ve çocuklarımızın ruhsal, psikolojik, mental ve fiziksel sağlıklarına büyük değer vermeliyiz. 

MEDİKAL ASTROLOJİDE Venüs & kadın sağlığı

Bu haftanın kongre teması kadın sağlığı üzerineydi. Uzmanlardan öğrendiklerimi küçük başlıklar altında toplayıp, bu yazımda paylaşmak istedim. 

Aslında kadın olduğumuz için çok şanslıyız. Çünkü adet döngümüz sayesinde her ay arınmaktayız. Oysa toplumun yanlış değer yargıları yüzünden ay halimizi pek sevmemeyi hatta iğrenmeyi öğreniriz. Ama adet döngümüz o kadar mucizevidir ki, bize her ay bedenimizde olup biten her şey hakkında bilgi verir. Duygusal durumumuzdan, organlarımızın sağlığına kadar her şeyi adet döngümüzden okuyabiliriz. O halde gelin birlikte venüsyen bir diyara dalıp, yaptığımız yanlışları öğrenerek, sağlığımızı geri kazanmanın yollarını keşfedelim. 

• Yağ - düşman mı yoksa dost mu? 

Her kadın zayıf ve güzel olmak ister ama sağlıklı hormonlar için sağlıklı yağlara ihtiyacımız vardır. Özellikle kolesterol yeteri kadar yoksa hormonlardan kaynaklı olarak adet düzensizliği oluşmaya başlar. En son raddede artık regl olunamaya başlanır ve bu birçok farklı sağlık sorununa davetiye çıkarır. Bu yüzden sağlıklı yağlara çok büyük önem verilmelidir. Sağlıklı yağdan kasıt da trans yağlar değil, tam tersine saf zeytinyağı, sade yağ ve omega 3 gibi bedenin ihtiyaç duyduğu yağlardır. Kolesterolü düşüren ilaçları kullanmadan önce hormon dengenizi göz önünde bulundurun. Çünkü erkeklere kolesterol düşürücü haplar verildikten sonra iktidarsızlık sorunu yaşadıkları görülmüştür ve aynı durum kadının libidosu için de geçerlidir. Özetle kolesterol ne kadar kötülense de, Canan Karatay bu konuda çok haklı. Sağlıklı bir kadın bedeni için sağlıklı yağları tüketmeye mecburuz. 

Yağlarla birlikte kadın sağlığı için B6 vitamini, çinko, selen ve demir gibi mineral ve vitamin değerleri kontrol edilmeli ve gerekirse takviye alınmalıdır. Çinko hormonel olarak o kadar önemlidir ki, sperm üretemeyen erkeklerin bile sağlıklı sperm sayısında artış olduğunu bilimsel çalışmalar göstermiştir. 

• Kozmetik - güzellik mi hastalık mı? 

Bilimsel deneyler modern bir kadının sabah uyandıktan sonra işe hazırlanana dek en az 150 zararlı maddeyi yüzüne veya bedenine sürdüğünü ve tüm bunların idrarda toksin oranını 900 kat artırdığını göstermiştir. Özellikle kozmetik ve temizlik ürünlerinde bulunan fitalatlar sağlık için çok zararlıdır. Sağlığınızı korumak istiyorsanız kullandığınız makyaj malzemelerini, parfüm, krem, yüz temizleme jelleri ve deodorantları doğal olanlarla değiştirmelisiniz. Kadının en güzel hali duru ve saf halidir. İpek bir yüz kesesi, sağlıklı baz ve uçucu yağlardan oluşan bir yüz serumu ve bir gül suyu kozmetik ürünü olarak yeterlidir. Bu 3 şey yüzünüzün temizliği ve güzelliği için ihtiyaç duyduğunuz tek şeyler, gerisi ise sizin için zarar. 

• Doğum kontrol haplarının yan etkilerinden haberiniz var mı? 

Bunu doktorların küçücükün genç kızlara hala nasıl verebildiklerini aklım almıyor. Doğum kontrol hapları bütün hormonel süreci durdurur ve onun yerine sahte hormonları devreye sokar. Bu süreci eski haline döndürmek doğum kontrol hapı bırakıldıktan sonra bile en az 2 yıl sürmektedir. Östrojen kemik sağlığı için çok önemlidir. Güzel bir cilt, kuvvetli saçlar, sağlam tırnaklar tüm bunlar östrojene bağlıdır. Progesteron ise inflamasyon ve beyin sağlığımız için büyük bir değere sahiptir. O olmazsa huzurumuz olmaz. Bedenimizin doğal olarak ürettiği bu hormonları devre dışı bırakıp, sahtelerine yönelmemiz sadece bizi değil, tüm çevremizi ve diğer insanları da hasta etmektedir çünkü kullanılan doğum kontrol haplarının içindeki östrojen suya karışarak içme sularını dahi kirletmekte. Özellikle evinizde filtre su kullanıyorsanız yapay östrojenli su içtiğinizden emin olabilirsiniz. Ayrıca doğum kontrol hapları doğru erkeği seçme konusundaki bilgeliği yok eden bir etkendir. Genelde hap kullanımı bırakıldığında erkek seçimi de değişmektedir. 

Araştırmalar doğum kontrol haplarının bağırsaklarımızı antibiyotiklerden daha fazla bozduğunu göstermiştir. Doğum kontrol haplarının yan etkilerinden bahsetmek istesem olayı kansere kadar bağlayabilirim. Bu yüzden kısa keserek lütfen ASLA doğum kontrol hapını küçük çocuklarınıza vermeyin. Korunmanın bin bir farklı yolu varken bedenimize bu ihaneti yapmak zorunda değiliz. 

• Hormonel düzensizliğin ardındaki asıl etki nedir?

Hormonel sorunlar yaşanmaya başlandıysa asıl sorun daima sinir sistemindedir. Bu yüzden hormonel denge sağlanmak isteniyorsa ilk önce sinir sistemine bakılmalıdır. Sinir sistemi ve özellikle de beyin bağırsaklarla yakın bir bağ içerisinde olduğu için bağırsak florasının bozulması hormonel problemlerin temelinde yer alır. Çünkü bağırsaklarımızda üretilen seratonin zararlı bakteri artışı yüzünden salgılanamamaya başlarsa beyin bazı fonksiyonlarını yerine getirmekte zorlanır. Bu böbrek üstü bezlerini ve tiroidi zayıf bırakır. Bu yüzden hormonel sorunları gidermek için tiroid ve böbrek üstü bezlerini kuvvetlendirmek gerekir. Bunun için de en önemli olan iki unsur D vitamini ve demir eksikliklerini gidermektir. Eğer böbrek üstü bezlerinde bir sorun varsa salgılanan progesteron hormonu ihtiyaç duyulan kortizol yüzünden kortizola çevrilir. İşte bu da adet döngüsünde aksamaların oluşmasına neden olur ve erken menopozu tetikleyebilir. 

Östrojen ve progesteron dengesi sağlıklı olmamız için önemli olan bir diğer unsurdur. Genellikle yaşam tarzımızdan kaynaklı olarak fazla östrojen ve daha az progesteron yüzünden sorun yaşarız. Progesteronun fazla olduğu tek durum hamilelik döneminde mide bulantısı yaşandığı zamandır.  Onun haricinde genellikle hep östrojen fazladır. Bu da adet sancıların fazla olmasına davetiye çıkarabilir. Fazla östrojen bedende fazla bakırın biriktiğinin göstergesi olabilir. Fazla bakır da çinko eksikliğini beraberinde getirecektir. Bu yüzden şiddetli adet sancıları olanların ilk önce çinko seviyelerini kontrol etmeleri gerekir. 

Bedende fazla östrojenin olması toksinlerin birikimine de bağlı olabilir. Hücreler toksinler yüzünden ihtiyaç duydukları minerallere erişemiyor olabilir. Bu da zaman içerisinde kanser hücrelerinin oluşumunu tetikleyebilir. Hormonlara bağlı olarak gelişen göğüs kanserinin ardında çoğunlukla karaciğerin toksinleri bedenden atamamış olması yatar ve çaresi güzel bir detokstur. Bu yüzden kanser teşhislerinden korkmayın. Bu sadece bedeninizin sizinle kurduğu kuvvetli bir iletişim. Onun yardım çağrısına kulak vererek kanser hücrelerinizi yok edebilirsiniz. 

Adet kanamasının fazla olması da bedendeki zehirlerin fazla olduğunun bir göstergesidir. Beden kendisini fazla kan aracılığıyla temizlemek ister. Bu gibi durumda adet kanamasını azaltacak ilaçlar kullanmak yerine karaciğer ve diğer organları toksinlerden arındırmak gerekir. Bu arada 5 günlük bir kanama normaldir ama bu 10 güne kadar çıkıyorsa ve her saat başı ped değiştirmeyi gerektiriyorsa çok fazla kan kaybediliyor demektir ve ardındaki etken araştırılarak, güzel bir toksinlerden arınma detoksu yapılmalıdır. 

Eğer adet kanaması az ise o zaman yağ düzeyi kontrol edilmeli ve daha sağlıklı yağların tüketilmesiyle birlikte rahmi sıcaklaştıran gıdalar yenmelidir. 

Kısacası adet düzensizliği veya adet ağrıları normal değildir ve daima hormonel bir sorunla baş gösterse de, aslında kökeni sinir sistemindedir ve arınmayla birlikte vitamin ve mineral takviyeleri gerektirir. 

• Özetle ne yapmalıyım? 

Özetle ilk önce arınmakla başlayın. Kozmetik ürünlerinizi azaltın. Sonra ilişkilerinize yönelin ve size zehirli dugular aşılayın herkesi hayatınızdan uzaklaştırın. Sonra yediklerinize ve uykunuza dikkat edin. Yumurtlama döneminde kendinizi çok enerjik hissederken, yumurtlama sonrası daha fazla dinlenmeye ve uykuya ihtiyacınız olduğunu hissedin ve buna izin verin. Bu süreç içerisinde asosyal olmaya hakkınız var. Bu yüzden daha fazla kendinizle zaman geçirin. Yürüyüşler yapın, temiz hava alın ve arınmaya konsantre olun. Kalbinizi ve rahminizi boşaltın. 

Her şeyin arkasında manevi bir sebep vardır. Adet sancısı çeken kadınların öz sevgi ve öz değer konusunda yaşadıkları sıkıntıları vardır. İlk önce kendinizi, rahminizi ve sizi arındıran o güzel kanınızı sevmeyi öğrenmelisiniz. Kadın hastalıklarının en büyük şifası sevgidir. Bu yüzden kalbinizde sevgi için kocaman bir yer açın ve o yeri bir başkasının doldurmasını beklemeyin çünkü bu görev size ait. 

1 Şubat 2022 | Kova burcunda SATÜRNYEN YENİAY


12 derece Kova burcunda bir yeniay gerçekleşmekte. 
Gökyüzü bizi yeni bir sayfa açmaya hazırlasa da, 
Yeniay Satürn gezegeniyle kavuşumda olacağı için atacağımız adımlar gecikmeleri beraberinde getirebilir. Dolayısıyla yeni oluşumlar için şimdilik çok da ümitli olmayın çünkü ilk önce biraz sorumluluk alıp, sabır göstermemiz gerekecek.

Yeniay haftasındaki Jüpiter ve Mars sekstili kendimize inanır ve hedeflerimiz uğruna savaşırsak, isteklerimize kavuşacağımızın sinyalini veriyor.
Aslında zorlayıcı bir yeniay gibi gözükse de, dişini sıkabilenlere şans getiriyor olacak.

Önümüzdeki 2 haftalık süreç boyunca içimiz kıpır kıpır olabilir. Yeniayın Kova enerjisi zihnimizi aktifleştirecek ve birçok yeni fikrin oluşumuna neden olacaktır. Lakin Satürn'ün ağır enerjisi bu olumlu enerjimizi biraz kısıtlayabilir. Makrokozmosta ise bu gerçek elektrik ve enerji kesintilerini beraberinde getirebilir.

Bu yazımı kaleme alırken masmavi bir gökyüzü ve cıvıldayan kuşlar sanki yalancı bir bahar havasını hissettirse de, Satürnyen yeniay 2 haftalık süreç boyunca soğuk havaların tekrardan içimizi üşüteceğini gösteriyor. 

Sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da üşüyeceğimiz bir zaman diliminden geçiyoruz.
Mantık konularına çok değer verebilir ve kalbin sesini görmezden gelebiliriz. Bu da sevdiklerimizle aramızdaki bağı biraz zayıflatabilir. 
Hazır Mars ile Kiron arasında da sert bir açı varken sevdiklerimizin kalbini kırmamaya özen göstermeliyiz. 
Bu yüzden kalbinizi ezmeyin, sevdiklerinizi görmezden gelmeyin. Yoksa bu süreç boyunca yalnız kalırsınız.

Venüs ile Uranüs arasında oluşan üçgen açı uzun zamandır yalnız olanlar için heycan verici bir aşk kapısı da açabilir. 
Zaten aşkı olanlar için ise, hiç umulmadık bir yerden bolluğu ve bereketi olan bir kazanç da getirebilir.
Gözünüzü açık tutarsanız fırsatları kaçırmazsınız.

☆☆☆

Kova burcundaki gökyüzü olayları kollektif bilincin aydınlanması için fırsatları beraberinde getirir. 
Bu olayda sizin de bir katkınızın olması için, hayatınızdaki olumsuzluklara değil, güzel olan şeylere odaklanın. 
Biraz sessizleşin.
Ağzı olan herkes konuşuyor. Siz tam tersine susun.
Susarsanız huzura ereceksiniz.

Uranüs ve yeniay arasındaki kare açı zaman konusuna dikkat ermemiz gerektiğini hatırlatıyor.
Zamanınızın kıymetini bilin bu 2 haftalık süreç boyunca çünkü bu aralar en çok değerli olan şey o.
Uçup giden zamanı yakalama anı bu yeniay.
Ve bunu sadece sessizliğe varırsanız başarabileceksiniz. 

Dilerim bu yeniay sükut altındır sözünü hatırlatır ve zihnimiz arınarak, sezginin pusulasını bulur. Yollar açılır, bilinç aydınlanır ve ruh özgürleşir..

MEDİKAL ASTROLOJİDE URANÜS & NÖROLOJIK SAĞLIĞIMIZ


En son yazdığım plütonik zehirler adlı yazımda bedenimizdeki toksinlerden nasıl kurtulabileceğimizden bahsetmiştim. Beyin sağlığımız içini başlamamız gereken yer Plüton'un zehirleridir çünkü ağır metaller beynimizde de yer edinmektedir ve böylelikle Uranüs'ün sağlıklı çalışmasını engeller. 

Alzheimer, parkinson, ALS, MS ve otizm hastalıklarında hiç olmadığı kadar büyük bir artış gözlemlenmekte. Bilim adamları 2030 yılından sonra doğan çocukların ikisinden birinin otistik olacağını öngörüyor. Bunlar korkunç rakamlar. 

Bu gibi hastalıkların şifasının olmadığı söylense de, tamamen iyileşenlerin de olduğunu biliyor musunuz? 

Kaliforniya üniversitesinde yapılan bir araştırmada 10 alzheimer hastasından 9'u tamamen iyileşirken sadece birinde %50'lik bir iyileşme gözlemlendi. İyileşme potansiyeli olmayan hiçbir hastalık yoktur sadece irade eksikliği ya da iyileşmeme isteği vardır. Şu an içinizdeki ses 'hiç iyileşmek istemeyen hasta olur mu' diyor olabilir. Ben bunu çevremde çok sık görüyorum. Sağlık bir sorumluluktur ve çoğu insan sorumluluk üstlenmekten korkuyor. Beslenme düzenini, yaşam tarzını veya düşünce şeklini değiştirmek istemiyor. Doğal olarak bu hastalara ne evren ne de doktorlar yardımcı olabiliyor. 

Maalesef hem anannem hem de babannem alzheimer hastası. Babannemde bunu çok geç fark ettik, anannemde ise belirtilerini daha yeni görüyoruz. Ama nasıl davranılması ve ne yapılması gerektiğine dair aile içinde çatışma yaşanmakta. Maalesef doktorların verdiği ilaçlarla bir düzelme gözlemleyemiyoruz. Tam tersine yavaş yavaş da olsa bir kötüleşme süreci içinde bulunmaktayız. Bu durum beni hem endişelendiriyor hem de içten öfke hissetmeme neden oluyor. Çünkü katıldığım kongrelerden, alanında uzman olan profesörlerden bu sürecin böyle ilerlemek zorunda olmadığını duyuyorum. Belki son evresine gelmiş olan nörolojik rahatsızlarda pek bir şey elimizden gelmeyebilir ama son evreye varmadan önce yapabileceğimiz çok şey var yeterki sağlığımızın sorumluluğunu üstlenelim. 

Katıldığım en son kongre beyin ve sinir sağlığıyla ilgiliydi. Tıpkı bir önceki Plüton yazım gibi bu yazımda da öğrendiklerimin bir özetini paylaşmak istiyorum. 

•••

Nörolojik rahatsızlıkların ardında birçok önemli faktör bulunmaktadır. Çevremizden aldığımız toksinler, yoğun gündelik hayatın getirdiği stres, yanlış beslenme şekli, elektromanyetik alanlardan gelen zararlar ve geçmişimizden gelen travmalar vs. Tüm bunlar nörolojik hastalıkların ana nedenleridir. Bu nedenleri ortadan kaldırmaya başladığımız anda nörolojik rahatsızlıklarımızın azalmaya başladığını gözlemleriz. Gelin birlikte bunların neler olabileceğine bir göz atalım. 

• Beslenme •

Şüphesiz en önemli konu gıdadır. Modern insanın beslenme tarzına baktığımızda çok az sebze ve yeşillik ama bol miktarda karbonhidratla beslendiğini görürüz. Hayvansal ürünler atalarımız için şifa kaynağı iken bizim için artık maalesef hastalık kaynağıdır. Çünkü atalarımız hayvanlarını fabrikalarda değil, doğada yetiştirirdi. Hayvanların yemleri doğadaki tıbbi bitkilerdir. Oysa şimdi ne yedikleri bile belli değil. Hayvansal gıdaların tehlike haline gelmesinin bir diğer nedeni ise antibiyotikler. Eğer veteriner eline düşmemiş olan bir hayvanın etini, sütünü ya da yağını bulabiliyorsanız gönül rahatlığıyla yiyebilirsiniz ama eğer bulamıyorsanız ve nörolojik rahatsızlıklarınız varsa bir eliminasyon diyetinden geçmeli yani bunları bir müddetliğine hayatınızdan tamamen çıkartmalısınız. 

Hayatınızdan çıkartmanız gereken bir diğer şey de gluten ve şeker. Bahsetmiş olduğum araştırmada alzheimer hastalarını iyileştirmek için hayatlarından ilk önce gluteni ve şekeri çıkartmışlar ve akabinde hastada bir gerilemeyle birlikte iyileşme gözlemlenmiş. Atalarımız ekşi maya olmadan hamur işlerini hazırlamazdı. Onların zamanındaki buğdaylar besin değeri bakımından hem daha zengin hem de daha az gluten içeriyordu. Tüm bunlardan uzaklaşmış olmak modern insanı hasta etti. Eskiden pancar şekeri de değerliydi, zor elde edildiği için bol miktarda tüketebilecekleri bir şey değildi. Oysa şu anki toplumda şeker bağımlılığı had safhalara ulaşmış vaziyette. 

• Toksinler ve elektromanyetik alan • 

Çocuklarınıza aşı yaptırmadan önce aşıların içindeki toksinleri ve yan etkilerine dair araştırma yapmanızı ve çocuklarınızı doktora bu bilinçle emanet etmenizi tavsiye ederim. Atalarımızın aşıları yoktu, evet belki daha erken ölüyorlardı ama yine de günümüz insanından daha sağlıklıydılar. Aşılarla sağlığımızı mı koruyor yoksa bağışıklığımızı mı çökertiyoruz sorusunu kendimize sormakta çok geciktiğimizi düşünüyorum.

Zihnimizi mahveden, sinir hücrelerimizin iltihaplanmasına yol açan, düşünme kabiliyetimizi yitiren ve hafızamızda boşluklara yer açan bir diğer önemli konu çevremizdeki elektromanyetik alan. Özellikle şehirlerde yaşayanlar 4 taraftan yansıyan modemlerin zararını görmekte. İnternete bağımlı hale geldik, televizyon birçok evde neredeyse bütün gün açık ve 7/24 bir elektrik akımına maruz kalıyoruz. Sigara içenin ciğerleri gece boyunca dinlenebiliyor, alkol içenin karaciğeri kendini gece arındırabiliyor. Peki ya bu dehşet verici elektromanyetik alandan kaçamayan zihnimiz kendisini nasıl dinlendirecek? Buna o kadar hassas hale gelen insanları tanıdım ki kongrede, adamın biri evini barkını satıp, bir karavanla ormana yerleşmek zorunda kalmış. 'Uyuyabildiğim ve kendimi iyi hissedebildiğim tek yer orasıydı' diye anlatıyor. 

Özellikle 30 ile 40 yaş arası olanlar uykusuzluk, asabiyet, konsantrasyon eksikliği, depresyon ve çeşitli nedenlerden dolayı doktorlara gitmeye başladı. Bu insanlar aslında fiziksel olarak sağlıklılar. Bu yüzden doktorlar hastalıklarına bir teşhis koyamayarak 'psikolojik kaynaklı olmalı' demek zorunda kalıyorlar. Oysa bunlar elektromanyetik alan kaynaklı şikayetler. Şimdi hepimizin ormana yerleşme cesaretinin olmadığını biliyorum ama yapabileceğimiz başka şeyler de var. İnternetimiz zaten var ve zaten çekmekte. Bebeğimizin altını değiştirmeyi unuttuk diye bize haber verecek bir robota veya işerken bilmem kaç vitamin veya mineral kaybettiğimize dair bize haber verecek bir telefon uygulamasına ihtiyacımız yok. Eşyaların interneti adı altında bize pazarlanan 5G teknolojisi tüm bu sağlık sorunlarımızı kat be kat artıracak. 

Sürekli elektrosmog'a maruz kalan insanların kanı katılaşmaktadır. Bu zaman içerisinde safra kesesinde simsiyah taşların oluşmasına neden olur. Kanın katılaşması beyin ve kalp sağlığını da olumsuz etkilemektedir. Tüm bu etkilere karşı kendimizi korumalı ve kanımızı sulandıracak gıdalar tüketmeliyiz. Gluteni hayatımızdan çıkartmalıyız. Bir hafta oruç tuttuktan sonra beslenme düzenimizi çok daha kolay değiştirebiliriz çünkü oruç bağımlılıkları azaltmaktadır. D vitamini, koenzim Q10, B12, Omega 3 gibi değerlerinizin iyi durumda olduğunu kontrol edin. 

Hafıza ve konsantrasyonu güçlendirdiği bilinen kurkumin hem alzheimer hastalığının ilerlemesini yavaşlatmakta hem de nörolojik sağlığımızı korumaktadır. Maalesef zerdeçalın içinde sadece %5 kurkumin oranı bulunduğu için bir nörolojik rahatsızlığınız varsa sadece zerdeçalı kullanmanız yeterli olmayabilir. Bu gibi durumlarda kurkumin ekstraktı tavsiye edilmektedir. Eğer şimdilik bir sağlık sorununuz yoksa zerdeçalı korunmak için yemeklerinizden eksik etmemelisiniz. (Kurkumin ekstraktını kan sulandırıcı kullanıyorsanız doktorunuzla konuşarak kullanmalısınız.)

Tüm bunların haricinde yapabileceğimiz başka şeyler de var. 

Geceleri modeminizi kapatın. Yeteri kadar melatonin salgılanması için ışığın girmediği karanlık bir odada uyuyun ve sadece dolunay geceleri odanızı hafif aydınlatın. 

Yurtdışında baldachin adı altında cibinliklerin satıldığını gördüm. Bu cibinlikler sıradan bir tüle benziyorlar ama içlerinde bakır ve gümüş ağları var. Bu cibinliklerle yatağınızın dört bir yanından sardığınızda etrafınızda elektromanyetik alana karşı bir korunma kalkanı oluşuyor. Maalesef Türkiye'de henüz satan bir üretici bulamadım. (Eğer varsa ve benimle iletişime geçerse çok sevinirim). Olay artık o kadar ciddi ve vahim ki, hepimizin en azından gece uyuduğumuz süre boyunca beynimizi bu alandan koruyacak bu tarz yöntemlere ihtiyacı var. 

Uzun lafın kısası Kova çağına giriş yapmaya hazırlanan insanlığın en büyük dertlerinden biri Uranüs gezegenin temsil ettiği teknolojik gelişmelerin yan etkileri olacak. Beyin sağlığını korumak isteyen herkes ise internet bağımlılığından kurtulup, eskiden de olduğu gibi zamanının çoğunluğunu teknolojiden uzakta, doğada geçirmek zorunda kalacak. Artık 12'ye 5 yok, gece yarısını 5 dakika geçti bile. Yani birçok konuda geç kaldık ve vahim sonuçlarla yüzleşmek zorunda kalacağız. Ama daha da geç olmadan hareket edersek belki yeni doğacak olan çocukları koruyabiliriz. 

18 Ocak 2022 | yengeç burcunda Dolunay


27 derece Yengeç burcunda bir dolunay bizleri beklemekte. Bu dolunay Plüton gezegeniyle dizilimde olacağı için biraz karanlık bir dönüşümün kapımızda olduğunu gösteriyor. Dolunayın enerjisini son birkaç gündür hissetmeyr başladık bile. Üzerimizde bir asabiyet, bir sinirlilik, bazılarımızda ise korku ve sebebi bilinmeyen bir endişe var. Güneş'teki kuvvetli patlamalarla manyetik bir fırtına altındayız ve bu yüzden başımızda bir basınç hissediyor çoğumuz. Tüm bunlar bazılarımız için bardaktaki son damlanın suyu taşırmak üzere olduğunu gösteriyor. Sanki en ufak bir olayda patlayabilecekmiş gibi hissediyoruz. İşte bu dolunay bu son damla olabilir bazılarımız için. 

Karanlık yanlarınızı dönüştürmeye hazır mısınız? 

Dolunay esnasında Güneş'in Plüton gezegeniyle kavuşumda olması aslında bizlere muazzam bir güç vermekte. Dolunay enerjisini doğru kullananlar bu 2 haftalık süreç içerisinde küllerinden dirilen Anka kuşu misali kendilerine yeni bir kader yolu açacaklar. Ama bunu başarabilmeleri için hayatlarındaki Plütonik karanlık güçlere dur demeyi öğrenmeleri şart. 

Ay, anaç Yengeç burcunda bulunduğu için dişil gücümüzü bize hatırlatmaya çalışıyor. Dişil güç yaratıcı ve besleyici bir güçtür. Çekim yasasını harekete geçirebilmek için dişil gücün büyüsüne ve kudretine ihtiyaç duyarız. Bu dolunay bu enerji akışını bize sağlıyor olacak. 

Bir yandan Merkür retro hareketine geçti ve Kiron ile olumlu açıya geri dönüyor. İleriye dönük değil, geçmişe dönük bir enerji akışı söz konusu. Bu yüzden hırsla yıkmak yerine içinize çekilerek sessizleşin ve geçmişinizi aklayın. Yaralarınızı sarın. Retro dönemleri temizlik dönemleridir. Bu dolunay bizlere 'dişil enerjini nerede blokladıysan oraya dön ve düzelt' emrini veriyor. Bu sese kulak vermeli ve sakral çakramız üzerinde çalışmalıyız. Bu yüzden sorun kendinize..

Nerede ihanet ettim taşıdığım rahim esmama? 

Ne zaman istememe rağmen hayır dedim bile bile?

Ve neden eziyet ettim içimdeki dişil enerjiye?

Dolunay enerjisi bize bu soruların cevaplarını  veriyor olacak çünkü hepimizin topraklaması gereken karanlık duyguları bir bir su yüzeyine çıkacak. 

☆☆☆

Dolunay günü aynı zamanda kaderin bekçileri olarak bilinen Ay Düğümleri burç değiştiriyor olacak ve 1.5 yıl boyunca etkili olan yepyeni bir döngüye girmiş olacağız. Kuzey Ay Düğümü dişil enerjiyi temsil eden Boğa burcundan geçeceği için değer verdiklerimiz üzerinden sınanıyor olacağımız bir zaman var önümüzde. Bu yüzden dolunayın temsil ettiği ailenizin ve sevdiklerinizin kıymetini şimdiden çok iyi bilin.  

Dilerim bu dolunay sevgi dolu anılara ve üzerine inşa edebileceğimiz sağlam bir temele vesile olur. 

BEDENİMİZDEKİ PLÜTONİK ZEHİRLER

 

Geçen gün aşı karnelerimiz elime geçti. Ben 30, kardeşim 35 aşı olmuş ve maalesef çoğu ilk doğduğumuz yıl içerisinde gerçekleşmiş. Sayının bu kadar fazla olması beni biraz üzdü ve aynı zamanda da aşıların içindeki ağır metalleri göz önünde bulundurunca, endişelendirdi. 

Çevremizden kaynaklı olarak her türlü toksine maruz kalıyoruz. Çocukken olduğumuz aşılardan, diş macunlarındaki florürden veya kozmetik ürünlerinin içindeki alüminyum gibi ağır metallerden, yediğimiz tarım ilaçlarından, soluduğumuz havadan.. Sürekli toksinlere maruz kaldığımız için birçok otoimmün hastalık hiç olmadığı kadar artmaya başladı. Artık daha fazla otizimli çocuk doğuyor ve yaşlanan aile üyelerimizde daha sık alzheimer belirtileri görüyoruz. Tüm bunlar modern tıbbın baş edemeyip, çaresiz kaldığı sorunlara yol açmakta. Çevremizi bu kadar aptalca kirletmemizin elbet bir bedeli olacaktı ve artık o bedeli hepimiz sağlığımızı kaybederek ödemeye başladık. Bunu bir şekilde geriye döndürmeliyiz yoksa yaşam kalitemizi tamamıyla kaybedeceğiz. 

Güney Ay Düğümü bu yıl Akrep burcuna geçtiği için Akrep konularının etkisini azaltacak ve bize zehirlerden arınma fırsatını tanıyacak. Özellikle Jüpiter'in de Neptün'le Balık burcunda kavuşacak olması muazzam bir küresel şifalanma sürecini beraberinde getirebilir. Bir önceki yazımda da yazdığım gibi bu bize içimizdeki zehirli duyguları yakma imkanı tanıyor olacak. Ama Akrep burcu sadece zehirli duyguları değil, bedenimizdeki tüm zehirleri temsil eder. Medikal astrolojide bu yüzden yöneticisi Plüton toksinleri temsil etmektedir. Plüton'la birlikte Satürn ve Neptün de bedenimizdeki zehirlerin ardında olan gerçek güçlerdir. Bu yazımda hazır Güney Ay Düğümü de Akrep burcuna geçmek üzereyken bedenimizdeki toksinlerden nasıl arınabileceğimize dair birkaç bilgi vermek istiyorum çünkü 10 gün süren ve konusu toksinlerden arınma olan bir kongreye katıldım. Bu yazım öğrendiklerimin bir özeti olsun.

•••

Hepimizin bedeninde toksinler vardır ve kimilerimiz 90 yaşına kadar bu zehirlerle mutlu mesut yaşayabiliyorken, kimilerimiz bu kadar şanslı olmayabilir. Uzmanlar bunun nedenini daha çok genetik yapıya bağlamaktadır. Mesela alkol kullanmış, sigara içmiş ve sağlıksız beslenmiş birinin uzun yaşaması çoğunlukla bizi şaşırtabilir oysa uzun yaşaması aslında sağlıklı olduğunun bir göstergesi değildir. Maalesef bu gibi insanlar özellikle gençlere kötü birer örnek oluşturmakta. "Dedem de içerdi sapa sağlam adamdı, bana bir şey olmaz" diyenler eminim sizin de çevrenizde vardır.

Söz konusu toksinler olduğunda insanları ikiye ayırabiliriz. Vermiş olduğum örnekteki insanlar genetik olarak toksinleri bedeninden daha rahat atabilen insanlardır. Onlar sigara da içse, sağlıksız da beslense, bedenleri büyük bir güç sarf ederek kendini korumayı başarabilir. (Dediğim gibi bu yine de onların sağlıklı olduğu anlamına gelmemektedir) İkinci gruptakiler ise genetik olarak toksinleri bedenden atma gücüne daha az sahip olan insanlardır. Mesela ilk gruptakiler daha fazla içkiye rağmen sağlam durabilirken, ikinci gruptakiler birkaç yudum sonra kendilerini kaybedebilir. 

Medikal astrolojide harita doğru okunduğunda gezegenlerin konumlarından kişinin hangi grupta olabileceğine dair yorum yapılabilmektedir. Mesela zor açılar alan Plüton toksinlerden daha hızlı etkilenen bir bünyeye işaret eder. Bu nedenle bu kişilerin aşağıda anlatacağım bilgilere daha fazla değer vermesi gerekir. 

Toksinlerden nasıl arınabiliriz?

Çevremizden aldığımız toksinler artınca bedenimizin onlara karşı verdiği tepki de doğal olarak artmaya başladı. Bu yüzden bu etkinin farkına varanlar toksinleri bağlayıp, bedenden atabilen çeşitli yöntem veya kürler bulmaya başladılar. Bu toksinlerden arınma detokslarını tek başına yapanlar zor zamanlardan geçmek zorunda kalıyorlar. Genel görüşe göre bir hastalık iyileşmeden kötüleşmektedir ama toksin detoksunda bedeniniz kötüye gidiyorsa bu tehlike işaretidir. Genellikle bu kötüleşmenin ardında ya vitamin ve mineral eksikliği yatmaktadır ya da suçlu ağızdaki amalgam veya kanal tedavileridir. Eğer toksinlerden arınmak istiyorsanız ilk önce vitamin ve mineral deponuzu kontrol etmeli ve ağzınızdaki amalgamlarla birlikte ölü dişler olan kanal tedavilerinizden kurtulmalısınız.

Toksinlerden arınabilmek için beden muazzam bir iç savaş başlatır. Bu savaşın kazanılıp, düşmanların yani toksinlerin bedenden atılabilmesi için bedenin savaşacak güce ihtiyacı vardır. İşte bu güç vitamin, mineraller ve elementlerdir. Onlara yeteri kadar sahip değilseniz bu iç savaş başladığında yorgun düşer, hatta savaşı kaybediyormuşçasına kötüleşirsiniz. Artık savaşacak gücünüz kalmaz. Toksinleri atan detoksların her birinde bu tehlike mevcut olabileceği için en iyisi bir uzmanın eşliğinde gerçekleştirilmesi tavsiye edilmektedir. Bu yüzden bilinçsizce "şu spirulinayı bir deneyim bakalım ne olacak" şeklinde bir yaklaşım tarzının sonunda size zarar vereceğine emin olabilirsiniz. 

Toksinlerin bedenden atılabilmesi için karaciğerin, böbreklerin ve bağırsakların iyi çalışıyor olması şarttır. Kefir, turşular veya sebze ağırlıklı beslenmeyle bağırsaklarımıza destek olurken, devedikeni bitkisiyle veya enginarla karaciğerimize yardım edebilir, ısırganla da böbreklerimizi kuvvetlendirebiliriz. Bu yüzden toksinlerle ilgilenmeden yapılması gerekilen ilk şey bu 3 organı güçlendirmektir. Bununla birlikte B6 vitamini ve çinko değerlerin kontrol edilmesi ve gerekirse takviye alınması gerekilir. 

Özellikle karaciğerimiz toksinleri bedenimizden atma konusunda kilit bir rol oynadığı için en çok ona değer vermemiz gerektiğini düşünüyorum çünkü toksinleri bedenden atmak bazen kilo kaybına da neden olabilir. Özellikle zayıflamak isteyen insanlar bedenlerindeki toksinlerin serbest kalmasına yol açar. Karaciğerimiz toksinleri bedenden atma kapasitesini aştığında zehirleri yağ olarak daha sonra halledebilmek için depolamaktadır. Zayıflamaya başladığımızda bedenimizdeki yağların erimesiyle bu zehirler tekrardan serbest kalır ve bu da inflamasyona yani iltihaplanmaya neden olur. Bu nedenle inflamasyonu dengeleme özelliğiyle bilinen Omega 3'e ihtiyaç duyarız. Omega 3 inflamasyonu dengelerken bir yandan da zehirleri bedenimizden atmamıza yardımcı olmaktadır. Omega 3 en çok deniz ürünlerinde bulunur ama maalesef denizlerdeki kirlilikten dolayı her balık yediğimizde Omega 3'le birlikte ağır metalleri de tekrardan depolamış oluruz. Ağır metaller yüzünden deniz balıkları yerine tatlı su balıkları veya tatlı sularda yetiştirilen yosunlar tercih edilebilir. 

Karaciğerin zehirleri atabilmesi için 3 aşamaya ihtiyaç vardır. 1 aşama oksidasyon sürecidir ve bunun işleyebilmesi için B vitamini grubuna, demire ve bildiğimiz diğer mineral ve vitaminlere ihtiyaç duyar. 2. aşamada zehirleri suda çözünecek hale getirmeye özen gösterir. Bunun için de kükürte ihtiyaç vardır. Bu koşullar bedende sağlandıysa karaciğer 3. aşamada safra ve bağırsaklar aracılığıyla zehirleri bedenden dışarı atar. 

Bedenden ağır metalleri atabilmek için birçok farklı yol vardır. Eminim bu konuyla ilgilenenler spirulina'yı vs. duymuştur. Ben bu yazımda biraz daha az duyulanlardan bahsetmek istiyorum.

• MSM •

Metil Sülfonil Metan olarak geçen MSM sülfür bazlı organik bir bileşiktir ve aslında bedenimizde bol miktarda bulunmaktadır. Belki de MSM'e daha fazla sahip olduğumuz için onun hakkında daha az şey duyuyoruzdur. Oysa sağlığımız için bedenimizde yeteri kadar kükürde sahip olmamız çok önemlidir çünkü toksinleri bedenimizden atmada onun yadsınamayacak kadar büyük bir görevi vardır. Aslında MSM eklem, diz, kas veya kemik ağrıları olanlara da iyi geldiği için yeteri kadar miktarının bedenimizde olması çok önemlidir. Fibromiyalji, migren veya inflamasyonu olanlara da iyi gelmektedir. Yalnız kükürt herkese uygun olmayabilir. Özellikle ıspanak, lahana gibi sebzeler veya soğan, sarımsak sizde hazımsızlığa yol açıyorsa, toksinlerden arınmak için MSM uygun bir yöntem olmayabilir. Karaciğerin zehirlerden kurtulabilmesi için 1-4 gr günlük dozu yeterlidir. Hatta toksinlerden ilk defa arınılıyorsa 1 gramla başlanabilir. Özellikle kan sulandırıcı ilaç kullananların az dozla başlaması önemlidir. 

• Zeolit •

Kristal yapıda hidrasyona uğramış alüminyum silikat olan zeolit, isminden dolayı sizi korkutmasın çünkü kül ve lavların deniz veya göl suyuyla kimyasal reaksiyona girerek, milyonlarca yıl içerisinde doğal yollardan oluşmuştur. Zeolit sadece ağır metalleri bedenimizden atmakla kalmaz, aynı zamanda gençleştirici bir etkiye de sahiptir. Hatta uzun vadede kullananların beyaz saçlarında azalma dahi olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Mesela bunlardan biri 94 yaşında olan Alman Prof. Dr. Med. Karl Hecht'dir. Kongrede gururla beyaz saçlarının arasında çıkan siyah saçlarını gösterince 'vay be' dememe sebep olmuştur. :)

Zeolit hakkında birçok araştırması ve kitabı olan profesör, ülkemizde gözlemlediği bir olayı anlattı. İlgimi çektiği için not olarak buraya eklemek istiyorum. Türkiye'de vahşi doğada yaşayan atları gözlemleyen profesör, atların doğada buldukları temiz su kaynakları yerine çamurlu suları içmeyi tercih ettiklerine şahit olmuş. Temiz bir su bulduklarında da ayaklarıyla toprağı oynatıp suyu tekrardan çamurlu hale getirerek içiyorlarmış. Ve bunu genelde kırmızı toprağa sahip olan bölgelerde yaptıklarını fark etmiş. 

Zeolit özellikle bentonit kiliyle birlikte alındığında etkisi çok daha kuvvetli olmaktadır ve sanırım hayvanlar insanlardan daha akıllı oldukları için temiz su yerine killi suyu içmeyi daha uygun görüyorlardı. Profesörün ilgisini çeken bu olay zeoliti araştırmasına vesile olmuş. 

Yalnız zeoliti güvenilir kaynaklardan bulmaya özen göstermeli ve tıbbi kullanım için üretilmiş olan zeoliti tercih etmelisiniz. Bu arada bentonit kili zeolitle birlikte önerilse de her ağır metali bedenden atma konusunda yeteri kadar etkili olmayabilir ama mesela mantar enfeksiyonlarında çok etkili olduğu söylenmektedir. 

• Kurkumin •

Zerdeçala sarımsı rengini veren bu madde, Ayurveda'da büyük bir öneme sahiptir. Zehirleri atma konusunda güzel bir dosttur ve aynı zamanda inflamasyonu giderir. Kansere karşı dahi koruduğunu gösteren bilimsel araştırmalar mevcuttur. Omega 3'le birlikte alınmalıdır. Prostat veya göğüs kanseri ilaçları kullananlar kurkumini doktorun rehberliği eşliğinde kullanmalıdır. Benim tavsiyem tıpkı Ayurveda'nın önerdiği gibi her yemeğin içine az da olsa zerdeçal eklemeyi alışkanlık haline getirmektir. Eğer çeşitli nedenlerden dolayı bu olmuyorsa yemeklerle birlikte günde 1 kapsül önerilmektedir. Toksinlerden arınmak için  kullanılıyorsa günde 3 kapsüle kadar alınabilir. 

• İyot •

Tiroid hormonlarımız için gerekli olan iyot, bize yaşam enerjisi veren ve kendimizi dinç hissetmemizi sağlayan çok önemli bir elementtir.  İyot en çok florür, krom ve çeşitli pestisitleri bağlamada etkili olduğu için toksinlerden arınırken en çok ihtiyaç duyduğumuz dostlarımızdan biridir. Ama maalesef iyotun tiroide iyi gelmediğine dair çıkan bazı söylentiler, isminin karalanmasına neden olmuştur. Neyseki iyot artık aklanmıştır. Hatta yapılan araştırmalar Haşimoto hastalarında iyot ve D vitamini eksikliğiyle birlikte gluten hassasiyetinin altta yatan ana nedenler olabileceğini göstermektedir. Eğer bedende yeteri kadar çinko ve selenyum yoksa iyot tiroid için tehlike oluşturabilir. Bu bilgi eksikliği yıllarca iyotun kötülenmesine yol açmıştır. İyotu kullanmadan önce mutlaka çinko ve selenyum deponuzun tam olduğuna emin olmalısınız. Bedende yeteri kadar iyot olmadan karaciğer toksinleri serbest bırakamaz. Bu yüzden ilk önce çinko ve selenyum sorunu çözülmeli ve ardından iyot kullanılmaya başlanmalıdır. Günlük doz tavsiyesi uzmanlar tarafından 150-600 mikrogram arasında verilmektedir. Her zamanki gibi az dozla başlanmalı ve bedenin toksinlerden arınırken verdiği tepkiye göre dozu 600 mikrograma kadar arttırılabilir.  

Yazıyı daha fazla uzatmamak için burada noktalıyorum ve bu konuyla ilgilenenleri tıbbi bitkileri araştırmaya yönlendirmek istiyorum. Çünkü tıbbi bitkiler muazzam şifa kaynaklarıdır. Birçoğu vitamin ve mineral bakımından zengin olduğu kadar bedenimizdeki toksinleri atma konusunda da başarılıdır. Kısacası tıbbi bitkileri beslenmenize ilave ederek hem vitamin ve mineral eksikliklerinizi giderebilir hem de sağlınızı tehlikeye sokmayacak şekilde doğal yollardan toksinlerden arınabilirsiniz. 

2 Ocak 2022 | Oğlak burcunda YENİAY

12 derece Oğlak burcunda gerçekleşecek olan yeniay bizlere 2 haftalık süreç boyunca yeni sorumluluklarımızı üstlenebilmemiz için bir kapı açacak. Uranüs'ten destek aldığı için kendi özgürlüğümüzü ele alacağımız ve aldığımız yeni kararlarımızın sonucunda da yeni yılımızın şekilleneceği bir yeniay enerjisi bizleri beklemekte. 

Yeni bir yıla girmiş bulunuyoruz. Hepimizin yeni yılda yapmak istediği, belki de düzeltmek istediği şeyler vardır. Dileklerin gerçekleşebilmesi için harekete geçmek ve sorumluluk üstlenmek gerekir. İşte bu yeniay bunu başarabilmemiz için bize disiplin ve gayret verecek potansiyele sahip. Yeniayın enerjisinden faydalanabilirseniz azimle hedeflerinize ulaşabilmek için yeni yılın ilk günlerinde geleceğe doğru sağlam adımlar atabilirsiniz. 

Bu sene yeni yıla Oğlak burcunda gerileyen Venüs retrosuyla başladığımız için gökten yere inen enerji, aslında hepimizi kendimize değer vermeye davet ediyor. Yeniayla birlikte devam eden Venüs retrosu "bu sene bazı şeyleri farklı yap, kendini severek adımlar at ve bu yıl ne kadar değerli olduğunu çevrendekilere değil, kendine kanıtla" diyor. Tam da bunu başarabilmemiz için yeniay bizlere sevgi dolu bir kapı açıyor. 

Yeniay enerjisinden faydalanabilmek için Oğlak enerjisine bürünün. İster bunu yeni yıl akşamı isterse yeniay zamanı yapın. Elinize bir kağıt ve kalem alın ve kendinize bir mektup yazın. Mektupta 1 yıl içerisinde neler yaşayacağınızdan bahsedin. Bu sizi ufak bir zaman yolculuğuna çıkaracak ve aynı zamanda kalbinizde yeni tohumların yeşermesine yol açacak. 

Oğlak burcunun yönetici gezegeni olan Satürn, zamanın efendisidir. Hayal ve hedeflere giden tüm kilitler daima onun elindedir. Kendinize yazdığınız mektubu kalbinizden yazmayı başarabilirseniz sene sonunda Satürn'ün bazı kilitleri açtığını hissedeceksiniz. Ve eğer mektubu 2023 yılına kadar saklayabilirseniz yazdıklarınızın çoğunun gerçekleşmiş olduğunu da göreceksiniz. 

•••

Bu yılın yaşadığımız son iki yıldan daha aydın olabilmesi için yeniay enerjisini büyük bir resetleme olarak görün ve tutunduğunuz karanlıkları bırakmaya niyet edin. 

Kimdim? Nerelere geldim? sorusunu sorun ve cevaplar bulun. Hangi karanlıkları yendin? Hangilerini 2022'ye taşıyorsun? Kendine bu yıl ne gibi hedefler kuruyorsun?

Unutmayın ki, Jüpiter son iki yıldır Satürn'ün burçlarından geçtiği için çok zayıftı ama bu yıl kendi tahtında. O Balık burcunda bulunduğu müddet boyunca Neptün'ün de gücünden faydalanarak hiç ummadığımız ilahi kapılar açacak yeryüzündekilere. Asla olmaz dediğiniz şeyler gerçekleşebilir haberiniz olsun. 

2022 karanlık bir mirası devralıyormuş gibi dursa da, Balığın kayığına atlayıp sevgi okyanusuna teslim olacak cesareti gösterebilen ruhlara güzel bir yıl müjdeleniyor. 

Dilerim siz de bu ruhlardan olursunuz..

Yeni yılda sizi nelerin beklediğini merak ediyorsanız tıklayarak benden danışmanlık alabilirsiniz.

18 Ocak 2022 | AY DÜĞÜMLERI BOĞA - AKREP AKSINDA


Kader çarkı bütün hızıyla dönmeye devam ederken gök kubbede hepimizin kaderini ilgilendiren önemli bir olay gerçekleşiyor. Kaderin bekçileri olan Rahu ve Ketu İkizler-Yay aksından Boğa-Akrep aksına geçmeye hazırlanıyor. 

Bunun ne anlama geldiğini keşfetmeden önce gelin birlikte geçmişe doğru bir zaman yolculuğuna çıkalım ve bakalım neler olmuş. 

Ay dügümleri İkizler-Yay eksenine geçtiğinde 'asla böyle bir şey olamaz' dediğimiz çok önemli şeyler yaşadık. Yay burcu Ketu'dan emir aldı ve adeta içine kapandı. Onun içine kapanmasıyla bütün dünya da kapandı. Sokağa çıkma yasakları çıktı ve hepimiz kendi evimizde hapis hayatı yaşamaya başladık. Ne hikmetse biz içerideyken tüm Avrupa'da sokaklar Amerikan askerleriyle doldu taştı. Sanki gizli bir darbe yapıldı ama hiçbirimizin ruhu duymadı. 

Yay'daki Ketu tüm seyahat özgürlüğümüzü elimizden aldı. Gelecek umutlarımızı çaldı. Dünyayı kapkaranlık görür olduk ve çok korktuk. Dev bir korku salgını başladı ve her yere yayıldı. Tıpkı İkizler burcunun temsil ettiği iletişim ağı gibi. Korku ve panik insanları hastaneye yatırdı. Bazarımız sevdiklerini bile kaybetti bu yüzden. 

İkizler burcundaki Rahu bu burçta seyahat eden Lilith'le de işbirliği yapmaya başlayınca sanki seyahat özgürlüğümüzün kısıtlanması yetmiyormuş gibi bir de kendini özgürce ifade etme ve özgürce seçim yapma özgürlüğümüz de kısıtlanır oldu. Sosyal medya tarafından bile sansüre maruz kalıyoruz. Yapay zeka bizi ifşa etmesin diye olaylardan bahsederken cavid veya sıvı gibi kelimeler kullanmaya başladık. Bir yandan televizyonda izlediğimiz rakamlar aklımızı bulandırdı, beynimiz yıkandı. İyice ne yapacağımızı şaşırır, korkudan sıvı merkezlerinin önünde kuyruklar oluşturur olduk. 

Bu cümleleri yazarken bile yaşadıklarımıza hala inanamıyorum. Ama astroloji bize bu karanlık günlerin kapıda olduğunu daha 2020'nin kış solstisinde haber vermişti. Aslında hissetmiştik o gece karanlıkların geleceğini ama bir türlü inanamamıştık. 

•••

Satürn ve Jüpiter kavuşumu 2020'nin Aralık ayında, en karanlık gecede gerçekleşmişti. O günden sonra Jüpiter bolluk isteğini, Satürn ise kısıtlanmayı beraberinde getirdi ve bu iki güç dünya sahnesinde dev bir çatışma yaşadı. Zenginle fakirin arasındaki makas iyice açıldı. Zaten farkındasınızdır bu kavuşum bu süreç içerisinde zengini daha zengin, fakiri de daha fakir yaptı. Orta sınıfı ise neredeyse tamamen yok etti. Oysa bu ikilinin kavuşmasının tek bir sebebi vardı. O da bizleri hayat amacımıza yakınlaştırmak. Bu yüzden o zamandan bu yana varoluş amaçlarına hizmet etmeyen insanlar işlerinden oldu ve bunu kötü bir şey sandı. Ama aslında evrenin yasalarını bilenler bir kapının kapanmadan diğerinin açılamayacağını iyi bilir. Bitişler daima yeni doğuşlara gebedir.

Bu kavuşum 'gücünü kendi eline al' mesajını vermişti hepimize. Ne patronuna güven, ne de devlete.. Cesaret edip kendi işini online'a taşıyanlar paçayı kurtardı zaten bir şekilde. 

Jüpiter umudunu kaybetme diye fısıldarken, Satürn alçakgönüllü davran ve tüm yatırımlarını bilgece yap demişti bizlere. Bolluk ve bereketin azalacağa bir döneme girdiğimizi açık etmişti. Kimimiz bu sesi duydu ve yatırımlarını ona göre yaptı. Kimimiz ise har vurup harman savurmaya devam etti. 

•••

Bu süreç içerisinde garip bir şey daha oldu gözlerimizin önünde. Kuzey Ay Düğümü İkizler burcundayken bir kuyukluyıldız semalarda göründü. Kuyruklu yıldızlar ezelden beridir kötülüğe yorulmuştur ve astrolog Rumen Kolev bu kuyruklu yıldızın Castor ve Pollux yıldızların arasından geçerek bir bölünmeye sebep olduğunu anlatır. 

Şu an tam da bunu yaşıyoruz zaten. Kardeş kardeşe düşman oldu. Sıvıyı alanlar ve sıvıyı almayanlar olarak ikiye ayrıldık ve ona göre muamele görüyoruz artık. Sıvıyı reddedenler vatan haini, sıvıyı alanlar ise vatan seveni. Yoksa tam tersi mi? 

Rahu zehrini saldı ve dünya ikiye bölündü. İkizler burcundaki Lilith ameline ulaştı ve nifakını soktu herbirimizin içine. Bundan sonra düşmanız artık birbirimize. 

İkizler ve Yay aksındaki tutulmalar ne hikmetse akıl tutulmaları yaşattı hepimize. Bize verilen, düşünme kabiliyeti olan beynimizi unuttuk ve yetkililer ne diyorsa emirlerine uyar olduk. Bu hatamızın bize ne kadar büyük bir bedel ödeteceğini henüz hiçbirimiz bilmiyoruz ve bu konuyla ilgili bilerek cahil kalmayı seçen dev bir kitle var içimizde. 

• Gelelim günümüze .. •

Ay düğumlerinin burç değiştirmesiyle geçmeyecek olan bir salgın var önümüzde. Çok korkunç bir salgın bu ama hepimize bu salgının ismi yanlış öğretildi çünkü onun gerçek adı KORKU!

Tam da bu korku salgınını yenebilmek için Ketu panzehrin burcu olan Akrebe geçiyor. Onun bu burçtaki seyahati hepimizin içindeki zehirleri çıkaracak ortaya. 

Akrep burcunu ziyaret eden Güney Ay Düğümü bizlere karanlık duygularımızı dönüştürme görevini veriyor. Kin, öfke, korku.. Akrebin tüm karanlık zehirli duyguları su yüzeyine çıkmalı ve yanmalı ki, hepimizin içindeki Anka kuşu dirilebilsin. Bunu önümüzdeki 1.5 sene içerisinde başarabilenler içlerinde muazzam bir güç keşfedecekler. Başaramayanlar ise özellikle Mayıs'ta Akrep burcunda Algol yıldızı eşliğinde gerçekleşecek olan tutulmaya çok dikkat etsinler. Çünkü karanlık ekenin karanlıktan başka bir şey hasat edemeyeceği bir tutulma bizi bekliyor olacak. 

Biraz da olumlu yönlerinden bahsedelim içimiz iyice kararmasın..

Rahu'nun Boğa burcuna geçmesi parasal kaynaklarda bir artışa neden olacak. Daha doğrusu işsiz kalan ve içindeki zehirli duyguları dönüştüren birçok insanın hayatında yeni kapılar açılacak. Varoluş misyonlarına hizmet etmek isteyenler yepyeni alanlarda girişimcilik fırsatlarıyla karşılaşacak. Hiç ummadığımız alanlarda yeni meslekler ortaya çıkacak. Moda, sanat, beslenme, mimari ve bahçecilik alanlarında, Uranüs'ün de buradaki seyahatinin etkisiyle, birçok yeni mesleklerin doğuşuna tanıklık edeceğiz. 

Para yeni girişimcilik alanlarına giren insanlara akacak olsa da, hepimiz global bir enflasyon havuzunda yüzüyor olacağız. Aslında Rahu, Boğa burcunda taptığımız paranın değerini her geçen gün eriterek, kendimizi nasıl da maddi şeylerle kandırdığımızı gösterecek. Belki de gün gelecek ve paranın alım gücünü yitirdiği anları da deneyimleyeceğiz. Bu olay tarihte zaten yaşandı. Çok fazla da geçmedi aradan. Almanların sınmak için para yaktığı zamanları hatırlamamız yeterli. Yine de bu kadar karamsar olmayalım çünkü bu burçtaki tutulmaların amacı bizi rezil bir şekilde sefil etmek değil, tam tersine kendi değerimizi hatırlatmak. Bu yüzden hepimiz bu hayatta en çok neye değer verdiğimizi sorguluyor olacağız bu süreç içerisinde. 

Sağlık, sevgi ve gıda ilk sıralara yerleşecek.. Ama tam da bu konular üzerinden saldırıya uğrayacağız. Rahu açtır ve asla doymak bilmez. Bu yüzden gıda zincirleri bilerek çökertilecek. İklimle ilgili yalan yanlış bilgiler bahane edilerek mahsüllerin olmadığıyla kandırılacağız. Boş market raflarıyla karşılaşacağız. Daha şimdiden taptaze mahsüllerini çöpe atmaları için çiftçilere yüklü miktarda paraların teklif edildiğine dair haberleri duyuyoruz. Bizi yapay bir kıtlığın içine sürüklemeye çalışacaklar. Bunu bir şekilde ürünlerimize sahip çıkarak engellemeliyiz. 

Avrupa sokaklarındaki protestolar boşuna değil. Hepimizin sağlıklı olmaya hakkı var ve kimse bize  sıvıları mecburiyet olarak dayatarak bu hakkı elimizden alamaz. Kimse bağışıklığımızı çökertemez. Allah'ın haricinde bizi ölüme mahkûm edemez. 

İnsan olmayı özledik hepimiz. Sarılmayı, öpüşmeyi, koklaşmayı. Sevgimizi göstermeyi özledik. Bu hakkımızı da kimse alamaz elimizden. Lilith bu yıl Yengeç burcunda seyahat ederek aile yapımızı bozmak için elinden gelen her şeyi yapacak. Bu yüzden sevdiklerimize daha da fazla sarılmalıyız. Hwm de bırakmamak üzere..

Bill Gates boşuna ülkemizden binlerce dönüm toprak almıyor. Boşuna lüks yatıyla Bodrum limanlarında gözükmüyor. Bu adamların projesi büyük. Ülkemiz dahil dünyanın birçok ülkesinde "organik tarım" adı altında dev projelerini yönetecekleri çiftlikler kuracaklar. Artık içlerinden genetiği değiştirilmiş gaz salmayan inekler mi çıkar, yapay etler mi bilemeyiz. Ama onlara büyük paralar kazandıracak ve bizim de sağlığımızla gıdalarımızı mahvedecek şeylerin çıkacağı kesin. 

Bu yüzden topraklarınıza sahip çıkın. Bankanızda paranız varsa onu orada tutmayın. Gidin toprağa yatırın. Balkonunuzu, bahçenizi, tarlanızı kullanın. Atalık tohum toplayın. Saklayın. Sakladığınızı da kimseyle paylaşmayın. Gizli tutun. Gönül dostlukları kurun ve sadece onlarla tohumlarınızı takas edin. Durum vahim. Bu yüzden bazı şeyleri artık çok ciddiye almamız gereken bir süreç içerisindeyiz. 

Yine de asla korkmayın. Korktuğumuz sürece bu salgını yenemeyiz. İçimizdeki cesareti ve gücü keşfettiğimizde yeneceğiz. 

2030'a kadar günler karanlık da olsa, bu cesareti keşfedenler karanlığı yenecek gücü ve aydın yolları bulmaya devam edecekler. 

Hatırlatın kendinize.. özgürlüğünüzü, gerçekten değer verdiğiniz şeyleri. Hatırlatabilirseniz karanlığınıza mum ışığı yakabilirsiniz. Akrep burcundaki Ketu karanlık güçleri zayıflatacak. Bu burçta gerçekleşen her tutulma anında aydınlığı güçlendirme şansımız olacak. Bu şans son fırsatımız olabilir. Bu yüzden iyi değerlendirin bu güzel kader bekçilerinin yeni transitini. 

Ay düğümlerinin sizi nasıl etkileyeceğini merak ediyorsanız tıklayarak benden danışmanlık alabilirsiniz.

19 Aralık 2021 | İKİZLER BURCUNDA GALAKTİK DOLUNAY


İkizler burcunun 27. derecesinde bir dolunay bizi beklemekte. Polaris ve Betelgeuse yıldızlarıyla kavuşumda olan dolunay enerjisi, bizi yönlendirecek rehber bilgileri beraberinde getirecek ve içimizde ufak bir uyanışa vesile olacak. Güneş galaktik merkezle hizalanacağı için evrenden güzel bir yardım enerjisi alıyor olacağız. 

Tam da dolunay günü Mart ayına kadar etkisini hissettirecek Venüs retrosu da başlıyor olacak. Hepimiz sevdiğimiz ve değer verdiğimiz konular üzerinden sınanacağız. Venüs retrosu Oğlak burcunda gerçekleşeceği için Satürn'ün sınavından geçebilmek için elimizden geleni yapmalıyız. 

Venüs retrosu toprak elementi olan Oğlak burcunda gerçekleşeceği ve bir müddet Plüton gezegeniyle birlikte hareket edeceği için bu retro süreci parasal konularda hepimizi zorlayabilir. Çünkü 'bu hayatta kalabilmek için gerçekten neye ihtiyacın var?' sorusunu sorduracak her birimize. Hiperenflasyona doğru yol alırken hepimiz parayla ve paranın gerçek değeriyle sorgulanıyor olacağız. 

Gerçekten bu hayatta neye değer veriyorum?

Ne kadar azla yetinebilirim? 

Ayakta durabilmek ve hayatta kalabilmek için ne kadarına ihtiyacım var?

İşte bu 3 soru retro ve dolunay etkisi boyunca hepimizi meşgul edecek. 

Zaman ne kadar kötü olursa olsun bilin ki, bir doğuma şahitlik ettiğimiz için sancılarını çekiyoruz. Tüm bu karanlık sürecin geleceğini zaten biliyorduk. Şimdi de bunun gelip geçici olduğunu bilmeliyiz. Bu güzel dolunayın bizlere mesajı bu. Bu yüzden sahip olduklarınız için şükredin. Sıcak bir yuvanız varsa ve aç yatmıyorsanız siz zaten zenginsiniz. Özellikle Ay düğümlerinin de burç değiştirmeye hazırlandığı bu süreç içerisinde gerçekten neyin değerli olduğunu sorgulayıp bulacağımız bir süreç bizleri bekliyor. Ne boş market rafları sizi korkutsun, ne de artan fiyatlar. Siz yeterki bereket enerjinize tutunun ve şükredin. Karanlık olan günlere dahi şükredin çünkü geçtiğimiz süreç aydın günlere gebe. 

Bu sancılı doğumu kutlayabilmek için en karanlık gece olan 21 Aralık'da yuvanızı aydınlatacak ve içinizi ısıtacak bir mum ışığı yakın. O küçük alevin size nasıl huzur verdiğini hissedin ve minnet duyun. Hepimizin biraz sessizleşmeye, sakinleşmeye, dertlerden uzaklaşıp, huzura ermeye ihtiyacı var. Ufak bir mum ışığı sizi an'a getirip huzura odaklayabilir. İçinizi ısıtarak size yol gösterebilir. Tıpkı bu dolunay enerjisinin de size yol göstereceği gibi..

Dilerim bu İkizler dolunayı içimize biraz da olsun su serper ve huzur getirir..