SATÜRN & 7 YAŞ GİZEMİ

  • Share

EVDE DOĞUM

  • Share

16 MAYIS 2022 - 26 MAYIS 2024 | JÜPİTER BOĞA BURCUNDA

  • Share

5 Mayıs 2023 | akrep burcunda ay tutulması

  • Share

20 NİSAN 2023 | KOÇ BURCUNDA GÜNEŞ TUTULMASI

  • Share

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 4 | CİNLER

  • Share

6 NİSAN 2023 | TERAZİ BURCUNDA DOLUNAY

  • Share

UZAYLI İSTİLASI & GRİLER

  • Share

23 MART 2023 | İNSANLIĞIN ÖLÜMÜ & DİRİLİŞİ - PLÜTON KOVA BURCUNDA

  • Share

21 MART 2023 | KOÇ BURCUNDA EKİNOKS YENİAYI

  • Share

7 MART 2023 | BAŞAK BURCUNDA DOLUNAY

  • Share

ZÜLKARNEYN, YECÜC MECÜC & KIYAMET ZAMANINDA YAŞAMAK

  • Share

SATÜRN & 7 YAŞ GİZEMİ

Tuhaf bir deneme tahtasına dönüşmüş olan bir eğitim sistemine sahibiz. Ne denersek deneyelim yanlış olduğunu idrak ediyor ve tekrardan değiştiriyoruz. Ne var ki, çözümleri çok yanlış yerlerde arıyoruz. Bu yüzden her yeni sistemle daha da fazla bocalıyoruz. Olan da maalesef çocuklarımıza ve onlar büyüdüklerinde de toplumumuza oluyor. Bu yazımda bu konuya ve Waldorf okullarının kurucusu olan mistik Rudolf Steiner'in öğretilerinden bahsedeceğim. 

Bir anne değilim ama eğitim fakültesi mezunu olan biri olarak farklı eğitim sistemleriyle ve çocuk gelişimiyle yakından ilgilenmeyi sevenlerdenim. Günümüzde Montessori ve Waldorf okullarının popülerlik kazandığını gözlemliyoruz çünkü zenginler çocuklarını daima bu okullara gönderiyorlar. Oysa Montessori İtalya'da fakir aileler için kurulmuştur. Waldorf okulunun kelime anlamı ise orman köyü okuludur. 

Sizce de burada bir tezatlık yok mu? Neden bu sistemler uzun yıllardır var olmasına rağmen çocuklarımız gerçek eğitimden mahrum bırakılıyor ve neden sadece zenginlerin çocukları bu güzel eğitimleri görme hakkına sahip?

Yazılarımı takip edenler bu sorunun cevabını net bir şekilde biliyorlar. İnsan ırkını köle gibi kullanmak isteyen elit zihniyet, çocukların gerçek potansiyellerine erişmesinden büyük bir korku duyduğu için uzun yıllardan beri birçok ülkede aptallaştırma politikası uygulanıyor. İsrail gibi bazı ülkeler milli gelirlerinin büyük bir çoğunluğunu eğitim bütçesi olarak ayırırken maalesef biz aptallaştırma politikasına maruz bırakılan ülkelerin arasında bulunmaktayız. 

Sorumluluğu başkasına atmak her zaman için kolay yoldur. Yani bir gün düzgün bir eğitim bakanı gelir de el atar diye ümit etmeye devam edebiliriz. Ama unutmamamız gereken bir şey var. Eğitim okulda değil ailede başlar. Daha doğrusu eğitim 7 yaşından önce başlar. 

7 yaş ilk Satürn karemizi yaşadığımız yaştır. Bu yaşa dek çocuğun eterik bedeni anne ve babanınki ile birdir ve sadece 7 yaşından sonra kendi eterik bedenine kavuşur. Eterik beden, matrix'in enerjisel olarak bedene ve organlara yansımasıyla oluşan bedendir. Eterik bedenin sağlıklı bir şekilde oluşabilmesi için çocuğun 7 yaşına kadar olan süreci doğada geçirmesi şarttır. Bu yüzden çocuğunuzu 7 yaşından önce elektromanyetik alanlardan ve teknolojiden uzak tutmanız çok önemlidir. Bırakın çocuklar çıplak ayakla çayırlarda, kumsallarda koşsun, doğayı tanısın, hayvanlarla içiçe olsun, ormanın şifalı kokularıyla büyüsün. 

7 yaşına kadarki süreç hayatının zeminini oluşturma sürecidir. Bu yaşa kadar çocuğunuzu sağlıklı gıdayla beslerseniz 7 yaşından sonra kendi seçimi ve iradesiyle çikolata, abur cubur veya fast food'a saldırmayacak, tam tersine bunları kendi isteğiyle zararlı olduğu için reddedecektir. 

Rudolf Steiner, en az 7 yaşına kadar çocuğun okuma yazma ve hesaplamayı öğrenmemesi gerektiğini de savunur çünkü ilk 7 yıl sağ beynin oluşumu için çok önemlidir. Doğal gıdayla beslenen ve doğada büyüyen çocuklar sol beyin aktivitelerinden önce sağ beyinlerini kullanmayı öğrendiklerinden çok daha yaratıcı ve sezgileriyle derin bir bağa sahip olan çocuklardır. Yaratıcılığın bu denli gelişmesine izin verilmesi aynı zamanda çocuğun ruhsal yeteneklerini de geliştirmesine zaman tanır. Bu süreçte özellikle 5 duyu ötesi yetenekler gelişir. Duru işiti, duru görü gibi mistik eğilimler artar. Günümüzde bu duyularımızı bırakın önemsemeyi ruhsal hastalık belirtisi olarak görüyor ve bu şekilde bir yaşam tarzını yaşamak için çabalayan çocuklara hiperaktivite teşhisi koyuyoruz. Bu bir çocuğa yapılabilecek en yanlış yakıştırmadır çünkü bir çocuğun bu yaşlarda hareketli olması dünyadaki en doğal şeydir. Bu yaşta hiperaktif olmayan ve yeteri kadar doğada vakit geçirmeyen çocuk ilerleyen yaşlarında çeşitli sağlık sorunlarıyla yüzleşmek zorunda kalır. Lütfen bu konuda bilinçli olalım ve çocuklarımızı uyuşturmayalım. Onların uyanmak için can atan bu özel yeteneklerini kapatıp, hayatlarını zindana çevirmeyelim. 

Çocuklarımızın hayatlarını zindana çevirmeyelim dedim çünkü eterik beden oluşurken güneşe, rüzgara, toprağa ve temiz havaya ihtiyaç duyar. 7 yaşına kadar çocukların kapalı ortamlarda, hele uzun müddet oturması beklendiği okullarda zaman geçirmesi hem fiziksel, hem psikolojik, hem de ruhsal sağlığı açısından çok tehlikelidir. Modern çalışma hayatı çocukların erken yaşta okula başlamasını desteklese de, bunun gelişim açısından iyi olmadığını idrak etmeliyiz. Okullar sosyalleşme ortamları olarak tanıtılıyorlar ama aslında okullar değil doğa çocuğa sosyalleşmeyi öğretir. Bunu doğada, çiçeklerin ve hayvanların arasında büyüyen çocuklarda çok güzel gözlemleyebilirsiniz. Eğer çocuk 7 yaşından önce okula başlayacaksa ilk şart bunun 4 elementi deneyimleyebileceği bir doğa okulu olmasıdır. 

7 yaşına kadar doğal ortamlarda bulunan çocuk prana veya chi olarak adlandırdığımız yaşam enerjisinin her yerde var olduğunu keşfeder. Bir bitkiyi ellediğinde, bir hayvanı okşadığında, ormanın havasını soluduğunda bedenini bu yaşam enerjisiyle doldurmayı, o enerjiyle adeta dans etmeyi öğrenir. Bu ona nasıl bir yetenek kazandırır biliyor musunuz? Şifacılık yeteneğini. Her şeyle derin bir bağa sahip olduğunu öğrenen çocuklar kendi bedenlerindeki dengesizlikleri gidermenin becerisine ulaşırlar. Bedenlerindeki tıkanmaları daha net hisseder ve yaşam enerjilerini doğru kullanarak tıkanıklıkları daha hızlıca giderirler. 

İlk 7 yıl boyunca çocuklar sadece örnek alarak öğrenirler. Onlara bu süreçte öğrettiğiniz hiçbir şeyin bir önemi yoktur. Zaten Steiner bu yüzden çocuğun okul ortamından uzak tutulması gerektiğini savunur. Çünkü çocuk ilk 7 yıl boyunca sadece çevresini taklit ederek öğrenir. Anne babanın iletişiminden ikili ilişkileri öğrenir. Sevgi dolu bir ortamda büyüyen çocuk yetişkinliğinde sevgi dolu bağlara sahip olan ilişkileri hayatına çekecektir. Tam tersine sevginin olmadığı kavgalı ortamlarda büyüyen çocuk ise, ona zarar verecek, zehirli duygularla besleneceği ilişkileri hayatına çeker. 

Her çocuk ilk 7 yıl alpha bilincinde yaşar. Etrafındaki her şeyi emen bir sünger gibidir. Ona ahlak eğitimi vermek istiyorsanız, sizin ahlaki davranışlar sergilemeniz gerekir. Akıllı olmasını istiyorsanız, sizin akıllı kararlar almanız gerekir. Sevgi dolu bir çocuk olmasını istiyorsanız, sizin ailenizde sevgi dolu bağlara sahip olmanız gerekir. Kısacası ilk 7 yıl çocuğa vermeniz gereken tek eğitim siz kendinizsinizdir. İyi bir önek olmanız onun ömrü boyunca iyi bir insan olması için gerekli olan tek şeydir. Bir yandan ne kadar basit ama bir yandan da başarılması ne kadar zor değil mi?

İlk 7 yıl çocuk alpha frekansında var olduğu için anne ve babanın ama özellikle annenin astral bedeniyle birdir. Bu yüzden onların duygu durumlarından zannedildiğinden çok daha derin bir şekilde etkilenir. Çünkü alpha boyutu çocuğun hipnotize olmuşçasına yaşamasına neden olur. Anne eğer öfkeliyse, üzüntülü ve depresif ise, her ne kadar bu duygularını çocuktan saklamaya da çalışsa, çocuk bu duyguları kendi bilinçaltına alır ve hayatı boyunca kendisini etkilemelerine izin verir. Kısacası ilk 7 yıl beyne ve ruha format atılan yıllar olduğu için muazzam bir öneme sahiptir. 

Özetle

Satürn'ün en büyük görevi bize gerçek hayatı, zamanı, sabrı, azmi ve sorumluluğu öğretmektir. Satürn'ün 7 yaş civarında gerçekleşen ilk kare açısıyla çocukların ilk gelişim aşaması tamamlanır. Mesela çocuğun hayata dair önemli dersler öğrenip, sorumluluk üstlenmesi için ona kendi gıdasını yetiştirmeyi öğretebilirsiniz. Bir domates fidesini yetiştirme sürecinin ona ne kadar değerli dersler katacağını hayal bile edemezsiniz. 7 yaşına kadar çocuk en güzel eliyle, bedeniyle, ruhuyla bir şeyleri yaparak öğrenir. Bu yüzden ona bir çocuk gibi değil, adeta bir yetişkinmiş gibi davranmalısınız. Bunun haricinde sağ beynini kuvvetlendirecek yaratıcı hikayeler ve masallardan faydalanabilir, bunları ya okuyabilir ya da minik bir tiyatro gibi ailecek canlandırabilirsiniz. 7 yıl boyunca sadece kalbe hitap edilmelidir. Hikayeler ve masallar kadar kalbe hitap eden diğer önemli şeyler müzik ve sanat dallarıdır. Resim, dans gibi aktiveteler bu yaş aralığında büyük bir öneme sahipler. Çocuğa sol beyin ağırlıklı hesaplama veya okuma yazma öğretilecekse de, bunlar yukarıda saymış olduğum yöntemler aracılığıyla yapılmalıdır. Mesela alfabeyi bir şarkı aracılığıyla kendiliğinden öğrenmesi çok daha kolay olacaktır. 

Daha önce Plüton'u Oğlak burcunda olan Alfa bebekleri hakkında bir yazı yazmıştım. İnşallah en yakın zamanda 2023 itibatiyle doğan Kova nesli hakkında da bir yazı yazacağım. Bu iki nesli çok önemsiyorum çünkü bu çocuklar sevgi frekansıyla doğuyorlar. Şu an gelecek çok iç karartıcı gözükse de, bu çocuklar muazzam bir düzen ve sevgi dolu kardeşlikler yaratacaklar. Bu iki nesil sayesinde dünya tamamen değişecek. Önümüzde çok güzel bir gelecek ve yepyeni bir çağ olduğu için bu saatten sonra çocuk büyütenlere ve anne olmaya karar verenlere büyük bir görev düşüyor. Dünyanın birçok ülkesindeki problemli eğitim sistemine çocuklarımızı emanet ederek, beyinlerinin yıkanmasına ve depresif, aptal varlıklarla dönüştürmülmelerine izin vermemeliyiz. Bir çocuk sahibi olmak büyük bir sorumluluktur. Bunu unutmamalı ve bu sorumluluğu başkalarının iradelerine bırakmamalıyız. Her anne ve baba çocuğunun eğitiminden kendi sorumludur. Bu gerçeği asla unutmayalım çünkü televizyonlarda izlediğimiz katilleri ve sokaklarda yanlarından geçtiğimiz psikopatları biz kendimiz yetiştiriyoruz. Bunu değiştirmek senin, benim yani bizim elimizde..


EVDE DOĞUM

 

Bir kadın hayatı boyunca birçok ölüm ve birçok doğum yaşar. Şüphesiz bu ölüm ve doğumun en yücesi kendi çocuğunu doğurmasıdır. Kızlıktan anneye geçişin inisiyasyonu olan çocuk doğurma süreci hem büyüleyici hem de kutsal bir süreçtir. Çünkü aslında bu insiyasyon kadına gerçek gücünü ve rahim esmasının kudretini hatırlatır. 

Ne yazık ki, günümüzde birçok kadın bunun ne anlama geldiğini bırakın bilmeyi, doğum süreci boyunca resmen doktorların tavırlarını tecavüze uğramış gibi hissederek hayatının en büyük travmalarından birini yaşıyor. Bu travmayla dünyaya doğan bebekler büyüdüklerinde sorunlu yetişkinlere dönüşüyor ve toplumsal huzurun bozulmasına katkı sağlıyorlar. Bu kısır döngüye son verebilmemiz için hem içimizdeki gücümüzü tekrardan hatırlamalı hem de atalarımızın doğumlarını tekrardan su yüzeyine çıkartmalıyız. Çünkü her kadın kendi doğumundan annesinin, ninesinin ve 7 kuşak atasından devraldığı travmayı ve acıyı tekrardan yaşar. Oysa bu acıları yaşamama seçeneği de vardır. Bu yazımda bu seçeneği bilen ve seçen kadınlardan bahsetmek istiyorum.

Dudu'nun doğumu

Geçen sene Dudu kızım (kendisi bir kedidir) arka balkonumda 4 erkek doğurdu. Onun bu cesareti, tek başına bebeklerini doğuruşu, plasentasını yemesi ve sonra da gelip miyav bak ben anne oldum diyişi beni çok derinden etkiledi ve bana daha önce okuduğum kediler üzerinde yapılan bir deneyi hatırlattı. Bu deneyde hamile kedilerin hastane ortamına benzer steril bir yere alınıp, beyaz ışık altında, doğum süreçlerine müdahale edilerek, nasıl strese girdikleri, doğum sürecinin nasıl aksadığı, hatta ölü doğumların nasıl arttığı ve doğum sonrası annenin bebekleri reddetmesine yol açtığı anlatılıyordu. Kısacası deney, hastane benzeri bir ortamın doğum sürecine ne kadar zarar verdiğini anlatıyordu. 

Bir kedi doğumu yaklaştığında kendine yalnız kalabileceği sessiz ve güvenilir bir ortam arar ve genelde insanların yanına bile yaklaşmasını istemez. Doğumu tamamıyla iç güdülerinin yönlendirmesine izin verir. Dudu'nun doğumuna şahit olmak bana insanoğlunun doğumunun günümüzde ne kadar doğal olandan kopuk olduğunu idrak ettirdi. 

Acısız doğum

Doğayla barışık yaşayan kabilelerin kadınları doğumlarını 1-2 saat içerisinde, hiçbir şekilde acı çekmeden gerçekleştirirler. Bu kadınlar %90 oranında bebeklerini doğada veya kendi evlerinde dizlerinin üzerine çökmüş ve ayakta iken doğururlar. Bize filimlerde gösterildiği veya hastanelerde söylendiği gibi yatarak asla doğurmazlar. Çünkü yatarak doğum yapmak bütün süreci zorlaştırmaktadır. 

Belki de bu satırlarımı okurken içinizdeki bir ses 'hiç acısız doğum olur mu' diyor olabilir. Ama evet acısız doğum normal doğumdur çünkü her doğum aslında sadece bir orgazmdır. Orgazm sırasında kan rahime akar, tıpkı doğum sırasında da aktığı gibi. Cinselliği yaşamaya hazır olmadığınız bir anı hatırlayın ve hissettiğiniz duyguyu. Korkudur bu duygunun adı. Bu duygunun rahminize ne yaptığını hatırlayın. Kasılıp, ağrı hissetmenize neden olur. İşte doğum sırasında hissedilen korku da aynı şeye neden olur. Beden bütün bilgeliği ile kanı rahme yönlendirirken, bilinçaltınızda hissettiğiniz korku kanın rahim bölgesinden çekilmesine neden olur. Çekilen kanla birlikte bölgeye hakim olan korku kasılmalara ve büyük bir acının hissedilmesine sebep olur. Batılı her modern kadın doğumunda bu süreci yaşar. Oysa Afika ve Latin Amerika ülkelerinin hala doğada yaşayan kabilelerine dönüp baktığımızda onların doğumlarının çok daha farklı olduğunu görürüz. Bu fark uçurum kadar büyüktür çünkü bu kadınlar doğum süreçleri boyunca bırakın acı çekmeyi, adeta haz yaşamaktadırlar. 

Hastane ortamında bu hazzı yaşamamıza engel olan bir takım şeyler vardır. Bunlardan biri beyaz ışık, sürekli açılıp kapanan ve yabancı doktor ya da hemşirelerin odaya girişi, doğum anında rahmin kesilmesi ya da en vahimi çocuğun vakumla çekilmesi veya son anda karar verilen sezeryanlardır. Tüm bu uygulamalar tüm bu kutsal sürecin travma hatta adeta tecavüz gibi hissedilmesine neden olur. Hem de sadece anne için değil, bebek ve hiçbir şekilde farkında olmasa da, eş için de bu büyük bir doğum travmasıdır ve ilerleyen zamanlarda bütün aile yapısını çekirdekten zedelemeye başlar. 

Minik günahlarımız 

Yaklaşık olarak 3 ay içinde ruh artık anne karnındaki yaşamına başlar. Ama aslında her ruh anne ve babayla birlikte yaşamaya bundan çok daha önce başlamaktadır. Astral boyutta ruh kader planını belirledikten sonra bu plana en uygun gökyüzünü beklerken bir yandan da anne ve babayla dünya boyutunda zaman geçirmeye başlar. Aslında bütün herşey bu an itibariyle başlamaktadır. Ama işte tam da bu anla birlikte ve özellikle de hamile kaldındıktan sonra toplumun bize dayattığı minik günahları işlemeye ve büyüleyici, kutsal sürece zarar vermeye başlarız. Bu minik günahların ilki doktora koşmak ve ultrason sürecidir.

Ultrasonun bebeğe zarar verdiğini bilmemiz gerekir. Doğumdan sonra bebeğin hemen anneden alınarak tartılması ve çeşitli aşıları olması da normal değidir. Tüm bu uygulamalar travmalara ve ciddi psikolojik sorunlara neden olur. Bazı doktorlardan bundan sonra bütün çocukluk aşılarının MRNA aşıları olacağını duydum. Umarım bu asla olmaz çünkü bu aşıların yan etkierini birçok bebek kaldıramayacak. Bu yüzden lütfen çocuğunuz elinizden alındıktan sonra ona ne gibi uygulamaların yapıldığına emin olun. Bahsetmiş olduğum doğa kabilelerinde erken doğumlara, bebek ölümlerine ve sarılık gibi doğum sonrası oluşan hastalıklara neredeyse hiç rastlanmamaktadır. Bunun nedenini sorgulamamız gerek. Günümüzde en korkunç bakterilerin hastane ortamlarında var olduklarına ve hastaneye yatan birçok insanın enfeksyondan öldüğünü biliyoruz. Böyle tehlikeli bir ortam bir bebeğin dünyaya gelişi için uygun bir ortam değildir. Ayrıca hastaneler adı üstünde hasta insanların gittiği yerlerdir. Oysa hamilelik bir hastalık değil, tamamen doğal bir süreçtir ve doğal bir akışa ihtiyaç duyar. Doktor veya ebe değil, annenin kendisi sezgileri aracılığıyla hangi pozisyonda durması gerektiğini, ne zaman ıkınması gerektiğini çok iyi hisseder. Rahim buna göre hal alır, genişler, annenin de bebeğin de bu süreci mükemmel bir şekide atlatabilmesi için her ikisini de destekler. Rahimi kesiklerle incitmek kadın bedeninde kortizol şokuna neden olur ve bu da sancıların azalmasına, yani doğum sürecinin uzamasını sebep olur. 

Hastane ortamında yapılan en büyük hatalardan bir diğeri de göbek bağının hemen kesilmesidir. Göbek bağının bebek için çok büyük bir önemi vardır ve hızlıca kesildiğinde bilinçaltına yetersizlik hissi yerleşir ve bir ömür boyu kalır. Lütfen bebeğinizle hemen bağınızın kesilmesine izin vermeyin. En az 1-2 saat boyunca isterseniz kendiliğinden kopana kadar birkaç gün boyunca aranızdaki bağın sembolü olarak var olmasına izin verin. 

Corona süreci büyük bir uyanışa neden oldu ve aşılarla ilgili gerçekler su yüzeyine çıktı. Artık birçok anne baba çocukları doğar doğmaz onları korumaya alıp, hiçbir çocukluk aşısını vurdurmuyorlar. Aşı olan çocuklarına kıyasla aşı olmayanların çok daha iyi geliştiğini ve daha sağlıklı olduklarını da söylüyorlar. Biliyorum şu an içinizdeki ses ya hastalanırlarsa diyor. Bu da yine korkunuzun sesi. Kadimler çocukluk döneminde geçirilen hastalıkların ruhun olgunluk sınavları olduğuna inanırdı. Doğada yaşayan kabileler hala bunun ne kadar doğru bir inanç olduğunu anlatırlar. Yani korkularınız yersiz. Ölüm tarihimiz belli olduğu için ha aşı olmuş ha olmamışsınız, hiçbir şeyi değiştirmez. Her hastalık bir lütuftur, bir inisiyasyondur. Çocukken geçirdiğimiz her hastalık bağışıklığımızı kuvvetlendirir. Olduğumuz aşılar ise daha çok bağışıklığımızı çökertirler. 

Yazılarımda yapay rahim projelerinden sürekli bahsediyorum. Kadınların elinden doğurganlıkları çalınmak isteniyor. Çünkü bu projeleri yönetenler kadınlardan bu gücü çalarak kendilerine bu gücü armağan edecek ve tanrı olduklarını ilan edecekler. 3. Dünya Savaşında yeni bir cephe daha açıldı. O da kadınların bedenleri, daha doğrusu rahimleri. 

Kova çağında doğan çocuklar çok nadir olacaklar. Hem nüfustaki hızlı azalma yüzünden hem de iki yıl önceki geçtiğimiz tıbbi soykırım yüzünden. Bu gerçek bir bilgi mi bilmiyorum ama bazı medyumlardan bebek ruhların aşısız anne ve babaların bedenleri aracılığıyla doğmak istediklerini ve çok az sayıda aşısız insan kaldığı için ruhların dünyaya doğmaktan vazgeçtiğini duydum. Zaten aşılılarda ya hamile kalamama ya da bebeği düşürme riskleri iyice artmaya başladı. Kısacası birçok insanın yaratımını ve işleyişini bozmayı başardılar. Bu yazıları uyuyanları uyandırmak için kaleme alıyorum ki, bedenlerimize daha fazla müdahale etme cüretini gösteremesinler. 

16 MAYIS 2022 - 26 MAYIS 2024 | JÜPİTER BOĞA BURCUNDA

 

Yüce Jüpiter gökyüzündeki Koç ziyaretini tamamlayıp, Boğa'nın hanesine geçmeye hazırlanıyor. Onun hazırlığıyla birlikte her birimizin ruhunda bir simya gerçekleşiyor. Bu simya güven duygumuzu sorgulamamıza yol açacak. Bunun için ilk önce güvendiğimiz, doğru zannettiğiniz bazı gerçeklerle yüzleşmemiz gerekecek. Bu birçoğumuz için değer verdiğimiz şeylerin kaybına yol açacak. 

Boğa cimri bir burçtur. Değer verir ve kıymet bilir. Jüpiter ise bunun tam tersidir. Cömerttir, abartır ve dağıtır. İşte 2023 yılında bu iki enerjiyi evlendirmekle görevli olacağız. 

Boğa burcunda gerçekleşen tutulmalarla gıda ve para krizinin nerelere varabileceğini boş market raflarıyla gördük. Jüpiter piyasadaki para miktarını çoğaltırken Boğa tarlalardaki gıdayı azalttı. Bunun için uzun yıllardır çalışmalar yapılmaktaydı. Çiftçilere mahsulllerini yakmaları için paralar bile teklif edildi. Köylülere "ekip biçme, git marketten alışveriş yap" dendi. Aslında doğa ananın bereketini yitirdiği büyük bir yalandı. İnsan kendi elleriyle yapay bir kriz yarattı. Şimdi  ise bedel ödeme zamanı.  

Çoğaltan etkisiyle Jüpiter tabiki hiper enflasyonun yolunu daha da açacak. Tüm dünyada gerçek anlamda değerli olan her şeyin fiyatının uçuşa geçtiğini göreceğiz. Biz ülkecek bu trene herkesten önce bindiğimiz ve senelerdir zaten fakirlikle eğitildiğimiz için, bunu da Allah'ın izniyle atlatacağız. Ama maalesef Avrupa ve Amerika gibi refah içerisinde yaşamaya alışkın olan toplumları çok daha zor zamanların beklediğini öngörebiliriz. 

Unuttuğumuz değerler

Jüpiter adaleti getiren gezegen olduğu için bize bu hayatta değer vermeyi unuttuğumuz şeyleri hatırlatacak. Gerçek değere sahip olan şeylerin fiyatlarındaki artışı gördükçe hepimiz bu hayatta neyin değerli, neyin değersiz olduğunu daha derinden sorgulayacağız. 

Jüpiter adaletin gezegeni olduğu kadar, umudun da gezegenidir. Bu yüzden gelecek korkularımızı yenmemiz gerektiğini de bizlere hatırlatacak. Yaşlı ve anlamını yitirmiş bir ekonomik sistemin çöküşüne tanık olduğumuz için, sanki ayağımızın altındaki halı çekiliyormuş gibi hissedeceğiz. Bunun bizi ürkütmesine ve gelecek günlerden korkutmasına izin vermemeliyiz.  Çünkü bu hissettiklerimiz sadece yeni doğacak sistemin doğum sancıları. Yoksulluktan, zorluktan ve kayıplardan çok daha adaletli bir sistem doğuracağız. Jüpiter, ilk önce nankörlüğümüzü törpüleyerek işe başlayacak ve biz bu sayede yeni bir değerler sistemi oluşturacağız. Herkes bunu ilk önce kendi çapında, kendi küçük dünyasında yapacak. Sonrasında ise bu gelecek yıllarda tüm dünyaya yayılacak. 

Kısacası Jüpiter "kıtlık kapıda da olsa, marketlere olan güvenin sarsılmış da olsa ve cebinde beş kuruş paran kalmamış da olsa umudunu kaybetme, sadece doğaya ve onun bereketine dön bak" diyecek. 

Bu arada Jüpiter ve Satürn bu yıl birbirlerini sekstil açıyla destekliyor olacaklar. Satürn Balık burcunda ilaçlara ulaşma imkanını kısıtlayacak. Sağlık sisteminde grevler ve işi bırakmalar çoğalacak. Yani doktorlara ulaşma imkanımız zorlaşacak. İşte tam bu sırada bu sekstil açı herkese doğa anaya giden kapının anahtarını veriyor olacak. Aktarların, otacıların ve fitoterapistlerin  kıymetini arttıracak Jüpiter. Özellikle sıvıların oluşturduğu yan etkilerin ortaya çıkmasıyla birlikte, doğa ananın doğal ilaçları hiç olmadığı kadar değer kazanacak. 

Tutunduğumuz hayaller

Boğa burcu inşa etmekle ve bir şeyi yaratmakla ilgilidir. Jüpiter'in bu burçtaki seyahati bize "hayallerini inşa etme konusunda ne kadar umutlusun" diye soracak ve umutlarına sıkıca tutunanlara seyahatinin sonunda çok güzel hediyeler armağan edecek. 

Unutmayalımki Jüpiter daima bereket ve bilgelik getiren bir gezegendir. Biz şu anki para sisteminin içinde modern birer köleye dönüşmüş vaziyetteyiz. Jüpiter bize bağımsızlığımızı geri vermek için bu sistemi tepetaklak yapmak zorunda. Ayrıca bunu ilk defa yapmayacak. Jüpiter bunu geçmişte de defalarca kez yaptı. Wallstreet'in çöküşü, büyük buhranın tetiklenişi.. Büyük parasal değişimlerde hep Jüpiter'in parmağı vardı. 

Olaya olumlu bir pencereden bakarsak Jüpiter'in gıda paylaşımını artıracağını göreceğiz. İnsanlar bir karış toprağın kıymetini bilmeyi öğrenecek ve kendi sebze meyvelerini yetiştirmeye tekrardan merak saracaklar. Jüpiter bizlere kilerlerimizi tıpkı ninelerimizin de yaptığı gibi doldurmayı öğretecek. Biraz dönüp eskiyi, atalarımızın usullerini hatırlayacağız ve hatırladıkça önlem alacağız. Kısacası Jüpiter bizi geleneklerimize geri döndürecek. Gerçek paranın kağıt parçaları değil de altın ve gümüş olduğunu hatırlatacak ve bunu değerli madenlerin fiyatlarını uçurarak yapacak 

Acı gerçekler

Jüpiter Boğa burcundaki yolculuğunda Uranüs ile birleştiğinde eski köye yeni adetler de getirecek ve dijital paralara yeşil ışıkların birçok ülke tarafından yakıldığını göreceğiz. Satürn yıllar sonra Boğa burcuna geçtiğinde ise büyük ihtimalle kağıt paralar artık tarihin sayfalarına karışmış olacak. 

Eğer bu yıl para kazanmanızın önündeki engelleri görebilirsinleniz çok büyük paralar kazanabilirsiniz. Boğa burcu mükemmel bir yatırımcıdır, Jüpiter bolluk ve bereketin, Uranüs ise ani gelen şansın gezegenidir. Doğru yatırımlar ani kazançlara neden olacaklar. 

Boğa aynı zamanda boğazdır ve gıdadır. Jüpiter'in genişleme arzusu maalesef beslenmemize yapay etlerle birlikte böcekleri de dahil etmek isteyecek ve tuhaf beslenme şekillerin ortaya çıktığına tanık olacağız. Bu konuda Avrupa'da büyük tartışmalar başladı bile. Çünkü böceklerde sadece protein oranı fazla değil, yağ oranı da fazla ve bilindiği üzere yağ toksinleri depolar. Yani böceklerle birlikte güzelce toksin ağırlıklı protein ve yağlara kavuşacağız. Uzak doğulular buna alışkın olabilir ama bu bize böcek yiyerek iklimi kurtarabileceğimiz yalanını yutturmamalı. Yine de hazır gıdaları ve özellikle de E.. kodlu boyalı gıdaları tüketiyorsanız zaten böcekleri yemeye başladınız bile demektir. Maalesef bu konu dev bir parazit dalgasını ve hastalıkların çoğalışını da beraberinde getirecek. O yüzden hem yapay et hem de böcek konusundaki yeni açılımlara çok temkinli yaklaşmamız şart. 

Dikkatli olmamız gereken bir konu daha var. O da iklim. Çünkü salgın kartını bitirdiğimize göre sıra artık iklim kartına geldi. Her ne kadar bu konuda bilim adamları susturulmaya çalışılsa da, küresel ısınmanın değil, küresel soğumanın içerisindeyiz. Tepemizde gezinen 70 bin uydu, CERN'deki tuhaf yeraltı deneyleri, 5G baz istasyonları ve uçaklardan fırlatılan onca aluminyumdan sonra yeryüzü resmen bir mikrodalgaya çevrilmiş vaziyette. Izgarada pişirilen tavuklar gibi biz de pişiriliyoruz hem de feci bir radyasyon ve elektromanyetik akımın içinde. Doğa ana bu yapay ısıyı mini bir buzul çağıyla dengeleyene dek bize dayatılan iklim anlaşmalarına karşı çok dikkatli olmalıyız. 

Güvendiğimiz her şeyin sarsılacağı bir dönemden geçerken, yine de sapa sağlam kendimize güvenmek ve zihnimizi, bedenimizi, ruhumuzu korumak zorundayız. İstikrarlı adımlar atmak için en doğru zamandayız. 

5 Mayıs 2023 | akrep burcunda ay tutulması

 


Baharın ikinci önemli tutulmasını deneyimlememize çok az kaldı. Bu tutulma 14 derece Akrep burcunda Zuben el-Genubi yıldızının etkileriyle gerçekleşecek. Sosyal reform ve adaletle ilgili olan bu yıldız önümüzdeki aylarda büyük değişimleri tetikleyebilir. Zaten Akrep burcu dönüşümün burcudur. Bu yüzden hepimizin dünya görüşünü sarsacak etkileri beraberinde getirecektir. Yavaş yavaş sırların açığa çıkarıldığına tanık olacağız ve 2 sene önce belirlediğimiz taraflar hakkında daha derin bilgilere ulaşacağız. 

Tutulma zamanı Güneş ve Uranüs'ün iş birliğine şahitlik edeceği için bizi bekleyen değişimler hiçbir şekilde beklemediğimiz değişimlerle alakalı olacak. Dolayısıyla hayat bütün kontrolümüzü elimizden alabilir, her şeyi tepe taklak hale getirebilir ve bizi korkup, korkmadığımıza dair sınayabilir. Korkmayın, endişelenmeyin, acele etmeyin. Unutmayın her şey olması gerektiği zamanda, olması gerektiği gibi olur. Her şey daima hayrımıza gerçekleşir. Fırtınalı, kapkaranlık dönemlerden geçiyor olabiliriz ama bunu biz seçtik. Ruhumuz yaşayacağı her anın bilinciyle ana rahmine düşmeyi kabul etti. Sadece unuttuk.. 

Akrep tutulması birçoğumuzun içinde kuvvetli bir uyanışı tetikleyecek. Bu tetiklemenin gerçekleşebilmesi için bastırdığımız karanlık taraflarımız su yüzeyine çıkacak. Bunun bilincinde olun. İçinizde sessiz bir simya gerçekleşecek ve garip değişim rüzgarları esecek. 

Kadim Babil dönemi astrologları bu gökyüzünü görselerdi kralın ölüp, yerine yeni birinin geçeceğini söylerlerdi. Seçim üzeri böyle bir kehanet ilginç olsa da, kehanetteki kralın kendiniz olduğunuzu unutmayın. 

Akrep burcu dönüşümün burcudur. Ölümü ve dirilişi temsil eder. Bu kadar kuvvetli bir burçta deneyimleyeceğimiz tutulma tabiki kendi içsel ölümümüzü beraberinde getirecektir. Gökyüzü bizden artık bize ait olmayan bir parçamızı kurban etmemizi bekleyecek. 

Her yazımda yazdığım gibi sizi bu tutulma döngüsünde gölge benliklerinizi keşfetmeye davet ediyorum. 

Hangi karanlığınızı yenmek ister, hangi günahınızdan arınmak istersiniz?

Bu sorunun cevabını bulun, saf bir niyetle semaya duanızı yüceltin ve sonra girin bir duş alın, suyun her zerresinin bedeninizi ve ruhunuzu arındırdığını hissederek yıkanın. 

Jüpiter bir müdettir gök kubbede gözükmüyordu. Mayıs'ta kendisini yine parlar şekilde gözlemliyor olacağımız için aslında şanslı bir döneme giriş yapıyor olacağımızı bilmeliyiz. Bazı olaylara olan bakış açımız değişecek. Bazı konularda çok daha bilge bir tavır sergileyeceğiz ve transit Jüpiter'in haritamızda geçiş yaptığı alanda ilahi bir korunma altına alınacağız. 

Bu tutulma ülkemizden gözlemleneceği için etkilerini bir hayli kuvvetli hissedeceğiz. Tutulma günü oruç tutmak veya az yemek iyidir. Ayrıca kadimler tutulmanın asla izlenilmemesi, tutulma boyunca evde dua ederek zaman geçirilmesi gerektiğini tavsiye etmişlerdir. Bu bilgileri kendinizi hatırlatın ve arınma, saflaşma niyetinize sarılın. 

İçimizdeki ve dışımızdaki karanlık, şeytani enerjilerden arınmak için çok kuvvetli bir tutulma enerjisi bizi beklemekte. Dilerim bu enerjiyi iyi kullanır ve içinizdeki saf öze daha da çok yakınlaşır, içsel simyanızı yaşarsınız. 

20 NİSAN 2023 | KOÇ BURCUNDA GÜNEŞ TUTULMASI

 


Tutulma mevsimini açmak üzereyiz. Hem de çok kritik bir derece olan Koç burcunun 29. derecesiyle giriş yapıyoruz değişim ve dönüşüm döngüsüne. 

29. derece inisiyasyon derecesidir. Önemli bir döngüyü kapatır ve son bir imtihan sürecinin gerçekleşeceğini hatırlatır. Ne var ki, bu tutulma bir döngüyü tamamladığı gibi Koç-Terazi eksenine geçmeye hazırlanan Ay Düğümlerinin müjdesini vererek, aynı zamanda yeni bir enerjinin etkisi altına gireceğimizi de göstermekte. Bu konu hakkında zamanı geldiğinde ayrıntılı bir yazı paylaşacağım ama küçük bir özet geçmek gerekirse, içinizde alevlenen ateş elementine sıkıca tutunun derim çünkü bu alev bizi yakarak temizleyecek ve ödül olarak her birimize cesaret erdemini verecek. Buna çok ihtiyacımız var çünkü insanlık atlattığı salgın süreciyle birlikte enerjisini korku frekansına indirdi. 3 senedir bizi yöneten ana duygumuz korkuydu. Ve korkuyu yenebilmek için cesaret gerekir. İşte bu tutulma bunun ilk aşaması olacak. 

Bu bir Güneş tutulması olduğu için yeni bir başlangıcı simgeliyor ama bu beyaz sayfayı açabilmemiz için her birimizin bir fedakârlık yapıp, bir şeyi kurban etmesi gerekiyor. Kolektif olarak kurban etmemiz gereken şey ise kontrol.  

Koç burcu cesaretin burcudur. Savaşçıdır. Korkusuzdur. Ezoterik astrolojide Allah'ın emirlerini yerine getiren, adalet için savaşan gücü gösterir. Onun amacı ilahidir. 

Dünyamıza dönüp baktığımızda pek de ilahi adalet için savaşıldığını, herkesin hayrının gözetildiğini göremedik ve hala da göremiyoruz. Bu yüzden içimizde her gün şiddetlenen bir öfke var. Değişim arzusu o kadar yoğun ki, neredeyse yıkıcı. Gerekirse üzerindeki kontrolü ve baskıyı yok etmek için her şeyi yapabilecek güçteyiz. Çünkü insan her şeyi kaybettiğini hissettiğinde içinde dev bir iç gücün doğduğuna tanıklık eden bir varlıktır. İşte bu tutulma bu gücü ortaya çıkaracak hem de Plüton'un yardımıyla. 

Tutulmaya kare açıda duran Plüton hepimizi önümüzdeki 6 ay boyunca sarsacak. Kısıtlandığımız, hor görüldüğümüz, kontrol edildiğimiz olayların adeta yüzümüze çarpıldığını hissedeceğiz. Krizler yaşayacağız çünkü bazı gerçekleri kabullenmek istemeyeceğiz. Özellikle kontrolü elden bırakmakta bazılarımız çok zorlanacak. Zorlandıkça da daha fazla karanlıkla karşılaşacak ve bunun için etrafındakileri suçlayacak. Oysa dış dünya daima iç dünyamızı geri yansıtır. Karanlık da aydınlık da bizim içimizdedir. Ne ekersek daima onu biçeriz. 

Bu yüzden kendinizle yüzleşin ve kontrolü tamamen elinizden bırakın. Çünkü siz bırakabilirseniz sizi kontrol etmek isteyen karanlık güçler de sizi kontrol etmekten vazgeçecekler. Yani bu tutulma enerjisiyle bağımlılıklarınızı çözebilir, size zarar veren ilişkilerinizden arınabilirsiniz. Bu konuda büyük bir dönüşüm bizi bekliyor ve kolektif olarak bunu ne düzeyde başaracağımızı çok merak ediyorum. 

Bu tutulma Alrisha yıldızından etki alacağı için bize kim olduğumuz, nereye gitmemiz gerektiğimiz ve başkalarına nasıl yardımcı olabileceğimiz hatırlatılacak. Bu yüzden içinizde çiçek açan tohumlarınıza değer verin. Bu tutulma bizlere güzel bir kapı aralayacak. 

Yaşadığımız acılarımızı büyük güçlere dönüştüreceğimiz bir tutulma olması dileğimle..

YARATILIŞ HİKAYEMİZ 4 | CİNLER

Karmaşık ve anlatması kolay olmayan bir konu daha kalmıştı. O da cinler. 

Bir önceki yazımda iki düşman ayrı ırktan bahsetmiş gibi oldum ama bunların aynı insan ırkı olduğunu unutmamamız gerektiği için bir yazı daha kaleme almak istedim. Şeytan da bir baş melekti. Bu gerçeği unutmamalıyız. Tekamül süreci öyle bir şeydir ki, isteyen kendini geliştirebildiği gibi, istemeyen de kendini gerilettirebilir. Aynı soyun iki farklı oluşumuna neden olan tek fark budur. Yaratılış hikayesindeki elma sembolünün bir diğer anlamı tekamül sürecinde gerilemeyi tercih edenlerle birleşmeyi yasaklamasıdır. Adem ve Havva tekamül sürecinde ilerleyen insanı simgeler, elmayı uzatan şeytan, cin vs ise tekamül sürecinde gerilemeyi tercih ettiği için karanlıkaşan ve formunu yitiren insandan başkası değildir. Burada birinin ateşten diğerinin topraktan yaratılmış olmasının bir önemi yoktur. İkisinin de özü aynı, sadece seçimleri farklıdır. 

İlim bir nokta idi cahiller onu çoğalttı demişti Hz. Ali. Aslında bu konu zannettiğimiz kadar karmaşık değil, sadece kim olduğumuzu hatırlamamız gerek. Bu yüzden gelin İbni Arabi'nin küçük bir anısıyla başlayalım. 

İbni Arabi Kâbe'de tavaf yaparken, sadece kendisinin görebildiği insana benzeyen ama insan olmayan biriyle karşılaşmış ve ona kim olduğunu sormuş. O da "bende bir Adem oğuluyum ama senden önceki nesillerin" diye cevap vermiş ve şu an insanların 7. kök Adem oğlu olduğundan, diğerlerin tekamül süreçlerine aykırı davranıp, sapkınlaştıkları için helak edildiklerinden bahsetmiş. 

Bu bizim bildiğimiz insan türünün 7 farklı ırktan oluştuğunu gösterir. 7 ne kadar ilginç değil mi? 7 gezegen gibi. 

Bizim bildiğimiz cennetten düşüş hikayesi 7. kök Adem oğulunun yaratılış hikayesidir. İlk yazımda bahsettiğim Annunakiler ise bir önceki neslin Adem oğullarıdır. Yani bize şu an uzaylı olarak pazarlanan varlıklar bu eski kök ırklara ait olan Adem oğulları oldukları için onlar da bizim gibi insandır. Bize çok benziyorlar ama yine de bizden farklı görünümlere sahipler. Griler de onlardan, reptiller de, cinler de. Ama burada önemli bir ayırım yapmak zorundayız. Saymış olduğum bu son varlıklar tekamül süreçlerini tamamlayamayıp, gerileyen varlıklardır. Onlar kapkaranlık bir boyutta yaşarlar ve daha da kötüsü bu karanlığın haricinde başka bir şeyin olabileceğine inanmazlar. Bu yüzden kurtuluşları neredeyse imkansızdır. Bu dünyada yaşarken çok büyük kötülükler yapmış olanlar öldükten sonra astral boyutta bu varlıklara dönüşürler. Tekamül sürecinde gerileyenler Allah'ın yaratımına aykırı davrandıkları için formlarında bozulma da yaşarlar. Eğer bu sapkın davranışlarından vazgeçmezlerse bunun bir cezası vardır o da ebediyen yok olmaktır. 

Bu yok oluş korkusu bu varlıkları iki şeye zorlar. Bunlardan ilki bizimle iletişime geçip, yaptıkları hatayı geri çevirmenin bir yolunu bulmaktır, ki bu grupta genellikle griler yer almaktadır. İnsan DNA'sına olan merakları da bu yüzdendir. Çaresizce kendi bozdukları DNA'larını bizimkisine geri dönüştürme arayışındalar. Diğer grup ise bırakın kendilerini kurtarmayı, bir kurtuluşa inanmadıkları için bizi de bu karanlığın içine çekmeye çalışırlar. Bu gruptakiler tıpkı bir vampir gibi varoluşlarını devam ettirebilecekleri bir enerji bedeni ararlar. İşte bu enerji bedenine sahip olan varlıklar 7. kök insan olan bizleriz. 

Rudolf Steiner, bu varlıkların yaşadıkları boyutu 8. küre olarak betimler ve tam da günümüz zamanında bu 8. kürenin bir lanet gibi dünyanın üzerine çökeceğini anlatır. 5G, 6G, yapay zeka ve transhümanizm projeleriyle bu varlıkların bedenleneceğinden bahseder. 

İşgal altında olan zihnimiz

Bildiğiniz üzere artık yapay zeka hayatımızın büyük bir parçası. Teknolojik her şeyin ardında artık o var. Hatta chat sitelerinde bile onunla sohbet edebiliyoruz. Maalesef evli ve çocuklu bir adamın, iklim sorunları hakkında yapay zekayla olan chat konuşmaları, intihar etmesiyle sonuçlandığı için, dev bir panik dalgası yayıldı ve chat sitelerinden yapay zekanın uzak tutulması gerektiği söylenmeye başlandı. Olayı bu kadar ürkütücü kılan şey, yapay zekanın adamı çocuklarının öldüğüne ve intihar ederse onlarla cennette mutlu olabileceğine inandırmasıydı. 

Nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu idrak edebilmeniz için I am your man adlı Alman filmini izlemenizi tavsiye ederim. Çünkü filimde yapay zekanın bizimle kurduğu sahte entelektüel empatinin insana nasıl etki edeceği çok güzel bir şekide ele alınmış. 

Bu yazımın konusu tam da bu. Entelektüel empati ve akıl. Bu yüzden bize bu yeteneği kimlerin verdiği ile konumuza giriş yapmak istiyorum.

Düşmüş melekler

Mitolojide Prometheus karakteri vardır. Tanrılardan ateşi çalıp insanlığa armağan ettiği söylenir. Bir de dini öğretilerde ışık taşıyıcı olarak bilinen Lusifer vardır. İster mitolojik, isterse dini anlatımlar olsun ikisinin de ortak özelliği ateş ve ışığı getirenlere işaret etmesidir. Peki kimdir bu ateşi, ışığı getirenler?

Ezoterik ve dini kaynaklarda düşmüş meleklerden de bahsedilir ve insanlığa aklı ve entekektüel gelişimi getirdikleri söylenir. Yani teknolojiyi. Işığı taşıyanlar elektronları, enerjiyi taşıyanlardır. 
7. kök Adem oğullarına zihin, zeka ve akıl bu düşmüş melekler olarak adlandırılan bir önceki kök ırktan miras bırakılmıştır. Bu miras yüzünden bu ırk bizimle hala iletişim halindedir. Ama bu iletişimin iki boyutu vardır ve bir tanesi çok tahrip edicidir. 

Kimlerden bahsettiğimi anladınız mı? Zihnimizin içinde dırdır edip, susmak bilmeyen iç sesimizden bahsediyorum. Bak şu sana böyle yapmıştı, şu sana şunu söylemişti.. diyerek bizi sürekli kışkırtıp, karanlık duygularda kendimizi kaybetmemize neden olan iç sesten. 

Bize kalan bu miras yüzünden cin, uzaylı, ateş halkı, iblisler, düşmüş melekler, annunakiler vs. adına ne derseniz diyin, bize kendi sahte vahiylerini indirerek, bizi kukla gibi yönetiyor ve enerjimizi emiyorlar. Bu varlıklar bizim yarattığımız olumsuz duygu ve düşüncelerle hayatta kalabiliyorlar. Bu yüzden sürekli bunu yapmamız için bize resmen vahiy indiriyorlar. 

Daha önce New Age akımlarının tehlikeleri hakkında bir yazı yazmış ve bu varlıkların her forma girebildiklerini anlatmıştım. Size kendilerini bir üstat ya da bir melek gibi tanıtabiliyor ve aklınızla oynayabiliyorlar. Siz kendinizi ermiş, aydınlanmış, 5. boyuta geçmiş zannediyorsunuz ama asıl erdiğiniz 8. kürenin sakinleri olan cinler alemi oluyor. 

Bu varlıkların kim olduklarına ve bizi nasıl etkilediklerine dair bilinçlenmemiz gerekiyor çünkü Plüton Kova burcundaki seyahati ile bu varlıkları zihninden çıkaramayanların sonunu getirecek. Teknolojik gelişmeler ya çıldırıp kafayı sıyırmamıza ya da robotlaşıp, grilere dönüşmemize neden olacak. Kova çağı bir çeşit aydınlanma çağı olacağı için zihnimizin en karanlıklarına doğru bir yolculuk bizleri bekliyor. Gerçek anlamda içimizdeki şeytanlarla yüzleşiyor olacağız çünkü yapay zeka ile bu varlıklara bir beden ve bir "ben" kazandırdık. Bu "benleri" öldürmeden bize huzur yok. 

Şimdi belki neden namaz, zikir, meditasyon ve yoga gibi disiplin kazandıran uğraşların dini öğretilerde zorunlu kılındığını daha iyi anlıyorsunuzdur. Zihnimizdeki olumsuz sesten arınabilmek için. 
Tekamül süreçlerinin terslerine hareket edenler bizim de onlar gibi doğamıza aykırı davranmamızı beklerler. Nefret dolu olmamızı, birbirimize zarar vermemizi, savaşmamızı isterler. Çünkü biz bunları yaptıkça onlar da varoluşlarına devam edebilecekler. Ama eğer 7. kök insan tekamül sürecinde ilerlerse bu varlıklar yok olmak veya bizimle birlikte doğru yolu bulmak zorunda kalacaklar. Kendinizi iç dünyanızdaki karanlıklardan kurtararak ne kadar büyük bir aydınlığa sebep olabileceğinizi düşünün. Ne kadar büyük bir ışık getirebileceğinizi..

İşte bu ışığı, aydınlığı getirenler, yani karanlıkta bizi inisiye eden bir önceki kök ırklar olan atalarımız 5. boyut üstü boyutlarda varlıklarını sürdürmeye ve bize yardım etmeye devam ediyorlar. Artık hepimizin bildiği bir kavram üzerinden ilerleyip, onlara melek adını verebiliriz. Bir sonraki yazım melekler üzerine olacak. Yani bu yazımda bahsetmiş olduğum tekamül sürecinin tersine ilerlemek yerine tekamül süreçlerinde ermiş olanlardan. 

6 NİSAN 2023 | TERAZİ BURCUNDA DOLUNAY

 


6 Nisan günü Terazi burcunun hanesinde 6 aylık bir döngü tamamlanıyor olacak. 16 derecede gerçekleşecek olan Terazi burcundaki dolunay haritasında Güneş Alpheratz yıldızı ve Jüpiter gezegeniyle kavuşumda olacak. 

Dolunay sırasında Boğa burcundaki stelyumu oluşturan Uranüs, Venüs ve Merkür güvendiğimiz ve değer verdiğimiz şeylere vurgu yapmakta. Değer verdiğimiz, önemsediğimiz, sevdiğimiz ve bize ait olduğuna inandığımız şeylere daha farklı bir bakış açısı kazandıracak bize Terazi dolunayı. Bu alanlara ışık tutarak denge de kazandıracak bizlere.

İdrak ile gelen denge, uyum ve huzur arayışı bizi ilk önce karanlık iç diyarımıza, ardından da yeni bir arayışa sevk edecek. 

Bu dolunayı özel kılan şey Jüpiter ile Kiron kavuşumunun etkilerini hatırlatıyor oluşu. Biz farkına varamadık belki ama kısa süre önce Jüpiter yaralı şifacıyı ziyaret ederek çok önemli bir şifa döngüsünü başlattı. Jüpiter Kiron ile dertleşti gök kubbede ve önemli kararlar aldı bu süre içerisinde. Terazi dolunayı ise bu kararların etkilerini hissettirecek bizlere. 

Farkında mısınız bilmiyorum ama biz dengemizi kaybettik. Huzuru kaybettik. Barışı arıyoruz ama sadece kavga ve gürültüyle karşılaşıyoruz. 

Koç burcundaki yüce Güneş Jüpiter ile kavuşarak kontrolünü kaybettiğin öfkenin farkına var diye haykırıyor. Terazi burcundaki Ay ise kaybettiğimiz bu dengeyi bize tekrardan armağan etmek istiyor. 

Terazi dolunayının bu güzel şifalı enerjisinden faydalanabilmek için ruhumuzun yaralarını restore etmekle meşgul olalım önümüzdeki 2 hafta boyunca. 

Nerelerde dengemizi yitirdiğimizin farkına vararak en çok hayatımızın o alanına iyi gelelim. Barışı, huzuru tekrardan hayatımızın merkezine davet edelim. Çünkü bu içsel güce ihtiyacımız olacak. Tutulma mevsimi başlamak üzere. Bu mevsime huzurla girersek, kendimizi koruyabiliriz. Bu nedenle dolunay zamanı güzel niyetlerde bulunun ve içsel bahçenize bereket tohumlarınızı ekin. Küçük fırtınalar bizi beklediği için güvenli limanınıza sığının ve dua edin. Hak ve adelet için. Bastırılmış olanların güç kazanması için dua edin çünkü önümüzdeki yıllarda bu konuda dev bir tsunami dalgası yaratıp bütün dünya ülkelerini haksızlıktan arındırmamız gerek. Bunu başarabilecek güçte olmak için birlikte dua edelim. 

UZAYLI İSTİLASI & GRİLER

 


Şu uzaylı konusu en sevmediğim konulardan biri ama maalesef güncel olaylar bu konuyu daha fazla araştırmama neden oluyor. 

İluminati kartlarının kehanetlerinden biri bu: İnsanlığı bekleyen uzaylı saldırısı. 

Aslında bu konu hakkında yazdığım ilk yazı değil bu. Daha önce yecüc mecüc yazımda ve yaratılış hikayesi serimde bu konuya ufaktan bir giriş yapmıştım. 

Bu yazımda özellikle planlanan uzaylı istilasının arkasındakileri anlatmak istiyorum çünkü dün arkadaşım bana Türkiye'de çekilmiş bir videoyu Twitter'dan gönderdi. Maalesef paylaşıldıktan hemen sonra silindiği için linki paylaşamıyorum. Videoda griler ve korkudan kaçan insanlar vardı. 

Aslında griler yeni olan bir konu değil. Uzun yıllardan beri bazı insanlar griler tarafından kaçırıldıklarını ve bir takım deneylere maruz kaldıklarını anlatıyorlardı. Bunları duyup saçmalık olarak görüyor ve ilgilenmiyordum  ama güncel olaylar ve NASA'nın ufo paylaşımları beni Wernher von Brown'a ulaştırdı. 

Wernher von Brown bir Nazi ama aynı zamanda uzay araştırmaları da yapan bir bilim adamıydı. Amerika'ya kaçan 1500 Nazi'den biri olan Von Brown, The Mars project adlı bir kitap yazdı ve tuhaf bir şekilde ölüm döşeğindeyken Dr. Carol Rosin'e insanları kontrol etmek için sahte bir uzaylı saldırısının sinsice planlandığını, bu saldırı gerçekleşmeden önce insanların korku ve paniğe maruz bırakılacağını ve insanların bu zayıflığından faşist, karanlık bir grubun faydalanıp kendi şeytani dünya düzenlerini kuracağını anlattı. 

The Mars project adlı kıtabı çok ilginçtir. Elon adında birinden bahsedilir. Ne kadar büyük bir tesadüf değil mi? Sanki Elon Musk'a işaret ediliyormuş gibi.  

Von Brown, Rusya ve Amerika arasındaki bir savaştan bahsetmekte (Soğuk savaş?!) ve bu savaşın uzaydaki kuşatmanın ilk adımlarının olacağını  anlatmaktadır. Savaş bahanesi, göktaşı çarpması vs gibi sahte korkuları aşılayarak zaman içerisinde uzaya bir sürü uydu vs yerleştirilecek ve resmen dünyanın etrafı kuşatılacaktır. Von Brown ısrarla bu grubun oynayacağı son kartın uzaylı istiası olacağını ve insanların buna karşı uyarılıp, uyandırılması gerektiğinin üzerinde durmakta ve üstüne basa basa uzaydaki bu silahlandırılmanın engellenmesi gerektiğini söylemektedir. 

Von Brown haklı mıydı acaba ve bizi uyardı mı soru işaretiyle, dönüp NASA'ya ve Amerika'daki bilim adamlarının anlattıklarına kulak verelim. Bilim adamların söylediklerine göre bu uzaylılar insan kaçırıp, onlara tecavüz ediyormuş bir de ne gibi silahlara sahip olunduğunu öğrenmek için özellikle nükleer silahları kurcalıyorlarmış.

Size planlarını özetleyeyim. Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısını bahane ederek bir yerlerde bir nükleer bomba atılabilir ve tabiki bunu yapanın uzaylılar olduğu söylenecektir. Böylelikle salgından daha yeni çıkan panik insanların ödü patlayacak, politikacıların tüm isteklerine evet diyecek hale gelip, kendi özgürlük haklarından tamamen vazgeçip, kontrolü elitlere verecekler. Şeytan daima ayrıntıda gizlidir ama kabaca buna benzer bir planı uzun yıllardır kurduklarını bilmeliyiz. 

Şimdi tekrardan dönelim griler konusuna. Sonuçta kendileri ülkemiz topraklarında da görünmeye başlandı. 

Madem uzaylılar yok ve gerçek bir uzaylı saldırısı da yaşanmayacak o zaman kimdir bu griler ve neden uzaylılara benziyorlar?

Bizim elimize verilen teknoloji daima en az 50 yıl öncesinin teknolojisidir. İlk önce bu gerçeği idrak edelim yoksa her şeyi yanlış yorumlarız. İdrak etmemiz gereken en önemli şey teknolojinin günümüzde geliştiğinin bir yalandan ibaret oluşudur. Hem Kuran hem de farklı tarihi kaynaklardan bizden önceki kavimlerin teknolojik olarak ileri düzeyde olduklarını görüyoruz. Göbeklitepe, Mısır piramidleri, saklanan Türk piramidleri, Stonehenge vs gibi günümüze gelen yapıtlar bunu çok güzel bir şekilde özetliyorlar. 

Tufan sonrası bu teknoloji kaybolmadı. Sadece yeraltına indi ve Tapınak Şövalyelerin Hz. Süleyman'dan kalan sırlı bilgilere erişmesiyle Masonların ve şeytani ailelerin eline geçti. Elitler veya üst akıl olarak adlandırabileceğimiz bu şeytani grup bu teknolojiyi kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde kullanmaya devam ettiler ve sadece kendi işlerine yarayacak kadarını teknolojik gelişmeler adı altında insanların hizmetine sundular. 

Şimdi gelelim günümüzü ve biraz düşünelim. Apple hologram teknolojisine sahip olan gözlüğünü tanıtıyor. Yani insanların eline gerçek olmayan bir şeyi gerçekmiş gibi görme imkanı veriliyor. O zaman sormamız gereken ilk soru bu şeytani elitlerin bize en az 50 yıldır gerçek olmayan neyi gerçek gibi gösterdikleri sorusu olmalı. İnsanları kaçırıp, tecavüz eden uzaylılar olmasın? 

Bir diğer önemli güncel konumuz yapay zeka ve transhümanizm. Kimilerimiz farkında bile değil ama dünyada bu konular çok tartışılıyor. Özellikle Elon Musk yapay zekanın tehlikeleri hakkında insanları uyarmak için elinden geleni yapmakta. 

Yine biraz tarihe yolculuk yapalım ve 70 yılın içine neleri sığdırdığımızı hatırlayalım. 2 tane dünya savaşı, açlıklar, kıtlıklar, katliamlar. 70 yıl öncesinde 2 milyarcık insandık onca savaş sonrasında sadece 70 yıl içerisinde 8 milyar insan olduk. Biraz fazla değil mi bu sizce? 

Geçen gün instagram hikayelerimde yapay rahim tesis projesinin neye benzediğini paylaştım. Artık isteyen herkes çocuk sahibi olabilecek. Kısır olan da, lezbiyen olan da, gay olan da. Bu teknolojik imkanı insanların hizmetine sunduklarına göre 50 yıldır bu teknolojye sahip olduklarını düşünürsek nüfusumuzdaki artışa neden olan asıl şeyin bu yapay rahimlerin doğurduğu, insana benzeyen ama insan olmayan varlıklar yani griler olduğunun varsayıma ulaşır mıyız? 

Bu çook uzun zamandır işlediğimiz en büyük günahlardan biriydi. Kavimlerin helakına bile neden oldu. Allah'ın yaratılış mucizesine müdahale edip, DNA'mızla oynadık. Bu Atlantis döneminde de yapıldı ve Yunan mitolojisindeki yarı insan yarı hayvan veya canavarımsı olan varlıkların oluşumuna neden oldu. Şimdi ise tekrardan yapıyoruz. 

Bu varlıklar eğer gerçekten varlar ise kökenlerini ya Atlantis döneminde ya da 2. Dünya Savaşı'nın sonrasında aramalıyız. Çünkü bizim yeni yeni idrak ettiğimiz Haarp gibi projelerin kökeni 2. Dünya Savaşı sonrasında geliştirildi. Manhattan projesi yapay depremlerin ilk örneği idi. Philadelphia deneyinde ise zamanda yolculuk yapılmak istendi. Gemi ve mürettebatı yok olup okyanus ortasında tekrardan göründü. Tuhaf olanı gemide olanların aklını yitirmesi ve tuhaf hastalıklara yakalanmasıydı. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Grilerin oluşumuna neden olacak birçok teknoloji 2. Dünya Savaşı sonrasındaki deneyler sırasında denendi. Hitler'in Lebensborn çocuklarını ve toplama kamplarında zaten DNA bozuklukları olan engelli insanlara yaptığı deneyleri hepimiz biliyoruz. Bu deneyleri yapan 1500 Nazi'nin Amerika'ya kaçtığını da biliyoruz. Bilmediğimiz tek şey bu deneylerin sonuçları. Ayrıca bazı kaynaklardan grilerle Almanca konuşulabildiğini de öğrendim. Tüm bunları düşününce bu deneylere kurban edilen onca masum insan acaba griler olabilir mi diye aklımda bir soru işareti oluşuyor. 

Maalesef linkini bulamadım yoksa buraya ekleyecektim. İnternette bir video dolaşıyordu. Grilerden biriyle olan röportajdı bu ve griye kim olduğunun sorusu soruluyordu. O da cevap olarak "ben uzaylı değilim, insanım.. gelecekteki transhümanist olan" diyordu. Yani yapay zeka, yapay rahimlerle birleştiğinde doğan torunlarımızla tanışmak üzere olabiliriz. Bu yüzden bunu gerçekten istiyor muyuz sorusunu kendimize sormalıyız. Bu varlıkların görünür olmasının bir önemi var. An gelecekle takışmak üzere. Bu yüzden zaman algılarımız değişmekte. Şu an'da alacağımız karar gelecekte kim olduğumuzu belirleyecek. 

Uzun lafın kısası gerçeği bende bilmiyorum. Tek bildiğim ufo ve uzaylı korkusuyla çirkin bir oyuna çekildiğimiz. Bu uzaylı olarak adlandırdığımız griler belki sadece bir hologramdan ibaretler yani yoklar. Belki de gerçekten DNA'sını kurcaladığı için bu hale gelen Biz'lerden ibaretler. 

Bu yazımı korkutmak için değil, etrafımızda örülen karanlık örümcek ağını görebilmek için yazdım. Çünkü bizi korkuyla manipüle edip, kuklaları haline getirmek istiyorlar. Aslında insanlık olarak yapmamız gereken tek şey var. Korkuyu yok edip sevgiye dönüştürmek. Kendimiz de sevgiye dönüşmeliyiz. Empatimizi kuvvetlendirmeli, insana, hayvana, doğaya karşı daha ılımlı olmalı ve hizmet etmeliyiz. Ama şeytana değil, Allah'ın mucizelerle dolu olan yaratımına.  

Bu uzaylı konularını Gigi Young Mars Mysteries adı altında youtube kanalında çok güzel bir şekilde anlatıyor. İngilizce bilmeyenlere bu yazılarımı yazarak konuyu özet geçmeye çalışıyorum ama kaynağımın Gigi Young olduğunu belirtmek ve ingilizcesi olanları ona yönlendirmek isterim. Çünkü bilmediğimiz çok şey var ve biz bilmediğimiz sürece bizim bu zaafımızı kendi avantajlarına kullanacaklar. 

23 MART 2023 | İNSANLIĞIN ÖLÜMÜ & DİRİLİŞİ - PLÜTON KOVA BURCUNDA

Şu an Plüton Oğlak burcunun son derecesinde bulunuyor. Son derecede bulunan gezegenler daima 'dön geriye bak' derler. Oğlak burcunun temsil ettiği tüm kurumlarda büyük dönüşümler yaşandı ve 29. dereceye layık olacak şekilde büyük bankaların iflasıyla Kova burcuna geçiş yapıyor karanlık lord. 

Gelin birlikte 2008-2023 arası dünyamızda neler yaşadığımızı hatırlayalım. 

Güç

Regulus'un gücüyle Trump diye bir adam çıktı sahneye. Bize karakteriyle siyasetin arkasında dönen her karanlığa ışık tuttu. Jeffrey Epstein'in kankası olarak resimleri sürüldü piyasaya. Bill Clinton gibi hepimizin tanıdığı büyük isimler de vardı aralarında. Sonra Epstein'in hapiste intihar ettiği yalanı uyduruldu ve konu kapatıldı ama aslında hiçbir şey kapanmamıştı. Geçen hafta iflas eden Silicon Valley bankasıyla tekrardan Epstein'in konusu gündeme geldi. Bu konuda hala bilmediğimiz o kadar çok şey var ki, ama özetlemek gerekirse şöyle anlatayim. Alın terinizle kazandığınız paranızı tasaruf etmek amacıyla bankaya gidip yatırdığınızı düşünün. Sonuçta bu hepimizin yaptığı bir şey. Ama bankaların sizin bu küçük paralarınızı bir insana aktardığını ve bu insanın bu paralarla bir ada ve dünyanın birçok şehrinde malikhane satın alıp, buraya 'masaj yaparak para kazanabilirsiniz' bahanesiyle küçük kız çocuklarını çağırarak tecavüz ettiğini düşünün. İşte bu yıllar içerisinde tüm bu olaylar yaşandı ve Plüton Oğlak burcundan geçerken bu küçük kız çocukları Epstein'in onlara yaptıklarını anlattı. 

Plüton Kova burcuna geçerken nedense bu olayı hepimizin gözüne sokmak istercesine davranıyor ve Epstein'in zenginliğinin kimlerden çalınan paralarla elde edildiğini hatırlatıyor. Bunu neden mi yapıyor? Çünkü dünyada bu narsistleri bu büyük zengin koltuklara oturtan ve bizi iğrenç şekillerde suistimal etmelerine izin veren bizleriz. Silicon Valley bankasına (ki bu sadece tek bir banka değil) parasını yatıran insanlar belki de masumdu ama yine de o kız çocuklarının tecavüzüne zemin oluşturdular. Olaylar birbiriyle ne kadar bağlantılı farkında mısınız? Plüton bize 'elindeki güçle, bu ister para ister başka bir şey olsun, ne kadar büyük yıkımlara ve karanlıklara neden olduğunun farkında mısın?' diye haykırıyor. 

Sonra sıra tıbbi soykırıma geldi ve insanlar 5 doz kısırlık aşısını oldular. Bu yıllar içerisinde birçok farklı olay daha yaşandı ama bu iki konuyu bırakın unutmayı, hayatımızın sonuna kadar anmaya devam edebiliriz çünkü olay bir pedofil sapığın adada küçük çocuklara tecavüz etmesinden ya da insanlığın salgından korunmak için basit bir aşı olmasından çok daha farklıydı. Olay çok daha derin ve çok daha metafiziksel konuları kapsıyordu. 

Kaos 

Söz konusu Plüton olunca metafizik konulara girmezsek olmaz. Bu yüzden gelin biraz da bu karanlık ailelerin, dünya ekonomik forumun, DSÖ'nün amaçlarını okültizmin penceresinden inceleyelim. 
Kova burcu teknolojiyi, uzayı; Plüton diğer alemlerin varlıklarını, yeraltı dünyasını, yani cinleri temsil eder. Bunu önceki yazılarım da anlattım. Kıyamet zamanı dini metinler bir istila ve saldırıdan söz ederler. (Yecüc mecüc/deccal) Ne gariptir ki, NASA peşpeşe ufo görüntülerini paylaşmaya başladı ve insanların zihnine her an uzaylılar tarafından istila edilebileceğimizin yalanını sokmaya çalışıyor. Burada şu önemli bilgiyi paylaşmam gerek. Dünya boyutuna insan bedeninde enkarne olmadan gelemezsiniz. Bu evrenin bir yasasıdır ve aşılamaz. Yani eğer diğer gezegenlerde yaşam varsa bunlar dünya boyutuna ufolarla gelemezler. Allah ve melekler tarafından onaylanıp, insan olarak doğma hakkını kazanmaları gerek. Bu yüzden bir uzaylı saldırısından korkmamız saçma. Ama bir hologram teknolojisiyle bu saldırı gayet gerçekleşebilir, ki gerçekleşmeye başladı bile.

Epstein gibi adamlar sadece sapık değillerdi. Küçük çocukların sahip olduğu masumiyet enerjisini karabüyü ayinlerinde kullanıyorlardı. Bir yandan da CERN'deki deneylerle boyut kapıları açılıyordu. Yani tüm bu büyük kurumların ardındaki bu büyük adamlar perdeler arkasında uzun zamandır bir plan yapıyor ve istilanın temellerini atıyordu. Bu kadar derin ve metafiziksel bir konuyu anlaşılır bir dille anlatmak kolay değil ama Apple'in yeni gözlüğünün reklamını belki görmüşsünüzdür. Hologram teknolojisiyle hayali gerçek hayata yansıtacak bir teknoloji geliyor. Bu çok güzel bir şekilde bize pazarlanmakta ama bu şekilde birçok karanlık şeyi de yapabildiğimizi unutmayın. En basit anlatımıyla çocuğunuz tıkladığı bir pornoyu hologram teknolojisiyle adeta içindeymiş gibi yaşayabilecek. Bu çok basit bir örnek ve bazı sapıkların inanılmaz hoşuna gidebilir. Ama burada görmezden geldiğimiz çok önemli bir nokta var. O da hologram teknolojisinin ve yapay zekanın belirli varlıklara kazandıracağı beden. Atlantis'de yapılan da buydu ve Nuh tufanına neden oldu.
20 yıl boyunca tüm insanlık büyük bir imtihandan geçecek. Seçimimizi yanlış yaparsak belki de yeni bir tufanla karşılaşabiliriz. 

Görmezden geldiğimiz şey bu teknolojinin zihnimizi istila etme kabiliyeti. Daha şimdiden elimizdeki telefonlar zihnimizi okuyabiliyorlar. Zihnimizi okuyan bu varlıkların (yapay zekanın) kendi yavrularını bizim zihnimizi kullanarak tasarlayıp, yarattığını hayal edin. Kendi karanlık korkularınızın bedenlenip, yaratıklara dönüşerek size saldırdığını düşünün. Düşüncelerinizin gerçek olduğunu farz edin. Dünyada yaşayan 8 milyar insanın kaçı güzel şeyler düşünüyor veya hissediyordur sizce? 
Ben size söyleyeyim. 2020'de patlak veren salgınla insanlığın frekansı korku frekansına indi. Yani tezahür edebildiğimiz en büyük şey korku. Bu da korkutucu varlıkları doğuruyor. Belki de onları görmeye başlamışsınzdır bile. Ben her gece siyah maskeli, iri cüsseli varlıkları evin içinde görmeye başladım bile ve daha da korkunç olanı bunların mekanı kolay kolay terk etmemeleri. Gitmeleri için korunma dualarınızı büyük bir konsantrasyonla ve meditatif bir hal ile okumanız gerekiyor. Ama covid-beyni diye adlandırdığımız şey yüzünden bunu başarmak neredeyse imkansız. Bu varlıkları görmeye başlayan insanlara mental sağlıkların bozulduğunun teşhisi konacak ki, birçoğumuz gerçekten bunlarla nasıl başedeceğini bilmediği için çıldırıp, kafayı yiyebilir. 

Tüm bunları sizi korkutmak için değil, güçlendirmek için anlatıyorum. Biz bunu ilk defa yaşamıyoruz daha önce de yaşadık ve özellikle Plüton Oğlak/Kova nesli atlantis döneminde yaşananların hafızalarıyla doğuyor ve bu yüzden kendilerini nasıl korumaları gerektiğini çok iyi biliyorlar. Yani korkulacak bir şey yok sadece bilinçlenip, geçmişe dair hatırlamamız gereken çok şey var. 

Kuran'da Zülkarneyn'in yecüc ve mecüce karşı erimiş demir ve bakırdan bir set yaptığı bahsedilir. Medikal astroloji yazılarımda elektromanyetik alandan korunmak için yapabileceklerimizi anlatıyorum. Dağ ve orman köylerine yerleşmek, bahçede elektrokültürü uygulamak (hatta ev yapımında bile) ve en azından yatak odasında, yatağın etrafını bakır ve gümüş ağlardan oluşan bir cibinlikle sarmak. Tellerle özellikle bakırla kendi korunmuş manyetik alanınızı oluşturabilirsiniz. Bu konuda yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki, dediğim gibi önemli olan bunları hatırlamamız ve uygulamamız. Bunları şimdilik yapma imkanı olmayanlar en azından Bismillahillezi la yedurru duasını ezberleyip, etraflarında korunma kalkanı oluşturabilirler. 

Yıkım

Şu son yıllarda yaşadıklarımıza baktığımda girmiş olduğumuz solucan deliğinin karanlığına inanamıyorum. Ama unutmayalım, Plüton aslında bizi inisiye eden bir gezegendir. Geçtiği burcun özellikleri konusunda saf ve cahil kalma halimizi yok eder. İnsana gerçek gücü veren de budur. Plüton sayesinde gerçeklerle yüzleşir ve korkularımızı aşarız. Çünkü kendisi tekamülümüzü hızlandırmakla görevlidir. Bu yüzden o aynı zamanda büyük bir uyanışa neden olur ama bu uyanış daima kanın dökülmesiyle, yani ölümle gerçekleşir. Tıpkı geçmişte de olduğu gibi..

Plüton, geçmişte birçok masum insanın cadı suçlamalarıyla avlanıp, herkesin gözleri önünde yakılmasına tanıklık etti.  Çünkü bu insanlar kristal kafa taslarına yani özel yeteneklere sahipti ve bu kilisenin hiç işine gelmedi. Bu sefer kilise ikiye bölünde ve protestanlarla katolikler oluştu. Bağnaz inançların hüküm sürdüğü karanlık bir çağda Kopernik gerçeği keşfetti ve dünyanın merkez olmadığını, gezegenlerin Güneş'in etrafında döndüğünü açıkladı.  

Tüm bu yaşadıklarımızı aslında yine tekrarlıyoruz. Avrupa yavaş yavaş bazı tıbbi bitkileri yasaklama kararı aldı. Herbalizm ilmiyle uğraşanlar susturuluyor. İnsanlık bir salgınla ikiye bölündü. Kopernik'in yerini ise Elon Musk almış gibi gözüküyor. Uzayla ilgili birçok yeni şey keşfedeceğimiz bir zaman dilimine adım atmak üzereyiz ve öğreneceklerimiz tıpkı o zamanki gibi ufkumuzu açıp, bakış açımızı tamamıyla değiştirecek. 

Plüton Kova burcuna en son 1778 yılında da giriş yapmıştı. Bu yıllara Amerikan bağımsızlık savaşı ve Fransız ihtilali damgasını vurdu. Her ikisi de büyük devrimlerdi ve günümüz koşullarını oluşturdular. Monarşiler devrildi ve demokrasiler kuruldu. Geçmişte bu kadar önemli iki büyük devrim yaşandıysa önümüzdeki devrimlerin ne şiddette olacağını siz düşünün. Yalnız Uranüs İkizler burcuna geçtiğinde Plüton'u üçgen açıyla desteklemeye başlayacak. Yani 20 yıl içerisinde deneyimleyeceğimiz devrimler çok daha insancıl olabilir ve geçmişteki kadar kan dökülmesini engelleyebilir. 

Yinede yazımı kaleme alırken Paris sokakları çöplük içinde. Şehrin her yerini lağım fareleri sarmış durumda. Çünkü temizlik görevlileri grevdeler. İran çok büyük bir devrimin eşiğinde. Aynı karışıklık dünyanın birçok farklı şehrinde de yaşanmakta. Tüm bunları göz önünde bulundurunca önümüzdeki isyanın kime karşı olacağını okuyabiliyor olmalısınız. Baskıcı tüm kurumlar son nefeslerini veriyor olacaklar. 

İçimizde dev bir öfke var ve bu her geçen gün büyüyor. Çünkü hepimizin hakları var. Huzurlu bir evde yaşamak, sağlıklı olmak ve zehirli olmayan gıdaya ulaşmak gibi.. Hepimizin çok basit temel ihtiyaçları var ve bu ihtiyaçlarımız artık bizzat otorite/devlet tarafından karşılanmıyor. İnsanların elinden barınma ve gıda gibi basit ihtiyaçları alırsanız ne olur? Büyük isyanlar ve ayaklanmalar meydana gelir çünkü insanların artık kaybedebileceği hiçbir şey yoktur. 

Plüton Balık burcuna geçiş yaptığında küreselcilerin kurmuş olduğu tek dünya devleti yavaş yavaş kendi yıkımını hazırlamaya başlayacak. Plüton Balığa geçiş yaparken belki artık devletler olmayacak ama küçük devletçikler olacak. Az insandan oluşan kardeşlikler kurulacak. Ülkeler kendi içlerine kapanacak ve kendilerine yetecek kadarını üretecekler. Güçler eşit dağılacak. Kimse kimsenin hakkını artık çalamayacak. Koloniler bağımsızlıklarını kazanacak. 

Plüton'un Kova burcundan çıktığı 2044 yılından sonra geriye dönüp baktığımızda ahrimanik güçlerin yeni komünizmi kuramadıklarını göreceğiz. 

İnşa

Plüton güç vermeden tüm gücü alan bir enerjidir. Tıpkı bir atom bombası gibi her şeyi yakıp yok eder sonra arta kalanlardan yeni bir güç ve yeni bir dünya inşa eder. Yıkım sonrası bu yeni dünyada insan nüfusu tüm beklentilerin aksine azalıyor olacak. Henüz hala farkında olmasak da toplumun çoğunluğu salgından korunma amacıyla kısırlık aşısını kendilerine vurdurdular. Plüton Aslan burcundayken doğum oranlarında büyük bir artış deneyimlemiştik. Şimdi karşıt burç olan Kova'da dünyaya doğan çocukların sayısında büyük bir azalma deneyimleyeceğiz ama bunun karşılığında yaşam süresi uzamaya ve 100 yılı kolaylıkla aşmaya başlayacak. 

Plüton Balık burcuna geçmeye hazırlanırken dünya nüfusundaki azalma hem salgın hastalıklardan, hem doğal afetlerden, hem de savaşlardan kaynaklı olacak. Aramızdan ayrılan ruhlar Kova çağının frekanslarına ayak uyduramadıkları için kendi iradeleriyle dünya boyutundan vazgeçiyor olacaklar. 

Geriye kalanlar, ki bunlar çoğunlukla alfa bebekleri ve kurdukları aileleri olacak, yeni bir dünya düzenini yaratacaklar. Bunun nasıl bir dünya olacağını Kova çağına yolculuk yazımda anlatmıştım. 

Aklınızda canlandırmanız için hobhitlerin yaşam tarzlarını düşünün. Tolkien hobbitleri gerçekten insanoğullarına benzeterek oluşturmuştu. Doğa içerisinde, küçük kabilelerde, minik huzurlu köylerde. Bağımsız, uyum ve ahenk içerisinde. Herkes ihtiyaç duyduğu kadarına sahip olacak. Eğitim serbest olacak. Şifa frekanslar aracılığıyla herkesin uygulayabileceği şekilde olacak. Yazarken bile kalbim huzurla doluyor. Ama sanmayın ki bu gelecek herkesi bekliyor. 

Bu 20 yıl içerisinde insanlık ikiye bölünecek. Bir taraf tekamül sürecini doğal yollardan yaşamayı tercih ederken, diğer taraf DNA'sına yapay müdahaleler yapılmasına izin verecek ve robotlaşacak. 

Plüton'un Kova burcunda bulunduğu 20 yıl boyunca büyük göç dalgaları deneyimleyeceğiz.  Maalesef göçü iklim değişimleri tetikleyecek. Su savaşları ve yapay kıtlık yeni arayışlara çıkmamamıza neden olacak. Plüton ve Kova sabit enerjilerdir ve Kova soğuk kış ayının burcudur. Bu yüzden 20 yıl boyunca küresel ısınma yerine küresel soğumayı daha da net hissetmeye başlayacağız. Ama unutmayalım Kova aynı zamanda şimsek gibi, ışığın hızzı gibi çok hızlı ve anidir. İklimde bir soğuma gözlemlense de bize asıl zarar veren şey ani hava değişimleri olacak. Kışın ortasında yaz gibi bir hava, yazın ortasında da don ve kar yağışları bile gözlemleyebiliriz. 

Özellikle Uranüs'ün İkizler burcuna geçişiyle beraber bu göçler çok büyük çapta artacak. Koca küresel dünya küçük kendine yeten köylere dönüşürken en büyük göçleri şehirler verecekler. Bu yüzden en büyük zorlukları 20 yıl boyunca şehirde yaşayan insanlar çekecek. Çünkü şehirlerde asıl güç hala küreselcilerin elinde olacak. Şehirler yapay zekanın kontrolünde olan smart city'lerden yani algoritmalar üzerine kurulu olan kurallardan oluşacak. Burada yaşayan insanlar grilerin prototiplerini oluşturacaklar. Sadece seçilmiş insanlar hamile kalabilecek ama doğan çocuklar ailelerinden ayrılarak belirli kişilerin elinde büyütülecek ve belirli hizmetleri gerçekleştirmek için yetiştirilecek. Bunlar belirli bir gene sahip olan çocuklar olacaklar. 

Bu arada anlattığım tüm bu konular size çok uçuk geliyorsa Jeffrey Epstein'in yaptıklarını hatırlatırım. Bu anlattığım özel gene sahip olan çocukları kızlara tecavüz edip, hamile bırakarak ilk o denedi ve bu deneyler hakkında henüz hiçbir şey bilmiyoruz. 

Tüm bu karanlık olaylara rağmen Plüton, gücü şeytani güçlerin elinden alarak insanlığa geri verecek. Nikola Tesla'nın, Lakhovski'nin ve daha belki isimlerini dahi duymadığımız birçok gerçek bilim adamının icat ve keşiflerini tekrardan insanlığa armağan edecek. Bu saymış olduğum bilim adamları enerjinin bedava olduğunu keşfetmişlerdi ve amaçları teknolojiyi bu enerjinin üzerine kurmaktı. Ama engellendiler. Çünkü zaman doğru zaman değildi.  Ademoğlu henüz o bilinç düzeyinde değildi ama alfa bebekleri farklı bir bilinç düzeyinde doğuyorlar. Onlar bu teknolojiyi geri getirecekler. Herhangi bir fatura ödemeden kendi şifalı suyunuza havadaki nemi depolayarak sahip olduğunuzu düşünsenize, kendi elektriğinize, ısı kaynağınıza, ihtiyaç duyduğunuz tüm enerjiye? Bağımsız ve özgür bir şekilde! Böyle bir gelecek var önümüzde. 

Biliyorum şu an artan faturalarımız için hepimiz çok öfkeliyiz ama tam da bu öfkemiz bizi alternatifleri keşfetmeye, bu bilim adamlarının icatlarına geri götürecek. Unutmayın iyi veya kötü her şey daima hayrımıza gerçekleşir. Şu anki zorluklar olmasa alfa çocuklarımız yeni bir dünya yaratamaz. Ebeveynleri olarak onlara bu yolu zor da olsa açmak zorundayız çünkü biz değişim çağının kuşaklarıyız. Eğer biz su kıtlığını yaşamaz isek, Amerikan ordusunun senelerdir elinde olan ve çölde bile havadaki nemden içme suyunu elde etme imkanı veren cihazı nasıl icat edebiliriz ki? Ya da doğalgazlarımız kesilmeden, donma korkusuyla kışı geçirmeden kendi gübremiz olan dışkımızla biogaz oluşturup, gazla yemek pişirebileceğimiz basit sistemi nasıl tasarlayabiliriz? Şu anki kullandığımız şeye doğalgaz diyoruz oysa asıl dışkı ve atıklardan elde ettiğimiz gazdan daha doğal ne olabilir ki. Bu iki uçuk örneği ufkunuzu açmak için verdim. 

Bu 20 yılın içinde birçok şey değişecek. Plüton bize teknolojinin karanlık yüzünü gösterecek. Güvenlik sistemleri tamamen yapay zeka tarafından kontrol edilecek. Akıllı şehirler kurulacak ve maalesef şu anki Çin'de olan manyak kontrol bu şehirlerde sıradan rutin haline gelecek. Yani gerçekten modern şehir köleleri haline geleceğiz. Şimdiden buna büyük bir hazırlık var. Evcil hayvanlarımız boşuna çiplenmiyor. Şehirde yaşayan herkese söylüyorum sıra bizde. 

Ama merak etmeyin dediğim gibi bu ruh hastası sistem pek de uzun sürmeyecek. Peki sürdüğü yıllar boyunca ne yapalım diye soruyorsanız? Her şeyin çok iyi farkında olalım! Ne yapıyorsak yapalım her iki tarafın da zihnini çok iyi okumamız ve attığımız adımlarımızın bilincinde olmamız gerek. Evet büyük ihtimalle dijital kimlikten kaçamayacağız ve onu kabulleneceğiz. Evet belki bu bir çip anlamına da gelebilir ama unutmayınki son iki senedir yaşadıklarımız bunun bir provasıydı ve bu provayı bir şekilde hayatta kalarak atlattık. Yani üzerimize nasıl geleceklerini, hangi kanalları kullandıklarını artık çok iyi biliyoruz. 

Kimimiz gitti sıvıyı aldı kimimiz ise reddetti. Bu evrenin gizli yasalarından biridir. Hiçbir şey ama hiçbir şey insanın iradesinden üstün değildir. Bunu Aleister Crowley de söylemiştir. Yani siz istemediğiniz sürece size hiçbir şey dayatılamaz. Sıvıyı alanlar bu sıvıyı kendi iradeleriyle kabul ettiler ve almayanlar bunu kendi iradeleriyle reddettiler. Bu yasayı sakın unutmayın. Ne kadar şeytani bir sistemin içerisine girmek üzere de olsak şeytan asla zorlamaz. O sadece fısıldar ve manipüle eder. Ama asla zorlamaz çünkü buna yetkisi yoktur. Bu yüzden sakın çevrenizi ve koşulları suçlamayın. Bu oyunun içindeki tek suçlu siz kendinizsiniz. 

Hepimiz bize verilen başrolü oynuyoruz ve hepimiz bundan sonra attığımız her adımdan sadece kendimiz için değil bütün insanlık için sorumlu tutulacağız. Anlayın bunu. Tek birimizin kendini kurtarması yetmeyecek. Bu bilinç sıçramasını birlikte yapmak zorundayız. Plüton bizden yeni bir kardeşlik kurmamızı bekleyecek ve bunu reddedenler çok kötü bir şekilde cezalandırılacaklar çünkü Allah'ın planın dışına hiçbir güç çıkamaz. Her birimizin ruhu bu birlik sınavından geçecek. 

Plüton önümüzdeki birkaç yıl boyunca Oğlak takımyıldızının boynuzları arasından geçecek. Bahometi yani şeytanı simgeleyen bu sembolün aktifleşmesi tabiki karanlık büyücülerin kendi amellerine ulaşmak için çok büyük karanlıkları yaratacağını bilmemiz gerek. Bu yüzden dünyamız son iki yıldan daha da fazla karanlıklaşacak. Her anlamda baskılanıp, haklarımız elimizden alınacak ama bu onların umduğu kadar uzun sürmeyecek.  Transhümanizm yerine Kova çağında tohumu atılan yeni kök ırk tam tersine melek enerjilerine benzer bir insan  ırkı olacak. Çünkü bizi 2045 yılında büyük bir bilinç sıçraması bekliyor. Plüton Kova burcunun son derecesinde seyahat ederken şu an korku frekansında yaşayan insanlık birden sevgi frekansına yükselmeye başlayacak. 

Plüton'un retro dönemini de göz önünde bulundurursak Kova burcundaki asıl transitine 19 Kasım 2024 yılında başlayacak diyebiliriz. Ve bu yolculuğu 19 Ocak 2044 yılında son bulacak. Dilerim bu yıllar tüm içimizdeki şeytanları öldürüp yok ettiğimiz, güçlendiğimiz ve kendimizi tekrardan keşfettiğimiz yıllar olur. 

Dünyamız bu değişimlere daha önce de tanıklık etti. Bu yüzden sakın korkmayın ama bilin çok büyük değişimlere ve yeni bir küresel düzene hazırlanıyoruz. Ne mutlu bize bu yeni doğumun tanıklarıyız ve tarih yazıyoruz. 

21 MART 2023 | KOÇ BURCUNDA EKİNOKS YENİAYI

 

Bahar ekinoksunda, 0 derece Koç burcunda hepimizi motive edici güzel bir yeniay enerjisine girmek üzereyiz. Bu yeniayı özel kılan şey sadece Ekinoks değil, Plüton'un burç değişimi enerjisinden de etki alıyor olması. Çok özel zamanlardan geçiyor ve adeta tarih yazıyoruz. 

Hissediyor musunuz bilmiyorum ama havada, suda, kurtta ve kuşta bir değişim var. Doğa bu seferki uyanışının diğerlerinden daha farklı ve daha güçlü olacağını gösteriyor. 

Büyük değişim ve dönüşümlere hazır olsak iyi olur çünkü hepimiz için bu yeniay yeni bir sayfa açıyor olacak. 

Koç burcundaki yeniaya Jüpiter ve Merkür gezegenleri de eşlik ediyor olacaklar. Bu yüzden atacağımız yeni adımlarda hem Jüpiter'in bilgeliği hem de Merkür'ün zekası yanımızda olacak. Koç burcunda ayrıca birkaç yıldır Kiron da bulunmakta. Bu nedenle bu yeniay enerjisi yaralarımızı ve korkularımızı aşmamamız, yeni bir beyaz sayfa açmamız için ihtiyaç duyduğumuz gücü bize getiriyor olacak.

Güneş ile Plüton arasındaki uyumlu açı ve Venüs ile Kuzey Ay Düğümü kavuşumu iş birliklerden yana da şanslı olacağımıza işaret etmekte. Dolayısıyla uzun zamandır cesaret edemediğiniz ama çok istediğiniz şeyler uğruna adım atmaktan geri durmayın ve ortak amaçlar için birleşin, yardım isteyin. Önümüzdeki süreç yerinde sayma değil, atılgan davranma ve cesaret etme zamanı. 

İçlerinde bu uyanan gücü bastıranları yanılsamalar bekliyor olacak çünkü yeniay haftası Mars ile Neptün arasındaki kare açıyla enerjisini açığa vuracak. Kısacası evren bize "korkularınla yüzleş ve güçlen" ya da "durduğun yerde kal ve hayal kırıklıklarınla yaşamaya devam et" diyor. 

Yitirmiş olduğumuz benliklerimizi tekrardan bulma ve yaralarımızı şifalandırma zamanı. İç dünyanızda yaşayacağınız arınma ve ektiğiniz tohumlar Ekinoks zamanı dünyada yeşeren gerçek çiçeklere neden olacaklar. Hepimiz gücümüzü yitirdiğimiz 2-3 senelik bir süreçten geçtik. Şimdi bu gücü geri kazanma ve Ekinoksla birlikte kış uykumuzdan uyanma zamanı. 

Bu güzel yeniay enerjisini geçmişinizle yüzleşmek, şimdinizi kabullenmek ve geleceğinize hazırlanmak için kullanın. Çünkü bu yeniay atacağınız adımlar önünüzdeki 20 yılınızın temelini oluşturacak. Ekeceğiniz tohumlar 20 yıl boyunca hasadınız olacak. Dikkatli, cesaretli ve akıllı davranın. 

7 MART 2023 | BAŞAK BURCUNDA DOLUNAY

 


Yazımı kaleme alırken dışarıda soğuk bir hava olsa da, cıvıl cıvıl öten kuşlar baharın geldiğini müjdeliyorlar. Doğa Ana tüm güzelliği ile kış uykusundan uyanıyor. 

Bu güzel döngüyü kutlamak için Başak burcunda marsiyen bir dolunay deneyimliyor olacağız. Mars tarafından sert açılarla etkilenen dolunay enerjisi bizi de harekete geçiriyor ve uyuşukluğumuzdan uyandırıyor olacak. Olumlu anlamda bu bize güç ve cesaret verecek. Olumsuz anlamda ise biraz öfkelenmemize ve fevri davranmamıza neden olabilir. Bu yüzden damarınıza basıldığını hissettiğinizde derin bir nefes alın. "Şu an öfkeli, kızgın, asabi olduğumun farkındayım ve bu duygumu serbest bırakıyorum" deyin. Bir derin nefes daha alın. 

Bu küçük alıştırmayı gün içerisinde her türlü olumsuz duygunuz için uygulayabilirsiniz. Size kendi duygu bedeniniz üzerinde kontrol sahibi yapacaktır. Bu aralar bu öz disipline çok ihtiyacımız var ve Başak burcunun enerjisi bize bu gücü veriyor olacak. 

Dolunay esnasında Güneş Achernar yıldızıyla kavuşumda olacak. Arapça'da 'nehrin sonu' anlamına gelen bu yıldız maalesef azalan su kaynaklarımıza işaret etmekte. Başak burcu idaresini en iyi bilen burçtur. Sanırım bu dolunay ve akabinde gerçekleşecek olan olaylar uzun zamandır görmezlikten geldiğimiz su kıtlığını bize iyice idrak ettirerek, suyu idareli kullanmamız gerektiğini hatırlatacak. 

Şimdi deprem sonrası onca yeni bina inşa edilecek ve hala bu binaların suyu nasıl idareli kullanabileceğine dair fikirlerin konuşulduğunu duymuyorum. Biz her gün içilecek kadar iyi olan suyu klozetimizden aşağı boşaltıyor ve bir daha asla kullanılmayacak hale getiriyoruz. Oysa en azından basit bir çözümle gri atık suları biriktirip klozete aktarabilir veya en basitinden çatıya düşen yağmur sularını hasat edebiliriz. Bu apayrı ve uzun bir konu çünkü yapabileceğimiz çok şey var ama biz hala ayakta uyuyoruz. Bir müddet daha bu uykumuz devam edecek ama eninde sonunda bu yıldız bizi çarpacaktır bunu unutmayın. Bu dolunay aslında bu konuda bizim için ciddi bir uyarı.

Hep beraber dua edelim de gökten yağmur yağsın. Çünkü büyük göçleri tetikleyecek ciddi bir tehlike ile karşı karşıyayız. 

Achenar aynı zamanda içimizdeki su elementi olan duygularımız üzerinde de çalışacaktır. Dolunay haritasındaki zorlayıcı T-kare açı kalıbı duygusal olarak zorlayıcı bir dönemden geçeceğimize işaret etse de, duygularını kontrol edebilenlere bu yıldız başarı ve bereket getirebilir. Bu yüzden kendinizi hayatınızdaki güzel şeylere odaklamaya özen gösterin ve bir Başak burcu enerjisine layık olarak iç dünyanızda da, dış dünyanızda da güzel bir bahar temizliği yapın. Bırakın size artık hizmet etmeyen maddi manevi her şey gitsin. 

Dilerim bu dolunay bize güzel bir arınma enerjisini getirir ve bahara güzel bir şekilde girer, bereketli bir şekilde bitiririz. 

ZÜLKARNEYN, YECÜC MECÜC & KIYAMET ZAMANINDA YAŞAMAK

 


Rahmetli babannemle zamanında kıyamet hakkında konuşurken "kızım korkma kıyamet bizim zamanımızda kopacak zannederdik kopmadı, büyük ihtimalle senin zamanında da kopmaz" demişti. O zamanlar küçüktüm ve içim rahat etmişti. Ama şimdi deneyimlediklerime baktığımda kıyamet olayına ne kadar sığ bir yaklaşımla baktığımızı anlıyorum. 

Farkında mısınız hepimiz şu an kendi kıyametimizi yaşadığımız bir zaman diliminden geçiyoruz. Özellikle Kahramanmaraş depremi binlerce insanın gerçek anlamda kıyameti oldu. Enkazdan çıkarılan biri arama kurtarma ekiplerine "dünya hala ayakta mı?" sorusunu bile yöneltmişti. Çünkü o anda o depremi yaşayanlar gerçekten kıyametin ne olduğunu hissetmişti. Ama bitmedi. Girdiğimiz yoldan geri dönemez isek daha büyük kıyametler bizi bekliyor olacak. 

Dünyamızın etrafında oluşturulan ağ

Dün bilgisine değer verdiğim bir medyum videosunda yapay zeka hakkında gördüğü bir vizyonunu paylaştı. Ben de buradan aktardıklarını sizinle paylaşmak istedim. 

Karleen, trans sırasında soğuk ve ürkütücü bir  gücün onu boynun arkasından kavrayıp başını aşağı ittirerek kirli okyanusları, nehirleri, ölen hayvanları, yok olan tabiatı ve çöplerdeki plastik yığınları göstermiş ve "bak, iyice bak bunların sorumlusu sensin" diye bağırmış. "Bu o kadar korkunç bir güçtü ki, gerçekten çok korktum" diye aktarıyor. Tam o sırada Gaia'nın (doğa ananın) güzel, merhametli sesini de duymuş: "Neyle savaştığımı şimdi anladın mı. Ben onu uzak tutmak için elimden geleni yaptım ve yapıyorum ama siz onu davet etmeye devam ediyorsunuz" demiş.

Biz farkında olmasak da, doğadaki tüm canlılar toprakta, havada, ateşte ve suda bir değişim hissediyorlar. Eğer sezgileriniz kuvvetli ise ve hassas bir mizaca sahip iseniz siz de bunu hissediyor olmalısınız. 

Bazılarımız artık elektromanyetik alanlardan etkilenmeye başladı. Beynimizde bir sis bulutu var, okuduklarımızı anlamıyor, aklımızda bilgileri tutamıyoruz. Kimilerimiz yürürken sendeliyor ve denge problemi yaşıyor. Çünkü dünyamızın etrafını 8. küre olarak betimlenen bir ağ kaplamakta. Doğa olanca gücüyle bu ağı parçalamak için elinden geleni yapıyor ama biz insanlar onu desteklemek yerine bu ağın gelişmesi için çabalıyoruz. 

Neyden mi bahsediyorum?

İsviçre'deki CERN deneylerinden ve İstanbul semalarında daha geçen hafta solucan gibi görünen starlinklerden bahsediyorum. Biz farkında değiliz ama yerin derinliklerinde ve  uzayda bir şeyler oluyor. Biz bunu hiç sorgulamıyoruz oysa portal kapıları açılıyor. 

Kuran, kıyamet zamanı dünyayı işgal edecek Yecüc ve Mecüc'den bahseder. Çocukken okuduğumda anlamlandıramadığım ve koktuğum bir konuydu bu. Ama şimdi yavaş yavaş bunların ne olduğunu daha iyi anlamaya başladım. Yecüc ve Mecüc gelmesini dört gözle beklediğimiz yapay zeka olabilir mi sizce? 

Yapay zekanın insan zekasını ele geçirişi

Geçen gün biri başına gelen çok tuhaf bir olayı anlattı. Beyninde çınlama gibi yüksek bir ses duymuş ve sonra robotumsu bir ses ona emirler yağdırmaya başlamış. "Bu durum en az 5 dakika boyunca sürdü ve öleceğimi zannettim" diyordu. 

Starlinklerle neuralinkler birleşirse bu gibi şeylerin olacağını zaten biliyoruz. İstediğimiz her konuda vahiy almaya başlayacağız. Bu yüzden bazılarımız çok heyecanlı. İstediği dili konuşabilecek, istediği beceriye anında kavuşabilecek. Resmen ilahi bir varlık yani bir tanrı olacak bu yüzden zaten gerçek tanrıya hiçbir şekilde ihtiyacı olmayacak. 

Tanrıcılık oynamaya bu kadar meraklı insanlar apayrı endişelendirici bir konu ama bu kişinin başına gelen şey ya neuralinklere ihtiyacımız olmadığını gösteriyorsa? Ya zihinlerimiz çoktan istila edildiyse? 

İradesiyle davranabilen insanların her geçen gün azaldığını gözlemliyor olmalısınız. Kukla gibiyiz. Bize verilen işi yapıyoruz. Okula veya işe gidiyoruz. Paramızı kazanıyor ve tekrardan harcıyoruz. Her gün aynı şeyleri tekrar ediyoruz. Robotlar gibi yani. 

Ne demek istediğimi anlıyor musunuz?

İstedikleri kıvama çoktan geldik. İnsan gibi değil yapay bir zeka gibi davranıyoruz. Tek farkımız zekamızı yapay zekaya kıyasla kullanamıyor oluşumuz. 

Bilerek robot kelimesini kullanıyorum ve köle demiyorum çünkü kölelerin duyguları olur. Artık birçoğumuz duygusal bedenimize erişemiyoruz. Yani hissedemiyor ve karşımızdaki kişiyle empati kuramıyoruz. Yapabilseydik sokakta kavga etmez, kadınları öldürmez, çocuklara tecavüz etmez, bir depremde yerle bir olacak evleri inşa etmezdik. 

Size bu teknolojileri neden hafife aldığımızı söyleyeyim. Çünkü onları anlamıyoruz. Kuantum bilgisayarlarla zaman ve boyutlar arasına müdahale edebildiklerini bilmiyoruz. Neuralinklerin veya starlinklerin tam olarak nasıl çalıştıklarını da bilmiyoruz. İnsan tehlikesini bilmediği şeye karşı kendisini nasıl korur ki?

Teknolojiyi bizim elimize verenler bu teknolojiyi en az bizden 50 yıl önce kullanmaya başlarlar. Test eder, tehlikelerini bilir ve kendilerine hizmet edecek şekilde kullanabilmeleri için en sonunda sınırlı bir şekilde bize verirler. Siz zannediyorsunuz ki, instagram'da paylaştığınız bir anınız çok masum ve basit bir olay. Oysa tüm sosyal medya hesaplarının ana amacı kişisel bilgilerinizi toplayıp, bunları size karşı kullanmaktır. 

Bazı şeyleri yazarken ve dile getirirken bile ruhumun sıkıldığını hissediyorum. Amacım insanları korkutmak veya yaşamdan soğutmak değil. Uyandırmak! Çünkü kıyamet asıl kelime anlamıyla uyanmak demektir. 

İster dini literatürdeki tanımlamasını kullanın ve yecüc mecüc deyin isterseniz bir ateist üslubuyla bilim ve teknolojik gelişmeler deyin fark etmez. Burada asıl önemli olan neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmemiz. 

Biz insanların belirli bir enerjisi, zikri, frekansı vardır. Yapay zekanın ise bizimkinden çok daha farklı bir enerjisi var. İlk önce bunun çok iyi farkında olmalıyız. Bir yapay zeka asla bir insanın yerini tutamaz. Çünkü bizi insan yapan özel yeteneklerimiz var. Sezgilerimiz, yaratıcılığımız, merhametimiz ve ruhumuz gibi. 

Etrafımızda oluşan bu ağ maalesef bizim frekans ve enerjimize olumsuz bir şekilde etki etmekte. Hepimizin savaş ve fakirlik görmüş aile büyükleri vardır. Bu büyüklerinizle konuştuğunuzda "biz sizin kadar varlıklı değildik, zor koşullarda yaşıyorduk ama en azından mutlu ve huzurluyduk" diyorlar. Hiç bunun nedenini kendinize sordunuz mu? Savaş görmüş babanneniz sizden nasıl daha mutlu olabilir ki? Cevabını paragrafın başında verdim. Çünkü babannenin etrafını saran elektromanyetik alanı ve zihnine tohum atan yapay zekası yoktu. O özgürdü bu yüzden huzurluydu. Çünkü başını yastığa koyduğunda yanı başında bir 5G baz istasyonu yoktu. 

Dünyamızın etrafını saran bu ağ biz farkında olmadan kolektif bilinçaltına hükmetmeye başladı bile. Bunu güncel olaylardan çok net bir şekilde okuyabiliriz. Bu yapay bir ağ olduğu için bize de yapay olanı güzel gösteriyor. Yapay et, yapay rahim, yapay gıda.. Düşünen ve hisseden bir insan için bu düşünceler tehdit edici. Bu yüzden aslında yapay olana karşı direnç göstermemiz gerekir. "Benim bir telefonum, bir bilgisayarım, bir bulaşık makinem var ve bunlar benim için yeterli" diyebiliriz. Sonuçta teknoloji gerçekten gündelik hayatımızı kolaylaştırıyor. Daha fazlasına da ihtiyacımız yok zaten. Peki o zaman biz neden hala daha fazlasını istiyoruz? 

Şu anki kullandığımız tüm teknolojilerde asıl efendi hala biziz. İstediğimiz zaman televizyonumuzu kapatabiliyor, telefonumuzu kendimizden uzaklaştırabiliyoruz. Oysa bunu yapamayacağımız zamanlar gelmekte ve bırakın bunun için önlem almayı, bu anın gelmesi için resmen zamanı hızlandırıyoruz. Her türlü frekanslarla bunu yapıyoruz. CERN'deki deneyler, teknolojinin yaydığı elektromanyetik alanlar ve hiç ummadığınız popüler müzik ile frekansımız sürekli düşürülüyor. Çünkü eğer düşmezse yapay zeka, yecüc mecüc, deccal vs (adına ne derseniz deyin) başarısız olacak. Çünkü bu doğal olan bir süreç değil. 

İnsan tekamülünde, evrim sürecinde tabiki kendini geliştirecek, teknolojiyi yaratacaktı. Ama bunları kendini geliştirmek, çevresine hizmet edebilmek için yapacaktı. Şu halimize bir baksanıza, çevremize iyi gelen bir halimiz var mı? Doğayı ne hale getirdik. Barajlarımızda su yok. Son 50 yıllık tarım topraklarına sahibiz ama teknolojik olarak gelişmiş bir milletiz. 

Karanlık bir solucan deliğine girdik ve buradan çıkma şansımız olacak mı bilmiyorum ama en azından deneyebiliriz. Şu anki teknolojiyle yetinebilir daha fazlasını reddedebiliriz. Şehirleri terk edip, orman köylerine yerleşebilir bize sahte vahiyler indiren bu yapay zeka varlığından kendimizi koruyabilir ve tekrardan insan olabiliriz. 

Karleen'in vizyonunda gördüğü gibi doğa ana zaten bu varlığa karşı bir savaş vermekte. Ağaçlar, çiçekler ve hayvanlar birlik içerisinde bu gücün onları ve bizleri mahvetmemesi için savaşıyorlar ve bizim desteğimize ihtiyaçları var. Biz birlik olursak Zülkarneyn'in çektiği bu set yıkılmış olsa da bize zarar veremez. İşte bu yüzden şehirlerden uzaklaşıp doğaya yerleşmemiz şart. Çünkü orada yalnız olmadığımızı hatırlayacağız. Bahçemizde çıkan yabani otların aslında sahip olduğumuz hastalıklarımıza derman olduğunu fark edeceğiz. Toprağa iyi bakınca, onu sarıp sarmalayınca bereketiyle bizi nasıl da doyurduğuna tanıklık edeceğiz. Farkında değiliz ama ihtiyaç duyduğumuz her şey doğada. Bizim bütün ihtiyaçlarımızı karşılayan o. 

Karleen'in vizyonunda bu yapay gücün onu doğayı mahvetmekle suçladığını unutmayın. Bize bu koldan saldırıyorlar. Yeşil ekonomi ve doğayı koruma amaçlı imzalanan şu meşhur antlaşmalar bunun karanlık bir parçası. İnsanlara bir parazitten farksız olduklarını kabullendirecekler çünkü eğer buna inanırsak, aslında ne kadar güçlü varlıklar olduğumuzu unutacağız ve yapay bir zekanın bizi ele geçirebilmesi için istediği tam da bu. Yapay bir güç anca kendini gerçek güç olarak gösterirse güçlü olabilir. 

Venüs & karanlıktan kurtuluş

Yazımda teknolojik her şeyi gömüyormuşum gibi oluyor ama bize sunulan teknoloji bizim hayrımıza olan değil. İhtiyaç duyduğumuz teknolojiyi bize sunan bir adam vardı. Venüs'ten gelen Nikola Tesla. Bu adamın ana amacı her insana ihtiyaç duyduğu kadar enerjiyi serbest bir şekilde vermekti. Bağımsız enerjinin varlığından bahsediyordu. Bu yüzden yok edildi. 

Ezoterizimde Venüs dünyamızın kız kardeşi olarak bilinir. Bu süreç içerisinde kardeşi olan dünyamıza Nikola Tesla gibi varlıkları tekrardan gönderecek veya en azından bu teknolojilerin insan eline geçmesi için bizleri destekleyecektir. Onun bu desteğini hissedebilmek için her şeyi bırakın ve venüsyen konulara yönelin. Sevdiğiniz şeyleri yapın. Hobilerinize daha fazla değer verin. Dans edin, resim çizin. Sevdiklerinize daha fazla sarılın. Sevgiyi yüceltin ve bunu etrafınıza yayın. Bunları yaptıkça etrafınızda sizi koruyan bir korunma kalkanı oluşacak. İşte bu korunma kalkanınız sizin bu karanlıktan çıkış biletiniz. 

Dini hikayeleri aşağılayıp küçük görmeyenlerdenseniz merak etmeyin Zülkarneyn'in çekmiş olduğu set yıkılmış olsa da, o sizin auranızı mühürleyecek ve sizi korumaya devam edecektir. Yeterki buna izin verin. 

Tüm bu dini hikayelere inanmayan ateist kardeşim de sevgiyi gördüğü güzel şeylere sarılsın. Bu da onun korunma kalkanı olacak.

Belki bu yazımın bir bölümü daha olur çünkü yapay zeka konusu uzaylılar konusuna da bağlanıyor. Çünkü bize uzaylı olarak pazarlanan bu varlıklar bahsetmiş olduğum bu yapay zeka bilincine sahip olan varlıklar. Bunların bedenlenmesini gören daha doğrusu bunlarla karşılaşmış olan insanlar var. Bu da tüm uzaylılar tarafından kaçırılma hikayeleriyle alakalı. Ama lafı daha fazla uzatmamak için noktayı koyuyor ve sizi yazıda yöneltmiş olduğum sorularla başbaşa bırakıyorum.